Yazı Kurulu: Ali Ulusoy, Aydın Ayaydın, Ercan Kumcu, Ercüment Erdem, Erdal Türkkan, Gamze Öz, Hamdi Pınar, İbrahim Gül



Yüklə 366,69 Kb.
səhifə2/5
tarix27.12.2018
ölçüsü366,69 Kb.
#87119
növüYazı
1   2   3   4   5

BİRLEŞME –DEVRALMALAR YENİ ÖRGÜTLENMELER


HABER BAŞLIKLARI

Yurtiçi Kargo Birleşmelerle Büyüyor

Rus Armodillo’yu aldık komşularla büyüyeceğiz. Hürriyet 5 Mart 2005.

Ticaret Patladı, Yurtiçi Kargo Rus Şirketi aldı.5 Maet 2005

Koza Devetiye Normandy Madenciliği Satın Alıyor

Akşam 25 Şubat 2005

60 Dernek TÜRKONFED’i Kurdu

TÜRKONFED 213 Milyar dolarlık iş Hacmini Temsil Edecek Vatan 25 Şubat 2005





Savunmada ASELSAN, ROKETSAN HAVELSAN TAİ VE TUSAŞ ile Holdingleşmeye Gidiliyor

-Savunmada dev şirket doğuyor Akşam 24 Şubat 2005



SABANCI Du Pont Payları nı Devraldı

DUSA ‘nın 7 ülkedeki 9 şirketi 110 milyon dolara Sabancı’nın Hürriyet 24 Şubat 2005

Sabancı tamamını aldığı DUSA’yı 1 milyar $ cirolu bir dev yapacak Vatan 25 Şubat 2005


REKABET KÜLTÜRÜ


HUKUKİ AÇIDAN REKABET ETİĞİ2

Yard. Doç Dr. Gül EFEM




Çağlar boyunca insanlar, toplumsal ilişkilerinde ahlak kurallarını yüceltmeye, özellikle ekonomik ilişkilerini dürüstlük ve iyi niyet esasına oturtmaya çabalamışlardır. Bazı başarılar elde edilmiş fakat hırsızlık, yolsuzluk, yağmacılık gibi davranışlar her toplumda ve tarihin her döneminde varlığını sürdürmüştür.

Son iki yüzyılda gelişen kapitalist piyasa ekonomisi temellerini etik kurallar üzerine oturtma ihtiyacı hissetmemiştir. Gerçekten artık günümüzde dayanışmanın değil –rekabetin, hizmetin değil- çıkar peşinde koşmanın, fedakarlığın değil- alış-verişin geçerli olduğunu biliyoruz.

Gelinen bu başarısız noktada; kapitalist sistem etik temellerden yoksun piyasa davranışlarını öncelikle sorgulamaya başlamış, sistemin temelini teşkil eden piyasa ilişkilerini sosyal dayanışma ve etik değerler üzerine inşa etmek için uğraşa girmiştir.

1990’lı yıllar, batıda, özellikle ABD’de etik sorunların giderek gündeme geldiği, özellikle işletme etiğinin tartışılmaya başlandığı yıllar olmuştur. Giderek, kar maksimizasyonu, sosyal sorumluluk, verimlilik, hukuk kuralları, ahlak kuralları ve etik kurallar arasındaki ilişki önem kazanmıştır. Bu tartışmaların Türkiye’de yeni yeni gündeme geldiğini belirtmekte yarar var.

Harvey’in 1994 yılında yayınlanan bir yazısında belirttiği gibi genellikle ve anlaşıldığı biçimde etik, bir uygulamanın ve hatta bu uygulamanın yansımasının ifadesidir.

Etik bir uygulama olarak ele alındığında bireylerin kendilerinde ve başkalarında olması gereken normlar ve değerlere bilinçli bir biçimde başvurmaları olarak tanımlanabilir.

Bir disiplin olarak etik normatif bilim içinde yer almaktadır. Normatif bilimde üzerinde durulan durumun ne olduğu, mevcut durumun nasıl oluştuğu ve nasıl etkilenebileceği değil; neyin yapılması ya da yapılmamasının gerekli olduğudur. Tıpkı hukuk ve siyaset bilimde olduğu gibi etikde de nasıl davranılması yada hangi davranışlarda kaçınılması gereğini gösteren normatif belirlemeler bulunmaktadır.

Etik, davranışlara yol gösteren doğru ve yanlışın ahlak formüllerini içermektedir. Etik davranışları belirleyen prensipler içinde yer olan normlar, ahlaki bir kanaate dayanmaktadır.

Bu durumda ahlak ile etiğin farklılığından sözetmek gerekir. Ahlak, bireyin davranışın belli ahlak standartını haklı çıkaran inançlar sisteminin ifade etmektedir.

Buna göre, ahlaki davranışlar niyet, sonuçlar ya da hukukilik bakımından yargılanabilirken, etik; kültür, uyum ve faaliyet alanı itibariyle değerlendirilmektedir.

Hukuk kurallarının toplum yapısını düzenleyici yaptırım gücü olan normlar bütünü olduğu bilinir. Acaba etik değerler hukuki yapıyı nereye kadar etkiler?

Toplumun sahip olduğu etik kodlar kaynağının yine o toplum yapısının düzenleyici hukuk kurallarında bulur. Hukuk kuralları değişen sosyal yapı ve gereksinimler doğrultusunda düzenleyicilik görevi üstlenmiştir.

Tıpkı hukuk kuralları gibi etik kodlar da zamana ve toplumsal yapının değişim ve gereksinimlerine göre farklılık göstermektedir. Örneğin, Ispartalıların, yeterince güçlü olmayan yeni doğanları ölüme terketmeleri şeklindeki davranış biçimi, toplumun sağlıklı yapısını korumak ve kaynakları heba etmemek için herkesçe onaylanan bir kuraldı. Pazar ekonomisi içinde önceleri “tüketici müşteri gözünü açsın” (Let the buyer beware) kuralı hakimken, modern hukuk uygulamasında bu görüş önemini yitirmiş ve artık hukuki düzenlemelere yol gösteren düşünce “satıcılar gözünü açsın” (Let the seller beware) şekline dönüşmüştür.

Etik kuralları açısından problem iyi ve kötünün değerler sistemi içindeki yerinni saptanmasındaki zorluktur. Fakat her durumda kabul edilebilir gerçek sosyal yapının değişim ve gelişiminin etik kavramının (concept) etkilediği, bu kavramdaki değişikliklerinde hukuk kurallarının düzenlenmesine kaynak teşkil ettiğidir.

 Social Forces  Ethics  Law  Solid Environment (Toplumdaki Yapısal Değişiklikler-Etik Değerler-Hukuk Kuralları-Hukuki Yapı)

Şüphe yok ki, hukuk kuralları belirgin dengeli (stable) ve somut olmak zorundadır. Aksi takdirde yaptırım gücünden söz edemeyiz.

Etik kurallar ve davranış kodları doğal olarak, hukuk kuralları özelliklerin sahip değildir. Fakat yine de; Devletin korunması, kişilerin koruması, toplum sağlığının gözetilmesi, güvenlik, özel mülkiyetin korunması, kişisel hak ve özgürlükler gibi konuların da hukuk kuralların kaynak teşkil ettiği tartışılamaz. Pazar ekonomileri içinde işletme davranışlarını etik ahlak hukuk kuralları ilişkisi içinde değerlendirirken sosyal anlaşma ve sosyal sorumluluk kavramlarını da açıklamakta yarar vardır.

Sosyal anlaşma gerçekte yazılı olmayan metafizik bir soyutlamadır. Sosyal anlaşma felsefede geleneksel olarak tartışılan devlet ve halk arasındaki ilişkiler hakkındadır. Bir anlamda, devleti tanımlama ve onun varlığını haklı çıkarma yöntemidir.

Bu görüşe göre, bireylerin mülk sahibi olmak, özgür olma, rekabet etmek gibi doğal hakları vardır. Bireyler haklarını korumak ve anlaşmazlıklarını bir hakem aracılığı ile çözmek için bir otoriteye ihtiyaç duyarlar; bu da sosyal anlaşmanın temelini teşkil eder.

Donaldson, devlet ile bireyler arasında düşünülen sosyal anlaşmanın ekonomik kurumlara da uyarlanabileceğini öne sürmektedir. Yazar, özellikle sosyal devler diye tanımlayabileceğimiz büyük üretim organizasyonlarının (Microsoft, General Motors) milyonlarca insanın yaşamını etkilediğini vurgulamaktadır.

Bu tür işletmelerin sürekli toplumla işbirliği içinde olduklarını, iş gücünü toplumdan sağladıklarını, ürettiklerini topluma sattıklarını, sahip oldukları statüyü toplum dolayısıyla elde ettiklerini dikkate aldığımızda, başka bir deyiş ile, eğer işletmeler var olmak için gereken koşulların sağlanmasında topluma ihtiyaç duyuyorlarsa toplumun da işletmelerden beklediği bazı sorumluluklar olmalıdır.

Bir diğer görüş, işletmelerin sosyal sorumluluklarının kar paylarını artırmak olduğun savunurken konuya pay sahipleri açısından bakmaktadır. Pay sahiplerinin tek isteği kar etmek olduğuna göre, itimat edilen işletmelere düşen görev, kar arayışı ile pay sahiplerinin menfaatini birleştirmektir. Pay sahiplerinin parası başka amaçla kullanılamaz.

İşletmeyi mal ve hizmet üretilmesi için insanların işbirliği içinde oldukları organizasyonlar olarak tanımladığımızda, rakipler, müşteriler ve çalışanlar sözleşmenin önemli unsurları olarak önümüze çıkmaktadır. Toplum açısından işletmelerin fonksiyonları: müşterilerin ve çalışanların çıkarlarını tatmin suretiyle ve hakkaniyet sınırları içinde kalınarak refahi sağlamak olmalıdır. İşletmeler bu beklentileri karşılayamadıkları zaman kendileri ile toplum arasındaki kuramsal anlaşmaya uymamış olacaklardır.

Sosyal sorumluluk, toplum yapısını oluşturan sosyal zorunluluklara ve anlaşmalara katılmaktır. Etik ise bu sorumlulukları içinde barındıran kurallar ile ilgilidir.



REKABET VE ETİK

Rekabet ve etik ilişkisi ele alındığında öncelikle kapitalizmin serbest piyasa rekabetine dayanan bir sistem olduğunu vurgulamak gerekir. İşletmelerin müşteri potansiyelini ve karlarını artırmak için rekabet etmeleri sonucunda, hem tüketici isteklerini daha iyi karşılayacakları hem verimlilik ve yaratıcılık sağlayacakları varsayılmaktadır. Fakat sonuç itibariyle, kapitalist sistem, adil olmayan refah dağılımı ve kendi çıkarını maksimize etme çabasıdır.

Bu gün geldiğim noktada, kapitalist ekonomilerin, savunulduğu kadar başarılı olmadığı açıktır. Kapitalizmin etik temellerden yoksun olmasının bu başarısızlıkta önemli rolü olduğu kabul edilerek şöyle sorular ortaya atılmaktadır.

(i) Kapitalizmin özünde rekabet vardır. Rekabet düşmanca ya da sosyal olmayan tutumları beslemekte midir? Bireylerin birlikte iş yapan arkadaşlar olmaları mı; yoksa birbirleriyle savaşan düşman taraflar olmalarına mı sebep olmaktadır?

(ii) Kapitalizm piyasaya dayalı olduğundan, büyük olasılıkla işletmeler başarılarının toplumun en düşük ortak paydasının zevklerini tatmin ederek arttırma yolunu seçeceklerdir. Ancak bu durum bir tür kalite düşüklüğünü artışına neden olmayacak mıdır? (Ör: Kalitesiz TV programları) Bu durumda, bunun uzun dönem sonuçları nelerdir?

(iii) Kapitalizm, bireyin kendi çıkarını maksimize etmesi temeline dayanmaktadır. Ancak bu ahlak bakımından kabul edilebilir mi? Ya da kapitalizm bireyleri, bencillik, başkalarını umursamazlık sınırını aşmaya cesaretlendirmekte midir?

(iv) Yasal düzene ve koşullara uygun yapılan üretim, satım, dağıtım benzeri işletme davranışları acaba yeterince etik değerlere hakkaniyet ölçüsüne uygun olabiliyor mu? Örneğin (A) ülkesi çevre sağlık standardına uygun olmadığı için satışı ülke içinde yasaklanan ürünler, aynı kanuni düzenlemelere sahip olmayan ülkelere ihraç edilebilir mi?

Sorular ve bunlara bağlı örnekler çoğaltılabilir, çalışmada özellikle bu sonuçlardan hareketle işletmelerin piyasa için davranışları rakipler, tüketiciler, yasal düzenlemeler ve bütün bunlara ait etik uyum ve aykırılıklar üzerinde durulacaktır.



Rekabet Açısından İşletme Davranışları ve Etik

Prof.Dr. Erol KATIRCIOĞLU bir yazısında şöyle demektedir: “İktisadi alan steril bir alan değildir. Kimsenin kimseye değmediği, kuralların çıkarlardan üstün olduğu bir alan hiç değildir. İktisadi alan deyim yerindeyse bir cehennemdir. Rekabet yasalarıyla düzenlenmeye çalışılsa da herkesin kendi çıkarlarını korumak ve arttırmak için kıyasıya kapıştığı, blöfün, tehdidin ve her türlü ayak oyunlarının oynandığı bir alandır”

Şimdi böyle bir alan içinde, herhangi bir pazardaki rekabet oyununun belirsizliği birden bire arttığı zaman, işletmeler neler yapıyor ona bakalım.

Bu durumda, işletmelerin, aşağıda örnekleri belirtilen, bir seri dengeleme davranışına girdiği görülmektedir.



  1. Birleşme veya tehlikeli rakibin elenmesi

  2. Rakiple doğrudan işbirliği yapılması

  3. Pazarın ortak yönlendirilmesi

  4. Hakim durumda olan firmanın kuralları koyması

Rekabetin ve Rekabet Edebilirliğin korunması ancak iyi işleyen Rekabet

Yasaları ile olabilir. Avrupa Birliği ve Amerike Birleşik Devletleri Antitröst Kuralları uygulamasında çok farklı değerlendirme ölçütleri uygulandığı görülmektedir. AB içinde üye devletler arası ticaretin akıcılığı, devlet ekonomilerinin bütünleştirilmesi, ortak değerler oluşturulması ölçüttür. Hem AB hem ABD’ de alınan kararlar, çoğunlukla söz konusu sektörün durum ve özelliklerinin kabul edilmesine dayanan, durum ve koşullara bağlı değil, hukuk kurallarının ve ekonomik analizin desteklediği, referans oluşturan nitelikte kararlardır.

Fakat bu kurumları güçlü rekabet hukuk kurallarını ise böylesine etkili kılan, bir ikilem gibi görünse de, işletmelerin rekabet ile ilgili düzenlemeler sahip çıkışıdır.

Ayrıca, kurumların kanunları uygulamadaki kararlılıkları, cezalar ve rekabet kanunu ihlallerini haklı çıkarmaya (etik değerleri ön planda tutan) inançlar sisteminin gelişmiş olması önemlidir.

Hangi boyutta olursa olsun, işletmeler, kanun korumasına başvurmaktan çekinmemektedir. İşletmelerin verilen kararlara uymakta gösterdiği özen de ayrıca kayda değerdir.

Piyasaların düzenlenmesi ile ilgili kararların uygulanmasında, Devlet tarafından bir düzenleme yapılacağı zaman ilgililerin katılacağı tartışmalar düzenlenmesi, tartışmaların ve kararların aleniliği önemli bir hususdur. Örneğin: Fransız sisteminin çok az kullanılmasına rağmen, belki de en ilginç özelliği, otoritenin rekabeti etkileyebilecek bir yasa tasarısı üzerinde görüş olmak üzere Rekabet Kurulunu görevlendirilmesidir. ABD’de Adalet Bakanlığı ve kararları almakla yükümlü kuruluş tarafından karar almayı yönlendiren düşünce sisteminin temellerini açıklamaya yönelik rehber hazırlanır.

(1) Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi (Cilt V Sayı 1-2) nde yayınlanan makale özetidir.


HABER BAŞLIKLARI

Rekabet ve Fırsat Eşitliği. Ercan Kumcu Hürriyet 6 Mart 2004

Rekabet ve Fikri Mülkiyet Hakları Ercan Kumcu,Hürriyet 20 Mart 2005



YARIŞMALAR-ÖDÜLLER


HABER BAŞLIKLARI

Otomotiv Sanayicileri Derneği,İhracat ve Yan Sanayi Başarı Ödülleri Dağıtıldı

Sizde hala iş var, 15 milyar dolar ihracatı yakalarsınız Sabah 19 Mart 2005



Peugeot’un Tasarım Yarışması

-Peugeot’un yarışmasında ilk ona bir Türk de girdi. Sabah 2 Mart 2005



Türkiye Kalite Derneği (Kalder) Ulusal Kalite Ödülleri için Başvurular Tamamlandı

Kalder ödülüne 11 kuruluş aday Sabah 8 mart 2005



Ernest& Young Türkiye ve Milliyet Business İn düzenlediği yılın girişimcisi yarışmasını Alara Tarım G. Müd Kerim Taner Kazandı

Patagonya’da bahçe aldı dünya kiraz kralı oldu. Hürriyet 5 Mart 2005



Vinalies Internationales 2005 den Şarap Ödülü

Doluca’ya Fransa’dan iki madalya,Hürriyet 15 Mart 2005



Ceyhun Atıf Kansu Şiir Ödülünü Hüseyin Atabaş Aldı

-Kansu Ödülü Atabaş’ın Milliyet ,Mart 2005



REKABET HUKUKU VE AB YE UYUM

Rekabet Hukuku Uygulamasında İstisnalar*

Doç Dr. Nurkut İnan

.





İstisna kavramı rekabet hukukunda genel olarak kullanılan bir terim değildir. RKHK’nun uygulama alanını “Kapsam” başlığını taşıyan 2. maddesi belirler. Ancak bazı durumlarda ilke olarak 2. madde kapsamına girmekle birlikte, değişik nedenlerle kanunun uygulanmayacağı haller ortaya çıkabilmektedir. “İstisna” kavramı ile bu halleri kastetmekteyiz.

İstisnalar bütün sektörleri kapsayan genel nitelikte olabilir. Bunun yanında bazı sektörlerin çeşitli derecelerde ve çeşitli nedenlerle kapsam dışı kaldığını da görmekteyiz. Bunlara sektörel istisnalar diyebiliriz. Kanunumuzun mehazını oluşturan Avrupa Birliği uygulamalarında bu istisnaların büyük bir bölümünün AB yazılı hukukuna dayandığını, bir kısmının ise AB rekabet kurallarını uygulamakla görevli AB Komisyonunun benimsediği rekabet politikası nedeni ile ortaya çıktığını görmekteyiz.

AB hukuku açısından istisnalar ile Komisyon ile üye devletler arasındaki iş bölümünü düzenleyen hükümleri karıştırmamak gerekir. Kurucu Anlaşma’nın 81 ve 82 maddelerinin uygulanabilmesi saptanan rekabet ihlallerinin üye devletler arası ticareti etkilemesi koşuluna bağlanmıştır. Bu koşul mevcut değilse yetki, üye devlet rekabet otoritelerine geçecek ve ilgili üye devletin rekabet hukuku kuralları uygulanacaktır. Bu duruma ek olarak AB yeni Rekabet Kuralları Uygulama Tüzüğü’ndeki bir yeniliği de belirtmekte yarar vardır. Yeni tüzükte üye devlet rekabet otoriteleri AB rekabet hukukunu da uygulamağa yetkilidirler. Komisyon AB çıkarlarını gözeterek Kurucu Anlaşma’nın 81 ve 82. maddelerini kendisi uygulayabileceği gibi, bu yetkiyi ulusal rekabet otoritelerine de bırakabilir. İşbölümünü düzenleyen bu hükümleri istisna olarak görmemek gerekir.

Gerçek istisnalara gelince; AB rekabet hukukunda genel nitelikli iki kategori istisnadan söz edilebilir.

Yasaya aykırılığın ortaya çıkması için rekabetin hissedilir ölçüde sınırlanması gerektiği genel ölçüsüne dayanan birince istisna, AB hukukunda kullanılan terim ile “de minimis” ölçütünün uygulanmasıdır. Yani ihmal edilebilecek rekabet sınırlamalarına rekabet kuralları uygulanmaz. Bu ölçü esas itibariyle Komisyon’un takdir hakkına bırakılmışsa da, Komisyon yayınladığı bir “De Minimis Tebliği” ile bu ölçütleri rakamlara bağlamıştır. Bir anlaşmaya taraf olan teşebbüslerin toplam pazar payları belirli bir rakamın altında ise (örneğin %5), bu anlaşmaya rekabet kuralları uygulanmaz.

İkinci genel istisna doğrudan doruya AB Kurucu Anlaşmasından doğar. Anlaşmanın 86. maddesi ile kamu teşebbüsleri eğer kamu hizmeti görüyorlarsa veya devlete gelir sağlıyorlarsa bunlarla sınırlı olarak istisna edilmişlerdir.

AB açısından sektörel istisnalar genellikle yine AB Kurucu Anlaşmasına dayanır. Tarım sektörü (Kurucu Anlaşma m. 33 ve 26/62 Sayılı Tüzük), savunma sanayi sektörü (Kurucu Anlaşma m. 296), kara hava ve deniz taşımacılığı sektörleri (1/2003 Sayılı Yeni Uygulama Tüzüğü m. 32) ve atom enerjisi sektörü (Kurucu Anlaşma m. 305/II) yine belirli koşullarda rekabet hukuku uygulamalarından istisna edilmiştir. Bu sektörlerde dahi zaman içinde genel rekabet hukuku uygulama alanının giderek genişlediği görülmektedir. Örneğin taşımacılık sektöründe durum böyle olmuştur. Halen belirli hallerde ve sadece AB dışına veya içine dış ülkelerden yapılan taşımacılıkta birtakım istisnalar kalmıştır. Eskiden tümüyle Kurucu Anlaşma rekabet kuralları dışında olan ve kendi özel kurallarına tabi bulunan kömür ve çelik sektörleri artık tümüyle genel kurallara tabidir.

AB rekabet hukukunda hakkında özel bir yazılı kural olmadığı halde, salt Komisyonun takdiri ile kapsam dışı tutulan bir sektör emek pazarıdır. Toplu iş sözleşmeleri tümüyle rekabet kuralları uygulama kapsamı dışında kalırlar.

Türkiye’de durum AB’ye benzemekle birlikte, istisnaların yasal dayanakları açısından farklılık arz eder. Ülkemizde istisnaların çoğu Rekabet Kurulu’nun uygulamaları ve izlediği politika sonucunda belirgin hale gelmiştir.

Genel istisnalar açısından “de minimis” kuralı bir istisnadır, ama bu konuda Rekabet Kurulu’nun bir tebliği yoktur. Kurul de minimis kuralını olay bazında verdiği kararlarla uygulamaktadır ve rakamsal bir eşik mevcut değildir.

RKHK’da AB’de olduğu gibi kamu teşebbüsleri açısından bir genel istisna yoktur. Rekabet Kurulu çeşitli kararlarında kamu teşebbüslerinin aynen özel sektör teşebbüsleri gibi rekabet kurallarına tabi olduğunu vurgulamıştır. Durumun böyle olmasına karşın, Kurulun kamu teşebbüsleri hakkında soruşturma açmakta bir ölçüde çekingen olduğu görülmektedir.

Sektörel istisnalarda da durum buna benzer nitelik arzetmektedir.. Kanunumuzda sektörel istisnalar konusunda bir hüküm yoktur. Ancak Rekabet Kurulu uygulamalarına bakıldığında, savunma sanayi, toplu iş sözleşmeleri salt çiftçi açısından tarım sektörlerinde istisna olduğu söylenebilir. Taşıma sektöründe ise, özellikle deniz ve hava taşımacılığı konularında Kurul’a yine bir çekingenlik hakimdir.

Türkiye’de yasal dayanağı olan istisnalar genel ve sektörel olarak değil, belli sektörlerde belirli bazı rekabet ihlali hallerinin yasa ile mümkün kılınması halinde ortaya çıkmaktadır.

Ülkemizde RKHK’nun yürürlük tarihinden önce mevcut olan bazı yasalarda açıkça rekabeti sınırlayıcı hükümler olduğu görülmektedir. Bu sınırlamaların en başında, yarı kamu kuruluşu sayılan bazı meslek örgütlerine yasa ile tanınan örneğin minimum fiyat belirlemesi gibi yetkiler gelir. Bu durumda Rekabet Kurulu ilgili teşebbüs yahut teşebbüs birliklerine ceza verememekte, sadece durumu Hükümete bildirmekle yetinmektedir. Ancak yasada özel yetki verilmemiş hallerde Kurul, rekabet sınırlaması nedeniyle ceza verebilmektedir.

Yasa ile kendilerine tekel hakkı tanınmış olan kamu teşebbüslerine karşı Kurul’un tavrı aynıdır. Kurul yasa ile de olsa tekel hakkına sahip olmanın ilgili teşebbüsü RKHK’nun 6. maddesi kapsamına dışına çıkarmayacağı görüşündedir. Eğer hakim durumun kötüye kullanılması olarak nitelendirilen eylem ilgili yasada o teşebbüse açıkça verilmiş bir yetkiden kaynaklanıyorsa, ancak o zaman bir istisna söz konusu olur.

Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, kanunlarımızda RKHK dönemi öncesinden kalma çok sayıda rekabeti sınırlayıcı hükümler mevcuttur. Rekabet Kurulu bu hükümlerin taranarak değiştirilmesi ya da kaldırılması için hükümete bir rapor hazırlamak görevini de yüklenmiştir. Bu amaçla yapılan bir çalışma Rekabet Kurulu Dergisinin 9. sayısında yayınlanmıştır. Kurul yetkilileri bu konudaki raporun 2005 yılı içinde hükümete sunulacağını bildirmişlerdir.

Son olarak bir noktaya daha değinmekte yarar vardır. RKHK uygulandığı yedi sene içinde verdiği kararlarla Rekabet Kurulu’nun kuralların uygulanmasına ilişkin belirli politikaları ortaya çıkmıştır. Ancak Kurul’un hangi sektörler üzerinde yoğunlaşılması gerektiği ya da hangi ihlallerin soruşturulacağı konularında belirgin bir politikası henüz oluşmamıştır. Kurul daha çok şikayet yolu ile önüne gelen olayları soruşturmaktadır. Resen soruşturma açtığı olaylar nispeten daha az sayıdadır. Zaman içinde Rekabet Kurulu’ndan beklenen belirli sektörlerde piyasadaki rekabet durumunu araştırarak, bu duruma göre resen soruşturmalar açmasıdır.

* Rekabet Derneğince 15 Şubat 2005 de düzenlenen “Rekabet Hukukunda Muafiyet ve İstisnalar” Konulu Toplantıda Sunulan Tebliğin Özetidir



Haksız Rekabet ve Rekabet Hukuku Açısından Türk ve Avrupa Hukukunda Araba Yedek Parçaları (I)

Yrd. Doç. Dr. Hamdi PINAR, LL.M. (München)

hpinar@baskent.edu.tr




Rekabet Kurulu’nun araştırmasında Türkiye’de 15 büyük araç sağlayıcısının verilerine göre bu şirketlerin yedek parça ciroları, 1 milyon 200 bin ile 70 milyon ABD Doları arasında değiştiği; ortalama cironun 27 milyon ABD Dolar olarak saptanmıştır. Rekabet Kurulu, yedek parça satış cirosunun, üreticinin ve yeniden satıcının toplam cirosu içinde önemli bir büyüklük oluşturduğu ve önem arz ettiğini tespit etmiştir. Zira bir motorlu taşıtın yedek parçalarının yaklaşık %20’si bizzat araç üreticisi tarafından üretilmekte iken geriye kalan %80’lik kısım araç üreticisinin anlaşmalı olduğu parça üreticileri tarafından sağlanmaktadır (bkz. http://www.rekabet.gov.tr/word/motorlu.doc.).

Bu nedenle Türk sanayisinde (otomotiv, beyaz eşya sanayii gibi) yedek parça üretimi önemli bir yere sahiptir. Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname (= EndTasKHK) m. 5’e göre, yeni ve ayırt edici niteliğe sahip olduğundan tasarım olarak tescil edilen yedek parçalar dışındaki yedek parçalara ilişkin hüküm; EndTasKHK madde 22’dir. Bu hüküm, Topluluk Yönerge ve Tüzük tasarılarından alınmıştır (Suluk, Yedek Parça, s. 185). Bu hükmün uygulanışı yedek parça üreticilerini doğrudan etkileyecek niteliktedir. Bileşik ürün sahiplerinin bu ürünlerin yedek parçalarını üretme konusundaki menfaatleri ile sadece yedek parça üreticilerinin menfaatleri yedek parça pazarında çatışmaktadır. Çatışan menfaatler arasındaki denge bu hükümle getirilmeye çalışılmıştır. Belli bir süre (3 yıl) ile yedek parça üretimi yasaklanmış; bu süre geçtikten sonra da yukarıda sayılan koşullar altında onarım amaçlı yedek parça tasarımlarına izin verilerek yedek parça üreticilerinin bileşik ürün tasarımı sahibiyle serbest olarak rekabet etmesinin yolu açılmıştır. Serbest rekabet nedeniyle yedek parçaların ucuzlaması tüketicilerin yararına olmuştur.

Bu hükmün uygulanmasında yedek parça tasarımının, işlevsel mi yoksa görsel bir zorunluluktan mı kaynaklandığına bakmak lazımdır (ayrıntılı bilgi için bkz. Suluk, Tasarım, 295 vd.).



Yedek Parçalar





İşlevsel zorunluluk arz eden tasarımlar (must fit)

Görsel zorunluluk arz eden tasarımlar (must match)


EndTasKHK m. 10/2’ye göre korumadan faydalanamaz. Örneğin egzoz borusunun bağlantı noktasına ait tasarım

EndTasKHK m. 22’deki koşullar altında yedek parça üreticileri bağımsız olarak bunları üretip pazarlayabilir. Örneğin otomobilin kapısı, kaportası, çamurluğu ve tamponu gibi








tasarlanan veya tasarımın uygulandığı ürünün piyasaya ilk sürüldüğü tarihten üç yıl geçmiş olmalı,

tasarlanan ürünün, bileşik bir ürünün parçası olmalı

tasarlanan ürünün görünümünü, bu bileşik ürüne bağımlı olmalı,

tasarlanan ürün, bileşik ürüne orijinal görünümünü yeniden kazandırmak üzere, bileşik ürünün onarımında kullanılmalı ve

onarım için kullanılan bu ürünün kaynağı konusunda kamuoyunun yanıltılmamalıdır.


Yüklə 366,69 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin