Ersin Arıoğlu’nun 27 Ocak ve 10 Şubat 2004 tarihlerinde CHP Grubuna “NATO-PA Komisyonu” ile ilgili bilgi sunmak üzere, yaptığı konuşmaların tam metnidir.
Sayın Başkan, Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,
Biliyorsunuz, partimiz tarafından; Sayın Ali Dinçer, Sayın Damla Gürel ve Sayın Mehmet Neşsar arkadaşlarımla birlikte kısaca NATO-PA olarak anılan NATO Parlâmenter Asamblesine atandım. Övünçle, belirtmeliyim ki, bu üç arkadaşım da NATO-PA nezdinde çok başarılı çalışmalar yaparak, her toplantıda takdir topladılar ve partimizi ve Türkiye’yi yücelttiler. 4 Mart 2003 günü grubumuzda yaptığım konuşma ile 15-18 Şubat 2003 tarihleri arasında Brüksel’de yapılan NATO-PA toplantısının ana konularını ve Irak Operasyonu ile ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşmıştım. Grup Başkan Vekillerimizin Dış komisyonlarda görevli, Cumhuriyet Halk Partili üyelerin, çalışmaları ile ilgili grubumuza bilgi vermeleri amacına yönelik gündem dışı konuşmalar programı kapsamında sıranın bana geldiğini belirtilmesi üzerine; söz almış bulunuyorum. Bu fırsatı bana verdikleri için kendilerine teşekkür ederim.
Bu kere konuşmamın birinci bölümünde, NATO’nun kısa tarihini ve soğuk harp sonrası değişen amaç ve yapısını sizlerle paylaşacağım. Irak Operasyonu sonrası, Amerika Birleşik Devleti artık komşumuz olmuştur. Amerika ile ilişkilerimiz, son 60 sene içinde her zaman önemli olmuştur. Ama bugün çok daha önemlidir. Amerika’nın dış politikası iyice anlaşılmadan, dünyaya bakışı tahlil edilmeden, sıhhatli, gerçekçi ve tutarlı bir Türk Dış Politikası oluşturmanın olanağı yoktur. Bu nedenle; kısa NATO tarihçesinin ABD’nin bugünkü konumunu daha genel bir bakışla kavramaya yardımcı olacağını umuyorum. Konuşmamın ikinci bölümü, NATO Parlamenter Asamblesi yapısının tanıtımına ve 49 uncu Orlando toplantısının ana konularına ve Türk Delegasyonunun yaptığı çalışmaları özetlemeye ayrılmıştır.
Değerli Arkadaşlarım,
IIci Dünya Savaşı sonrası insanlık; dünya barışını ve güvenliğini sağlamak için iki strateji izledi. Birinci strateji Kolektif Güvenlik Sistemi kurmak idi. Bu sistemin ana temsilcisi Birleşmiş Milletlerdir. Temel amacı; bütün dünya ülkeleri için barışı korumak, istikrarı sağlamak, insan haklarını savunmak ve ekonomik gelişmeyi gerçekleştirmekti. Kolektif Güvenlik sistemi, uluslar üstü bir hukuksal yapıdır. Bariz karakteri; tüm üyeler arasında ve üye olmayan ülkeleri de kapsayacak biçimde, tarafsız olmaktır. Bu karakteri nedeni ile, önceden hedef haline getirilmiş bir tehdit tarifi yapamaz, savunma için bir coğrafi bölge belirleyemez ve savunma düzeneklerini önceden hazır tutamaz. Kolektif Güvenlik sistemi ancak tehdit ortaya çıktıktan sonra, tarifli hukuksal ilkeler doğrultusunda konuyu inceler. Tehdidin doğası hakkında üyeler arası görüş birliğinin oluşması, temel ilkedir. Kolektif Güvenlik sistemi, ancak bu görüş birliği sağlandıktan sonra, tehditle uğraşacak güçleri bir araya getirebilir. Bu süreçler, genelde çok uzun süreler alır. Uzayan sürede, bozulan istikrarın dünya ekonomisine ve diğer devletlere pahası yüksek olabilir.
2ci strateji ise askeri ittifaklar kurmaktır. İttifaklar bir grup devletin belirlenmiş bir tehdide karşı, tanımlanmış bir coğrafyayı birlikte savunmaya karar verdiklerinde ortaya çıkar. 1949 yılında kurulan NATO, Sovyet tehdidine karşı kurulmuş ve Kuzey Atlantik ve üye ülkelerin coğrafyasını korumakla görevlendirilen tam bir askeri ittifaktır. NATO tehdidine karşı, 1955 yılında kurulan, Sovyet liderliğindeki Varşova Paktı da tam bir askeri ittifak idi. NATO’nun askeri gücü kurulduğu günden beri; her zaman; en ileri düzeyde eğitilerek hazır tutulmuştur. İttifakların kriz anlarında, harekete geçme ve karar alma kabiliyetleri, kolektif güvenlik sistemlerine göre daha hızlıdır.
Değerli Milletvekili Arkadaşlarım,
26 Haziran 1945 tarihinde, Birleşmiş Milletler Yasası, 50 ülke tarafından San Francisco’da imzalandı. Bu yasaya Türkiye de 24 Ekim 1945 tarihinde imza koydu. Aynı yıl, 6 Ağustos’ta ilk atom bombası Hiroşima’ya atıldı. Artık; pek çok kan, gözyaşı ve tere mal olan IIci dünya savaşı sona eriyor ve kalıcı barış için Birleşmiş Milletler gibi yaratıcı bir düşünce evresi insanlığa yepyeni umutlar vaat ediyordu. Tam bu sıralarda, 5 Mart 1946 da Churchill, Sovyetler Birliğinin ve komünizmin harp sonrası gelişmesinin dünya barışı için oluşturmaya başladığı büyük tehlikeyi ve tehdidi Fulton – Missouri’de yaptığı ünlü Demir Perde konuşması ile dile getirdi.
Batı Avrupa ve Kuzey Amerika ülkeleri IIci dünya savaşını zaferle bitirmişlerdi ama, güvenlik konusunda duydukları endişeleri; özellikle 1945-49 yılları arasında; sona erdirememişlerdi. Çünkü; Sovyetler Birliği, Churchill’in dikkat çektiği gibi; genişlemeci bir politika izleme eğilimleri gösteriyor; Türkiye, Yunanistan ve Norveç’ten toprak talep ederek, onların egemenliklerini tehdit ediyor; tüm galip müttefiklerin savunma güçlerini sınırlamak, askerlerinin seferberliğini lavetmek konusunda verdikleri taahhütleri, Batılı Müttefiklerin yerine getirmesine karşın, Sovyet liderler mevcut askeri güçlerini olduğu gibi tutmak istiyorlardı. Bu gelişmeler, Churchill’in uyarısı ile birleşince; Batılı devletler yeni tehdidin Sovyetlerden gelebileceği endişesinde birleştiler. Oysa ki, Batı Avrupa harpten bitkin çıkmıştı. Barışa ve ekonomik gelişmeye ihtiyacı vardı. Bu nedenlerle Belçika, Fransa, Lüxemburg, Hollanda ve İngiltere aralarında Mart 1948’de Brüksel’de; muhtemel askeri tehditlere karşı bir ittifak anlaşması imzaladılar.
Değerli Arkadaşlarım,
Anlaşmanın söyleme getirilmeyen stratejik planı ve pratik amaçları; Sovyet’e karşı bir ittifak oluşturmak; iki dünya harbinde de Avrupa’yı zafere ulaştıran Amerika’yı Kanada ile birlikte ittifaka davet ederek, güçlü bir yapı kurmak ve Amerika’dan Avrupa’nın ekonomik kalkınması için gerekli ekonomik yardımı sağlamak; Almanya’yı da aralarına alarak bir daha yaramazlık yapmamak üzere, kendi barışçıl güçleri ile sarmalamak idi. Planı aynen uyguladılar. 4 Nisan 1949 tarihinde Amerika – Kanada – Belçika - İngiltere – Danimarka – Lüksembourg – Norveç ve Portekiz ; Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütünü; kısaca NATO’yu; Washington’da imzalanan net, sade, basit ve 14 maddelik bir belge ile kurdular. NATO’ya hemen Fransa – Hollanda – İtalya ve İzlanda üye olarak kabul edildiler. 1952’de aynı anda Türkiye ve Yunanistan; 1955’de Federal Almanya, 1982’de İspanya üye oldu. Böylece üye sayısı 16’ya yükseldi.
NATO’nun 1949’da imzalanan anlaşma belgesinde, imza koyan devletler; Birleşmiş Milletler Yasasının amaç ve ilkelerine olan inançlarını teyit ettikten sonra; NATO’nun amaçlarını şöyle tespit etmişlerdi.
-
Üye ülkeler; demokrasi, bireysel özgürlük ve hukukun üstünlüğü temelinde dünyadaki bütün ülkelerin özgürlüklerini, ortak miraslarını ve uygarlıklarını korumakta ve barış içinde yaşamakta kararlıdırlar.
-
Kuzey Atlantik Bölgesinde, istikrarın muhafazası ve refahın geliştirilmesi üye ülkelerin temel amaçlarıdır.
-
Üye ülkeler; barış ve güvenliğin korunması için toplu savunma gayretlerini birleştirmekte kararlıdırlar.
Değerli Arkadaşlarım,
Bilindiği gibi, NATO’nun en önemli siyasi karar organı Kuzey Atlantik Konseyidir. Konseyde her ülke, büyük elçi düzeyinde bir daimi temsilci ile temsil edilir. Türkiye’yi NATO’nun en hareketli değişim dönemi olan 1997-2002 yılları arasında, partimizin Genel Başkan Yardımcısı Büyükelçi Onur Öymen temsil etmiş; NATO nezdinde çok başarılı çalışmalar yapmıştır. Konseyin Başkanı NATO Genel Sekreteridir. NATO Genel Sekreteri, Daimi Konsey tarafından seçilir. Daimi temsilcilerin iştiraki ile Konsey, NATO Genel Sekreterinin başkanlığında her hafta en az bir kere toplanır. Bu formattaki toplantıya Daimi Konsey Toplantısı denir. Konsey yılda iki kere Dışişleri veya Savunma Bakanları seviyesinde, gerektiğinde de Hükümet ve Devlet Başkanları seviyesinde, zirve olarak toplanır. Konsey’in veya Daimi Konsey’in aldığı kararlar, üye hükümetlerin ortak rızası ile vardıkları bir iradeyi ifade eder. Karar alımında, ortak rıza esastır. Oylama veya oy çokluğu yoktur. Konsey kararları daha sonra, ulusal parlamentolarda görüşülür ve onaylanır. Böylece karar hukuksal nitelik kazanır. Bu sürecin organize edilmesindeki ihtiyaçlar, 1955 yılında NATO Parlamenterler Asamblesi’nin kurulmasına sebep olmuştur.
Konseye, NATO’nun en üst karar organı olarak gerekli yardımcı birimleri kurma yetkisi verilmiştir. Bu nedenle NATO’nun amaçlarını gerçekleştirmek ve konsey çalışmalarını desteklemek üzere başta Savunma-Planlama, Nükleer Planlama ve Askeri Komiteler olmak üzere ihtiyaca göre bir çok komite kurulmuştur. Bugün 39 komite görev yapmaktadır. Komiteler belirlenen seviyelerde karar alabilir veya önerilerini bir üst komiteye taşıyabilirler. NATO’nun bürokratik yapısı, özellikle soğuk savaş sonrası genişlemenin doğurduğu ihtiyaçlarla, çok karmaşık bir yapıya bürünmüştür. NATO Askeri Komitesi, Kuzey Atlantik Konseyi ve Savunma Planlamasının bir alt komitesidir. Ancak Askeri Komite, önemi dolayısıyla, NATO içinde çok özel bir konuma sahiptir.
Değerli Arkadaşlarım,
Kasım 1989’da, 1961’de inşa edilen Berlin Duvarının yıkılması; Ekim 1990’da Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi; Mart 1991’de Varşova Paktının askeri yapısının resmen lağvedilmesi; Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Amerika’nın bariz bir şekilde tek süper güç olarak ortaya çıkmaya başlaması; 40 yıl süren iki kutuplu soğuk savaşın sona erdiğini gösteren olaylardı. Böylece, NATO hedef aldığı Sovyetler tehdidini, Amerika Birleşik Devletlerinin Liderliğinde, olağanüstü siyasal ve askeri stratejilerle gergef gibi işleyerek, adeta hiç kan dökülmesine sebep olmadan yok etmişti.
Değerli Arkadaşlar,
Bu hızlı gelişme, Avrupa ve Asya’da siyasi yapıların ve dengelerin yeniden şekillenmesine sebep olurken bazı etnik ve dinsel kökenli lokal veya bölgesel sıcak savaşları tetikledi. Bu kriz bölgelerinin sayısı hızla 50’ye yükseldi. Potansiyel kriz bölgelerinin sayısı da 25’lere ulaştı. Dünyada ki olağanüstü gelir ve teknoloji eşitsizliğinin tetiklediği ve beslediği terör, uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı ve kaçak iş gücü akışı gibi, dünya barışını ve istikrarını tehdit eden yeni olaylar ortaya çıkmaya başladı.
Bu olaylar, NATO’nun geleceği hakkında iki görüşün tartışılmasını gündeme getirdi. Birinci görüşü savunanlar, “Esas tehdit ortadan kalktığına göre, NATO’nun görevi başarı ile bitmiştir. Gittikçe küçültülerek, belirli bir süre sonra; Varşova Paktı gibi; lağvedilmelidir” diyorlardı. İkinci görüşü dile getirenler ise, “Sovyetler tehdidi bitmiştir ama; soğuk savaşın sona ermesi yeni tehditleri gündeme getirmiştir. Tehditler karakter değiştirmektedir. Bu nedenle NATO yeni muhtemel tehditlere göre yapısını düzenleyerek, varlığını sürdürmelidir” görüşünü savunuyorlardı.
Değerli Arkadaşlar;
Birinci görüş, kolayca benimsenemezdi. NATO üyeleri dünya milli gelirinin %55’inden fazlasını üretiyorlardı ve zengindiler. 40 yıl süren soğuk savaş döneminde NATO, bugüne kadar dünya tarihinde teşekkül ettirilebilmiş en güçlü, en donanımlı, en eğitimli ve en çevik bir askeri güç haline getirilmişti. Bu gücün dağıtılması bir çok bilgi ve yeteneğin yok edilmesi anlamına gelecekti. En akılcı çözüm, NATO’yu potansiyel yeni tehditlere uyumlu hale dönüştürmekti. Üye ülkeler bu seçeneği benimsediler. Bu yeni uyarlama, NATO’yu hem kavram hem de uygulama açısından askeri ittifak yapısından uzaklaştırarak, kolektif bir güvenlik sistemi olmaya yöneltilecek ve NATO eğitimli askeri gücü olan, küçük bir Birleşmiş Milletler yapısına bürünecekti. Henry Kisinger daha sonraları yazdığı bir kitapta, NATO’nun genişletilmesini NATO’yu sulandırma operasyonu olarak niteleyecekti.
Sayın Başkan,
Bugün dünya liderliği yapan Amerika’nın, bu liderliğe NATO içinden başlayan politikalarla, adım adım ulaştığı açıktır. Bu nedenle NATO’nun bazı önemli tarihsel olaylarından kısaca bahsetmek istiyorum. Ayrıca 1990’lı yıllarda, NATO’nun dönüşüm projesini şekillendiren iki nedeni de göz ardı etmemek gerekir. 1. Atlantik'in iki yakasında bilgi toplumlarının ortaya çıkması ile ekonomik rekabetin karakterinin değişmeye başlaması 2. Avrupa kimliği ve birliğinin bütün zorluklara rağmen, çok ciddi bir proje olarak belirginleşmesi.
Soğuk savaş dönemindeki Atlantik ilişkilerinde olağanüstü başarının nedeni, ittifak ülkelerinin ulusal çıkarlarını; gereğinde; ikinci planda tutabilme basiretini gösterebilmeleridir. Ayrıca Atlantik'in iki yakası arasında gelişen ve derinleşen ekonomik küresel ilişkiler, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’nın refahlarını adeta çözülmez biçimde birbirine bağlamıştır. Bu iki faktör, NATO’nun gücünü ve başarısını sürekli beslemiştir. Ancak, tarafların her zaman görüş birliği içinde hareket ettikleri de söylenemez. Bariz bölünmeler; genelde; Kıta Avrupası ile Kuzey Amerika arasında olduğu gözlenmektedir. Anlaşmazlıkların temelinde muhtemelen, 300 yüz yıl dünya liderliği yapmış, Batı Avrupa Atlantik devletlerinin, aniden tüm dünyaya düzen veren politikaların Washington’dan yönlendirilmeye başlamasını kolaylıkla kabul edememeleri yatar. Ayrıca zaman zaman tırmanışlar gösteren görüş ayrılıklarında, tarafların çıkar farkları da önemli rol oynamıştır.
1956 yılında ki; Suveş kanalı krizinde; Eisenhower yönetimi, İngiliz – Fransız müşterek harekatını politik olarak göçertmek üzere, bütün gücünü kullanmış ve başarılı da olmuştur. 1960 yılında Kennedy yönetiminin Berlin Krizini ele alması, Almanya ve Fransa tarafından kuşku ve endişe ile karşılanmış ve politik destek verilmemiştir. 1970’lerde Nixon yönetiminin, Transatlantik ilişkilerine yeni tanım getirme teşebbüsü, özellikle Fransa’nın direnişi ile tam başarıya ulaşamamıştır. 1980’li yıllarda Avrupa savunması için, Avrupa’ya Amerikan nükleer füzelerinin yerleştirilmesine yaygın gösterilerle sürekli karşı çıkılmıştır. Ama NATO; Kuzey Amerika ve Kıta Avrupa bölünmesinden doğan tüm krizleri, aile içi çekişmeler seviyesinde görerek atlatabilmiştir. Ancak son Irak konusunda yaşanan ayrışma süreci, NATO içinde hala sıcak bir konudur ve boyutları artık aile içi anlaşmazlık boyutunu aşmaya başlamıştır. İşin içine Rusya ve Çin’de girmiştir. Sessiz Norveç ve Kanada da Kıta Avrupa’sı yanında yer almıştır. Son Mars projeleri de düşünülürse, fikir ayrılığının derinlerinde, gelecekte artma potansiyeli taşıyan rekabet olgusu yatıyor olabilir.
Sayın Arkadaşlar;
NATO’nun dönüşümü, dış dönüşüm (siyasal) ve iç dönüşüm (askeri) olarak iki düzlemde yürütüldü. Dış dönüşüm siyasal olarak dışa açılarak genişleme şeklinde karakterize edildi. İç dönüşüm ise etkin ve esnek bir yeni komuta yapısı oluşturmayı hedefledi. Bu oluşumları gerçekleştirmek üzere, 1991 Roma zirvesinde yeni bir stratejik kavramlar belgesi kabul edildi. Belge NATO dönüşümünün yol haritası idi. Buna uygun olarak ilk önce, Kuzey Atlantik İşbirliği Konseyi kuruldu. Bu konseye ortak üye statüsünde eski Sovyetler Birliğinin dağılmasından doğan 11 ülke ve Arnavutluk dahil edildi. Daha sonra 1992 Kasımında silahların kontrolünü ve azaltılmasını şart koşan 29 ülkenin imza koyduğu önemli bir anlaşma imzalandı. 10-11 Ocak 1994’de Brüksel zirvesinde NATO’nun Orta Avrupa ülkeleri ile Barış için ortaklık anlaşmaları yapmasına olanak tanındı. Bu yıllarda NATO güçleri daha sonra IFOR ve SFOR adı verilecek güçlerle Bosna-Hersek’e müdahale etti ve Dayton barış anlaşmasının imzalanmasını sağladı. Bu görev NATO askeri güçlerine Birleşmiş Milletler barış gücü hüviyeti kazandırdı.
Mayıs 1997’de Başkan Clinton West Point’te, NATO’nun yeni stratejisini ve genişleme nedenlerini açıklayan önemli bir konuşma yaptı ve 4 neden saydı.
-
NATO’yu Avrupa içi ve dışındaki muhtemel etnik-dinsel kökenli çatışmalar için hazırlamak ve güçlendirmek;
-
Genişleme ile yeni gelen üyeler arasındaki potansiyel kriz konularını aile içinde barışa yönelik çözümlemek.
-
Avrupa demokrasilerinin kazanımlarını güvenceye almak.
-
Rusya ve Ukrayna ile özel anlaşmalar yaparak, Stalin’in Avrupa’da çizdiği yapay istikrarsızlık sınırını silmek.
Ancak Clinton; gözden kaçırılması Clinton için mümkün olmayan en önemli genişleme nedeninden (3 orta Avrupa devletinin NATO’ya davet edilmesinden) her nasılsa bu konuşmasında hiç bahsetmedi. Çekoslovakya – Polonya – Macaristan’ın NATO’ya davet edilme nedeni, 20ci yüzyıl boyunca gerek Almanya ve gerekse Rusya’nın genişlemeci istemlerini arttıran, korumasız Jeopolitik boşluğun sorumluluğu artık NATO’ya ait olmalı ve böylece Alman ve Rus istemlerinden doğabilecek krizler bir daha tekrarlanmaksızın son bulmalıydı.
27 Mayıs 1997’de Paris’de NATO – Rusya zirve toplantısı yapıldı ve işbirliği antlaşması imzalandı. Bu anlaşma uyarınca Rusya ve Kuzey Atlantik Daimi Konseyi, iki ayda bir kere birlikte toplanma kararı aldılar. 26 Eylül 1997 tarihinde Dışişleri Bakanları seviyesinde NATO – Rusya Daimi Ortak Konseyi ilk toplantısını yaptı. Bu toplantı dünya için tarihi bir adımdı. Düşman Rusya, artık NATO ittifak devleti gibi NATO’nun içindeydi. Aynı yıl 9 Temmuz Madrid zirvesinde Çek Cumhuriyeti, Polonya, Macaristan ittifaka davet edildiler. Aynı zirvede, bir gün sonra Ukrayna ile Ortaklık Şartı anlaşması imzalandı. Böylece NATO’nun birinci faz genişlemesi tamamlanmış oldu. 23-25 Nisan 1999 tarihli 50 nci yıl Washington zirvesinde, 1991-Roma Stratejik Kavramlar Belgesi tekrar gözden geçirildi ve ikinci halka genişleme gündeme geldi. Akdeniz – NATO diyalogu bu çerçevede başlatıldı.
Değerli Milletvekili Arkadaşlarım;
Kasım 2002 Prag zirvesinde alınan kararlarla Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya NATO’ya üye olmak üzere resmen davet edildiler. Böylece bütün Varşova Paktı, NATO şemsiyesi altında toplanmış oldu. 2004 yılının programında üçüncü NATO genişleme halkası için Arnavutluk, Hırvatistan ve Makedonya Cumhuriyeti yapısal olarak üyeliğe hazırlanmaktadır. Şimdi bu dönüşümlerle NATO’nun geleceği ile ilgili bazı temel sorular ortaya çıktı. NATO’nun genişleyen sınırları nereye kadar uzanacaktır? NATO’da ittifakla karar almak esas olduğuna göre; ittifakla kararlarının alınması çok zor olmayacak mıdır? Yeni üyelerin askeri kapasitelerinin NATO’ya uyarlanmasının maliyeti ne olacaktır? NATO’nun Avrupa Birliği Güvenlik Gücü ile ilişkisi nasıl yönetilecektir? Bu sorular gibi onlarca siyasal soru daha cevap beklemektedir.
Sayın Başkan,
Siyasi genişleme ile oluşturulan değişimlere uyum sağlamak için, NATO’nun askeri yapısını da değiştirmek gerekiyordu. Bu ihtiyaç 1999 Washington zirvesinde tartışılmış, üç kere gözden geçirildikten sonra Haziran 2003 zirvesinde karara bağlanarak uygulamaya geçilmiştir. Kararlara göre 1. Silahlar ve askeri güçler imzalanan anlaşmalar uyarınca azaltılacaktır 2. Üye ülkeler; taahhütlerindeki NATO kuvvetlerini ulusal orduları içinde; fakat NATO standartlarında hazır tutacaklardır. 3. Bu askeri güçler 5 ila 30 gün içinde hareket edebilecek ve konuşlandırabilecek kapasitede tam donanımlı ve eğitimli olacaktır. 4. İntikal ettirilen kuvvetler koordinasyon içinde birlikte çalışabilir yetenekte olacaktır. 5. NATO’nun kimyasal, Biyolojik ve Nükleer silahlara karşı savunma kapasitesi de yükseltilecektir.
Türkiye; bu program içinde; Haziran 2004’e kadar yeni NATO Mukabele Kuvvetlerinin kara unsurunun liderliği görevini üstlenmiştir. İstanbul – Ayazağa’da konuşlanan 3 üncü kolordu komutanlığımızın; en üst düzeyde; yeni düzen NATO standartlarını bütün testlerden geçerek karşılar durumda bulunması, rotasyonun ilk döneminde liderlik yapma onurunu Türkiye’ye kazandırmıştır. Bu uyumlaştırma çalışmaları kapsamında, Napoli’de bulunan hava karargahının İzmir’e taşınması, İzmir’deki kara karargahının lağvedilerek İspanya’ya taşınması ve Yunanistan’da yeni bir operasyonel hava merkezi karargahı oluşturulması da karara bağlanmıştır.
Değerli Milletvekili Arkadaşlarım;
Konuşmamın bu bölümünde NATO’nun sivil yapısı içinde yer alan ve bizlerin görev yaptığı NATO Parlamenterler Asamblesi hakkında özet bilgi vermek istiyorum. Kısaca NATO-Pa olarak anılan kuruluş, esasında parlamentolar arası bir kuruluştur ve NATO askeri kanadından bağımsızdır. Bu gün, soğuk savaş sonrası genişleyen yapısı ile 19 tam üye (full member) ülkeden 214 parlamenter ve 20 ortaklık üyesi (Assosieted Member) ülkeden, 86 parlamenter üyesi vardır. Asamble kararlarında yalnız tam üye ülkelerin oy hakkı vardır. Ortak ülke üyeleri NATO-Pa bünyesinde tüm faaliyetlerde bulunabilir, yalnız oy kullanamazlar. NATO-Pa’nın işleri Brüksel’de yerleşik 30 kadar görevlinin çalıştığı bir sekreterya tarafından yürütülür. NATO-Pa’nın, NATO kararlarını doğrudan etkilemesi mümkün değildir. NATO-Pa 1955 yılından beri faaliyettedir ve NATO genişleme kararlarına paralel olarak üyeleri artmaktadır.
NATO-Pa’da delegeler, ulusal parlamentoda ki parti güçleri oranında temsil edilirler ve ulusal parlamentolar tarafından atanırlar. Bu nedenle NATO-Pa geniş bir siyasal yelpazeye sahiptir. Bu yapısı ile NATO-Pa, ittifaka dahil ülkelerin parlamento görüşlerini ve kamu oylarını değerlendirmekte önemli bir ölçüttür. Bugün için NATO-Pa, NATO politikaların doğrudan etki edemese bile, belki gelecekte kamu oyunu aksettirme yapısı ile; NATO politikalarında dolaylı biçimde rol oynama becerisi geliştirebilir.
Değerli Arkadaşlar;
NATO-Pa’nın temel amaçları şöyle tespit edilmiştir.
u NATO üyesi ülke parlamentoları arasında bir bağ oluşturmak;
u NATO parlamenterlerine; NATO yapısı ve kararları hakkında bilgi ve eğitim vermek;
u NATO politikalarının saydamlığı ve hesap verebilirliğini ulusal parlamenler seviyesinde oluşturmak;
u Özellikle Transatlantik ilişkilerini düzenlemek ve kuvvetlendirmek
u Yeni Üyeleri NATO-Pa çalışmalarına dahil ederek bu ülkelerindeki demokratik yapının gelişmesine yardımcı olmak;
u Henüz NATO üyesi olmayan, fakat ittifakla ilişki geliştirmek isteyen ülkelerle işbirliği yapmak, bu bağlamda sırasıyla Akdeniz, Kafkas ve Orta Asya Türki ülkelerine öncellik tanımak.
u Silahlı kuvvetlerin parlamento tarafından demokratik mekanizmalarla denetimi için yöntemler geliştirilmesine yardımcı olmak.
Değerli Arkadaşlar;
NATO-Pa Genel Kurulu, yılda iki kere toplanır. Toplantılar ulusal parlamentoların daveti üzerine; dönüşümlü olarak; daimi üye veya ortak üye ülkelerinde yapılır. Asamblenin 5 ana komitesi vardır. Bunlar, Savunma ve Güvenlik, Siyasi, Ekonomi ve Güvenlik, Bilim ve Teknoloji ve Sivil İşler komiteleridir. Komiteler arası koordinasyon NATO-Pa başkanı, Delegasyon Başkanları ve Komite Başkanlarının katılımı ile oluşan (standing) daimi komite eli ile yürütülür.
Komiteler kendi alanlarındaki tüm konuları inceleyebilir. Konuları irdeleyen bir genel raporu oluşturmak üzere yeterli sayıda raportör seçilir. Genel veya özel raporlar, Genel Kurul’dan bağımsız olarak yapılan çeşitli komite toplantılarında incelenir. Delegeler, raportörlere görüşlerini bu toplantılarda sözlü veya yazılı olarak verirler. Raportörün görüşüne göre, öneriler rapora girer veya giremez. Görüşü komite toplantılarında benimsenmeyen bir üye önerisini Genel Kurula sunabilir. Genel kurulda görüş oylanır. Benimsenirse rapora girer. Komite raporları NATO-Pa’nın önerileri ve kararları olarak, çalışmalarında gözetilmek üzere, NATO Genel Sekreterliğine sunulur.
Değerli Arkadaşlar,
Türkiye, 8’i AKP’li ve 4’ü Cumhuriyet Halk partili toplam 12 parlamenter tarafından NATO-Pa nezdinde temsil edilmektedir. Türk Komisyonunun uyum içinde ve aktif olarak çalıştığını ifade etmeliyim. Komisyonun başkanlığını Sayın Vahit Erdem yapmaktadır. Ali Dinçer, Vahit Erdem, Ali Rıza Alaboyun Savunma ve Güvenlik komitesinde, Damla Gürel, Egemen Bağış, Ömer Çelik, siyasi komitede; Mehmet Neşşar ve Ramazan Toprak, Bilim ve Teknoloji komitesinde ben ve Aziz Akgül. Ekonomi ve Güvenlik komitesinde görev yapmaktayız. Övünçle ifade temeliyim ki; tüm CHP’li arkadaşlarım, gerek sosyal demokrat parlamenterler grubunda, gerekse komitelerde ve genel kurulda yaptıkları etkin konuşmalar ve kulislerde kurdukları sıcak ilişkilerle hem partimizi hem Türkiye’yi yüceltiyorlar. Türk Delegasyonu, NATO-Pa kuruluşlarında aktif görev almak için; Orlando’da yapılan son NATO-Pa 49cu Genel Kurul toplantısında; büyük gayret gösterdi. Bu gayretler sonucunda Mehmet Neşşar arkadaşımız NATO - Ukrayna parlamentolar arası konseyine, Mustafa Açıkalın’la birlikte seçildi. Vahit Erdem’in Başkan Yardımcılığına, gelecek yıl, seçilebilme olanağı doğdu ve bu yıl için Güvenliğin Geleceği ve Savunma Yetenekleri Komitesi başkanlığına getirildi.
Değerli Arkadaşlar,
Son yapılan Orlando toplantısında görev yaptığım Ekonomi ve Güvenlik komitesi gündemine üç öneri getirdim. Usulleri iyi bilememekten dolayı; müracaatımda geç kalınması nedeni ile; önerilerim rapora giremedi. Fakat bir tartışma usulü öğrenerek, konuyu Genel Kurula getirdim ve daha geniş bir kitleye hitap ettim. Toplantı Başkanı önerileri oylamadan önce, raportörün fikrini alacaktı. Biz raportörle ön mutabakata varmıştık. Önerilerimi Mayıs ayında yapılacak Bratislava toplantısında detaylı bir şekilde tartışacaktık. Ama toplantı başkanı; aniden; oylamaya geçti. Önerim az bir farkla reddedildi. Ama raportör önerilerimden memnundu ve oylama sonrası Bratislava’da tartışmaya açacağını belirtti. Önerilerim, bugün sayıları 50’ye yükselmiş sıcak çatışmalı kriz bölgeleri ile ilgili idi. 1inci öneri: Kriz bölgesindeki ülkelerin üniversiteleri mutlaka birbirleri ile diyalog kurmalı. 2inci önerim: Kriz bölgesindeki ülkelerin okullarında ders olarak okutulan tarih kitapları, bilimsel bir komite tarafından birlikte ortak olarak yazılmalıdır. 3üncü önerim: Bölge, birbirlerini tamamlayan Tekno-Parklar zinciri ile donatılmalıdır. Bu üç konuya, NATO hem liderlik edebilir, hem de finanse edebilir. Bu tedbirlerin bölgede kalıcı barışı ve istikrarı tekrar tesis etmede büyük faydası olacağı inancını taşıyorum. Bratislava’da alınacak sonucu grubumuza rapor edeceğim.
Değerli Arkadaşlar;
NATO-Pa’nın 2003 yılı gündeminde başlıca görüşme konuları olarak Irak birinci sırada olmak üzere, Transatlantik ilişkileri, Terörizm ve kitle imha silahları, NATO’nun Prag kararlarından sonraki yeni rolü, genişleme ile oluşan yeni yapılanmanın irdelenmesi, NATO ile Avrupa Güvenlik Savunma Gücü ilişkileri, Rusya – Kafkaslar – Balkanlar – Akdeniz ve Ukrayna ile NATO ilişkileri önde gelen konular olarak yer alıyordu. Ayrıca baltık ülkelerdeki azınlık problemleri, askeri güçlerin uzayda kullanımı, bölgesel kalkınma için yapılan ekonomik yardımların, güvenlik konusuna etkileri de ikincil gündem konuları idi. 2004 yılı gündemin de yine benzer konular yer alacak. Ancak Akdeniz diyalogunun artacağı, NATO barış operasyonlarının Bosna, Kosova, Afganistan sonrası Irak’a da yerleştirilmesi, yeni genişleme alanlarının (Kafkaslar ve Orta Asya Türki Devletlerinin) hazırlanması ve Beyaz Rusya ile ilişkilerin kurulması yeni gündem maddeleri olarak gözüküyor.
Değerli Milletvekili Arkadaşlarım;
Tarihte bir çok başarılı ittifaklar görülmüştür. Sırasıyla, Afrika da, Güney Amerika da ve Güney Asya da sömürgeler kurmak, yeni sömürgelerden doğal kaynak ve esir elde etmek, Atlantik denizinde korsan terörünü durdurmak, esir ticaretini önlemek, nasyonalist saldırganları durdurmak ve nihayet komünizm yayılmacılığını önlemek üzere çeşitli ittifaklar kurulmuştur. Bugün ise dünyada terörizme karşı bir koalisyon oluşmaktadır. NATO; bu koalisyonun merkezindedir. Muhtemelen yakın gelecekte; yoksullukla mücadele, demokrasilerin yaygınlaşması ve eğitim seferberliği gibi insancıl transnasyonel işbirlikleri ve koalisyonlar kurulacaktır. En hayati ittifaklar ise; çevresel sorunların yıkımlarını durdurmak ve yeni doğal kaynakları uzaydan elde etmek üzere kurulacağını ve NATO’nun bu ittifaklara hizmet vermek üzere yeteneklerini geliştirerek evrileceğini düşünüyorum.
Sayın Başkan,
Sözlerimi bir anekdot ile bitirmek istiyorum. Atom bombasının üretimini yöneten Robert Openhaimer bombayı tanıtırken, gazetecilerden biri sordu : “Sayın Profesör, bu bombaya üstünlük sağlayacak yeni bir silah yapmak mümkün müdür?” Dr. Openkaimer kuvvetli bir sesle cevapladı “Kesinlikle”, sonra sesini yumuşatarak ekledi : “Barış baylar, barış, barış”.
Sabrınıza teşekkür eder, saygılar sunarım.
Ersin ARIOĞLU / 27.01.2004
3.501 Kelime
Ersin ARIOĞLU- /
27 Ocak ve 10 Şubat 2004-CHP Grup Gündem Dışı Konuşma
Dostları ilə paylaş: |