Türkiye’de Çağdaş Anlamda


Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a Çıkış Sürecinde Gelişen Olaylar / Yrd. Doç. Dr. Bülent Atalay [s.928-934]



Yüklə 13,38 Mb.
səhifə98/106
tarix26.08.2018
ölçüsü13,38 Mb.
#74397
1   ...   94   95   96   97   98   99   100   101   ...   106

Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a Çıkış Sürecinde Gelişen Olaylar / Yrd. Doç. Dr. Bülent Atalay [s.928-934]


Trakya Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

1919senesi Mayısı’nın 19. günü Samsun’a çıktım. Vaziyet ve manzara-i umûmîye, Osmanlı Devleti’nin dahil bulunduğu grup, Harb-i Umûmî’de mağlup olmuş. Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şerâiti ağır bir mütarekenâme imzalanmış. Büyük harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir bir hâlde. Millet ve memleketi Harb-i Umûmî’ye sevk edenler, kendi hayatları endişesine düşerek, memleketten firar etmişler. Saltanat ve Hilafet mevkiini işgal eden Vahdettin, mütereddi, şahsını ve yalnız tahtını temin edebileceğini tahayyül ettiği deni tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın riyasetindeki kabine; âciz, haysiyetsiz, cebîn, yalnız Padişahın iradesine tâbi ve onunla beraber şahıslarını vikaye edebilecek her hangi bir vaziyete razı. Ordunun elinden esliha ve cephanesi alınmış ve alınmakta…” Mustafa Kemal Paşa, 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında CHP’nin İkinci Büyük Kurultay’ında irâd ettiği Büyük Nutku’na bu cümlelerle başlayarak, Millî Mücadele başlamadan önce ülkenin genel durumu hakkında bilgi vermiştir.1

Mustafa Kemal Paşa’nın ana hatları ile tasvir ettiği durum hiç de abartılı değildi. Gerçekten Millî Mücadele başlarken Türkiye, tam bir karmaşa ve kargaşa içerisindeydi. Sınırları belli olmayan bu ülkede, 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasından sonra resmen iki hükümet, çok cepheli bir savaş, bir yanda altı asırdan fazla yaşamış ve üç kıtaya hükmetmiş Osmanlı Devleti tarih olmaya doğru giderken, diğer yanda bu devletin şahsında Türk milletinin tarih olmaması için mücadele eden ve tarihe yön vermeye çalışan bir millet ve millete rehberlik eden Kuva-yı Millîye’nin öncüleri…2

Türk milleti bu noktaya uzun bir tarihî süreci yaşayarak geldi. Şark Meselesi’nin tabii bir uzantısı olarak 16 Mayıs 1916 tarihli Sykes-Picot ve 21 Nisan 1917 tarihli St. Jean de Maurienne antlaşmaları ile İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya kendi aralarında Osmanlı Devleti’ni paylaşmışlardı.3 Adı geçen antlaşmalarda belirtilen paylaşma projeleri hemen hayata geçirilmek istendi ve I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti’ne 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalattırıldı. Mondros Mütarekesi sürecinde İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’nin şahsında Türk milletine karşı çok insafsız ve hukuk dışı hareket ettiler. Hatta bunlar ihtiraslarına dur diyemedikleri için, kin ve nefretleri zaman zaman kendilerini de boğacak hâle gelmişti. Daha savaş devam ederken, 20 Mart 1917’de yapılan Dominyonlar Konferansı’nda L. George, “Türkler, dünyanın en verimli ve şanslı bölgelerine sahipler. Fakat idare edemiyorlar. Medeniyetin mabedi ve anbarı olan bu toprakları mâzideki ihtişamına kavuşturmalıyız.” diyerek, Türk milleti hakkında bu derece kin ve nefret dolu duygu ve düşüncelerini açıkça dile getirmişti.4

İtilaf Devletleri temsilcileri birbirlerinden daha fazla pay kapma düşüncesiyle, sadece İttifak Devletlerine değil, kendi aralarında da ağır suçlamalarda bulunuyorlardı. Savaşı sona erdirecek görüşmeler sırasında Clemencau, bazen L. George’u terslemekle birlikte, asıl sert tenkitlerini Wilson’a yöneltiyor ve “O’nun Hz. İsa gibi konuşup, L. George gibi hareket ettiğini” belirtirken, “Olempius’dan inmiş Grek Tanrısı gibi bir ruh hâli içinde olduğunu” ifade ediyordu.5

Adı geçen şahıslar acımasız tenkitlerle birlikte, daha ağır şartları içeren metinleri imzalatmak için İttifak Devletleri temsilcilerini de baskı altında tutmaya çalıştılar.

Versailles Antlaşması’nın imzası sırasında 7 Mayıs 1919’da görüşlerini açıklayan Alman temsilcisi Brockdorff-Rantzau, metnin ağırlığı karşısında kendisini tutamayarak; “…Dünya önünde hukuk nâmına müdafaa edilemeyecek bir barış daima yeni bir karşı koymaya yol açacaktır. Uygulanabileceğini kimse garanti edemez…” demekten kendisini alamazken,6 Mondros Mütarekesi’ne gösterilen tepki de bundan daha aşağı değildi. Mütareke’ye en sert ve net tavır alanların başında Mustafa Kemal Paşa gelmiş ve özellikle Mütareke’nin, “Müttefikler kendilerini tehdit edecek her hangi bir durum ortaya çıkarsa, her hangi bir stratejik noktayı işgal etme haklarına sahiptir”7 şeklindeki 7. maddesi için; “…eyni yakan ateşli bir zehirdir. Yalnız bu madde bile yurdun geri kalan kısmını düşmanların almasına hazır bir durumda bulundurmaya yeterdi…” demiştir.8

Almanların hislerine tercüman olduğu ve düşüncelerinin kendisinde vücut bulduğu kanaatini taşıyan Hitler 1934 yılında; “Eğer bir galibiyeti elde edemediysek bile, dünyanın yarısını bizimle birlikte imha etmeliyiz ve Almanya’nın üzerinde hiçbir muzaffer bırakmamalıyız. Asla teslim olmayacağız, asla! İmha edilebiliriz, fakat imha edilmek gibi bir durumla karşılaşırsak, alevler içinde yanan bir dünyayı bizimle birlikte sürüklemeliyiz.”9 derken, Versailles’in hesabının kapanmadığına dikkat çekiyordu. Buna rağmen Almanlar, Versailles’in intikamını yirmi yıl kadar bekledikten sonra 1939’da II. Dünya Savaşı ile almaya çalıştılar ve bunun sonucunda kendileri de telafisi uzun yıllar alacak olan büyük kayıplara uğradılar. Fakat Türk milletinin beklemeye tahammülü yoktu. Çünkü tarih, Türk milletini ölmek veya olmak noktasında hemen, ama hemen tercihini yapması için zorladı. Yarın vakit çok geç olabileceği için Millî Mücadele başlatılmıştır. Millî Mücadelemizin miladı olarak kabul edilen Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı dönemde Türk milleti en buhranlı günlerini yaşıyordu.

Bu bunalımlı dönemde Tevfik Paşa’dan sonra Sadaret’e getirilen Damat Ferit Paşa, politikasını İngilizler ile iyi geçinmek üzerine kurmuştu. Samsun’da bulunan İngiliz Komutanı Georges Milne, o günlerde İstanbul’daki Yüksek Komisyon’a gönderdiği raporda; Samsun ve civarında karışıklıkların had safhaya geldiğini bildirince, Yüksek Komiserlik de bu raporu hemen Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya göndererek, adı geçen yerde Rumlara yönelik saldırılar yapıldığını ve buralarda sükûnetin sağlanamadığını ve gerekli önlemler alınmadığı taktirde işgal kuvvetlerinin olaya el koyabileceklerini belirtti. Halbuki General Milne’nin raporlarında çok sayıda Rum asıllı asker kaçaklarının Türklere yönelik saldırılarını artırdıklarına dair bilgiler de yer alıyordu.10

Buna rağmen İngilizler, Samsun ve çevresine her hangi bir sebeple kuvvetlerini çıkarmak için çaba sarf ediyorlardı. Çünkü daha Kasım 1918’de Amiral Calthorpe, Samsun’da mütareke hükümlerinin uygulanmadığını ve Türklerin, Hıristiyanları katletmek için silahlandıklarını iddia etmekteydi.11 İngilizlerin, özellikle Samsun ve dolaylarına dikkat çekmeleri tesadüf değildi. Samsun ve çevresi, mütareke dönemi Türkiyesinin en huzursuz yerlerinden biri idi. Çünkü burası etnik yapısı, I. Dünya Savaşı Dönemi’nde Ermeni-Rum tehciri ve Pontus faaliyetleriyle mevcut huzursuzluğun kaynağı olmakla birlikte, Samsun ayrıca stratejik olarak da büyük önem taşıyordu. Karadeniz’in güney kıyılarından, Orta Anadolu’ya açılan en rahat kapı Samsun Limanı idi. İngiltere gibi denizlerde söz sahibi ve Türkiye’yi, özellikle Anadolu’yu, ele geçirmek isteyen bir devletin, Samsun ve çevresine sahip olması düşüncesini daha rahat bir şekilde gerçekleştirmesini sağlamaktı.12

İngiliz yetkililerin yukarıda bahsedilen teşebbüsleri üzerine hemen harekete geçen Sadrazam Damat Ferit Paşa, İngilizleri rahatsız eden bu duruma bir çare bulma telaşına kapılarak Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey’i makamına çağırmış ve konu ile ilgili olarak fikrini sormuştur. Mehmet Ali Bey, Ali Fuat Paşa aracılığıyla tanıdığı Mustafa Kemal Paşa ile birkaç defa aile toplantılarında aynı ortamı paylaştığından Anadolu’ya geçmek istediğini biliyordu.13 Bundan dolayı Mehmet Ali Bey, Sadrazam’a, Samsun’daki olayların önüne İstanbul’dan geçmenin mümkün olamayacağını ve bu iş için de Mustafa Kemal Paşa’nın en uygun kişi olduğunu belirtti.14

Mütareke imzalandığı zaman Adana’da Yıldırım Orduları Grubu Kumandanlığı’nda15 bulunan Mustafa Kemal Paşa, 6 Kasım 1918’de Erkan-ı Harbiye Riyaseti’ne çektiği telgrafla; İngilizlerin, İskenderun’u işgalini protesto ederek görevinden ayrıldı.16 8 Kasım 1918’de de Harbiye Nezareti, Mustafa Kemal Paşa’dan İstanbul’a dönmesini istedi.17 Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’a geldikten sonra boş durmamış, bunlar arasında kendisi geri planda kalarak “Minber” adında bir gazete çıkarmak da dahil olmak üzere, halkı bilinçlendirmek ve ülkenin bulunduğu kötü durumdan kurtarılması amacıyla faaliyetlerde bulunmaktaydı.18 Özellikle milletle ilgili konularda çok hassas olan Mustafa Kemal Paşa, daha mütareke imzalanmadan takriben bir yıl kadar önce 20 Eylül 1917’de Başkomutanlığa sunduğu raporda; ülkenin içerisinde bulunduğu durumun hiç de iç açıcı olmadığına dikkat çekmişti.19 Hatta Adana’dan döndükten sonra kabinede görev alarak bizzat milletin kurtuluşu için mücadele etmek istemişti. Fakat kendisine, uygun bir dille hükümet üyelerinin belirlendiği belirtilmişti.20

Bu hassasiyetinden dolayı zaman zaman hükümet yetkilileriyle görüşen, Mustafa Kemal Paşa, Sadrazam Damat Ferit Paşa’dan, Padişah’ın kendisiyle, görüşmek istediğini öğrenince hiç tereddüt etmeden bunu kabul etti ve Yıldız Sarayı’nda, Sultan Vahdettin ile bir araya geldi. Görüşme sırasında İzmir’in işgalinden dolayı buruk bir telaş içerisinde bulunan Sultan; “…Paşa, Paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin… bunlar tarihe geçmiştir. …asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, devleti kurtarabilirsin” dedikten sonra Mustafa Kemal Paşa’ya, üzerinde adının baş harflerinin bulunduğu bir de saat hediye etti Mustafa Kemal Paşa, Sultan’ın, “devleti kurtarabilirsin” sözlerini sarf ederken, İtilaf Devletleri’ne karşı topyekün bir mücadeleyi kastetmediğini, İngiliz yetkililer tarafından Hükümete yöneltilen asayişle ilgili suçlamaların ortadan kaldırılarak, devlete rahat bir nefes aldırılmasını istediğinin farkındaydı.21 İsmet Paşa da, Mustafa Kemal Paşa’nın İtilaf Devletleri’nin, Türkiye’yi töhmet altında bırakamayacakları bir idarenin tesisi için görevlendirildiği kanaatini taşıyordu.22

Sultan Vahdettin’in övgü dolu sözlerine karşı Mustafa Kemal Paşa da kayıtsız kalmadı. Kendisi hakkında duyulan güvenden dolayı teşekkür etti ve görevini hakkıyla yapmak için elinden gelen gayreti göstereceğini belirtti. Mustafa Kemal Paşa’nın tavrından Padişah da çok memnun oldu.23 Sultan Vahdettin’in, Mustafa Kemal Paşa’ya olan güveni ve kanaati hiç şüphe yok ki O’na en az bu önemli görevin verilmesine izin verecek kadar olumluydu. Veliahtlığından beri tanıdığı Fahri Yaverinin kabiliyetinden ve kendisine olan bağlılığından şüphe edecek hiçbir sebep de yoktu. Mustafa Kemal Paşa’dan duyduğu sözlerden sonra bu güveni daha da arttı.24 Ayrıca Sultan Vahdettin, şehzadeliği döneminde 15 Aralık 1917 ve 4 Ocak 1918 tarihleri arasında yaptığı Almanya seyahatine Mustafa Kemal Paşa ile birlikte gitmişti. O’nun çok iyi bir asker olduğunu biliyor ve taktir de ediyordu.25 Bu seyahat esnasında Mustafa Kemal Paşa rahatsızlandığı için Almanya’da kalmış ve Şehzade Vahdettin, 4 Temmuz 1918’de tahta çıktığında buradan kendisine 19 Temmuz 1918’de bir tebrik telgrafı göndermişti.26 Ayrıca Mustafa Kemal Paşa, Sultan Vahdettin gibi Enver Paşa muhalifi idi. Her ikisi de Enver Paşa’nın I. Dünya Savaşı’nda yaptıklarını tasvip etmiyorlardı.27 Hatta Sultan Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa hakkında o kadar olumlu düşünüyordu ki kızı Sabiha Sultan’ı, O’na vererek kendisine damat olması için daha önce haber dahi göndermişti.28

Mustafa Kemal Paşa, Adana’dan İstanbul’a döndüğünde 13 Kasım 1918’de Sultan ile görüşmek istemiş ve bu isteği çok kısa bir süre sonra 15 Kasım’da gerçekleşmiştir. Bütün bunlar da gösteriyor ki, Sultan Vahdettin, İngiliz yetkililerinin iddiaları ve buna bağlı olarak gelinen hassas noktanın aşılmasında Mustafa Kemal Paşa’ya güveniyordu.29

Sultanın bu güveni 22 Kasım 1918’de yaptıkları görüşme sırasında bazı subaylardan duyduğu rahatsızlığı, Mustafa Kemal Paşa’ya açacak ve bu konuda kendisinden yardım isteyecek kadar ileri derecedeydi.30 Ancak Sultan Vahdettin, saltanatının devamını İngilizler ile yakın ilişkiler üzerine kurma düşüncesinde olduğundan dolayı bu görüşmelerden sonuç alındığını söylemek pek de mümkün değildir.31

İtilaf Devletleri, Mondros Mütarekesi’nin tam olarak uygulanmadığı düşüncesiyle, Türkiye’de bulunan temsilcilerinin dikkatini çekerek, Mütareke maddelerinin tam olarak uygulanmasının gerçekleştirilmesi hususunda Osmanlı Hükümeti’nin ikaz edilmesini istediler. Aldıkları emir üzerine İtilaf Devletleri temsilcilerinin hemen harekete geçmelerinden dolayı makamını kaybetme endişesine kapılan Sadrazam Damat Ferit Paşa, mahallî garnizonların merkezden gönderilen emirleri uygulamakta çok yavaş davrandıklarını belirterek, bu durumun ortadan kaldırılması için etkili ve yetkili birisinin Anadolu’ya gönderilmesi gerektiğinin şart olduğunun farkındaydı. Damat Ferit, kendisine yapılan tavsiyeleri de göz önünde bulundurarak İtilaf Devletleri temsilcileriyle, Samsun ve çevresindeki olaylarla ilgili yaptığı görüşmelerde İttihat ve Terakki muhalifi Mustafa Kemal Paşa hakkında olumlu görüşlerini belirtti.32 Buna bağlı olarak adı geçen yerde ve dolaylarında meydana gelen hadiselerle ilgili olarak Mustafa Kemal Paşa’yı makamına çağıran Harbiye Nazırı, İngiliz yetkililerin, Karadeniz Bölgesi ile ilgili olarak hazırladıkları raporlarda; Türklerin Rumlara baskı ve zulüm yaptıklarından bahseden ve şayet bu sözde zulümler, Hükümet tarafından önlenmezse kendilerinin müdahale edeceklerine dair protesto notasının da yer aldığı bir dosya verdi.33

Tarihî bir tesadüf, Mustafa Kemal Paşa’nın çok zor olan işini biraz olsun kolaylaştıracaktı. Mustafa Kemal Paşa’nın, Samsun’a hareket etmesiyle birlikte başlayan Millî Mücadele sürecinin ilk günlerinde İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edilmişti.34 İzmir’in, özellikle Yunanlılar tarafından işgal edilmesi ülkenin her yanında sert tepki ve hüzün kaplı bir heyecanla karşılandı.35

İzmir’in işgalinin oluşturduğu atmosfer, Mustafa Kemal Paşa’da daha hızlı hareket etmesi fikrini uyandırırken, aynı zamanda çalışmalarına daha kolay ve tam bir millet desteği bulmasında da çok etkili oldu. Mustafa Kemal Paşa’ya göre; Bizans, İstanbul’da ölmüştü ve Osmanlı da büyük bir ihtimalle burada tarihe karışacaktı. Mustafa Kemal Paşa, Türkiye’yi İstanbul’dan kurtarmanın hiç mümkün olmayacağını fark etmişti.36 Çünkü Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’a geldikten sonra Türkiye’nin kurtuluşu için elinden gelen her türlü çabayı göstermeye çalışırken, bu doğrultuda olumlu bir sonuç elde edemeyeceğini anlayınca, bir an önce Anadolu’ya geçerek, kurtuluş çarelerinin buradan aranması gerektiği kanaatine varmıştı. Hatta bir gün harita üzerinde Anadolu’ya nasıl gidilebileceği üzerinde görüşürlerken İsmet Paşa’ya, “nasıl gideriz?” diye doğrudan sorduğunda; “Canım her taraftan gideriz. Yol da çoktur, tedbir de çoktur. Mesele çalışmak için istikameti tayin etmektir.” cevabını almıştı.37

Mustafa Kemal Paşa, Harbiye Nazırı Şakir Paşa ve Sadrazam Damat Ferit’in imzaları ve Sultan Vahdettin’in 30 Nisan 1919 tarihli iradesiyle38 IX. Ordu Kıtaatı Müfettişi sıfatı ile Samsun ve çevresinde asayişin sağlanması amacıyla görevlendirildi.39 Daima milleti ve ülkesini kurtarma düşüncesiyle dolu olan Mustafa Kemal Paşa, Hükümete göre Samsun ve çevresinde Türklerin, Rumlara yaptıkları iddia edilen sözde katliam ve baskıları ortadan kaldırarak, asayişi sağlaması için askerî ve sivil yetkilerle donatılmıştı. Harbiye Nezareti’nden, Sadaret’e gönderilen görevlendirme yazısında, lağvedilmiş olan Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı Mustafa Kemal Paşa’nın, IX. Ordu Kıtaatı Müfettişliği’ne tayin edildiği ve III. ve XV. Kolorduların mıntıkaları içerisinde bulunan Sivas, Van, Trabzon, Erzurum Vilayetleri ile, Samsun Sancağı’nın adı geçen kumandanın görev alanı içerisinde olduğu için buraların konu ile ilgili bilgilendirilmesi de istenmekteydi.40

Mustafa Kemal Paşa maiyetinde, III. Ordu Kumandanı Albay Refet Bey, Müfettişlik Kurmay Başkanı Albay Kâzım Bey, Müfettişlik Kurmay İkinci Başkanı Yarbay Mehmet Arif Bey, Müfettişlik Birinci Şube Müdürü Binbaşı Hüsrev Bey, Müfettişlik Topçu Kumandanı Binbaşı Kemal Bey, Müfettişlik Sağlık Başkanı Albay İbrahim Tâli Bey, Müfettişlik Sağlık Başkan Yardımcısı Binbaşı Dr. Refik Bey, Müfettişlik Başyaveri Yüzbaşı Cevat Bey, Müfettişlik Erkânı Harbiye Emir Subayı Yüzbaşı Ali Şevket Bey, Müfettişlik Erkânı Harbiye Emir Subayı Yardımcısı Yüzbaşı Mümtaz Bey, Müfettişlik Karargâh Kumandanı Yüzbaşı Mustafa Bey, Müfettişlik Kurmay Başkanı Yaveri Üsteğmen Hayati Bey, Müfettişlik İaşe Subayı Üsteğmen Abdullah Efendi, III. Kolordu Kumandanı Refet Bey’in Yaveri Üsteğmen Hikmet Efendi, Mustafa Kemal Paşa’nın Yaveri Teğmen Muzaffer Efendi, Şifre Kâtibi Faik Efendi, Şifre Kâtibi Yardımcısı Memduh Efendi ve Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi bulunuyordu.41 Bu heyete daha sonra Amasya’da Hüseyin Rauf Bey, İbrahim Süreyya Bey, Yüzbaşı Osman Nuri Efendi, Yedek Teğmen Recep Zühtü Efendi ve Teğmen Abdurrahman Efendi katıldılar.42 Mustafa Kemal Paşa maiyetiyle birlikte, Samsun ve çevresindeki asayişsizliği ortadan kaldırmak için silahları toplamak da dahil olmak üzere resmî olarak geniş yetkilerle görevlendirilmişti.43 İstanbul’dan verilen emri yerine getirmek üzere44 Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından atandığı IX. Ordu Kıtaatı Müfettişi sıfatıyla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı.45

Fakat bu yetkileri Mustafa Kemal Paşa’ya verenlerin, Anadolu’ya geçerek ülkeyi ve milleti bulunduğu kötü durumdan kurtarması amacıyla verip-vermediklerini Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat; “Bu vâsi salâhiyetin, beni İstanbul’dan nefyü teb’it maksadıyla Anadolu’ya gönderenler tarafından bana nasıl tevdi edildiği mucib-i istiğrabınız olabilir! Derhal ifade etmeliyim ki, bana bu salâhiyeti onlar bilerek ve anlayarak vermediler. Hirçibadâbat benim İstanbul’dan uzaklaşmamı arzu edenlerin icat ettikleri sebep “Samsun ve havalisindeki asayişsizliği mahallinde görüp tedbir almak için Samsun’a kadar gitmek” idi. Ben, bu vazifenin ifası, bir makam ve salâhiyet sahibi olmakla mütevakkıf olduğunu ileri sürdüm. Bunda hiçbir beis görmediler. O tarihte Erkân-ı Harbiye-i Umûmîye’de bulunan ve benim maksadımı bir dereceye kadar istişmam eden zevat ile görüştüm. Müfettişlik vazifesini buldular ve salâhiyete müteallik talimatı da, ben kendim yazdım. Hattâ Harbiye Nazırı olan Şakir Paşa bu talimatı okuduktan sonra imzada tereddüt etmiş, anlaşılır anlaşılmaz bir tarzda, mührünü basmıştır.” şeklinde ifade ettiği sözlerinden rahatlıkla anlaşılmaktadır.46

Mustafa Kemal Paşa, Sultan, Sadrazam ve milleti idare etmeye çalışan diğer hükümet üyelerinin kendi makam ve mevkilerinden başka pek bir şey düşünmediklerini gördüğü için, Türkiye’nin, İstanbul’dan kurtarılamayacağı fikri, O’nda sabit hâle gelmişti. Bundan dolayı İsmet Paşa ile olduğu gibi o dönemde kendisine yakın hissettiği Ordu Komutanları ile ülkenin ve milletin kurtuluşuna dair görüşlerine başvurarak onların düşüncelerini de öğrenmeye çalışmaktaydı.

Mustafa Kemal Paşa, bu arada milletin Saltanat ve Hilafet’e olan bağlılığını bildiği ve bunlara karşı alınabilecek bir tavrın milletin kurtuluşunu tehlikeye sokacağının farkında olduğundan ilk etapta bu doğrultuda politika uygulanmasında çok titiz davrandı.47

Mustafa Kemal Paşa, bu fikirlerle doluyken, İstanbul Hükümeti ve bazı aydınlar da İngiltere veya Amerika’nın himayesinin tek kurtuluş yolu olduğunda birleşiyorlardı.48 Fakat Mustafa Kemal Paşa, Büyük Nutku’nda; “Efendiler, ben, bu kararların hiçbirisinde isabet görmedim. Çünkü, bu kararların istinat ettiği bütün deliller ve mantıklar çürüktü, esassız idi. Hakikat-ı hâlde, içinde bulunduğumuz tarihte, Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş ve ömrü tamam olmuştu. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele, bunun da taksimini teminle uğraşılmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun istiklâli, Padişah, Halife, Hükümet, bunlar hepsi medlûlü kalmamış bir takım bîmâna elfazdan ibaretti. Nenin ve kimin masuniyeti için kimden ve ne muavenet talep olunmak isteniyordu? Efendiler bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da hâkimiyet-i millîyeye müstenit, bilâkaydüşart müstakil yeni bir Türk Devleti tesis etmek! İşte, daha, İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz tatbikatına başladığımız karar, bu karar olmuştur. Bu kararın isnat ettiği en kuvvetli muhakeme ve mantık şu idi: …Binaenaleyh, Ya istiklâl, ya ölüm!…” şeklinde belirttiği gibi kararlıydı.49

Çünkü Mustafa Kemal Paşa, daha İstanbul’dan, Samsun’a hareket etmeden önce Cevat Paşa ile Fevzi Paşa’nın, üç ordu müfettişliği teşkil edilmesi, silahların teslim edilmemesi, Anadolu’da millî bir idare kurulması, Kuva-yı Millî’nin oluşturulması ve karşı taarruza geçilmesine dair hazırladıkları programı görünce, memnuniyetini ve tamamen desteklediğini belirtmiş ve ayrıca “zaten bunu tahakkuk ettirmek üzere Anadolu’ya gidiyorum. Kahraman milletimin sinesinde hayatımı feda edinceye kadar çalışacağım” dedikten sonra hep beraber ayağa kalkmışlar ve vatanın kurtarılması için heyecanla birlikte yemin etmişlerdi.50 Mustafa Kemal Paşa Adana’dan, İstanbul’a 13 Kasım 1918 sabahı döndüğü zaman; düşman gemilerini özellikle Yunan gemisi olan Averof zırhlısını gördüğünde arkadaşı Dr. Rasim Ferit’e, “hata ettim, İstanbul’a gelmemeliydim. Ne yapıp yapıp Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı” derken, “geldikleri gibi gideceklerdir” sözlerini de sarf etmekten de kendisini alamamıştı. İşgal Devletleri’nin, İstanbul’dan gitmelerinin, kendisinin Anadolu’ya geçmesine bağlı olduğunu bilen Mustafa Kemal Paşa için bu durum tarihî bir fırsattı.51

Mustafa Kemal Paşa, kendisine verilen yetkileri kullanarak Samsun’da yaptığı incelemeler sonucunda; Samsun Sancağı hakkında bir rapor hazırlayarak, İstanbul’a göndermiş ve burada İngilizlerin Mütareke hükümlerine aykırı hareketlerde bulunduklarını belirterek, bunların önlenmesini istemiştir.52 Çünkü İngiliz kuvvetleri 9 Mart 1919’dan itibaren Karadeniz Bölgesinde, özellikle de Samsun’da bulunuyorlardı.53 Kâzım Karabekir Paşa, 12 Nisan 1919’da İstanbul’dan, Doğu’ya giderken 17 Nisan 1919’da Samsun’a uğradığında; Samsun ve çevresinde 40-50 kişilik gruplar halinde Rum çetelerinin Türkleri tehdit ettiklerine şahit olmuştu.54 Rum çetelerinin saldırılarında İngilizlerin bölgeye gelmesiyle birlikte artış görülmesine rağmen, Fener Patrikhanesi, bu saldırıları örtbas etmek amacıyla, başta Karadeniz Bölgesi olmak üzere Anadolu’nun bir çok yerinde Türklerin, Rumlara karşı saldırılar düzenledikleri iddiasıyla Dahiliye Nezareti’ne şikayette bulunmaktaydı. Bunun üzerine harekete geçen Dahiliye Nezareti, yaptırdığı incelemelerle Patrikhanenin iddiasının asılsız olduğunu ortaya koyarak, durumu birer telgrafla bazı merkezlere Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey imzasıyla gönderdi.55 Bu arada Amiral Calthorpe, Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya gönderdiği mektupta, Anadolu’da bazı oluşumların ortaya çıkmaya başlamasından duyduğu rahatsızlığa dikkat çekti.56 İşgal kuvvetlerini yatıştırmak amacıyla Dahiliye Nazırı Mehmet Ali Bey, basına yaptığı açıklamada; Anadolu’da birkaç şekavetten başka asayişsizlik olmadığını belirtti.57

Mustafa Kemal Paşa’ya verilen geniş yetkilerden ve buna bağlı olarak gerçekleştirdiği faaliyetlerden çok tedirgin olan, İngilizlerin Karadeniz Ordusu Başkumandanı General Milne, 6 Haziran 1919’da Harbiye Nezareti’nden, Mustafa Kemal Paşa’nın derhal geri çağrılmasını istedi.58 Ayrıca çok kısa bir süre sonra 8 Haziran 1919’da da Amiral Calthorpe, Harbiye Nezareti’ne verdiği notada Samsun ve çevresinde asayişsizlikten söz ederken, bunun başlıca sorumlusunun da Mustafa Kemal Paşa olduğunu ileri sürünce59 Harbiye Nazırı Şevket Turgut, muhtemelen General Milne’nin uyarısı üzerine harekete geçen Meclis-i Vükela’nın kararını aynı gün Mustafa Kemal Paşa’ya, “Maiyet-i âlinizdeki istimbotlardan biriyle buraya teşrifiniz rica olunur.” şeklinde bildirdi.60 11 Haziran 1919 tarihinde, kömür ve benzin yokluğundan dolayı hemen dönmesinin mümkün olmadığını ve niçin geri çağrıldığını soran Mustafa Kemal Paşa’ya, çekilmek üzere hazırlanan cevabî telgrafta; Harbiye Nazırı, bu kararın İngilizlerin baskısından dolayı alındığını belirtti.

Fakat daha sonra bu telgrafın çekilmesine razı olmayan adı geçen Nazır, Mustafa Kemal Paşa’ya, İstanbul’a dönmesinin Hükümetin kararı olduğunu bildirdi.61 Kendisini askerî ve sivil yetkilerle Samsun’a gönderen Bâbıâli’nin kararından kuşkulanan Mustafa Kemal Paşa, Erkan-ı Harbiye-i Umumîye Reisi Cevat Paşa’dan, geri dönmesini İngiliz yetkililerin istediğini gizlice öğrendi.62

Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, zaten daha önce tasarlamış olduğu “Millî Mücadeleyi Başlatma Fikri”ni kuvveden fiile çıkarmak amacıyla Havza üzerinden Amasya’ya geçerek, faaliyetlerini hızlandırdı. Burada 19 Haziran 1919’da Ali Fuat Paşa, Rauf Bey ve Refet Bey ile bizzat görüşerek, Cemal Paşa ve Kâzım Karabekir Paşa’nın da telgrafla görüşlerini alarak, 21 / 22 Haziran 1919’da Amasya Tamimi’ni, Anadolu’da başlatılan harekatın resmî bir bildirisi olarak kamuoyuna ilan etti.63 Amasya Kararları, sivil ve askerî yetkililere gönderildi. Ayrıca İstanbul’da bulunan; Abdurrahman Şeref, Reşit Akif Paşa, Ahmet İzzet Paşa, Seyyit Bey, Halide Edip, Kara Vasıf, Ferit Bey, Cami Bey ve Ahmet Rıza Bey’e kararlar ile birlikte özel bir de mektup gönderildi.64 Bu mektupta özetle vatanın kurtarılması amacıyla mücadelenin hemen başlatılması ve bunun için de kendilerine büyük görevler düştüğü belirtilirken, özellikle artık İstanbul’un Anadolu’ya hakim değil, bağlı olduğuna dikkat çekildi.65

Mustafa Kemal Paşa’nın, İstanbul’a dönmesi hususunda Sultan ve Sadrazam ısrarlıydılar. Sultan Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’nın önce hava değişimi almasını, sonra Anadolu’da her hangi bir yerde hiçbir şeye karışmadan oturmasını teklif etti. Bütün baskı ve isteklere rağmen geri dönmemekte direnen Mustafa Kemal Paşa, 8 / 9 Temmuz 1919’da telgraf başında bulunduğu sırada Müfettişlik görevinin sona erdiğini öğrendiği an, kendisine verilen görev ile birlikte askerlikten de istifa ettiğini Harbiye Nazırlığı’na ve Sultan’a çektiği telgrafla bildirdi.66 Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği karardan dolayı çok üzüntülü ve düşünceli olduğunu gören Kâzım Karabekir Paşa, esas duruşta; “Size askerlerimin ve subaylarımın selamını iletirim. Geçmişteki gibi her zaman bizim saygıdeğer komutanımızsınız. Size resmi otomobilinizi ve süvari muhafız takımınızı getirdim. Hepimiz emrinizdeyiz, Paşam”,67 dediğini Rauf Bey, Kâzım Karabekir Paşa’ya 4 Temmuz 1941’de yazdığı bir mektupta hatırlatmakta ve bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa’nın, Kazım Karabekir Paşa’nın boynuna sarılarak teşekkür ettiğinden bahsetmektedir.68 Buna rağmen Mustafa Kemal Paşa’yı pek sevmediği hâlde;69 O’nun hâlâ tedirgin olduğunu gören Kâzım Karabekir Paşa, XV. Kolordu Kumandanı sıfatıyla altında imzası bulunan ve “Hidemat ve fedakârlığı bütün cihanca müsellem olan ve ordu ve milletin mabeü’l-iftiharı bulunan zât-ı sâmilerinin istifaya mecburiyetlerinden dolayı şahsım ve kolordum son derece müteessirdir. Yalnız gaye-i mukaddese-i millîyemiz için mücahededen hiçbir an geri durulmayacağı hakkındaki vaad-i samileriyle müteselli olduğumuzu arz ile vatan ve milletimiz için her türlü mesaîde Cenab-ı Hakk’ın muvaffakiyetler ihsan buyurmasını tazarru eder ve kolordumun ihtiramat ve tazimat-ı mahsusasını takdim eylerim efendim.” sözlerinin yer aldığı resmi vesikayı kendisine sundu.70

Mustafa Kemal Paşa, istifa kararını Erzurum Müdafaa-i Hukuk-ı Millîye Cemiyeti’ne de bildirdi.71 Cemiyet üyeleri toplanacak olan Erzurum Kongresi’ne Mustafa Kemal Paşa’nın katılıp katılmamasında tereddütlüydüler. Bu tereddütlerini gidermek için Kâzım Karabekir Paşa’nın konu ile ilgili fikrini sorarak, kendisine ne derse öyle hareket edeceklerini belirttiler. Bunun üzerine Kâzım Karabekir Paşa; “Mustafa Kemal Paşa kongreye yalnız delege değil, başkan dahi olmalıdır. Bir Ordu Kumandanı hayatının bütün kazancını sizler için feda etmiştir. Samimî çalışacağına, millet kararından aykırı işler yapmayacağına itimat etmeliyiz. Bununla beraber böyle vaziyet karşısında dikileceğime şüpheniz var mı?” diyerek, cemiyet üyelerinin tereddütlerini giderdiği gibi ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın Heyet-i Faale Başkanı seçilmesini sağladı.72

Bu gelişmelerden tamamen huzursuz olan Amiral Calthorpe, Mustafa Kemalin İstanbul’a geri alınması talebini tekrarlayınca; İstanbul Hükümeti, kendisine Mustafa Kemal’in askerlikten istifa ettiği için resmî temas kurulamadığı cevabını verdi.73 Meclis-i Vükelâ, Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın makamını kaybetme endişesi74 ve İngiltere’nin baskılarına devam etmesi üzerine Mustafa Kemal Paşa hakkında 29 Temmuz 1919’da tutuklama kararı aldı.75

Bu kararın uygulanması için Harbiye Nazırı Nâzım imzasıyla 30 Temmuz 1919’da XV. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa aldığı emre karşılık olarak, 1 Ağustos 1919’da çektiği telgrafla; “Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey’in mukarrerat-ı hükûmete muhalif ef’al ve harekâtlarından dolayı derdestleriyle Dersaadet’e izamları hakkında mahll-ı memuriyetine emir verildiği cihetle Kolordu’ca da ciddî muavenette bulunulması emir buyuruluyor. Hükûmetin mukarrerat-ı siyaseti ne olduğunu bilmiyorsam da Erzurum’da bulunan Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey’in ef’al ve harekâtından vatan ve milletin maksat ve menafiine ve kavanin-i mevcudeye muhalif telakki edilecek hiçbir hâl ve hareketi olmadığını görüyorum. Müşarünileyhler mülk-i milletin saadet ve selâmeti ile alâkadar her ferd-i vatanperver gibi yaşamaktadırlar…” cevabı ile kararı uygulamayarak, Türk milletinin mâkus talihinin yenilmesinde verilen mücadele sürecinde küçük bir ayrıntı gibi görünen, fakat gerçek anlamda çok büyük bir davranış ve vatanseverlik örneği vermiştir.76 Böylece o dönemde Doğu Anadolu’da en yüksek rütbeli subay olarak bulunan Kâzım Karabekir Paşa, Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının başlattığı Millî Mücadele’ye verdiği destek ile makam ve mevkii için kendisi aracılığıyla Türk milletinin var olma mücadelesinin önüne geçilmek istenmesine alet olmamıştır.77

1 Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, Ankara 1927, s. 3.

2 Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali I, İstanbul 1987, s. 48.

3 Fahir Armaoğlu, XX. Yüzyıl Siyasi Tarihi, Ankara 1985, s. 135.

4 Kâmuran Gürün, Savaşan Dünya ve Türkiye, Ankara 1986, s. 22.

5 Aynı eser, s. 45.

6 Aynı eser, s. 13.

7 Reşat Ekrem, Osmanlı Muahedeleri ve Kapitülasyonlar 1330-1920 ve Lozan Muahedesi, İstanbul 1934, s. 260.

8 Ayferi Göze, Türk Kurtuluş Savaşı ve Devrimi Tarihi, İstanbul 1989, s. 7.

9 Osman Öndeş, 2. Dünya Savaşı (1939-1945), İstanbul 1980, s. 638.

10 Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeler, Ankara 1991, s. 103-108.

11 Aynı eser, s. 102.

12 Sabahattin Selek, a.g.e., I, s. 209-210.

13 Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele, I, İstanbul 1992, s. 286-287.

14 İlhan Akın, Türk Devrimi Tarihi, İstanbul 1989, s. 96.

15 Mustafa Kemal Paşa’nın, Yıldırım Orduları Grup Kumandanlığı hakkında bkz., Zekeriya Türkmen, “Mustafa Kemal Paşa ve Yıldırım Ordular Grup Komutanlığı”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, XVI, Sayı: 47, Ankara 2000, s. 395-416.

16 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannâmeleri, IV, Ankara 1964, s. 20.

17 Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgeler, (Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları), Vesika nr. 1, Ankara 1999, s. 4.

18 Nuri İnuğur, Türk Basın Tarihi, İstanbul 1992, 16-17.

19 Uluğ İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı, I, Ankara 1988, s. 149; Ünsal Yavuz, Atatürk İmparatorluktan Millî Devlete, Ankara 1990, s. 36.

20 İsmet İnönü, “Devlet Kurucusu Atatürk”, Atatürk Konferansları 1969, Ankara 1970, s. 2.

21 Sina Akşin, a.g.e., I, s. 282-283.

22 İsmet İnönü, Hatıralar, I, (Yay. Hz. Sabahattin Selek), Ankara 1985, s. 174.

23 Kemal Arıburnu, Sivas Kongresi Samsun’dan Ankara’ya Kadar Olaylar ve Anılarla, Ankara 1997, s. 17; Gotthard Jaeschke, … İngiliz Belgeleri, s. 116-117.

24 Sabahattin Selek, a.g.e., I, s. 218.

25 Gotthard Jaeschke, … İngiliz Belgeleri, s. 97.

26 Selahattin Tansel, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, I, İstanbul 1991, s. 3.

27 Sina Akşin, a.g.e., I s. 292.

28 Sina Akşin, Aynı eser, s. 291; Engin Berber, Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa Kemal ve Vahdettin, Ankara 1998, s. 30-31.

29 Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu’da, I, Ankara 1959, s. 42; Gotthard Jaeschke, … İngiliz Belgeleri, Ankara 1991, s. 97.

30 Selahattin Tansel, a.g.e., I, s. 77.

31 Engin Berber, a.g.e., s. 23.

32 Gotthard Jaeschke, … İngiliz Belgeleri, s. 112.

33 Sina Akşin, a.g.e., I, s. 279-280; Kemal Arıburnu, Sivas Kongresi Samsun’dan Ankara’ya Kadar Olaylar ve Anılarla, Ankara 1997, s. 12; Yavuz, a.g.e., s. 42-43.

34 Müttefik Kuvvetler Komutanı Calthorpe tarafından Sadrazama çekilen telgraf: 14 / 15 Mayıs 1919, BOA, DH. İ. UM, E-5 / 78; Charles H. Sherıll, Bir Elçiden Gazi Mustafa Kemal Paşa, (Çev. Alp Ilgaz), İstanbul tarihsiz, s. 86.

35 İleri, 18 Mayıs 1335 / 1919; Sabah, 19 Mayıs 1335 / 1919; 20 Mayıs 1335 / 1919; 21 Mayıs 1335 / 1919; İleri, 22 Mayıs 1335 / 1919; Sabah, 23 Mayıs 1335 / 1919; İleri, 24 Mayıs 1335 / 1919; Sabah, 25 Mayıs 1335 / 1919; İleri, 26 Mayıs 1335 / 1919; 27 Mayıs 1335 / 1919; 28 Mayıs 1335 / 1919; Sabah, 31 Mayıs 1335 / 1919.

36 Sabahattin Selek, a.g.e., I, s. 209.

37 İsmet İnönü, Hatıralar, I, (Yay. Hz. Sabahattin Selek), Ankara 1985, s. 174.

38 Bunun bir İrâde değil, Hatt-ı Hümayun [Hatt-ı Hümâyûn hakkında bilgi için bkz. Mübahat S. Kütükoğlu, “Hatt-ı Hümâyun”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XVI, İstanbul 1997, s. 485-488 ve İrâde-i Seniyye hakkında bilgi için bkz., Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, İstanbul 1997, s. 78-79.] olduğunu Mevlanzâde Rıfat, Sultan Vahdettin’in ölümünden birkaç ay önce Halep’te bulunan Kadıköy Belediye Dairesi Eski Müdürü Azmi Bey’e San Remo’dan yayımlanması için sûretini gönderdiğini ve kendisinin bunu adı geçen şahıstan temin ettiğini ifade etmektedir, (Mevlanzâde Rıfat, Türkiye İnkılâbının İçyüzü, İstanbul 1993, s. 294-295). Ayrıca Murat Sertoğlu da 5 Temmuz 1967 tarihli Tercüman Gazetesi’nde yayımladığı Hatt-ı Hümâyun’u, Sultan Vahdettin’in yeğenlerinden Şehzade Mahmut Efendi tarafından kendisine gösterildiğini belirtmektedirler (Berber, a.g.e., s. 52); Harbiye Nâzırı Şâkir Paşa’nın yazısı hakkında geniş bilgi için bkz., Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgeler, Vesika nr. 4, s. 13; Aynı konu hakkında Sadrazam Vekili adına Müsteşar Rifat’ın yazısı için bkz., aynı eser, Vesika nr. 18, s. 70.

39 Takvim-i Vekayi’, 5 Mayıs 1335 / 1919, Sayı: 3540.

40 HTVD, Vesika nr. 1, Sayı: 1, Ankara 1952; Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgeler, Vesika nr. 4, s. 14; aynı eser, Vesika nr. 7, s. 22-23.

41 Miralay Mehmet Arif Bey, Anadolu İnkılâbı (Millî Mücadele Anıları 1919-1923), (Yay. Haz. Bülent Demirbaş), İstanbul 1987, s. 25; Kemal Arıburnu, Sivas Kongresi Samsun’dan Ankara’ya Kadar Olaylar ve Anılarla, Ankara 1997, s. 20-22.

42 Miralay Mehmet Arif Bey, a.g.e., s. 25.

43 HTVD, Vesika nr. 3, Sayı: 1, Ankara 1952.

44 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, (Çev. Metin Kıratlı), Ankara 1988, s. 242-243.

45 Mirliva Mustafa Kemal Paşa’nın IX. Ordu Kıtaatı Müfettişi sıfatıyla, Erkân-ı Harbiye-i Umûmîye Riyâseti’ne çektiği 19 Mayıs 1335 / 1919 tarihli telgraf: Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgeler, Vesika nr. 21, s. 79; Salâhi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, I, Ankara 1987, s. 70-71.

46 Nutuk, s. 7.

47 Aynı eser, s. 8-9.

48 Salahi Sonyel, a.g.e., s. 71-72.

49 Nutuk, s. 8-9.

50 Gotthard Jaeschke, … İngiliz Belgeleri, s. 118.

51 Uluğ İğdemir, Atatürk’ün Yaşamı, I, Ankara 1988, s. 148.

52 Mirliva Mustafa Kemal Paşa’nın IX. Ordu Kıtaatı Müfettişi sıfatıyla, Sadâret’e çektiği 20 Mayıs 1335 / 1919 tarihli telgraf: Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgeler, Vesika nr. 23, s. 87; Mithat Sertoğlu, “Millî Mücadele’de Ata’nın Bilinmeyen Bir Telgrafı”, BTTD, Sayı: V, İstanbul 1968, s. 8-10.

53 Gotthard Jaeschke, … İngiliz Belgeleri, s. 119.

54 Kâzım Karabekir, İstiklâl Harbimiz, İstanbul 1988, s. 16.

55 BOA, DH-KMS, 51-1 / 83, 17 Nisan 1335 / 1919.

56 Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar (30 Ekim 1918-11 Ekim 1922), Ankara 1989, s. 26.

57 Sabah, 21 Haziran 1335 / 1919.

58 HTVD, Sayı: 1, Vesika Nr. 17, Ankara 1952; Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgele, Vesika nr. 41, s. 151; Tansel, a.g.e., II, s. 2.

59 Gotthard Jaeschke, … İngiliz Belgeleri, s. 125.

60 Miralay Mehmet Arif Bey, Anadolu İnkılâbı (Millî Mücadele Anıları 1919-1923), (Yay. Haz. Bülent Demirbaş), İstanbul 1987, s. 26.

61 Atatürk’ün Samsun’a Çıkışı ve Kurtuluş Savaşı’nın Başlatılmasına Dair Belgeler, Vesika nr. 45, s. 172; aynı eser, Vesika nr. 46, s. 175; Selahattin Tansel, a.g.e., II, s. 3-4.

62 Nutuk, s. 18; Kâzım Karabekir, a.g.e., s. 44.

63 Nutuk, s. 19; Ali Fuat Cebesoy, Millî Mücadele Hatıraları, İstanbul 1953, s. 91-93.

64 Kemal Arıburnu, Sivas Kongresi Samsun’dan Ankara’ya Kadar Olaylar ve Anılarla, Ankara 1997, s. 32-33.

65 Tarih, IV, (Yay. Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti), İstanbul 1934, s. 35.

66 Kâzım Özalp, Millî Mücadele, I, Ankara 1988, s. 40; Kemal Arıburnu, a.g.e., s. 37.

67 Paul Dumont, Mustafa Kemal, (Çev. Zeki Çelikkol), Ankara 1994, s. 178.

68 Kâzım Karabekir, a.g.e., s. 1141.

69 İsmet İnönü, a.g.e., s. 175.

70 Aynı eser, s. 72.

71 Cevat Dursunoğlu, Millî Mücadelede Erzurum, Ankara 1946, s. 92-93.

72 Kâzım Karabekir, a.g.e., s. 70.

73 Gotthard Jaeschke, … İngiliz Belgeleri, s. 136.

74 Damat Ferit Paşa’nın belirtilen endişeden dolayı, Millî Mücadele’ye karşı takındığı tavır hakkında bkz., Hülya Özkan, İstanbul Hükümetleri ve Mücadele Karşıtı Faaliyetleri (4 Mart 1919-16 Ekim 1920), Ankara 1994, s. 89-93.

75 Tayyip Gökbilgin, Millî Mücadele Başlarken, I, Ankara, 1959, s. 170; Ali Fuat Cebesoy, a.g.e., s. 119.

76 Kâzım Karabekir, a.g.e., s. 92.

77 Engin Berber, a.g.e., s. 58.


Yüklə 13,38 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   94   95   96   97   98   99   100   101   ...   106




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin