Nass ve iÇTİhat nass karşisinda iÇTİhat biRİNCİ BÖLÜM: ebu bekir ve yandaşlarinin iKİNCİ BÖLÜM: ÖMEr ve yandaşlarinin kur’



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə8/32
tarix15.09.2018
ölçüsü1,37 Mb.
#81846
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   32

Halbuki Halid, Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı bir adamın katiliydi. Halid, Allah’ın cinsel ilişkiyi haram kıldığı bir kadına tecavüz etmişti.

Buna göre Halid, bu haram fiillerin hatalısı değil istekçisiydi. İkinci halife onu alı koyana dek bu işlerine devam etti. Önceden de söylediğimiz gibi Ebu Bekir, bu olaylardan sonra onu azledip yerine başkalarını atama imkanına sahipti.

Yine Heykel şöyle yazıyor: “Arap geleneklerinin tersine bir kadınla evlenmek ve şer’i olarak temizlenmeden önce onunla cinsel ilişkiye girmek savaşa giden bir cengaver için savaş hükmüyle esir almak ve onlara malik olmak bu gibi tehlikeli durumlarda hiç de önemli değildir.”

Yine şöyle devam ediyor: “Eğer bu davranışların dini kanunlarla uyumluluğuna bakılması gerektiğini kabul etmek zorunda kalırsak yine de Halid gibi büyük şahsiyetlerin istisna edilmesi gerekir. Özellikle bu durum hükümetin zararına ve onu tehlikeye atmaktaydı.”

Yazar: Bu ve bundan önceki sözler Ebu Bekir’den öteye Heykel gibi büyük bir şahsiyeti sevindiren bir mevzudur. Zira bu yolla kendi vicdanlarını rahatlatmak istemişlerdir. Ama ben Heykel’in, Müslümanların namusunun ayaklar altına alınmasını bu denli değersiz sayacağını zannetmiyorum. Yine onun bu ibaretlerle, Halid için câiz kıldığı şeyleri fatih olan her savaşçı için câiz kılacağını tasavvur etmiyorum! Zira Heykel de tüm Müslümanlar gibi bunun benzeri davranışların (sadece) İslâm ile savaş halinde olan kafilerin topraklarını fetheden fatihlere câiz kılındığını bilmektedir. Ama Malik b. Nüveyre ve kabilesi namaz kılan, zekat veren ve ahrete inanan müminlerdi. Malik b. Nüveyre sadece Ebu Bekir’in hilafetinin başlangıcında gerçeklerin daha iyi aydınlığa kavuşması için ona itaat etmekten çekindi.

Bu sözlerin Muhammed Hasaneyn Heykel gibi şahıslardan çıkması oldukça şaşırtıcıdır. Daha da şaşırtıcısı Heykel’in Ebu Bekir’in ağzıyla şöyle söylemesidir: “İlahi hükümlerin Halid gibi büyük şahsiyetlere uygulanması lazım değildir.” Halbuki onun şunu bilmesi gerekir ki Allah (c.c) cenneti kendisine itaat eden kimseler için yaratmıştır; isterse bu itaatkar kul Habeşi zenci olsun. Aynı şekilde cehennem ateşini de kendiside karşı isyan eden günahkarlar için yaratmıştır; isterse bu günahkar Kureyş efendisi olsun.

Bilinmesi gerekir ki, Allah’ın hiçbir kuluyla akrabalık bağı yoktur. Bütün insanlar O’nun karşısında aynı seviyededir. Öyle ki zorbacı bir adamın, hakkın kendisinden alınması için rezil edilmesi gerekir; zavallı ve çaresiz bir insanın da hakkını alabilmesi için kollanması ve değer verilmesi gerekir.

Buna ilave olarak eğer ilahi hükümlerin uygulanması herhangi bir tehlikeye sebep oluyorsa bu hükmün tehlike kalkıncaya dek ertelenmesi gerekir. Ama halife ne onu erteledi, ne de tehlike kalkıncaya dek sabredip ilahi hükümleri uyguladı! Onun yaptığı tek iş bu suçları affetmek oldu. Tam anlamıyla o katillerden razı idi!!

Aynı şekilde Heykel şöyle yazıyor: “Müslümanların Halid'in kılıcına ihtiyaçları vardı! Ebu Bekir’in Bitah olayından sonra Halid’i huzura çağırdığı gün ona Halid’e daha çok ihtiyaç vardı. Zira yalancı Müseyleme (peygamberlik iddia eden) Beni Huneyfe kabilesinden kendisine tabi olan kırk bin savaşçıyla Yemame’de Bitah yakınlarındaydı. Onun ayaklanması İslâm’da meydana gelen en şiddetli kargaşaydı.

Buna göre acaba Malik b. Nüveyre’nin öldürülmesi veya Halid’in aşık olduğu güzel Leyla yüzünden Halid b. Velid’in azledilmesi, Müslümanların ordusunun kendi başına bırakılması ve Allah’ın dininin tehlikeye atılması mı gerekirdi?!!

Halid ilahi ayetlerden, kılcı ise Allah’ın yalın kılıcıydı!!! Bu yüzden Ebu Bekir’in siyaseti de şu olmalıydı ki onu Medine’ye çağırdığı zaman sadece onu azarlamakla yetinmeli ve aynı o zamanda da onu Müseyleme ile savaşmak için Yemame’ye göndermeliydi.”

Yazar: Heykel bu konuyu birkaç defa tekrar etmiştir. Biz de sırası geldikçe cevap verdik. Şimdi bir defa daha söylüyoruz ki: Halife Halid’i azlederek onun yerine onun gibi birisini atama imkanına sahipti. Eğer örneğin bu işin yapılmasında Halid’e ihtiyaç vardıysa acaba bu yüzden ilahi hükümler tatil mi edilmeliydi? Önceden de söylediğimiz gibi ilahi hükümlerin tatil edilmesi mümkün değildir; onun icrası ertelenebilir. Buna göre bu hükümlerin tam olarak tatil edilmesinin sebebi ne idi ki sanki ne caniler varmış, ne de bir cinayet meydana gelmiş?!!

Evet Halid’in azledilmesi ve hemen Allah’ın hükmüyle recm edilmesi (taşlanması) gerekirdi. Eğer bu hükmün icrası herhangi bir tehlike doğuracak olsaydı –önceden de söylediğimiz gibi- tehlike kalkıncaya dek hükmün icrası ertelenmeliydi. Zira tüm İslâm alimlerinin icmasıyla bu hükmün hiçbir surette iptal edilmesi câiz değildi.

Yine Heykel şöyle yazıyor: “Belki de Ebu Bekir’in Halid’e o gün Müseyleme’ye karşı savaşa gitme görevini vermesi, Ömer’le Halid hakkında aynı görüşü taşıyan Medine halkına Halid’in hadise (olay) adamı olduğunu göstermekti! Ona vermiş olduğu yeni ferman ile onu yutması için ateşin önüne atmak ve hayatına son vermek istemiştir. Böylece Malik b. Nüveyre ve Leyla hakkındaki davranışın cezasını en kötü bir şekilde görmüş olacaktı. Ama bu savaştan galip olarak çıktığı ve birçok ganimetlerle geri döndüğü takdirde tüm Müslümanlar susacak, onun önceki amellerini unutacak ve Bitah’da işlediği cinayetten artık bahsetmeyeceklerdi!!!

Yemame savaşı Halid’in zaferi ile sonuçlandı ve onu temizledi! Gerçi bu olaydan sonra Halid, Müslümanların ve Müseyleme’nin taraftarlarının kanı kurumadan yine bir kızla zina yaptı. Ebu Bekir Halid’i bu kıza tecavüzünden dolayı Leyli’ye olan tecavüzünden daha çok azarladı...”[124]

Yazar: Üstad Heykelin söylediği: “Ebu Bekir, Halid’in Leyli’ye tecavüzü konusunda sadece onu azarlamakla yetindi” sözünde şunu bilmelidir ki, Allah (c.c) böyle durumlarda böyle bir mütecavizi azarlamakla yetinmez. Bilakis Kur’ân’ın nassı böyle bir adamın recm edilmesi (taşlanması) gerektiği doğrultusundadır. Ama Ebu Bekir Sıddık! bu nassı kendi görüşüyle yorumladı ve pratikte kendi görüşünü daha öncelikli bildi. Bunun kendisi de “nass karşısında içtihadın” ilgi çekici örneklerinden biridir!

Siz sayın okurlar doğru ve tam bir dikkatle bizimle Heykelin Ebu Bekir’in diliyle söylediği söze bir göz atınız. Acaba üstat Heykel ve Ebu Bekir, zina eden bir adamın Yemame savaşına gönderilmesi yerine ilahi hükümler doğrultusunda recm edilerek (taşlanılarak) öldürülmesi gerektiğini bilmiyorlar mıydı?!

Acaba onlar, Yemame savaşı ve onun tehlikelerinin zinakar Halid’i temizleyemeyeceğini bilmiyorlar mıydı? Zira Allah’ın emri şöyledir: “Ancak tövbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başka.”[125]

Günahkarların temizlenmesi sadece tövbe, pişmanlık ve iyi amellerle Allah’a dönmektir. Yemame savaşı ve onun ateş dolu kuyusu Allah’ın kat’i hükmünü ve Peygamber (s.a.a)’in sağlam sünnetini değiştiremez. Evet eğer bu hükmün icra edilmesinde herhangi bir mani veya engel meydana gelirse, dini hakimin bu hükmü ilk fırsatta icra etmesi gerekir.

Yemame savaşından sonra Halid’in pençesine düşen ve Leyli’ye yapılan muamelenin aynısı ona da yapılan kız belki de evliydi ve kocası vardı. İşte bu yüzden Ebu Bekir bu defa Halid’i Malik b. Nüveyre’nin karısına yaptığı hareketten dolayı onu azarladığından daha fazla azarladı. Eğer Halid’in bu kıza tecavüzü zina-i muhsine (kocası olan kadınla yapılan zina) ve onun mahremlerinden birisi olmasaydı, Ebu Bekir’in Halid’i çok fazla azarlaması sebepsiz olacaktı. Hatta bu azarlama yersiz bile olurdu.

Gördüğünüz gibi Heykel’in sözleri tam bir açıklıkla, halife Ebu Bekir’in daha çok nasıl maslahat görürse öyle davrandığını ve nasların gerektirdiği şeylere sırt çevirdiğini göstermektedir.

Bu anlam el-Ezher Üniversitesinin büyüklerinin genelinin Ebu Bekir ve Ömer hakkındaki görüşleridir. Onlar bu konuyu 1329 h. k yılında ve ondan sonraki yıllarda Mısır’a olan seferimde açıkça söylediler!

Ömer’in Kur’ân ve Sünnetin açık nasları karşısındaki içtihadı daha fazla olmasına rağmen önceden de söylediğimiz gibi Halid b. Velid’in bağışlanması konusunda Ebu Bekir’le aynı görüşü taşımıyordu.

Hasaneyn Heykel şöyle yazıyor: Ömer tam bir azim ve sarsılmaz bir inançla şuna inanıyordu ki, Halid Müslüman bir adama saldırmış ve onun karısıyla iddeti bitmeden cinsel ilişkiye girmiştir. Bu yüzden onun komutanlık makamında baki kalmaması gerekirdi. Zira bu çirkin ameli tekrar yapabilir, Müslümanları bozabilir ve onların Araplar arasındaki konumunu lekeleyebilirdi.

Daha sonra Heykel şöyle diyor: “Halid’in Leyli’ye yaptığı amelden dolayı onu cezalandırmadan serbest bırakmak doğru değildir. Halid’in Malik karşısındaki davranışını içtihat bile bilecek olursak, karısına yaptığı muamele doğru değildir. Bu Ömer’in câiz bilmediği bir mevzuuydu. İşte bu yüzden Ömer Leyli’nin bir an evvel serbest bırakılması gerektiğini ve Halid’in de recm edilerek öldürülmesi gerektiğini ısrarla söylüyordu. Halid’in Allah’ın kılıcı (seyfullah) olması ve sürekli galip gelen komutan bahanesiyle Halid’den vazgeçmiyordu. Zira bu özür kabul edilseydi Allah’ın haram kıldığı şeyler, Halid vb. şahıslar için câiz olacaktı. Bu ise Müslümanların için, Allah’ın kitabının ihtiramı hakkında en kötü örnek olacaktı. İşte bu yüzden Ömer Halid’in beraatına fetva vermedi. Bilakis defalarca kendi itirazını dile getiriyor, halifeden Halid’i cezalandırmasını istiyordu...”

Bunlar, Heykelin “es-Sıddık Ebu Bekir” adlı kitabının 151. sayfasında “Ömer’in görüşü ve onun bu konudaki delilleri” adı altında söylediği sözlerdir.

İNSAFTAN BİR ZERRE

Üstad Mahmud Akkad, Malik b. Nüveyre’nin öldürülmesi konusunda değişik görüşleri naklettikten sonra Halid’i savunurken şöyle diyor: “Bu görüşlerin içerisinde kat’i olarak bilinen tek şey, Malik b. Nüveyre’nin öldürülmesinin vacip olduğu konusu kesin değildi. Malik, Buzahe olayından sonra Fezare vs. kabilesinin büyüklerinin halifenin yanına gönderilmesinden bu işi için daha layıktı. Yani Halid’in onu da diğerleri gibi halifenin yanına göndermesi gerekirdi. Diğer bir mesele de şu ki, Halid b. Velid’in Malik’in karısıyla yattığı ve onu yanında bulundurduğu kesindir. Halife (Ebu Bekir) ile olan mülakatından sonra da onu kendisiyle beraber Yemame’ye götürdü.”

Daha sonra Akkad şöyle yazıyor: Bu konu ispatlandıktan sonra şöyle söylememiz gerekir: Bitah vakıası Halid’in yaşam tarihinde karanlık bir sayfadır. Onun silinmesi ve onun hakkında söylenenlerin yazılmaması daha iyi olurdu...”[126]

Yazar: “Malik b. Nüveyre’nin öldürülmesinin vacip oluşu kesin ve kat’i değildi” cümlesi hakkında şöyle söylüyoruz: Malik’in öldürülmesinin haram oluşu oldukça açık ve kesindi. Onun öldürülmesi büyük günahlardan birisidir. Aynı zamanda kısası da gerektirmekteydi. Zira Bitah vakıasına insafla bakan, Ömer, Ebu Katade ve Medine halkının Halid’in bu iğrenç davranışına karşı itirazlarının sebebini anlayan bir şahıs, Malik’in Müslüman oluşu hakkında en küçük bir şüphenin bile olmadığını çok iyi bilmektedir. Malik’in hayatının son anlarında söylediği son söz ise “Ben Müslümanlığımda bakiyim” cümlesi idi.

Bunlara ek olarak Ömer ve Ebu Bekir’in onun Müslüman olarak dünyadan gittiğinde görüş birlikleri vardı. Zira Ömer Ebu Bekir’e şöyle dedi: “Halid zina yapmıştır; onu recm ettir.” Halife ise şöyle cevap verdi: “Ben onu recm ettirmem; zira içtihat yapmış ve hataya düşmüştür!”

Ömer: “O Müslüman bir adamı öldürmüştür. Malik’in kısası adıyla onu öldür!” dedi.

Ebu Bekir cevabında; “O mürtet bir adamı öldürmüştür” demedi; bilakis şöyle dedi: “Ben onu bu sebeple öldüremem; çünkü içtihat etmiş, hataya düşmüştür.”

Bu sözler bile Ebu Bekir’in Malik’in Müslüman olduğunu itiraf ettiğini göstermektedir. İşte bu yüzden Malik’in kan pahasını Müslümanların Beyt’ül-Malından ödedi. Aynı zamanda Malik’in akrabalarından esir olarak alınan kadın ve erkekleri serbest bıraktı. Halid gibi onlara esir muamelesi yapmadı!

Halid’in Malik’in karısı ile evliliği ve ona olan bağlılığı hakkında şöyle söylüyoruz: Eğer Halid’in Leyla ile cinsel ilişkide bulunması içtihat ve hata idiyse, daha sonraları, hele özellikle de halife ile mülakatından sonra onu yanından ayırmaması ve sürekli kendi yanında bulundurmasının ne anlamı vardı?

Onun ne gibi bir mazereti olabilir? Peki halife neden onu Yemame’ye götürmesine ve henüz idde halinde olmasına rağmen onunla zina yapmasına izin verdi?!!

“Silinmesi daha iyi olurdu” sözü hakkında ise şöyle söylüyoruz: Bize göre Halid’in hayatındaki bu karanlık sayfayı silmek halifenin göreviydi. Daha sonra sıra Halid’e gelmekteydi ki bu büyük ayıbı kendisinden uzaklaştırsın.

MALİK HAKKINDA SON SÖZ

Sözümüzü Malik’in Araplar arasında ve İslâm’daki yeri ve makamı açısından ve Bitah vakıasında onun ve kabilesinin başına gelenleri yazan şahsiyetlere değinerek sona erdiriyoruz.

Bu konuda sayın okuyucuların; Tarih-i Taberi, Cemheret’un-Neseb-i İbn-i Kelbi, Kamil-i İbn-i Esir, er-Ridde ve’l-Futuh-i Seyf b. Amr, el-Muveffakiyyat-i Zübeyr b. Bekkar, Ağani-yi Ebu’l-Ferec-i İsfahani, Delail-i Sabit b. Kasım, Nezhet’ul-Menazir-i İbn-i Şahne, Muhtasar-i Ebu’l-Fida, Şerh-i Nehc’ül-Belağa-i İbn-i Ebi’l-Hadid (1. cilt, Ömer hakkındaki bölüm) ve diğer sire, mu’cem ve şerh-i hal kitaplarına müracaat etmeleri yeterlidir.

Şimdi İbn-i Hallakan’ın, Vuseyme b. Musa b. Fırat el-Veşşa-i Farisî’nin hal tercümesinde, Vuseyme b. Vakidi adlı kitaptan naklen Vefayat’ul-A’yan adlı tarihinde getirdiği şeyi naklediyoruz.

İbn-i Hallakan şöyle yazıyor: Malik b. Nüveyre büyük bir adamdı. Padişahlar sınıfından birisiydi. Arap arasında onun ismi örnek olarak verilir ve şöyle söylenirdi: “Delikanlıdır ama Malik gibi değil.”

Malik cesur, şair ve kendi kabilesi arasında saygın bir şahıstı. İleri görüşlü, kendisine tabi olanlar oldukça fazla ve gayretli birisiydi. Peygamber (s.a.a)’in huzuruna grup grup varan Arap kabileleri arasında o da Peygamber (s.a.a)’in huzuruna müşerref olarak İslâm’ı kabul etti. Resul-i Ekrem (s.a.a) de onu, kendi kabilesi arasında yıllık zekatı toplama görevine atadı...”

Olayı Malik’in Halid ile olan hadisesine kadar anlatarak şöyle yazıyor: İkisi arasında olan müzakere uzadı ve sonunda Halid: Ben seni öldüreceğim dedi. Malik cevaben: Ebu Bekir mi bu emri sana verdi? dedi. O anda huzurda bulunan Abdullah b. Ömer ve Ebu Katade Malik’in lehine konuştularsa da Halid onlara hiçbir itinada bulunmadı.

Malik şöyle dedi: Ey Halid! Bizi, suçu bizimkinden daha büyük olanlar gibi Ebu Bekir’in yanına gönder de onun kendisi bizim hakkımızda hükmetsin. Ama Halid cevaben: “Eğer seni öldürmezsem Allah beni bağışlamasın” dedi. Daha sonra Zırar b. Ezver, Malik’in boynunu vurmasını emretti.

Bu esnada Malik karısı Leyli’ye baktı ve Halid’e: “Ölümüme sebep olan budur” dedi. Bu kadın çok fazla güzeldi.

Halid cevaben: “Hayır! İslâm’dan dönmenle ölümüne sebep olan Allah’tır” dedi.

Malik: “Ben İslâm dini üzere bakiyim” dedi. Ama Halid: “Ey Zırar! Onun boynunu vur” dedi. Zırar da onun boynunu vurdu. Daha sonra Malik’in başını yemek kazanın altına bıraktılar!!

İbn-i Kelbi “Cemheret’un-Neseb” adlı kitapta şöyle yazıyor: Malik Bitah’da öldürüldü. Halid onun karısına sahiplenerek onunla zifaf odasına girdi. Bu konuda Ebu Zuheyr-i Sa’di şöyle diyor: “Hücuma uğrayana de ki...” Daha önceden naklettiğimiz şiiri aktarmaktadır. Daha sonra İbn-i Hallakan, Ömer’le Ebu Bekir arasında geçen sözleri şöyle nakleder:

Ömer Halid’e itiraz unvanında Ebu Bekir’e: “O zina yapmıştır; onu recm ettir.”

Ebu Bekir: “Onu recm ettirmem. Zira o içtihat etmiş hata yapmıştır!”

Ömer: “O Müslüman bir adamı öldürmüştür. Onu kısas yoluyla öldür.”

Ebu Bekir: “Onu kısas yoluyla öldüremem; zira içtihat etmiş ve hataya düşmüştür!!”

Ömer: “En azından onu ordu komutanlığından uzaklaştır!”

Ebu Bekir: “Allah’ın kafirlerin başı üzerinde keskinleştirdiği kılıcı kılıfına sokamam.”

İbn-i Hallakan olayı anlatmaya devam ederek şöyle yazıyor: Mütemmim b. Nüveyre gelerek Ebu Bekir’in önünde durup yayına yaslanarak şu şiiri okudu: “Ey Ezur’un oğlu! Rüzgar evlerin arkasından eserken, ne de iyi birisini öldürdün! Onu Allah’a davet ettikten sonra ona hıyanet mi yaptın? Eğer o senden ona sığınmanı isteseydi sana hıyanet yapmazdı!”

Bu halde Ebu Bekir’e işaret etmekteydi. Ebu Bekir de cevaben şöyle dedi: “Allah’a yemin olsun ki, ben onu davet etmedim ve ona hıyanette yapmadım.” Daha sonra Mütemmim şöyle ekledi: “Malik korkusuzca bir cesurdu. Zırhlı zırhsız savaşa giderdi. O, gecenin sessiz karanlığında zavallıların sığınağıydı. O hiçbir zaman gizlide kötü bir iş yapmazdı. Sima ve sıfatları çok iyiydi; namuslu biri idi.”

Daha sonra ağladı ve elini yayından çekerek yere yığıldı. İbn-i Hallakan sonra macerayı Vefayat’ul-A’yan kitabında sonuna kadar anlatmaktadır. Bu kitapta Malik’in cesareti ve kişiliği hakkında oldukça ilgi çekici konular mevcuttur. İstekliler bu kitaba müracaat edebilirler.

Tarihçiler, sire yazarları ve şerh-i hal yazarları arasında Malik b. Nüveyre macerasını açıklayan şahsiyetlerden birisi de meşhur İbn-i Hacer-i Askalani yani Ebu’l-Fazl Ahmed b. Ali’dir. O, “el-İsabe” adlı kitabının birinci kısmında şöyle yazmaktadır: Malik b. Nüveyre b. Hamza b. Şidad b. Abd b. Sa’lebe b. Yerbu-i Temimi-yi Yerbuî’nin künyesi, Ebu Hanzala; lakabı ise Ceful (gayretli) idi.

Merzbani ise şöyle söylemiştir: O, büyük bir şairdi. O, cahiliyet döneminde Beni Yerbu’nun dilaver ve büyüklerinden sayılan bir savaşçıydı. Peygamber (s.a.a) onu kendi kabilesi arasında yıllık zekatı toplamakla görevlendirdi. Peygamber (s.a.a)’in vefat haberi ona ulaşınca zekatı halifeye vermeyerek kendi kabilesi arasında dağıttı. Bu konuda şöyle söyledi: “Korkusuzca dedim ki, mallarınızı geri alın. Daha sonra gelecek gözlemciden korkmayın. Eğer işin başına korkutucu birisi gelip de dini ayakta tutarsa, ona itaat ederek; Din Muhammed’in dinidir deriz.”

Malik ve adamlarına sığınma hakkı verdikten sonra onları öldürdüler. Onu öldürdükten sonra beden ve kesilmiş başını musle yaptılar (burun, kulak vs. organlarını kestiler). Karısı tecavüze uğradı. Bütün bunların hepsinde ilahi hükümler tatil edildi. İlahi haramlar ayaklar altına alındı. Bütün bunların hepsinde tek bahaneleri “İçtihat etti ama hataya düştü” sözüydü. İnna lillah ve inna ileyhi raciun!

Yazar: İbn-i Hacer’in “Malik, zekatı halifeye vermedi” sözü, Malik’in sahip olduğu takva ve ihtiyatı göstermektedir. Zira o, şer’i olarak Peygamber (s.a.a)’in yerine geçecek olan ve ona itaat edilmesi gerekli birisinin iş başına geçmesine kadar sabretmeyi amaçlıyordu. Böylece zekatı ona verecekti. Zira okuduğu şiir de ona delalet etmektedir.

“Mevcut zekatı kabilesi arasında dağıttı” sözüne gelince; bilinmesi gerekir ki, onu kavimi arasındaki fakir-fukaraya verdi; zira onun kendisi bu zekatı kavminin zenginlerinden almıştı. Peygamber (s.a.a) tarafından da zekatı kullanma yetkisine sahipti. Onu topladığı zaman Peygamber (s.a.a) henüz hayattaydı. İşte bu yüzden Malik bu zekatı kullanabileceği kanaatindeydi. Böylece onu meşru bildiği yerde harcadı. Malik öksüz yetim ve kimsesiz kadınlara ilgi göstermekte oldukça meşhurdu. Nitekim onunla aynı asırda yaşayan şair şöyle demiştir: “Ondan sonra yetimlere, dul kadınlara ve fakir erkeklere kim bakacaktır.”

Malik’in birinci şiirden (korkusuzca mallarınızı geri alın dedim) kastı şudur: Onun kendi kabilesinden zekatı toplamakta ve kavminin fakirlerine dağıtmada hiçbir kötü niyeti yoktu. Bir gözlemci geldiği takdirde de korkulacak bir iş yapmamıştı.

İkinci şiirinin ikinci satırında İbn-i Hacer İbn-i Sa’d’dan Tabakat’ta Vakii’den naklen Malik’in hal tercümesinde İsabe’den ve onun haşiyesi olan İstiab’da “eta’na” (itaat ederiz) kelimesi gelmiştir.

Alem’ul-Huda Seyyid Murtaza da “eş-Şafi” adlı eserinde bu kelimeyle onu zikretmiştir ve Malik’ten daha başka beyitler de nakletmiştir. Bunları delil getirerek şöyle söylüyor: Peygamber (s.a.a)’in vefat haberi Malik’e ulaşınca, kendi kabilesi arasında zekat toplamaktan çekinerek şöyle dedi: “Sabredin bakalım Peygamber (s.a.a)’in yerine kim geçecek, bakalım ne olacak.”

Malik’in kendisi de şiirlerinde bu konuya değinmektedir. Ama üstat Heykel “es-Sıddık Ebu Bekir” kitabında ve üstat Akkad “Abkariyat-u Halid” adlı kitaplarda söz konusu “eta’na” (itaat ederiz) beytini “mena’na” (men ederiz-vermeyiz) lafzıyla nakletmişlerdir.

Zannediyorum ki bunlar da, söz konusu beyti Malik’i sevmeyip de Ebu Bekir’le Halid’i savunan kimselerden almışlardır! Her iki nakile göre de Malik’in İslam’dan döndüğünü gösteren hiçbir şey yoktur. Zira şiirde “eta’na” (itaat ederiz) kelimesi olursa, açıktır ki Malik şöyle demek istemiştir: “Eğer birisi hak üzere Peygamber (s.a.a)’in yerine geçerse ona itaat ederiz.” Eğer “mene’na” (men ederiz-vermeyiz) kelimesi olursa, şöyle söylemek istemiştir: “Eğer birisi haksız yere Peygamber (s.a.a)’in yerine geçip de bize emretmek isterse, ona mani oluruz.” Zira bu beytin sonunda şöyle söylemektedir: “Din Muhammed’in dinidir” deriz. Buna göre onlar yine Muhammed (s.a.a)’in dini üzerineydiler. Çünkü Peygamber (s.a.a) Malik’i, kendi kavminin zekatını toplamakla görevlendirmişti ve Malik öylece bu makamda bakiydi. Aynı zamanda Malik’in itaat edeceği Peygamber (s.a.a)’in hak halifesi de henüz belirlenmemişti.

Buna göre o, Peygamber (s.a.a)’in hak halifesinin iş başına geçmesini bekliyor ve ona itaat etmek istiyordu. İşte bu yüzden Halid’den, Ebu Bekir’le bu konuda konuşması için onun yanına göndermesini istedi. Ama Halid onun bu isteğini kabul etmeyerek öldürülmesini emretti.

(14)


HADİS YAZIMININ YASAKLANMASI

Hakim-i Nişaburi kendi tarih kitabında zincirleme senetle Ebu Bekir’in şöyle dediğini nakleder: Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: “Kim benden bir ilim veya hadis yazarsa, o ilim veya hadis baki kaldığı müddetçe ona sevap yazılır.”

Hadisçiler Ebu Bekir vasıtasıyla Peygamber (s.a.a)’den 142 hadis nakletmişlerdir. Siyuti “Tarih’ul-Hulefa” adlı eserinde Ebu Bekir’in biyografisinde özel bir bölümde hadisi 89. hadis olarak nakletmiştir.

Yukarıdaki hadisin içeriği Hz. Ali (a.s)’den Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Mes’ud, Ebu Said-i Hudri, Ebu Derda, Enes b. Malik, Muaz b. Cebel ve Ebu Hureyre’den değişik yollarla nakledilen hadislerle teyit edilmiştir. Hadis şudur: “Kim ümmetime 40 hadis öğretirse (veya onlar için saklarsa), Allah (c.c) onu kıyamet günü alimler ve fakihler zümresinde haşr eder.”

Bir rivayette şöyle nakledilir: “Allah onu büyük bir fakih olarak haşr eder.” Ebu Derda’nın rivayetinde ise şöyledir: “Ben kıyamet günü onun şahidi ve şefaatçisi olacağım.” İbn-i Mes’ud’un rivayetinde ise “Ona, cennetin hangi kapısından isterseniz girin” söylenir.

Abdullah b. Ömer’in rivayetinde ise şöyle nakledilir:

“İsmi alimlerin sayfasına yazılır ve şehitlerin sırasında haşr olur.”

Buna rağmen Ebu Bekir ve Ömer’in hilafet döneminde Peygamber (s.a.a)’in hadisleri toplanmadı. Ebu Bekir kendi hilafeti döneminde Peygamber (s.a.a)’in beş yüz hadisini toplamalarını emretti. Bir gece oldukça rahatsızlandı. Aişe şöyle diyor: Babamın bu şekilde olması beni çok endişelendirdi. O gecenin sabahı bana şöyle dedi: “Kızım! Yanında olan hadisleri bana getir!” Hadisleri onun yanına götürdüğüm zaman onların hepsini yaktı!”

Bu rivayeti İmaduddin İbn-i Kesir “Müsned-i Sadık”da Hakimi Nişaburi’den nakleder. Ebu Ümeyye Ahvas b. Müfezzel Gülabi de bu hadisi Kenz’ul-Ummal, c. 5, s. 237’de 4845. hadis olarak nakleder.

Zohri, Urve b. Mes’ud’dan şöyle nakleder: Ömer Peygamber (s.a.a)’in hadislerini toplamak istediği zaman ashapla istişare etti. Onlar da bu işi yapmasını tavsiye ettiler. Ömer bu konu hakkında bir ay düşündü. Daha sonra bir gün şöyle dedi: “Ben hadisleri toplamak istedim. Ama daha sonra sizden önce yazdıkları kitaba gösterdikleri ilgi yüzünden Allah’ın kitabını unutan bir kavmi hatırladım. Allah’a and olsun ki, Allah’ın kitabını hiçbir şeye karıştırmayacağım.” Bu rivayet de Kenz’ul-Ummal, c. 5, s. 239’da 4860. hadis olarak nakledilmiştir.

İbn-i Abdülbirr “Cami’ul-Beyan’il-İlm ve Fazlihi” adlı kitapta bu hadisi nakletmiştir. Bu kitabın özetinin 33. sayfasına müracaat edebilirsiniz.

Ebu Veheb’in de şöyle dediği nakledilir: İbn-i Mes’ud’un şöyle dediğini duydum: Ömer b. Hattab Peygamber (s.a.a)’in hadislerinin yazılması için emir vermek istedi. Ama daha sonra şöyle dedi: “Hayır! Allah’ın kitabıyla beraber başka bir kitap daha olmayacaktır.” Bu hadis Kenz’ul-Ummal, s. 239’da 4861. hadis olarak nakledilmiştir. İbn-i Abdülbirr de bu hadisi “Cami’ul-Beyan’il İlmi ve Fazlihi” adlı kitabının 32. sayfasında nakletmiştir.


Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin