Nehcul Belaga İçindekiler



Yüklə 1,37 Mb.
səhifə14/31
tarix10.11.2017
ölçüsü1,37 Mb.
#31313
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   31

Kendi zamanları


Hilâfetleri, Cemel savaşı ve Cemel'den sonra Osman'dan sonra kendilerine biat edilmek istenildiği zaman buyurdular ki:

Beni bırakın da benden başkasını arayın, bulun; çünkü bir işe yönelmişiz ki türlü-türlü yönü var; çeşit-çeşit rengi var. Gönüller bu işte bir kararda duramaz; akıllar bu işi yüklenip dayanamaz. Tanyerini boydan boya, dolaylı kara bulut kaplamış; apaydın yol görünmez olmuş.

Bilin ki  istediğinizi kabûl edersem, daha iyi bildiğime uyar giderim ben,[20] ne söyleyenin sözüne aldırış ederim, ne ayıplayanın sözüne kulak asarım. Ama beni bırakırsanız, sizin biriniz gibi olurum da umarım ki işinize kimi getirir, kendinize kimi buyruk sahibi yaparsanız, buyruğu sizden daha fazla dinlerim, emrine sizden fazla uyarım. Benim size vezîr olmam, sizin için, emir olmamdan daha hayırlıdır.[21]

 

 



15

(Kendilerine biat edildikten iki gün sonra Osman'ın mukataa yoluyla verdiği arâziyi, Allah'ın malından verdiği malları alıp beytülmâle vereceğim; çünkü kıde-mi olan hak hiçbir şeyle batıl olmaz buyurmuşlar ve demişlerdi ki:)

Andolsun Allah'a ki, onların gelirleri yüzünden evlendikleri kadınlardan, satın aldıkları cariyelerden, temellük ettikleri arâzîden ne bulursam, alıp beytülmâle geri vereceğim; çünkü adalette genişlik vardır. Adaletle iş görmekten âciz olan, cevirle iş görmede daha da âciz olur.[22]

* * *

 

126



Halka müsâvî olarak pay üleştirildiği, şeref sâhiplerinin üst tutulmadığı hakkında söz edilince buyurmuşlardır ki:

Kendilerine buyruk yürütmeye memûr olduğum topluma cefâ etmek için yardım mı isteyeyim, bunu mu emrediyorsunuz bana? Andosun Allah'a dünya, masallara dalıp hikâyeler söyledikçe, yıldız, gökte yıldızı izledikçe bu işe yaklaşmam bile. Bu mal benim olsaydı, gene de halka eşit olarak pay ederdim ;  oysa ki, Allah'ın malı.



(Sonra buyurdular ki:) Şunu bilin ki malı, hakkı olmayana vermek israfta haddi aşmaktır.[23] Bu da sâhibini dünyada yüceltir, fakat âhirette alçaltır; halk arasında onu yüksek bir mevkie çıkarır; fakat Allah katında hor-hakir eder. Hiçbir kişi yoktur ki malını, hak etmeyen adama, lâyık olmayan kişiye versin de Allah, o mal sâhibine, o malı veren kişiye karşı şükran duygusunu harâm etmesin; o mala Sâhip olanlar, sevgilerini, ondan başkasına vermesinler, ondan başkasını sevmesinler.

* * *


 

 

232



 

Hilâfetlerinin ilk günlerinde Abdullah b. Zem'a[24] gelmiş, mal istemişti; Hazret buyurdular ki:

Bu mal, ne senin, ne benim; Müslümanlar için ganimetlerden saklanmış bir mal. Onlar kılıçlarıyla bunu elde ettiler. Savaşta onlarla bulundun, onlarla beraber savaştıysan, onların payı kadar senin de payın var bu malda; yok, eğer onlarla beraber savaşmadıysan, onların, elleriyle derip devşir-dikleri şey başkalarının ağızlarına nasip olmaz.

* * *

 

30



 

(Osman'ın ölümüne sebep olduğu söylenince buyurmuşlardır ki:)

Emretseydim elbette katil olurdum; yok nehyetseydim elbette yardım etmiş bulunurdum. Yalnız ona kim yardım ettiyse diyemez ki, öyle bir kişi onu alt etti ki ben ondan hayırlıyım; onu alt eden de diyemez ki ona, benden hayırlı olan yardım etti.[25] Ben onun hakkında, iki tarafa da uyan bir söz söyleyeyim size: O, kendi reyiyle hareket etti; iyi etmedi. Siz de onun hakkında sabırsız davrandınız; iyi etmediniz. Kendi reyiyle hareket edenin hükmü de Allah'a ait, sabırsızlıkta bulunanın da.

* * *

 

 



22

 

(Aynı

Duyun, bilin ki Şeytan, zulmü, cevri yurtlarına sokmak, batılı, olasıya çoğaltmak için taraftarlarını saldı; ordusunu her yandan derledi, topladı. Andolsun Allah'a ki benden bir kötülük görmediler; ama onlarla aramdaki işe dâir de doğru, insaflı bir söz etmediler. Gerçekten de onlar, terk ettikleri bir hakkı istemedeler; döktükleri bir kanı dilemedeler. O kanın dökülmesinde onlarla ortak olmuşsam, kendilerinin de onda payları var; yok, eğer o kanı onlar döktü-lerse, benden değil, kendilerinden istemeleri gerçeğe uyar; hakkımdaki en büyük delilleri, kendi aleyhlerinedir. Sütü kesilmiş anadan süt emmek istiyorlar; öldürülmüş bidati diriltiyorlar.[26]

A onmadık kişiler, çağıran kim, niye geleceğim ben? Onların aleyhindeki Allah'ın deliline, onları şâmil olan bilgisine razıyım ben. Baş çekerler, kabûl etmezlerse kılıcın keskin yüzünü çeviririm onlara; bu da yeter batılı gidermek için, hakka yardım etmek için. Ne de şaşılacak şey ceng için bana  haber  yollamaları, savaşa hazırlanmamı söylemeleri. A anaları yaslarına batasıcalar, şimdiye dek kim korkuttu cenkle beni, kim ürküttü savaştan beni? Gerçekten de Rabbime iyiden iyiye inanmışım ben; dînimde de hiç şüphem yok.

* * *

 

152



Osman'ın ölümünden ve kendilerine biat edildikten sonra okudukları hutbe:

Hamd Allah'a ki yarattıklarını, varlığına delil etmiş, yarattıklarının sonradan yaratılmış olmalarıyla ezelî bulunduğunu, yaratıklarının birbirlerine benzeyişiyle benzeri olmadığını bildirmiştir. Yapanla yapılanın, sınırlayanla sınırlananın, yetiştirip geliştirenle yetişip gelişenin ayrılışı yüzenden de onu duygular idrâk edemez; kudretini örtmeye  çalışanlar, örtemez. Birdir, sayıdaki rakamla değil. Yaratıcıdır, hareketle, çalışıp yorulmakla değil. Duyandır, âletle değil, Her yerde hâzırdır, mekânla değil. Her şeyden münezzehtir, uzak olarak değil. Görünendir, fakat gözle görünmez. Gizlidir, fakat letâfetinden değil. Her şeyden üstün olmakla her şeyden münezzehtir, fakat kahrı her şeye şâmildir. Her şeyden ayrıdır, fakat her şey ona karşı eğilmiştir, her şeyin onadır dönüşü. Kim onu över, vasfa kalkarsa sınırlamış olur; sınırlayan, onu sayıya sokmuş olur; sayıya sokan, onun ezelî olduğunu inkâr etmiş olur. Nasıldır diyen onu vasfa kalkışmıştır; nerededir diyen onu mekânda sanmıştır. Bilicidir, bilendir, bilinen yokken bile. Yetiştirip geliştirendir, yetişip gelişen yokken bile. Gücü yettiği yokken bile.



(Aynı Hutbeden:)

Gerçekten de bir yıldız doğdu; bir parıltı belirdi; bir iştir meydana çıktı; bir eğridir, doğruldu. Allah bir toplumun yerine başka bir toplumu getirdi; bir günün yerine başka bir gün belirdi. Susuzlar, kıtlığa düşenler nasıl o kıtlığın geçmesini, yağmurun yağmasını beklerlerse biz de zamanın geçmesini bekleyelim.

Gerçekten de imamlar, halkına hüküm yürüten Allah kullarıdır; kullarına, onun adına hükmedenleridir. Cennete onları bilen ve onlar tarafından bilinen girer ancak; cehenneme de onları inkâr eden ve onlar tarafından inkâr edilen atılır ancak.

Gerçekten de Allah size İslâm'ı verdi; Müslümanlıkla sizi arıtmak diledi. İslâm bir addır ki esenliği bildirir; bütün yücelikleri toplar. Allah sizi doğru yoluna seçti; bilinen bilgiye, bilinmeyen hükme ait hüccetlerini bildirdi. Onun eşsiz iyilikleri yok olup bitmez, şaşılacak güzellikleri tükenip yitmez. Ondadır bahar yağmurlarının lütufları, ondadır karanlıkların ışıkları. Hayırlar, ancak onun anahtarlarıyla açılabilir; karanlıklar ancak onun ışıklarıyla aydınlanabilir. Men edilecek şeyleri men etmiştir o; faydalanılacak yerleri açmıştır o. Ondadır şifâ bulacak kişinin şifâsı; ondadır başa varacak işi başaranın başarısı, edâsı.



(Aynı hutbeden:)

İsyan eden, Allah'tan bir mühlettir, bulur, bir müddet gaflet ehliyle düşüp kalkar, bir zaman suçlularla sabahlar; ama ne varacağı yere götürecek yolu vardır onun, ne dilediğine ulaştıracak kılavuzu. Bu çeşit kişilere sonunda yaptıklarının karşılığı gösterilir; gözlerinden gaflet perdeleri kaldırılır; ardlarına attıkları önlerine gelir; önlerine aldıkları ardlarında kaybolur gider. İstediklerini elde edişleri, bir fayda vermez onlara; dilediklerine erişmeleri bir kâr sağlamaz onlara, ben, sizi de, kendimi de bu derekeye düşmekten sakındırmadayım. Herkes kendisine faydalı işe koyulsun; çünkü gören, o kişidir ki duyar, düşünür; bakar, görür; ibretlerden faydalanır; sonra da apaçık olan doğru yola, aşağılık ve zarar veren yerlere düşmeden, sapıklığa sapmadan girer.

Doğru yoldan sapanlara, sözü değiştirenlere, gerçekten korkanlara, bu yaptıkları şey, bu sapıklık, bu azgınlık fayda vermez; yardım etmez.

Ey duyup işiten, sarhoşluğundan ayıl, gafletinden uyanmaya bak; şu acele edişini yavaşlat, biraz bırak. Allah'ın salâtı O'na ve soyuna olsun, Ümmi  Peygamber'in dilinden sana gelen O'nun diliyle söylenen, kaçılmasına imkân olmayan, olacağı muhakkak bulunan şeyleri bir düşün. O hükümlere karşı durana, karşı durmaya bak; onu, razı olduğu şeye bırak.

Övünmeni terk et, ululanmanı at; kabrini an. Varacağın yer orasıdır; ne yaparsan onu bulursun; ne ekersen onu biçersin; bu gün neyi hazırladınsa yarın onu elde edersin. Adım atacağın yeri hazırla, yarınki azığını bugünden tedarik et. Sakın sakın ey duyup işiten, çalış çalış ey gaflete düşen; "Hiçbir şey, her şeyden haberdâr olan gibi haber veremez sana."(35, Fâtır, 14).

Allah'ın hüküm ve hikmetiyle dolu kitabında sevap vereceğini, azâp edeceğini, razı olacağını, gazaba uğratacağını bildirdiği kesin hükümlerdendir ki insan, bu huylarla huylanmış olsa da tövbe etmeden Rabbine ulaşsa, istediği kadar çalışsın, didinsin, işlerini ihlâsla görmeye uğraşsın, ona hiçbir şey fayda vermez. O huylar da, kullukta Allah'a hiçbir şeyi, hiçbir varlığı ortak etmek, yahut birisini öldürmekle öfkesini yenmek, yahut birinin yaptığını söylemek, (Yapmadığı şeyleri söylemek), yahut murâdına elde etmek için dininde bir bidat meydana getirmek, yahut insanlara karşı iki yüzlü görünmek, yahut da onlar arasında iki dilli olarak hareket etmektir.

Aklını başına topla da bu sözleri duy; çünkü örnek, onun benzerine delâlet eder. Hayvanların işleri-güçleri karınlarını doyurmaya uğraşmaktır; yırtıcı canavarların işleri-güçleri, kendilerinden başkalarına düşmanlıkta bulunmaktır; kadınların kaygıları, dertleri, dünyâ ziynetiyle bezenmek, dünyâda bozgunculuk etmektir. İnananlarsa kendilerini aşağı, yok-yoksul görenlerdir; inananlarsa öğüt verenlerdir; inananlarsa korkanlardır.

* * *


 

54


Kendilerine biat edilirken halkın hâli hakkında buyurdular ki:

Ayaklarının bağları çözülmüş, çobanları tarafından başı boş bırakılmış susuz develerin su başında biriktikleri gibi biriktiler; yanlarını birbirlerine sürterek saldırdılar; öylesine ki beni öldürecekler, yahut da bâzısı bâzısını gözümün önünde öldürecek sandım. Bu işin önünü ardını evirdim, çevirdim; dikkat edip baktım; uykularım dağıldı gitti. Sonunda da onlarla savaşmak, yahut da Muhammed sallallahu aleyhi ve âlihî vesselem'e gelenleri inkâr etmek gerekti. Savaşa katlanmak azâba katlanmaktan daha ehven göründü bana; dünya ölümleri âhiret ölümlerinden daha yeğ geldi bana.[27]

* * *

 

168



Biatten sonra Osman'ı öldürenlerin cezâlandırılmasını isteyenlere buyurdular ki:

Kardeşler, sizin bildiklerinizi ben bilmiyor değilim; fakat bu işi yapan toplum son derece kuvvetli; onlar bize hükmetmede; biz onlara hükmedemiyoruz; ne kuvvetim var ki? Bunlar bir toplum ki coştular, köpürdüler, kullarınız da onlarla beraber coştular, köpürdüler; çölde oturanlarınız da onlarla katıldılar; onlar da sizin aranızda; dilediklerini teklif ediyorlar size. Dilediğiniz bir şeyi yapmaya kendinizde bir güç-kuvvet görüyor musunuz? Bu iş, gerçekten de Câhiliyye işlerinden biri. Bu toplumun yardımcıları var. İnsanlar, bu iş için harekete getirildi mi, birkaç bölüğe ayrılmada: Bir bölüğü sizin gördüğünüzü görmede, öbür bölüğü görmediğinizi görmede; diğer bölüğüyse ne onu görmede, ne bunu görmede.

İnsanlar kendine gelinceye, yatışıncaya, hak-hukuk kolaylıkla alınıncaya dek sabredin. Bana uyun, ne yapaca-ğıma bakın; kuvveti zayıflatacak, kudretli giderecek işi gevşetip aşağılaştıracak bir işe kalkmayın. Yakında bu işi, oluruna giderek bir hale-yola koyacağım; başa bir çare bulamazsam, artık son ilâç, yarayı dağlamaktır.

* * *


 

136


Ömer, Ebubekir'e biat  bir ayak, bir oldu-bittiydi Allah Müslümanları korudu, bir daha öyle bir şeyi yapanı öldürün demişti; Emir (a.s), bunu hatırlatarak buyurdular ki:

Bana biatiniz, bir ayak sürçmesi, bir oldu-bitti değildir.[28] Benim işimle sizin işiniz bir olamaz. Ben sizin itâatinizi Allah için istemekteyim; sizse benim size uymamı, nefisleriniz için istemektesiniz. Ey insanlar, nefislerinizin rağmine bana itâat edin, bu itâatle bana yardımda bulunun da Allah yolunda mazlûmun hakkını zâlimden alayım; devenin burnuna takılan halka gibi zâlimin burnuna halka takayım, ona gem vurayım da istemese bile zorla gerçek olarak su içilecek yere çekeyim onu.

* * *

 

 



16

Hilâfetlerinin ilk zamanlarındaki bir Hutbeleri:

Haberiniz olsun ki ben sözümün eriyim; söylediğim sözü yerine getiririm. Önümüzdeki belâlardan ibret alan kişiyi, sakınmak, çekinmek, şüpheli şeylere uğramaktan alıkoyar. Bilin ki belânız gene döndü dolaştı; gelip çattı. Tıpkı Allah'ın, Peygamber'ini gönderdiği gün gibi; Allah'ın salâtı O'na ve soyuna. O'nu gerçek olarak gönderene andolsun ki sınanma kalburunda alt-üst olacaksınız; kaynayan kazandaki yemek gibi kepçeyle ayrılacaksınız; birbirinizden kopacaksınız; sonunda en aşağınız, en yüce makama ağacak; en yüceniz, en aşağıya alçalacak. Herkesi geçenler, ileri gidenler, geri kalacaklar; geri kalmışlar ilerleyecekler, öne geçecekler.

Andolsun Allah'a ki hiçbir sözü gizlemedim; hiçbir vakit yalan söylemedim; gerçekten de bu duraktan haber verilmişti bana; bugünü biliyordum ben. Bilin ki hatâlar, suçlar, serkeş, azgın atlara benzerler; o hatâları, o suçları işleyenlerdir, onlara binenler. Gemlerinden boşanırlar, üstlerindekilerle ateşe atılırlar.

Bilin ki şüpheli şeylerden çekinmek, sâhiplerine râm olan develere benzer, çekinenler de onlara binenlere; binenlerin ellerindedir yularları, onları cennete götürür giderler.

Hak var, batıl var; ikisinin de ehli var. Batıl çoğalırsa şaşılmaz; eskiden de vardı; işlenir giderdi. Hak azalsa bile çoğalması umulur, fakat zayıflarsa kuvvetlenmesi zor olur.

(Gene bu Hutbeden:)

Cennetle Cehennem önünde olan kişi bir iştir  eder, oyalanır gider, bir kısım halk tez olur, çalışır çabalar, kurtulur. Bir kısmı ağır davranır, yavaş gider, kurtulmayı umar, ister. Bir kısmıysa suçlara üşer, baş aşağı ateşe düşer. Sağ ve sol, azgınlık yollardır, ana cadde ortadan giden yoldur. O yoldadır elimizde bulunan Kitap, o yoldadır Peygamberlik eserleri.[29] O yol, sünnetle varır giderir; yol, hayırlı bir sonuca erer.

Dâvâya girişen helâk olur; iftirâ eden mahrum kalır. Hakka yüz tutan, bilgisizler katında ölür gider. Kendi kaderini, derecesini bilmemek, bilgisizlik  olarak adama yeter. Çekinme yüzünden hiçbir soyun-boyun kökü kurumaz; oraya ekin eken toplumun ekini susuz kalmaz.

Evlerinize kapanın; aranızı uzlaştırın; tövbe gibi nimet var önünüzde. Hamdeden, ancak Rabbine hamdeder; kına-yansa ancak kendisini kınar.

* * *

 

 



178

Gene hilâfetlerinin ilk çağlarındaki bir hutbeleri:

Onu hiçbir iş, başak bir işten alıkoymaz; hiçbir zaman, onu hâlden hâle düşürmez; hiçbir mekân onu kavrayamaz. Yağmur katrelerinin, gökteki yıldızların, yelin savurduğu tozların  sayıları bile ondan gizli kalmaz; düz ve sert taşın üstünde yürüyen karıncanın yürüyüşünü bilir; karanlık gecede, küçücük karıncanın dinlendiğini görür. Ağaçlardan düşen yaprakları, bilgisi kavrar; gözlerin gizli bakışını görür, duyar.[30]

Şehâdet ederim ki Allah'tan başka yoktur tapacak, ona eşit bir varlık tanımaksızın, onda şüphe etmeksizin, dinini inkâr eylemeksizin, her varlığı yaratanın o olduğunu inkâra sapmaksızın; niyeti gerçek olan, özü tertemiz bulunan, yakini ihlâs üzere, tartılara ağır kişinin şahadetiyle. Ve şehâdet ederim ki Muhammed onun kuludur, halkından seçtiği, bildirdiği gerçekleri anlatmak için ihtiyâr ettiği,  en yüce keremlerine, lütuflarına mazhar kıldığı, en büyük ve değerli elçilikleri için ıstıfâ eylediği peygamberidir; onunla hidâyet alâmetlerini açıklamıştır; eşi-örneği olmayan körlüğü onunla açmış, gidermiştir.

Ey insanlar, gerçekten de dünyâ, ona ümit bağlayanları, ona güvenip dayananları aldatır; onu kendisine mal etmek, başkalarına vermemek isteyenleri dertlere uğratır; ona üst olmak isteyenleri alt eder. Andolsun Allah'a ki nimetle hoş bir halde yaşayanların nimeti, yaptıkları suçlar yüzünden geçer gider; çünkü Allah, kullarına zulmedici değildir.[31] İnsanlar, onlara belâlar gelip çattığı, ellerindeki nimetler zevâl bulduğu zaman rablerine, özleri doğru olarak sığınsalar, ellerinden yiten nimeti verirdi onlara; uğradıkları bozgunluğu düzene sokardı.

Ben sizin hîdayetten mahrum bir devreye düşmenizden korkmadayım; öyle işler gelip geçti ki siz, o işlerde benden başkalarına, ben de övülmeyecek kişilere meylettiniz. Ama ellerinizden çıkan, tekrar sizlere verilirse kutlu kişilersiniz siz; bense ancak bu işle çalışmadayım; dilersem, Allah geçeni de bağışladı derim hani.[32]

 

167



Hilâfetlerinin ilk zamanlarındaki hutbelerinden

Gerçekten de Allah doğru yolu gösteren kitabı indirdi; onda hayrı, şerri bildirdi. Hayır yolunu tutun, hidâyete erin; şer yönünden sapın, orta yoldan gidin.

Farzları yerine getirin; onları edâ edin ki, o yüzden Allah sizi cennete sevk etsin. Allah harâmı harâm etti; bilinmez değil bunlar. Helâli helâl etti, kınanmaz onlar. Müslüman'ın hürmetini bütün hürmetlerden üstün etti; Müslümanların haklarını, yerli yerinde, ihlâs ve tevhid ile kuvvetlendirdi. Müslümanların haklarını, yerli yerinde, ihlâs ve tevhid ile kuvvetlendirdi. Müslüman, o kişidir ki Müslümanlar, onun dilinden, elinden esenlikte olsunlar, meğer ki bir hak dolayısıyla ona cezâ gereksin. Vâcip bir şey olmadıkça Müslüman'ı incitmek helâl değildir.[33]

Herkese gelip çatacak ve birer birer hepinize gelecek olan şeye hazırlanın ki o da ölümdür. İnsanlar, ölüm önünüzdedir, kıyametse ardınızda sizi âhirete doğru sürüp durmadadır. Tez olun da kervana erişin; çünkü önce gideniniz, sonda kalanı beklemektedir.

Kulları, şeherleri hususunda Allah'tan çekinin; çünkü yerlerden ve hayvanlardan bile sorumlusunuz: Allah'a itâat edin, ona isyan etmeyin; hayrı gördünüz mü onu kabûl edin, şerri gördünüz mü yüz çevirin ondan.[34]

* * *


 

7

Kendilerine muhâlefette bulunanlar hakkında buyurdular ki:

İşlerini başarmak için Şeytana başvurdular; onunla iş başardılar. Şeytan da ortak edindi kendisine onları; Şeytanla şerîk oldular. Gönüllerine kurulup oturdu Şeytan; yumurtasını koydu, civciv çıkardı; kucaklarında yetiştirdi, besledi, büyüttü yavrularını; onların gözleriyle baktı, gördü; dilleriyle söyledi, dedi. Onları sürçtürdü, kaydırdı; kötülüklerini bezedi, güzel gösterdi onlara, onları kötülüklere sevk etti, uydurdu. Şeytanın hükmü altına girenin, onunla şerîk olanın işidir bu; batıl sözü onun diliyle söyler Şeytan.

* * *


 

6

Talha ve Zübeyr'le savaşmasını söyleyenlere buyurmuşlardır ki:

Andolsun Allah'a ki sırtlana benzemem ben, onun gibi uykuya dalmam ben. Sırtlan, taş vuruldukça uyuklar; bu vuruş uzadıkça uykuya dalar, sonunda da onu avlamak isteyen ona ulaşır; gözetleyen onu aldatır.[35]

Ben hakka yüz tutanlara yardım için ondan yüz çevirenlere, benim sözlerimi duydukları halde itâat etmeyip  isyan edenlere, öleceğim güne dek yürür de yürürüm; vurur da vururum.

Andolsun Allah'a ki Allah, Peygamberini, sallallahu aleyhi ve âlihî, katına aldığı zamandan bugüne, halkın bana biat ettikleri âna kadar, benim için hazırlanmış olan, bana ait bulunan hakkımdan zâten mahrum olmuştum; onu elde etmekten men edilmiştim.

* * *


 

205


Talha ve Zübeyr, biatten sonra kendileriyle meşverette bulunmadığını, yardımlarını dilemediğini söyledikleri zaman buyurmuşlardır ki:

Azı hoş görmediniz, çoğu elde etmediniz. Söyleyin bana, hangi şey hakkınızdı onu size vermedim, yahut hangi şeyi size vermedim de kendime alıkoydum? Yahut hangi hak için Müslümanlardan biri bana baş vurdu da onu yerine getirmekten âciz kaldım; bilmedim; yahut da yanlış bir hüküm verdim?

Andolsun Allah'a ki halifeliğe rağbetim yoktu; buyruk yürütmeye ihtiyâcım yoktu; siz beni bu işe çağırdınız; siz onu bana yüklediniz. Bu iş bana verilince de Allah'ın Kitâbına uydum, bize ne emretmişse onu hükmettim; ona tâbi' oldum; Peygamberin bize sünnet olarak bıraktığına iktidâ ettim. Bu hususta ne sizin reyinize kapıldım, ne baş-kalarının dileklerine. Bir hükümde bilgisizliğe düşmedim; böyle bir şey olsaydı sizden de yüz çevirmezdim, başkala-rından da.

Herkese eşit verişime, kimseyi kimseden üstün saymayışıma gelince; Bu, kendi reyimle, kendi hükmümle yaptığım bir iş, kendi dileğime uyup verdiğim bir hüküm değil ki. Ben de, siz de, Allah'ın salâtı ona ve soyuna olsun, Rasûlullah'ın verdiği hükme uyuyoruz; Rasûlullah'ın verdiği bir hükümdür, şerîatın hükmüdür ki artık tamamlanmıştır; değişmesi mümkün değil. Allah'ın verdiği hükümde de size ihtiyacım olamaz. Bu hususta vAllahi ne benim, ne de sizin bir takdiriniz olabilir; Allah'ın emrine karşı sizin hatırınızı ele almaya kalkışamam; buna ne benim gücüm yeter, ne de siz razı olursunuz. Allah bizim de gönüllerimizi gerçeğe razı etsin, sizin de gönüllerinizi; bize de sabır ilhâm etsin, siz de.



(Sonra buyurdular ki):

Allah rahmet etsin o kişiye hakkı görür, ona yardım eder; cevri görür, onu reddeder; cevredene, zulmedene karşı da hakka yardımcı olur.[36]

 

8

 



Zübeyr için söyledikleri:

Sanıyor ki eliyle biat etti, gönlüyle etmedi. Oysa ki biat ettiğini ikrâr etmekte, kalbiyle etmediğini söyleyip yaptığını inkâr eylemekte. Peki, öyleyse ya buna dâir bir hüccet göstersin, tanık getirsin; yahut da çıktığı, bozduğu biate gene dönsün.

* * *

 

9



Cemel savaşından önce kendilerini tehdit edenler için söyledikleri:

Gürlediler, çaktılar; bu ikisiyle beraber gene de korkuyla kalakaldılar. Bizse gürlemeyiz çakmadan; akmayız yağmadan.

* * *

 

31



Cemel savaşından önce itaate davet için Zübeyr'e Abdullah b. Abbas'ı gönderirlerken buyurdular ki:

Tahla'yla buluşma; buluşursan görürsün ki o, boynuzuyla süsmeye hazırlanmış bir boğadır sanki; serkeş bir bineğe binmiş; bana bu binek râm olmuş diyor. Sen Zübeyr'le buluş, görüş. Çünkü o, yaratılış bakımından daha yumuşaktır. De ki: Halanın oğlu[37] diyor ki: Beni Hicaz'da tanıdın, Irak'ta inkâr ettin. Ne iş yüz gösterdi, ne gördün ki bu işi ettin?

* * *

 

137



Cemel'den önce Talha ve Zübeyr hakkında

Vallahi benden sâdır olan bir kötülük yüzünden inkâr etmezler beni; benimle aralarında olup biten bir haksızlık yüzünden de terk eylemediler beni. Onlar kendilerinin terk ettikleri hakkı dilemekteler; kendi döktükleri kanı istemekteler. O kanda, onlarla ortaksam, onların da payı var o kanda. O kanı benden önce onlar istemeye kalkışıyorlarsa o kanın sorumluluğu asıl onlardır. Onların adalete uygun olarak ilk yapmadıkları iş, kendi aleyhlerine hükmetmeleri olabilir. Benim görüşüm yerindedir, gerçektir; ne şüpheye düştüm; ne şüpheye düşürüldüm. Ne kimse benim hakkımda şüpheye düşebilir; ne ben kimseden şüphelenirim. Onlar, ancak isyan eden bir bölüktür ki o bölükte kin vardır, haset vardır; tuttukları yol şüpheli yoldur, kapkaranlıktır.

Oysa ki iş apaçıktır; sapıklık meydandadır; bu hususta söylenecek söz de kalmamıştır. Allah'a andolsun, savaşta onların kanlarıyla bir havuz dolduracağım ki, buna gücüm de yeter; o havuzdan ne bir susuz su içip kanabilir, ne bir kimse o havuzdan tozsuz-topraksız bir yudum su elde edebilir.

(Aynı hutbeden):

Doğum ânı gelmiş kadınların çocuklarını beklemeleri gibi başıma üşüştünüz de biat diye bağrıştınız. Ben elimi yumup çektikçe siz tuttunuz, açtınız. Elim, sizinle savaşa girişti âdetâ siz onu çekip durdunuz.

Allah'ın, bu iki kişi, yakınlık bağlarını kestiler; bana zulmettiler; biatimi inkâr ettiler; halkı aleyhime kışkırttılar. Bağladıklarını sen çöz; düğümlediklerini sen gevşet; umdukları, yaptıkları şeydeki kötülüğü sen göster onlara. Savaştan önce tövbe etmelerini bekledim; nimeti hor gördüler, esenliği teptiler.

* * *


 

 

174



Yüklə 1,37 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin