MüSLÜmanin ahlâKI


(Mü'minin) İzzet (Kaynakları)



Yüklə 1,06 Mb.
səhifə24/29
tarix09.01.2019
ölçüsü1,06 Mb.
#94126
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   29

(Mü'minin) İzzet (Kaynakları)



"Yaratıklar üzerindeki büyüklük hakkı, âlemleri ter­biye eden en güzel şekilde yaratan, takdir edip doğru yolu gösteren insanları dilediği zaman kaybedilen nurları tecelli ettiği zaman insanın aklını dehşete dü­şüren âlemlerin Rabbi olan Allah'ındır. Göklerde ve yerde azamet O'nundur. O, Aziz'dir, Hakimdir." 551

İnsanların Rablerine boyun eğmeleri, bâtıla değil, hakka eğilmektir. Çünkü yaratma, idare etme, zenginlik ve mülk yalnız onundur. Kulların geleceği onun dileği ve iradesine bağlıdır.

İnsanların en mutlu vakitleri uzunca ve mütevâzi olarak alınlarını izzet sahibi yaratanları için yere koydukları andır. İşte bu anda insanlar gerçek değerlerini bilir, seviyelerini tesbit eder, inkar edilmeyen ve mutlak gerekli olan Rablerinin (ubudiyet) hakkını yerine getirmiş olurlar.

Öte yandan insanın kendisi gibi bir kula boyun eğmesi şüphe götürmeyen bir bâtıldır. Bu durumda kibir tasarlayan ise haklı olmadığı bir durum ve bâtılane davrandığı bir işe girmiştir. Seviyesiz kişinin kibir tasarlaması güç ge­tiremediği suçu işlediği gibi, haddini de bilmediğini ortaya koyar. İslam zillet ve kibri haram kılıp izzeti vâcib kılmıştır. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:



"Kimin kalbinde hardal tanesi ağırlığında kibir var ise Allah (c.c.) onu yüzüstü ateşe atacaktır.' '552

Diğer bir rivayet de şöyledir:

"Bir zamanlar adamın biri çok beğendiği süslü elbiseleri ve taranmış saçı ile kibir içinde yürüdü. Allah (c.c.) onu yere ba­tırdı. O, kıyamete kadar yerin dibine batmaya devam edecektir."553

Evet kibir Allah'ın (c.c.) bir vasfıdır. Beşer için, Allah (c.c.) hakkı olan vasıflarda O'na ortak koşmaya kalkışmaları uygun düşmez. İnsanların kibir taslamaları kötü has­letlerden sayılır. Bunun kökeninde hakkı inkâr, durumu bil­meme, hadde tecavüz, sûî muşeret ve iyiliği hakir görme vs. gibi hususlar yatmaktadır.

İslâm müslüman için küçük, hakir ve zelil düşmesini haram kılmış, ona şahsiyet ve mevkiine halel getirecek herşeyden uzak durmasını tavsiye etmiştir. Enes bin Malik Re­sulullah'dan (s.a.v.) şunu rivayet etmiştir:

"Kim, dünya için üzülürse Rabbını gazaplandırmış olur. Kim, başına gelen bir musibetten dolayı şikayetçi olursa Allah'a (c.c.) şikayet etmiş olur. Kim ondan yararlanmak için bir zengine eğilirse Allah'ı (c.c.) gazaplandırmış olur. Kim de Kur'an'a sahip olduğu halde cehenneme girerse Allah (c.c.) onu daha da uzaklaştırsın.”554

Diğer bir rivayet de şöyledir:

"Kim bir zenginden dünyalık elde etmek için yanına oturur ona yaranır ise dininin üçte ikisi gider ve cehennemlik olur".

Bu hadis bir musibet karşısında bazı insanların zillete düşmelerini, dünyalık bir meta için oturup ağlamalarını, yar­dım için çığlık atmalarını, borç veya karşılıksız bir şeyler elde etmek için zenginlerin ayak tozuna sürünmelerini (şid­detle) reddeder.

İmkânsızlıklar için üzülmek düşüklük sayılmaz. Esas İslâm'ın haram kıldığı şey, imkânsızlıklar için insanın kendisi (düşük) ve zelil düşürmesidir.

Eskiler kahramanlıklarını şöyle gösterirlerdi: Mesela, bir yaralı veya (musibetzede) iyileşinceye kadar başına gelenlere sabreder. Azimle durumunu muhafaza ederdi. Yoksa şuna buna inleyerek kendini düşük bir duruma düşürmezdi. Bu anlamda şâir şöyle haykırmış:

"Ben kanaat gösterir, zenginlikten pek hoşlanmam. İmkânım nisbetinde benden borç isteyene yardıma koşarım. Bazen zor duruma düşer sıkıntılar çekerim. Fakat şah­siyetimi koruduğum için mutluyum. Güvendiğim kişi bile benden ne borç, ne de karşılıksız borç vermek suretiyle şah­siyetimden birşey elde edebildi". Şâir, başına gelen musibet zail oluncaya kadar sabredeceğini ve güvendiği biri olsa bile kimseye eğilmeyeceğim ifade etmektedir. İslâm, mü'mini izzet ve gerçek hürriyetin bulunduğu mevkiye oturtur. Bunun için mü'min cemiyetinde bu değerlerin peşinde bu­lunması gerek. Bunu elde etmek kendisi için zor oluyorsa zil­let diyarından göçüp, izzeti buluncaya kadar onu aramaya koyulmalıdır. Bu hususta Allah (c.c.) şöyle buyurmuş:

"Öz nefislerini zâlimleri olarak canlarını alacağı kimselere melekler derler ki: "Ne izde idiniz?" Onlar: "Biz yeryüzünde dinin emirlerini tatbikten âciz kim­selerdik." Melekler de: "Allah'ın arzı geniş değil miydi? Siz de oraya hicret etseydiniz ya" derler. İşte onlar böyle olanların barınakları cehennemdir. O ne kötü biryerdir."555

Allah (c.c.) güçsüz ve imkânsız erkeklerle kadın ve ço­cukların özürlerini kabul etmiş ve bu konuda şöyle buyurmuştur:



"Erkeklerden, kadınlardan, çocuklardan, zayıf ve acz içinde bırakılıp da hiçbir çareye gücü yetmeyen, hicrete bir yol bulamayanlar müstesna işte onlar Allah'ın kendilerini affedeceğini umabilirler. Allah çok affedicidir. Çok yargılayıcıdır." 556

"Bu ifadeler "İslâm'ın zilleti nasıl kabul etmediğini ve ondan kurtulmak için de her türlü imkânı nasıl seferber ettiğini göstermektedir. Müslümanın şahsiyeti ve imanı Rabbi ile iftihar etmesi, imanın azametinden dolayıdır. İman aza­meti taşkınlık değildir. O müminin hiç otoriteye eğilmemesidir. Hiç bir makama yaranmaması ve hiçbir insana kuyrukçu olmaması demektir. Böyle bir iman da Allah'a (c.c.) boyun eğmek nisbetinde diğer engellerden uzaklaşma var. Ondaki tatmin ve huzur nisbetinde yücelik mevcut... O ima­nın içinde yeryüzündeki tüm sapıklıklardan insanların boş iddialarından ve hayatın aldatıcı unsurlarından uzaklaşma var...

İman azametinde müminlere hizmet var. Onlar alçak gö­nüllülük ve tebessüm var. Hakk'a boyun eğmek herşeye usu­lünde gitmek ve en doğru yolda yücelik istemek var...

"Kim ululanmak hevesine düşerse bilsin ki bütün ululuk Allah'ındır. Güzel kelimeler ancak O'na yükselir. Onu da iyi amel (ve hareket) yükseltir. Kötülükleri tuzak yapanlara ge­lince, onlar için çetin bir azap vardır. Onların kurdukları tu­zağın bizzat kendisi mahvolur".

İzzet, yücelik ve şahsiyet İslâm'ın davet ettiği cemyetin her tarafına inanç ve eğitimi ile ekip filizlendirdiği hususlardır. Hz. Ömer (r.a.) bu hususlara şu sözleri ile işaret etmişlerdir. "Ben çökücü bir duruma davet edildiğimde açık­ça hayır diyeni severim". Müezzinin günde beş defa ezanlarının başında ve sonunda büyüklüğün sadece Allah'a âit olduğunu îlan etmesi neyedir? Ve tek bir lafızlarının na­mazdaki tüm oturuş ve kalkışlarda tekrar edilişinin manası nedir? Bu şunun içindir:

"Müslüman sarsılmaz bir inançla bilecektir ki Allah'tan başka büyüklük taslayanların hepsi küçük ve yücelik taslayanların tümü de hakirdir. Bu ilâhî nida insanları dünya zorlukları kendilerini sarstığı zaman en doğruya davet için bir mesaj mesabesindedir. Onun içindir ki Allah (c.c.) Esma-i Hüsna'dan "en büyük" ve "En yüce" mânâsına gelen iki mü­barek ismi seçmiş ki müslüman bunları rüku ve secdeleri es­nasında tekrarlasın ve bunlar vasıtasıyla yücelik ve bü­yüklüğün sâdece Allah'a (c.c.) âit olduğunu anlasın. İzzet, karşılığında bir vecibenin bulunduğu bir haktır. İnsan ken­disinden istenenleri ödemeden malı ile bile olsa bir hak talep edemez.

Sana herhangi bir görev verilir. Sen de bunu en lâyık veç­hile yerine getirirsen hiç kimsenin sana müdâhale hakkı veya hiçbir makamın sana nahoş bir söz söylemeye hakkı olmaz. Bu durumda, içinden sana tenkit ve lafların geldiği tüm gedikleri kapatmış ve âmirlerin yanındaki şahsiyetini korumuş olursun. Artık en azılı düşmanların bile senden çe­kinmeye başlar Allah (c.c.) şöyle buyurur:

"İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzel iyilik bir de ziyâde vardır. Onların yüzlerine ne bir toz bulaşır, ne de horluk kaplar. Onlar cennetin yaranıdırlar ki ken­dileri onun içinde ebedi kalıcıdırlar. " 557

Kötülük kazanmış olanlara gelince onların bir kö­tülüğünün cezası bir misli iledir. Kendilerini bir horluk kaplayacak. Onları Allah'tan (c.c.) hiçbir kurtarıcı da yoktur. Sanki yüzleri karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür. İşte bunlar da ateşin yârânıdırlar ki kendileri onun içinde ebedi kalıcıdırlar. Kötülükleri irtikâb etmek, fert ve cemiyet için hakir düşüp değer kaybetmenin yoludur. Allah (c.c.) Uhud savaşında karşılaşılan hezimet sebebinin bâzı kişilerce gösterilen muhalefet olduğunu beyan etmiştir. "Hakikat iki ordu karşlaştığı gün izinizden geri dönenler yok mu? Onları irtikap ettikleri bazı şeyler yüzünden ancak şey­tan kaydırmak istedi. And olsun Allah yine onları af­fetti. Çünkü Allah yargılayıcıdır. Halimdir." 558 İslâm, müslümana izzeti tavsiye edince ona, tüm yol ve sebeplerini de kolaylaştırmış ona değerin takvada, yüceliğin ibâdette iz­zetin de Allah'a itaatta olduğunu beyan etmiştir. Bunları bilen ve tatbik eden bir mü'mine dünya'dan nasibini eksiksiz alması bir vecibedir.

Ona, biri haksızlık eder veya bir saldırganın onun malına göz dikmesi hâlinde nefsini müdafaa etmesi Allah (c.c.) yo­lunda cihaddır. Böyle bir harekette bulunan sadece kendi şahsî hakkım değil, umumun hakkım savunmuş olup, örnek alınacak bir işe girmiş sayılacaktır... Müslümanın hakkım müdafaa esnasında ölmesi şehâdettir. Bir adam Resulullah'a (s.a.v.) geldi ve şöyle dedi:

"Ey Allah'ın (c.c.) Resulü! Bir şahıs benim malımı gasbetmeye girişirse ne yapayım? "Malını ona verme." "Benimle döğüşürse?" “Sen de döğüş.” “Ya beni öldürürse”? “Sen bu du­rumda şehitsin.” Ben onu öldürürsem ne olur? "O cehennemlik olur.” buyurdu."559 Evet mü'minin, her açgöze hedef ve her saldırgana yem olmaması izzet icabıdır. Bilakis, namusu, malı, nefsi ve ehli için ölümü göze alması gerek. Şayet bu uğurda olduğu için hafif gelir. Allah (c.c.) haksızlıklardan in­tikam almayı, mazluma yardım, zâlime de aşağılık olacağı için meşru kılmıştır.

Allah (c.c.) bununla müslümanın hakkı koruması ve elinde dayanak olmasını murad ederek onu, büyük bir bağışlama ve şanını yüceltecek olan bir müsamahayı göstermesi nıüstesna bu hakkını korumada direnmeye davet etmiştir. Allah (c.c.) aşağıdaki âyeti kerîme ile mü’mine ilkin, îman derslerini ve yücelik esaslarını telkin etmiştir.

"Size verilen şey dünya hayatının geçici birer faydasıdır. Allah indinde olan sevab ise daha hayırlıdır ve süreklidir. Bu sevaplar iman edip te ancak Rablerine güvenip dayanmakta büyük günahlardan fahiş kötülüklerden kaçınmakta, öfkelendikleri zaman biz­zat kusurları örtmekte, bağışlamakta olanlara Rablerinin tevhid ve ibâdete âit dâvetine icabet edenlere namazlarını dosdoğru kılanlara-ki bunların işleri ara-arında müşavere iledir. Kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden Allah'a taat uğrunda harcamaktadırlar." 560 Ferd ve cemaat olarak sahibine tam izzeti sağlayan bu talimattan sonra Allah (c.c.) şöyle buyurur:

"O kimselerdir ki kendi haklarına tecavüz vâki ol­duğu zaman onlar yardımlaşırlar ve intikam alırlar. Kötülüğün cezası da ona denk bir kötülüktür. Fakat kim bağışlar ve kendisi ile düşmanı arasını düzeltirse onun mükafaatı Allah'a aittir. Elbette O zâlimleri sevmez." 561

Mü'minin bir ahlâkı da başkası onu öfkelendirdiğinde affetmesidir. Aynı zaman da mütecavizlerin haddini vermek ve fonksiyonları kurmak için onları te'dib etmek de onun ahlâkının gereğidir. Mü'min bu halinde mütecavizleri kor­kutmak için kuvvetini göstermekle mükelleftir. O, bu yüce makamında affetme yetkisine de sahiptir. Çünkü acizlik be­lirtilerini izale ettikten sonra güçlünün affetmesi mü'minin yüceliği ve mütecavizin de bir nevi te'dibi kabilindedir. Yu­karıda geçen son ayetlerin ihtiva ettiği ahlâk ile ilk âyetlerin ihtiva ettiği ahlâk birbirinden ayrıdır. İlk âyetlerde hata işleyenlerin kusurlarının affedilmesi kasdedilmiştir. "Öf­kelendikleri zaman bizzat kusurları örtmekteler." 562

Son ayetler ise caniye hükmünü bildirmekte onu cezasına çarpmakta ve kısas kılıcım boynuna koymaktadır. Böylelikle onun saldırganlığı önlenmiş cesareti kırılmış olur.

Adaletin gecikmesinden sonra da artık fazilet yerini bul­muş olur. Bu durum hilekârların cemiyetten çekilmesine mü'minin de izzetinin artmasına vesile olacaktır... İnsanda zâif ve kararsızlık hasletleri olduğu için nefsinin mes'eleleriyle arzularının yerine getirilmesini ayırt edebilen kişi az miktarda kötülük ve şahsiyetini lekeliyecek ha­reketlerde bulunur. Bundan dolayı Resulullah (s.a.v.) bizlere böyle düşük hareketlere girmememizi ve arzuladığımız hu­suslara açık alınla girişmemizi emir buyurmuştur ve şöyle demişlerdir:



"İhtiyaçlarınızı izzet -i nefs ile talep ediniz. Çünkü her şey takdir -i ilahi ile cereyan eder," 563

Resulullah (s.a.v.) bizlere bütün insanlık başımıza toplansa bile Allah (c.c.) bizlere verdiği bir şeyi men edemiyeceklerini Allah'ın (c.c.) men ettiği şeyi de ve­remeyeceklerini beyan etmiştir. Onun için müslüman işin neticelerini, onları takdir eden en büyük zata havale edip ona dayanmalı ve güvenmelidir. Mü'min dinine sarılmalı, ihmal ettiği için zelil düşmemeli. Ahmaklara kibir ve yük­selme fırsatını vermemelidir. Herhangi bir kararın altında Allah'ın (c.c.) îmâsı yoksa gerçekleşmez. Allah (c.c.) şöyle bu­yurdu:



"Allah'ın insanlara açacağı herhangi bir rahmeti tu­tacak yoktur. Tutacağı seviyede ondan sonra sa­lıverecek yoktur. O mutlak galip, hüküm ve hikmet sâhibidir." 564

Allah'ın (c.c.) bazı kullarına verdikleri onun tüm kullarının üzerinde olan iradesinden bir milim değiştirilmez. Bizler çok kere işimizde muvaffak olamadığımızın farkına varırız. Fakat bu durum kendisini hiç bir şeyin âciz bırakmıyacağı Allah (c.c.) hakkında düşünülmez. "Allah emirlerine hâkim ve galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bil­mezler." 565 Hakka en yakın faydası en çok ve mes'eleleri halletmede en doğru yol; müslümanın dimdik yüce amelli hiçbir ihtiyaç ve zorluğa boyun eğmez. Duasıyla yaratıcısına yalvarır eksikliklerini yalnız Allah'a bildirmesidir. Mü'min aşağıdaki âyet ile tüm eksikliklerini Allah tarafından gi­derileceğinin şuurunda olduğu için bunu kimseye açmaz.



"Eğer Allah (c.c.) sana herhangi yüzden bir keder bir zarar dokundurursa onu kendisinden başka hiç bir gi­derici yoktur. Eğer sana bir hayır da dilerse onun faz­lını geri çevirici hiç bir kuvvet de yoktur. O bunu kul­larından dilediğine eriştirir. O, çok yargılayıcıdır. Çok esirgeyicidir. " 566

Resulullah (s.a.v.) ashabına nasıl tok gözlü ve kanaati öğ­rettiğini, en basit olsa bile hiç bir şeyi kimseden istemeyeceğini, reddetmeyi ne biçimde talim ettiğini biliyorsundur." Ashâbdan herhangi biri devesinden iner kamçısını alır ve kimseden kendisine uzatmasını taleb et­mezdi.

İnsanlar, şu iki husustan biri için zillete düşüp din ve dün­yaları hususunda aşağılığı kabullenirler...

1. Rızık elde etmek,

2. Ecelden kaçmak.

İşin garip tarafı şudur ki, Allah (c.c.) bu iki hususta da hiç bir insana müdahale hakkı tanımamıştır. Hakikatte insanları hayat ve yiyecek konusunda haris olan nefisten kaynaklanan bir vehim ve bu kadar zelil düşürmektedir. İn­sanlar zillete düşme korkusu ile zelil, fakirliğe düşme korkusu ile aç gözlüdürler. Oysa İslâm tevhid hakikatını; geç­miş, gelecek ve korkutucu tüm hususlarda Allah'a bağlanma ve hiçbir şeye mâlik olmayan hayır ve serde fonksiyonu ol­mayan insanlardan bir şey beklememe esasları üzerine kur­muştur.



"Rahmeti -âm ve şâmil olan (Allah)'a karşı size kur­tarıcı bir yardımda bulunabilecek olan kimdir? Şu sizin ordunuz mu? Kâfirler gururdan başka birşey içinde değildir. O eğer rızkınızı tutup kesiverirse size rızık verebilecek kim? Hayır onlar bir azgınlık, bir nefret içinde mütemadiyen inat etmişlerdir. " 567

İbnü'l Kayyım bir münacatında şöyle der:

"Ey isteklerimde O'na sığındığım! Ey sakındığım şeylerden kendisine iltica ettiğim Allah (c.c.)! Senin kırmış olduğun ke­miği insanlar saramaz. Senin sardığın kemiği de hiç bir insan kıramaz".

İşte kâmil tevhid budur. Zavallı miskinler bununla iyi­leşmeye koşuşsunlar. Onlar ki kapılarda dilenmek, istismara elverişli elbiselerle evlerin eşiklerine dayanmak suretiyle yüzlerindeki suyu dökmüşlerdir. İslâm insandaki ka­rarsızlıkları yıkıp onun tertemiz havayı teneffüs etmesini sağlamak ister. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:



"İnsanın eceli kendisini aradığı gibi, rızkı da kendisini taleb eder." 568

Resulullah (s.a.v.) insanların farz olan çalışmayı terketmeleri için bunu söylememiştir. Bunu ancak cahil olanlar söyleyebilir. Fakat O bunu insanların güzel çalışıp kötü ısrar ve ayıp olan yaltaklanmalara tenezzül etmemeleri için söy­lemiştir. İşte Allah'ın (c.c.) şu yeminlerinin sırrı da budur:



"Rızkınız ve size va'd olunagelen şeyler göklerdedir. İşte o göğün ve yerin Rabbine and olsun ki va'd olduğunuz o şeyler tıpkı sizin konuştuğunuz gibi şüphesiz ve kat'i bir gerçektir" 569

İbn Mes'ud (r.a.) Resulullah'tan (s.a.v.) şunu rivayet eder:



"Sizleri cennete götürecek her şeyi emredip cehenneme gö­türecek olan her şeyden de sakındırdım. Cibril (a.s.) ruhuma nakşetti ki hiçbir kimse rızkını tamamlamadan ölmeyecektir. Binaenaleyh ey insanlar Allah'tan korkun ve rızık talebinde güzel hareket ediniz. Birinizin rızkı biraz gecikince Allah'a (c.c.) masiyette bulunmak suretiyle onu aramasın. Çünkü Allah'ın (c.c.) nimetlerine masiyetlerle ulaşılmaz." 570

İslâm bu tavsiyelerle kendine sarılanların şanını yükseltip yeryüzünde onları şerefli bir makama yüceltmişir. Sonra da onlara, kendi ihtiyaçlarımız için gittiğimiz insanları, vermek veya men etmek için ancak, vasıtalar olabileceklerini beyan etmiştir. Abdullah b. Mes'ud Resulullah'tan (s.a.v.) şu hadisi rivayet etmiş:



"Allah'ın (c.c.) rızasızlığı ile kimseyi memnun etmeye kal­kışma. Allah'ın sana verdiğini başkasından bilme. Allah'ın (c.c.) sana vermediği bir şeyden dolayı başkasını yerme. Hiç kimsenin hırsı ile rızık gelmediği gibi istemeyenin rızıksızlığı ile de, gelecek olan rızık geri gitmez. Allah (c.c.) adalet ve ih­sanı ile genişlik ve bolluğu, kendisine teslim olma ve inançta kılmıştır. Üzüntü ve kederi de rızıksızlıkta kılmıştır".

Bu hadisi şerif iyiliğe karşı nankörlükte bulunmayı veya verileni hakir görmeyi kasdetmemiş. Hadis şunu kasdetmektedir:



"İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a (c.c.) da teşekkür etmez." 571

Bir önceki hadisin mânâsı: İnsan, kendisine verilen bir iyilik için köleleştirilmemeli ve şahsiyeti çiğnenmemelidir Çünkü bu iyilik verenden önce Allah'ın (c.c.) bir nimetidir Veren kişi de bu bağışı ile istediği şekilde insanları kullanıp satın aldığını düşünmemeli...

Bu hareket onun ecrini öldürmeye kâfidir. Bu durum riyakârların işidir. Şahsiyetli kişiler böylelerinin vereceği ba­ğıştan sıkıntı çekerler.572


Yüklə 1,06 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin