Torunum ozan arda’nın anısına … ordu / 2006 sen söz giBİ GÜzeldin sen tüRKÜ GİBİ Özeldin hem varsin aramizda hem yoksun yokluğun varliğimizla



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə2/9
tarix25.11.2017
ölçüsü0,75 Mb.
#32834
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Bİ(R)SOKUM: Küçük anlamında.


  • BİŞGÜN (NÜK): Pişkinlik, aldırışsızlık, olgunluk.

  • BİŞİ/PİŞİ/PİDE: Yağda kızartılmış ekmek.

  • BİTEK: Verimli, ekin bitmeye, yetişmeye elverişli toprak.

  • BİTİGE/Bİ(R)TİKE: Çok az, küçücük. Bir yudum.

  • BİTİLGEN:Ayak parmakları arasında olan yara.

  • BİYOL: Bir defa.

  • BİZ: Katı, kalın şeyleri dikerken iğne geçirilecek delik açmak için kullanılan, çelikten yapılmış ağaç saplı, sivri uçlu tığ.

  • BOCA ETMEK: Birden çevirip boşaltmak.

  • BODUÇ/POTUK:

    1. Ayı yavrusu.

    2. Boyu kısa, tıknaz olan. Bodur olan.

    • BOĞA: Damızlık erkek sığır.

    • BOKYEDİBAŞI: Üzerine bir iş, görev düşmediği halde ortaya atılıp görev çıkartan.

    • BOLATLAMAK: Tarım aletlerinin ağzına ek yapmak, çelik vurmak.

    • BONCUKLAMA: Zor gelen işten kaçma. Öküzün boynundaki boyunduruğun yan dönmesi hali.

    • BORAN: Doluyla karışık yağmur.

    • BORANI: Yoğurtlu, sarımsaklı pezük yemeği.

    • BOY(U)NA: Her zaman.

    • BOY(U)NA AYNI: Her zaman aynı.

    • BOYDAK-H: Yalnız, tek.

    • BOYMUL (Divanü Lügati’t-Türk): Boynunda beyaz bir leke olan at, koyun yada başka hayvanlar için kullanılan sözcük. Boymul koyun; boymul at.

    • BOYUNDURUK-H:

      1. Boyun ile (-duruk) ekinden BOYUN-DURUK: Tarım işlerinde öküzleri sapan okuna bağlamaya yarayan, öküzlerin boyunlarına takılıp birlikte çalışmayı sağlayan aygıt.

      2. Anlam genişlemesiyle “tutsaklık bağı, bağımsızlığı ortadan kaldırma uygulaması” anlamına gelmiştir. Başka dillerde (Boyunduruk) anlamında kullanılır. Himaye, ocağına düşmek.

    • BÖ(Ğ)ÖN/BÖ(Ğ)ÜN: Bugün.

    • BÖCÜK/BÖCEK/BÖCÜ: Böcek, bağısak paraziti.

    • BÖĞEK/BÖĞET/BÖVET/BULA: Suyun öününe çekilip akmasını önleyen, toplanmasını sağlayan engel, su bendi..

    • BÖĞRÜKBAŞI: Ocak başı.

    • BÖĞÜR: Yan , sağrı.

    • BÖREMÜT: Armut kurusunun kurumamış, iyi pişmemiş hali.

    • BÖRTMEK: Az pişirmek.

    • BÖRTÜH-K: Morartı.

    • BUDAL/BADAL/PADAL: Merdiven basamağı.

    • BUDALA:Zekaca geri olan.(Rumca)SEHLUK.

    • BUDAMA: Ağacın dalını kesme. Daha çok ürün almak amacıyla veya düzgün şekil vermek için ağaç, asma gibi bitkilerin dalını kesmek, dallarını kısaltmak. Yeni filiz vermesi için de yapılır. Bunun için “budama bıçağı” kullanılır.

    • BUGDAY/BUĞDAY (Divanü Lügati’t Türk)BUDGAY.

    • BUHACUH-K: Değirmen taşları arasına konulan taş araç,nesne. BOHUCUH.

    • BUHOO: Aygır atın ön ayağına bağlanan kelepçe.BIHO

    • BUKAĞI: Atların ayaklarına kaçmasını önlemek için vurulan demir halka, köstek.

    • BULAMA/BULAMAÇ: Unun sulandırılmış şekli.

    • BULANIK: Hoppa, fingirdek (Kişi).

    • BULDUH-K: Üvey çocuk.

    • BULGUR: Kaynatılıp kurutulduktan ve kabuğu çıkarıldıktan sonra kırılan buğday. Eskiden köy değirmeninde veya evdeki el çevirmeli taş değirmenlerde kırılır, iyice kurutulur. Bez torbalar içinde veya ambarda saklanır. Daha çok kışın ve imece zamanında tüketilir. Bulgur pilavı, soğanlı bulgur çorbası yapılır.

    • BULGURCUH-K: Küçük, dolu yağışı.

    • BULGURLUK Bulgur yapmak için kullanılan buğday.

    • BUNDANA(Ğ)RI: Bundan dolayı.

    • BURMAK: Erkek hayvanları eneme. BURUCU: Hayvanları eneyen kişi.

    • BURUNSUH-K/BURUMSUH-K: Anasını emmemesi için buzağıların burnuna takılan demir başlık (Bakınız BÜĞEK). BURUNSALIK: Öküzü yemekten alıkoyan ağızlık.

    • BUYMAK-H: Çok üşümek, donmak.

    • BUYTU: Tekerin mazusuna çakılan ağaç çivi.

    • BUZAGU (Divanü Lügati’t-Türk): Buzağı. “Evdeki buzağı öküz olmaz.”: Onur ve erdem bakımından yükselse bile, akrabaları tarafından hala çocuk sayılan bir yetişkin anlamındadır.İneğin erkek yavrusu.

    • BÜ(Ğ)EK/BÜVEK: İneği emmemesi için dananın burnuna takılan sivri denir (Bakınız BURUNSUK-H).

    • BÜĞLÜ: Araba yada kızak tekerinin sabir durmasını sağlayan yontulmuş ağaç parçası.

    • BÜK: Çalılık. Sulak tarla.

    • BÜKELEME/BÜKELE(Ş)MEK: Yazın hayvanların at sineği sokması nedeniyle sağa sola koşuşması.

    • BÜKERGEÇ: Eğiş. Gözleme çevirmeye yarayan uzun saplı, ağzı düz ağaç yada demir araç.

    • BÜKME:

    1. Köşe,dirsek.

    2. Yufka içerisine patates,soğan,ıspanak,peynir konularak yapılan yemek.

    • BÜKRÜ: Eğri, kambur.

    • BÜKÜRGEÇ: (Bakınız EĞİŞ).

    • BÜNEK: Yaşar danaların annelerini emerken rahatsız etmemesi için burnun ucuna takılan çatal demir.

    • BÜRME YANI: Ağaçların toplu olduğu yer.Sık ağaçlık.

    • BÜRÜ(ĞÜ)N/BÜRÜN: Ertesi gün, yarından sonraki gün.

    • BÜRÜK: Gövdesini sarmaşık sarmış ağaç. Başa gelişigüzel bağlanan bez parçası.

    • BÜRÜMCEK: Yumaklanmış şey. Başa bürünerek, sarılarak kullanılan örgü.

    • BÜŞÜRGEÇ: Yufga çevirme aleti.

    • BÜVEK/BÜVEĞEK/BÜĞELEK/BÜVELEK/BÜKELEK: Daha çok sığırlara saldıran, onların kanını emen, vızıltısıyla tedirginlik yaratan sokucu sinek.

    • BÜVELEK KONMASI:

    1. (Anlam genişlemesi) Birşeyden işkillenme; ısırılmış gibi hareket etme.

    2. Büvelek denen sokucu sinek,sığıra konup kanını emerken hayvan rahatsız olur.Yerinde duramaz.Bu durumdaki hayvanı ifade etmek için söylenen söz.

    • BÜVET: Derenin derin yeri.

    • BÜYÜKBAŞ: Sığır, manda gibi hayvanların ortak adı.

    • BÜZÜK: Buruşturulmuş.

    • CA(Ğ)AL: Cahil.

    • CABALAMAK: Çok çaba, gayret göstermek.

    • CABLAMA: Çatılarda kiremitlerin altına konulan tahta. CAPLAMA.

    • CAĞ/CAV: Kağnı arabasının direği. Kızağın tabanına konan iki eğri uçlu sopa.

    • CAĞILDAK-H: Çakıldak.

    • CAHAL/CAHİL: Cahil kalmış.

    • CAHDETMEK: İstekle iş yapmak.

    • CAMEŞ-BUZAĞI DOSLUĞU: Cameş, camız dediğimiz mandalar, yaban hayvanalara karşı kendilerini korumak amacıyla birbirlerine arkalarını dönerek çember oluşturur.

    Yaylalar hayvanlar için tam bir özgürlük alanıdır. İstedikleri yerlerde, istedikleri şekilde otlayıp gezebilirler. Oysa köylerde tarla ve bahçeler nedeniyle özgürlükleri kısıtlanır, sadece belirli yerlerde otlamalarına, genellikle bir çoban kontrolünde dolaşmalarına izin verilir.

    Yaylalar at yılkıları için tam bir cennettir. Baharla salıverdikleri yaylaların altını üstüne getirerek, özgürlüğün verdiği enerjiyle istedikleri gibi koşup coşarlar.

    Cameş, camız, kömüş adı verilen mandalar için durum biraz farklıdır. Fazla dolaşmadan göl ve bataklık gibi sazlık alanları tercih ederler. (Mesudiye Gazetesi)






    • CAMIŞ: Manda.

    • CANDI: Binaların kiremitliğine, üst çatısına çıkılmak için çatıya açılan delik.

    • CAR/CER:Tellal ile duyurma.

    • CAR/CER KARI-KADIN:Çok konuşan,bağıran kadına yakıştırılan söz.

    • CARCAR (Doğal ses, yansıma ses): Kavram bakımından anlamı yoktur. Yalnız geçersiz konuşmaları, sözleri yansıtmaya yarar. ÖRN: “Carcar edip durma” (Boşuna konuşma).

    • CARTILLAMAK: Yorulmak, güçten düşmek. Telesimek.

    • CASCAVLAK-H: Çırılçıplak şeklinde abartı sözü..

    • CAVLAK-H: Tüysüz, saçsız.

    • CAYIK: Sözünden vazgeçmiş, dönmüş olan.

    • CAZU-I/CAZGIR: Kadınlara kullanılan kötü anlamında sözcük. Bağırtgan.

    • CEBİŞ: Bir yaşındaki keçi.ÇEMİŞ.

    • CEBİŞ GİBİ: İri.

    • CECİM (Farsça CACİM/KİLİM): CİCİM-ÇEÇİK: İran dilinden Anadolu ağzına geçme sözcük. Kilimden daha ince, daha düz özgesiz bir dokunuşu vardır.

    • CELECOŞ: Kalecoş. Gelecoş. Anadolu’nun birçok yerinde tirite benzer yemeğe verilen ad.

    • CELEP: Hayvan ticareti yapan kimse.

    • CEMBER/ÇEMBER/YAŞMAK/YAZMA/BÜRÜK: Baş örtüsü.

    • CEMEK: Öğendirenin arasında bulunan geniş demir parçası.

    • CEMİÇ: Kiraz kurusu.

    • CENCİ: Sahtekar, para tuzakçısı.

    • CENİK: Sahil. Yaylaya çıkan.

    • CENİKLİ: Meletli olmayan, deniz tarafından gelen, yaylacı.

    • CEREH-K: Dalı budağı olmayan düz, uzun ağaç.

    • CEREME/CERME (Arapça CERİME): Suç, kabahat. İşlenen bir suçun, uygun görünmeyen bir işlemin karşılığı olarak gereken ödeme.

    Kuçuk piçağundan/Açdum penceresini

    Dişledum yanağini/Verdum ceremesini

    (Karadeniz manisi)


    • CERİ: Asker. ÇERİ

    • CERTLEK-H/CÖRTLEK: İri açılmış göz.

    • CIBBAN/CİBBAN/CİPPAN: Alkış. CİBBAN ÇALMAK: Alkışlamak.

    • CIBIL: Çıplak. Üzerinde giysisi olmayan.

    • CIBIR: Parası olmayan, züğürt. Üzerinde birşeyi olmayan, çıplak durumunda olan.

    • CIBIRLAMAH-K: Parasız kalma.

    • CIDUH/CIDIK-H: Ufak, küçük.

    • CIGARA: Sigara.

    • CIĞIZ: Acizlenmek.

    • CILDIR CILDIR: Gittikçe azalan su.

    • CILGA:Sokaktan ayrılan küçük yol ya da suyu az,ayrık küçük dere (CILGA DERE)

    • CIMAK-H :Ağaç kökünün saçakları.

    • CIMBIŞ/CINBIŞ/CÜMBÜŞ: Eğlenceli olan.

    • CINCIK GİBİ OLMAK: Tam olmak. Denk düşmek.

    • CINGAN:Çingene.

    • CINGILDAH-K: Küçük odun çekmeye yarayan demir çivinin halkası.GINGIRT.

    • CINGILLI ORAH/CINGILLI ORAK: Ekin biçmekte kullanılan orağın sapına, ses çıkaracak bir nesne takılır. Orak sallandıkça bu nesne ses çıkarır. Bundan amaç, ekinin devamlı olarak biçildiğini belirtmesi ve diğerlerini şevke getirmek istenmesidir.

    Elinde cıngıllı orak

    Gelin tarlan ne ırak

    Ne oturak ne durak

    Bu tarlayı kurtarak (Rüştü Tuncalı)



    • CIRIHLA/CIRIHTA: Cıvık hamurdan yapılan sac ekmeği. CIRIKLA

    • CIRIK/CIRIH/CIRUH/ÇIRUH: Zayıf, gelişmemiş (Bakınız DIRIH).

    • CIRNAH-K: Kök.

    • CIRUK-H: Zayıf, sıska, coruk.

    • CIŞKI:Döneklik.Oyun bozanlık.Mızık.

    • CIŞKIMAK-H: Verdiği sözde geri dönmek. Oyun bozanlık etmek.

    • CITMA/ÇITMA: Tekme, sıçrayarak sağa sola ayak sallamak.

    • CITLA PARMAK: Serçe parmak.

    • CITTIR/ÇITTIR: Küçük, ufak.

    • CIVIK/CIVUH: Sulu.

    • CIZ: Çocuk oyununda esir alırken ebeden çıkan ses

    • CIZILAMAK/CIZLATMAK:.Az yağı kızdırarak yemeğe koymak..

    • CİCİH-K: Meme. Emcik.

    • CİCİM/CİCİM DOKUMA: Köy yerinde, yayla düzünde boş zaman mı vardır? Yumaklarla doldurulmuş çuvallar açılır. Evin arkasındaki çayıra, cicim dokumak için ağaç çiviler, çevirgeç yerleştirilir. Önce yün ipler bilinmez ve umulmaz bir güzellikte uzatılır; gerilir; tokmaklanır. Birkaç mekikten sonra, cicim, kendini göstermeye başlamıştır.








    • CİĞİR ETMEK: Nefret etmek, kızmak, iğrenmek.ÇİĞİR ETMEK

    • CİLİM TOPRAK: Rutubetli, killi toprak.

    • CİMAK: Toprağa yayılmış ağaç kökü.

    • CİNGİRT: Ağaç kütüğünü çekmede kullanılan halkalı demir. Asma kilitleri takmak için kapıya çakılan demir halka (Bakınız ÇİNGİL).

    • CİVEK: Çok küçük.

    • CİVİL/ÇİVİL: Küçük, ufak.

    • CİVİLDEK: Küçük, olmamış (meyve).

    • CİYİR ETMEK/CİĞİR ETMEK: Kendine yapılan işi zor kabul etmek. Razı olmayıp terk etmek. Gücüne gitmek.Nefret etmek.

    • CODAM: Sakat.CUDAM

    • CONGURAMAK: Öfkeyle ağlamaktan tepki göstermek.

    • CORUK/CORUH: Zayıf insan veya hayvan.

    • CORUKLAMAK:Uyumak.Peneklemek.

    • CÖ(Ğ)ÜZ/CEVİZ/CÖ(Ö)Z: Kabuklu bir meyve.

    • CÖBRE: İşe yaramayan artık. ÇÖPRE.COBRA.

    • CÖHDETMEK: Dost gibi görünüp sahte davranmak.

    • CÖRÜTLEME: Fışkırma.

    • CUDAM: Kötü, pis.

    • CUMBULLAMA/COMBULLAMA: Suya girip yürüme.

    • CURUH: Arabanın ipini sıkan yer.

    • CI(Ğ) RIK :İp burma aleti.

    • CÜCE BAĞI :İpin çok dolanık,çözülemez durumdaki görünüşü.

    • CÜCÜK: Civciv.

    • CÜCÜL: Bir tür mantar.

    • CÜDAM: Kötü (adam).

    • CÜRE: Küçük zurna.

    • ÇA: Keçileri srme ünlemi

    • ÇAAL:Tarla ortasındaki taş yığını.

    • ÇA(Ğ)A: Kısa ve sert yağan yağmur.

    • ÇAĞ: Kızağın tabanına konan, eğri uçlu, uzun iki sopa.

    • ÇAĞMAK (Türkçe ÇAVMAK): İleri atılmak, çıkmak, yükselmek. Güneşin doğması, ortalığın ışıması (ÇAĞMAN).

    • ÇAĞMAN OTU: Ispanağa benzeyen ve yaylalarda biten bir çeşit ağılı bitki.

    • ÇAHILDAH-K/ÇAKIRDAK/ÇA(Ğ)ILDAK:

    1. Değirmende buğdayın düzenli akmasını sağlayan, ağaçtan yapılan basit alet.

    2. ÇAĞILDAK : Yarı olgunlaşmış meyva.

    • ÇALACAK: Yoğrt mayası.

    • ÇALAÇAR YAPMAK: Acele acele yapmak.

    • ÇALAPA/ÇALPA: Beceriksiz. Sömeldek.

    • ÇALCAH-K: Yoğurt mayalamak için ayrılan maya, az yoğurt.ÇALACAK-H

    • ÇALGI-U: Hayvanların tozunu almak için kullanılan, çalı süpürgesinin altı yada yedi çubuktan yapılan küçük şekli.

    • ÇALI ÇIRPI: Ağaçlardan kesilen dal ve budaklar; ağaç kırpıntısı.

    • ÇALIM: Yakınlık duymak.

    • ÇALIMLI: Kibirli.Yakınlık duyarak gösteriş yapan.

    • ÇALMA: Yoğurt çalmak, mayalamak.

    • ÇALMAÇ:

    1. Pirinç unu veya nişastadan yapılan pelte.

    2. Mısır ununun suyla karıştırılmasıyla yapılan yemek.

    • ÇALPALAMAK/ÇALP(MAK) : Koyu yoğurdu çalkamalak, karıştırmak.

    • ÇALPALAMA :Yoğurdun karıştırılarak ayran haline getirilmesi.

    • ÇAM ÇIRASI: Çam ağacından elde edilen yağlı parça. Özellikle ateş tutuşturmak için kullanılır. Evlere parçalar halinde konduğunda, yayılan aromalı kokusu nedeniyle ev böceklerden korunur.








    • ÇAMDU: Duvar. Evin duvarı.

    • ÇAN: Hayvanların boynuna takılan madeni zil.

    • ÇANÇAN SÖYLENMEK: Heryerde söylenmek, konuşmak.

    • ÇANGA-ÇENGEL: Kapıyı kapatmak için kullanılan demir uzantı.

    • ÇANGAL: Fasulye sırığı.ÇENGEL sözcüğünden türetilmiştir.”Eğri,kıvrık,dallı budaklı” anlamındadır.

    • ÇAP DEMİRİ/ÇAP DEMÜRÜ: El hızarının dişlerini ayarlamaya yarayan alet.

    • ÇAPA:Toprağı işlemede kullanılan ağaç saplı,ağzı demirden olan tarım aracı.

    • ÇAPLAMA: Kiremitlerin altına konan düz, al tahta.

    • ÇAPALAMAK: Bahçeyi sebze üretimine hazır duruma getirmek için çapa ile kazımak, deşmek.

    • ÇAPARIZ: Ters giden iş.

    • ÇAPUL: Başka yerden edinilen yağma.

    • ÇAPULA: Elde deriden yaplımış bir tür ayakkabı.

    • ÇAPUT/ÇAŞUT: Yamalık. Donun ağına eklenen üçgen parça.

    • ÇAR İĞNE: Çatal iğne, mandallı iğne.

    • ÇARDAK-H (Farsça ÇAR-TAK): ÇAR: Dört. TAK: Dam, direk: Dört direk üzerine atılmış, damdan oluşan barınak.

    • ÇARIK (Farsça ÇARUĞ): Seskiden giyilen, sepilenmiş sığır gönünden yapılan, kenarlarındaki deliklere deri şerit veya kınnap geçirilerek ayağa bağlanan ayakkabı. ÇARUK-ÇARIH-ÇARUH...gibi söylenişleri vardır. Bu ayakkabı türü Anadolu’nun yerleşik halklarından Hititler’de de vardı. ÇARIĞI ÇIKARMAK: Köylülükten kurtulmak. DEMİR ÇARIK: Çok dayanıklı ayakkabı. ÇARIK (Divanü Lügati’t-Türk): ÇARUG.

    • ÇARPI/ÇARPU:Yapıya ters gelecek şekilde konulan ağaç ya da fıraktıya,eğreti duran herhangi bir nesneye yapılan dayantı.

    • ÇARPI KOYMAK: Uzun ağaç yerleştirmek.

    • ÇARTIL KESME: Çok çabalama.

    • ÇAT PAT: Tek tük bulunur olmak.

    • ÇATISI AYRILMAK: Bacakları çok açılmak.

    • ÇATLAMAK:

    1. Hırsatn kendini tutamaz hale gelmek.

    2. Beklenen birşey karşısında sabırsızlık etmek.

    3. Büyük aptestini yapmak.

    • ÇATMA:

      1. Çul dokuma aleti. Şal dokunurken ipleri havada tutmaya yarayan üç ayaklı dokuma düzeneği.

    Ordu ve ilçelerinin el dokuması şalları çevre illerde yüzyıllardır beğeni kazanmıştır. Özellikle ilkbahar ve sonbaharda harmanlara kurularak kök boyalarla boyanmış rengarenk kendir ve yün iplerde dokunan şallar, göç nedeniyle ve teknolojik gelişmelerle daha kolay ve ucuz elde edilebilen benzerlerinin piyasaya çıkmasıyla neredeyse yok olmayla karşı karşıya...Eski yıllarda hemen hemen her evde şal tezgahı ve şal dokumsanı bilen varken, bazı köylerde şal dokuması neredeyse unutuldu. Eskinin göz kamaştıran renkleriyle dokunmuş çul, çuval, namazlık, sofra bezi...artık anılarda kalacak. Eğer bu yöresel el sanatları koruma altına alınmazsa...

      1. Ağaç gövdelerinin çivisiz olarak birbirine çatılmasıyla yapılan duvar ya da ev.










    • ÇATMAK-H: Hızlı yürümek, yetişmek.

    • ÇAVDAR: İki anlamı vardır:

      1. (Moğolca ÇAVDAR): Bir oymak beyinin adı, ona bağlı topluluk.

      2. Ekmek yapımında kullanılan başaklı bitki, tahıl.

    • ÇAVGUN/ÇAVGIN: Fırtınalı yağmur.

    • ÇAYAN: Kızak. Kışın kayma aracı.

    • ÇE(Ğ)EL TAŞI: Evin köşesinin taşları.

    • ÇE(Ğ)EL: Yaramaz.

    • ÇEBİÇ/ÇEPİÇ (Divanü Lügati’t-Türk) (Farsça ÇEPİŞ): Bir yaşına basan keçi yavrusu. ÇEMİT: Keçinin erkek yavrusu.

    • ÇEBİŞ GİBİ: Büyük, iri.

    • ÇEC/ÇEÇ: Buğdayın samandan ayrılmış parçası. “Nisan yağar sap olur, Mayıs yağar çeç olur.”

    • ÇEÇ ETMEK: Tahılı yığmak.

    • ÇEÇİK: Ağaç çivi.

    • ÇEEL: Bayırdan aşağı akan küçük taş kümesi.

    • ÇEKİŞ: Ağız kavgası.

    • ÇEKNENMEK: Çekingen davranmak.

    • ÇEKÜ: Bayanların başına bağladığı eşarp.

    • ÇEKTİRİK: Dövülmüş harmanı bir yere toplamak için kullanılan tahta sürgü.

    • ÇELECOŞ: Tuzluktan yapılan ılık yemek (Bakınız DUZLUK-H).

    • ÇELİK ÇOMAK: Sopalarla oynanan çocuk oyunu. Bir değnek ve bir çelikle oynanır. Değnek ve çelki dayanıklı, ağır bir ağaçtan yapılmalı ve boyları çocuk boyuyla orantılı olmalıdır. Çelik havaya atılır. Havada iken değnekle vurulur. Değnek çeliğin ortasına vurmalı ki mümkün olan en uzak yere gidebilsin. Bilinen çelik oyunları şunlardır:Çelik,gömme çelik,süldür.

    • ÇELLEMEK: Çok üşümek

    • ÇELPEK : Göz çapağı.

    • ÇENKÜRMEK: Köpek havlaması.

    • ÇENTELEMEK: Öğrenmeye yeni geçiş yapmak.

    • ÇENTİK (Türkçe ÇENTMEK)’ten: Ucu sivri, keskin bir araçla açılmış kestik, derin çizgi; bıçak-keser izi.ÇENDÜK

    • ÇENTMEK: Gedik halinde (işaret) koymak; kertmek.

    • ÇEPEL/ÇELPEŞİK: Kar, yağmur karışımı yağış. Çeper. Çerpeşik.Pislik.

    • ÇEPEL TARLA:Otlu,dikenli,çayırlı tarla.

    • ÇEPELLİ: Etrafı karışık halde. İçinden çıkılamaz durumda. Çok ıslak ve çamurlu duruma gelmiş. (Ne çapul adamsın) Anlaşılmakta zorluk çekilen kişi.

    • ÇEPİN: İki ağızlı, küçük çapa.

    • ÇERMÜK: Harman sonu artığı.

    • ÇEŞTE: Şekil verme, nakışlama.

    • ÇETEN: Buzağı veya kuzu ağılı.

    • ÇI(Ğ)RIH KAPI: Harmana giriş yapan dış kapı.

    • ÇI(Ğ)RIK-H/ÇIĞRUK/ÇIKRIK:...Ahşah çıkrıklar karlı kış günlerinde sürekli işliyor. Örgüler için yün iplikler eğrilecek. Çoraplar, eldivenler, başlıklar dokunacak. Renkli örgülü kim bilir hangi duyguların ifadesi olan bu desen dolu örgüleri kimler giyecek!...




    • ÇIBARMAH-K: Kabarmak.

    • ÇIĞIR (AÇMAK): Kar üzerinde yol (açmak).

    • ÇIĞIZ: Acizlenme, oyunda yan çizme, vazgeçme.

    • ÇIKI: Küçük bohça.

    • ÇIKMA: Evlerin önündeki artırma.

    • ÇILBIR: Yoğurt ve yumurta ile yapılan bir tür yemek.

    • ÇINGA: Kovan.

    • ÇINGILT: Halka.

    • ÇIĞIR: Karda açılan iz.

    • ÇIĞRILMAK: Davet edilmek, çağrılmak.

    • ÇIĞRIŞMAK: Hep birlikte ve bir ağızdan bağırmak; çağırmak.

    • ÇIRA: Çam ağacından çıkartılan yanıcı ağaç parçası. Mesudiye’nin Kara Tepe olarak adlandırılan İğdir Ormanları genellikle çamdan oluşur. Gökyüzüne bir cetvel düzlüğünde ve selvi boylu olarak uzanışları ile gören herkesin haklı bir beğenisini ve hayranlığını kazanır. Mis kokularıyla her tarafı adeta çıra olan çam odunlarını yüklemiş bir köylü, yüzyılların geleneği olan “kışlık odun” ihtiyacını bu şeklide karşılamak zorunda kalıyor. (Kaynak: Fahrettin Kaymaz)

    • Yüklə 0,75 Mb.

      Dostları ilə paylaş:
  • 1   2   3   4   5   6   7   8   9




    Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
    rəhbərliyinə müraciət

    gir | qeydiyyatdan keç
        Ana səhifə


    yükləyin