NAZIM'I ANMA (2008)
"Sevgilim
Bu ayak sesleri, bu katliamda,
Hürriyetimi, ekmeğimi ve seni kaybettiğim oldu
Fakat açlığın, karanlığın ve çığlıkların içinden,
Güneşli elleriyle kapımızı çalacak olan,
Gelecek günlere güvenimi kaybetmedim hiçbir zaman"
Merhaba!
Hoş geldiniz!
İşte yine biraradayız. İçimizden hiç çıkmayan Nazım sıcaklığıyla, şiir sıcaklığıyla… Elimizi uzatsak sanki dokunabileceğimiz bir dünya fakat kollarımız yetişmiyor. İşte öyle bir dünya için, mümkün bir hayat ısrarından çekilmediğimiz için buradayız. Nazım'ı yalnız bırakmadık. O da bizi hiç terk etmedi ki zaten.
Karşılıklı iyimseriz. Bakın düşlerimizden kopmamışız. Aşkı ve özgürlüğü isteyen sözcükler dilimizdeki… İçimiz daim çiçekte. Dünyayı kasıp kavuran, kan gölüne çeviren, insanı insan olmaktan çıkaran, onu kendisine yabancılaştıran ve doğayı mahveden sistemin karşısında itaatsizliğimiz sürüyor. Muhalif duruşumuzun içinde nasıl bir dünya, nasıl bir hayat istediğimiz var. Tartışıyoruz da bunu. Gelecek güzel günlere yakın olma noktasında Nazım'dan daha şanslıyız üstelik.
Sevgili dostlar,
Nazım, söylediklerini şiiriyle söyledi, onun dünya görüşünü, insana bakışını şiirlerinden öğrendik. Dolayısıyla şiirleri aynı zamanda onun siyasi kimliği, dünya görüşü… Ben şimdi açılış konuşmasını yapmak üzere sözü bir şaire, bu kentteki pek çok sanat etkinliğinin düzenlenmesinde ve bu arada Nazım'ı anma toplantılarının süreklilik kazanması ve nitelikli hale gelmesinde etkisi çok büyük olan birine, Hayrettin Geçkin'e bırakıyorum.
"Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa?
Ne o , ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
Bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla."
Ama bu akşam Nazım olunmalı. Buralar, bu şehir, şiirler, Nazım kokmalı. O düşlerinin dağlarından topladığı çiçekleri şiire dönüştürüp bizlere sunmuştu, bütün bir insanlığa… O, bu toprakların soyundandı fakat bütün bir insanlığın şairiydi. Bakın büyük şair Pablo Neruda onun ardından ne diyor:
"Ne yapayım ben şimdi?
Tasarlanabilir mi dünya
her yana ektiğin çiçekler olmadan?
Nasıl yaşamalı seni örnek almadan,
senin halk zekanı, ozanlık gücünü duymadan?
Böyle olduğun için teşekkürler,
teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için."
Sevgili dostlar,
Bu akşam sizlerle buluşturacağımız çok değerli konuklarımız var. Onlardan birini, sayın Nevzat Şenol'u davet ediyorum. Kendileri İstanbul'dan geliyorlar. Bildiğiniz gibi Sayın Şenol geçtiğimiz yıl Nazım gecesinde de bizleri onurlandırmışlardı.
Afşar Timuçin Nazım için diyor ki: O, hem bir sanatçı, hem gerçek anlamda bir düşünür olarak bize her şeyden önce insanın büyüklüğünü, insan olmanın değerini öğretir. Şiiri tepeden tırnağa insandır. Ondan öğrendiğimiz bir başka şey, sanatının bilgili olma zorunluluğudur.
"Hayır her şeye rağmen daha evvel
Ve ölen ve doğan ve son günleri güzel gülecek olan yirminci asır
Benim şafak çığlıklarıyla sabaha eren müthiş gecem
Senin gözlerin gibi Hatce'm güneşli olacaktır"…
Nazım 21 asırlı. Çünkü onun ütopyası bütün bir insanlığın ütopyası olmaya 21 asırda da devam ediyor.
Nazım 'ı, doğumunun 106. yıl dönümünde anma etkinliği bu yıl, Türkiye Yazarlar Sendikası, KYÖD, TÜSTAV, Nazım Hikmet Vakfı ve Nazım dostlarının ortaklaşa çabalarıyla gerçekleşti. Kuşkusuz bu etkinliğe daha pek çok kişi ve kuruluş emek kattı. Etkinlikte emeği geçenlere çok çok teşekkürler. Sevgili dostlar şimdi de Türkiye Yazarlar Sendikası adına Sayın Fahrettin Demir'i davet ediyorum.
Bu konuşmanın ardından Nazım'dan bir şiir. Evet sevgili Necla Acar, genç avukat arkadaşımız buyrun!
KYÖD, gerek kültür etkinlikleriyle, gerek sanat etkinlikleriyle, gerek kentlilik bilincinin yaratılması bakımından kentin olması gereken vicdanını temsil ediyor. Bu yıl Nazım'ı anma etknliği de KYÖD'de planlandı. KYÖD başkanı Sayın Semra Başlak buyurun lütfen.
Bu kent neden güzel biliyor musunuz? Her şeye rağmen güzel şeyler oluyor bu kentte. Güzel insanlar var. Sanatın, sanatçının yanında, şiirin içinde, kalbinde dolaşan insanlar var. İşte Mahir Dönmez!
TÜSTAV adına sayın Gültekin Uçar'ı davet ediyorum. Ve TÜSTAV'ın bu etkinliğe, bundan önceki Nazım etkinliklerine yaptığı katkılardan ötürü çok çok teşekkürler.
"Gerçek şair kendi aşkı, kendi mutluluğu ve kendi acısıyla uğraşmaz. Onun şiirlerinde halkının nabzı atmalıdır. Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır. Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır." Evet dostlar, Nazım şaire dair böyle söylüyor.
"İnsanların türküleri kendilerinden güzel
Kendilerinden umutlu
Kendilerinden kederli
Daha uzun ömürlü kendilerinden
Sevdim insanlardan çok türkülerini
İnsansız yaşayabildim
Türküsüz hiçbir zaman
Hiçbir zaman aldatmadı beni türküler de
Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin
Bu dünyada yiyip içtiklerim
Gezip tozduklarımın, görüp işittiklerimin
Dokunduklarımın, anladıklarımın
Hiçbiri, hiçbiri
Beni bahtiyar etmedi türküler kadar"
Hangi yazar ve şair olursa olsun ilk adıyla seslenemeyiz. Nazım'a gelince bu değişiyor işte. O, açıktan olmasa da evimizdekilerden, mahallemizdekilerden biri. Hapislik ve gurbet yüzünden evine bir türlü uğrayamamış biri sanki. Hep hasret kaldığımız biri.
Şimdi mi? Şimdi buraya çok değerli birini, büyük bir sanat adamını davet ediyorum. Ülkemizin yüz akı, onuru. Sayın Rutkay Aziz!
"Sen ırmağı da bir ay gibi
Genç bir kadın uyuyor ay dilimin üstünde
Onu kaç kere yitirip kaç kere buldum
Daha kaç kere yitirip kaç kere bulacağım"
Nazım için şiir bir kaçış alanı değil dostlar. Özerk bir varoluş alanı."Anlamak gideni ve gelmekte olanı" ifadesinden onun şiirinin geçmişe ait değil, geçmişten ve şimdiden kaynağını alan geleceğe ait şiir, gelecek güzel günlerin şiiri olduğu anlaşılır. Ve kuşkusuz, gelecek beklenen bir şey değil, yapılan ve yaratılan bir şeydir onun için. Şiiri de bu nedenle geleceğin öz sularına dökülür.
"Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
İşin kolayına kaçmadan ama"
Sevgili dostlar, Türk sinemasının bir devi, bir onurlu yüreği aramızda. O da bir Nazım dostu, onun yanımızda oluğunu hep bildik, o hep bizimle. Tarık Akan!
"Üstümüze yazdıklarımın hepsi yalan,
Onlar olan değil, olmasını istediklerimdi aramızda.
Onlar ulaşılmaz dallarında duran hasretimizdi,
Onlar susuzluğumdu, düşlerimin kuyusundan çekilmiş.
Işığa çizdiğim resimlerdi onlar.
Üstümüze yazdıklarımın hepsi yalan,
Üstümüze yazdıklarımın doğru hepsi.
Eğer kitaba, edebiyata ve sanata yönelebilirse, silahların arkasına sığınmış cesaretinden ve sürmekte olan ilkel iletişimlerinden kurtulup barış ve aşk yüzlü bir dünya kurabilir insanlık. Nazım'ın siyaseti kuru bir siyaset anlayışı değildi. Onun şiirlerini ajitasyon ve propaganda metnine indirgeyenler ne yazık ki onu da onun şiirini de anlayamadılar. Onun şiiri insanı dönüştürmeye, insanın kendisine, başkalarına ve doğaya karşı olan yabancılaşmasının kırılmasına yönelikti. Çünkü geleceği ancak yeni insan yapacaktır, olmayanı istemek verili olanı sorgulamak başka türlü nasıl olur ki? Kendisini keşfetmeyen, yeteneklerinin farkına varamayan, aklının sınırlarına ulaşamayan insanın değiştireceği şey ne olabilir ki? Sanatı bir arta kalan olarak görürseniz, ona bir dolgu malzemesi olarak bakarsanız, dünyaya nereden gidersiniz, nasıl gidesiniz?
Öyleyse sözü uzatmadan bir siyaset adamına verelim. Ama o bildik bir siyaset adamı değil. 40 yıl aradan sonra meclise giren, adeta tünel kazarak giren bir solcu, bir sosyalist milletvekili. Evet aşkın ve devrimin partisi olarak da bilinen Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Sayın Ufuk Uras!
BİR AYRILIŞ HİKAYESİ
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
AYRILDILAR...
Hiç vakit kaybetmeden sahneyi gerçek sahiplerine, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu'nun
üç değerli sanatçısına; sayın Funda İlhan, sayın Ufuk Aşar ve Sayın Tarık Keskiner….
Nazım olunmalı dedik,
Deniz olunmalı dedik,
Barış ve aşk yüzlü bir dünya dedik,
Mümkün bir hayat için ellerimizi uzattık,
Yenilgilere rağmen vazgeçmedik
Çünkü hayatı biz kazanacağız, insanlık onuru kazanacak.
Çünkü bir gün başka türlü dönecek dünya
Aşk kazanacak
İnsan kazanacak
Sunucunuz ben Nilüfer Özdemir / ben Cemile Gültepe, şiirle kalın,Nazım'la kalın….
17 OCAK.08
|