MukaddiME


ÂLİMLERİN MAZUR GÖRDÜKLERİ



Yüklə 0,79 Mb.
səhifə9/16
tarix22.01.2018
ölçüsü0,79 Mb.
#39604
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   16

5. ÂLİMLERİN MAZUR GÖRDÜKLERİ


Öncelikle: İslâm ulemasının bir kısmı büyük şirkte cehaletin hiçbir halde mazeret olmadığını, sahibinin her halükarda müşrik olacağını belirtmişlerdir. Delil olarak da misak ayeti, fıtrat hadisi vb’ni almışlardır. Yine konunun girişinde zikredilen “Risali hüccet ulaşmadan, şirk vasfının ve isminin” sabit oluşuna dair delilleri almış, bunu umumi tutmuşlardır. Bir kısım âlimde şirk ve diğer konularda cehaleti bazı hallerde mazeret saymışlardır:

A) İslam’a yeni girmiş insan: Bir insanın İslam’ın tüm içeriğini ve ayrıntılarını hemen öğrenmesi mümkün değildir. İslam’a girdikten sonra da farzı ayn olan şeyleri öğrenmesi şarttır. Tevhit de bunun başında gelir. Bu tip insanlarda görülen şer’i muhalefette cehaletleri özür sayılır. Çünkü bilmemesinde kendi payı yoktur. Bunun delili Zatu Envat hadisidir:

Ebû vakid El-leysi: “Biz Resulullah ile beraber Huneyn savaşına çıktık. Henüz küfürden yeni çıkmıştık. Müşriklerin yanında durdukları ve silahlarını astıkları bir ağaçları vardı. Bu ağaca Zatu Envat denirdi. Bizler o ağaca uğrayınca dedik ki “Ey Allah’ın Rasul’ü onlar da olduğu gibi bize de Zatu Envat kıl. Rasulullah (sav): “Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin olsun ki sizler İsrailoğulları’nın Musa’ya dediği gibi dediniz. “Bize onların ilahı olduğu gibi bir ilah kıl, dedi ki (Musa) Muhakkak sizler bilmeyen bir kavimsiniz (cahilsiniz)” (Araf 138) Resulullah (s.a.v) devamla “Sizden öncekilerin sünnetine uyacaksınız.”90buyurdu.

Bu hadiste ve anlaşılmasında çok ciddi tartışmalar vardır. Hadisin zahiri: Henüz küfürden yeni çıkıp İslam’a girmiş bir topluluk, Resulullah (s.a.v)’tan bu talepte bulunmuştur. Bu talep şirkî bir taleptir. Bundan dolayı İslam’a yeni girip, henüz öğrenme imkânı bulamayanlar mazeretli sayılabilirler. Bu hadisle ilgili geniş bilgi gelecektir inşaallah…

B) Müslüman olduktan sonra, İslam diyarından çok uzak olan ve kendine hüccet ulaşmayan kimse:

Bunun delili: Sahabenin zinayı yaptıktan sonra bu yapmış olduğunu açıktan ilan eden kadına, bu illetten dolayı had uygulamamasıdır.

Bu iki sınıfın istisna olduğu birçok âlimin sözünde de varid olmuştur. Fakat ortak nokta, bilmiyor oluşlarının sebebi; bunların taksir ve ifratından değil, zaman ve mekân olarak henüz öğrenme imkânlarının olmayışındandır. Bir önceki başlık bunun delilidir. Ayrıca:

İbni Hacer El-Heytemi: “Bizim yanımızda (şafiilerde), kişi Müslümanların beldesinden uzak ise ve gelip öğrenme hususunda kendi taksiri yoksa, ya da yeni Müslüman olmuşsa, cehaleti mazeret olur, kendisine anlatılır ve nitekim bundan sonra söylediğini tekrarlarsa kâfir olur” diye söyler.(İ’lam bi kavat’i el-İslam 41)

İbni Teymiye: Farzları inkâr edenden söz ederken; “Ama hüccet kaim olmamış olan, yeni İslama giren veya Müslümanlara uzak beldede yetişen olursa kâfir olmaz” der.(Fetava 7/610)

İmam Nevevi: Bilinen şeyleri inkâr etmekten (namaz, oruç, vs) bahsederken; bu iki sınıfın özrü olduğundan bahsetmiştir (Müslim 1/205).

İbni Kudame, Muğnide, İslam esaslarını inkar edenin küfründe alimler arasında ihtilaf yoktur. Vacip olduğunu bilmeyen yeni İslam’a girmiş veya Müslümanlara uzak beldede yetişen olursa, ilim ehli küfrüne hüküm etmez…” der.(Muğni 8/131)

Bu manada çok söz nakledilebilir. Burada dikkat edilmesi gereken şudur: Cehalet konusunda cahil olan bazı cahiller, âlimlerin bu iki sınıfı istisna tutmasını çok geniş tutmuş, sanki âlimler “Cehalet Mutlak özürdür” diyormuş gibi nakletmişlerdir. Oysa âlimlerin küfürde cehaleti mazeret görmeyip hemen ardında bu iki sınıfı istisna etmeleri dahi, çok açık şekilde, özrün bunların dışındakileri kapsamadığını gösterir. Aksi halde bu istisnanın faydası olmazdı. Yine bu alimlerin ilim imkanı bulup öğrenmeyenin kesinlikle mazur olmadığına dair sözleri vardır. Bunlar önceki başlıkta geçti…

Bu konuda 4. ve 5. başlığa örnek ve ölçü olması bakımından şunu söyleriz;

Resulullah (sav) gelmeden önce yaşayanların şirk ve ateş ehli olduğundan söz etmiştik. Onlardan birkaç kişinin istisna olduğunu ve bu kişilerin tevhid üzere olduğunu söyledik…

Zeyd bin Amr bin Nufeyl: Bu adam Mekke’den Şam’a yolculuk yapmış, önce Yahudi sonra Hıristiyan din adamlarından bir şeyler öğrenmeye çalışmıştır. Yahudi âlimine; “umulur ki sizin dininize gireyim der. Bana dininizi anlat.” der. Yahudi âlimi; “Allah’ın kızgınlığından nasibini almadıkça bizim dinimize giremezsin.” dedi. Zeyd; “Ben zaten Allah’ın gazabından kaçıyorum. Bana bundan başkasını gösterebilir misin?” diye cevap verdi. Yahudi âlimi “senin için ancak hanifliği bilirim” dedi. Zeyd : “Nedir o haniflik?” diye sorunca, âlim; “İbrahimin dinidir. O Yahudi ve Hıristiyan değildi ve Allahtan başkasına ibadet etmezdi.” diye anlattı. Sonra Zeyd bir Hıristiyan din adamına gitti. (gazap yerine lanet konularak aralarında aynı konuşma geçer). Hıristiyan da Zeyde hanifliği anlatınca Zeyd oradan çıktı. Ellerini kaldırdı ve “Allah’ım şahadet ederim ki ben İbrahim’in dini üzereyim” dedi. (Buhari).

Peygamberimiz Zeyd’in kurtuluş ve cennet ehli olduğunu haber vermiştir. Fakat babası ve diğer müşriklerin ateşte olduğunu söylemiştir. Aynı zaman ve mekânda yaşayan bu insanların biri kurtulmuş, diğerleri ise ateş ve şirkle vasfedilmiştir. Bunun sebebi; Zeyd yerinden çıkmış araştırmış, soruşturmuştur. En doğruya ulaşmaya çalışmıştır. Diğerleri ise bulundukları hale razı olmuş, kendilerinin İbrahim ve İsmail(as) dininden olduklarını zannederek yaşamışlardır.

Kitap, sünnet ve imkânların olmadığı ortamda araştırmayanlar mazeretli sayılmamış, araştıranlar ise kurtulmuştur. Kitabın, sünnetin ve her türlü imkanın olduğu yerde nasıl olacaktır? İbrahim (as) dininin bozulmuş kalıntıları dahi onların aleyhine hüccet olmuşsa, kuran ve sünnetin varlığı şimdikilere hüccet olmaz mı?

Bu ölçüyü elinizden bırakmayınız böylelikle batıl ehlinin şüphelerine aldanmayınız.


6. HİDAYETİN SEBEBLERİ OLDUĞU GİBİ DELALETİN DE SEBEBLERİ VARDIR


Hidayet ve delalet Allah’ın c.c. elindedir. O dilediğine hidayet eder, dilediğinin de delalette kalmasını ister. Bizler çoğu zaman anlayamasak da... Bu da mutlak suretle bir hikmete mebnidir.

Dilediğine hidayet eder ve dilediğini de saptırır, onun gücü her şeye yetendir”

Allah kime hidayet ederse o muhtedi, kimi de saptırır işte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir”

Bu manada ayetleri hemen hepimiz biliriz. Yüce Allah dilediğine “ol” der, o da oluverir. Onu aciz bırakacak hiçbir şey yoktur. Fakat o genel olarak işleri sebeplere bağlamıştır.

Mesela kendi hidayete erişimizi düşünelim: Allah kimimizin hidayetine bir arkadaşımızı vesile kılmış, kimimize bir sözü, bir kitabı, bir ders, bir eylem, hatta bir rüyayı… Kimimizin hidayetine ise ilimi!

Aynı şekil kişilerin delaleti de Allah’tandır. Ve bu delaletin sebepleri vardır. Kimi inadından, kimi lakaytlığından, kimi çevresinden, kimi taklitten, kimi de (birçoğu) cehaletten.

Küfür çeşitlerini sayan İslam âlimleri, cehaleti de, bu çeşitler arasında saymıştır.

İbni Kayyım: “İslam, Allah’ı şirk koşulmadan ibadette birlenmesi, Allaha resulüne ve onun getirdiğine iman ve ittiba’dır. Kişi bunu yerine getirmediğinde Müslüman değildir. Muanid kâfir olmasa dahi cahil bir kâfirdir. (Terikul hicreteyn)

Daha önceki sayfalarda, müşriklerin genelde “bilmeyen kavim” olarak vasfedildiklerini aktarmıştık. Bugün ise durum öyle bir hal almıştır ki, Cehalet küfür çeşidi olmaktan çıkmış, cankurtaran bir ödül konumunu almıştır. Cehaletten Allah’a sığınırız.

Sonuç olarak ister büyük şirkte “cehalet mazeret olmaz” diyen alimlerin görüşünü alalım.

İster “büyük şirkte cehalet yeni İslam’a giren veya hüccetten uzak bir beldede yaşayan dışında özür olmaz” diyen alimlerin görüşünü alalım.

Bu toplum kendini İslam’a nispet ettiği, elinde Kur’an, sünnet ve her türlü ulaşım imkânı olduğundan cehaletle mazeretli olmazlar. Olur diyenlerin delil getirmesi lazımdır.


Yüklə 0,79 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin