Aklı ve ruhî yönlendirmede hususi arkadaşlığın büyük bir payı olduğu gibi, milletlerin ilerleme veya geri kalma alanında, huzur veya huzursuzluğa düşmesinde de önemli neticeler vardır.
İslâm onlarla irtibatın olduğu için kendilerini nefsine bile tercih edebildiği, onlara gidişatlarında te'sir ettiği uzun mesafeler için senden iktibaslarda bulunan şahısların seninle olan irtibatları hususunda itina göstermiştir. Bu irtibatlar, giderek artıp tertemiz ve ihlâslı bir biçimde olursa Allah (c.c.) onları bereketlendirir ve kabul eder. Yok eğer değersiz ve cılız olursa Allah (c.c.) onlan sahiplerinin yüzlerine çarpacaktır.
"Dostlar o gün birbirine düşmandır. Takva sahipleri müstesna. Ey benim âyetlerime îman edipte müslüman olan kullarını!.. Bugün size hiçbir korku yoktur. Mahzun da olmayacaksınız, " 520
Gördüğün gibi İslâm, ülfet ve birleştirme dinidir. İnsanlarla tanışmak, aralarına karışmak O'nun prensiplerinden bir esastır. İslam, yalnızlık veya insanlardan uzak kalarak uzlete çekilmeyi, hayatı vecibelerden sıyrılmayı emretmez. İslâm, müslüman için ibadethaneye çekilmesini veya mağaraya yerleşmesini tavsiye etmemiştir. Hayır... Hayır... Allah (c.c.) yüce makamları böyle cılız ve paslı insanlar için hazırlamamıştır. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar arasına katılıp onların eziyetine sabreden mü'min, insanlar arasına katılmayıp onların eziyetlerine sabretmeyen müminden daha hayırlıdır'."521
Cemaatlar kimler için emredilmiş? Cuma namazları kimin için farz kılınmış? Cihad'm ağır yükünü kaldırıp, şiddetli musibetlerine göğüs gerecek kim? Evet bütün bunlar büyük çapta umumi ve hususi sorumlulukları kaldıracak bir ümmeti gerektirir.
İşte bundan dolayıdır ki, defalarca İbn Abbas'a (r.a.) gündüzleri oruçla, geceleri de namazla geçirdiği halde cuma ve cemaatlara katılmayan birinin durumu sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: "Ona ateşlik olduğunu haber veriniz."522
İslâm yüce ibâdetlerin edâ edilmesi hususunda müslümanlardan yardımlaşmalarını, onun tertemiz nefeslerinden muhabbet soluklarını almalarına ve ihlâsı esas bilmelerini taleb etmiştir.
Müslüman, ihvanının adet nisbetinde îfâ ettiği ibadetlerden dolayı Allah'ın rahmetine mazhar olur. Şu hadis vârid olmuştur:
"Müslüman bir şahsın diğer bir müslümanla birlikte kıldığı namazı tek başına kıldığı namaz da tek kişiyle kıldığı namazdan, iki kişiyle kıldığı namazdan daha hayırlıdır. Bu sayı arttığı nisbette Allah (c.c.) indindeki sevabı da artar."523
Bir başka rivayet de şöyledir:
"Birinin imam ,diğerinin de cemaat olması şekliyle kılınan bir namaz tek başına kılınan dört kişilik namazdan hayırlıdır. Dört kişilik cemaat namazı, tek başına sekiz kişinin namazından hayırlıdır. Sekiz kişilik bir cemaat namazı yüz kişilik tek olarak kıldıkları namazdan hayırlıdır.''524
Bu sünnetler bize İslâm'ın ayrı ve ferdî olarak değil de, müslümanların bir araya gelip büyük topluluklar meydana getirmek suretiyle çoğalmalarına ne kadar riayet ettiğini göstermektedir.
Uzlet, ihtilât ve bunlarla alakası bulunan diğer ilişki ve arkadaşlık mes'elelerinden birçok hüküm ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki: Ümmetten ayrı olarak uzlet hayatı yaşamak, insanı cihad, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak ve düşmana karşı İslâm'ı müdafaa etme vecibelerinden mahrum bırakır. Bu ise sahibinden özür kabul edilmeyen bir cinayettir.
İnsanlar yaratılışça ayrı ayrıdırlar. Bir kısım insan kalabalık koşup şu-bu demeden herkese iltihak eder ve uzak-yakın kendisiyle konuşup yüzüne karşı gülen herkesle samimiyet kurar. Bir kısım insanı da toplum arasına almak istediğinde o, surlar arasına çekilip insanlardan çekilir. Ve hiç kimsenin kendisini görmemesi için gizlenmiş bir halde bulursun.
İslam, bu her iki durumu da düzeltip esas rayına oturtmuştur.
Birincisine: "İnsanların arasına katıl, fakat dinini muhafaza et" der.
İslâm aynı zaman da İkincisine: "Mü'min yumuşak vakarlı seven ve sevilen insandır." der . Fitneden uzak durulmasını da emretmiştir. Beldeler karışıp, insanları dünyalık için boğuşur, faziletler de yok olunca böyle durumlarda fitneden uzak durmak bir nevî fitneyi inkâr etmek olur. Tabii ki bu da İslâm'ın münkeri el, lisan ve en sonunda kalble değiştirmek suretiyle ve sadece İslâm'ın koymuş olduğu hudutlar içerisinde olacaktır. Yani, eliyle değil, lisanıyla da olsa münkeri izâle edebilmenin uzlete çekilmesi helal değildir. Uzak durmak, bu asırda hikmet ile kullanılabilen bir silahtır. Zayıf illetler bunu güçlü düşmanlarına karşı denedi. Diğer savunma silahları arasında uzak kalmanın yeri, birçok silah üslubu arasındaki uzletin yeri gibidir.
Bu da kaçmaktan başka imkânı olmayanların dinleri için hicret etmeleridir. Fakat fitneyi söndürecek vasıtalara sahip olduğu halde uzlete çekilmek (önceden de söylediğimiz gibi) büyük bir cinayettir. Bu açıklamanın ışığı altında Resulullah'a "Ey Allah'ın Resulü! İnsanların en faziletlisi kimdir? diye sorulunca: "Allah yolunda malıyla canıyla cihad eden mümindir"dedi." Bundan sonra kim gelir ey Allah'ın Resulü Denilince: "Dağlık bir yerde uzlete çekilip rabbine ibadet eden kişi gelir" buyurdu.525
Uzlet veya ihtilât mutlak olarak insanda devamlı kalacak vasıflar değildir. Şöyle ki: Müslüman bu iki durumdan haline uygun olanını alabilmek için vaktini faydalı uzlet ve güzel ihtilatla değerlendirebilirler.
Bizler bu esasa dayanarak arkadaş seçimini yapar, ya dostluk kurar veya vazgeçeriz. İyi bir arkadaşlığın birinci şartı, tüm menfaatlerden uzak olması, Allah (c.c.) rızasıyla iyilik ve îman esasları üzerine kurulmuş olmasıdır, işte Allah (c.c.) ipin sevmenin mânâsı budur.
İnsanın kalbine inanç yerleşir gönlünü îman nurları kaplar, îmanın tadını alınca tüm canlılara bu inanç gözüyle bakar. O, menfaat gözü ile değil, bir gaye için sever ve sırf bir dava için nefret eder.
Bazen, sürü halindeki hayvanların, safî veya bulanık bir su kanalı üzerinde bir araya geldiği gibi, insanlar da geçici veya kalıcı menfaatler etrafında toplanabilirler. Bunlar arasında güçlü bağların da oluşması mümkündür. Ancak bu çeşit tanışma ve muhabbet, yüce meziyetler sahibi insanlar arasında meydana gelen muhabbet, yardımlaşma, dürüstlük ve kardeşlik için yok olma hususlarıyla kıyas edilmez.
Bunun için İslam, tertemiz kardeşlik alâmetlerine kıymet vermiş ve mü'minleri, bunun ihlaslı bir biçimde yerine getirmeleri hususunda teşvik etmiş olup, bu kardeşliğe lâyık olduğu ölçüde mükafatta bulunmuştur. Resulullah (s.a.v.) şu kudsi hadisleri bizlere nakleder:
"Benim rızam için birbirini sevenler, benim arşımın gölgesi haricinde gölgenin bulunmadığı günde arşımın gölgesinde olacaklardır. "526
Ömer b. Hattab (r.a.) şu hadisi rivayet eder:
"Allah'a (c.c.) olan bağlılıklarından dolayı peygamberler ve şehidler olmadıkları halde, peygamberler ve şehidlerin bile onlara gıpta edecekleri Allah'ın (c.c.) bazı kulları vardır." Ashab: "Ey Allah'ın Resulü! Onlardan bize haber ver," dediler. "Onlar aralarında neseb veya ticaret bağı olmaksızın, sırf Allah (c.c.) rızası için birbirini seven müminlerdir. Onların yüzü nurdur. Nurdan yapılmış koltuklar üzerindedirler? İnsanların mahzun olup korktukları bir günde, onlar ne korkar ne de mahzun olurlar.” Resulullah (s.a.v.) daha sonra da şu âyeti okudu:
"Dikkat edin! Allah'ın veli kulları üzerinde ne korku vardır ne de mahzun olacaklardır."(Yunus: 62)
Allah (c.c.) için olan herkes ne iddia edebilir, ne de herkesten kabul edilir. İnsanın ilkin sağlam bir inançla Rabbini bilmesi, sonra da bunu herşeye tercih edinceye dek ruhuna işlemesidir. Böylelikle bu inanç Allah (c.c.) muhabbetine dönüşür. Artık o, her şeyi Allah (c.c.) için ve Allah için olan şeyleri diğer bütün hususların üstünde tutar. İşte ancak bundan sonra bir insan: "Ben Allah için sevdim veya Allah için buğzettim" dediği zaman doğru söylemiş olur.
İnsanın büyük bir nimeti sevip başkasının hareketleri hoşuna gittiği için ona muhabbet beslemesi konusu ise bizim mes'elenin dışındadır. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Kimde üç haslet bulundu ise o, îmanın tadını almıştır:
1. Allah ve Resulünü herşeyden çok sevmek,
2. Allah için sevip Allah için buğzetmek,
3. Alevlenen ateşe girmekten daha çok Allah'a ortak koşmaktan çekinmek."527
İman basamaklarının en yücesi Allah için sevmek olduğu için bunun semeresi ancak ihlas hararetine tutuşup yanan kimselerde görülebilir. İşte böyle bir muhabbetin feyzi, en yüce mükafat hakedecek olan kemâl ve paklık için delil sayılır.
Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah rızası için birbirini gıyaben seven iki müminden Allah katında en kıymetli olan, arkadaşını en fazla sevendir."528
Halbuki ikisi de Allah'ın rahmet ve inayeti altındadırlar. Resulullah (s.a.v.) Rabbinden bizlere şu kudsi hadisi nakleder:
"Muhabbetin, benim rızam için birbirini seven müminler için kazanılmış bir hak olur. Muhabbeti, benim rızam için birbirini ziyaret eden, birbirleriyle nezaket alışverişinde bulunan ve birbirleriyle dost olan müminler için de gerekli olur."529
Dostun dost üzerindeki tesiri büyüktür. Bunun için bil ki tam olarak hürriyetlerinin anlaşılabilmesi için, insan, arkadaş seçimi ve durumlarına dikkat etmelidir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Kişi arkadaşının dini üzerinedir. Onun için kimi arkadaş edineceğinize dikkat edin.”530
Arkadaş olanlar iş hususunda birbirine yardımcı olurlar. Haklarına yardımcı olur, birbirini kötülük ve günahlara karşı korurlarsa, işte bunlar edinilmeleri ve muhabbetleri gereken hayırlı arkadaşlar sayılabilirler. Aksi taktirde insan, kendisi için uçurumları hazırlayacak veya onu gaflet ve zarara sokacak olan aradaşlardan sakınmalıdır. Gerçek arkadaş, dostunu hem bu dünyada hem de âhirette kurtuluşa götürebilir. Uğursuz ve hayırsız arkadaş ise dostu için bir felakettir. Arkadaşını uçuruma, oradan da cehenneme kadar götürdüğü için böyle bir dostluktan pişman olan nice aldanışlar vardır. Allah (c.c.) şöyle buyurur:
"Zâlimlerden her biri (pişmanlığından) iki elini ısırdığı o günde şöyle diyecektir: "Ne olurdu ben o peygamberle beraber bir kurtuluş yolunu edinseydim. Yazıklar olsun bana keşke (beni sapıtan) falanı dost edinmeseydim. Vallahi o sapıttı beni zikirden, bana Kur'an gelmişken... "Şeytan insanı helake düşürendir."531
Huy başkasının huyundan etkilenir. İnsan arkadaşının takib ettiği yola çok erken koyulur. Bulaşıcı hastalıkların bedenlere sirayet etmesi gibi ahlâk da birinden diğerine sirayet eder.
Bazen toplantıyı idare eden hayırlı biri olduğu için tüm etrafındakilerini feyiz içinde bırakır. Şu da bir gerçektir ki kötülüklerin sirayet etmesi iyiliklerin sirayet etmesinden çok erken olur. Çoğu kez sigara tiryakiliği, içmeyene hemen bulaşır. Fakat içenin içmeyene bakıp terketmesi çok nâdirdir. İşte tüm bu te'sirleri gözönünde bulundurup, iyi ahlâk ve adetlerin korunması için Resulullah (s.a.v.) toplantı meclislerinin seçiminde dikkatli davranmamızı emretmiştir.
"İyi arkadaşın durumu misk satan birinin durumu gibidir. Sana miskinden birşey isabet etmese de hiç olmazsa kokusu isabet eder. Kötü arkadaşın durumuda körükçü yanında duranın hali gibidir. Sana körüğün isi dokunmasa da dumanı isabet eder."532
Gece ve gündüzün kısa, geçici ve mahdut zamanı içerisinde oturup kalktığın arkadaşın durumu bu olunca ömür boyunca bolluk ve sıkıntılı anlarında seninle birlikte olan arkadaşının durumu nasıl olacaktır. İyi ve şahsiyetli kişilerin dostluğu, insanı yüksek seviyeye çıkarttığı gibi, sefillerin arkadaşlığı da insanı uçuruma götürür. Allah (c.c.) şöyle buyurur:
"Şüphe yok ki zâlimler birbirlerinin dostlarıdır, Allah (c.c.) ise takva sahiplerinin dostudur. Şu Kur'an insanların kalp gözlerini açacak bir nur, sağlam bilgi edinecek zümre için bir hidayet ve rahmettir. "533
Arkadaşlık, inancının kuvveti ve yüce amellerden kaynaklanmalıdır. İnsanın arkadaşlık yapacağı kişilerin en hayırlısı ile dünya ve âhirette muhabbetleri devam edecek olanları şu rivayet tasvir etmiştir. "İnsanlarla oturup kalktığı halde onlara zulmetmeyen, konuştuğu vakit yalan söylemeyen vad verdiğinde onlara muhalefet etmeyen kişi yok mu? İşte o, şahsiyeti tam, adaleti açık ve dostluğu gerekli olan insandır.
Dostluk Allah rızası için oldu mu onun emirleri istikâmetinde devam eder. Böyle bir dostluk iki tarafın nifaktan uzak durmasıyla artar. İki taraftan birinde bir mâsiyet görüldüğünde kalpleri hemen değişir. Muhabbet yok olur. Hadisi şerif şöyledir:
"... Nefsimi kudret elinde tutan zâta yemin ederim ki birbirini seven iki kişi sonradan ayrılırsa mutlaka bu, ikisinden sadır olan bir günahtan dolayıdır."534
Bunun içindir ki Resulullah'ın (s.a.v.) ashabı (Allah hepsinden razı olsun) hayırda yardımlaşma ve hakkı tavsiye esaslarını devamlı olarak aralarında tatbik ederlerdi ki, bunun sayesinde aralarında muhabbet devam etsin ve Allah'ın rıza ve affına da nail olmuş olsunlar. Ebi Kalabe anlatıyor: İki adam çarşıda karşılaşır. Biri diğerine: "İnsanların gaflet içinde bulunduğu bu an da geldi. Allah'tan mağfiret dileyelim," dedi. İkisi hemen istiğfar ettikten sonra biri vefat etti. Diğeri rüyada vefat edenle karşılaşır: "Haberim oldu ki çarşıda karşılaştığımız gün Allah (c.c.) bizleri affeyledi; dedi. Enes bin Malik anlatıyor: "Abdullah İbniRavaha (r.a.) ashabdan biriyle karşılaştığı zaman: "Gel bir saat da olsa Rabbimize olan inancımızı yenileyelim" dedi. Yine bir gün aynısını birine teklif ettiğinde adam kızıp, Resuhullah (s.a.v.)'a gelerek: "Ey Allah'ın Rasulü! İbni Ravaha sana olan (dâimi) imanımızdan bizi bir saatlik îmana davet ediyor dedi. Allah Resulü (s.a.v.):
"Allah (c.c.) ibni Revaha'yı aff buyursun. Gerçekten o meleklerin gıpta ettiği meclisleri seviyordur" buyurdu.535
Arkadaş olanlar öyle bir biçimde tanışmalılar ki dostlukları herkesçe bilinmeli ve kıymeti ona izhar etmelidir. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
"Biriniz (müslüman) kardeşini sevdiyse hemen sevdiğini ona haber versin."
Enes (r.a.) anlatıyor: "Adamın biri Resulullah'ın yanındayken diğer bir adam geçer ve: "Ey Allah 'ın Resulü! işte ben bu adamı seviyorum," dedi. "Sen kendini sevdiğini ona haber verdin mi?" "HAYIR?" Öyleyse git ona haber ver. Adam ona yetişip: “Ben seni Allah (c.c.) rızası için seviyorum, deyince diğeri de: "Beni rızası için sevdiğin zat da seni sevsin," dedi.536 Yine Resulullah şöyle buyurdu:
"Bir şahıs diğerini Allah (c.c.) için kardeş edindiğinde, ismini babasının ismini ve kimlerden olduğunu da sorsun. Böyle yapmak muhabbeti daha fazla devam ettirir."537
Şüphe yok ki huy ve fikir birliğinin, bağları pekiştirilmesi ve dostluğun tesis edilmesindeki payı büyüktür. Nitekim eskiler şöyle demişler" Annenden olmayan nice kardeşin olabilir".
İnsan bazen hayatta sadece bir kaç defa karşılaştığı insanlarla anlaşır ve muhabbetlerini celbeder. Öyle ki sanki bunlar senelerden beri birbirleriyle tanışıyorlarmış...
Bu durumu şu hadis de tasdik eder...
"İnsanların ruhları içtima etmiş bir topluluk gibidir.Ahlaken ve yaratılışça tevafuk edenler arasında itilaf ve tevafuk, tenasub olmayanlar da ihtilaf'ederler.'' 538
Fakat böyle bir duyguyu da inanç pekiştirmelidir. Mü'min kalbinin derinliklerinden almış olduğu bu otorite ile uzun zaman ve mekan değişikliğinden dolayı, hiç görmediği insanları Allah (c.c.) için sever. Aynı zamanda da hazar ve seferde bile karşılaşmadığı insanlara da bazen buğz edebilir. Bu sadece şunun içindir. Mü'min iyileri sever, kötülüklerden nefret eder. İşte bu gerçeği içinde saklayan kalb, sahibini bulunduğu derecelerin üstüne çıkarır.
Ebu Zerr (r.a.) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü bir şahıs bir toplumu sevdiği halde onların yaptığını yapamıyorsa durum ne olur?" dedim. O (s.a.v.): "Ya Eba Zerr! Sen sevdiğin kişiyle berabersin "dedi. "539
İslam'ın dostluk hakkındaki sünnetlerinden biri de ziyaretleşmelerdir. Ziyaretlerin, menfaatsız ve Allah (c.c.) rızası için olması gerekir. Ebu Hureyre Resulullah'tan şunları rivayet eder:
"Bir adam köyde bulunan müslüman kardeşini ziyaret eder. Allah'da (c.c.) gözetlemek için yoluna bir melek görevlendirir. Melek ona varınca: "Nereye gidiyorsun? "der. "Bu köydeki kardeşimi ziyaret etmek istiyorum"
"Yanında koruyacağın veya alacağın herhangi bir menfaatin mı var?" "Hayır, sadece onu Allah rızası için sevdiğim için ziyaret ediyorum." Melek: "Ben Allah'ın görevli bir memuruyum şüphe yok ki onu Allah rızası için sevdiğin için Allah da seni öylece sevmiştir."540
Böyle yerlerde atılan adımlar çok kıymetlidir. Tıpkı Allah yolunda cihad eden mücahidlerin attığı adımlar gibi en büyük sevablara nail olacaklardır. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kim bir hasta veya müslüman kardeşini ziyaret ederse, bir münâdî ona şöyle seslenir: Ne güzel yaptın ve ne güzel yolda yürüdün. Cennetteki yerini hazırlamış oldun."541 Bir başka hadiste de şöyle buyurdu: "Allah rızası için kardeşini ziyaret eden herkese semâdan bir münâdî şöyle seslenir: Güzel ettin. Cenneti hak ettin.”Allah'da (c.c.) meleküt aleminden şöyle buyurur: "Kulum benim rızam için ziyarette bulundu. Onu konaklamak da bana aittir. Allah (c.c.) ona cenneti vermekten başka hiç bir sevabı lâyık görmez."542
Müslüman her ne kadar tüm insanlar için fayda istiyor ise de dostları için daha fazla ister, menfatları için daha fazla sevinir. Kendisine bir hayır ulaştığında dostlarını da hatırlar.
"Aranızdaki üstünlüğü unutmayınız. Şüphesiz Allah ne yaparsanız hakkıyla görücüdür."543
Resulullah (s.a.v.) dostlar arasındaki hediyeleşmeyi hoş görmüştür.
"Karşılıklı hediyeleşiniz. Şüphe yok ki hediye göğüs (kalb)'ten kötü vesveseleri siler."544 Aişe'den (r.anha.): "Resulullah (s.a.v.) hediyeler kabul eder ve onlara karşılık verirdi."545 Bununla beraber hediyeleşmelerdeki adab hududu aşar, külfetli olursa mekruh işlenmiş olur.
İslâm yapmacık hareket ve israf ile savaşmıştır. Zorlukla, yaltaklıkla, yapılan tüm işlerden İslâm beridir. İslâm, esasının sağlamlığına inandıktan sonra çeşitli uygun vasıtalarla dostluğun devamını hedef almıştır. O böylelikle hayat akışının kolaylaşması ve zorlukların hafifleşmesi için çeşitli vesileler edinir." Dostların Allah (c.c.) indinde en hayırlısı dostuna en hayırlı olanıdır. Allah (c.c.) indinde komşuların en hayırlısı da komşusuna en hayırlı olanlardır."546
İslâm kişiye, ana-babası kardeş ve akrabalarının yiyeceğinden alabileceği gibi arkadaşının da yiyeceğinden alabileceğini mubah kılmıştır.
"Size göre de (gerek) kendi evlerinizden gerek babalarınızın evlerinden, gerek annelerinizin evlerinden gerek kız kardeşlerinizin evlerinden... Yahut sadık dostlarınızın evlerinden yemenizde de (bir harec) yoktur."547
Buna şaşmamak gerek. Dostluk antlaşmasının kıymeti büyük tesiri de fazladır. Öyle ki dost, zor felaketlerde imdat için, teselli kaynağı olabiliyor. İsterse bu felaketler cehennem ateşinden kurtuluş endişesi hususunda bile olsun. Allah (c.c.) müşriklerin azabı tadış anındaki hallerini tasvir ederken şöyle buyurur:
"Allah'a andolsun ki hakıykat biz apaçık bir sapıklık içinde idik. Çünkü sizi alemlerin Rabbi ile bir seviyede tutuyorduk. Bizi o mücrimlerden başkası saptırmadı. Artık bizim için ne şefaatçılardan (bir kimse) ne de candan bir dost yok."548 Arkadaşlık bağı bir çok hakkı gerektirdiği için Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Müminden başkası ile arkadaş olma. Takva sahibi kimselerden başka hiç kimse de, yemeğini yemesin.'' 549
Bir şiir:
"Ben, (o), kardeşimdir," dedim. O:" kardeşin, nesebinden mi?" dediler. Bu, sadece şekille ilgili bir husustur. Benim kardeşim, nesebimiz uzak ve ayrı da olsa gaye, fikir ve sebatta benimle olandır" dedim.550
Dostları ilə paylaş: |