Nass ve iÇTİhat nass karşisinda iÇTİhat biRİNCİ BÖLÜM: ebu bekir ve yandaşlarinin iKİNCİ BÖLÜM: ÖMEr ve yandaşlarinin kur’



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə28/32
tarix15.09.2018
ölçüsü1,37 Mb.
#81846
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   32

HALİD’İN BEN-İ CÜZEYME KABİLESİNDEKİ KATLİAMI

Resul-i Ekrem (s.a.a) Mekke’nin fethinden sonra, Huneyn Savaşından da önce Halid b. Velid’i, Muhacir ve Ensar’dan oluşan üç yüz kişilik orduyla Şevval ayında, savaşmak için değil, onları İslam’a davet etmek için Beni Cüzeyme kabilesine gönderdi.

Beni Cüzeyme kabilesi, cahiliyet döneminde Halid’in amcası Fake b. Muğayre adlı amcasını öldürmüştü. Halid, adamlarıyla beraber Beni Cüzeyme kabilesine gelerek şöyle dedi: “Silahlarınızı yere bırakın; zira Arapların tümü Müslüman oldu.” Onlar da silahlarını yere bıraktılar. Tam bu sırada Halid, onların ellerinin bağlanmasını emretti. Daha sonra eline kılıç alarak bir katliam gerçekleştirdi.

Halid, bu konuda sadece Peygamber (s.a.a)’in açık nassı ile muhalefet etmedi. Bilakis bu kötü amelinde İslam’ın temel kanunlarının sınırları dışına da çıktı. Zira İslam, cahiliyet dönemi insanlarının kanını boşa saymıştı. Buna göre Halid’in amcasının kanı da boşa çıkmış oluyordu. Diğer taraftan İslam, kendisinden önceki amellerin üzerini örtmektedir. O halde Müslüman olmuş Beni Cüzeyme kabilesini, cahiliyet döneminde işledikleri suçtan dolayı cezalandırmamak gerekirdi.

Buna ekleme olarak Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Bir kimse zulmen öldürülürse, onun velisine (hakkını alması için) yetki verdik. Ancak bu veli de kısasta ileri gitmesin.”[1]

Halbuki -önceden de söylediğimiz gibi- Halid’in amcasının kanı boşa çıkmıştı; Halid, onun intikamını alırken aşırı gitti; Halid, amcasının velisi değildi ki onun kısasını alsın.

O halde Peygamber (s.a.a) tarafından görevlendirilen bu adamın davranışı, kıyamet gününe kadar unutulmayacak en kötü davranışlardan birisidir. Hatta bu olayın suçu, onun Bitah[2] olayında işlediği çirkin amelin suçundan az bir yönü yoktur.

Halid’in Beni Cüzeyme’ye karşı yaptığı bu davranış, Peygamber (s.a.a)’e ulaşınca, Hazret ellerini havaya kaldırarak iki defa şöyle dedi: “Allah’ım! Ben, Halid’in yaptıklarından beriyim!” [3]

Taberi ve İbn-i Esir’in nakline göre, Hz. Peygamber (s.a.a), Hz. Ali (a.s)’ı büyük bir malla onlara göndererek öldürülenlerin kan pahasını ve onlardan yağmalananların ücretini ödedi.

Hz. Ali (a.s) da öldürülenlerin tümünün kan pahalarını ödedi ve bu kargaşada kaybettikleri malların değerini geri verdi. Buna ilave olarak; herkese bir miktar da fazladan mal verdi. Daha sonra şöyle buyurdu: “Telafi edilmeyen kan veya mal kaldı mı?”

Onlar: “Hayır” diye cevap verince, İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu:

“Ben bu maldan geri kalanları, Peygamber (s.a.a)’den taraf size bağışlıyorum.”

Ali (a.s), geri döndüğünde, olup bitenleri Peygamber (s.a.a)’e anlatınca Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Doğru ve güzel bir iş yaptın!”

Tarihçiler ve Halid’in adını zikreden kimseler bu konuya değinmişlerdir. Hatta İbn-i Abdulbirr “el-İstiab” adlı eserinde Halid’in bu konudaki macerası, sahih rivayetlerdendir demiştir.

Abbas Mahmud Akkad da bu olayı, “Abkariyat-u Ömer” adlı kitabında naklederek şöyle diyor: “Peygamber (s.a.a), Halid’i Beni Cüzeyme kabilesini İslam’a davet etmek üzere gönderdi. Onlarla savaşmak için göndermemişti. Peygamber (s.a.a), Halid’e eğer bir mescid görürsen veya ezan sesi duyarsan onların hiçbirisini öldürme” buyurmuştu.

Halid, onların yanına giderek aralarında geçen bir takım konuşmalardan sonra, Beni Cüzeyme kabilesi silahlarını yere bırakmayı kabul etti. İşte o zaman Halid onların ellerinin bağlanmasını emretti. Emri yerine getirilince eline yalın kılıç alarak onlardan bir grubu katletti.

Sümeyda adlı bir genç onların arasından firar ederek mevzuu Peygamber (s.a.a)’e anlattı. Peygamber (s.a.a): “Halid’in yaptığı bu işe hiç kimse itiraz etmedi mi?” diye sordu.

Genç: “Ettiler; orta boylu, sarışın birisi ile kızıl çehreli uzun boylu bir adam itiraz etti...” dedi.

Orada hazır bulunan Ömer şöyle dedi: “Ya Resulellah! Allah’a yemin olsun ki, ben bu iki adamı tanıyorum; birincisi oğlum, ikincisi ise Ebu Huzeyfe’nin kölesi Salim’dir.”

Daha sonra Halid’in, “kim esir alırsa hemen boynunu vursun” diye emrettiği ortaya çıktı. Abdullah b. Ömer ve Salim kendi esirlerini serbest bıraktılar... Peygamber (s.a.a), bu haberi duyunca mübarek ellerini havaya kaldırarak şöyle dedi: “Allah’ım! Ben, Halid’in yaptıklarından uzağım.”

Peygamber (s.a.a) daha sonra Ali b. Ebi Talib’i çağırarak, Beni Cüzeyme kabilesine gidip öldürülenlerin kan pahasını ve yağmalanan mallarının da karşılığını ödemesini emretti.

Peygamber (s.a.a), öldürülenlerin intikamını alması açısından kimseyi öldürmedi. Zira katiller Müslüman idiler. Öldürülenler de Müslüman olduk demediler. Onlar, sadece döndük dediler. Bu onların Müslüman olduğunu belirtmiyordu. Bu nedenle bir Müslüman'ı, öldürdüğü kafirden dolayı öldürmek olmaz.

Yazar: Halid b. Velid, Bitah’da -birinci bölüm 13. başlıkta değinmiştik- Malik b. Nüveyre’ye karşı korkunç bir davranışta bulundu. O facianın sorumlusunun kim olduğunun tespiti için, iyice dikkat etmek yerinde olur. Müslümanların kanı, malı ve namusu nasıl da ayaklar altına alındı? İlahi hükümler neden tatil edildi? İlahi haramlar neden hiçe sayıldı? Bilinmelidir ki, neden herkesten önce Ömer b. Hattab, Halid’in aleyhine ayaklandı? Yine bilinmelidir ki, neden Halid ikinci halifenin yanında tüm itibarını kaybetti? Ömer, hatta iş başına gelir gelmez, onu açığa aldı. Onun açığa alındığı haberini, Ebu Bekir’in ölüm haberiyle beraber Şam’a gönderdi?!

Dipnotlar

…………………………..

[1] - İsra / 33.

[2] - Bu kitabın 1. bölümüne müracaat ediniz. (13. Başlık)

[3] - Sahih-i Buhari, c. 3, s. 48 ve Ahmed b. Hanbel bu hadisi Abdullah b. Ömer’den nakletmiştir. Bkz. Müsned-i Ahmed.

ALTINCI BÖLÜM

MUAVİYE B. EBU SÜFYAN’IN KUR’ÂN VE SÜNNETİN AÇIK NASLARI KARŞISINDAKİ İÇTİHATLARI

MUAVİYE VE ZİYAD’IN EBU SÜFYAN’A İLHAKI

Muaviye, cahiliyet döneminde babası Ebu Süfyan’ın, Ziyad’ın annesi ve Übeyd’in de karısı olan Sümeyye ile cinsel ilişkiye girdiğini ve Sümeyye’nin de Ziyad’a hamile kaldığını iddia etti! Muaviye, iddiasına cahiliyet döneminde şarap satıcısı ve kadın pazarlamacılığı yapan pezevenk Ebu Meryem’i şahit olarak getiriyordu. Bu olay İbn-i Şahne’nin “Muhtasar” kitabında mevcuttur. Halbuki Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştu: “Çocuk yatak sahibi kocaya aittir; zina edene ise taş düşer.”

Buhari, Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet eder:

“Kim bir iş yapar da ona karşı bir delilimiz olmazsa, o iş reddedilir.” [1]

Allah (c.c) da şöyle buyuruyor:

“Onları (evlat edindiklerinizi) babalarına nispet ederek çağırın. Allah, yanında en doğrusu budur.”[2]

Muaviye’nin, Ziyad’ı kendi babası Ebu Süfyan’a ilhak etmesi, cahiliyet dönemi adet ve işlerinden biridir ve İslam’da açıkça men edilen ilk işti! Huzurda bulunanların hepsi de itiraz etti. Ama Muaviye önemsemeyerek onların itirazına hiçbir itina göstermedi. O, Ziyad’ı, Ebu Süfyan’a nispet ederek çağırmayan birisini gördüğünde sinirlenirdi. Bu yüzden zevcelerinden birisi şöyle dedi:

“Babana namuslu ve temiz birisi dediklerinde sinirleniyor ve zinakar dediklerinde seviniyor musun?!”

MUAVİYE YEZİD’İ VELİAHT YAPIYOR

Muaviye, Yezidi genç ve cahilken kendisine veliaht yaptı. Yezid, şarap içer, köpek ve maymunlarla oynardı. Ayağının izi kadar İslam’dan haberi yoktu. Tüm zamanını eğlence ile geçirirdi. Babası da onun gece gündüz neler yaptığından haberdardı. O, İmam Hüseyin (a.s)’ın, Hz. Peygamber (s.a.a) ve müminlerin arasında nasıl bir makama sahip olduğunu biliyordu.

Buna ilave olarak; o gün, Muhacir ve Ensar’ın arasında Bedir Savaşına katılmış ve Rıdvan biati vakıasında bulunmuş birçok insan vardı. Onların tümü Kur’ân hafızı ve ilahi hükümleri bilen şahsiyetlerdi. Gerekli siyasi güce ve Ehl-i Sünnet’in görüşüne göre de halife olmaya layık şahıslardı. Ama Muaviye onların İslam’daki sabıkasına ve İslam dinine yaptıkları yardımlara hiçbir itinada bulunmayarak kendi rezil, sarhoş ve haddini bilmez oğlunu onlara emir yaptı.

Bu, Kerbela’da yaşanan facia ve İmam Hüseyin yani cennet gençlerinin efendisinin vahşice şehit edilmesine yol açtı. Bu olay Peygamber (s.a.a)’in hüzün ve üzüntüsüne ve taşlardan kan akmasına sebep oldu.

Daha sonra Yezid Mucrim b. Ukbayı (Müslim b. Ukba) babasının emri ile Medine’ye gönderdi.[3] O da Medine’de öylesine işler yaptı ki, kalemler yazmaya utanır. Şöyle söylememiz yeterlidir: “Üç gün boyunca Medine’yi kendi askerlerine câiz kıldı. Bu müddet içerisinde bin kıza tecavüz edildi!!”[4]

Şebravi şöyle yazıyor: “Medine’de yaklaşık olarak bin tane kıza tecavüz edildi ve yaklaşık olarak bin tane dul kadın hamile kaldı.” [5]

İbn-i Hallakan Vefeyat’ul-A’yan adlı kitabında “Harre” vakıasının şerhinde, (Yezid b. Ka’ka’nın biyografisinde) şöyle yazıyor: Yezid b. Muaviye, hükümeti döneminde, Medine’ye Müslim, b. Ukbe komutası altında bir ordu gönderdi. Müslim, Medine’yi yağmalayarak Medine halkını, şehrin dışında taşlık bir bölge olan Harre’ye topladı. Orada anlattığımız takdirde çok uzayacak bir takım olaylar oldu. Bu olaylar tarih kitaplarında üstü örtülü kalmıştır. Öyle ki, bazıları şöyle demişlerdir: “Harre vakıasından sonra Ensar ve Muhacirlerin kız çocuklarından binlercesi Şam ordusunun tecavüzüne uğramalarından dolayı doğum yaptı.”

O gün Muhacir, Ensar, onların kadın ve çocuklarından ve diğer Müslümanlardan 10780 kişi katledildi. Bu olaylardan sonra onlar arasında Bedir savaşına katılmış bir tek şahıs bile kalmadı.[6] Bu olayda çok sayıda kadın ve çocuklar öldürüldü.

Yapılan cinayet o kadar dehşet vericiydi ki, Şamlı bir asker süt içmekte olan bir bebeğin ayağından tutup annesinden alarak onun gözleri önünde duvara öyle bir hızla vururdu ki, bebeğin beyni yere akar ve annesi de bu manzaraya şahit olurdu.[7]

Daha sonra Şam ordusu Medine halkından, Yezid’e köle olmaları için biat aldı. Yezid, onları köle olarak kullanacak, isterse de serbest bırakacaktı! Medine halkı da malları yağmalanmış, kanları dökülmüş ve kadınlara tecavüz edilmiş olduğu halde, o şartlarla Yezid adına Müslim b. Ukbe’ye biat etti!! Daha sonra cani Müslim b. Ukbe Medinelilerin kesik başlarını Yezid’e gitmesi için Şam’a gönderdi. Yezid kesilmiş başları görür görmez şöyle dedi: “Keşke Bedir’de öldürülen atalarım kalksalardı da intikamlarını nasıl aldığımı görselerdi.”

İşte bu şeklide müşrik atalarının intikamından bahsetti. Daha sonra sözü geçen cinayetkâr, o zamanlar Mekke’de olup Mekkelilerin de halife diye biat ettiği Abdullah b. Zübeyr ile savaşmak için yola koyuldu. Müslim b. Ukbe yolun yarısında öldü. Yezid’in emri uyarınca yerini Hasin b. Nümeyr aldı.

Hasin b. Nümeyr, askerleriyle beraber Mekke’ye geldi. Orada mancınıkları kurarak gece gündüz Mescid’ül-Haram’a sığınmış olan Abdullah b. Zübeyr’e on bin taş atılmasını emretti! Şam askerleri Mekke halkını Muharrem, Sefer, Rabi’ul-Evvel ve Rabi’us-Sani ayları boyunca ablukaya aldılar. Bu müddet içerisinde gündüzler savaşır, geceleri geri çekilirlerdi. Bu durum, azgın halifeleri Yezid’in cehennemi boyladığı haberi ulaşıncaya kadar devam etti. Abluka sırasında mancınıklarla atılan taşlar Kabe’ye isabet etmiş onu yerle bir etmişti.

Yezid’in kısa ömrü boyunca meydana getirdiği facialar, kitaplarda yazılmasından ve kalemlerin açıklama yapmasından daha fazladır. Yezid’in, yaptıkları tarihin yüzünü siyahlatmış, sire kitapları sayfalarını kirletmiştir.

Yezid’in babası Muaviye, onun köpek, maymun, şahin ve bazı av köpeklerini görüyordu. Onun şarap toplantıları ve zinalarından da haberdardı. Yezidin tüm feci işlerini gözüyle görüyordu. O, Yezid’in dansöz kadınlarla ne gibi işler çevirdiğini açıkça görüyordu. Muaviye, Yezid’in hiçbir şekilde hilafete layık olmadığını biliyordu.

Ama buna rağmen o, Yezid’i hilafet tahtına çıkarıp Müslümanların boynuna bindirdi. Halbuki -Sahih-i Buhari’nin[8] nakline göre- Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştu: “Kim halka hükümet etmek için başa çıkar da onlara karşı hilekar olursa, bu dünyadan da bu şekilde giderse, Allah, ona cenneti haram kılar.” [9]

Yine Ahmed b. Hanbel,[10] Ebu Bekir’den şöyle nakleder: Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Kim Müslümanların yöneticiliğinden bir şey elde eder de, onlardan kötü yönde yararlanması için bir kimseyi onlara emir yaparsa, Allah ona lanet etsin. Kıyamet günü cehenneme girene kadar ondan hiçbir amel kabul edilmez.”

Buhari Peygamber (s.a.a)’den şöyle rivayet eder: Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Kim Müslümanların başına geçer de onlara karşı iyi niyetli olmazsa, cennetin kokusuna bile hasret kalır.” [11]

(90)


MUAVİYE’NİN YEMEN’DEKİ ZULÜMLERİ

Muaviye, hicri 40 yılında Yemen’de zulüm ve fitne çıkarması için Busr b. Ertad’ı oraya gönderdi. Bu sırada Yemen’de Hz. Ali’nin amcası oğlu Übeydullah b. Abbas valilik yapmaktaydı. Yemen halkının tümü de İmam Ali (a.s)’ın ihlaslı Şialarındandı. Busr b. Ertad onlara karşı Firavun gibi davranıyor, çocukları öldürüp kadınları esir alıyordu. Bu, Muaviye’nin ona verdiği emirdi.

Eğer hicri 40. Yılın olaylarını yazan tarih kitaplarına müracaat ederseniz, Yemen’de yaşanan facianın boyutlarını öğrenebilirsiniz. Bu kitaplarda çocukların nasıl öldürüldüklerini, henüz süt içen bebekleri nasıl boğazladıklarını göreceksiniz. Onlar, Yemenlilerin mallarını yağmalayarak, kadınlarını esir aldılar!

Kim, Busr’un nübüvvet hanedanına olan muhabbetleri suçundan Hemdan kabilesi kadınlarına yaptığı cinayetleri unutabilir ki? Nitekim el-İstiab’da şöyle yazılıdır: Busr onları esir ederek zorla pazara satışa çıkardı! Onların elbiselerini yukarı kaldırır, kimin bacağı daha büyükse ona göre müşteri bulurdu!!!

İbn-i Abdülbirr şöyle yazıyor: “Bunlar İslam döneminde ilk esir edilen kadınlardı!”

Bu cinayetin mi yoksa Übeydullah’ın çocuklarına karşı yapılan cinayetin mi daha dehşetli olduğunu bilemiyorum. Dediğimiz gibi Übeydullah Yemen valisi idi. O, Busr’un yanından firar ederek çocuklarının ana tarafından dedeleri olan Übeydullah b. Abdulmedan Harisi’yi kendi yerine bıraktı. Busr, Übeydullah’ı, binlerce Müslüman’ın arasında öldürdü. Onun oğlunu da öldürdü. Daha sonra Übeydullah b. Abbas’ın henüz çok küçük olan iki çocuğunu istedi. Sonunda bu iki çocuğu çölde Kenane kabilesinden bir adamın yanında buldu.

İbn-i Esir şöyle yazıyor: Busr bu iki çocuğu öldürmek isteyince Kenaneli adam şöyle dedi: Onları öldürmek istiyorsan önce beni öldürmelisin. Bunlar suçsuz küçük çocuklardır.

Busr, önce Kenaneli adamı öldürdü, sonra da bu iki çocuğu annelerinin gözü önünde birer koyun gibi boğazladı.[12]

Çocukların annesi bu cinayet yüzünden delirdi. Hac mevsiminde Mekke’ye gelerek çocukların feci bir şekilde öldürülmesi ile ilgi şiirler okuyarak ağlardı.

İbn-i Esir’in dediğine göre, Busr çocukları katledince, Kenane kabilesinden bir kadın şöyle dedi: Ey Filani! Haydi erkekleri öldürdün, peki bu iki çocuğu neden öldürdün?! Allah’a yemin olsun ki bunları cahiliyet döneminde bile öldürmezlerdi. Ey Ertad’ın oğlu! Allah’a yemin olsun ki, kudreti ele geçiren birisi bebekleri ve yaşlı adamları öldürmez...

Biz bu olayın izahını Fusul’ul-Mühimme adlı kitapta nakletmişiz.

(91)


ALLAH’IN MÜMİN KULLARININ ÖLDÜRÜLMESİ

Muaviye’nin zulüm ve siteminin örneklerini öğrenmek için şunu bilmemiz yeterlidir: Muaviye kendi zamanında Nübüvvet hanedanının efendisi olan İmam Hasan (a.s)’ı, Eş’as b. Kays’ın kızı ve İmam Hasan (a.s)’ın karısı olan Ca’de’yi göndererek şehit ettirdi. Bunu bir grup Ehl-i Sünnet tarihçileri de itiraf etmişlerdir.

İbn-i Ebi’l-Hadid,[13] Ebu’l-Hasan Medaini’den şöyle rivayet eder: İmam Hasan-ı Mücteba, hicri 49. Yılda vefat etti. İmam Hasan (a.s), kırk gün boyunca hasta olarak yattı. Bu sırada yaşı 47 yaşındaydı. Muaviye Eş’as b. Kays’ın kızı Ca’de’ye biraz zehir göndererek şöyle dedi: “Eğer Hasan’ı öldürürsen, sana yüz bin dirhem verecek ve oğlum Yezid ile evlendireceğim.”

İmam Hasan (a.s) şehit edilince Muaviye sözü geçen bu parayı Ca’de’ye gönderdi ama onu Yezit’le evlendirmeyerek şöyle dedi: “Peygamber’in evladı Hasan’a yaptıklarının aynısını benim oğluma da yapmandan korkuyorum.”

Yine Medaini, Hasin b. Munzir-i Kaşi’den[14] şöyle dediğini nakleder: Allah’a yemin olsun ki, Muaviye, İmam Hasan’la yaptığı antlaşmanın hiçbir şartına uymadı. O, Hücr b. Adî’yi ve ashabını katletti. Oğlu, Yezid için biat aldı ve İmam Hasan’ı zehirletti!!

Ebu’l-Ferec İsfahani el-Mervani “Mekatil’ut-Talib’in” adlı kitabında şöyle yazar: Muaviye, oğlu Yezid için biat almak istedi. Muaviye için bu hususta, Hasan b. Ali ve Sa’d b. Ebu Vakkas’tan başka hiçbir engel yoktu. Bu nedenle her ikisini de zehirletti ve onlar bu zehirlenme sonucu vefat ettiler.

İbn-i Abdülbirr el-İstiab adlı kitabında İmam Hasan’ın şerhi halinde, Katade ve Ebu Bekir b. Hafs’tan şöyle rivayet eder: Eş’as-b. Kays’ın kızı, Hasan b. Ali’yi zehirledi. O, bu işi Muaviye’nin tahriki ile yaptı.

Herkes Muaviye’nin Şam’da, “Merec Azra” adlı yerde Hücr b. Adî ve ashabını, Hz. Ali’ye lanet okumadıkları için katlettirdiğini bilmektedir. Onların öldürülmesi hicri 51. Yılında vuku bulmuştur. O asırda bulunan sahabe, tabiin ve akıl sahibi tüm şahsiyetler, Muaviye’nin bu işine itiraz ederek onu eleştirmişlerdir. O yılın hadiselerini yazan tarihçilerin geneli, bu konuda genişçe açıklamalarda bulunmuşlardır.

Sayın okurların, çok meşhur abit ve zahit olan Amr b. Humk-i Huzai’nin, Muaviye b. Ebu Süfyan tarafından öldürüldüğünü unutacaklarını zannetmiyorum. Onun kesik başının taşınması, İslam’da ilk olarak kesilmiş bir başın taşınmasıydı.

Amr b. Humk-i Huzai, Peygamber (s.a.a)’in sahabesinin ileri gelenlerindendi. Hz. Ali b. Ebi Talib’i sevmiş olması, onun tek suçuydu. Zira Ali b. Ebi Talib, Allah ve Resulünü sever ve Allah ve Resulü de O’nu severlerdi.

Muaviye, sadece Allah’ın mümin kullarını öldürmekle yetinmedi. Aksine kendisine en yakın adamlarını bile öldürdü. O, Sıffin savaşında Muaviye’nin yanında savaşan ve Hz. Ali’nin düşmanlığı ile de meşhur olan Abdurrahman b. Halid b. Velid’i de öldürdü. Amacı ise, halkın Yezid’i bırakıp halife unvanında ona biat etmesini önlemekti. Bu olay tarihçiler ve sire yazarlar arasında oldukça meşhurdur.

(92)


MUAVİYE VE VALİLERİNİN YAPTIKLARI

Eğer onun yaptığı işleri, değiştirdiği ilahi hükümleri ve tatil ettiği ilahi yasaları açıklamaya kalkışırsak, bu kitabın hacmini aşar. Bu kitabın, Muaviye’nin meydana getirdiği faciaları ve işlediği suçları saymaya kapasitesi yoktur.

Yine bu kitabın, onun idarecilerinin (Muğayre b. Şube, Amr b. As, Amr b. Said, Ubeydullah b. Ziyad, Busr b. Ertad, Semere b. Cundep, Mervan b. Hakem, İbn-i Semt, Ziyad b. Ebiyh, Velid b. Ukbe ve...) işledikleri insanlık dışı cinayetleri, batıl delillerle İslam adına yaptıklarını, İslam ümmetine azap vermelerini, onların evlatlarını öldürmelerini ve kadınlarını esaret altına almalarını açıklayacak kapasitesi yoktur.

Bu faciaların şerhi için binlerce sayfa kitaplar yazılmalıdır. Belki de binlerce sayfası olan kitaplar bile Muaviye ve idarecilerinin işlediği cinayetlerin yazılmasına yetmez.

Allah’a, bizi Resulün Ehl-i Beytine sevgi ve saygı duyanlardan, düşmanlarına ise düşman olanlardan kıldığı için binlerce defa şükrediyoruz.

(93)


MUAVİYE’NİN HZ. ALİ (A.S)’A

KARŞI DÜŞMANLIĞI

Muaviye’nin Hz. Ali (a.s)’a olan kin ve düşmanlığı herkesin dilinde dolaşacak kadar meşhur ve kesindir. Şimdi Ali’ye sevgi duyma ve buğzetmekle ilgili Peygamber (s.a.a)’den nakledilmiş hadis yığınından bir bölümünü naklediyoruz:

Salman-ı Farisi’ye şöyle sordular: “Hz. Ali’yi ne kadar seviyorsun?” Salman şöyle dedi: Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu duydum: “Kim Ali’yi severse, beni sevmiştir; kim de Ali’ye düşman olursa, bana düşman olmuştur.” [15]

Ammar b. Yasir’den şöyle dediği rivayet edilir: Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu duydum: “Ya Ali! Seni seven ve doğrulayanlara ne mutlu; seni düşman ve yalancı bilen kimselere de yazıklar olsun.”

Hakim Nişaburi de bu hadisi rivayet ederek şöyle demiştir: Bu hadis sahih senetlere sahiptir. Ama Buhari ve Müslim onu nakletmemişlerdir?![16]

Yine Hakim, Ebu Said b. Hudri’den Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Canımın elinde olduğu Allah’a yemin olsun ki, Kim bize düşman olursa, Allah onu cehenneme atar.” [17]

Daha sonra Hakim Nişaburi şöyle söyler: Bu hadis sahihtir. Ama Buhari ve Müslim onu rivayet etmemişlerdir. Zehebi de bu hadisi naklederek sahih olduğuna hükmetmiştir.

Ebuzer-i Gifari şöyle diyor: “Biz, münafıkları, Peygamber (s.a.a)’i tekzip etmelerinden, cemaat namazlarına katılmamalarından ve Ali’ye karşı düşmanlık göstermelerinden tanıyorduk.”

Hakim, bu hadisi naklederek şöyle demiştir: Müslim’in şartıyla sahihtir. Ama Buhari ve Müslim onu nakletmemişlerdir.[18]

İbn-i Abbas şöyle diyor: Peygamber (s.a.a) Ali’ye bakarak şöyle buyurdu: “Ey Ali! Sen dünya ve ahirette efendi ve ağasın. Senin dostun, benim dostumdur. Benim dostum ise Allah’ın dostudur. Senin düşmanın benim düşmanımdır. Benim düşmanım ise Allah’ın düşmanıdır. Benden sonra sana düşmanlık edenin vay haline!”

Nişaburi bu hadisi naklederek şöyle demiştir: Bu hadis Buhari ve Müslim’in şartıyla sahihtir. Ama onlar bunu nakletmemişlerdir.[19] Hadislere ve onların senedine karşı oldukça dikkatli ve hassas olan Zehebi de bu hadisi Telhis’te nakletmiştir.

Amr b. Şas Eslemi -ki Hudeybiye’de Peygamber (s.a.a)’le beraberdi- şöyle diyor: Ali’yle beraber Yemen’e gittim. Ali orada beni biraz sıktı, ben de rahatsız oldum. Medine’ye dönünce mescitte herkesin yanında ondan yakındım. Bu haber Peygamber (s.a.a)’e kadar ulaştı. Peygamber (s.a.a) beni görür görmez, bakışlarını ben oturuncaya kadar üzerime dikti. Ben oturunca Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Ey Amr! Allah’a yemin olsun ki beni incittin.”

Ben: “Sizi incitmekten ve rahatsız etmekten Allah’a sığınırım ya Resulellah!” dedim.

Peygamber (s.a.a): “Evet, Ali’yi inciten, beni incitmiştir” buyurdu.

Bu hadisi nakleden Hakim Nişaburi şöyle demiştir: Bu hadisin senetleri sahihtir. Ama Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir.[20] Zehebi de onun sahih olduğunu itiraf etmiştir. Zira o, bu hadisi rivayet etmiştir.

Yine Ebuzer, Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Ya Ali! Kim benden ayrılırsa, Allah’tan ayrılmış demektir. Kim de senden ayrılırsa, benden ayrılmış demektir.”

Hadisi rivayet eden Hakim şöyle der: Hadisin senetleri sahihtir. Ama Buhari ve Müslim rivayet etmemişlerdir.[21]

Hafız b. Abdülbirr “el-İstiab” adlı kitabında Hz. Ali’nin biyografisinde Peygamber (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Kim Ali’yi severse, beni sevmiştir; kim Ali’ye düşman olursa, bana düşman olmuştur; Ali’yi inciten beni incitmiştir; beni inciten ise Allah’ı incitmiştir.”

Taberani ve diğerlerinin nakline göre, Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır:

“Neden bazıları Ali’ye buğz ediyorlar? Kim Ali’ye buğz ederse bana buğz etmiştir; kim Ali’den ayrılsa benden ayrılmıştır. Ali bendendir, ben de Ali’denim. Ali benim tabiatımdan yaratıldı, ben de İbrahim’in tabiatından yaratıldım. Biz birbirinden türeyen İbrahim’in soyundanız. Allah duyan ve bilendir. Ey Bureyde! Ali’nin, aldığı cariyeden daha üstün faziletlere sahip olduğunu bilmiyor musun? Onun, benden sonra sizin rehber ve önderiniz olduğunu bilmiyor musun?”

Ashaptan bazıları Hz. Ali’yi dini konularda çok sıkı tutmasından ötürü Peygamber (s.a.a)’e şikayet etmeyi kararlaştırdılar. Peygamber (s.a.a)’e şikayetlerini iletince, O Hazret şöyle buyurdu: “Ali’den ne istiyorsunuz?! Ali’den ne istiyorsunuz?! Ali’den ne istiyorsunuz?! Ali bendendir; ben de Ali’denim. O, benden sonra sizin önderinizdir.”

El-İstiab adlı kitapta Hz. Ali’nin biyografisinde şöyle yazılıdır: Bir grup sahabe Peygamber (s.a.a)’in Hz. Ali’ye şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Ey Ali! Seni müminden başkası sevmez; sana münafıktan başkası buğzetmez.”

Hz. Ali’nin kendisi de şöyle buyuruyordu: “Allah’a yemin olsun ki, “Beni müminden başkası sevmez; bana müminden başkası buğzetmez. İşte bu söz, Ümmi olan Peygamber (s.a.a)’in sözüdür.”

Yazar: Bu hadisi Müslim Sahih-i Müslim adlı kitabının “İman” bölümünde nakletmiştir. Peygamber (s.a.a)’in buyurduğu şu hadis de tevatür haddine ulaşmıştır: “Ben kimin mevlası isem, Ali de onun mevlasıdır. Allah’ım! Ali’yi seveni sev; ona düşman olana düşman ol.”


Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin