Üçüncü kitap, kıymetli evrak ile ilgilidir. TTK 557. maddesinde “kıymetli evrak öyle senetlerdir ki, bunlarda saklı olan hak, senetten ayrı olarak ileri sürülemeyeceği gibi başkalarına da devredilemez” denmektedir. Bu tanıma göre, sözü edilen hak senede bağlıdır ve senet olmadan bu hakkın varlığı ileri sürülemez. Senet devredilmeden hakkın devri de söz konusu edilemez.
Kıymetli evrak adı verilen senetler aşağıdaki özellikleri taşırlar:
-
Kıymetli evrak bir senettir, yazı ve imza ögelerini içeren bir belgedir
-
Bu tür senette, saklı olan hak para ile ölçülebilen bir değer ifade etmelidir. Kişiye yönelik haklar kıymetli evraka konu olamazlar.
-
Kıymetli evrakın içerdiği hak başkasına devredilebilir; senet türüne göre alacağın temliki, ciro veya sadece zilyetliğin devri ile hak el değiştirir.
-
Hak ile senet arasında kuvvetli bir bağ vardır. Hak, senet düzenlemekle senedin içine girmiş ve senetle bütünleşmiştir. Başka bir ifade ile hak senet olmadan ileri sürülemez, senet nerede ise hak oradadır.
-
Kıymetli evrak doğumuna neden olan hukuki olaydan soyutlanmış bir senettir. Senette yer alan hak ile bu hakkın oluşumuna neden olan temel borç ilişkisi arasındaki bağ, senet düzenlenmekle ortadan kalkmaktadır. Senet, temel borç ilişkisinden soyutlanmakta, bağımsız bir varlık kazanmaktadır. Örneğin bir elbise alıp bono ile borçlanan bir kişinin verdiği kıymetli evrak, satış iptal edilse bile geçerliliğini korur. Senet bir başkasına ciro edilmiş ise artık bu senedin iptali söz konusu olmaz.
-
Kıymetli evrak olarak yasada yer alan senetler özel şekil koşullarına bağlanmıştır. Bu koşullara uyulmaz ise düzenlenen belge kıymetli evrak sayılmaz.
TTK yer alan bu niteliklere sahip kıymetli evrak örnekleri olarak; bono, çek,, poliçe, makbuz senedi, varant, konşimento, deniz ödüncü senedi, taşıma senedi, tahvil, hisse senedi gösterilebilir.
-
Dördüncü kitap, deniz ulaşımı işlerini kapsar. Deniz ulaştırması ile ilgili hukuk kurallarının tümü bu kitapta yer alır. Oldukça kapsamlı bir alanı kapsayan bu kitapta, devletler genel hukukuna ait kurallar, idare hukukunu ve ceza hukukunu içeren hükümler yer almaktadır.
Buradaki temel kavram Gemidir. Gemi, tahsis edildiği amaca uygun kullanılan, denizde hareket etme imkanına bağlı bulunan ve pek küçük olmayan her türlü tekneye denir. Yasanın esas ilgi alanı ticaret gemileridir. Bunlar denizde kar amacı ile tahsis edilmiş ve eylemli olarak bu amaç için kullanılan deniz araçları olup, kimin tarafından ve kimin adına işetilirse işletilsin ticaret gemisi kabul edilmektedir.
Gemisini deniz ticaretinde kendi yararına kullanan kimseye “Donatan”,
Gemiyi sevk ve idare eden kişiye de Kaptan denir. Kaptan, donatan veya temsilcisi tarafından atanır ve donatanın emirlerine uymakla yükümlüdür. Ancak gemide en yetkili kişi kaptandır.
-
Beşinci kitap, Sigorta Hukuku ile ilgili kuralları ele almaktadır.
Yasaya göre, “sigorta bir akittir ki, bununla sigortacı bir prim karşılığında, diğer bir kimsenin parayla ölçülebilir bir menfaatini zarara uğratan bir tehlikenin (rizikonun) meydana gelmesi halinde tazminat ödemeyi üzerine alır” bu tanım çerçevesinde;
-
Sigorta, kişilerin parayla ölçülebilen yararlarını sigortalamaktadır.
-
Sigorta işlemleri Bakanlıktan izin almış kimseler tarafından yapılabilmektedir
-
Sigortacının, sigortalıya, sigorta sözleşmesi gereği verdiği, tarafların hak ve borçlarını gösterir belgeye “sigorta poliçesi” denir.
TTK çeşitli sigorta türlerini öngörmektedir; can ve mal sigortası, yangın ve taşıma rizikolarına karşı sigorta, zirai sigorta, kaza ve denizcilik rizikolarına karşı sigorta.
Yasal zorunluluk nedeniyle yapılan sigortaya “sosyal sigorta” denir ve çalışanların geleceği, emeklilikleri ve diğer sosyal haklarını güvenceye almak için yapılır.
Son olarak Hava Hukukuna ilişkin geliştirilen kurallar 1944 yılında toplanan Şikago Beynelmilel Sivil Havacılık Konferansında alınan kurallara dayanmaktadır. Hava uçuş kuralları olarak belirlenen bu kurallar 1945 yılında ülkemizce de benimsenerek iç hukukumuza aktarılmıştır.
Şikago Anlaşması, devletlerin kendi hava sahalarında mutlak egemenliklerini kabul eder.
-
Fikrî Mülkiyet Hukuku:
Fikir hukuku, fikir ve sanat eserlerini yaratan, bilim ve fen alanında buluşları olan kimselerin yapıtları ve buluşları üzerindeki haklarını düzenleyen bir hukuk dalıdır.
Fikir hukukunca korunan haklar, nitelikleri gereği özel hukuktan doğan, maddesel olmayan mallar üzerinde kurulmuş mutlak haklardır. Bu korumadan faydalanan düşünce ürünlerine “fikri emek ürünleri” denir. Fikri emek ürünlerinin kapsamına fikir ve sanat eserlerinin yanı sıra, “sınai haklar” olarak bilinen patent, faydalı model, ticari markalar, sınai tasarımlar, ticaret unvanı ve işletme adı, coğrafi işaretler, yarı iletken ürünlerin topografisi de girer.
Günümüz bilgi toplumunda, fikri mülkiyet hakları daha çok önem kazanmıştır. Fikri ve sınai hakların korunması uluslararası sözleşmelere konu edilmiştir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde de kişilerin yarattığı her türlü bilim, edebiyat ve sanat eserleri ile ilgili doğacak maddi ve manevi yararlarının korunmasına hakkı olduğu açıkça belirtilmiştir.
Türkiye’de bu alandaki en kapsamlı gelişme 1951 yılında kabul edilen 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile sağlanmıştır. Söz konusu yasada 1995 yılından başlayarak uluslar arası gereklere göre çeşitli değişiklikler yapılmıştır.
Yasaya göre, fikir ve sanat eserlerinin kapsamına, bilim ve edebiyat, musiki, güzel sanat ve sinema eserleri girmektedir. Yasanın ikinci bölümünde, eser sahibinin tanımı yapılmakta, üçüncü bölümde ise eser sahibinin hakları belirtilmektedir.
Eser sahibinin hakları maddi ve manevi olmak üzere iki türlüdür.
Manevi haklar; eseri topluma sunma yetkisi, adın belirtilmesi yetkisi, eserde değişiklik yapılmasını engelleme yetkisini kapsamaktadır.
Maddi yada Mali haklar ise; işleme, çoğaltma, yayma, temsil ve radyo ile yayım hakkını içerir.
Eserlerin korunma süreleri, eser sahibinin yaşadığı sürece ve ölümünü takip eden 70 yıldır. Ancak 5846 sayılı Yasada yer alan hükümlerin önemli bir bölümü AB Mevzuatı çerçevesinde ele alınarak yeniden düzenlenmiştir.
Son değişiklikler ise AB Uyum Müzakereleri çerçevesinde ve uyum yasaları kapsamında yapılmış, ve Fikri Mülkiyetle ilgili mevzuat çalışmalarının AB normlarına uyum sağlanması ile bu Faslın açılmasına karar verilmiştir.
-
Karma Özellik Taşıyan Hukuk Dalları
Bazı hukuk dalları günümüzde, karma nitelik kazanmışlardır. Örneğin, iş hukuku, bir özel hukuk dalı iken giderek kamu hukuku dalına dönüşmüştür. Yasaların ağır basan yönleri dikkate alınarak, bu gibi hukuk dalları özel ya da kamu hukuku içinde ya da ayrı bir başlık altında ele alınabilir.
BÖLÜM V
-
HUKUK SİSTEMLERİ
Günümüzde, kökeni VI. Yüzyıl, Roma Dönemine kadar uzanan farklı hukuk sistemleri uygulanmaktadır. Söz konusu sistemler dört başlık altında incelenmektedir.
-
Roma Hukuku (Roman Law)
-
Ortak Hukuk (Common Law)
-
İslam Hukuku (İslamic Law)
-
Sosyalist Hukuk (Socialist Law)
-
Roma Hukuku (Roman Law): VI. Yüzyıl Roma İmparatoru Justinianus döneminde yazılı hukuk kuralları haline getirilmiş olan (Corpus Juris Civilis) Roma hukukundan kaynaklanan bu sistem Kıta Avrupa’sındaki bütün ülkeler tarafından uygulanmaktadır.
-
Türkiye, 1926 yılında Avrupa’dan ithal ettiği Medeni ve Borçlar Kanunu ile bu sisteme dahil olmuştur.
-
Bu Sistemde hukuk başlangıçta, Roma yurttaşları arasındaki ilişkileri düzenlemek üzere oluşturulmuş ve oluşturulan hukuk kuralları Medeni Hukukun esaslarını teşkil etmiştir.
-
Roma Hukuku sisteminde hukuk Özel ve Kamu hukuku olarak iki bölüme ayrılmaktadır. Daha önceki bölümlerde de belirtildiği üzere, özel hukuk bireyler arasındaki ilişkileri düzenlemekte, kamu hukuku ise kamu kuruluşları arasında ve kişilerle kamu kuruluşları arasındaki ilişkileri düzenlemektedir.
-
Ortak Hukuk (Common Law): Bu sistem XI Yüzyılda, İngiltere’de gezgin yargıçlar tarafından geliştirilmiştir. Ülkenin her tarafında tek bir hukuk sistemini geçerli kılmak üzere başlatılan bu uygulama gezici yargıçların verdikleri kararlar ile başarıya ulaşmıştır.
-
Sistemin temelini gelenek hukuku oluşturmaktadır. Bu sistemde Roma Hukukundaki gibi özel hukuk Kamu hukuku ayrımına yer verilmemektedir. İngiltere dışında, Amerika’da da uygulanan bu sisteme Anglo – Amerikan hukuku da denilmektedir. İki sistem arasındaki en belirgin fark, Roma hukukunda hukuk kuralları Yasama organı tarafından Common law sisteminde ise Yargı organı (Yargıçlar) tarafından yaratılmaktadır.
-
Yargıçlar bir taraftan geleneklere dayanarak hukuk yaratırken diğer taraftan geleneklerin katılığını “hakkaniyet” ilkesine dayalı kararları ile gidermişlerdir. Böylece yaratılan hukuka da “hakkaniyet hukuku” ya da “equity law” denmiştir.
-
İngiliz hukuku, XVIII Yüzyıl boyunca kıta Avrupa’sında gerçekleştirilen yasalaştırma çalışmalarına uzak durmuş ve kendi özgün hukuk sistemini, “Örnek Olay Hukuku” denilen sistemi korumuştur. Ancak XIX. Yüzyıldan itibaren değişen dünya koşulları karşısında yetersiz kalan İngiliz Hukuku sistemin çeşitli alanlardaki açıklarını yeni yasalarla kapatmaya başlamıştır. Bu şekilde yaratılan hukuk ise “Statute law” (yasa hukuku – yazılı hukuk) denilen hukuku oluşturmuştur.
-
İslam Hukuku (İslamic law): dinsel ilkelere dayanan bir hukuk sistemidir. Eski adı ile “ilm-i fıkıh” olarak bilinmektedir. Bu sistem belirli bir devletin ya da belirli devletlerin değil, İslam dinini kabul eden bütün toplumların hukuk sistemidir.
-
İslam hukukunun temel kaynağı Kurandır. Kuranda yer alan emir ve buyrukların yanı sıra Peygamberimizin sözleri ve davranışları (sünnet ya da hadisler) da İslam hukukunun oluşumuna kaynak sağlamıştır. İslam bilginlerinin üzerinde birleştiği kurallardan oluşan, “kıyas ya da içtihat” denilen kaynaklar da uzun süre kullanılmıştır. Daha sonra İslam’da içtihat yolunun kapatılması İslam hukukunun gelişimini durdurmuştur.
-
Temelini din kurallarının oluşturduğu İslam hukuku sistemi, çağımız modern toplumlarının gereksinimlerini karşılayamamaktadır. Bu nedenle, İslam hukuk sisteminin geçerli olduğu Suriye, Irak, Lübnan, Mısır ve Ürdün gibi ülkelerde hukuk alanında yeni düzenlemelere gidilmektedir. Şeriat kurallarının olduğu gibi uygulandığı Suudi Arabistan ve Yemen gibi ülkelerin sayısı ise giderek azalmaktadır.
-
Osmanlı İmparatorluğu döneminde dinsel hukuk (Şer’i hukuk) kuralları geçerli olmakla birlikte, İmparatorluğun yönetimi alanında, özellikle devletin koyduğu vergiler konusunda, hükümdar fermanları ile oluşturulan “Örfi” hukuk kuralları yürürlüğe konmuştur.
-
İslam hukuku kurallarını bir araya getiren “Fıkıh” ve Mecelle 1926 yılında Medeni Kanunun kabulüne kadar uygulamada kalmıştır. Medeni Kanunla birlikte Türkiye’de hukuk alanında laiklik ilkesi benimsenmiştir. 1924 Anayasasında yer alan “Türkiye devletinin dini islamdır” ibaresi 1928 yılında Anayasadan çıkarılmış ve laik sistemin yerleşmesi açısından önemli bir mesafe alınmıştır.
-
Sosyalist Hukuk (Socialist Law): sosyalist hukuk sistemi hem Roma – Cermen hukuk sistemi hem de Anglo – Sakson hukuk sisteminden oldukça farklı bir sistemdir. XX. Yüzyılın ilk yarısında gerçekleşen Bolşevik ihtilalinden sonra Rusya’da uygulama alanı bulmuş, II Dünya Savaşından sonra Doğu Avrupa ülkelerine yayılmıştır. Temel amacı yeni bir düzen yaratma olan Sosyalist hukuk sisteminde hukuk ekonomik koşullara ve Marksist – Leninist görüşe uygun oluşturulmuştur. Sistemin ana özelliği, üretim araçlarını kamu mülkiyetine konu etmesi, birey ve bireyler arasındaki özel hukuk ilişkilerini ikinci plana itmesi, özel hukuk kurallarına zaman içerisinde kamusal nitelik kazandırmasıdır. Bireysel çıkar yerine kamu çıkarı yüceltilmiş, hukuk, sosyal düzeni sağlamak için bir araç olarak görülmüştür. Komünizmin Rusya’da ve Avrupa’da çökmesi bu sistemin gücünü kaybetmesine neden olmuştur.
-
HAK KAVRAMI
-
Tanım
Hak kavramı, hukukun kişilere tanıdığı ve koruduğu bir yetkiyi ifade eder. Bu tanım iki öğeyi içermektedir
-
Hukukun koruduğu bir menfaat ya da çıkar
-
Bu korumadan, hak sahibine verilen, yararlanma yetkisi
Genelde birlikte kullanılan hak ve hukuk kavramları aslında farklı anlamlar taşımaktadır. Hukuk bir düzeni tanımlarken Hak, düzen tarafından korunan çıkarı tanımlar. Bu nedenle Hukuk genel ve nesnel, hak ise bireysel ve özeldir. Örneğin, “bir kimsenin alacak hakkı” anlatılmak istenen, o kimsenin alacağını isteme hakkı bulunduğudur. Ayni şekilde mülkiyet hakkı ibaresi ile kişinin, her kese karşı ileri sürebileceği sahiplik hakkından söz edilmektedir.
Hak ya da sıklıkla ifade edildiği şekli ile “yetkinin” niteliklerine ilişkin çeşitli kuramlar bulunmaktadır. Bu kuramların en yaygın kullanılanları, İrade kuramı, Çıkar kuramı ve Karma kuramdır.
-
İrade kuramı: Bu kurama göre hak, hukukun kişiye sağladığı irade gücü veya irade üstünlüğüdür. Hak sahibi sayılan birey, iradesini kullanarak hukuk düzenini harekete geçirebilir ve böylece yeni bir hukuki durum yaratabilir, hukuki durumu değiştirebilir veya mevcut hukuki durumu sonlandırabilir. Bu kuramda hakkın özü “iradedir.” Hukuk sınırları içinde kalmak koşulu ile bireyin iradesi hukuk tarafından korunmakta, korunan bu iradeye hak denilmektedir.
-
Çıkar (menfaat) kavramı: bu kavram hakkın özünün irade değil çıkar olduğunu savunur. Hukuk bir çıkarı gözetip, onu koruduğu taktirde korunan çıkar hak niteliğini kazanır. Bu kavram, bir çıkarın hak niteliğini kazanması için hukukça korunmasını yeterli görmekte ayrıca irade öğesine yer vermemektedir.
-
Karma kuram: yukarıda tanımlanan irade ve çıkar kavramlarının karışımından meydana getirilmiş bir kavramdır. Daha kapsamlı olan bu kavrama göre hak, hukukun koruduğu ve bu korumadan yararlanmayı kişinin istek ve iradesine bıraktığı bir çıkardır. Bu tanım çerçevesinde, bir çıkarın hak niteliğine dönüşmesi için onun hukukça korunması yeterli olmayıp bu çıkarın gerçekleştirilmesinde sahibinin iradesine de ihtiyaç duyulmaktadır. Karma kuram, hakkın iki öğesi bulunduğunu savunmaktadır: Çıkar ve İrade öğeleri. Çıkar hakkın maddi öğesini, İrade ise hakkın manevi öğesini oluşturmaktadır.
-
Hak Çeşitleri:
Hukukun koruduğu haklar çok çeşitli ve çok boyutlu haklardır. Bu durum hukuk tarafından korunan hakların oldukça geniş bir yelpazede yer aldığını göstermektedir. Örneğin, alacak hakkı, mülkiyet hakkı, seçme ve seçilme hakkı.
Hakların bir kısmı özel hukuk kuralları tarafından düzenlenmiştir. Bunlara “özel haklar” denilmektedir. Bir kısmi ise kamu hukuku tarafından düzenlenmiştir. Bunlara da “kamu hakları” denmektedir. Özel ve kamu haklarını birbirinden ayıran bazı belirgin özellikler vardır.
-
Özel haklardan yararlanma açısından kişiler arasında eşitlik ilkesi vardır. Taraflardan birine diğeri aleyhine bir üstünlük sağlanması söz konusu değildir. Kamu hakları açısından eşitlik her zaman mümkün olmayabilmektedir. Kamu haklarının kullanılmasında Devlet denilen üstün iradenin koymuş olduğu kurallara uyum gereklidir. Örneğin, seçme hakkının kullanılması için kişinin 18 yaşını bitirmiş olması, seçilme hakkı için eğitim görmüş olma koşulu gibi.
-
Özel haklardan vatandaşlar ve yabancılar eşdeğerde yararlanırlar. Kamu haklarından önemli bir bölümünden yabancıların yararlanması mümkün değildir. Kamu haklarında genellik ilkesi uygulanmaz.
-
Özel hak sahipleri, gerektiğinde yükümlüyü (borçluyu) hukuk yolu ile zorlayabilmektedir. Kamu hakları alanında ise taraflardan biri genelde Devlettir ve devletin yükümlü olması söz konusu değildir. Ancak olanakları ölçüsünde kamu hizmetlerini yerine getirir.
Kamu hakları
Kamu hakları iki ana bölüme ayrılır;
-
Özel Nitelikli Kamu Hakları: Belli kişilerin kamu kurumları ile olan özel ilişkileri sonucu doğan haklardır. Örneğin kamu görevlisinin aylık maaş ve izin hakkı gibi. Bu hakların özellikleri, elde edilme ve kaybedilme koşulları, yasalarca, tarafların iradeleri dışında önceden saptanmış olmasıdır.
-
Genel Nitelikli Kamu Hakları: Herhangi bir kamu kuruluşu ile hukuki bir ilişki içinde bulunmayan ve genelde her kese tanınan/sağlanan haklardır. Anayasamızın 12. maddesinde yer alan dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez haklar genel nitelikli kamu haklarıdır. Anayasamızda bu haklar daha önce de değinildiği gibi üç başlık altında toplanmıştır.
-
Kişisel kamu hakları: Önleyici ya da koruyucu haklar da denilen kişisel kamu hakları, kişinin belirli bir yaşam alanını saklı tutan, bu alana devletin müdahalesini önleyen haklardır. Kişisel kamu haklarına örnek olarak;
Bütün bunlar Anayasada “kişinin hakları ve ödevleri” başlığı altında yer almaktadır.
-
Sosyal ve ekonomik kamu Hakları: İsteme hakkı da denilen sosyal ve ekonomik kamu hakları, kişinin toplum yaşamındaki sosyal ve ekonomik faaliyetleri ile ilgili haklarını koruyan haklardır. Bu haklar;
-
Ailenin korunması
-
Sosyal güvenlik hakkı
-
Öğretim hakkı
-
Sağlık hakkı
-
Sözleşme özgürlüğü
-
Ekonomik ve sosyal alanın ve çalışma alanının düzenlenmesi gibi haklardan oluşur.
Bu haklar “sosyal devlet ilkesi” kapsamında söz konusu olan haklardır. Devlet bu haklar çerçevesinde bazı hizmetleri sağlamak durumundadır. Ancak sağlanacak hizmetler devletin sahip olduğu olanaklar çerçevesinde yapılmaktadır.
-
Siyasal haklar: Kişilerin devlet yönetimine katılmalarını sağlayan haklardır. Kişi seçim yolu ile yönetime katılır. “Katılma hakları” denilen siyasal haklar Anayasanın “siyasal haklar ve ödevler” bölümünde yer almaktadır.
-
Para İle Ölçülebilen Değeri Bulunup Bulunmaması Açısından: Malvarlığı Hakları – Şahıs Varlığı Hakları: Haklar konularına göre, malvarlığı ve kişivarlığı hakları olmak üzere ikiye ayrılırlar. Bu ayırım, hukukun koruduğu çıkarın, para ile ölçülebilen bir değer taşıyıp taşımadığına göre yapılır. Haklara konu olabilen çıkar maddi olabileceği gibi manevi de olabilir. Maddi çıkarların korunmasını hedefleyen haklara “malvarlığı hakları”, manevi hakların korunmasını hedefleyen haklara “manevi haklar” ya da “kişilik hakları” denir.
-
Malvarlığı Hakları: Bir kimsenin malvarlığında yer alan haklardır. Bu hakların başlıcaları; Alacak hakları, Ayni haklar, Maddi değeri olan yenilik doğuran haklar ve fikri haklardır.
“Malvarlığı” ya da “Mamelek” kişinin para ile ölçülebilen bütün hak ve yükümlülüklerinin toplamıdır. Malvarlığı içinde yer alan haklar kural olarak başkasına devredilebilen ve mirasçılara geçebilen haklardır.
-
Alacak Hakları: Bir kimseye (alacaklıya) bir başkasından (borçludan) bir şeyi vermesini,yapmasını veya yapmamasını isteme yetkisi sağlayan haklara Alacak hakları denir. Bunu doğuran etkenlerin başında akitler (sözleşme) gelir. Haksız fiil, sebepsiz zenginleşme veya çeşitli kanun hükümleri de bu hakları doğurabilir.Bu hakların özelliği sadece alacaklı ile borçlu arasında bir hukuki bağa dayanmasıdır
-
Aynî Haklar: Maddi mallar üzerindeki salt (mutlak) haklar da denilen Ayni haklar ya da Nesnel haklar Mülkiyet başta olmak üzere maddi nesneler üzerindeki eşya hukukunun konusunu oluşturan her türlü haktır. Örneğin, sahip olunan bir otomobil üzerindeki mülkiyet hakkı, alınan borç karşılığı rehine verilen bir mücevher üzerindeki rehin hakkı gibi. Maddi olmayan mallar üzerindeki haklara ise fikri haklar denmektedir.
Ayni haklar, sınırsız ve sınırlı olmak üzere iki ana başlık altında incelenmektedir: Sınırsız ayni hak, yalnızca mülkiyet hakkında söz konusudur. Sınırlı ayni haklar ise, hak sahibine eşyalar üzerinde sınırlı bir güç sağlayan haklardır. bunlar “irtifak hakkı”, “rehin hakkı” ve taşınmaz yükü (gayrimenkul mükellefiyeti) olmak üzere üç gruba ayrılır.
-
İrtifak Hakkı sahibine ya eşyayı kullanma ya da ondan yararlanma;
-
Rehin Hakkı bir alacağın güvence altına alınması ve belli koşullarla eşyanın paraya çevrilmesi yetkisini verir.
-
Taşınmaz Yükünde (Gayrimenkul mükellefiyetinde) ise bir taşınmaz malın sahibi, bu taşınmaz mal dolayısı ile diğer bir kimseye bir iş yapmak ya da bir şey vermek zorundadır.
Ayni haklar üzerinde genel geçerli belirli ilkeler mevcuttur:
-
Mutlaklık ilkesi Ayni hakların herkes karşısında ileri sürülebilmesini ifade eder. Örneğin, malik kendisine ait bir nesne üzerindeki mülkiyet hakkını herkes karşısında iddia edebilir.
-
(Muayyenlik) Belirlilik ilkesi Ayni haklar yalnızca önceden belirli nesneler üzerinde kurulabilirler. Belirsiz bir eşya topluluğu üzerinde ayni hak kurulması mümkün değildir. Mesela, bir ev içerisindeki eşyaların herhangi bir yarısı Ay’a, diğer bir yarısı B’ ye ait olamaz. Hangi eşyanın kime ait olduğu tek tek belirlenmelidir.
-
(Aleniyet) Kamuya açıklık ilkesi Ayni hakların mutlak haklardan olması, bu hakların sahiplerinin herkesçe bilinmesini gerektirir. Taşınır mallarda aleniyet zilyetlik, taşınmazlarda ise tapu sicili ile sağlanır.
-
Maddî Değeri Olan Yenilik Doğuran Haklar
Hak sahibine tek taraflı irade beyanında bulunarak yeni bir hukuki ilişki kurmak mevcut bir hukuki ilişkiyi değiştirmek yahut sona erdirme yetkisini tanırlar. İştira hakkı tek taraflı bir beyanla alım satım ilişkisi kurulmasını sağlar. Bir boşanma sebebi ortaya çıkınca boşanma davasını açma hakkı da yenilik doğuran haktır. Bunlardan iştira hakkı malvarlığı hakları arasında yer alır boşanma davası açma hakkı da şahıs varlığı hakları arasında yer alır.
-
Fikrî Haklar: Maddi olmayan mallar üzerindeki salt haklar olarak Fikri haklar, maddi bir varlığı bulunmayan, insan zeka ve düşüncesinin yarattığı değerler üzerinde tesis edilen haklardır. Diğer bir ifade ile Şahısların zeka düşünce ve yaratıcılık kısacası fikir ürünleri üzerindeki haklarıdır. Eser sahibinin eseri üzerinde fikri hakkının mali ve manevi yönü vardır. Fikir ve sanat yapıtları ile Patente konu olan sınai yapıtlar, ticaret unvanları, markalar, endüstriyel tasarımlar ve coğrafi işaretler maddi olmayan mallar arasındadır.
|