MüSLÜmanin ahlâKI



Yüklə 1,06 Mb.
səhifə20/29
tarix09.01.2019
ölçüsü1,06 Mb.
#94126
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   29

Haya

Haya, insanın mahiyetini gösteren gerçek bir alamettir. O, insanın iman kıymetini ve edeb miktarını belirler. İnsanı, yapılması uygun olmayan şeyler de zorlanır bir durumda veya kendisine layık olmayan şeyleri işlerken yüzünün kı­zardığının farkına varırsan bil ki o diri vicdanlı, temiz ma'denli, zeki unsurlu birisidir.

Bir de birinin utanmaz, şuursuz alıp verdiğini umur­samayan bir vaziyette görürsen bil'ki o da kendisini günah ve kötülükten alıkoyacak hayadan mahrum ve hayasız bi­ridir.

İslâm müslümanlara hayayı emretmiş ve onu İslam'ın en bariz ve onu diğer dinlerden ayıran en büyük faziletlerden kabul etmiştir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur: "Her di­nin (kendine mahsus) bir ahlâkı vardır, İslam'ın ahlâkı da hayadır "450

Musa (a.s.) dönemindeki yahudilerde cengâverlik, İsa (a.s.) dönemindeki hristiyanlarda da haya ile tebarüz eder. Bütün dinler her fazileti emredip mensuplarını ondan mes'ul tutar. Kerem sahibi Peygamber (s.a.v.) müslümanda kendini hayra götürecek, serden de koruyacak bir hassasiyetin oluşmasını murad etmiştir, müslüman bunun sayesinde hayır arzusu ve korkusu olmazsa bile hayrı kaybetme hayası ve kötülüğe bu­laşma korkusundan dolayı en güzeli taleb edip kötülükten sakınır. İbnu Kayyum şöyle der: "Kabul et ki peygamberler bize dirilmekten haber vermemişler. Cehennem ateşi de yok ortada. Kulların kendilerine nimetler bahşedenden haya et­meleri gerekmez mi?" Allah'ın Rasulü (s.a.v.) insanların en ince duygulusu, en güzel siretlisi, görevine en bağlananı ve haramdan en çok nefret edeniydi. Ebu Musa el Hudri'den rivayet edilmiştir: "Allah'ın Resulü (s.a.v.) perde arkasındaki bakireden daha fazla haya sahibi idi. O, bir şeyden hoşlanmasaydı onu hemen yüzünden anlardık."451

Şüphesiz ki îman, insanla Rabbi arasında yüce bir bağdır. Bu bağın ilk belirtileri, nefis tezkiyesi, ahlâk düzeltmesi ve hareket terbiyesidir. Kişide, kendisini kötülükten alıkoyan devamlı hatalardan koruyan sağlam bir şuur meydana gelmeden bu hasletler hasıl olmaz. Utanmadan kişiyi hakir duruma düşüren hasletleri işlemek, üzülmeden de küçük gü­nahları işlemek, ilkin hayanın sonra da imanın yokluğunu gösterir. Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:



"Haya ile iman birbirini tamamlar, biri gidince diğeri de gider." 452

Bunun sebebi şudur: İnsan hayasından olunca, kötü du­rumdan daha kötü bir duruma, bir rezaletten daha büyük re­zalete düşer. Bu düşüş, sahibi cehennemi boylayıncaya kadar yoluna devam eder. Hayadan olmayla başlayıp en kötü suçlarla neticelenen bu düşüşün merhalelerini gösteren bir hadisi şerif rivayet edilmiştir. Şöyle ki:



"Allah (c.c.) bir kulunu helak etmek isterse ondan hayasını alır. Hayası alındığında onu hep uğursuz bulursun. Onu hep böyle bulduğunda emanet duygusunu da yitirir. Yitirince onu hep hâin olarak görürsün. Onu bu halde görünce merhamet duygusunu da kaybeder. O bu hale düşünce onu tard edilmiş ve kovulmuş bir halde bulursun. En son onu böyle bir halde görürsün ki İslam halkası artık boynundan alınmıştır." 453 Bu hassas tertip, insanın nefsi hastalıklara düşme ve onun içindeki merhalelerini ve kötü bir merhaleden daha kötü olan diğer bir merhaleye nasıl vardığını vasfeder.

İnsan, haya perdesini yırtınca yaptığının hesabından kork­maz. Kimsenin kınamasından çekinmez, insanlara kötülük için elini uzatır ve menfaatine dokunan herkese saldırır. Böyle birine hiç kimse acımaz. Bilakis kalpler ona karşı kin beslemekle taşar. Allah ve insanlara karşı herşeyi yap­maktan çekinmeyen birinden ne hayır beklersin. İnsan bu duruma düşünce hiç bir hususta kendisine güvenilmez. Zaten insanların malını yemekten utanmayan, ırzlarını çiğ­nemekten, verdiği sözü tutmayan, vazifeyi ifa etmenin şuu­runda olmayan, eşyada hiyanet etmekten ar duymayan bi­risine tüm bunlar nasıl emanet edilebilir?

İnsan, haya ve emanet duygularını yitirdi mi; bozguncu önüne geleni çiğneyen, arzuları için en temiz duygulara ba­san bir vahşi olur. O, fakirin-fukaranın malım acımasızca ta­lan eder. Musibetzade ve mustazâfların gözyaşlarından yüre­ği sızlamaz. Musibet karşısında gözünü kırpar kendini azdıracak ve kendine fayda verecek şeylerden başkasına önem vermez, işte insan bu bataklığa düşünce din bağı ve islam halkasından sıyrılmış olur.

Haya etmenin en güzel olduğu birçok yer vardır. Müslü­man, konuşunca ağzını kötülüklerden, dilini çirkinliklerden, insanları ayıplamaktan vazgeçmelidir. Kötü sözlerin doğuracağı neticeleri umursamadan ağzına gelen herşeyi söylemek su-î edeptendir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:



"Haya imandandır. îman ise sahibiyle cennettedir. Arsızlık da kabalıktan sayılır. Kabalık ise sahibiyle ateştedir."454

Konuşmanın adabından biri de meclislerde mu'tedil dav­ranmaktır. Bazı insanlar toplantı yerlerinde konuşmanın tamamını kendilerine tahsis etmekten çekinmezler, cemaattekileri de usandırırlar, İslam böyle insanlardan da memnun değildir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:



"Sadece insanların övgülerini kazanmak gayesiyle edebiyat öğrenen kişilerin kıyamet gününde farz ve sünnetlerini Allah (c.c.) kabul etmez."455

"Allah (c.c.) davarın geviş getirdiği gibi kelimeleri ağzında çiğnemek suretiyle edebiyat yapmaya çalışanları sevmez." 456

Allah'ın (c.c.) onları sevmeme sebebi, bunların konuştuğu şeylerin ilavelerden, hallerinin de gösterişten hali bulunmayışındandır. Meclislere katılıp intikam almaya ça­lışmaları fitrî bazı sebeplerden dolayı olabilir. Yapmak istedikleri takdirde bu duruma düşmemenin tek çıkar yolu haya göstermeleridir. Onun için bazı eserlerde şöyle de­nilmiştir: Dilsiz olmak böyle konuşmaktan yeğdir. Çünkü biri dilin kusuru, diğeri de kalbin kusurudur.

Hayanın bir çeşidi de kişinin kendisinden bir kötülüğün sadır olmasından utanması, kulağını, kötülükten arındırıp uzak bulundurmasıdır. Gıybet ,ancak durumu mezkur olan­lar hakkında haram olur. Kim durumunu izhar edip kö­tülüğünü ifşa ederse insanların buna yapacakları, onun ken­di nefsine yapacağı kadar değildir. Bundan dolayı Peygamberimiz (s.a.v.) günah bataklığına düşmüş olanların gözlerden kaybolmalarını emretmiştir.. Bazen Resulullah mescitte hanımıyla konuşurken gelip geçenleri şüpheye düş­memeleri için durdurmuş ve konuştuğunun kendi hanımı ol­duğunu beyan etmiştir. Riyakâr biri ile, yaptıklarından in­sanları korumaya çalışan biri arasında ki fark açıktır. Müslümanın yaptığı hareketlerden dolayı insanlardan çe­kinmesi iyilikleri izhâr ve kötüleri saklamadan ibaret olan nifak demek değildir. Hayır... Bilakis bundan maksat kötülükleri ifşa etmemek ve onları apaçık gözler önünde iş­lemekten haya etmektir. Yaptığı kötülüğün açığa çıkmasından dolayı haya duyan biride hayır eserleri var demektir. Yaptığı iyiliklerin açığa çıkmasını isteyen birinde de kötülük eserleri var demektir.

Aslında bir şahıs, insanlardan utandığı gibi kendinden de utanmalıdır. Yapığı bir kötülüğü hiç kimsenin görmesini is­temediği gibi kendi kendisinin de görmesini istememelidir. Fakat nefsini kendisinden hiç utanılmaz kadar düşük ve ha­kir görüyorsa, durum değişir... Eskiler şöyle demişlerdir: "Kim açıkta yapmaktan korktuğu birşeyi yalnız başına ka­lınca yaparsa, gözünde şahsının hiç bir kıymeti yok de­mektir. Onun için müslüman, gizli açık her yerde tüm kötülüklerden sakınmakla görevlidir. Bir başka eserde de şöyle denilmiştir: "Kendin duymak istediğin şeyi yap, duy­mak istemediğin şeyi de terket".

Haya, hayrın direği, karıştığı her iyiliğin de temel un­surudur. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:

"Hayâsızlık bir şeyde oldu mu onu rencide eder. Haya ise bir işe girdi mi onu tezyin eder."457

Hayayı şekillendirmek mümkün olsaydı o, iyilik,ve gü­zellik şeklini alırdı. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:



"Haya bir adam biçiminde olsaydı, gerçekten iyi bir adam olurdu. Arsızlık da bir adam biçiminde olsaydı şüphesiz ki kötü bir adam olurdu" (Taberâni).

Bir insanın, diğer insanların Allah (c.c.) katındaki makam ve mevkilerine göre kıymet ve değer biçmesi de haya ör­neklerindendir. Küçüğün büyüğe, öğrencinin öğretmene kar­şı edepli ve onlara öncelik tanıma hakkı vardır. Onların ya­nında sesini kaldırmaz, yürürken önlerine geçmez. Hadiste şöyle buyrulmuştur:



"Öğretmeninize karşı mütevâzi olunuz!''458

Diğer bir hadiste şöyledir:



"Allah'ım (c.c.) beni alime ittiba edilmeyen ve ağır başlı in­sandan da haya duyulmayan bir zamana yetiştirme."459

Abdullah bin Yûsr çoktan beri şu hadisi duyduğunu nak­leder:

"Bir toplumdaki insanların hallerini şöyle bir kontrolden sonra içlerinde Allah (c.c.) için kendisine hürmet duyulan bi­rini görmezsen bil ki kıyamet yaklaşmıştır."

Haya asla korkaklık değildir. Bazen haya sahibi bir insan kanının dökülmesini, yüz suyunun dökülmesine tercih eder. İşte bu en alasıyla kahramanlık demektir. Hayada bir mik­tar korkunun olması mümkündür. Bu, faziletli ve kâmil bir insanın basit durumlar karşısında değerinin düşmemesi için sakınması demektir. Böyle bir sakınma da yerine göre ce­saretin ta kendisidir. Eskiden yahudiler mukaddes beldelerdeki zalimlerle savaşmaktan kaçınca:

"(Peygamberlerine muhalefetten) korkmakta olan kim­selerden Allah'ın kendilerine ihsan ettiği iki er onlar­ın üzerine (şehrin) kapısından girin bir (kere) ona gir­diniz mi, hiç şüphesiz ki siz galipsiniz. Artık Allah'a güvenip dayanın (gerçekten) iman etmiş kimselerseniz, dedi. "460

Allah'tan (c.c.) korkan, hayâsızlıktan çekinen ve firar et­mekten haya duyanlar savaş anında düşmana hücum edecek ve zaferi gerçekleştirecek olan erlerdir. Şüphesiz ki kâmil bir haya için tam bir uygun bir fıtrat gerek. Aynı durum için bazı insanları haya eder görürken, bazılarını da utanmaz bu­lursun. Utanma hissi hayanın en bariz unsurudur. Utanma hem hayır hem de serde kendini gösterdiği için bazen sa­hibini kötülük bataklığına düşürdüğünü görürsün. Haya ise sadece meşru hudutlar içinde olmaktadır. Batıla göz yuman haya sahibi olamaz. Çünkü batılın karşısında susmak olmaz. İnsanlar dalalete düşerken hayatın onlarla alakası kesilmiş demektir. Haya (sahibi) hakk'a karşı cephe açmış olanlarla düşüp kalkmaz.

İslâm, putları zelil düşürüp, bir sineği yaratamayıp ken­dilerini bile bu sinekten koruyamadıkları için za1 aflarını or­taya koyunca müşrikler İslam'ı ayıplamaya kalkışmışlar ve "putlarımıza karşı düzenlenen bu hücumlar hayâsızlıktır." demişlerdir. O zaman şu ayetler nazil oldu:

"Hakikat bir sivrisinek olsun, daha üstündeki (büyüğü) olsun. Herhangi bir şeyi Allah misal ge­tirmekten çekinmez. Artık iman edenler onun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirken kafirler ise: "Allah bu misal ile ne murad etmiştir" derler."461

Putların acz ve za'flarını bu şekilde ortaya koymak haktır. "Allah hakkı söylemekten çekinmez.”462

Müslüman, hakkı hakim kılma yolunda hiçbir insan ve en­gelden korkmaz.

Hayanın en güzeli Allah'a (c.c.) karşı yapılır. Bizler onun rızkından yer, havasını teneffüs eder, toprağında gezer, göğünün altında barınırız. Küçük bir iyiliğe karşı nankörlük etmek insanı üzerken, beşikten mezara nimetleri içinde yüz­düğümüz, sonra da bizleri ebedi bir hayata kavuşturacak olan Allah'a (c.c.) karşı nankör davranmaktan nasıl ürpermeyelim?

Allah'ın (c.c.) kulları üzerindeki hakkı büyüktür. Onlar gerçekten Allah'a (c.c.) olan haklarını gereği gibi ifa etselerdi onun yolunda hayır işler, kötülüklerden uzaklaşır, iyiliğe kötülükle karşılık vermekten utanırlardı. İbni Mes'ud Resulullah'ın (s.a..v.) şöyle buyurduğunu rivayet eder:

"Allah'tan (c.c.) hakkıyla haya edin. Ashab: Ey allah'ın Resulü, hamd olsun bizler Allah'tan (c.c.) haya ediyoruz. “Hayır sizin düşündüğünüz gibi değildir. Gerçek haya: Başını ve düşünceni muhafaza etmen, mide ve yiyeceklerini kontrol altına alıp ölüm ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim âhiret alemini isterse dünyanın faydasız zinetlerini terkedip ahireti dünyaya tercih eder. İşte kim bunları yaparsa ger­çekten Allah'tan (c.c.) haya etmiştir."463

Bazılarına göre îbni Mes'ud'a ait bu nasihat, İslâm'ın bir­çok edep ve fazilet esaslarına şâmildir.

Müslümana dilini batıla dalmaktan ve konuşmaktan, gö­zünü avret yerlerine ve şehvetle bakmaktan, kulağını sırları dinlemek veya ayıpları ortaya çıkarmaktan muhafaza etmek vecibedir. O, midesini haramdan koruyup az fakat helal ola­na alıştırmak, vakitlerini Allah'ın (c.c.) rızasında harcamak, elinde olan hayırları değerlendirebilmek, hayatın hileli ve dünyanın aldatıcı metaı onu kaydırmamalıdır. Müslüman bunları, Allah'ın (c.c.) kendisini gözetlediği şuuru ve Allah'a (c.c.) karşı bir günah işlemekten günah duyar bir halde ya­parsa hakkıyla Allah'tan (c.c.) haya etmiş sayılır.

İşte bu manası ile haya, dinin tamamıdır. Bunlardan bazısını işlerse imanın bir cüz'ünün gereğini ifa etmiş sayılır. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuş:



"İman yetmiş küsür şubedir. Bunların en faziletlisi "Al­lah'tan başka ilah yoktur" cümlesi, sevapça en düşüğü ise eza verici şeyleri yoldan kaldırmaktır. Haya da imandan bir şubedir.464

İnsan hürmet gösterip hoşnutluklarını istediği şahıslar karşısında kendini kontrol altına alır. Konuşma ve hareketlerine dikkat eder. Dinin esaslarını bilen bir müslüman her zaman için Allah'ın (c.c.) kontrolünde olduğunu anlar. Çünkü o, gece gündüz onun huzurunda bulunmaktadır.

Onun için müminin Allah (c.c.) huzurundaki hürmeti daha çok, emirlerine karşı edebi de daha güçlü olmalıdır. Bunlar şu rivayetin manası sayılır:

"Toplumdaki bir makam sahibinden haya ettiğin gibi Al­lah'tan (c.c.) haya et".

İnsanın titremesi, bazı durumlar karşısında da yüzünün kızarması, yüce bir meziyet ve şerefli yaradılışa işarettir... "Hayânın tamamı hayırdır"...

Bir de yeşil çubuk üzerinden kamışın kalkması gibi, in­sanın yüzündeki haya boyası kalkarsa böyle birinden artık faziletlerin sonu gelmiş ve geri kalan cüssesi de cehenneme odun olmuş demektir. Böyleleri için de şöyle denilmiştir: "... Utanmadığın takdirde dilediğini yap".465




Yüklə 1,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   16   17   18   19   20   21   22   23   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin