The miracle of allah


KESİM : 16 Gözler ve Gökler



Yüklə 0,86 Mb.
səhifə14/16
tarix28.07.2018
ölçüsü0,86 Mb.
#61444
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16

KESİM : 16

Gözler ve Gökler

Yıldızların oluştuğu çekim merkezlerini (ve aynı zamanda yıldızların yok olduğu karadelik gibi yıldız yerlerini) Vakıa-75/81. ayetler de bulabiliyoruz:

"... (Artık yerinde olmayan) YILDIZ YERLERİNE YEMİN EDERİM. BİLESİNİZ Kİ BU NE YAMAN BİR YEMİNDİR... BU KİTAPTA YAZILI OLANLARI YOKSA KÜÇÜMSÜYOR MUSUNUZ?"

Evrenin ileride çekimsel çöküntüye uğrayacağını, yani karadelik büzüşmesiyle KUTUR=Çapının giderek küçüleceğini ve dönme hızının artacağını, impuls (Moment) hızlanmasını açıkça Tur-9. âyet anlatmaktadır:

"O GÜN, GÖK CİSİMLERİNİN HIZI ÖYLE ARTACAK Kİ, DAĞLAR DA YERİNDEN KOPUP YÜRÜYECEK (Merkez kaç kuvvet birer Nova gibi her şeyi savurup atacak)."

Âyette "Mâre=Zaman hızlanması" da ayrıca belirtilmiştir. Tercümesi, "Olayların cereyan hızının ve uzay-zaman hızlanmasının" artmasıdır.

Evrenin şimdiki işleyişi gayet normaldir. Fakat bu işleyiş belirli bir süreye kadar ertelenmiştir. Çünkü evren yaratıldığı gibi yok olmak zorunda olan ölümlü, fâni bir canlıdır. Takdir edilmiş bir ömrü vardır; o da doğmuş, erginleşmiş, yaşlanmıştır ve yakında da ölecektir.

Kıyame suresi, Yâsin suresinin tersine, kıyamette, kendi yörüngelerinde yüzen "Ay ve Güneş"i yani nücûm ile kevakib'i bir araya getirecek "Kırmızı dev" genişlemesinden ve kıyametin gökleri dürüp, birleştireceğinden söz etmektedir:

"İŞTE, GÖZ ŞAŞKINLIK VE DEHŞETLE ÇAKTIĞI, AY MAHVOLDUĞU, GÜNEŞLE BİR ARAYA GETİRİLDİĞİ ZAMAN, O GÜN İNSAN 'NEREYE KAÇABİLİRİM?' DİYECEK. HAYIR HİÇ BİR SIĞINAK YOK, O GÜN HERKESİN VARIP DURACAĞI YER RABBİNİN HUZURUDUR." (Kıyamet 7-12)

Kırmızı dev aşamasının da gizli bir habercisi olan bu ilâhi bildirimler uyarınca, bir kırmızı dev güneşin genişlemesinin, Ay'ı da içine alacak KUTURLARA eriştiğinin bilimsel açıklamasıdır.

Oysa Yâsin'deki "Limüstekarrin lehâ" ifadesi, Güneşin önceden konmuş TEVAZUN (Çekimsel denge) ile MİHVERİNDE aktığını, ayrıca galaksi içinde bir yörüngesi olduğunu, "Saptanan yere kadar gideceğini" bildirmektedir: Güneş kendi çevresinde 8 günde döner. Yörüngesinde ise saatte 70 bin km. hızla ilerler. Bu arada kendine bağlı olan dünya ve diğer gezegenleri de her yıl 500 milyon yıl öteki uzaya götürür.

Evrende iç-içe dönen platformlar birbirine "Göre" iç-içe anaforlar biçiminde dönmelerini sürdürürler. Uydularımız, Ay'ın çevresinde; Ay, dünya çevresinde; dünya, güneş çevresinde döner. Güneş ise galaksi içinde dönmektedir. Galaksi de hem kendi ekseni çevresinde döner hem de "Genişleme doğrultusundaki takdir edilen yörüngesinde" ilerler.

Bütün bunların "Varıp duracağı bir yer" ve "Zaman" vardır. Güneş, Ay'a yetişecektir o gün... Râ'd-2 ve Fâtır-13. ayetlerdeki gibi, Güneş ve Ay'ın tayin edilmiş (Muayyen) bir zamana kadar görevleri neyse onu yapacakları bildirilmiştir.

Kıyametin bütün evren çapında (Kâinat kutrunda) olduğunu da bize türlü âyetler dolaylı ve dolaysız bildirmektedir. Kıyametin yalnızca dünya yöresinde değil; yıldızların bulanacağı, göğün yontacağı "Olay ve Gözlem ufukları kutrunda" olacağı anlaşılmaktadır:

"GÖK'ÜN VE YERİN (Akışının) O'NUN EMRİYLE SÜRMESİ DE DURMASI DA, YİNE O'NUN KUVVET VE KUDRETİNE GÖSTERGE OLAN ÂYETLERDENDİR..." (Rum-25)

"KUŞKUSUZ ALLAH, GÖKLERİ VE YERİ KAYIP GİTMEKTEN ALIKOR. EĞER ONLAR KAYIP GİDERSE, AND OLSUN Kİ ONDAN SONRA HİÇ BİR KİMSE BUNLARI (Yer ve Göğü) TUTAMAZ." (Fâtır-41)

"SEMADAKİLERİ ARZIN ÜZERİNE DÜŞMEKTEN O TUTUYOR (Göğün yere bitişmesini önlüyor. Onlar, önceden, kendi izniyle, bitişikken ayrılmışlardı; şimdi de aynı biçimde) ANCAK KENDİ İZNİYLE DÜŞEBİLİRLER." (Hac-65)

Böylece çekimsel ve diğer kuvvetlere bağlı kararlı dengelerin işleyişinde ve her şeyde kusur bulmaya aciziz. Yer ve gök bitişikken ayrılmış; yerden madde, gökten de kuvvet alanları doğmuştu. Yer, madde olarak iyice belirginleşirken, (Çekim, elektromagnetizma, güçlü etkileşim ve zayıf etkileşim) kuvvetler de "Gök" adını alarak belirsizleşmişlerdir.

O halde dört kuvvetle korunan gök, sapasağlam bir tavandır. Yeniden yerle bitişene ya da birlikte uzatılana ya da her ikisi de yarılana çatlayana kadar bu işleyiş kusursuzdur.

Nuh-15 ve Mülk-3. âyetler "Birbiriyle uyumlu 7 göğü" tanımlarken, özellikle onun "Çatlaksız" olduğuna dikkat çekiyor. Bu tür âyetlere bir örnek sunalım:

"O (Allah), BİRBİRİYLE UYUMLU YEDİ KATLI GÖK YARATMIŞ OLANDIR. O ÇOK RAHMAN ALLAH'IN YARATIŞINDA (Tesadüfe, olasılığa, belirsizliğe, nedenselliğe tapınıp, evrenin hataya yer veren kör rastlantılar bileşkesi olduğunu ileri sürenlerin tersine) HİÇ BİR NİZAMSIZLIK GÖREMEZSİN. İŞTE GÖZÜNÜ (Dürbününü ve yorumunu) BİR KEZ DAHA GÖĞE ÇEVİR BAK. (Yanlış hesaptan dönmen için bir kez daha uzayı ve yaratılışı incele.) ORADA BİR ÇATLAK (Karadeliğin çatlak biçimindeki çıplak tekilliğini) GÖRECEK MİSİN?"

"SONRA GÖZÜNÜ İKİNCİ KEZ DAHA [KERRETEYN / TEKRAR TEKRAR] ÇEVİR. (Üçüncü kez sağlama yap: Bilimin muhtemel yanlışlarına ve hesap hatalarına hemen kapılma, iyice incele, asıl gerçeği bulmaya çalış yoksa) SONUNDA O GÖZ HORLANMIŞ VE HAKARET GÖRMÜŞ OLARAK YİNE SANA DÖNECEKTİR VE (Gerçekler ilerleyen bilimle ortaya çıkınca) ARTIK BİR KUSUR BULABİLMEKTEN YORULMUŞTUR O GÖZ..." (Tebareke 3,4,5) [Mülk 3-4]

Madde uydusu birçok kuantum teorisyeni, gökbilimci ve kozmolojist hep yaratılış tekilliğine yenilmişlerdir. Örneğin kozmogologların (Entel-Elit-Sosyetik) gözdelerinden Fred Hoyle'un "Hiç yaratılmamış, ezelden önce de var olan durağan evren" modelini, Big Bang teoremi ile Gamow yerle bir edene kadar, hemen bütün resmî (!) bilim erbabı adetâ ona esirce tapınıyorlardı. Fakat "Geri plân ışımasıyla" hakikat başka türlü çıktı, evrenin yaratıldığı anlaşıldı.

Bir teorinin peşinden giderken ya da bir teoriyi reddederken, bunların "Üç kez gözden geçirilmesini" isteyen yukarıdaki ayetlerde "Dünya görüşümüzü belirleyen ve gözlemleyen GÖZ üzerine" dikkat çekilmiştir: Yanlışlarında haksız ısrar edenlerin, bilim gerçeklerine yenileceği ve "GÖZDEN DÜŞECEĞİ", Kur'an'ın gerçeklerine inanmayanların "Gözlerinin mühürlü" olduğu (Bakar kör oldukları), görgüsüz, yorumsuz, sorumsuz, felsefe yoksunu, tefekkür yoksulu oldukları ve rezil olacakları, bu ve daha bir çok âyette bildirilmiştir. Fakat kendilerine er-geç gerçek gösterilince "Gözleri yarılacak, gözleri belirecek", göz mühürleri gerçekle yüzleşecek, sonra da onlara "İşte inkâr ettikleriniz" denecektir. Kimi (Yecüc-Mecüc istilasındaki gibi) "Gözleri belirecek ve 'Eyvah bize' diyecekler". (Kehf-94 ve Enbiya-96,97)

Kiminin de gökle birlikte gözü yarılacak, kiminin gözü patlamaların dehşetiyle çakacaktır. Gözlerin ve göklerin yarılması birbirine de yansımasıdır. Çünkü evrenin ÇATLAYAN, YARILAN GÖĞÜ, insanın dehşetle açılmış yarılmış "Gözlerinde belirecek"; göklerin yarılması gözlerin yarılmasına "Aksedecek", ayna gibi yansıyacaktır. Gözümüzdeki kör nokta (Karanlık nokta) ile gökteki "Karanokta" birbirini görecektir...

KESİM : 17

Yumurta Çatlıyor!

Evren, kozmik bir yumurtadır:

Süper uzay denen kuluçkadan bu uzay bölgesi olan folluğa düşmüştür. Evrenin kozmik yumurta diye anılması bir kelime oyunu değil; doğrudan "Bilimcilerin yakıştırdığı" bilimsel isimdir.

Kozmik bu yumurtanın da kabuğu olan gökleri ve iç katmanları vardır. Bir yumurta, nasıl ki gözle görülebilen en büyük hücre ise, evren de yine gözle görülemeyen bir dev yumurta hücresidir ve katları vardır. İşte evrenin bu durumu, gökbilimci diliyle "Kozmik bir yumurta"dır.

Bu yumurtanın kabuğu göklerdir (Uzay) ve yumurtanın akmasını, imhasını, kırılmasını önleyen ÇATLAKSIZ bir zara, sağlam bir kabuğa sahiptir. Eğer kozmik yumurta amacına ulaşmadan rasgele kırılırsa, öteki dünyaya "Kuluçkadan çıkacak olan bizi" ulaştıramazdı. Günü gelince bu yumurta ASIL DOĞUM için ÇATLAYACAK'tır. Şimdiki evren ve varlıklarının ömrü "Asıl doğum için çekilen bir sancı"dır. Güzel (Cennetlik) ve çirkin (Cehennemlik) doğmak da bizim elimizde üstelik!..

Yumurtanın çatlaması, asimetrik (Kutuplarından basılı olan tam yumurta biçimli) evrenin, öteki karadelikler gibi bir tek merkez noktaya halkaya çökememesi; bunun yerine bir GÖK ÇATLAĞI ya da YARIĞI olan "Çıplak tekillik" dediğimiz görünen TEKİLLİK durumuna gelmesidir.

Bundan önce kozmik yumurtamızda bir çatlak yoktur. Ama günü gelince çatlayacaktır, hatta bazen darbeler de almaktadır: Şuara-5. âyette, Hz. İsa'yı Allah'ın oğlu (!) sayan hristiyanlara karşı gökler böyle bir riske girmişlerdir ve Melekler dehşete kapılmış, fakat fazla "Tesbih" ile önlemişlerdir. "Çatlama" en üstteki en büyük hiyerarşik gökte (TEPE noktasında) tehlike yaratmıştır:

"... GÖKLER NEREDEYSE TEPELERİNDEN ÇATLAYACAKLAR. MELEKLER RABLERİNİ HAMD İLE (Korkularından) TESBİH EDİYORLAR."

"Muayyen bir zamana kadar" bu kozmik âfetlerden korunmuş durumdayız. Çünkü "Gök Râki (= Elektromagnetizmal Kubbe gibi) koruyucu bir tavandır" (Hadis). Fakat günü gelince üç aşamalı kıyamet tepkimeleri kozmik yumurtanın kabuğunu (GÖĞÜ) çatlatacaktır.

"GÖK O GÜN ZAAFA DÜŞMÜŞTÜR." (Hakka-15)

Göğün yarılması (Rahman-37); Göğün sallanıp, çalkalanması (Tur-9); Göğün erimiş maden gibi tutuşması (Mearic-8/9); Gökyüzünün yeryüzüne kapanması (Mülk); Yıldızların söndürülmesi, göğün yarılması (Mürselât 8/9); Göğün yarılması (Müzzemmil-18); Güneşin dürülmesi, yıldızların bulanıp düşmesi, göğün koparılması ve Hûnnes-Künnes (Tekvir-1,2,11,15,16); Göğün yarılmakta Rabbine boyun eğmesi, yeryüzünün dümdüz uzatılması ve içini boşaltıp düzlem olması (İnşikak suresi); Gök ve yerin birlikte yarılması (İnfitar suresi); Yerin dümdüz olurken kütlenin yürümesi=dağların osilasyonu (Kehf-47); Göklerin dürülmesi (Enbiya 104); Kıyamet zelzelesi olan çekimsel gel-gitler (Hacc 1-2); Gök ve bulutların parçalanması, meleklerin sürekli indirilmesi, çekimin tersyüz olup, çekip de toplayacağına, toplu olan her şeyi dağıtması (Furkan-25); Kıyametin kopacağı zamanın bilimle bulunabileceği (A'raf-187) gibi ilâhi bilimsel tanımlar kısaca kıyametin portresini çiziyor. (*)

(*) Yazarın "Çeyrek kala; çeyrek gece kıyamet" isimli dizisinde kozmik kıyametin oluşunu, zamanını, fiziksel senaryosunu sunacağız. [YAYINEVİ]

Şimdi sunacağımız ilerleyen kesimlerde, "Gök mekaniğinin" Kur'an'da nasıl işlendiğini izleyeceğimiz zorunlu "Tefsir ve yorum" kesimleri bulunmaktadır. Bunlar kısmen, önceki yazdıklarımızın tekrarını da içermektedir. Ne var ki, amacımız "Kur'an yorumu" olunca, bunları yazmadan ve unutulmaması için hatırlatmadan geçmek mümkün değildir.

Arz'dan Arş'a Mi'rac isimli bu bandın ilk kitabı, "Gök" kavramını ayrıntılamaktadır. İzleyen cildimiz ise "Relativite, zaman ve karadelikler" konuları üzerinde uzman bir eser oluşturacaktır. Öğretimizin bir metodu vardır. Hem hatırlatmak hem de pekiştirmek, dolayısıyla bazı yerleri "Gereksiz tekrar" gibi görmekten kaçınmak gerekir. Bilim zordur fakat, öğrenmek en KOLAY ve kolaylaştırılmış "Bilmek yöntemi"dir. Bunun için Rabbimizden ilmimizi artırmasını dilemek yeterlidir. Resulullah ise bilimi ibadetlerin en hayırlısı saymıştır:

"İBADETLERİN EN EFDALİ İLİM TALEP ETMEKTİR." [*]



[*] "... RABBİ ZIDNİ İLMİ (RABBİM İLMİMİ ARTTIR)" (Taha-114)

KESİM : 18

Eksen Mili

Kur'an'ın en büyük şifre (Cifir) sözcüklerinden biri de "Göklerin direği" ve kutur=çap kavramlarıdır. Bunlar sonsuza kadar bilim adamlarının bulduklarına ve bulacaklarına belkemiği oluşturacak engin verilerdir.

En başta Evrenin yaratılışında "Bir çift takım madde" yer alır. Bunlar sürekli tevâzun=kararlı denge durumunda kendi başlarına evrimlerini sürdürmüşlerdir. EVREN ÇATLAKSIZ BİR KAPALI SİSTEMDİR. Yani kozmik yumurta şimdilik kırılmaktan korunmaktadır.

Bu bir çift takım maddeden birisi GÖK=KUVVET alanlarını; ikincisi de ARZ=Madde yani "Yer" dediğimiz her göksel cismi oluşturmuştur. Önceden de belirttiğimiz gibi yer ve gök bitişik duman bulutuydu. Bütün "Arz"ların yuvarlanması ve kendilerini kapayıp soyutlamaları dışında kalan her kavram GÖK=Uzay olmuş; onlar da kendilerini çekim etkisiyle yuvarlamışlardır (Geodezik uzaylar - geometrik çekim). Dolayısıyla, şimdi sezgiyle de algıladığımız gibi, yer=taban alta gelmiş, gök de üstte hissedilmektedir. Bu durum göğün yükselmesi, yer ve göğün birbirini dört kuvvet olarak dengelemesidir ki, Rahman-7. âyette belirtilmiştir:

"... GÖĞE GELİNCE ALLAH ONU DA YÜKSELTTİ VE BİR TEVAZUN (Terazi, denge) KOYDU."

Bu demektir ki, gök cisimleri bir rayları olmadan yörüngelerinde yüzer ve bir yere dayanmadan kendi çevresinde döner (Eylemsizlik yasası).

"O ALLAH'TIR Kİ GÖKLERİ GÖZÜNÜZÜN GÖREMEYECEĞİ BİR DİREKLE YÜKSELTİ." (Râ'd-2)

Resulullah da "Göklerin direği vardır ama görünmez" buyurarak âyetteki direk teriminin eksen (ya da aks) olduğunu bildirmektedir. [*]

Evrende her göksel cismin kesinkes bir ekseni vardır.

Bu dik dediğimiz eksene, yatay olarak gelen bir ekvator düzlemi ve bunun kuturu (Çapı) vardır. Bu eksen çevresinde dönüş "SÜREDURUM=MOMENT" yasalarınca olur, çekim ve süredurum birbirlerini açısal hızlarla dengelerler. Çekim çekip kendine yapıştırmak isterken; diğeri temelli çekenden kaçmak ister. Böylece biri merkezcil kuvvet (Hunnes) diğeri merkezkaç kuvvet (Künnes) denen iki zıt kararlı dengeye kavuşurlar ve koalisyon yaparlar. Hayat, bu koalisyonun sibernetiği olan kararlı dengenin ömrüdür.

Bu dengenin bozulması, örneğin eksenin alt-üst olması bu cismi helak eder:

"KUŞKUSUZ ALLAH GÖKLERİ VE YERİ KAYIP GİTMEKTEN ALIKOYMAKTADIR. EĞER ONLAR KAYIP GİDERSE ANDOLSUN Kİ ONDAN SONRA KİMSE BUNLARI TUTAMAZ." (Fâtır-41)

"Eksen" değişmez ama kutur çekime göre değişebilir: Örneğin çöken bir yıldızın cesedi (büyüklüğüyle orantılı olarak) beyaz cüce (sonra kara cüce!) Pulsar (sonra nötron yıldızı!) kara delik (ya da çıplak tekillik, gök yarılması) hâline gelir.

Bu içe çökme sırasında çap=kutur çok küçüldüğünden, cismin normal dönmesi bin ile milyon kez hızlanır. Çünkü çap küçüldükçe dönme hızı artar. İşte buna impuls sakınımı ya da diğer adıyla momentumun korunması diyoruz. Direk (Eksen) kutur (Çap) verileri yanında bu hızlanma açıkça Tur-9. ayette bildirilmiştir:

"O GÜN (Evrenin ya da bir yıldızın er-geç başına gelecek çökme günü) GÖĞÜN (Gök ve cisimlerinin, angular) HIZI ÖYLE ARTACAK Kİ, DAĞLAR DA YERİNDEN KOPUP YÜRÜYECEK (Savrulmaya doğru hareket edecek)."

Yukarıdaki âyetin önemini bilimsel olarak inceleyelim. Burada iki tür hızlanma verilmiştir:

1. Yörüngede akış hızının artması, dolanımın hızla cereyan etmesi: Özellikle bir karadelik çukurunda (Aşırı çekimin bir gökcismi yakalaması ile) uzay-zaman hızlanmaktadır. Karadeliğe tutsak olan bir cismin, bu uzay-zaman girdabına yakalanmasıyla, yörüngeleri daha dar helisler somya yayları gibi spiraller çizerek KUTUR'ları küçültürler ve bu arada, yörüngede seyretmeleri inanılmaz hızlanır. Öyle ki tam karadeliğe yakalandıklarında bu hız, ışık hızına eşitlenir.

2. Kendi çevresinde dönmenin hızının artması: Bu açıkçası ayette "Hızlanma ile dağların kopup savrulması (yürümesi)" tanımında belli edilmiştir: Bir uydu cismin yörünge hızının artmasından başka, o göksel cismin çevresindeki dönüş hızının da artacağı bildiriliyor.



KESİM : 19

Tevazûn: Denge

Dengelenme arayışları impuls sakınımı ilkesi ile sonuçlanır. Otomobilimizin viraj alırken bizi dışa fırlatması neyse, gök cisimlerinin de "Maddeyi fırlatmaya zorlaması ve hatta fırlatması" odur. (*)



(*) Eğer otomobilimizde sımsıkı tutunuyorsak, dışa fırlamayız. Ama içeride gevşek ve iğreti bir şeyler varsa, onlar dışarı fırlayacaktır. Gezegenlerin de durumu aynıdır: Onlar, bir hipodromdaki gibi sürekli bir dairesel viraj dönmektedirler. Eğer dönme hızlanırsa gezegenler kendilerini büzerek ya da bir kısım maddeyi fırlatarak dengelenirler.
İşte bu açısal hıza oranlanan "Madde atılımı" NOVA olayıdır ve dağların da fırlaması bu nedenle olacaktır.
Bir top üzerindeki bir böcek, top ekseni çevresinde dönmeye başladığı sürece bu durumunu ayarlar ve düşmez. Ama topu birden durdurursanız, böcek uzaya fırlar. İşte dağların durumu da bu böceğin durumundan farksızdır: Dağlar da zavallı ve çaresizdir. Dünyamızın üstündeki en yüksek dağ bile bir portakalın tipik pürüzlerinden biri yüksekliğinde olduğundan dünyanın biçimine etki etmez. Dünyanın yanında bu kadar küçük olan dağların bile savrulması (yürümesi) kıyamette dengenin bozulmasının çok şiddetli olacağını göstermektedir.

Evrende denge üç biçimde vardır:

1. Kararlı denge: İçbükey bir kaba koyduğumuz bir bilyanın ya da oynayacak biçimde üstten çivilenmiş, alttan da serbest bırakılmış bir cetvelin yerçekiminin doğrultusunu bulana kadar, düzenli ve periyodik olarak sarkaç göstermesi ve sonra ŞAKUL (Çekül) doğrultusunda, enerjisinin sönüşerek KARARLI kılınması ile oluşan kararlı denge, hayatı sürdürür.

2. Kararsız denge: Bu kez o kabı ters çevirir ve bilyeyi ters yüze korsak ya da cetveli alttan çivileyip üstten serbest bırakırsak iş değişir: Bunda bir düzen, sarkaç gel-git yoktur. Örneğin tencereyi ters çevirip üzerine bir bilye korsanız, bu bilye kendi kararlı dengesini bulana kadar rasgele yuvarlanır. Oysa tencere böyle ters değil de düz durduğunda, bilye iki yana düzenli gider-gelir ve tam ortada KARARLI DENGEYİ bulunca durur.

3. Merkezcil kuvvet ile merkezkaç kuvvetin birbirini dengelemesi ise kararlı uzay dengesidir. Bu denge, gök cisimlerinin (ya da rotordaki varlıkların) dengesidir.

Rotor denen ve silindirik sabit ya da dönen duvarları olan "Lunapark, panayır stantlarını" hatırlayınız: Bunlar santrifüj (merkezkaç) rotasyonu ilkesine göre dönen dik silindir bir yapıdır. Silindir (Eğer motorla döndürülüyorsa) yerçekimi ivmesinden fazla ekseninde dönmek zorundadır. Ya da silindir sabitse, örneğin motosiklet çok hızlanarak, hızla dönerek merkezcil kuvveti yenen bir merkezkaç kuvvet ve dolayısıyla yapay bir çekim elde etmiş olur; yerçekimi etkisiz hâle gelir. Fakat eğer motosiklet yeterince hızlanmazsa, çekim etkili olur ve araç yine TABANA düşer. İşte gezegenlerin eksenleri çevresinde bir dönme hızı ile rotasyonu budur. Kendilerini ana cisme (Güneşe) çeken çekime karşı koymak için, gezegen ve uydular kendi çevrelerinde dönerler; Güneş'e düşmezler.

Bütün bu hatırlatıcı ön bilgilerden sonra yeniden "Dağların kopması, yürümesi ve fırlatılması" ile ilgili âyetlerin tanımına dönelim: Bunun evrendeki ismi NOVA'dır.

Nova, bir büyük cismin, çevresiyle denge kurması için ağırlık fazlasını fırlatmasıdır. Tıpkı hızlandığında virajdan dışarı uçan bir otomobil gibi...

Fazla madde miktarını "Nova" olarak fırlatmak sonucu sistem kararlı dengesini kurar. Bu sanki elektriksel gerilim farkı ya da termodinamik denge gibi fizik yasadır.

Nova, bir KARARLI DENGE parçacığıdır; kozmik bir felâket değildir. Örneğin güneş, eğer zamanında bulutken kütle fazlasını NOVA ile çevreye atmasaydı, gezegenler (Dünyamız, hayat) olmayacaktı. Cenâb-ı Hakk'ın burada dahi her olayı bir sebebe bağladığının delili (Düşünen akıl sahihleri için) vardır.

Oysa Süpernova böyle değildir ve tam bir kozmik âfettir. Bir yıldız, ömrünün sonuna gelip de kırmızı dev olduktan daha sonra son nefesini verip "İKİYE" ayrılır: Dış katman ve yüreği!..

KESİM : 20

Tavaf: Anafor

Gök cisimlerinin DİREK=Eksen ve KUTUR=Çap faktörlerine bağlı zorunlu dönme hareketleri vardır. Bu dönüler yörünge çevresindeki dolanım, bir cismin kendi ekseni çevresinde dönmesi (Rotasyon, Spin) ve daha başka fizik dönüleri (Prosesyon, nütasyon vb.) içerir.

Bütün bunlar KUR'AN'DA özgün isimlerle zaten verilmiştir: Yörüngede yüzmek TAVAF olayıdır. (Tavaf Arapça'da bir şeyin çevresinde dolanmaktır.) Tavaf edenler gezegenler ise bunlar bir kozmik-gravitik dizgeye göre yıldız çevresinde SIRAYA girerler yani SAF tutarak tavaf ederler.

Bir cismin kendi çevresinde dönmesi (Mevlevi Semah'ı); fizik dilinde rotasyon, atom düzeyinde spin ve Kur'an'da ZİKİR adını alır. Zikrin nedeni ANAFOR olayıdır.

Çünkü evren önceden yeri-göğü bitişik bir "DUMAN, BUHAR, BULUT, SİS" idi. Daha sonra bu (Hidrojen bulutu olan) sis içinden "Yer ve Gökleri" ayıracak olan sis dönemi burguları başladı. Cisimler bu burgular içinden çıkacaktı. Burgu yani ANAFORLAR, sözünü ettiğimiz SEMAH ZİKİR olayıdır.

Sonra bu anafor bulutları kendi başına galaksiler, sistemler vb. hâline gelince, ANAFORLAR yerlerini PLATFORMLARA bıraktı. "İster gökte ister yerde zerrece kütle ve bundan küçük (Soyut) ne varsa hepsinin ZİKRETTİĞİ" bildirilmiştir. Gökteki zikir anaforal; yerdeki zikir de platformel zikirdir.

Gökler, düalitenin enerji ve dalgacık yapısını; yerler ise madde ve tanecik yapısının özelliğini üstlenir. Bilindiği gibi madde, aynı zamanda enerjidir ve bu bir düalitedir. Enerji de hem dalgacık (Vibration=Gök) hem de parçacık (Particle=Yer) düalitesine sahiptir. Bu nedenle, kuantlar düzeyinde de YER-GÖK BİTİŞİKTİR. Kuantların bütünlüğü fakat düalitesi (İkicilliği) vardır. Kuant ölçeğinde dalgacık davranışı gök; parçacık durumu ise yer adını alır. Madde de hem (Adı üzerinde) madde hem de enerjidir. "Madde dalgaları" da var olduğundan, gerçekten yer ve gök mikrofizikte BİTİŞİKTİR. Yeniden makro fiziğe dönerek, oradaki düaliteyi yani ikicilliği izleyelim:

Evren en başta bir HİDROJEN BULUTU olarak öylece bekliyor, bir yandan da genişliyordu. Bu, yaratılıştan takriben 700 bin yıl ilâ bir milyon yıl sonra (Elektronların protona bağlanıp, Hidrojen elementini oluşturdukları) sıcaklığın 3000°C - 5000°C (derece) olduğu dönemdir. Bu TEK bulutun saklı bir DÜALİTESİ vardır: O hem gök hem de yerdir. Fizik diliyle, hem kuvvet alanları hem de maddedir; hem dalgacık hem parçacıktır!..

Ayetlerde "Buhar hâlindeki göğe yönelmek" ile zikredilen bu EVREN BULUTU, durağan (Statik) bir denge halindeydi. Statik denge öylece kalmamış, Allah kudretinden gelen bir TEKİL etkiyle daha küçük sayısız bulut adalarına bölünmüştür. Bu etki ile dinamik denge yani ZİKİR olayı başlamıştır. (Bir nesneye bir kuvvet etkimediği sürece konumunu aynen sürdürür. Yani madde tembeldir. (Atalet) kütlesini ve hareketini korumaya çalışır.)

Yaratıcı tekil etki evrensel "DİNAMİZM"i doğurunca, ayrık bulutlar ANAFOR (Girdap, burgu, çevrinti hareketleri) denen ZİKRE başlamışlardır.

Böylece evrenin tek bulutu, iç-içe daha küçük bulutlar hâlinde binlerce ANAFORLAR yapmaya başlamışlardır. Bu anaforlar, "Kutu içinde kutu" çıkan sürpriz oyunlara benzemektedir. Fakat kutular böbrek (Fasulye tanesi) biçimindedir. Bir kutudan dört küçük kutu ve her birinden yine dört kutu ve ondan da dört kutu çıkmaktadır. Bu kutuların en küçüğü ise "Güneş sistemleri"dir. Anaforlar teoremini, şimdiki Federal Almanya Cumhurbaşkanının babası, ünlü astrofizikçi ve kozmogonist Carl von Weizsaecker bulmuş, ispatlamıştır.

Bunları, teklikten çokluğa doğru yarıya katlanma (Yarılanma, kesir) olarak düşünebiliriz. Örneğin, 1-2-4-8-16-32-64-128... 200 milyar gibi bir katlanma oluşur. Böylece, önce gök katları, sonra daha küçüğü olan meta galaksi anaforları, sonra bunların içinden daha alt galaksi kümeleri ve bunların içinde de galaksiler, daha sonra güneş sistemleri (Nücûm), bunların bulutundan da gezegenler, uydular (Kevakib) oluşmaktadır. Hâlen bu bulutlar (Nebula) yıldızlararası uzayda beklemekte ve yeni yıldızlar bunlardan oluşmaktadır.

Evren böylece, tek bir bulutun bir ANA DİREK (Eksen) çevresinde iç-içe anaforlar yaparak dönmesinden biçim alır. Bu dönmelerin ayrı bir hızı (Zikir) ve ayrı birer ekseni vardır. Her bir bulut sistemi birbirinin içinde biri diğerine ZIT yönde döner. (*)

(*) Zıt yönde dönmesinin nedeni, iç-içe konmuş arabaların tek sayılılarının öne, çift sayılıların arkaya gitmesi olan bildiğimiz eylemsizlik yasasıdır. Aynı yasa deniz akıntılarından rüzgâr konveksiyonlarına, elektron spinlerine kadar tek tip dinamizmle geçerlidir.

Evrenin (Yer-Gök bitişik) TEK ve süper dengedeki, çekimden hiç etkilenmeyen (Çünkü birbirini eşit çeken ve dolayısıyla ÇEKİMİ paralize eden), primitif yapısına etki eden TEKİL KUDRET; evreni hep böyle homojen ve statik kalmaktan kurtarmış ve hiyerarşik parçaladığı için, yer ile göğü ayırmıştır. Dolayısıyla bütün evren ortaya çıkmıştır. Eğer o bulut öylece kalsaydı, hâlâ bekliyor olacaktı ve yer, madde, gök cisimleri ardından biz YARATILMAMIŞ olacaktık.

Öte yandan bu homojen (Uniform, tekbiçim, türdeş) bulut birçok buluta değil de "TEK BİR MERKEZE" çökseydi, evren o andan itibaren bir KARADELİK olacaktı. Evren böyle bir HETEROJENLİK de içermemiştir. Doğrudan bir tek merkeze değil 200 milyar kadar "Çekim odağına" ayrık bulutlar hâlinde çökmüştür.

Böylece ne homojensizlik ne de heterojensizlik olmamış, tam ikisinin ortası SÜPER KARARLI DENGE=TEVAZÛN konmuştur. Süper denge olan tevazûn; HÛNNES (Karadelik merkezcil kuvvet olma) eğilimini, KÜNNES (Akdelik olma, santrifüj, merkezkaç) eğilimi ile dengelemektir.

Bu süper dengenin DİREĞİ yani aksı (ekseni) ise, evrenin ileride çökeceği (Heterojensizlik) kozmik KARADELİĞİ olan MERKEZİ NOKTADIR. Tünel ise, "Kalem" biçiminde görünen bir tek boyut=UZUNLUK BOYUTU yani DİREKTİR.

İşte bu nedenle de kozmik DİREK vardır. (Hem noktasal, hem uzunluk olduğundan) GÖRÜNEMEZ!..

Evrenin ilk ve tek bulutu bu direk çevresinde dönerken, ROTASYON dediğimiz ekseni çevresinde SPİN olayını gerçekleştirdi. Bu çevrinti hareketine EN ÖNCE ANAFOR diyoruz. Çünkü anafor hem kendi çevresinde dönme, hem de yörüngeleri seyrin İKİLİ ORTAK atasıdır (ZİKİR).

Fakat evrenin yapısında bir tek değil; bildiğimiz kadarıyla meta-galaksilerin sayısıyla eşit adette İÇ-İÇE ANAFORLAR yani ÇARKIFELEK DEVRANLARI oluşmuştur. Bunların da her birinin birer "Görünmez direği" olan kuazar=akdelik tüneli adıyla sunduğumuz EKSENLERİ vardır. Eylemsizlik ilkesine göre anaforlar, bir kez dönmeye başladılar mı, artık o hareket süreç ve durumlarını korurlar. Böylece iç-içe rulman bilyeleri gibi kaygan bir FELEK (ÇARK hareketi başlar. Bu hareket üç boyutlu olduğundan) daha doğrusu BURGU biçimindedir. Burgunun yapısı tam yuvarlanmaz (Fasulya-böbrek biçimi). İşte bu evren akıntılarının, kendi anafor yörüngelerinde birbirine zıt yönde dönmeleri sonucu iç-içe anaforlar hiyerarşisi doğmuştur.

Bazı "İstatistik savunucusu" kozmogonistler ise bunu düzenli değil tam bir kaos anaforlar olarak sunmak isterler. Oysa açıkça düzensizlikten düzen yani SİSTEM çıkmıştır. Çünkü daha sonra bu iç-içe anaforlar maddeleşmeye başladıklarında, bu kez "İç-içe gök anaforlarından, iç-içe yer platformları" çıkmıştır.
Anaforlardan kalan miras ile bütün sistemler birbirinin içinde dönmektedir. (*)

(*) Ay, dünya, güneş, galaksi, metagalaksi, en alt gök vb. böylece iç-içe platformlardır. Her biri döner bir plâk olan bu platform düzleminde, hem uydu oldukları ana cismin çevresinde hem de kendi çevrelerinde dönmektedirler. Yıllık yörünge turlarının nedeni ÇEKİM kuvvetidir. Yörünge ise merkezi çeken sistemin aks direğinin çevresinde dolanım yoludur (Orbitasyon=TAVAF). Uyduların, ana cisim yöresinde dönmelerinden başka, moment yasasına göre kendi çevresinde döndüklerini (Zikir) de biliyoruz: İşte buna da ROTASYON denmektedir. Rotasyon, bir cismin ekseni çevresinde dolanıp, Gece-gündüz hareketini yapmasıdır. Bu, atomik düzeyde elektronların DÖNÜ'südür ve SPİN adını alır. Yörünge peryodu ve rotasyondan başka, gök cisimlerinin nütasyon ve presesyonları diye nitelenen hareketleri vardır. Kısaca evren, iç-içe anaforlar yapan küresel bulutların sıkışarak çökmesinden oluşmuş, iç-içe platformlarda yer alan göksel sistemleridir. Bunlar Kur'an'da saf, tavaf, zikir ve tesbih şifresiyle verilmiştir.

Evrenin türlü "Mevlevi dönüleri" vardır. Önce bir yörünge kulvarında (FELEKTE TAVAF) ile yüzerler, saf tutarak sonra kendi çevrelerinde (Mihverlerinde) rotasyon denen semazenliği yaparlar. Fakat her sistem aslında bir başka plâtform (Anafor) içinde dönmektedir. Yani neyi "Ölçüm için ele alırsak alalım" o bir plâtform üzerinde dönmektedir. Güneş çevresinde dönmemize karşılık, güneş de galaksi plâtformunda dönmektedir. Galaksi de kendi metagalaktik plâtformunda dönmektedir. Her plâtformun içinde de kendinden daha küçük fakat daha çok sayıda plâk dönmektedir. Ta ki, trilyarlarca atomun sürekli spin yapan mini-mini plâtformundan, evrenin en büyük plâtformuna kadar her şey bir EKSEN=Direk çevresinde rotasyon yapmaktadır. DİREK VE FELEK budur!..

İşte bu iç-içe dönen sayısız çark nedeniyle "Görecelik" ortaya çıkmaktadır. Bir şeyin ölçümünü amaç edindiğimizde, o sabit bir sistem olmadığı için, iki şeyin hareketlerini "Birbirine göre" ölçeriz. Ama araya üçüncü plâtform girdiğinde, iş farklılaşır ve parametreler sökün eder. Neyse ki, evrende (Şimdilik) tek sabit ölçüm "Işık hızı" olarak bulunduğundan, diğer her hareket "buna göre" ölçümlenebilmektedir. İşte Relativitenin "Başvuru" sistemi budur. Din verileri evrende dönmeyen tek şeyin ARŞ olduğunu bildirmektedir. Bu demektir ki, bütün her sistemin "TEK REFERANSI"; hiç dönmeyen ve TEK SABİT olan Arş'tır. Kalan her şey ise onun çevresinde döner (Tavaf eder). Evren bile onun için dönmektedir yani bir rotasyonu vardır.

ŞEKİL - 7

ANAFORLAR TAVAFTA!..

mirac_1_sekil_7

"Evrende her şeyin Allah'ı zikretmesi" mekanizması önce ve genelde anaforlar ile tecelli etmiştir. Bu başlangıç dolayısıyla büyük tek bulut giderek küçülen daha küçük ve ayrık geometrik bulutlara bölünmüştür. Bu bölünme anafor denen girdap hareketlerini oluşturur. Anaforlar dolayısıyla küreleşme=kuvvire olayı başlar. Anaforların dönme yönü şekilde gösterilen ok yönlerinde olup, birbirinin tersidir. Dolayısıyla bu, "Ayrılmayı, kendi başına bir sistem olmayı, bağımsız platform kurmayı" sağlar. Bütün galaktik sistemler böyle oluşmuşlardır ve anafor denen dinamizm ile hem tavaf hem zikir etmektedirler.


Yüklə 0,86 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin