İLETİŞİM BECERİLERİ
MUTLU AİLE, SAĞLIKLI İLETİŞİM
İletişim kurmak, her gün defalarca yaptığımız bir eylemdir ama ne kadarında kendimizi anlaşılmış ve anlatabilmiş hissederiz?
İletişim kurmak aslında zor bir eylemler bütünüdür. Karşınızdaki kişi sizden farklı tecrübeler yaşamış biri olabilir, yaşça büyük veya küçük olabilir. Geçmişi ve yaşadıkları ona, insanlara dair yargılar katmış da olabilir. Düşünceleri, inanışları, değerleri farklı,duygularını henüz netleştirememiş, bu nedenle kendini rahatlıkla anlatamıyor ya da duygularını yoksaymış, henüz tanımıyor olabilir. Bu kişiler çevrenizden olabileceği gibi, en yakınınızda, ailenizdeki kişiler olabilir.
Aile üyelerini birbirine bağlayan, huzurlu ve mutlu bir yaşam sürdürmelerini sağlayan temel unsurlar, ilişkileri ve iletişim tarzlarıdır. Anne-baba-çocuk, varsa diğer aile üyelerinin her biri diğeri ile farklı bir ilişki tarzı yaşar. Bu ilişkilerin ise hangi yöne gideceğini, oluşturdukları iletişim tarzları belirler. Bu bültenimizde, sizlerle temel insan iletişiminin nasıl oluştuğundan yola çıkarak aile içi iletişimde nelere dikkat edersek mutlu ve sağlıklı ilişkiler geliştiririz, sorularına yanıt arayacağız.
İLETİŞİMİ OLUŞTURAN PARÇALAR NELERDİR?
1. Basamak: Çocuğunuzun İhtiyaçlarını Görün ve Kabul Edici Yaklaşın
İş hayatında, ailede, okulda ve topluluğun olduğu her alanda yakalanması gereken bir standart davranış ve sonuç vardır. Yaşımız ve deneyimlerimiz arttıkça kendimizi bu beklentilere uydurur, ait olduğumuz grupların ve sistemlerin (ebeveynler, öğretmenler, arkadaş grubu, işverenler, toplumu yönetenler) istediği biçimde davranan bireyler oluruz. Bir yandan aynı düşünüp davrandığımız için grubumuz bizi kabul eder, yaşamımız kolaylaşır, aykırı davranmanın yüklü sorumluluğunu hissetmeyiz, yaşamımız belli bir rutin içerisinde dengeye oturur. Bir yandan da herkesin de bizim gibi davranması gerektiğine o kadar inanırız ki farklı davranışlara, düşüncelere kendimizi kapama riskimiz ortaya çıkar. Kendi yaşamımızın anlamlı ve doğru olduğuna dair inancımızı, başka yaşamları kötüleyerek kuvvetle hissedebiliriz. O zaman da, kabul ederek ve gerçekten anlamaya çalışarak dinleme kanallarımızı kapatmış oluruz. İletişim kurabilmek istiyorsak, koşulsuz saygı duyduğumuz insanı, iyi niyetle dinlememiz gerekir. Ailemizi, çalışma arkadaşlarımızı, arkadaşlarımızı, hiç tanımadığımız insanları ve en önemlisi çocuklarımızı anlama niyeti ve insan oluşuna verdiğimiz değerle dinlememiz gerekir.
Çocuklarınızın da sizlerden farklı olduklarını, büyümeye devam ettiklerini, duyguları ve ihtiyaçlarına öncelik vererek davrandıklarını kabul etmeniz gerekir. Onları ihtiyaçlarına göre anlamaya çalışmak en doğrusu olacaktır.
Bu bakımdan, iletişim kurabilmenin ilk basamağını, iletişim kurmaya açık bir duruşa sahip olmak, çocuğu her durumuyla (olumlu-olumsuz) net olarak görebilmek, kabul etmek ve ona saygı duymak olarak belirleyebiliriz.
2. Basamak: Çocuğunuzu Anlamak için Dinleyin
i. Jest ve mimiklerinizle, davranışlarınızla çocuğunuzu dinlediğinizi gösterin
Çocuğunuzu dinlemek için öncelikle ona zaman ayırmanız gerekir. Başka bir işinizi hallederken dinliyorsanız anlatılan şeyi tamamen anlamanız mümkün olmaz. Çocuğunuz da kendi anlattıklarının önemsenmediğini hissedecektir. Çocuklar böyle durumlarda ya konuşmayı bırakırlar -daha sonra da isteseniz dahi konuşmazlar- ya da ısrarlarını artırıp sizin dikkatinizi çekmeye çalışırlar. Hatta bazen hoşunuza gitmeyen tavırlar da görebilirsiniz.
Kabullenici ve dinlemeye açık beden duruşunda, çocuğun gözlerine bakmanız, aynı yükseklik düzeyinde oturmanız, bedeninizi tamamen ona dönük tutmanız, ellerinizi önünüzde açık halde serbest bırakmanız dinlediğinizi gösteren önemli beden detaylarıdır.
ii. Konuşmaya teşvik eden kapı aralayıcılarını kullanın
Bazı cümleler çocuğu içinde bulunduğu durum hakkında konuşmaya teşvik eder:
-
“Seni üzgün görüyorum, bir sıkıntın var gibi…”
-
“Ne düşündüğünü merak ediyorum, bana anlatabilirsin.”
-
“En son ne yaşadın bu durumla ilgili, bir örnek üzerinden konuşursak daha iyi anlarız?”
-
“Seni dinliyorum.”
Çocuğunuzu can kulağıyla dinlediğinizi göstermek için, arada sırada başınızı yukarı aşağı sallayarak, ‘ya, hı hı, hım’ gibi sesler çıkartabilir, onun söylediği bir sözcüğü veya cümleyi tekrarlayarak, anlatımını devam etmesine teşvik edebilirsiniz.
iii. Davranışlarını, ardındaki olası düşüncelerini, duygularını ve niyetini yansıtın
Bazı durumlarda çocuklarınız iletişim kurmakta zorlanabilirler. Bunda bizlerin kızgın, cezalandırıcı tavırlarının da payı olabilir. Ama bu suskunluğun onlara bir yarar sağlamayacağını bildiğiniz için, konuşmasını, varsa aldığı dersi anlatmasını, bir daha olmayacağına dair teminat vermesini istersiniz. Böyle durumlarda onları dinleyeceğinizi, duygularını anlayışla karşılayacağınızı gösterebilmek için duygularınızdan arınarak, yansız bir yüz ifadesi ile davranışlarını onlara ayna gibi yansıtabilirsiniz:
Çocuğunuzun canı sıkkın, size herhangi bir şey anlatmak istemiyorsa, ‘Şu anda kendini anlatmak senin için pek kolay değil... Nereden başlayacağını düşünüyorsun... Yaşadığın şey senin canını sıkmış, pek iyi hissetmiyorsun... ‘
Çocuğunuz bir hata yapmış ve kendini suçlu hissediyor ve susuyorsa, “Kendini suçluyorsun, böyle olmasını sen de istemezdin… Bana nasıl açıklayabileceğini düşünüyorsun… Anlatırsan, benim sana kızmamdan korkuyorsun… Seni dinleyip dinlemeyeceğimi bilmeye ihtiyacın var”
Çocuğunuz bağırarak, ağlayarak kendini savunuyorsa, ‘Yaşadıkların seni çok üzmüş, çok üzgünsün, bu olumsuz davranışları yaptığını düşünmek bile sana korkunç geliyor… Kendini bana karşı suçlu hissediyorsun ve savunmaya çalışıyorsun… Benim de seni böyle davranışlarla görmemi istemiyorsun… Kendini bana anlatmaya ihtiyacın var… O kadar üzülmüşsün ki, ağlıyorsun. Sakinleşmeye ihtiyacın var…’
Çocuğunuz sizden aferin almaya çalışıyorsa, hep olumlu davranışlarını anlatmaya olumsuzları başkasının yaptığını size göstermeye çalışıyorsa, ‘Bu davranışlarını bana anlattığında benim de beğenmemi ve sana aferin dememi çok istiyorsun… Bu seni çok mutlu ederdi… Hep iyi davranışların görülsün bilinsin istiyorsun, iyi olmayan davranışları başkası yaptığında bunun kötü olduğunu düşünüyorsun, sen bu duruma düşmeyi asla istemezsin… Sen hep iyisini yaptığını görmek istiyorsun’
Duygu, Düşünce ve Davranış Yansıtmalarına Örnek Bir Anne-Çocuk Diyalogu:
Çocuk: Okuldan nefret ediyorum. Keşke okula gitmesem…
Anne: İşler okulda yolunda gitmiyor(düşünce yansıtması), okulda kendini mutlu hissetmiyorsun (duygu yansıtması). Başka şeyler yaşamak isterdin (Çocuğun iyi niyetli amacı).
Çocuk: Evet, ödevlerden nefret ediyorum (Çocuk daha fazlasını açıklamış).
Anne: Ödevlerin sana zor geliyor (durum yansıtması). Üstesinden gelemediğin için bazen pes ediyorsun (davranış yansıtması).
Çocuk: Niye yapmak zorundayım ki? (Çocuk anneye güvenmiş ve duygusal tepkisini veriyor)
Anne: Ödevi sevmiyorsun (durum yansıtması, daha fazlasını anlatması için söylenmiş bir cümle).
Çocuk: Öğretmen çok kızıyor herkesin içinde.
Anne: Öğretmenin ödevlerini beğenmemesi seni üzüyor, herkesin de bunu bilmesi seni utandırıyor (duygu yansıtması). Kızmasa da sana yardımcı olsa daha iyi hissederdin kendini, hem böylece okula daha mutlu giderdin, ödev yapmayı severdin (Çocuğun iyi niyetli amacına vurgu).
Çocuk: Evet!
Anne: Sana nasıl yardım edebilirim bunu düşünüyorum şimdi…(çocuğa yardım istemesi için fırsat sunmuş)
Çocuk: Ödevlerimi kontrol eder misin ben bitirince?
Anne: Tabii ki, bitirince beraber bakarız, hem sen de eksiklerini gitmeden önce bulmuş düzeltmiş olursun.
3. Basamak: Çocuğunuz Davranışlarının Sizin Üzerinizdeki Etkilerini Görsün
Çocukların toplumsal hayata dair kuralları öğrendiği ilk yer ailedir. Okullarda da her bir öğrenci kendi ailesinin ona yaşattığı sosyal hayatın izlerini sergiler. Çocuğunuz sizin ona verdiğiniz geribildirimler ve yaptığınız yansıtmalar sayesinde kendi duygularını fark edip isimlendirir. Duygularını davranış olarak ortaya koyarken sınırlarını ailede öğrenir. Üzüldüğünde bu duyguyu ağlayarak, konuşarak veya yalnız kalıp düşünüp yazarak boşaltabilir. Aile üzüntü duygusunu bastırmayı öğretmişse, çocuk içine atıp kendi bedenine zarar da verebilir (tırnak yeme, saç yolma, kendini yaralama, deri-cilt döküntüleri, ağrılar, mide bulantıları, baş ağrıları vb.). Üzüntüsünü taşkın yaşamasına izin verilmişse, saldırganlaşabilir, eşyalara ve çevresindekilere zarar verebilir. Duygulara dair bu eğitim, bebekken başlar ve çocuk bir yetişkin olana dek ebeveynlerin bu konudaki sorumluluğu sürer. Bu nedenle, çocuğunuza en iyi ayna sizlersiniz. Elbette ki bu aynalamayı yaparken çocuğu incitmeden, suçlamadan, saldırmadan yapmak işe yarar sonuç getirecektir.
En etkili yöntem Ben Dili’ dir. Thomas Gordon (1998)’a göre, ben dili ile konuşan ebeveynler, çocukta başkaldırıyı, savunmayı, inatlaşmayı tetiklemezler. Bu nedenle çocuk ebeveynini daha iyi dinler, davranışını değiştirmek için daha istekli hale gelir. Sadece neyin kendisinden istendiğini neyin istenmediğini netleştirir.
Örnek: (Anne) ‘Senden, ödevini kendi başına oturup başlatman, zamanında bitirmeni bekliyorum. Bu akşam seni yönetmek zorunda kaldım ve bu beni üzdü. Sana yap, hadi diyerek emir vermek zorunda kaldım. Senin de canın sıkıldı, hiç de keyifli zaman geçiremedik. Bunu senin yapmanı istiyorum. Sen de istiyorsan, bir çözüm bulmak için sana yardım edebilirim. Bunu çözersek seninle daha eğlenceli zaman geçirmeye vaktimiz kalacak. Aksi halde bazı sevdiğin şeyleri yapmaya zaman bulamayacaksın.’
4. Basamak: İş birliği Kurulduktan Sonra Karşılıklı Sorun Çözme Aşamasına Geçin (Kazan-Kazan Yöntemi)
Altı adımı takip edin:
1. “Ne üzerinde anlaşmazlık yaşıyoruz?” sorusuna beraber yanıt arayalım.
2. “Buna nasıl çözümler bulabiliriz?” Her iki taraf da kendi çözümlerini yazsın.
3. “Hangi çözümler öncelikle işe yarayabilir, hangileri yararsız?” sorularıyla çözümleri gözden geçirelim, listeleyelim.
4. İlk önce denenecek çözüm hangisi, seçelim.
5. Çözümü uygularken anne-baba, çocuk ne yapacak, ne zaman ve ne şekilde olacak, somutlaştıralım.
6. Çözümün işe yarayıp yaramadığını düzenli aralıklarla gözden geçirelim, kimler kazanmış kimler kaybetmiş, ne gibi değişiklikler yapılmalı, ortak karar verelim.
5. Basamak: Çocuğunuzun Özsaygısını Zedeleyecek Konuşmalardan Kaçının
Tüm bu dinleme, çözüm bulma çalışmalarını uygularken, gündelik hayatın koşturmacası içinde işe yaramayan ya da çocukta olumsuz etkiler bırakan bazı tavırları fark etmek ve gözden kaçırmamak önemlidir.
Çocukların ve aslında yetişkinlerin de sınırsız hata yapma şansı vardır, olmalıdır. Önemli olan, hata yapan kişinin bu hatadan dönme yöntemini bulmasında onun hızıyla gitmektir, ona yardımcı olmaktır. Çünkü hiç kimse sürekli eleştirilmek, başarısız hissetmek istemez, tam tersi beğenilmek, alkışlanmak insan için büyük bir ihtiyaçtır.
Çocuklar sınavlarda bildikleri halde yanlış yapabilirler. Çocuklar kızgınlık duygularını kontrol etmekte zorlanıp bir arkadaşına vurabilir veya bağırabilirler. Çocuklar hep söz verip yine de zamanında derse oturamayabilir, çalışmalarını yapmayabilirler. Evdeki sorumluluklarını yapmayıp keyif aldıkları işleri yapmaya öncelik verebilirler. Bu gibi durumlarda, kızgınlık veya bıkkınlık duygusu ile şu gibi cümleler sarf etmek tehlikelidir: ‘Sen tembellik yapıyorsun, dikkatsizsin, yaramazsın, sorumsuzsun, sen hep böylesin zaten!’ Bu cümleler çocuğa şu mesajı verir: “Sen hep olumsuzsun ve değişemezsin.” Bu cümleler çocuğun kendine olan saygısını zedeler, ümitsizliğe kapılır ve bir çıkış yolu görmediği için bizlerin beklediği şekilde olumsuz davranmaya devam eder.
Alfred Adler, çocuğun bazı hedeflere ulaşmak için yaramazlık olarak tanımlanan davranışlar yaptığını belirtmiştir:
-
Dikkat çekmek: Çocuk yeterli ilgiyi görmemişse veya aşırısını görüp sürekli olsun istiyorsa, önemli olmak için dikkat çekmeye çalışır. Aslında esas amacı yetişkinin kendisi ile ilgilenmesidir, iyi ya da kötü davranış fark etmez.
-
Gücü ele geçirmek: Çocuğa ev ortamında sınırları iyi konmamışsa, bazı davranışları ile yetişkini yenmişse ve dediklerini yaptırmışsa, bu duyguyu yeniden yaşamaya çalışabilir. Yetişkini kontrol etmek için yalana başvurabilir, saldırgan davranışlar gösterebilir, bilerek incitebilir. Aslında yetişkin bu meydan savaşına katıldığını gösterirse çocuk yine istediğini elde etmiş olur.
-
Canı yandığı için öç almak: Bu noktaya gelmişse çocuk ne gücü ele geçirmek ne dikkat çekmek başarılı olamamıştır ve cesareti çok kırılmış demektir. Kimsenin onu önemsemediğine o kadar inanır ki, yetişkini üzecek, incitecek, yoracak davranışları artırır.
-
Yetersiz hissettiyse farklı davranarak bu hissi yok etmek: Kendinden beklentisi başarısızlık olmuştur. Bunu tekrarlamak adına da işten kaçar, pes eder, çaba sarf etmez, herkesin ondan umudu kesmesi için davranır.
Olumsuz Davranan Çocuklara Nasıl Yaklaşılmalıdır?
1. Bunları hangi amaçla ve duygu ile yaptığını çocuğun anlaması ve ifade etmesi çok önemlidir. Bu noktada anne-baba, daha önce bahsettiğimiz dinleme yöntemlerini ve “Ben Dili”ni kullanmalıdır.
Örnek1: Seninle daha fazla ilgilenmemi istediğin için evdeki kurallarımıza karşı geldiğini anlamış olduk. Demek ki beraber zaman geçirmemize ihtiyacın var. O olursa, sen de rahatlayacaksın, kurallar konusunda daha dikkatli olacaksın.
Örnek2: Burada kimin patron olup her şeyi yöneteceğini bana göstermek istemiş olabilir misin? Seni kimsenin durduramayacağını göstermeye çalışıyor olabilir misin? Anladığım kadarıyla daha fazla konuşma ve karar verme hakkın olsun istiyorsun.
2. Ortaya çıkan iyi niyetli amacı başka hangi uygun yollardan edinebileceğini çocukla konuşmalıdır.
Örnek1: Birlikte zaman geçirmenin yollarını bir düşünelim seninle.
Örnek 2: Sana daha çok fikrini sormaya çalışacağım ama sana sorarken başkalarının hakkını da korumam gerekir. O nedenle bazen beklemek durumunda kalabilirsin, buna hazır olmanı istiyorum. Bana kendini anlatabilmek için başka hangi yolları seçebiliriz?
&&&
Kasım ayı bültenimizde, birbirimizi anlamanın, dinlemenin ve anlaşabilmenin basamaklarını adım adım takip ettik. Bunları gündelik hayatımızda belli aralıklarla denediğimiz takdirde çok olumlu sonuçlar alabildiğimizi fark edeceğiz. İlk olumsuz tepkide vazgeçmezsek, çocuklarımız da bizdeki istikrarı görecek ve iletişim diline uyum sağlayacaklar.
Çocuklarınızla, dengeli, sağlıklı ve mutlu bir aile hayatı sürdürmeniz dileğimizle…
Hazırlayan: İ. S. Bahar Boylu (3./4. Sınıflar Psikolojik Danışmanı)
KAYNAKÇA:
-
CÜCELOĞLU, D. (1997). İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İSTANBUL
-
GORDON, T. (1998). Etkili Öğretmen Eğitimi, Edit. B. ÖZKAN, Sistem Yayıncılık, 5.Baskı,ANKARA
-
VOLTAN ACAR, N. (2006). Çocukla İletişim, Edit. Y.KUZGUN, Nobel Yayıncılık, 6.Baskı, ANKARA
Dostları ilə paylaş: |