MELE
Peygamberlere karşı çıkan gruplardan bazılarını ifade etmek için kullanılan bir Kur'an tabiri.
Sözlükte "dolmak, doldurmak; yardım etmek, danışmak" mânalarına gelen mel' kökünden türemiş bir isim olan mele" kelimesi "bir görüş ve bir inanç etrafında bir araya gelen topluluk, toplumun ileri gelenleri, seçkinler, fikir danışılan ve görüşleri alınan kimseler" anlamına gelmektedir. 319Fahreddin er-Râzî, Kur'ân-ı Kerîm'de mele'in, kendilerini peygamberlerin karşısına koyan seçkin kimseleri ifade ettiğini, bunların topluluk içinde en önde yer almaları, heybetli görünüşleriyle göz doldurmaları sebebiyle bu şekilde adlandırıldığını belirtir.320 Kur'an'da aynı zamanda fikir danışılan kimseleri ifade eden mele' kelimesi, çoğu Hz. Mûsâ ve Firavun'dan bahseden âyetlerde olmak üzere özellikle peygamber kıssalarında otuz yerde geçmekte 321 hadislerde de kelimenin aynı anlamlarda yer aldığı görülmektedir. 322Kur'an'da mütref (refah yüzünden şımarıp azmış) 323 sâdâtveküberâ (liderler ve ileri gelenler) 324 tabirleri de mele' kavramına yakın mânalarda kullanılmıştır. Peygamber kıssalarının dışında İki âyette geçen "el-mele'ü'l-a'lâ" (yüce topluluk) ifadesi 325 melekler âlemi olarak yorumlanmıştır.
Kur'an'da mele' kelimesi sahip oldukları zenginlik, soyluluk, sosyal statü gibi maddî imkânlara aldanarak hak dine ve onun peygamberine karşı mücadeleye girişen, inananlara zulüm ve baskı uygulayan inkarcı liderler hakkında zikredilmiş; bunların, bâtıl inançları ve haksız menfaat hesapları uğruna, kendilerine gönderilen peygamberlerin getirdikleri yeni inanç esasları ve değerler doğrultusunda toplumda gerçekleştirmek istedikleri değişimi engellemeye çalıştıkları vurgulanmıştır. Bazı âyetlerde kelimenin olumsuz bir anlam yüklenmeksizin "kendilerine danışılan kimseler" mânasında kullanıldığı da görülür. 326Âyetlerin çoğunda ise anılan gruplar inkarcı. 327kibirli,328 zalim,329 küçümseyici, 330zenginliklerinden dolayı şımarıp azgınlaşan, 331inatçı 332 ve alaycı 333 şeklinde nitelendirilmiş, bunların atalarının bâtıl inançlarına sıkı sıkıya bağlı oldukları 334 peygamberi ve ona inananları tehdit ettikleri 335 ifade edilmiştir.
Mele" kelimesinin geçtiği âyetlerden anlaşıldığına göre peygamberlerin toplumlarını uyarma ve dine davet sürecinde kurulu düzeni ellerinde bulunduran varlıklı ve imtiyazlı kişilerden oluşan gruplar, iktidar güçlerini kaybetme ve bazı imtiyazlardan mahrum kalma korkusuyla hareket ederek sahip oldukları otoritenin hak din ve peygamber tarafından yıkılmasına ve çıkarlarının bozulmasına karşı çıkmışlardır. Resûl-i Ekrem'in ilk muhatabı olan Mekkeliler arasında bu kesimi, Resûlullah'ın nübüvvetini reddedip onu susturmaya çalışan Kureyş'in ileri gelenleri temsil ediyordu. Özellikle Mekke döneminin ilk yıllarında Resûlullah'a karşı şiddetli bir muhalefet gösteren bu kişilerin tavırlarına Kur'an'da temas edilmiştir.336 Diğer taraftan Hz. Peygamber, Kabe'nin yanında secdeye vardığı bir sırada etrafında bulunan Kureyş müşriklerinden Ukbe b. Ebû Muayt'ın kendisini taciz etmesi üzerine şöyle demiştir: "Al-lahıml Kureyş"ten olan bu topluluğun (mele') yaptıklarını sana arzediyorum. Ebû Cehil b. Hişâm'ı, Utbe b. Rebîa'yı, Şeybe b. Rebîa'yı. Ukbe b. Ebû Muayt'ı, Ümeyye b. Halefi sana havale ediyorum. 337Resûl-i Ekrem'e karşı tavırları Kur'arı tarafından kınanan Ebû Leheb ve Velîd b. Mugîre de Kureyş'in ileri ge-lenlerindendir. Ayrıca Kureyş kabilesinin önemli meseleleri görüşüp karara bağladığı toplantı yeri olan Dârünnedve esas itibariyle bir mele' meclisiydi.
Konuyla ilgili âyet ve hadislerin vermek istediği asıl mesaj, bu tür aşağılayıcı ve baskıcı tutumların geçmiş dönemlerle sınırlı kalmayıp her devirde karşılaşılabilecek bir insanlık sorunu olduğunu bildirmek ve müslümanlarda, geçmiş peygamberlerin ve Resûl-i Ekrem'in izlediği yöntemi benimseyerek her türlü despotik anlayış ve tavra karşı bir mücadele ruhu geliştirmektir.
Bibliyografya :
Râgıb ei-îsfahânî, el-Müfredât, "mPe" md.; Lisanü'l^Arab, "ml3e" md.; Kamus Tercümesi, 1, 99; YVensinck. el-Mu^cem, "mPe" md.; M. F. Abdülbâki, el-Mu'cem, "mPe" md.; Buhârî, "Cizye", 21;Müslim."Cihâd", 107, 125;"teberi, Câ-mi'u'l-beyân(Şâkir), V, 291;Fahreddiner-Râzî, Mefâühu'I-ğa(jb,V\, 169-170; İbn Kesîr. es-Sıre, I], 472 vd.; Elmalılı, Hak Dini, V, 3446, 3451; Cevâd Ali, el-Mufaşşal, V, 235-237; İbrahim Çelik. Kur'an'da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001; a.mlf., "Kur'an'da Mele' Terimi, Peygamberler ve Onlara Uymak istemeyenler", CİCİ İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 1, Bursa 1986, s. 75-83; Ülker Şiraliyeva, Kur'ân-ı Kerîm'e Göre Nübüvvete Karşı Direniş ve Sebepleri (yüksek lisans tezi. 2001], Mü Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 10-12.
İbrahim Çelik
MELEK
Allah'ın emirlerine tanı itaat eden iyi nitelikteki ruhanî varlıklara verilen ad.
Melek kelimesi (çoğulumelâike) Uga-ritçe, Habeşçe, İbrânîce ve Arapça gibi Sâmî dillerde bulunan göndermek" anlamındaki "Pek" kökünden olup "haberci, elçi; güçlü kuvvetli, tasarrufta bulunan, yöneten" mânalarına gelmektedir. Kelime Grekçe'ye aggelos (angelos), Latince'ye angelus, nuncius (elçi) ve legatus (mesajcı). Batı dillerineange (Fr.), angel (İng.) ve engel (Alm.) şeklinde geçmiştir. İbrânîce malanın (mal'akh) Sanskritçe'deki karşılığı angiras (ilâhî ruh), Pers dilindeki karşılığı angarostur.338
Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâm gibi vahye dayanan dinlerde Tanrı ile insan arasındaki mesafe vurgulanarak ilişki kurma fonksiyonu meleklere yüklenmiştir. İnsanla tanrılar arasındaki mesafeyi daha da azaltan politeist dinler, kitabî dinlerde meleklere yüklenen fonksiyonu beşerî varlıklar olarak tasvir ettikleri İlâhlara vermiştir. Monistik dinlerde ise insanla tanrı arasında mesafe bulunmadığı için melek türü aracıların roiü iyice azaltılmıştır. Bununla beraber insanların ilâh ve ruhlarla ilişkilerinde etkin olan, meleklere benzer birtakım ruhanî varlıkların mevcudiyeti inancı bütün dinlerde vardır. 339Ruh, melek, cin, şeytan gibi isimler verilen bu varlıkların benzer yönleri olduğu gibi farklı özellikleri de bulunmaktadır. Melekler güçlerini daha üstün bir kaynaktan alan, dolayısıyla bağımsız olmayan, görevlendirilip yollanan, kendilerini gönderen yüce kudretle gönderildikleri insanlar arasında aracı olan iyi nitelikteki ruhanî varlıklardır.
Kuvvet ve derece açısından büyük ilâhlardan daha aşağı bir statüde bulunmakla birlikte insanı iyi veya kötü yönde etkileme gücüne sahip olan, dolayısıyla iyi veya kötü diye nitelenen bazı varlıkların mevcudiyeti inancı çok eski zamanlardan beri çeşitli dinlerde vardır. Bu aracı varlıkların bazısı mahallî ilâh olarak algılanıyor, bazıları büyük tabiat güçleriyle aynîl eştir iliyor, bir kısmı da yukarı veya aşağı dünya ile alâkalı faaliyet gösteriyordu. 340Öte yandan politeist dinlerdeki büyük tanrıların daha aşağı seviyedeki bu varlıkları elçi, görevli ve haberci olarak kullandığına da inanılıyordu. Semavî elçi kavramının menşei Yakındoğu'nun en eski putperest dinlerine kadar gitmektedir. Meselâ Mezopotamyalı ve Hititli her büyük ilâh, derece itibariyle kendisinden daha aşağıda bulunan bazı elçilere (sukkaliu) ve taht taşıyıcılarına (guzallu) sahipti. Bir kısım Hitit metinlerine göre ana tanrıçanın emrinde elçilik yapan iyilik ve kötülük melekleri bulunmaktaydı.341 YahudilikteRabbin meleği elçilik görevini ifa etmekte, Hıristiyanlık'ta ve İslâm'da melekler Meryem'e îsâ'yı müjdelemekte ve İslâm'da ilâhî
vahiy melek aracılığı ile peygambere iletilmektedir. Meleklerin bir diğer vasfı koruyuculuk görevidir. Onların herkesi koruyup kollaması, çocukları gözetmesi. insanın mutlu olmasına yardımcı olması söz konusudur. Sümerler Lamma (Udug) adı verilen ve insanları koruyan bir varlığa inanıyorlardı.
Bâbil dininde hem melekler hem cinler vardır. Bâbil'de ve Asur'da tanrılarla insanlar arasında sürekli bir ilişki kurulmaktadır. Her ferdin kendisine ait, biri önden, diğeri arkadan yürüyen veya biri sağında, diğeri solunda olan iki koruyucu meleği bulunur. Şedu ve Lamassu denilen, kanatlı boğa şeklinde tasvir edilen, sarayların ve mâbedlerin girişlerinde bekçilik yapan cine benzer varlıklar mevcuttur.342 Sümer çağında da bu tür varlıklar iyi ve kötü cinler olarak bir ayırıma tâbi tutulmuş, birincilerin İnsanları koruduğuna, ikincilerin insanlara kötülük yaptığına inanılmıştır. Kötü cinler diye bilinen bu ruhanî varlıklar daha sonra kötü melekler veya şeytanlar olarak kabul edilmiştir. Mâna itibariyle cin, melek ve şeytanın her üçünü de kapsayan bu varlıklar yedi gruba ayrılmıştır. Ayrıca Lİ-lû, Lilîtu ve Ardat Lili isimleriyle belirtilen üçlü bir grup daha vardır ki bütün bunlar Bâbil, Asur ve Sümer dinlerinde mevcut olan. görevleriyle tanıtılmaya çalışılan, cin, melek veya şeytan diye yorumlanan görünmez varlıklardır.343 Semavî olayların mitolojiyle yorumlandığı en eski çağlarda bereketli yağmur getiren bulutların insan muhayyilesinde yağmur rahmet meleği şeklinde "iyi anzu / anka", felâket getiren fırtına bulutlarının da "kötü anzu / anka" motiflerini doğurduğu, Sümer menşeli bu efsanenin en az beş bin yıllık bir zaman dilimi içinde bütün Ön Asya'ya ve İran üzerinden Orta Asya'ya, Güney Sibirya'ya ve Hindistan'a kadar çok geniş bir bölgeye yayılıp günümüze kadar yaşadığı belirtilmektedir.344
Zerdüştîlik'teki en eski Zend Avesta metinlerinde Ahura Mazda'nın yanında Ameşa Spenta (kutsal ölümsüzler) denilen altı başmeleğin bulunduğu belirtilmektedir. Bunlar Vohu Mânân (iyi düşünce), Aşa Vahişta (en İyi hakikat). Spenta Arma-iti (itaat), Khşatra Vairya (arzu edilen egemenlik), Haurvatat (mükemmeliyet, bütünlük ya da sağlıklı olmak) ve Ameretat'tır (ölümsüzlük). Meleklerin tabiat olaylarını kontrol eden ruhlarla aynı sayılması Zerdüştîlikte "Fravaşi" (koruyucu ruh) ve "Yazata" kavramlarıyla tam olarak uyuşmaktadır. Meleklerin, insanlara şefaatçi olması ve onları kötülüklerden uzaklaştırması fikri Avesta'da mevcuttur. Ahura Mazda, meleklerden oluşan ordusuyla Angra Main-yu'ya ve onun şeytanlardan (deva) oluşan ordusuna karşı savaş halindedir. Gökte Tanrı ve melekleri, yeryüzünde insanlar, yerin altında şeytan ve taraftarları bulunmaktadır. Meleklerin temel görevi Tanrı ile insan arasındaki mesafeyi birleştirmek, İlâhî planı, irade ve kanunu bildirmektir. Avesta'da Angra Mainyu kötü, Spenta Mainyu ise iyi ruh rolündedir.345
Hinduizm, Budizm, Konfüçyüsçüiük, Jainizm gibi dinlerde insana vahiy getiren meleklerden ziyade kötülük simgesi varlıklara inanç yaygındır. Hint dinlerinde semada ikamet eden ve ölümlülere görünmeyen "devalar ve "asura" adı verilen kötü güçler vardır. Hintliler'in varlıklar hakkındaki sınıflama ve açıklamalarının karışıklığından ve düzensizliğinden yakınan Bîrûnî deva denilen melekler, bunların bulunduğu yerler ve bunlarla ilgili diğer varlıklar hakkında bilgi verdikten sonra meleklerin başkanının Ma-hadeva olduğunu, deva isminin ondan geldiğini, Hintüler'e göre 330 milyon melek bulunduğunu ifade etmektedir. Hintliler'in melekler için yeme, içme. ölüm ve diğer beşerî halleri caiz gördüklerini, onların bu dereceye ilimle değil ibadetle varmış olduklarına inandıklarını belirtmektedir.346
Halk dini de denilen ve çok çeşitlilik arzeden mahallî inanç ve uygulamalarıyla yine çok farklı şekilleri bulunan Taoizm'in oluşturduğu Çin dinlerinde genellikle değişik nitelikte ruhlardan oluşan görünmez bir dünya mevcuttur. Melek inancı özellikle mistik Taoizm'de bulunmaktadır. Shang-ch'ing denilen en yaygın mistik akıma göre Yang Hsi gökten gelen bir düzine varlık tarafından ziyaret edilmiş ve kendisine birçok kitap yazdırılmıştır. Kitapları yazdıran varlıklardan başka verilenleri muhafaza edenler de vardır.347
Bütün yahudi mezhepleri meleklerin varlığını kabul etmektedir. Sadûki mezhebinin meleklerin varlığını reddettiği ileri sürülmekte 348 ancak bu hatalı görüş onların apokaliptik öğretiyi reddetmelerinden kaynaklanmaktadır.349 Yahudi kutsal kitabında bilgi ve kudrette insandan daha üstün, bir olan Tann'ya bağlı, bir kralının maiyeti gibi O'nun hizmetinde bulunan, mesajını insanlara iletme ve iradesini yerine getirmede elçilik görevi yapan varlıklardan bahsedilmektedir. Eski Ahid'de bu varlıklar için "mal'ah" kelimesinin dışında "ilâhî varlıklar" anlamında Allah oğulları, 350Allah'ın veya göklerin yahut yüksekte olanların ordusu,351 mukaddesler,352 kudretliler,353 ilâhlar 354 ve kullar 355 tabirleri de kullanılmaktadır. İbn Meymûn, Eski Ahid metinlerinde geçen ilâhların Allah'ı, rablerin rabbi356 göklerin Allah'ı 357 ifadelerinde-ki ilâh, rab ve gök kelimelerinin de "melek" mânasında kullanıldığını belirtmektedir. Çok defa melek yerine "adam" kelimesi de geçmektedir. Tekvîn'deki kıssada (32/24-25) Ya'küb ile güreşen kişi Ho-şea'da (12/5) "malakh" diye anılmaktadır. Diğer taraftan Eski Ahid'de Gabriel ve Mihael gibi melekler ismen zikredilmekte, Kerubim ve Serafim gibi kanatlı varlıklardan, melek gruplarından söz edilmektedir.
Eski Ahid'in Neviîm kısmında pek zikredilmemekle birlikte diğer kısımlarda, özellikle de Bâbil esareti ve sonrasına ait Hezekiel, Zekarya ve Daniel bölümlerinde meleklerin varlığı açıkça belirtilmekte, Daniel bölümünde meleklerden ve İlk defa olmak üzere büyük meleklerin isimlerinden bahsedilmektedir. Ayrıca ölüm meleğinden de (mal'ak ha mot) söz edilmektedir. 358Meleklerin yahudi kutsal kitabının esaret dönemi ve sonrasına ait bölümlerinde sık sık geçmesi Keldânîve İran etkisini düşündürmektedir. Yahudiler, Bâbil esareti süresince Keldânîler'in ve İranlılar'ın etkisi altında kalmışlardır. Özellikle Zerdüştîlik'teki iyi ve kötü ruh fikri Yahudiliğe iyi melek ve kötü melek şeklinde intikal ettiği gibi ruhların hiyerarşik tasnifi de Yahudilikte görülen meleklerin tasnifini ortaya çıkarmıştır. İkinci mâbed döneminde meleklerle ilgili inanç daha da gelişmiş ve girift hale gelmiştir. Bunu apokrif eserierde ve Essenîler'in yazılarında görmek mümkündür. Bu yazılarda birbirinden farklı ve çeşitli işler gören çok sayıda melek söz konusudur, bu melekler muhtelif kategorilere ayrılmış olup hiyerarşik bir yapı ar-zetmektedir. Ateş, rüzgâr, bulut gibi tabiat olaylarından, mevsimlerden ve yılın her bir gününden sorumlu melekler vardır. Büyük melekler olarak Uriel, Raguel, Rafael, Mihael, Gabriel, Sariel ve Jeremiel'in adı geçmektedir. Rabbinik literatürde de meleklerden bahsedilmektedir. Mişna'da melekler hiç geçmemekle birlikte Talmud ve Midraşlar'da meleklerin yaratılışına ve tasnifine dair tartışmalar yer almaktadır.
Yahudi inancına göre melekler yaratılışın ikinci veya beşinci gününde ateşten yaratılmış saf ruhlardır. Rabbinik literatürde melekler insanlardan üstün görülmekte, ancak faziletli insanın meleklerden daha üstün olduğu belirtilmektedir. Melekler sınırlı iradeye ve ilâhî bilgiye sahip olmakla birlikte geleceği ve kıyamet saatini bilmezler. "Allah oğullan (melekler) İnsan kızlarının güzel olduklarını gördüler ve bütün seçtiklerinden kendilerine karılar aldılar 359sözüne dayanılarak meleklere bir cinsiyet atfedilmektedir. Meleklerin kanatlarından ve uçmalarından bahsedilmesi onların kuvvet ve süratlerine işaret İçindir. Yahudİlik'te ayrıca meleklerin "menn" (kudret helvası) isimli yiyeceklerinin olduğuna inanılmaktadır. "Binlerce binler ve on binlerce on binler" ifadesiyle onların çokluğuna işaret edilmektedir. Her biri üçer sıradan oluşan üç grup melekten söz edilir. Bunlar Tann'ya daha yakın olan Kerûbîler, Seraflar, tahtlar; egemenlikler, gerçekler, güçler; prenslikler, baş melekler ve diğer meleklerdir.
Melekler yeryüzünden önce 360 yaratılmıştır 361 onlar gökte ikamet etmektedir 362ruhanî tabiatlı görünmez varlıklardır, insan üstü güçleri ve bilgelikleri vardır. Vizyonda göründüklerinde veya yeryüzünde görev yapmaya geldiklerinde insan şekline girer ve insan gibi konuşurlar 363yemek yerler.364 Yahudİlik'te meleklerin görevlerini Tann'nın yardımcıları olmaları. O'na ibadet etmeleri, vahyi ve şeriatı tebliğ etmeleri, insanları korumaları, onlara yardım etmeleri. Tanrı ile insanlar arasında aracılık yapmaları şeklinde tesbit etmek mümkündür.
Yahudi kutsal kitabında iki tür melek söz konusudur. Birinci gruptakiler Tann'nın mesajını özel bir şahsa iletmek, peygamberi bir haberi açıklamak, ilâhî bir karan uygulamak gibi görevleri yerine getirirler. Bu melekler yükümlü oldukları işlere göre çeşitli şekillere, çok defa da insan suretine girerler. Bunlardan bazılarının isimleri sadece Daniel kitabında geçmektedir (8/16, 10/13). İkinci grup melekler ise Tanrı'nın maiyetini oluşturmakta ve O'na hamdetmektedir. Bunlar Seraflar,365 Kerûbîler, Hayyot, Ruh ve Ofaniler 366 gibi ayrı isimler taşıyan birçok alt gruba ayrılmıştır. Kitâb-ı Mukaddes sonrası dinî literatürde günahkâr meleklerden de (şeytanlar) söz edilmektedir. Apokrif kitaplarda, özellikle de Enoch'un kitabında nakledilen kıssaya göre bu melekler Tanrı'nın emrini çiğnedikleri için huzurdan kovulmuştur.
Yahudi filozofları meleklerin tabiatı ve görevleri konusunda farklı görüşlere sahiptir. İskenderiyeli Philon onları beden-leşmemiş, akıllı ve ölümsüz ruhlar olarak tavsif etmektedir. Melekler Baba'nın emirlerini çocuklarına, çocukların İhtiyaçlarını da Baba'ya iletmektedir. Abraham İbn Ezra'ya göre melekler maddî değildir, fakat yer üzerindeki bütün maddî objelerin arketipleridir. Yahudi mistisizminde önemli bir yeri olan melekler ceza melekleri, lütuf melekleri, kötülük veya hizmet melekleri gibi gruplara ayrılmıştır. Yahudilerin günlük ibadetlerinde ve bayramlarda okunan keduşah duası İşa-ya'dayer alan ve meleklerin Allah'ı teşbihini ifade eden metindir. Cumartesi akşamı sinagoga girerken yapılan Şalom ale-hem duasında İnsanla beraber olan iki meleğe hitap edilmektedir.
Hıristiyanlık'taki melek inancı büyük oranda Yahudilik'tekine benzemekte, bu inancın kaynağını Kitâb-ı Mukaddes metinleri ve kilise geleneği oluşturmaktadır. Yeni Ahid'de iyi ve kötü melek ayırımı yapılmakta 367 iyi meleklerin semada ikamet edip Allah'ı teşbih ettikleri ve O'nun huzurunda bulundukları. O'nun ordusunu meydana getirdikleri, oradan yeryüzüne indikleri belirtilmektedir.368 Sınırlı bilgiye sahip olan melekler Tanrı'-nın emirlerini insana iletmekte, insana muhafızlık yapmakta, onun kurtuluşunu istemektedirler. Onlar aynı zamanda cezalandırma aracıdır. Rüyada veya uyanıkken insan suretinde görünmektedirler. Kendi aralarında sınıflanma mevcuttur. Başmelek Mikael'in yanında 369 tahtlar, hâkimiyetler, riyasetler ve hükümetler olarak adlandırılan gruplar 370 ayrıca Abaddon denilen cehennem meleği ve tabiat olaylarını sevk ve idare eden melekler vardır.371 Hıristiyanlık'taki meleklerle ilgili doktrin, temel hedefi Mesih'in meleklerden, Mesih'in tesis ettiği yeni şeriatın da Mûsâ şeriatından daha üstün olduğunu ispatlamak olan Pavlus tarafından geliştirilmiştir. Kilise babalan meleklerden çok az bahsetmektedir.
Meleklerin duman ve ateşten yaratıldığı belirtilmekte, yaratılış zamanı ise Eski Ahid'deki "altı gün" anlayışı içerisinde değerlendirilmektedir. Bu anlayışa dayanarak kilise babaları arasında meleklerin yaratılışının dünyanın yaratılışından önce veya aynı anda ya da daha sonra olduğu yönünde görüş ayrılığı vardır.372 Augustin varlıklar İçerisinde ilk yaratılanların melekler olduğunu, Gennade yerin, göğün ve suların yaratılışında Tanrı'nın meleklerin yardımına başvurduğunu söylemektedir.373
İnciller'de meleklerin sık sık belirli şekiller altında görünmeleri kendilerine bir beden atfedilmesine sebep olmuştur. Ancak meleklerin insanlara benzer bir bedenlerinin olmadığı kabul edilir. Eski Ahid'de mevcut, "Allah oğullan" diye nitelenen meleklerin insan kızlarıyla evlendikleri 374 meleklerin ateş veya rüzgârdan yaratıldığı 375yönündeki ifadeler sebebiyle onların tamamıyla ruhanî olup olmadıkları tartışılmıştır. Bazı kilise babalarının aksine genel olarak meleklerin cinsiyetinin bulunmadığına inanılır. Hangi yolla çoğaldıkları konusunda ise bir bilgi yoktur. İnciller'de meleklerin ölümsüz olduğuna,376 imtihana tâbi tutulduklarına,377 bilgilerinin ve iradelerinin sınırlı olduğuna,378 kendilerine ibadet edilmemesi gerektiğine,379 İsa'dan aşağı,380 insandan üstün bulunduklarına,381 farklı şekillerde görülebildiklerine ve kanatlı olarak zikredilmelerinin mecazi olup bununla Tanrı'nın emirlerini çok çabuk yerine getirmelerinin kastedildiğine 382 dair bilgiler vardır.
Meleklerin sayısı konusunda Eski Ahid'de olduğu gibi Yeni Ahid'de de "binlerce binler" ve "on binlerce on binler" sözleri geçmektedir. Yahudilikteki hiyerarşik tasnif Hıristiyanlık taraf ından da benimsenmiştir. Bu grup isimlerinin meleklerin görevleriyle alâkalı olduğu kabul edilmektedir. Yeni Ahid'de Eski Ahid'de olduğu gibi sadece Michel ve Gabriel adları anılmakta, ancak Rabbin meleği, ölüm me-
leği, koruyucu melekler, yedi kilisenin melekleri, kendilerinde yedi son belâ olan yedi melek, kendilerine yedi boru verilen yedi melek, iyi ve kötü melekler gibi meleklerden de söz edilmektedir. Görevleri İse genel olarak Tanrı'nın mesajlarını insanlara ulaştırma şeklinde özetlenmektedir. Hıristiyanlıkta İslâm'daki gibi özel bir vahiy meleği anlayışı yoktur. Hıristiyan kilise geleneğinde meleklerle ilgili açıklamalar hayli sınırlı olup çoğunlukla dolaylı bir şekildedir. Bu konuda IV. Latran (1215) ve 1. Vatikan (1870) konsilleri zikredilebilir.
Başlangıçta melek kültü yasaklanmış iken 383 Yahudiliğin aksine Hıristiyanlıkta zamanla melekler bir kült objesi haline gelmiştir. Saint Augustin, tapınmak suretiyle değil sevgi ve saygı yoluyla meleklere tazimde bulunulması gerektiğini belirtmiştir. XVI. yüzyılda melek kültü gelişmiş ve Papa IV. Pİe bir kiliseyi Hz. Meryem ve yedi büyük meleğe ithaf etmiştir. Günümüzde Michel'in 29 Eylül ve 8 Mayıs. Gabrie!'in24 Mart, Rafael'in de24 Ekim'-de bayramları vardır. Hıristiyan sanatı ilk yayılışından itibaren kompozisyonlarda melekleri de konu edinmiş, statülerine göre farklı sayıda kanatlı varlıklar olarak tasvirleri yapılmıştır.
Bibliyografya :
A. Vacant, "Ange", DB, l/l, s. 576-590;a.mlf., "Ange", DTC, I, 1193; E. Dhorme, Les reügions des Babylonie et d'Assyrie, Paris 1936, s. 46-47, 266-277; A. Christensen, Viran sous les sas-sanides, Copenhague 1936, s. 29; B. Bartmanne, Precis de theologie dogmatiçue, Mul-house 1938, s. 291; J. Danielou, Les anges et leur missions, Paris 1951; P. Auvray - A. Molien, "Ange", Cathoticisme, I, 538-546; Abraham E. Şuşan, Milon Hadeş, Kudüs 1962, I, 795; A. Jeffery, "Angels", DİcÜonary ofthe Bİble, Ed-inburgh 1963, s. 32-33; T. H. Gaster. "Angel", IDB, I, 128-134; G. Davidson, A Dictionary of Angeis, London 1968, s. 20-21; S. G. F. Bran-don, A Dictionary of Comparaüue Religion, London 1970, s. 79-80; G. van der Leeuw, La religion, Paris 1970, s. 137-142; Abdülvehhâb Ahmed, el-Vahy ve'l-melâ'ike p'l-Yehûd ue'l-Mesîhiyye ue'l-İslâm, Kahire 1978; GünayTü-mer, Btrûni'ye Göre Dinler ue İslâm Dini, Ankara 1986, s. 161; A, Fİnet, "Les anges gardi-ens du babylonien", Anges et demons, Lou-vain-La-Neuve 1989, s. 37-52; J. Lagervvey, "Envoyes et demons dans le taoîsme", a.e., s. 71-72; Ali Erbaş, İlâhi Dinlerde Melek İnancı, İstanbul 1998; Sargon Erdem, "Çifte Başlı Kartal ve Anka Üzerine", STAD,V\ll( 1990). s. 72-80; J. Michi, "Angels", Hew Catholic Encyclo-pedia, Washington 1967,1, 506-514; B. J. Bam-bergerv.dğr., "Angels and Angelology", EJd., I, 956-977; A. Coudert, "Angels", ER, I, 282-286. Ali Erbaş
İslâm İnancında Melek.
Farklı suretlere girebilen ve duyularla algılanamayan nûrânî varlıklar" şeklinde tarif edilen melek 384Kur'ân-ı Ke-rîm'de 385 ve tevatür derecesine ulaşan hadislerde 386 İnanç esasları arasında sayılmaktadır. Naslarda meleklerin hem özellik ve yetenekleri hem de görevleri hakkında bilgi verilmiştir. İnsanlar ve cinlerden farklı olarak nurdan yaratıldıkları nakledilen meleklerin 387Âdem'in yaratılışından önce mevcut bulundukları ve Allah'ın hitabına mazhar olup bizzat O'nunla konuştukları anlaşılmaktadır. 388Ayrıca meleklerin yiyip İçmedikleri, 389görevleri icabı iri cüsseli ve güçlü olabildikleri 390 belirtilmiş, bu güçlerini temsil eden ellere 391 ve birden fazla kanada 392 sahip bulundukları büdirilmiştir. Âyette geçen "cenah" (çoğulu ecnlha) kelimesi "uçan yaratıklar için kanat" anlamına geldiği gibi "taraf, yan. el" ve mecazi olarak "kudret" mânalarına da alınabilir. Ancak meleklere nisbet edildiğinde bu kelimenin mahiyetini ve niteliğini kesin olarak bilmek mümkün değildir. Kur'an'da ayrıca müşriklerin meleklere dişilik izafe edişleri ve Allah'ın kızları oldukları yolundaki iddiaları reddedilmiş, 393akaid literatüründe de onlarda cinsiyet olgusu ve ayırımının bulunmadığı vurgulanmıştır.
Meleklerin yaptığı İşler arasında diğer tabiat varlıklarıyla birlikte sürekli Allah'ı yüceltme,394 O'na secde etme, emirlerine âmâde olup onları yerine getirme, 395Peygamber'e salât ve selâm getirme,396 müminler için dua ve istiğfarda bulunma 397 gibi davranışlar sayılmaktadır. Kur'an'da sıkça rastlanan bu genel tasvirlerin yanında bazı meleklerin isim veya görevlerine de yer verilir. Bunların başında kendi adıyla üç defa zikredilen 398 ve çeşitli âyetlerde "ruh" ve "resul" gibi sıfatlarla anılan, peygamberlere vahiy getirmekle görevli melek gelir.399 Bir âyette geçen 400 Mîkâîl (Mîkâl) hadislerde rızık ve rahmet meleği olarak tasvir edilmiştir. 401Eceli gelenlerin ruhunu kabzeden meleğe âyetlerde genelde çoğul sîgasıyla yer verilmiş,402 bir yerde de "mele-kü'1-mevt" şeklinde 403 atıfta bulunulmuştur. Yaygın olarak bilinen Azrail ismine ise sadece bazı zayıf hadislerde rastlanmaktadır.404 Kur'ân-ı Kerîm'de kıyametin kopması ve âhi-ret hayatının başlaması sırasında sûra üflenme hadisesinden 405 ve yeniden dirilişi haber veren bir çağırıcıdan 406 söz edildiği halde bu işle görevli meleğin adı anılmamış, ancak hadislerde söz konusu duyuruyu yapacak olan İsrafil'in adı büyük melekler arasında sayılmıştır.407 Bu dört büyük meleğin dışında Kur'an'da "el-melâiketü'1-mukar-rebûn" diye geçen 408 ulûhiy-yet makamına yakın melekler vardır. Arşı taşıyan ve onun çevresinde bulunanlar da 409 mukarrebîn meleklerine dahildir. Öte yandan insanların söz ve davranışlarını kaydeden ve Kur'an'da "değerli kâtipler" şeklinde nitelenen yazıcı melekler 410ayrıca"muakkibât" (takipçiler) 411 "rakîbün atîd" (her an hazır gözetleyicüer) 412 ve "hafa-za" (koruyucular) 413melekleri de mevcuttur.414 Kabirde sorgu yapan ve Münker-Nekir adlarıyla bilinen iki melek ise yalnızca hadislerde geçmektedir. 415Âhiret-te müminleri selâmlayarak karşılayacak cennet bekçilerine,416 cehennemlikleri tahkir edip korkutan ve on dokuz grup oldukları açıklanan görevlilere 417 genel olarak "hâzin" (çoğulu hazene) adı verilmiştir. Cehennem bekçilerini temsil eden melek bir âyette Mâlik,418 cennet meleği ise hadislerde Rıdvan 419 ismiyle geçer. Cehennem görevlileri ayrıca "zebani" olarak da adlandırılmıştır.420
Türlerini ve sayılarını Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği belirtilen meleklerin 421yaratılışında Allah-tabiat ve Allah-insan münasebetleri açısından çeşitli hikmetlerin olduğu anlaşılmaktadır. Ulviyetin ve Allah'a teslimiyetin sembolü olan melekler fizik âlemle zaman ve mekândan münezzeh ulûhiy-yet makamı arasında köprü vazifesi görür. Kur'an'da yerde ve gökte Allah'ın ordularının bulunduğu 422 ve meselâ gök gürültüsüyle beraber meleklerin de Allah'ı teşbih ettiği 423 vurgulanırken melekler vasıtasıyla tabiatın yönetiminin Cenâb-ı Hakk'in kontrolü altında olduğuna işaret edilmektedir. Bu sebeple melekler Allah'ın birliğinin şahitleri sayıldığı gibi 424 O'nun mesajlarının peygamberlere ve dolayısıyla insanlara iletilmesinin de ilk elden gözlemcileridir.425 Dolayısıyla meleklere, özellikle de Cebrail ve Mîkâil'e düşmanlık etmek Allah'a ve resullerine düşmanlıkla eşit görülmüştür.426 Öte yandan melekler yeryüzünde yaşayan insanlar için dua ve istiğfar eder 427 ve müminlerle dostluğa dayalı bir bağ kurar. Kur'an'da, Allah'a inanıp dürüst bir hayat sürenlere son nefesleri sırasında meleklerin gelip ölümden korkmamalarını, kendilerini mutlu bir hayatın beklediğini ve onların dünya hayatında olduğu gibi âhi-rette de dostları olduklarını ifade edecekleri belirtilir.428
Allah tarafından kendilerine verilen görevleri eksiksiz yerine getirmekle yükümlü olan meleklerin günah işlemedikleri ve masum oldukları yönünde âyetlerde beyanlar bulunmaktadır. Onlar, onurlandırılmış kullar olarak söz ve davranışta Allah'ı aşmaz ve sadece Û'nun emirleriyle hareket ederler. Melekler bu Özellikleriyle itaatsizlik gösterebilen cinlerden ve insanlardan ayrılmaktadır. Allah'ın Âdem'i ve dolayısıyla insan türünü yaratacağı yolundaki beyanına meleklerin itiraz etmesi 429 onların Allah'a itaat yükümlülüklerine aykırı gibi görünüyorsa da müfessirler, bunun karşı çıkma amacına değil görüş bildirme veya gerçeği öğrenme gayesine matuf olduğunu kabul ederler. Nitekim bu âyetin devamında ve konuyla ilgili diğer âyetlerde meleklerin mutlak bir teslimiyet içinde bulundukları açıkça görülmektedir. Bâbil halkına imtihan ve bilinçlendirme maksadıyla sihir öğretmek üzere gönderilen iki melek ise 430 âyette vurgulandığı üzere muhataplarını inançsızlığa karşı uyarma misyonuyla hareket ettikleri için günahkâr olarak nitelendirilemez.431 Meleklerin masumiyeti kelâmcilar arasında da tartışma konusu olmuş. Mutezile ve Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğunluğu onların günah işlemedikleri yönünde görüş belirtmekle birlikte bu konudaki delillerin zannî olduğunu vurgulamışlardır.432
Bazı âyetlerde peygamberlerin gaybı bilmemesiyle melek olmaması arasında bağlantı kurulması 433ve Âdem neslinin kan dökeceğine dair meleklerin öngörüsüne işaret edilmesi 434 meleklerin gaybı bilme kapasitesini belirtiyorsa da işaret bunun mutlak ve sınırsız olmayıp Allah'ın iznine bağlı kaldığı anlaşılmaktadır. Zira müteakip âyetlerde Allah meleklere bilemeyecekleri hususların bulunduğunu söyleyerek bazı nesnelerin isimlerini sormuş, onlar da Allah'ın öğrettiklerinin dışında bilgilerinin olmadığını itiraf etmişlerdir. Yine meleklerin insanlar hakkındaki şefaatinin bazı durumlarda sonuç vermeyeceğinin bildirilmesi 435 kapasitelerinin sınırlı ve Allah'ın dilemesine bağlı olduğunu gösterir.
Meleklerin bu özellikleri bir taraftan varlıklar arası hiyerarşi, diğer taraftan insana verilen değer açısından meleklerin mi yoksa peygamber ve insanların mı üstün olduğu (tafdîl) meselesinin tartışılmasına sebep olmuştur. Ancak bu tartışmada ileri sürülen görüşler büyük ölçüde konuyla İlgili nasları anlama ve yorumlamadaki yaklaşım tarzına ve bazı aklî istidlallere dayanmakta olup itikadî bir bağlayıcılık taşımamaktadır. Mu'tezile'-nin çoğunluğu meleklerin peygamberlerden ve dolayısıyla diğer insanlardan üstünlüğünü savunmuştur. 436Önde gelen Mutezile âlimi Ca'fer b. Harb'in meleklerin insan türüne üstünlüğünü konu alan hacimli bir eser yazdığı da nakledilir. 437Sözü edilen kelâmcıların delilleri arasında inkarcıların taleplerine karşı peygamberlerin, "Ben gaybı bilmem, size melek olduğumu da iddia etmiyorum" şeklindeki ifadeleri 438ayrıca melek mertebesine yükselmemeleri için Âdem ile Havva'nın yasak ağaçtan me-nedildiklerine dair şeytanî telkin 439 bulunmaktadır. Bunlardan başka meleklerin Allah'a yakınlıkları ve nefsânî arzulardan uzak olmaları da ileri sürülen deliller arasında sayılmıştır. Ruhanî varlıkların üstünlüğünü savunan İslâm filozofları ile Eş'ariler'den Ebû Abdullah el-Halîmî ve Ebû Bekir el-Bâkıllânî gibi âlimler de bu görüştedir.440 Buna karşılık Ehl-i sünnet ve Şîa kelâmcılarınm çoğunluğu peygamberlerin, bir kısmı ise ayrıca müminlerin meleklerden üstün olduğu görüşündedir.441 Bu âlimler, peygamberlerin ve insanların diğer yaratıklar içindeki yüksek konumuna dair çok sayıda âyetin yanı sıra meleklere öğretilmeyen bilgilerin Âdem'e verilerek ona secde etmelerinin İstenmesi, onların da bu emri yerine getirmesiyle ilgili âyetleri 442delil olarak Öne sürmüşlerdir. Ayrıca bu kelâmcılar, insanların tabiatlarındaki olumsuz eğilimlere rağmen bunlarla mücadele edip kendi iradeleriyle ibadet ve iyiliklere yönelme kapasiteleri üzerinde durmuşlardır. Abdülkâhir el-Bağdâdî, meleklerin mutlak üstünlüğü varsayıldığında cehennem görevlisi bir zebaninin peygamberden üstün bir konuma geleceğini belirterek karşı görüşü eleştirmiştir. Ehl-i sünnet ve Şîa âlimleri başta Hz. Peygamber olmak üzere resuller, büyük melekler, nebîler, takva sahibi müminler, müminlerin avamı ve en son meleklerin avamı olmak üzere bir üstünlük sıralaması yapmışlardır.443 Tafdîl konusunda Kİyâ e!-Herrâsî gibi iki görüş arasında tercihte bulunmayan âlimler de bulunmaktadır.
Bazı âyet ve hadislerde, meleklerin özel görevleri veya peygamberlerle diyalogları sırasında çeşitli maddî suretlere bürünüp (temessül) insanlarla konuştukları haber verilmektedir. Sapıklıklarına karşı Lût kavmini cezalandırmak üzere görevlendirilen meleklerin misafir olarak gittikleri Hz. İbrahim tarafından insanlardan ayırt edilemeyip kendilerine yiyecek hazırlanması 444ve Cebrail'in Meryem'e insan suretinde görünüp bir çocuğunun olacağını haber vermesi 445 meleklerin farklı kimliklerle insanlara göründüğünü gösterir. Ayrıca Hz. Peygamber kendisine vahiy getiren Cebrail'i aslî hüviyetiyle de görmüştür.446 Vahyin muhatabı ve insanlara tebliğ edicisi konumunda bulunan peygamberlerin meleklerle doğrudan iletişimde bulunmaları, onları görüp seslerini işitmeleri tabiidir. Diğer insanların melekleri fizikî olarak müşahede etmeleri ise istisnaî hallerle sınırlı olup müjdeleme, ceza verme gibi görevler çerçevesinde gerçekleşmiştir. Ancak meleklerin Allah'ın lütuf ve inâyetiyle müminlere ve zor durumda kalanlara görünmeden destek vermesi,447 mübarek gecelerde inip inananların oluşturduğu manevî barış ortamını paylaşmaları 448 veya Kur'an dinlemeye gelmeleri mümkündür ve dinin metafizik boyutuyla tutarlılık arzetmektedir.449
Melek inancı, pozitivistve determinist anlayışlara karşı varlığın sadece maddî ve görünen nesnelerden ibaret olmadığını ortaya koyup manevî ve ruhanî âlemlerin mevcudiyetini ispat ettiği için bütün dinlerde olduğu gibi İslâm'da da önem taşımaktadır. Allah'ın rızâsına uygun, dürüst ve ahlâklı bir hayat sürmeye kendini adamış olan mümin, kâinatta bu idealleri temsil eden ve en üst mertebede yaşayan görünmez varlıkların bulunmasından manevî destek alır ve aynı seviyeye ulaşmak için çaba sarfeder. Buna karşılık insanları kötülüğe teşvik eden ve şerri yaymak isteyen şeytanlardan da uzak durup onların yolundan gitmemeye çalışır. İrade güçleriyle kendilerine iyi veya kötü davranışlar arasında tercihte bulunma özgürlüğü verilen insanlar, melek ve şeytan türleri sayesinde her iki davranışın örnekleri üzerinde düşünüp karşılaştırma imkânı elde etmektedir. Vahiyle gelen teorik mesaj ve prensipler yanında peygamberlerin hayatı insanlara nasıl somut örnekler sağlıyorsa melek prototipi de ulaşılması beklenen hedef açısından benzer bir işlev görmektedir. Bu sebeple modern dönemdeki ilmî tefsir anlayışının etkisiyle meleklerin rüzgâr, şimşek gibi maddî ve tabii güçlerle özdeşleştirilmesi evreni mekanik bir işleyişe indirgeyeceği gibi dinin Özünde bulunan aşkınlığın ortadan kalkmasına, manevî rehberlik ve örneklik fonksiyonunun daralıp etkisizleşmesine yol açar. Zira latif ve nûrânî bir yapıya sahip bulunmaları melekleri diğer varlıklardan farklılaştırmakla birlikte onların müstakil ve gerçek bir varlık türü olmasına engel teşkil etmez. Ayrıca naslarda meleklerin çeşitli görevleriyle ilgili olarak yer alan işaret ve izahlar, tabiatta Allah tarafından konan işleyişin şeklî uygulamasını anlatmaktan ziyade bu düzenin ilâhî kontrol altında bulunduğunu vurgulamaya yöneliktir. Dolayısıyla melekleri bu görevlere tekabül eden fizik olaylarla eşleştirmeye ihtiyaç yoktur. Esasen bu tür açıklamalar birer yaklaşım ve tahminden öteye geçmemektedir. Kâinatın sadece beş duyunun kapsamına giren nesnelerden oluşmadığı, maddî alanın mükemmel bir işleyiş için tek başına yeterli sayılamayacağı, ruh vb. görünmeyen varlıklar sayesinde maddenin hayatiyet kazandığı inancını benimseyenler, naslarda Allah'ın mahlûkatı sevk ve idare etmesine aracılık ettiği bildirilen melek türünün duyular üstü gerçekliklerini de kabul ederler.
Klasik dönemde melekleri konu alan bazı risalelere rastlamak mümkündür. Mekkî b. Ebû Tâlib'in Tenzîhü'l-melâ'i-ke 'ani'z-zünûb ve tafzîlühüm alâ benî âdem 450 Süyûtî'-nin bu konudaki hadisleri toplayanel-Ha-bâ'ik ti ahbâri'l-melâ'ik 451 ve Tenvîrü'l-havâlik ti imkânı rüyetî'n-nebiyyi ve'l-meîek 452 İbnü'd-Deyrî'nin Risale ti nevmi'î-melâ'ike ve ademih 453 Kemalpaşazâde'-nin Risale ti tafzîli'l-enbiyâ cıle'1-me-lâike 454 Leknevî'nin Tedvîrü'l-felek ti huşûli'l-cemohti bi'î-cinni ve'1-melek 455 ve Muhammed Kanbûr el-Antâkf-nin Risale ti beyânı hakîkctti'l-melek ve'l-cân 456 adlı eserleri bunlardan bazılarıdır.
Modern dönemde de melekler hakkında müstakil çalışmalar yapılmıştır. Bunlar arasında şu eserler sayılabilir: Walther Eickman, Die Angelologie ımd Dâmo-noîogie des Korans im Vergleich zu der Engel und Geisterlehre der heili-gen Schrift 457 Seyyid Alevî b. Ahmed es-Sakkâf, ei-Ke-vâin'bü'1-ecûc bi-ahkâmi'1-metâiketi ve'1-cinni ve'ş-şeyâtîni ve ye'cûc ve me'cûc 458Ömer Süleyman el-Aşkar, cÂlemü'l-melâ3iketi'l-eb-râr 459Hâlid Muhammed el-Hâc, Hakâ'iku'î-îmân bi'l-me-lâ'ike ve'l-cân 460 Lutfullah Cebeci, Kur'ân-ı Kerîm'e Göre Melekler 461Mustafa Âşûr, Esrâruhû ve hafâyâhu Abdullah Sirâcüddin, el-îmân bi'1-melâ'iketi caleyhime's-se-lâm 462Ahmed Hasan eş-Şeyh, el-MeWike: Hakîkatühüm, vücû-dühüm, şıfâtühüm 463Zey-dân Mahmûd Selâme el-Akrabâvî, er- Rûh ve'r-reyhân ve mel'iketü'r-rah-mân464 Abdülhâlikel-Attâr, Âlemü'l-melâ:ikeü'î-ahyâr ve câle-mü'ş-şeyâtîni'1-eşrâr ve'ttişâlühüm bi'1-insân465 Ali Erbaş.Melelkler Alemi.
Bibliyografya :
Râgıb el-İsfahânî. el-Müfredât, "inik" md.; et-Ta'rîfât, "mlk" md.; a.mlf.. Şerhu'l-Mevâkıf, Kahire 1325, VII], 281-288;Tehânevî, Keşşaf, II, 1337-1338; Müsrted, VI, 168; Buhâri, "îmân11, 37, "Bed'ü'1-halk", 7, "Fezâ^ilü'l-Kur'ân", 15; Müslim. "îmân", 1, "Şalâtü'l-müsâfırîn", 200, 242, "Zühd", 6Q;Tirmizî, "Cenâ'iz", 70; Eş'arî, Makâlât (Ritter), s. 439-440; Ebû Abdullah el-Halîmî, el-Minhâc fişu'abi'l-tmân (nşr. Hilmî M. Fûde). Beyrut 1399/1979, 1, 302-316; Abdül-kâhir el-Bağdâdî, Usûlü'd-dîn, İstanbul 1346, s. 166-167; EbiTI-Yüsr el-Pezdevî, üşûlü'd-dîn (nşr. H. R Linss), Kahire 1383/1963, s. 199-204; Zemahşerî. el-Keşşâf, Beyrut 1399/1979, II, 458-459; Fahreddİn er-Râzî, Mefâtîhu'i-ğayb, II, 159-174; a.mlf., Kitâbü'l-Erba<în{nşr. Ahmed Hicâzîes-Sekkâ). Kahire 1406/1986, s. 177-198; a.mlf., el-Muhaşşatinş:.TâhâAbdürraûfSa'd), Kahire, ts. (Mektebetü'i-külliyeti'I-Ezheriyye], s. 221-222; Beyzâvî. Enuârü't-tenzîl, Beyrut 1408/ 1988,1,49-53; İbn Kesir. Tefslrü'l-Kur'ân, İstanbul 1986,1, 69-78, 129-133; Teftâzânî, Şerhu'l-Makâştd (nşr. Abdurrahman Umeyre], Beyrut 1409/1989, V, 62-72; a.mlf.. Şerhu'l-'Akâ'id, İstanbul 1313, s. 172-173; Seyyid Şerîf el-Cür-cânî, Şertıu'l-Mevâkıf (nşr. M. Bedreddin en-Na'sânî). Kahire 1325/1907, VI11, 281-288; İb-nü'l-Murtazâ, el-Kalâ*İd fitaşhthi'l-taka'İd(r\şr. AlbeıtNasrî Nâdir], Beyrut 1985, s. 118; Süyûtî, el-Habâ'ik fîah.bâri'l-mela'ik (nşr. Ebû Hâcer Muhammed Saîd b. Besyûnî Zağlûl), Beyrut 1405/1985; Keşfü'z-zunûn, 1, 459, 896; Elma-hh. Hak Dini, I, 301-317; Süleyman Ateş, İnsan ue İnsanüstü: Ruh, Melek, Cin, İnsan, İstanbul 1985, s. 20-31; M. Hüseyin et-Tabâtabâî. eİ-Mahlûkâtü'l-haftyyefı'l-Kur'ân.BeyTut 1415/ 1995, s. 5-36;TouficFahd, Etudes d'histoire et de cioilisation islamtçues, İstanbu! 1997, I, 169-214; L. Gardet, "Les anges en islam", Stu-dia missionalia, XXI, Roma 1972, s. 207-227; Fehmi Jadaane, "La place des anges dans la theologie cosmigue musulmane", St.l, XL1 (1975), s. 23-61; D. B. Macdonald -W. Made-lung, "Malâlka", (İng.), VI, 216-219. M. Sait Özervarlı
Dostları ilə paylaş: |