Nuru’l-Envar, el-Hadi ve Diyau’n-Nadi veya Misbahu’n-Nadi, el-Hidaye, el-Levami.1570 Bizzat kendisi bu tefsirin başında şöyle bildirmiştir: “İlk telifim olan el-Hadi ve Misbahu’n-Nadi tefsirinde yer verdiklerimi birtakım ilavelerle bu kitapta biraraya getirdim.”1571
Meşhur teliflerinden biri de, Hz. Ali’nin (a.s) ve diğer İmamların (a.s) velayetini ispatlamak ve Peygamber’in (s.a.a) Ehl-i Beyt’inin faziletlerini aktarmak üzere Şii ve Sünni rivayetleri biraraya getirdiği Gayetu’l-Meram’dır.1572
Tefsir Ekolü
Müellif bu tefsirde ve görünüşe bakılırsa diğer tefsir kitaplarında ayetlerin zeylinde rivayetleri zikretmekle yetinmiş, her türlü içtihaddan ve kendi görüşünü bildirmekten kaçınmıştır. Bu metod onun tefsir ekolünün tek başına belirleyicisi değildir ve bu, onun tefsir ekolünün mutlak rivayete dayandığının delili kabul edilemez. Çünkü bu kitaptaki ve diğer tefsir kitaplarındaki hedefi, ayetlerle irtibatlı rivayetleri ve tefsir rivayetlerini biraraya getirmek olabilir. Bu da tefsirde içtihadı caiz görmesiyle ve tefsir ekolünün içtihadı temel almasıyla herhangi bir aykırılık oluşturmaz. Fakat bu tefsirin başındaki kendi sözlerine ve tefsir kitaplarının hiçbirinde içtihad ve görüşüne rastlanmadığının belirtilmesine bakarak, kesin diyemesek bile, hiç olmazsa güçlü kanaatle ahbari mesleğinden olduğunu ve tefsirde mutlak rivayet ekolüne taraftarlık ettiğini söyleyebiliriz. Şimdi tefsirin başında bu iddianın delillerini içeren sözünün bir kısmına değineceğiz.
Bu tefsirin başında, Masum İmamların (a.s) Kur’an’daki tüm manalara, zâhir ve bâtına vakıf olduklarını, onlar haricinde hiçkimsenin bu ilmi iddia edemeyeceğini, üzerinde ihtilaf edilen herşeyin Allah’ın kitabında aslının bulunduğunu ama kişilerin aklının ona ermeyeceğini içeren rivayetleri zikrettikten sonra bu kitabın telif sebebini şöyle anlatmıştır:
فقد رأیت عکوف اهل الزمان علی تفسیر من لم یروه عن اهل العصمة سلام الله علیهم الذی نزل التنزیل و التأویل فی بیوتهم و اوتوا من العلم ما لم یؤته غیرهم بل کان یجب التوقف حتی یأتی تأویله عنهم لان علم التنزیل و التأویل فی ایدیهم مما جاء عنهم علیهم السلام فهو النور و الهدی و ما جاء عن غیرهم فهو الظلمة و العمی و العجب کل العجب من علماء علمی المعانی و البیان حیث زعموا ان معرفة هذین العلمین یطلع علی مکنون سر الله جل جلاله من تأویل القرآن قال بعض ائمتهم ویل ثم ویل لمن تعاطی التفسیر و هو فی هذین العلمین راجل و ذلک انهم ذکروا ان العلمین مأخوذان من استقراء تراکیب کلام العرب البلغاء باحثان عن مقتضیات الا حوال و المقام کالحذف و الاضمار و الفصل و الوصل الحقیقة و المجاز و غیر ذلک و لا ریب ان محل ذلک من کتاب الله جل جلاله یحتاج معرفته الی العلم به من اهل التنزیل و التأویل و هم اهل البیت علیه السلام الذین علمهم الله سبحانه و تعالی فلا ینبغی معرفة ذلک الا منهم و من تعاطی معرفته من غیرهم رکب متن عمیاء و خبط خبط عشواء فماذا بعد الحق الاالضلال فانی تصرفون 1573
“Ehl-i zamanın, ismet ehlinden (Allah’ın selamı üzerlerine olsun) rivayet etmeyen kişinin tefsiriyle meşgul olduğunu gördüm. [Kur’an’ın] tenzil ve tevili evlerinde nazil olan ve onlardan başkasına verilmemiş, hatta aksine tevilinin onlardan gelmesinin beklenmesi gereken ilmin kendilerine bahşedildiği [İsmet ehli]. Çünkü tenzil ve tevil ilmi onların elinde değildir. Onların tarafından gelen, nur ve hidayettir. Onların haricindekilerden gelen de karanlık ve cehalet. Hayret ki ne hayret mana ve beyan ilminin âlimlerine; bu iki ilmi bilmenin, Kur’an’ın tevili olan Allah’ın gizli sırrına muttali edeceğini sandılar. Onları takip eden bazıları dedi ki: Tefsire girişen kimsenin vay haline, yazıklar olsun. Halbuki bu iki ilimde yarı yolda kalmışlardır (onlardan yeterli nasipleri yoktur). O (tahmin) bu iki ilmin belagatli Arap kelamının terkiplerinde aranmakla elde edilebileceğini; hazf, izmar, fasl ve vasl, hakikat vs. gibi hal ve makamın icaplarından bahsettiğini söylemeleri nedeniyledir. Halbuki o iki ilmin Allah’ın kitabıyla ilgili gerçekliğini tanımanın, onu tenzil ve tevil ehlinden -yani Allah’ın kendilerine öğrettiği Ehl-i Beyt’ten- öğrenilmeye ihtiyaç duyduğuna hiç kuşku yoktur. Öyleyse Kur’an[ın anlamlarını] onlar haricinde bir yoldan öğrenmek caiz değildir. Bunu onların dışındakilerden öğrenmeyi talep eden kimse kör bir bineğe binmiş ve körükörüne bir işe girişmiş demektir. Haktan sonra sapkınlıktan başka ne vardır? Öyleyse nereye sürükleniyorsun?”
Bu sözü, kapsamı bakımından, aşağıda değinilecek noktalara binaen, onun tefsir ekolünün mutlak rivayet olduğunun delili kabul etmek mümkündür:
1. Kur’an’daki mana ve ifadeleri anlamada suskun kalmak ve tevilinin Masumlardan (a.s) gelmesini beklemek gerekir.
2. Masumların (a.s) dışındakilerden gelen her tefsir karanlık ve cehalettir.
3. Kur’an’daki mana ve maarifi Masumlar (a.s) dışındaki bir yoldan öğrenmek caiz değildir. Hatta Kur’an’ın manasını anlamada meani ve beyan ilminden nasıl yararlanılacağını da Masumlardan (a.s) öğrenmek lazımdır.
4. Kur’an’daki manaları öğrenmeyi onlardan başkasından talep eden kimse kör bir bineğe binmiş demektir, hedefsiz ilerlemektedir ve sapkınlık vadisine ayak basacaktır.
Onun bu sözüyle, Kur’an tefsirinde kendisini Masum İmamlara muhtaç hissetmeyen ve onlardan yardım almaksızın edebi ilimlere, meani ve beyana dayanarak Kur’an’daki bütün mana ve maarifi, hatta onun tevilini bile elde edeceğini sanan kişiyi kasdettiğine, onların tefsir metodunu ve zannını hatalı bularak rivayetler haricinde ulaşılmış tefsirin itibarını mutlak manada reddettiğine ihtimal verilebilir. Fakat tefsir kitaplarının hiçbirinde içtihad ve görüş beyanına rastlanmadığı gözönünde bulundurulursa bu ihtimal zayıftır, hatta bilakis yoksayılmalıdır ve onun tefsir ekolünün mutlak rivayet olduğuna tereddüt kalmamaktadır. Hadaik sahibinin, “Küçük bir meselede bile olsa şer’i hükümlerin fetvasına dair ait bir kitaba ulaşamadım. Kitapları derleme ve teliften uzaktır, bilebildiğim kitaplarından hiçbirinde görüş tercih etme, konudan bahsetme, bir kavil ve mezhep seçme hakkında söz söylememiştir.”1574 sözü her ne kadar genellemesi bakımından sorunluysa da1575 onun çoğu telifinin içtihad ve istidlalden arınmış olduğunu ifade etmektedir ve açıdan da tefsir ekolünün mutlak rivayet olduğunu teyit etmektedir.
Her halükarda, eğer onun tefsir ekolü mutlak rivayetse -kesin olduğunu söyleyemesek bile en azından tahmin bu yöndedir- mutlak rivayet mektebini incelerken beyan edildiği üzere ekolünün yanlışlığı aşikardır ve bu konunun tekrarlanmasına ve yeniden eleştirilmesine ihtiyaç yoktur.
Tefsirin Muhtevası
Bu tefsirin muhtevası esas itibariyle rivayetlerden oluşmaktadır ve müellifin kendisinden, kitabın başında bu tefsiri yazma sebebini açıklarken söyledikleri ve mukaddimenin on altı babı, hatimenin dört babı ve tefsir içinde bir grup rivayet için zikredilmiş başlıklar haricinde başka bir konuya değinilmemiştir. Tefsir-i Kummi’nin mukkadimesine ve Ali b. İbrahim’in tefsir görüşlerine İmam Sadık’a (a.s) ait olmaları hasebiyle bu tefsirde yer vermiştir.
Kitabın başında 212 rivayetin nakledildiği on altı bab içeren bir mukaddime vardır. Bu babların belli sayıdaki kısmı âlim ve talebenin fazileti, Kur’an’ın fazileti, Sakaleyn hadisi ve manasının zikri hakkındadır. Babların belli bir bölümü Kur’an-ı Kerim’in hususiyetini beyana dairdir. Mesela Kur’an’ın beşerin bütün ilmi ihtiyaçlarını kapsadığı, zâhir ve bâtını, âmm ve hâssı, muhkem ve müteşabihi, nasih ve mensuhu bulunduğu, “ایاک اعنی و اسمعی یا جاره” tarzında nazil olduğu gibi. Babların bir kısmı da Peygamber ve İmamların (a.s) ilmi, Kur’an-ı Kerim’in tevili, zâhir ve bâtını, nasih ve mensuhu, âmm ve hâssı hakkındadır. “Kur’an’ı reyle tefsiri nehy ve cidalden nehy”, “Kur’an’da İmamları (a.s) kasdeden yerler”, “Kur’an’a muvafık olmayan her rivayetin merdud olması” mukaddimedeki diğer başlıklar arasındadır. Onaltıncı babta, bu tefsirin rivayetlerinin nakledildiği kitapların adları sayılmıştır.1576
Bu on altı babtan sonra Tefsir-i Kummi’nin mukaddimesine tam olarak yer vermiş, ondan sonra da sure ve ayetler ve onların tefsiri ile irtibatlı rivayetleri zikretmiştir. Hamd suresiyle irtibatlı 86 rivayet nakletmiştir. Hamd suresinin sevap ve fazileti, “بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ”in fazileti ve onun Hamd suresinin bir ayeti olduğu hakkında otuz dört rivayet,
“بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ”in tefsirine dair on iki rivayet, Hamd suresinin diğer ayetlerinin tefsiri hakkında kırk rivayet toplamıştır.
Bu tefsirde Kur’an’ın bütün sureleri vardır. Her surenin başında onun Mekki mi, Medeni mi olduğunu belirtmiş ve o surenin fazileti hakkında, bazen de özelliklerine dair birkaç rivayet zikretmiştir. Bundan sonra her ayetin zeylinde, bir şekilde o ayetle irtibatlı rivayetlere yer vermiştir. Yeni baskıda her ayetin zeylindeki rivayetler numaralandırılmıştır. Kimi ayetlerin zeylinde hiçbir rivayet göstermemiş, kimi ayetlerin zeylinde ise Ali b. İbrahim’in reyini zikretmekle yetinmiştir. Galiba bu ayetler için uygun bir rivayet bulamamıştır. Bazı ayetlerin zeylinde bir veya birden fazla rivayet zikretmiş, hatta bazı ayetlerin zeylinde 64 rivayeti biraraya getirdiği de olmuştur. Örnek vermek gerekirse, Bakara suresinin başında onun fazileti hakkında üç rivayete, ikinci ayetin zeylinde bir rivayete, üçüncü ayetin zeylinde de on bir rivayete yer vermiştir. Dördüncü ayetin zeylinde Ali b. İbrahim’in sözünü nakletmekle yetinmiştir. Bakara suresinin birinci, beşinci, dördüncü, on sekizinci ve on dokuzuncu ayetleri için hiçbir rivayet ve bilgi zikretmemiştir. Tathir ayetinin (Ahzab suresi 33. ayet) zeylinde 64 rivayete yer vermiştir. Bu tarzda, Kur’an surelerinin tamamı için rivayetler zikretmiş ve hatimeyi dört babla bağlamıştır. Birinci bab Kur’an’ın fazlı hakkındadır ve burada Usülü Kafi’den bir rivayet aktarmıştır.1577 İkinci bab “Kur’an’ın müteşabihini teviline irca” hakkındadır. Burada da Tabersi’nin İhticac’ından uzun bir rivayet nakletmiştir.1578 Üçüncü bab, Ehl-i Beyt hadisinin zor olduğu hakkındadır. Burada Kuleyni’den (r.h) 5 rivayet nakletmiştir.1579 Dördüncü bab, Saad b. Abdullah’tan 22 rivayet, Kuleyni’den 8 rivayet ve Ali b. İbrahim’den de 2 rivayet zikrettiği Ehl-i Beyt rivayetleri karşısında teslim olmanın vacipliği hakkındadır.1580
Bir sureden bir ayet veya ayetlerin zeylinde zikrettiği rivayetlerin muhtelif içerikleri vardır. Misal olarak, Hamd suresinin “بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ”
ve diğer ayetlerinin tefsirine dair değindiği rivayetlerin önemli bir kısmı kavramların manasını beyan1581 veya karşılıklarını tayin1582 ya da ayetlerin maksadını açıklamaya dönüktür.1583 Bu rivayetlerin birçoğu ayetlerin İmamlar (a.s) tarafından nasıl okunduğunu açıklamaktadır.1584 Bir bölümü “بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ”deki harflerin sembollerini beyan hakkındadır.1585 Bazı rivayetler ayetlerden kelam ve akideye ait noktaların çıkarılmasını açıklamaktadır.1586 Kimi rivayetlerde de bazı ayetlerin, işaretle mecburiyete delaleti açıklanmıştır.1587 Yine ayetlerle ve onların tefsirleriyle irtibatı açık olmayan bazı rivayetler nakledilmiştir.1588
İnceleme ve Eleştiri
Bu kitap tefsir için değerli bir kaynaktır. Çünkü Şia’nın rivayet kitaplarına dağılmış bulunan çok sayıda rivayeti bu kitapta biraraya getirmiştir. Onun aracılığıyla birçok tefsir rivayetine ulaşmak ve ayetlerin tefsirinde onlardan yararlanmak mümkün olmaktadır. Bu tefsirin, Tefsir-i Ayyaşi ve İmam Askeri’ye (a.s) nispet edilen tefsir gibi asli rivayet tefsirlerinden üstünlüğü, muhtelif rivayetleri içermesi ve bazı yerlerde kimi rivayetlerin kapalılığı, aktarılan başka rivayetlerden yardım alarak bertaraf edilmektedir. Muhtevası münker ve kabul edilemez olan bir rivayet diğer rivayetler vesilesiyle izah veya iptal edilmektedir.
Mesela “بَعُوضَةً_فَمَا_فَوْقَهَا'>إِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِي أَن يَضْرِبَ مَثَلًا مَّا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا”1589 ayetinin zeylinde Tefsir-i Kummi’de “ بَعُوضَةً” kelimesini Hz. Ali (a.s), “فَمَا فَوْقَهَا”nın ise Allah Rasülü (s.a.a) olarak tevil eden bir rivayet zikredilmiştir ama bu rivayetin muhtevası münker ve kabul edilemezdir ya da en azından müphem ve belirsizdir. Fakat bu tefsirde, Tefsir-i Kummi’den bu rivayet nakledildikten sonra İmam Askeri’ye nispet edilen tefsirden, bu tevilin yanlışlığı ve onun kaynağının beyan edildiği bir rivayet aktarılmıştır. O rivayette şöyle geçmektedir:
(İmam) Bakır’a (a.s) denildi ki, “Sizin velayetinizi müdafaa eden bazı kimseler بَعُوضَةً ‘in (Kur’an ayetindeki) Ali (a.s), sinek olan “فَمَا فَوْقَهَا”nın ise Allah Rasülü olduğunu düşünüyor.” İmam Bakır (a.s) şöyle buyurdu: “Onlar bir şey işitmişler ama doğru şekilde anlamamışlar. Halbuki doğrusu şundan başkası değildi: Bir gün Allah Rasülü (s.a.a) Ali (a.s) ile oturmuştu. O sırada birisinin, ‘Allah’ın ve Muhammed’in (s.a.a) istediği’ dediğini işitti. Bir başkası da şöyle diyordu: ‘Allah’ın ve Ali’nin (a.s) istediği’. Allah Rasülü (sall aleyhi ve alihi) buyurdu ki: Muhammed ve Ali’yi Allah azze ve celleye denk tutmayın. Lakin şöyle deyin: Eğer Allah isterse, sonra Muhammed isterse, sonra da Ali isterse’ [değişik nüshada: Allah’ın istemiş olduğunu Muhammed istemiştir, sonra da Ali istemiştir] Çünkü Allah’ın dilemesi öyle baskındır ki [ondan başkasının dilemesi] ona eşit, denk ve yakın olamaz. Allah Rasülü Muhammed, Allah ve kudreti karşısında bu ferah yollarda uçan bir sinek gibidir ancak. Ali (a.s) ise Allah ve kudreti karşısında bu yolların tamamında bir sivrisinek gibidir ancak. Ama buna rağmen Allah’ın Muhammed ve Ali’ye lütfu öyle bir lütuftur ki, zamanın başından sonuna kadar bütün mahlukata bahşettiği lütuf dahi bu seviyeye çıkamaz. Allah Rasülü’nün (s.a.a) sinek ve sivrisinek hakkında buyurduğu işte budur. Bunun, Allah Teala’nın “إِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِي أَن يَضْرِبَ مَثَلًا مَّا بَعُوضَةً”
sözüyle ilgili Allah Rasülü’nün (s.a.a) beyan ettiğiyle irtibatı yoktur ve bunun mana ve delaletinin bir parçası değildir.1590
Bu rivayette Hz. Ali (a.s) ve Allah Rasülü (s.a.a) için “بعوضة” ve “ذباب”ın kullanılma gerekçesi açıklanarak bu tevilin yanlışlığı, bu yanlış tevilin menşei ve kullanım gerekçesindeki değişim hatırlatılmış ve onun ayete yersiz biçimde uygulandığı gösterilmiştir.
“حَتَّى إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّواْ أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُواْ”1591 ayetinin zeylinde Tefsir-i Kummi ve Tefsir-i Ayyaşi’den, bizzat peygamberlerin kendilerine yalan söylendiği kanaatinde olduklarını ifade eden bir rivayet nakledilmiştir. Peygamberler, şeytanın melek suretinde onlara göründüğünü ve kendilerine verilen haberin şeytan tarafından ve yalan olduğunu zannediyorlardı. Fakat bu iki rivayet arasında İbn Babeveyh’ten bir rivayet nakledilmiş ve bu rivayet izah edilirken şöyle yazılmıştır:
قال المؤمون لابی الحسن فاخبرنی عن قول الله تعالی حتی اذا استیأس الرسل و ظنوا انهم قد کذبوا جائهم نصرنا فال الرضا علیه السلام یقول الله حتی اذا استیأس الرسل من قومهم فظن قومهم ان الرسل قد کذبوا جاء الرسل نصرنا1592
Memun Ebu’l-Hasan’a (İmam Rıza) dedi ki: “Bana Allah Teala’nın حَتَّى إِذَا اسْتَيْأَسَ الرُّسُلُ kavlini[in manasını] anlatır mısın?” [İmam] Rıza (a.s) şöyle buyurdu: “Allah buyuruyor ki, peygamberler kavimlerinden ümit kestiği ve kavimleri peygamberlere yalan söylendiğini zannettiğinde peygamberlere yardımımız geldi.”
Bu rivayette ayete, peygamberlerin ismetiyle münasip mana beyan edilmiş ve böylelikle öteki iki rivayette geçen yanlış mana aşikar olmuştur.
Bu tefsirin Ehl-i Sünnet’in rivayet tefsirlerine, hatta Dürrü’l-Mensur gibi kapsayıcı rivayet tefsirlerine olan üstünlüğü, bu tefsirde, gerçek müfessirler olan Peygamber’in Ehl-i Beyt’inden (Masum İmamlar, aleyhimüsselam) nakledilmiş rivayetlerin de toplanması ve bunun bereketiyle müşküllerin halledilmiş olmasıdır. Bu cümleden olarak, tefsirlere sızmış ve İsrailiyyat olarak isimlendirilen bazı bâtıl rivayetlerin hatalı ve bâtıl oldukları Ehl-i Beyt’ten (a.s) nakledilen rivayetlerde açıklanmıştır. Mesela Suyuti’nin Dürrü’l-Mensur’unda ve başka bazı tefsirlerde zikredilmiş Hz. Davud ve Uriya’nın öyküsünü içeren rivayet1593 böyledir. Bu tefsirde sözkonusu rivayet Ali b. İbrahim’in tefsirinden nakledildikten sonra İbn Babeveyh’in kitabında İmam Rıza’dan (a.s), bu öyküyü nakleden rivayetlerin net biçimde bâtıl ve hatalı olduğunu ortaya koyan bir rivayete yer verilmiştir. Bu rivayette İmam Rıza (a.s) bahsi geçen hikayeyi Ali b. Muhammed b. Cehm’den dinledikten sonra şöyle buyurmuştur:
ان لله و انا الیه راجعون لقد نسبتم نبیا من انبیاء الله علیه السلام الی التهاون بصلوته حتی اذا خرج فی اثر الطیر ثم بالفاحشة ثم بالقتل1594
İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
Hiç kuşku yok insanların hoşnutluğunu [her zaman] kazanmak mümkün olmaz. Onların dilini de zaptürapt (kontrol) altında tutamayız. Peygamberlerin, rasüllerin ve Allah’ın hüccetlerinin selamette kalamadığı bir şeyden siz nasıl selamette kalacaksınız... Davud aleyhisselama, bir kuşun peşine düştüğü, Uriya’nın karısına baktığı, onu istediği, kocasını (Uriya’nın) -ki ordusunun subaylarından biriydi- öldürülmesi için tabutun önüne (cephenin ön safına) gönderdiği ve sonra da karısıyla evlendiği iddiasını yakıştırmadılar mı?!1595
Bu rivayetleri zikretmekle, rivayet adı altında rivayet tefsirlerine sızmış bir numunenin üzerine bâtıl çizgisi çizmiştir.
Bu tefsirin, Şia’nın kapsayıcı rivayet tefsirlerinden bir diğeri olan Nuru’s-Sakaleyn’e olan üstünlüğü, birincisi, bu tefsirde başta ayet veya ayetler ayetlerin sıra numarasıyla müşahhas ve bariz olarak zikredilmiş, sonra onunla ilgili rivayetlere adet numarasıyla yer verilmiştir. Nuru’s-Sakaleyn tefsirinde ise böyle değildir. Bir surenin bütün rivayetleri birbiri ardınca sıralanmıştır ve sadece rivayetlerin muhtevasından her bir ayetle ilgili rivayetler teşhis edilebilir. Bu sebeple bu tefsirde her ayetle ilgili rivayetlerin tespit edilmesi Nuru’s-Sakaleyn tefsirinden daha kolaydır. İkincisi, Nuru’s-Sakaleyn’de rivayetler kesiktir. Ama bu tefsirde kesilmemiştir. Siyaka bakmanın rivayetin mana ve maksadını anlamada etkili olduğu yerlerde bu tefsirde rivayetin asli kaynağına dönmek gerekli değildir. Nuru’s-Sakaleyn’de ise gereklidir. Üçüncüsü, bu tefsirde heryerde, asli kaynakta senedli olan rivayetlerin senedi zikredilmiş, ama Nuru’s-Sakaleyn tefsirinde birçok yerde rivayetlerin senedi çıkartılmıştır. Sonuç itibariyle bu tefsirdeki rivayetlerin senedini tahkik için asli kaynağa dönmek gerekli değildir, ama Nuru’s-Sakaleyn tefsirinde gereklidir. Dördüncüsü, bu tefsirde, Nuru’s-Sakaleyn’de hiçbir rivayetinin yeralmadığı otuz civarında kitaptan rivayet nakledilmiştir.1596 Bununla birlikte aşağıda değineceğimiz bazı eksiklikleri de vardır.
Eksiklikler
1. Bu tefsirin birçok kaynağı, hem müelliflerine istinadları apaçık ve kesin, hem de müelliflerinin güvenilirlik ve azameti malum ve ittifak konusu olan Şia’nın Kafi, Tehzib, İstibsar, Men La Yahduru’l-Fakih, Hisal, Uyun, Meani’l-Ahbar, Kamilu’z-Ziyarat ve diğer muteber rivayet kitaplarındandır. Fakat kaynaklarının bir kısmı Kafi kadar muteber ve gerekli değildir. Mesela Camiu’l-Ahbar kitabının müellifi tanınmamaktadır.1597 El-İhtisas kitabının Şeyh Müfid’e ait olup olmadığı tartışma konusudur.1598 İmam Sadık’a (a.s) nispet edilen Misbahu’ş-Şeriat’taki1599 ve İmam Rıza’ya (a.s) nispet edilen Sahifetu’r-Rıza’daki1600 rivayetlerin itibarı incelemeye açıktır. İmam Hasan Askeri’ye (a.s) nispet edilen tefsirin senedi kuşkulu ve çok ihtilaflıdır.1601 Bu tefsirin kaynaklarından bir diğeri, Şeyh Recep Bursi’nin kitabı (Meşariku’l-Envar) hakkında Şeyh Hürr Amuli şöyle demiştir: “و فی کتابه افراط و ربما نسب الی الغلو”1602 Allame Meclisi (r.h) onun hakkında şöyle söylemiştir:
لا اعتماد علی ما تفرد به لاشتماله علی ما یوهم الخبط و الخلط و الارتفاع1603
Müellif, tefsirin bir yerinde bu kaynakların zayıflığına işaret etmeksizin onlardan rivayet etmiş ve hatta kimi konularda rivayeti, Masum İmam’a (a.s) isnadının apaçık ve kesin olduğu izlenimi uyandıracak bir ifadeyle nakletmiştir. Bunun örneği, Hazret’e nispet edilen tefsirden
“قال الامام ابو محمد العسکری علیه السلام” veya “قال الامام العسکری علیه السلام” ve benzeri tabirle nakletmiş olmasıdır.1604
Şekil açısından da çoğu rivayetlerde rivayetlerin kaynağını zikretmemiş ve hadisin senedinin başında onun müellifini belirtmekle yetinmiştir. Bu metod, bu kitapta çok sayıda teliflerinden rivayet edilmiş müellifler konusunda1605 hadisin kaynaklarına ulaşmayı güçleştirmiştir. Örnek olarak, bu tefsirde İbn Babeveyh’in on kitabından () rivayet nakledilmiş1606 ve kaynağı belirtmek için rivayetin metninde “İbn Babeveyh” denmesiyle yetinilmiştir.1607
2. Bu tefsir, Şia’nın tefsir rivayetlerinin birçoğunu içermesine rağmen Şia’nın tefsir rivayetlerinin tamamını kapsamamaktadır. Bunun delili, Nuru’s-Sakaleyn tefsirinde on yedi kitaptan rivayet nakledilmiş1608 ama bu tefsirde onlardan hiç rivayet yoktur. Nuru’s-Sakaleyn’de bazı yerlerde bu tefsirde zikredilmemiş rivayetler vardır. Örnek olarak, Nuru’s-Sakaleyn’de Tevhid suresinde, 44’ü surenin fazileti ve hususiyetleri ve kıraatine dair, 46’sı da bu surenin mana ve tefsiriyle ilgili olmak üzere 90 rivayet biraraya getirilmiştir. Fakat bu tefsirde, bu sureyle irtibatlı olarak zikredilmiş rivayetlerin toplamı 43’tür. 28 rivayet surenin fazilet ve hususiyetleriyle, onbeş rivayet de onun mana ve tefsiriyle ilgilidir.
Hamd suresiyle irtibatlı olarak Nuru’s-Sakaleyn’de 114 rivayet nakledilmiştir. Bu tefsirde ise 84 rivayet vardır (34 rivayet Fatihatu’l-Kitab’ın ve “بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ”in sevap ve fazileti hakkında, on iki rivayet
“بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ”in tefsiriyle ilgili, kırk rivayet de Hamd suresinin diğer ayetlerinin tefsiri hakkındadır).
Yine Furat b. İbrahim’in tefsirinde de bu tefsirde zikredilmemiş rivayetler nakledilmiştir. Örnek olarak, o tefsirde Bakara suresinin 25 ve 26. ayetlerin zeylinde İmam Bakır’dan (a.s) bir rivayet nakledilmiş1609 ama bu tefsirde bu iki rivayetten hiçbiri bu iki ayetin zeylinde zikredilmemiştir. Bu sebeple, ayetlerle ilgili rivayetlerden haberdar olmak için bu tefsire başvurmakla diğer rivayet tefsirlerine müracaata ve öteki kitaplardaki rivayetleri araştırmaya ihtiyaç kalmayacağı düşünülmemelidir.
3. Bu tefsirin bir diğer eksikliği ayetlerle ilgili rivayetlerin muhteva ve mana bakımından tasnif edilmemesidir. Mesela Hamd suresindeki ayetlerin zeylinde “بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ”den başka muhteva açısından birkaç grup olan kırk rivayet nakledilmiştir: 7, 30, 31, 32 ve 35 numaralı rivayetler gibi bir grup, ayetlerin kıraatının nasıl olacağını beyan etmiştir.1610 1 ve 2. rivayetler gibi kimisi de “الْحَمْدُ للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ”in hakikatini ve önemini beyan etmektedir. 9, 10, 12, 13, 16 ve 17. rivayetler gibi birçoğu da Allah Teala’nın yarattığı âlemlerin vasıfları ve sayısını beyana dairdir. Bu rivayetlerin 3, 4, 21, 22, 23, 25, 34, 38 ve 39 gibi bir bölümü “sırat-ı müstakim”in mana ve karşılığını açıklamaktadır.1611 7, 26, 27, 28, 36, 37 ve 40. rivayetler gibi bir kısmı da “الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ” ayeti,
“المَغضُوبِ عَلَيهِمْ” ifadesi ve “الضَّالِّينَ” kelimesinin karşılıklarını beyana dairdir.1612 Her grubun belli sayıdaki rivayetten anlaşıldığı gibi
4. Bu tefsirin zayıf ve itimat edilemez rivayetlerle karışık olması, nebilerin1613 ve vasilerin1614 ismeti ve yüksek makamıyla bağdaşmayan rivayetler içermesi, şaz kıraatlara1615, tilavetin neshine1616 ve bir tür tahrife (ayetin az olması1617 veya harf ve kelimelerin değişmesi1618) delalet etmesi ve -çoğu rivayet tefsirlerinin ortak eksikliği olarak- hiçbir izaha yer vermeksizin anlaşılması güç olan rivayetlerin nakli1619 bu tefsirin diğer eksiklikleri arasındadır.1620
Dostları ilə paylaş: |