Uyuşmazlik mahkemesi kararlari



Yüklə 2,68 Mb.
səhifə17/86
tarix29.07.2018
ölçüsü2,68 Mb.
#62088
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   86

K A R A R


Davacı : M. E.

Vekili : Av. B. E.

Davalı : Sosyal Güvenlik Kurumu Bşk.lığı, Emekli Sandığı (Devredilen)



Vekili : Av. M. A.
O L A Y : Davacı vekili, müvekkilinin 26.03.1992 tarihinde T.S.K Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan spastik düz tabanlık sebebiyle malulen emekli olmuş bir Astsubay olduğunu; Deniz Astsubay Okulu'na 23.08.1972 tarihli rapor ile sağlam bir şekilde girdiğini; Denizkurdu -1/1988 tatbikatı sırasında yüksekten düştüğünü, o tarihten itibaren başlayan ve artarak devam eden bel ağrıları sebebiyle 08.09.2005 tarihinde Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nde ameliyat olduğunu; ameliyat sonrasında Eskişehir Asker Hastanesi'nden 11.11.2005 tarihinde TSK' da görev yapamayacağına dair rapor aldığını; 28.03.2006 tarihli dilekçe ile, T.S.K Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Personel Daire Başkanlığı'na vazife malullüğü talebinde bulunduğunu; Komutanlık yazısı ile Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'nden sağlık kurulu raporuna istinaden müvekkilinin vazife malullüğü durumunun incelenmesinin istenildiği; Davalı idarenin, T.S.K Deniz Kuvvetleri Komutanlığına verdiği, bila tarihli, B.07.1. EMS.0.10.06.01/56.461.380 sayılı cevabi yazı ile "aynı mahiyette olan 15.01.2002 tarihli dilekçesine 22.08.2002, 10.01.2003, 07.02.2003, 27.05.2003 tarihli ve aynı sayılı yazılarımız ile tarafına cevap verildiği tespit edilmiştir." demek suretiyle isteklerinin zımnen reddedilmiş olduğu; müvekkilinin vazife malullüğü durumunun, 08.09.2005 tarihinde ameliyat olması ve 11.11.2005 tarihinde maluliyet raporu alması sonucu tıbben tespit ve tescil edildiği; davalı idareden incelemesini istedikleri hususun yeni ortaya çıkan bir duruma ilişkin bulunduğu, idarenin 11.11.2005 tarihinde alınan raporla ortaya çıkan duruma ilişkin taleplerine 2002 ve 2003 yıllarında cevap vermesinin mümkün olmadığı; tesis olunan cevabi işlem ile başvurunun zımnen reddedilmesi ve müvekkilinin vazife esnasında düşmesi sonucu bel travması geçirmesi; bununla birlikte başlayan ve zamanla artan ağrılar sebebiyle ameliyat olması ve bu durumun müvekkilinin malul olmasına sebebiyet vermesi nedeniyle, vazife malullüğü talebinin reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle bu davanın açılması zorunluluğunun doğduğu; müvekkilinin TSK'da görev yapamayacağına dair, yani maluliyetine sebebiyet veren durumun, bulunduğu bir tatbikat sırasında, yani vazife esnasında meydana geldiği; kaza sonucu artarak devam eden ağrıları sebebiyle ameliyat olduğu ve maluliyetinin tespit edildiği; bu durumun 08.09.2005 tarihinde ameliyat olmasıyla ortaya çıktığı; Emekli Sandığı Sağlık Kurulu'nun 16.12.2002 tarihli 4771 sayılı kararında "gönderilen tıbbi belgeler ve tutanaklardan şahsın görevde iken düşme sonucu bel travması geçirdiği anlaşılmış olup..."denildiği; sunulan tanık ifadelerinden ve Emekli Sandığı'nın anılan kararı ile de ikrar edildiği üzere; müvekkilinin görevde iken geçirdiği bel travmasının, maluliyetine sebebiyet verdiği iddiasında bulunarak; sonuçta, müvekkilinin vazife malullüğüne ilişkin Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'nce tesis olunan bila tarihli B.07.1.EMS.0.10.06.01/56.461.380 sayılı işlemin iptali ile vazife malullüğü durumunun tespitine, karar verilmesi istemiyle,14.7.2006 gününde genel idari yargı yerinde dava açmıştır.

Davalı idare tarafından, birinci savunma dilekçesinde, 1602 sayılı Yasa uyarınca asker kişilere ve askeri hizmete ilişkin davaların görüm ve çözümünde AYİM.’nin görevli olduğu ileri sürülerek görev itirazında bulunulmuştur.

ANKARA 5. İDARE MAHKEMESİ; 19.1.2007 gün ve E:2006/1882 sayı ile, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunun 20. maddesinde "Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Türk Milleti adına; askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen görevleri yapar. Ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda; ilgilinin asker kişi olması şartı aranmaz. Bu Kanunun uygulanmasında asker kişiden maksat; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlardır" hükmünün yer aldığı; anılan kurala göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bir davaya bakabilmesi için dava konusu idari işlemde "asker kişiyi ilgilendirme" ve "askeri hizmete ilişkin bulunma" koşullarının birlikte gerçekleşmesinin zorunlu olduğu; olayda, davacının askerlik görevinde iken rahatsızlığından bahisle 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanununun ilgili maddeleri uyarınca vazife malulü aylığı bağlanması istemiyle yapılan başvuru üzerine dava konusu işlemin tesis edildiğinin anlaşılmakta olduğu; bu işlemin tesis edilmesi aşamasında askeri hizmetle ilgili bir değerlendirme yapılmadığı gibi, bu işlemin yargısal denetimi aşamasında da askeri kural ve gerekler yönünden bir değerlendirme yapılmasının gerekmediği; bu durumda olayda, idari işlemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmediği dikkate alındığında, davanın görüm ve çözümünün genel idari yargı yerinin görevinde bulunduğu gerekçesiyle, davalı idarenin görev itirazını reddederek görevlilik kararı vermiştir.

Davalı idarece, süresinde verilen dilekçe ile, askeri idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılması istemiyle başvuruda bulunulması üzerine, dava dosyası AYİM. Başsavcılığına gönderilmiştir.



ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ BAŞSAVCISI; 5.4.2007 gün ve 2007/8 sayı ile, 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 20 ci maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevlerinin hükme bağlandığı; anılan hükme göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesince "Askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak yargı denetimi yapar" denilmiş olduğu; asker kişinin tanımının yapıldığı aynı hükmün 2 nci fıkrasında ise, "Bu kanunun uygulanmasında asker kişiden maksat; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan veya hizmetten ayrılmış olan subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlardır" hükmünü taşıdığı; 1602 sayılı Kanunun 21 nci maddesinin ilk fıkrasına göre, "20 nci maddede belirtilen kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden dolayı; yetki, sebep, şekil, konu, maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından bahisle menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılacak iptal davaları, aynı idari işlem ve eylemlerin haklarını ihlal etmesi halinde açılacak tam yargı davaları, doğrudan doğruya ve kesin olarak Askeri Yüksek İdari Mahkemesinde çözümlenir ve karar bağlanır" denildiği; Anayasanın, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi başlıklı 157 nci maddesinde yer alan göreve ilişkin hükümlerini, yukarıda açıklandığı gibi benzer bir biçimde tekrarlayan Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 20 nci ve 21 nci maddelerine göre, uyuşmazlık konusunun Askeri İdari Yargı yerinde görülebilmesi için iki koşulun bir arada gerçekleşmesinin gerektiği; bunların "Asker kişiyi ilgilendirme" ve "askeri hizmete ilişkin" olma koşulları olduğu; davacının 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununun 20 nci maddesi 2 nci fıkrası gereğince asker kişi sayıldığı, bu nedenle dava konusu işlemin asker kişiyi ilgilendirdiğinin tartışmasız bulunduğu; diğer koşulun ise davaya konu işlemin "askeri hizmete ilişkin" olması koşulu olduğu; Uyuşmazlık Mahkemesinin birçok kararında belirtildiği üzere; idari işlemin, görevli yargı yerinin tespiti yönünden "askeri hizmete ilişkin" olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin konusuna bakılmasının gerektiği, eğer idari işlem askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edilmiş ise bu işlemin askeri hizmete ilişkin bulunduğunu kabul etmek gerektiği; daha açık bir ifadeyle, askeri hizmete ilişkin idari işlemlerin, idarece bir asker kişinin askeri yeterlik ve yetenekleri, tutum ve davranışları, askeri geçmişi, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevleri, askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural, gerek ve gelenekler göz önünde tutularak değerlendirilmesi sonucunda tesis edilen işlemler olduğu; dava konusu olayda, Eskişehir As.Hst.nin 11.11.2005 tarih ve 1055 nolu sağlık kurul raporu ile "Opere Lomber Disk Hernisi" teşhisi ile "63/D-F-3 TSK.'de Görev Yapamaz." kararı verilen davacının; Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmasına engel teşkil eden bu rahatsızlığının Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yaptığı esnada katıldığı tatbikat sırasında yüksekten düşme neticesinde başladığını belirterek, davalı idareye vazife malulü sayılması istemiyle müracaat ettiği, davacının bu başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali konusunda karar verilebilmesi için, davacının Askeri Hastane Sağlık Kurulu Raporu ile tespit edilen maluliyetinin askerlik görevinden kaynaklanıp kaynaklanmadığının değerlendirilerek uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi gerektiğinin açık olduğu; bu durumda, dava konusu işlemin askeri hizmete ilişkin bulunduğu sonucuna varıldığı; yapılan bu açıklamalara göre, dava konusu olayda Anayasanın 157 nci ve 1602 sayılı AYİM Kanununun 20 nci maddesinde öngörülen idari İşlemin "askeri kişiyi ilgilendirmesi" ve "askeri hizmete ilişkin bulunması" koşulları birlikte gerçekleştiğinden, davanın görüm ve çözümünde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin görevli bulunduğunun değerlendirildiği gerekçesiyle, askeri idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkarmış olup, 2247 sayılı Yasanın 10 ncu, 12 nci ve 13 ncü maddelerine göre görev konusunun incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinden istemiştir.

Başkanlıkça 2247 sayılı Yasanın 13. maddesinin 3. fıkrasına göre Danıştay Başsavcısı’nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.

DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 30.5.2007 gün ve E:2007/29 sayı ile, Anayasa’nın 157 ve 1602 sayılı Yasa’nın 20.maddeleri hükümlerine göre, AYİM.’ nin bir davaya bakabilmesi için idari işlemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmesinin gerektiği; olayda, astsubay olarak görev yaptığı Türk Silahlı Kuvvetlerinden, malulen emekliye ayrıldıktan sonra ameliyat olan ve asker hastanesinden "TSK'da Görev Yapamaz" yolunda sağlık kurulu raporu alan davacının, ilgili yasa hükümleri uyarınca vazife malûlü sayılması istemiyle yaptığı başvuru üzerine dava konusu işlemin tesis edildiği anlaşılmakta olup; bu işlemin tesis edilmesi aşamasında askeri hizmetle ilgili bir değerlendirme yapılmadığı gibi, bu işlemin yargısal denetimi aşamasında da askeri kural ve gerekler yönünden bir değerlendirme yapılmasının gerekmediği; bu durumda olayda, idari işlemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşullarının birlikte gerçekleşmediği dikkate alındığında, davanın görüm ve çözümünün genel idari yargı yerinin görevinde bulunduğu sonucuna ulaşıldığı; açıklanan nedenle, 2247 sayılı Kanunun 13 üncü maddesi uyarınca yapılan başvurunun kabulüne hukuki olanak bulunmadığı yolunda yazılı düşünce vermiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mahmut BİLGEN, Erdoğan BUYURGAN, Habibe ÜNAL, Ayper GÖKTUNA, Muhittin KARATOPRAK ve Gürbüz GÜMÜŞAY’ın katılımlarıyla yapılan 04.02.2008 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME :Başvuru yazısı ve dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idare vekilinin anılan Yasa’nın 10/2. maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcılığınca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde askeri idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısı Murat GÜNDOĞAN’ın, davada askeri idari yargının görevli olduğu yolundaki yazılı ve sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, sağlık raporunda belirtilen rahatsızlığı nedeniyle adi mâlûl kabul edilen, sınıf değişikliği suretiyle göreve devam eden ve 26.3.1992 tarihinde adi malûl olarak emekliye sevkedilen davacı astsubayın, 8.9.2005 tarihinde İstanbul Deniz Hastanesinde ameliyat olduktan sonra Eskişehir Asker Hastanesinin 11.11.2005 tarihli Sağlık Kurulu Raporu ile "Opere Lomber Disk Hernisi" tanısı konulması ve "TSK'da Görev Yapamaz" kararı verilmesi üzerine, rahatsızlığının Denizkurdu-1/1988 tatbikatı sırasında yüksekten düşmesinden kaynaklandığını ileri sürerek vazife malûlü sayılması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

Anayasa’nın 157. maddesinde, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin askeri olmayan makamlarca kurulmuş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin yönetsel işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesi olduğu, ancak askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi olması koşulunun aranmayacağı belirtilmiş; 20.7.1972 tarih ve 1602 sayılı Yasanın 25.12.1981 tarih ve 2568 sayılı Yasa ile değişik 20. maddesinde de aynı hüküm yer almıştır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesinin bir davaya bakabilmesi için dava konusu yönetsel işlemin “asker kişiyi ilgilendirmesi” ve “askeri hizmete ilişkin bulunması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1602 sayılı Yasanın değişik 20. maddesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bulunan ya da hizmetten ayrılmış olan, subay, askeri memur, astsubay, askeri öğrenci, uzman çavuş, uzman jandarma çavuş, erbaş ve erler ile sivil memurlar asker kişi sayılmaktadır.

Davacının 1602 sayılı Yasanın 20. maddesinde sayılan asker kişilerden olduğu ve bu nedenle dava konusu işlemin asker kişiyi ilgilendirdiği tartışmasızdır. Dava konusu işlemin askeri hizmete ilişkin olup olmadığına gelince:

Yönetsel işlemin, görevli yargı yerinin belirlenmesi yönünden“askeri hizmete ilişkin” olup olmadığının saptanabilmesi için işlemin konusuna bakılması gerekmektedir. Eğer yönetsel işlem askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre kurulmuş ise, bu işlemin askeri hizmete ilişkin olduğu kabul edilmelidir. Daha açık bir anlatımla, askeri hizmete ilişkin yönetsel işlemler: yönetimin bir asker kişinin askeri yeterlik ve yeteneklerinin, tutum ve davranışlarının, askeri geçmişinin, asker kişi olmaktan kaynaklanan hak ve ödevlerinin; askerlik hizmetinin amacı, askeri görev yerlerinin özellikleri, askeri kural ve gerekler göz önünde tutularak değerlendirilmesi sonucunda kurulan işlemlerdir. İşlem, askeri olmayan bir makam tarafından kurulmuş olsa bile durum değişmemekte, menfaati ihlal edilen asker kişinin açtığı davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde görülmesi gerekmektedir.

5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’nun 44. maddesinde, “ Her ne sebeple olursa olsun vücutlarında hâsıl olan ârızalar veya düçar oldukları tedavisi imkânsız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamayacak duruma giren iştirakçilere ( Mâlûl) denir ve haklarında bu Kanunun mâlûllüğe ait hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiş; 45. maddesinde dört bendde belirtilen hallerde vazife mâlûllüğünün doğacağı öngörülmüş ve bunlardan (a) bendine göre, 44. maddede yazılı mâlûllüğün, iştirakçilerin vazifelerini yaptıkları sırada vazifelerinden doğmuş olması halinde buna “vazife mâlûllüğü” ve buna uğrayana da “vazife mâlûlü” denilmiş; 49. maddesinin dördüncü fıkrasında, haklarında âdi mâlûllük muameleleri uygulananların, bu tarihten itibaren bir yıl içinde mâlûllüklerinin vazife mâlûllüğü olduğunu yazı ile Sandığa bildirerek muamelenin düzeltilmesini isteyebilecekleri belirtilmiş ve aynı maddenin 1.4.1998 tarih ve 4354 sayılı Yasa ile değişik beşinci fıkrasında, maddedeki süreleri geçirenlerden, T.C. Emekli Sandığına yazı ile başvuranlara, vazife mâlûllüklerini belgelemeleri ve müstahak olmaları şartıyla müracaat tarihlerini takip eden aybaşından itibaren vazife mâlûllüğü aylığı bağlanacağına işaret edilmiştir.

Olayda, astsubay olarak görev yaptığı Türk Silahlı Kuvvetlerinden, adi malul olarak emekliye ayrıldıktan sonra ameliyat olan ve asker hastanesinden "TSK'da Görev Yapamaz" yolunda sağlık kurulu raporu alan davacının, ilgili yasa hükümleri uyarınca vazife malûlü sayılması istemiyle yaptığı başvurunun reddi üzerine uyuşmazlığa konu edilen davayı açtığı ve görev yapmasına engel teşkil eden bu rahatsızlığının, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yaptığı esnada katıldığı tatbikat sırasında yüksekten düşme neticesinde başladığını iddia ettiği anlaşılmaktadır.

5434 sayılı Yasa’nın 45. maddesinde vazife mâlûllüğünü doğuran nedenlerden biri olarak “mâlûllüğün, iştirakçinin vazifesini yaptığı sırada vazifesinden doğmuş olması” gösterildiğine ve davacı tarafından da, rahatsızlığın, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yaptığı esnada katıldığı tatbikat sırasında yüksekten düşme neticesinde başladığını ileri sürüldüğüne göre, adı geçenin vazife mâlûlü ya da adi mâlûl olduğunun saptanmasında, tıbbi bulgu ve değerlendirmelerin yanı sıra askerlik hizmetinin amacı ve askeri görev yerlerinin özellikleri göz önüne alınarak ilgilinin askeri yeterlik ve yetenekleri ile askeri geçmişinin değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

Bu durumda, davacının vazife mâlûlü sayılması için yaptığı başvurunun reddine ilişkin dava konusu işlemin, askeri gereklere, askeri usul ve yönteme ve askeri hizmete göre tesis edildiğinin ve bu nedenle de askeri hizmete ilişkin bulunduğunun kabulü gerekir.

Belirtilen durumlara göre ve olayda Anayasanın 157. ve 1602 sayılı Yasa’nın 20. maddelerinde öngörülen, idari işlemin asker kişiyi ilgilendirmesi ve askeri hizmete ilişkin bulunması koşulları birlikte gerçekleştiğinden, davanın görüm ve çözümü Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin görevine girmektedir.

Açıklanan nedenlerle, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısının başvurusunun kabulü ile İdare Mahkemesinin görevlilik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde ASKERİ İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Başsavcısının BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 5. İdare Mahkemesi’nce verilen 19.1.2007 gün ve E:2006/1882 sayılı GÖREVLİLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 04.02.2008 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2007/163

KARAR NO: 2007/374

KARAR TR : 26.12.2007

(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uyarınca verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : Satel Sabah Televizyon Prodüksiyon A.Ş.

Davalı : Sanayi ve Ticaret Bakanlığı


O L A Y : Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü’nün 18.4.2005 gün ve 8450 sayılı işlemi ile; 4077 sayılı Kanun’un 4822 sayılı Kanun’la değişik 17 ve 25/8. maddesi uyarınca davacı adına idari para ve durdurma cezası verilmiştir.

Davacı vekili(20.3.2007 tarihinde istifa etmiştir), para cezasının iptali istemiyle 26.7.2005 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.

ANKARA 4. İDARE MAHKEMESİ; 21.6.2006 gün ve E: 2005/1462, K: 2006 /1389 sayı ile, 1.6.2005 tarihinden itibaren, 5326 sayılı Kabahatler Kanununda sayılan idari para cezası ve idari tedbirlerden oluşan idari yaptırımlar ile diğer yasalarda yer alan idari yaptırımlara karşı, Yasanın 19. maddesinde sayılan istisnai durumlar haricinde Sulh Ceza Mahkemeleri nezdinde dava açılmasının gerektiği; bu durumda, idari yaptırım niteliğindeki dava konusu idari para cezasının iptali istemiyle 21.6.2006 tarihinde açılan davanın çözümü adli yargı yerine ait olduğundan Mahkemelerince inceleme olanağı bulunmadığı, gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş; bu karara yapılan temyiz istemi, Danıştay 10. Dairesinin 20.10.2006 gün ve E:2006/6047, K:2006/5815 sayılı kararıyla incelenmeksizin reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.

Davacı vekili, bu kez, aynı istemle adli yargı yerinde itirazda bulunmuştur.

ANKARA 9 .SULH CEZA MAHKEMESİ; 16.1.2007 gün ve Müt. No: K:2006/1398 Müt. sayı ile, İtiraz eden hakkında 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanununa göre idari para cezası verildiği anlaşıldığından, aynı kanunun 26/2. maddesine göre itiraza bakma görevinin Ankara İdare Mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle görevsizlik ve ayrıca aynı konuda Ankara 4 İdare Mahkemesinin görevsizlik kararı bulunduğundan; olumsuz görev uyuşmazlığının giderilmesi için dosyanın hüküm kesinleştiğinde Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine de karar vermiş ve karar kesinleşmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:

Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Ahmet AKYALÇIN’ın Başkanlığında, Üyeler: Mahmut BİLGEN, Ramazan TUNÇ, O.Cem ERBÜK, Ayper GÖKTUNA, Serdar AKSOY ve Muhittin KARATOPRAK’ın katılımlarıyla yapılan 26.12.2007 günlü toplantısında;

l-İLK İNCELEME : Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre; Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu’nun 11.7.1988 günlü, E:1988/1, K:1988/1 sayılı İlke Kararında, “2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesinin Kuruluş ve İşleyişi Hakkında Kanunun bütünüyle incelenip değerlendirilmesinden, bu Kanunun uygulanması yönünden 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan, ‘ceza uyuşmazlıkları’ ibaresinden, savcının ya da şahsi davacının talebi ile başlayan yargılaması sonunda sanığın mahkûmiyetine ya da beraatine hükmedilebilecek davalarda, askeri ve adli ceza mahkemeleri arasında çıkan görev ve hüküm uyuşmazlıklarının anlaşılması, bunun dışında kalan tüm görev uyuşmazlıklarının ‘hukuk uyuşmazlığı’ sayılması gerektiği sonucuna varılmaktadır. Uygulanması idari organlara bırakılan cezalar, adli nitelikte olmadığından, bunlar hakkında yapılan itirazlar ya da açılan davalar ‘ceza davası’ olarak nitelendirilemezler. İdari niteliklerinden dolayı bu davalara ilişkin görev ve hüküm uyuşmazlıklarının Uyuşmazlık Mahkemesinin Hukuk Bölümünde incelenip çözümlenmesi gerektiği...”açıkça belirtilmiştir. Bu durum göz önüne alındığında, olay bölümünde yazılı başvuru konusu görev uyuşmazlığının Hukuk Bölümünde incelenmesi gerektiği kuşkusuzdur.

Olay kısmında belirtildiği üzere, tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada; idari yargı yerince adli yargı yerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilmiş ve kesinleşmiş bir görevsizlik kararı bulunmakta olup, bunun üzerine kendine gelen davayı inceleyen adli yargı yerinin sahip olduğu seçenekler ile verdiği karar bakımından bir değerlendirme yapılması gerekmektedir.

1- 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde yer alan, “Olumsuz görev uyuşmazlığının bulunduğunun ileri sürülebilmesi için adli, idari veya askeri yargı mercilerinden en az ikisinin tarafları, konusu ve sebebi aynı olan davada kendilerini görevsiz görmeleri ve bu yolda verdikleri kararların kesin veya kesinleşmiş olması gerekir.

Bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi, ancak davanın taraflarınca ve ceza davalarında ise ayrıca ilgili makamlarca ileri sürülebilir.” hükmüne göre, idare mahkemesinin kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine adli yargı yerince de görevsizlik kararı verilmesi ve bu kararın kesinleşmesi halinde, olumsuz görev uyuşmazlığı doğmuş olacak; hukuk alanında doğmuş bulunan bu uyuşmazlığın giderilmesi istemi ise, ancak davanın taraflarınca ileri sürülebilecektir.

2- 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesindeki “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler.” hükmüne göre ise, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağına sahiptir. Şu kadar ki, başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.

Yasakoyucu, 14. maddeye göre hukuk alanında olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağını tanımıştır.

Olayda, adli yargı yerince, öncelikle görevsizlik kararı verilmekle birlikte, bununla yetinilmemiş ve görevli merciin belirtilmesi için re’sen Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına da karar verilmiştir.

Bu haliyle, her ne kadar 2247 sayılı Yasa’da öngörülen yönteme uymamakta ise de, davanın taraflarınca başvuruda bulunulmadığı gözetilerek, Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi’nce re’sen yapılan başvurunun, 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesi kapsamında olduğunun kabulü ile Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önüne gelmiş bulunan görev uyuşmazlığının çözüme kavuşturulması, gerek dava ekonomisine gerekse Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kuruluş amacına uygun olacağından, görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verildi.

II-ESASIN İNCELENMESİ : Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ayla SONGÖR ile Danıştay Savcısı Gülen AYDINOĞLU’nun, davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:

Dava, 4077 sayılı Yasa’nın 16. maddesine aykırılık nedeniyle, aynı Yasa’nın 17 ve 25. maddesinin sekizinci fıkrası uyarınca verilen idari para cezasının kaldırılması istemiyle açılmıştır.

23.2.1995 tarih ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Amaç” başlıklı 1. maddesinde “Bu Kanunun amacı, kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konudaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemektir” denilmiş; 6.3.2003 tarih ve 4822 sayılı Kanun’la değişik 16. maddesinde, ticari reklâm ve ilânların kanunlara, Reklâm Kurulu’nca belirlenen ilkelere, genel ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına uygun, dürüst ve doğru olmalarının esas olduğu, tüketiciyi aldatıcı, yanıltıcı veya onun tecrübe ve bilgi noksanlıklarını istismar edici, tüketicinin can ve mal güvenliğini tehlikeye düşürücü, şiddet hareketlerini ve suç işlemeyi özendirici, kamu sağlığını bozucu, hastaları, yaşlıları, çocukları ve özürlüleri istismar edici reklâm ve ilânlar ve örtülü reklâm yapılamayacağı, aynı ihtiyaçları karşılayan ya da aynı amaca yönelik rakip mal ve hizmetlerin karşılaştırmalı reklâmlarının yapılabileceği, reklâm verenin, ticari reklâm veya ilânda yer alan somut iddiaları ispatla yükümlü bulunduğu, reklâm verenlerin, reklâmcılar ve mecra kuruluşlarının bu madde hükümlerine uymakla yükümlü oldukları belirtilmiş; 17. maddesinde, Reklâm Kurulu konusundaki düzenlemeye yer verilmiş; 25. maddesinin 8. fıkrasında, 16 ncı maddeye aykırı hareket edenler hakkında üç aya kadar tedbiren durdurma ve/veya durdurma ve/veya düzeltme ve/veya 3.500.000.000 lira para cezası uygulanacağı, Reklâm Kurulu’nun, ihlalin niteliğine göre bu cezaları birlikte veya ayrı ayrı verebileceği, 16 ncı maddeye aykırılık, ülke düzeyinde yayın yapan yazılı, sözlü, görsel ve sair araçlar ile gerçekleşmiş ise, para cezasının on katı olarak uygulanacağı kurala bağlanmış; 6.3.2003 tarih ve 4822 sayılı Kanun’la değişik 26. maddesinin ikinci fıkrasında, bu Kanunda düzenlenen her türlü para cezasının, idari nitelikte olduğu, bu cezalara karşı tebliğ tarihinden itibaren en geç yedi gün içerisinde yetkili idare mahkemesine itiraz edilebileceği öngörülmüştür.

4077 sayılı Yasa’nın 26. maddesinde yer alan düzenleme karşısında, para cezalarına karşı yapılacak itirazların görüm ve çözümünde idari yargı yerlerinin görevli olacağının kabulü gerekir.

1.6.2005 tarihinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nce, sözü edilen Kanunun diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımlar ile bunlara karşı yapılacak itirazlara ilişkin görev hükümleri üzerindeki etkisinin incelenmesi sonucunda: diğer kanunlarda düzenlenen idari yaptırımın, dayanağı olan yasanın amacı dikkate alınarak; Kabahatler Kanunu’nun 1., 2., 16. ve 19. maddelerinde belirtilen koşulları taşıması, 27. maddenin (1) numaralı bendinde belirtilen idari yaptırımlardan olması halinde, idari para cezaları ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin olanlarına karşı 1.6.2005 tarihinden sonra yapılacak itirazlarda sulh ceza mahkemelerinin genel görevli kılındığına ve bu nedenle doğan görev uyuşmazlıklarında adli yargı yerinin görevli bulunduğuna karar verilmiştir.

Daha sonra, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Genel kanun niteliği” başlıklı 3. maddesi, Anayasa Mahkemesi’nin 1.3.2006 gün ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararıyla iptal edilmiş ve gerekçeli kararı 22.7.2006 gün ve 26236 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmış ve iptal hükmünün, kararın Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiş; yasama organı tarafından iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılmaması sürecinde, anılan madde hükmünün yürürlükte bulunduğu düşüncesiyle, aynı doğrultuda karar verilmeye devam edilmiş; yasama organı tarafından, Anayasa Mahkemesi’nce verilen altı aylık süre içinde iptal hükmü doğrultusunda yasal düzenleme yapılması halinde ise, işaret edilen yargı yerinin yeni düzenlemenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren görevli olacağı belirtilmiştir.

Son olarak, 30.3.2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 3. maddesini değiştiren 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa’nın 31. maddesinde " (1) Bu Kanunun;

a) İdari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde,

b) Diğer genel hükümleri, idarî para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında,

uygulanır" denilmiştir.

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren bu düzenlemeye göre, Kabahatler Kanunu’nun, idarî yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde uygulanacağı; diğer kanunlarda görevli mahkemenin gösterilmesi durumunda ise uygulanmayacağı anlaşılmaktadır.

Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir.

Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hale gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hale gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı halinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.

Diğer taraftan, dava görevsiz mahkemede açılmış, bu sırada yapılan bir kanun değişikliği ile görevsiz mahkeme o dava için görevli hale gelmiş ise, mahkeme, artık görevsizlik kararı veremeyip (yeni kanuna göre görevli hale geldiği için) davaya bakmaya devam etmesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlıkta, idari para cezasına ilişkin görevli mahkemeyi belirleyen yasa kuralı değiştirilmiş ve yeni düzenleme 19.12.2006 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olduğuna göre, görev kuralının geçmişe etkili olacağı yolundaki genel hukuk ilkesi karşısında, 4077 sayılı Yasa’nın 16., 17. ve 25. maddelerine göre verilen idari para cezasına karşı yapılan itirazın görüm ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğu kuşkusuzdur.

Açıklanan nedenlerle, Sulh Ceza Mahkemesinin 19. madde kapsamında görülen başvurusunun kabulü ile İdare Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.

SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesi kapsamında görülen BAŞVURUSUNUN KABULÜ ile Ankara 4. İdare Mahkemesi’nin 21.6.2006 gün ve E:2005/1462, K:2006/1389 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 26.12.2007 gününde OYBİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.


* * *
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2007/171

KARAR NO: 2008/12

KARAR TR : 4.2.2008

(Hukuk Bölümü)
Ö Z E T : İl Özel idaresinin görevi olan kamu hizmetini yürüttüğü sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan davanın, hizmet kusuru esasına göre İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesinin gerektiği hk.


Yüklə 2,68 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   13   14   15   16   17   18   19   20   ...   86




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin