Tefsir ekolleri I. Cİlt ilk Müfessirler, Rivayet Ekolü, Rivayet Tefsirleri



Yüklə 7,5 Mb.
səhifə22/42
tarix17.11.2018
ölçüsü7,5 Mb.
#82931
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   42

1.  وَإِذَا جَاءهُمْ أَمْرٌ مِّنَ الأَمْنِ أَوِ الْخَوْفِ أَذَاعُواْ بِهِ وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَى أُوْلِي الأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنبِطُونَهُ مِنْهُمْ 1200

Ayetin delaletini açıklarken şöyle buyurmuştur:

Bu ayet, Kur’an’ın Peygamber’e ve imamlara (a.s) döndürülmesinin vacip olduğuna ve Kur’an’dan istinbatın onlara müracaatı gerektirdiğine delalet etmektedir. Ayetin bu anlama gelen tefsirine ilişkin ve “ululemr”den maksadın imamlar (a.s) olduğuna dair birçok rivayet gelmiştir. “رَدُّوهُkelimesindeki zamirin “أَمْرِi ifade etmesi [Kur’an’ı değil] Kur’an’ı da içine almaktadır.1201

Fakat öncelikle “رَدُّوهُkelimesindeki zamirin Kur’an’ı ifade etmesi veya hatta onu kapsaması bile ayetin zâhirine aykırıdır. İkincisi zamirin Kur’an’ı ifade ettiği veya hiç olmazsa kapsadığı farzedilse bile ayetin delaleti, bazı yerlerde Kur’an’ın mana ve maksadının bilgisinin Peygamber (s.a.a) ve imamlar (a.s) ile sınırlı olduğundan fazlası değildir ve delaleti başından beri aşikar olan veya münasip ilmi çaba ile aşikar hale getirilen ve araştırmayla bir kayıt ve karine bulunmadığı sonucuna varılmış Kur’an ayetleriyle istidlale aykırılığı bulunmamaktadır. Ayetin delaletini bu miktardan daha fazla umumileştiren bir rivayet onun tefsirinde zikredilmemiştir.1202



2.  يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ 1203

Ayetin delaletini açıklarken şöyle buyurmuştur:

فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِcümlesi, Kur’an’a ve Peygamber’e (s.a.a) müracaat etmenin vacipliğine birlikte delalet etmektedir. Öyleyse mükellef bunlardan birine başvurmakla omuzlarına yüklenen yükümlülükten kurtulmuş olmayacaktır. Lakin Peygamber’e (s.a.a) rücu eden kimse, pek çok ayetin ve mütetavir rivayetlerin deliliyle ve Rasül’ü (s.a.a) izleme talimatının delalet ettiği şey itibariyle her ikisine de rücu etmiş olacaktır. Fakat sadece kitaba müracaat eden kimse, nesh ve başka şeylerin muhtemel olması bakımından ve Rasül’ün (s.a.a) onunla ilgili tefsirini bilmemesi nedeniyle her ikisine de başvurmuş sayılmayacaktır.1204

Fakat bu ayetten, ihtilaflarda Allah’ın kelamına başvurmanın yanısıra Peygamber’e de (s.a.a) müracaat etmek gerektiği ve hakkı tayin ederken Kur’an’la yetinilemeyeceği anlaşılmaktadır. Ama eğer bir ayetin delaleti aşikar olursa veya uygun ilmi çabayla aşikar hale gelirse ve derinlemesine araştırmayla neshin vuku bulmadığı ve Peygamber’in (s.a.a) onun için herhangi bir kayıt ve karine ya da özel bir tefsir beyan etmediği anlaşılırsa bu ayet, onunla istidlalin caiz olmadığına delalet etmekle kalmaz, bilakis Allah’ın kelamına müracaat buyruğu, o ayete de dikkat edilmesi ve istidlale konu edilmesini gerektirir.



3.  وَإِذَا قِيلَ لَهُمْ تَعَالَوْاْ إِلَى مَا أَنزَلَ اللّهُ وَإِلَى الرَّسُولِ رَأَيْتَ الْمُنَافِقِينَ يَصُدُّونَ عَنكَ صُدُودًا 1205

Ayetin delaletini belirtirken şöyle buyurmuştur:

Bu ayet, yani “تَعَالَوْاْ إِلَى مَا أَنزَلَ اللّهُ وَإِلَى الرَّسُولِkısmı, önceki ayetin delaletini beyan ederken geçtiği gibi, her ikisine de (kitap ve Rasül -sallallahu aleyhi ve alihi-) müracaatın vacip olduğuna delalet eder1206 ve bu istidlale verilecek cevap da önceki ayetin cevabından anlaşılmaktadır.

4.  فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا 1207

Bu ayetin delaletini beyan ederken şöyle buyurmuştur:

Bu ayet, yani “مَا شَجَرَ بَيْنَهُمْcümlesinin umuma ilişkin olduğu [yani her türlü ihtilaf ve çekişmede Peygamber’in -sallallahu aleyhi ve alihi- hakim yapılması ve ona teslim olunması] gayet açıktır. Nasih ve mensuh, âmm ve hâs vb. -Kur’an’ı anlamada ihtiyaç duyulan herşey- “مَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ[kaynakların]dandır. Şu halde bu tür işlerde Peygamber’e (s.a.a) başvurmayan kimse bu ayetin hükmüne göre mümin sayılmayacaktır. Naslar gözönünde bulundurulduğunda [masum] imamlara müracaatın Peygamber’e (s.a.a) müracaat anlamına geldiği, Hazret’in ilminin onlarda, onların ilminin de Hazret’te olduğu anlaşılmaktadır.1208

Cevap:

Bu ayetin delalet sınırı, onun beyanına göre bile eğer nesih, tahsis, takyid, tefsir ve ayetin manasını beyanda ihtilaf varsa Peygamber’e ve Masum İmamlara (a.s) müracaat etmek ve onların buyurduğu herşeyi kabul etmek gerektiğinden öteye geçmemektedir. Ama eğer ayetin manası aşikar ise veya münasip ilmi çabayla aşikar hale getirilmişse ve derinlemesine araştırmayla Peygamber ve Masum İmamların (a.s) bu konuda tahsis, takyid ve özel bir tefsiri bulunmadığı anlaşılmışsa bu ayet, kendisiyle istidlali ve ondan meseleleri anlamayı reddetmeye delalet etmez.



5.  مَّنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطَاعَ اللّهَ وَمَن تَوَلَّى فَمَا أَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَفِيظًا 1209

Bu ayetin delaletini anlatırken şöyle buyurmuştur:

Bu ayet, Allah Rasülü’ne (s.a.a) itaate sırt çeviren ve Hazret’e müracaat etmeyen kimseyi tehdide delalet etmektedir. Böyle olunca, nasihi mensuhtan ve âmmı mahsustan ayırt etmede Hazret’in beyanına sırt çeviren, Kur’an’ı tefsir ve tevilde kusurlu rey ve zannıyla amel eden kimseyi de kapsamaktadır. İstenen de işte budur.1210

Cevap:

Eğer onun istediği şey, bu ayetin delaletini anlatırken ifade ettiği şey ise, yani iddiası, Kur’an’ı tefsir ederken Allah Rasülü’nün (s.a.a) beyanına da dikkat etmek gerektiği ise biz de onunla aynı fikirdeyiz. Fakat bu durumda, Peygamber’den ve Masum İmamlardan tefsirine ilişkin herhangi bir beyanın gelmediği ayetlerin zâhirinden malumatı anlamak ve nazari ahkamı istinbat etmek menedilemeyecektir. Çünkü derinlemesine araştırma yapmış ve Peygamber’den (s.a.a) bir ayetin zâhirine aykırı bir kayıt ve karine bulamamış kimse, eğer ayetin zâhiriyle istidlal ederse ve bir meselede onu kullanırsa ayetin tehdidi kapsamına girmeyecek ve Allah Rasülü’ne (s.a.a) itaate sırt çevirmemiş olacaktır.



6.  وَإِنَّ الَّذِينَ اخْتَلَفُواْ فِيهِ لَفِي شَكٍّ مِّنْهُ مَا لَهُم بِهِ مِنْ عِلْمٍ إِلاَّ اتِّبَاعَ الظَّنِّ 1211

Bu ayet, Hz. İsa (a.s) konusunda ihtilafa düşen ve zanna dayanarak “onu öldürdük” diyen Yahudileri kınamaya dairdir.

Bu ayetin delaleti konusunda kendi iddiasına göre şöyle buyurmuştur:

Bu ayet, ihtilaf ve şüphe sırasında kendi zanlarını takip ettikleri için onları kınamıştır. Bu kınama, onun hakkında tartıştığımız şeyi de kapsamaktadır ve zanni istidlallerin hiçbirinin hüccet oluşturmadığına delalet etmektedir.1212

Delil getirdiği onuncu1213 ayet

 وَلاَ تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ إِنَّ السَّمْعَ وَالْبَصَرَ وَالْفُؤَادَ كُلُّ أُولئِكَ كَانَ عَنْهُ مَسْؤُولًا 1214

ayetidir. Bu ayetin delaletini beyan ederken şöyle buyurmuştur:

Bu ayet, ilim ifade etmeyen bir şeyi takip etmeyi yasaklamaya dair apaçık bir nastır ve (ayetlerin) zâhiri de, itiraf edildiği gibi, tahminden başka hiçbir şeyi ifade etmemektedir.1215

Delil gösterilen on ikinci ayet, “إِن يَتَّبِعُونَ إِلاَّ الظَّنَّ وَإِنْ هُمْ إِلاَّ يَخْرُصُونَ1216 ayetidir. Bu ayetin delaletini beyan ederken altıncı ve onuncu ayetin izahında zikrettiklerine ilaveten şöyle buyurmuştur: Zannı takip etmeyi kınamaya dair Allah’ın sözünü dinin usülü ile sınırlayanların belirttiği sorun söz konusu değildir. Çünkü bu sınırlamanın delili yoktur. Şüphelere verdikleri [bu tahsiste sarıldıkları] cevaplar gelecektir. [Bizzat kendileri] zikretmişlerdir ki, hâs sebep âmmı tahsis etmez. Öyleyse burada o sözü nasıl gözardı etmişlerdir? Buna ilaveten, usülde de zanni delillere veya öncüllerinden bazısı zanni olan delillere itimat edildiğini görmekteyiz. Özellikle fıkıh usülünde onlar için zanni olmayan delil bulunması uzak ihtimaldir.1217

On üçüncü ayetten on sekizinci ayete kadar hepsi bu kabildendir ve o ayetlerdeki istidlali bu ayetlerdeki gibidir. Bu bakımdan o ayetlerdeki istidlalini tek tek sıralamaktan kaçınıyor ve o ayetleri dipnotta belirtmekle yetiniyoruz.1218



Cevap:

Bu ayetlerin zannı izlemeyi yasakladığı ve kınadığına dair delaleti inkâr edilemez. Ama bu yasaklama ve kınamanın Kur’an’ın zâhiriyle istidlali kapsayıp kapsamadığı meselesi, herşeyden önce rivayetlerin zâhiriyle istidlalle çelişmektedir. Çünkü eğer Kur’an’ın zâhiriyle istidlal, zanni olduğundan dolayı bu ayetlerdeki kınamanın kapsamına giriyorsa, delil gösterenin de kabul ettiği gibi rivayetlerin zâhiriyle istidlalin de böyle olması gerekir.

İkincisi, Allah Teâla’nın Kur’an-ı Kerim’de Arapça ile ve halkın lisanıyla söz söylediği, meseleleri anlatırken izlediği metodun da insanların kendi diyaloglarında kullandığı metod olduğu ve halkın, aralarındaki diyaloglarda kelamın zâhirine göre hükmettiği; konuşanın, sözünün zâhirini maksadının delili yaptığı ve muhatapların da konuşanın sözünün zâhiriyle onun maksadını keşfettikleri gözönünde bulundurulmalıdır. Bu iki nokta hesaba katıldığında ayetlerin zâhirinin, derinlemesine araştırmadan sonra ve herhangi bir kayıt ve karine almadıkları tespit edildiğinde Allah Teâla’nın muradını keşfetmeyi sağlayacağı ve onunla istidlalin zanni olmadığı, dolayısıyla kınamanın da kapsamına girmediği anlaşılacaktır. Ayrıca zanni bile olsa Allah onunla istidlale ve ona itimat etmeye ve kendi muradının kâşifi olarak kullanmaya izin vermiştir. Bu ayetlerdeki yasaklama ve kınama ise müstesnadır. Allah’ın iznini, insanların delil getirme metodundan, böyle bir zanna itimat duyulmasından ve bu yöntemin Yüce Allah tarafından reddedilmemiş olmasından çıkarmak mümkündür. Bu zâhir karşısında belki bir kayıt ve karine bulunduğu ama ortadan kalktığı veya bizim onu bulamadığımız ihtimaline önem verilmez. Çünkü insanlar diyaloglarda ve yazışmalarda böyle bir ihtimali hesaba katmazlar. Araştırmadan sonra ve zâhir karşısında bir karineye ulaşma umudunu kaybettiklerinde konuşanın sözündeki zâhirin onun muradını ortaya koyduğunu kabul eder ve onunla hükme varırlar. Bu metodun Allah ve Peygamber tarafından reddedilmediği dikkate alındığında bu yöntemi Allah ve Peygamber’in de teyit ettiği anlaşılmış olacaktır.

7.  كَمَا أَرْسَلْنَا فِيكُمْ رَسُولًا مِّنكُمْ يَتْلُو عَلَيْكُمْ آيَاتِنَا وَيُزَكِّيكُمْ وَيُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمْ تَكُونُواْ تَعْلَمُونَ 1219

Bu ayetin delaletini anlatırken şöyle buyurmuştur:

Bu ayette Allah Teala, Peygamber’i (s.a.a) göndermesinin hikmetini insanlara ayetleri tilavet etmesi, Kitab’ı ve bilmedikleri şeyleri öğretmesi olarak ifade etmiştir. Öyleyse ayetlerin tilavet edilmesinden sonra Kitab’ı ve bilmedikleri şeyleri öğretmeye ihtiyacı tespit etmiş olmaktadır. Nasih ve mensuhun beyanı, Kur’an’ın tefsir ve tevili de Kitab’ın ve bilmedikleri şeylerin öğretilmesi cümlesindendir. Bu ayet buna dair nastır ve ilimle amelin -başkasının değil- vacip olduğuna delaleti gayet açıktır. Ayrıca bu konudaki rivayetler mütevatirdir.1220

Delil getirdiği dokuzuncu1221 ayet,

 لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ 1222

ayet-i kerimesidir.

Bu ayet ve Cuma suresinde geçen diğer ayetle1223 istidlali, yedinci ayetle istidlalin benzeridir.1224

Cevap:

Bu ayetlerin, Allah Rasülü’nün (s.a.a) Kur’an-ı Kerim’in muallimi olduğuna ve Kur’an’ın konularını anlarken Hazret’in öğretimine muhtaç olduğumuza delalet ettiği inkâr edilemez bir gerçektir. Ama ayetlerin delaletinin baştan itibaren veya uygun ilmi çabadan sonra ortaya çıktığı ve derinlemesine araştırmayla Nebiyy-i Ekrem’den (s.a.a) herhangi bir kayıt ve karine ya da özel bir tefsirin gelmediği anlaşılan yerlerde bu ayetler, istidlalin yasaklandığına, buna itimat edilemeyeceğine ve Allah Teala’nın muradını keşfetmeyi sağlamayacağına delalet etmez.



8.  هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ 1225

Bu ayetin delaletini beyan ederken şöyle buyurmuştur:

Bu ayet, Kur’an’da muhkem ve müteşabih bulunduğuna; sadece Allah’ın ve ilimde derinleşmiş olanların bilebileceği tevili olduğuna dair sarih nastır. Ayette bahsedilen “ilimde derinleşenler”in [masum] İmamlar olduğuna, Allah’tan ve onlardan başkasının Kur’an’ın tevilini bilemeyeceğine, çoğu ayetin zâhirine aykırı tevili bulunduğuna, nasih ve mensuh, muhkem ve müteşabih, âmm ve hâs, tefsir ve tevili onlardan başkasının bilemeyeceğine ve bütün bu konularda onlara müracaat edilmesinin vacip olduğuna ilişkin mütezafir rivayetler vardır. [Bu revayetler gözönünde bulundurulduğunda] ayetin [bu iddiaya] delaleti ortadadır. Hatta sarihtir.1226

Cevap:

Birincisi, “تَأْوِيلِهِkelimesindeki zamir muhtemelen “مَا تَشَابَهَ مِنْهُcümlesine atıftır ve ayet, genel olarak Kur’an’ı anlama ve tefsir etmeyi değil, Kur’an’ın müteşabih ayetlerinin tevilini sadece Allah’ın ve ilimde derinleşenlerin bildiğini ifade etmektedir. İkincisi, başka yerde tahkik edildiği üzere1227, tevil, Kur’an-ı Kerim’in tefsir edilebilirliği manasına gelmez. Bilakis Arap edebiyatı kuralları ve diyalogun akılcı ilkeleri çerçevesinde, Nebiyy-i Ekrem ve diğer ilimde derinleşmiş olanların izahı bulunmaksızın anlaşılamayacak ve idrak etmenin tek yolu ilimde derinleşmiş olanlardan eğitim almak olan ayetlerin anlamı ve karşılığıdır. Buna göre “تَأْوِيلِهِnin zamiri “ الْكِتَابَa atıf olsa bile ayet, Kur’an’ın mana ve maarifinin mutlak anlamda tefsiri ve anlaşılmasının ilimde derinleşenlere mahsus olduğuna delalet etmez. Bilakis Kur’an-ı Kerim’in, bâtıni olan ve aşikar olmayan ve tevil adı verilen mana ve karşılıklarının bir kısmını bilmenin ilimde derinleşenlere özgü bir iş olduğuna delalet eder.

9. ayete 7. ayetin izahında ve 10. ayete 6. ayetin izahında cevap verilmiştir.

11.  فَاسْأَلُواْ أَهْلَ الذِّكْرِ إِن كُنتُمْ لاَ تَعْلَمُونَ 1228

Bu ayetin delaletine dair şöyle buyurmuştur:

Ehl-i Zikr’in Masum İmamlar (a.s) olduğuna ilişkin çok sayıda nas (rivayet) gelmiştir. Öyleyse bilinmeyen herşeyi onlara sormak vaciptir. Bilinmeyen şeyler arasında olanlardan biri de, üzerine tartıştığımız, bilgi dışında kuşku ve zan taşıdığına şüphe götürmez ve inkârı ihtilaflı olan konudur.1229

Cevap:

Rivayetlerin, Ehl-i Zikr’in hususen Masum İmamlar (a.s) olduğuna veya onların bu kavramın aşikâr karşılığı olduğuna delaletinde tartışma ve ihtilaf vardır. Yine bu ayetteki emrin irşadla mı, yoksa velayetle mi ilişkilendirilmesi gerektiği de tartışmaya açıktır. Ayetin delaletini bilinmeyen herşeyi onlara sormanın vacip olduğuna yormak, üzerinde düşünülmesi lazım gelen bir yaklaşımdır. Fakat her halükarda bu ayetin, “Ehl-i Zikr”i tefsir eden rivayetlerin ilavesiyle, bilinmesi gereken ama bilinmeyen şeylerde en salih ve en güvenilir soru merciinin Masum İmamlar (a.s) olduğuna delalet ettiğine tereddüt yoktur. Ayetlerin anlamının bilinmediği yerlerde, hazır bulundukları zamanda onlara sorulması ve onlara ulaşılamadığı vakitlerde de rivayet ve eserlerine başvurulması en emin yol, hatta bazı yerlerde ayetlerin mana ve maksadını bilmenin tek yoludur. Ama ayetlerin anlamının gayet açık olduğu yerlerde veya açık olmasa bile başka bir yolla, onlara sormaksızın ve rivayetlerine müracaat etmeksizin tefsir edilebilir. Bu ayet, ne başka bir yolla tefsir edilmeye dair bir yasağa delalet etmekte, ne de ayetlerin manası ortaya çıktıktan ve onun hilafına herhangi bir kayıt ve karine bulunmadığı anlaşıldıktan sonra onunla istidlali ve konuları anlamaya yasak getirmektedir. Bu ayet, bilinmeyen ama bilinmesi gereken şeyleri onlara sormak lazım geldiği yönünde yalnızca icap veya irşad ifade etmektedir ve bunun dışında bir şeyle çelişkisi yoktur, sükût etmektedir.

12. ayetten 18. ayete kadarki kısma da 6. ayetin izahında cevap vermiştik. Şu halde Şeyh Hürr’ün delil getirdiği on sekiz ayetten hiçbiri onun iddiasına ve mutlak rivayet ekolünu ispatlamaya delalet etmemektedir.

Hadaik sahibi bu bahiste başka ayetleri de zikretmiş ve o ayetlerin tefsirine ilişkin nakledilmiş olan rivayetleri bu ekolün delili olarak kullanmıştır.1230 Gerçi orada ayetleri delil olarak kullanmamıştır ama kişinin ayetleri tefsir ederken zikrettiği rivayetleri dayanak yapması veya bu ekolü ispatlamak ve muhalifleri ikna etmek için polemik babından o ayetleri delil göstermesi mümkün olduğuna göre bu ayetleri incelemek gerekecektir.

 بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ 1231

 ثُمَّ أَوْرَثْنَا الْكِتَابَ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَا 1232

 قُلْ كَفَى بِاللّهِ شَهِيدًا بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ وَمَنْ عِندَهُ عِلْمُ الْكِتَابِ 1233

 فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ إِنَّكَ عَلَى صِرَاطٍ مُّسْتَقِيمٍ‏وَإِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَ وَسَوْفَ تُسْأَلُونَ 1234

Bu ayetlerden hiçbiri, hatta onları tefsir eden rivayetlerin karinesiyle bile bu ekolü ispatlamaya ve Peygamber ile onun vasileri dışındaki hiçkimsenin Kur’an’daki maarif ve ahkâmın en küçük parçasını dahi anlayamayacaklarına ve tefsir edemeyeceklerine delalet etmez.

Fakat birinci ayet, “ هُوَzamirinin Kur’an’a atıf olması dolayısıyla -zâhir bunu göstermektedir ve الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ ifadesinden kasıt, hususen çok sayıda rivayetin delalet ettiği Masum İmamlardır-1235 Kur’an’ın Masum İmamların (a.s) sinesinde apaçık ayetler olduğuna delalet etmekte ve o büyük şahsiyetlerin Kur’an’ın bütün mana ve maarifini bildiğini anlatmaktadır. Fakat onlardan başka hiç kimsenin Kur’an’daki mana ve maarifin en küçük parçasını dahi anlayamayacağına ve tefsir edemeyeceğine delalet etmez. Çünkü birincisi bu cümlenin anlamı yoktur. İkincisi, anlamı olsaydı bile onların dışındakilerin Kur’an’ın bütün mana ve maarifini anlayamayacaklarına delalet ederdi sadece, hiçbir kısmını anlayamayacaklarına değil.

İkinci ayete gelince; “ الَّذِينَ اصْطَفَيْنَا مِنْ عِبَادِنَاcümlesinden maksat hususen Masum İmamlar (a.s) olduğundan dolayı, bazı rivayetlerde de öyle tefsir edildiği1236 gibi, Kitab’ın (Kur’an-ı Kerim) bütün mana ve maarifiyle birlikte Masum İmamlara (a.s) bahşedildiği ve onların Kur’an’daki tüm mana ve maarife vakıf oldukları hükmünden fazlasına delalet etmez. Aynı şekilde bir önceki ayetin değerlendirmesinde zikredildiği gibi bunun, onlardan başka hiçkimsenin Kur’an’daki mana ve maarifin en küçük parçasını bile bilemeyeceğine delaleti yoktur.

Üçüncü ayette “ الْكِتَابِtan murad Kur’an-ı Kerim olduğuna ve “عِندَهُkelimesinin “عِلْمُ الْكِتَابِtan önce zikredilmesi sınırlandırma ve tahsis ifade ettiğine göre “مَنْ عِندَهُ عِلْمُ الْكِتَابِcümlesini İmam Ali (a.s) ve diğer Masum İmamlar (a.s) ile tefsir eden rivayetlerin1237 yardımıyla, kitabın mutlak ilminin Masum İmamlara (a.s) mahsus olduğuna delalet etmektedir. Ama kitabın mutlak ilmini ve tefsirini başkalarına yasaklamamakta, onlardan başka hiçkimsenin Kur’an’ın bilgisinden hiçbir şekilde nasiplenemeyeceğine ve Kur’an’dan en küçük parçayı bile yorumlayamayacağına delalet etmemektedir.

Dördüncü ayete gelince; rivayetlerden anlaşıldığına göre bu ayette geçen “Peygamber’in (s.a.a) kavmi” Masum İmamlar (a.s) olduğuna göre1238 ayet, Peygamber’e (s.a.a) vahyedilmiş olanın (Kur’an-ı Kerim) Hazret için zikir olduğu gibi Masum İmamlar (a.s) için de zikir olduğundan fazlasına delalet etmemektedir. Fakat bu şahsiyetlerden başka hiçkimse için hiçbir şekilde zikir olmadığı bahsinde ayet sessizdir ve bunun yasaklandığına delalet etmemektedir. Çünkü “إِنَّهُ لَذِكْرٌ لَّكَ وَلِقَوْمِكَcümlesi, Peygamber ve kavmi dışındakiler için zikredilmesinin yasaklanması durumunda Arap edebiyatı kurallarına ve diyalogun akılcı ilkelerine göre anlamsızlaşacaktır.

Bu açıklama ile anlaşılmış olmaktadır ki, her ne kadar bu ayetler onları tefsir etmek üzere ulaşmış rivayetlerin karinesiyle Masum İmamların (a.s) Kur’an’daki bütün mana ve maarife, zâhir ve bâtına vakıf olduğuna ve hatta çok sayıda ayet bu bilginin o yüce şahsiyetlere mahsus kılındığına delalet ediyorsa da hiçbiri, üstelik onları tefsir etmek üzere nakledilmiş rivayetlerin karinesiyle bile Kur’an ilmi ve tefsirinin bu yüce şahsiyetler dışındaki herkese mutlak anlamda yasak edildiğine delil oluşturmamaktadır. Öyleyse Kur’an tefsirinin yalnızca rivayetlerle sınırlı olduğu ve Peygamber ile vasileri dışındakiler için onların rivayetleri dışında bir yolla tefsir yapmanın imkanı bulunmadığını söyleyen bu ekolün haklılığı sabit değildir.

Bu ekolün ispatlanması için “لَّا يَمَسُّهُ إِلَّا الْمُطَهَّرُونَ1239 ayetiyle de istidlal edilmiş olabilir. Fakat Kur’an Tefsiri Metodolojisi’nde, bu ayetin Kur’an-ı Kerim’deki maarifi anlamayı Masumlarla (a.s) sınırladığına delalet ettiği iddiasını reddederken açıkladıklarımız1240 dikkate alındığında bu istidlale verilecek cevap da ortadadır.



Yüklə 7,5 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin