Neleri GÖremiyoruz



Yüklə 1,29 Mb.
səhifə14/27
tarix25.10.2017
ölçüsü1,29 Mb.
#13027
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   27

5.3.2. SOSYAL MALİYET !



"Elektrik faturalarına hiç yansımayan bir maliyettir bu..Yani elektrik üretimi uğruna katlanılan seller, kasırgalar, hastalıklar, çevre kirliliği, kanser, ve diğer hastalıklardan, yükselen sıcaklıktan, soluk alınamayan havadan, asit yağmurlarından zarar gören; insan, hayvan ve bitki örtüsünün uğradığı zararın finansal karşılığı.. Bu bedel daima hesap dışı tutulmuş, adeta unutturulmak istenmiştir." 98
5.3.3. YAPILARDA ENERJİ

GEREKSİNİMİ


5.3.3.1. ALMANYA'DA ELEKTRİK TÜKETİMİ

Almanya'da tüketilen enerjinin % 40'ı binalarda ısıtma ve sıcak su temini için kullanılıyor. Evde tüketilen enerjinin ¾'ü ısıtma için kullanılıyor. Atmosfere karışan karbondioksitin % 25'i kalorifer ve sıcak su temini yüzünden üretilmekte..

Tek ailelik bir evin bir yılda m2 başına sarfiyatı 1985'lerde 250 kilowatsaat( KWh) iken 95 yılından sonra çıkan kararname ile bu gereksinim en fazla 100 KWh ile sınırlandırılmıştır. Düşük enerjili evlerin teşviki ile bu rakamın 70 KWh nın altına düşürülmesi hedefleniyor.
Pasif enerji evinde metrekare başına gereksinim 15 KWh nın altına inebiliyor. Gelecekte ise m2 başına 20-30 KWh artı enerji beklenmekte..

Almanya'daki evlerde yıllara göre ısıtma dahil enerji gereksiniminin çizelgesi, çarpıcı aşamaları gözler önüne sermekte..

Çok iyi ısı izolasyonu, doğal ısı sirkülasyonlarının akıllıca kullanımı ve güneşin olanaklarından yaralanma sonucunda, aktif ısıtma ve soğutma olmaksızın konforlu bir yaşama ortamı sağlanabilmektedir.
5.3.3.2. ÜLKEMİZDE ELEKTRİK TÜKETİMİ
Türkiye'de, Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'nin verilerine göre dört kişilik bir ailenin aylık gereksinimi ısıtma hariç 380 kWh dır. Bir önceki tablo ile karşılaştırma yapabilmek için, ısıtma enerjisini de dahil edersek; aylık 1000 kWh civarında gereksinim ortaya çıkar. Ortalama evi 85 m2 kabul ederek, yaklaşık olarak m2 başına 140 kWh yıllık harcama olduğunu hesap edebiliriz. Almanya'nın hedefleri ile kıyasladığımızda % 50 den başlayan tasarruf önlemlerine ihtiyacımız olduğu ortaya çıkar.

Yukarıdaki çizelgede görüldüğü gibi, Türkiye'deki 98 yılı tüketim değerlerine göre tüm elektriğin % 20'sini Evler, % 8'ini Ticarethaneler, % 5'ini Resmi daireler, % 4'ünü Sokak aydınlatması % 63'ünü ise sanayi kullanmaktadır. Bu dağılımdan, en az % 40 lık bölümün mimari çözümlerden doğrudan etkileneceği anlaşılmaktadır.


TÜSİAD'ın 94 yılında DPT Uzmanlarına yaptırdığı araştırmaya göre, herhangi bir sanayi ürününü OECD ülkelerine göre 2.5 katı enerji ile üreten ülkemizde, sanayie düşen sorumluluk çok büyüktür. Bu koşullarda onlara enerji yetiştirmeye kalkmak; deliğini kapamadan havuzu doldurmaya çalışmaktır. Mimarların da hatırını sorup danışarak tasarruf ve verimlilik yöntemlerine uyabildiklerinde % 63 lük tüketimleri 25'lere düşecek, mimarların sorumluluk oranı ise % 80'lere yükselecektir.
5.3.4. ARTI ENERJİ
Almanya'da Mimar Rolf DISCH 99tarafından Freiburg'da doğru bir planlama ile üretilen artı enerji evleri, artık kendini kanıtlamış ve kullanım fazlası elektriği yerel elektrik şebekesine satabilmeye başlamıştır.
Bu örneği gözden geçirdiğinizde, bizim "mimarca" adını taktığımız biçimsel tutkularımıza pek de karşılık gelen çizgilerle karşılaşmayabilirsiniz. Ama "insanca" gereksinimlerimizin ön şartı olan enerjiyi, tükettiğinden çok üreten bir kurgu ile tanışırsınız. İlk buhar makinesinden uzay araçlarına giden tasarım yolculuğu hangi duraklara uğradı ise, ilk enerji evinden "evrensel enerji mimarlığına" götürecek çabalar da benzer aşamalardan geçecektir.
Bu, aşırı teknik gibi görülen "enerji" gerekçesinin bizi salt mimari sandığımız "estetik" değerlerden uzaklaştıracağını hiç sanmıyorum !.. Yüzde yüz teknik gerekçelerle varlığını sürdüren "uzay teknolojisi" dünya mimarlığını nasıl olumlu yönde etkilemeye devam ediyorsa, ayağı yere basan "enerji teknolojisi" çok daha kolaylıkla mimari çözümlerde yerini alacak ve estetik değerlere önemli katkılarda bulunacaktır.
Mimarların bu konuları, ayrıntılarda kaybolmadan genel boyutları ile kavrayıp, bundan böyle üçüncü boyuta taşımaları toplumsal bir beklentidir. Enerjiyi hesapsızca tüketen değil, olabildiğince üreten yapılara neden yönelmeleri gerektiği sanırım şimdi daha iyi anlaşılıyor !.. Ancak bu yolla dünya barışına ve ekolojik oluşuma, yani insanların bir anlamda "kaderine !" olumlu yönde etkili olabilecekleri apaçık ortada.. Belki de "hiçbir mesleğin elinde bu kadar güçlü bir barış silahı yok !" denilebilir..
Matematiksel olarak, geçen yıl değil şimdi ilk günlerini idrak ettiğimiz 21. yüzyıl, bundan böyle ; "enerji mimarlığı" çağıdır..
Türkiye'de, henüz kısıtlı bölgelerde de olsa, yürütülen yeni proje çalışmalarında kendi enerjisini üreten ve "artı enerji evi" olabilmeleri çok mümkün uygulamalara yeşil ışık yakılmıştır. Artık yeni konutların, sadece "estetiği müellifinden menkul" biçimde inşa edilip, "optimum" yutturmacası ile pazarlanma şansını yitireceği anlaşılmaktadır. Gerçekten yeni ve farklı olanın, bundan böyle enerji öncelikli inşa edilmiş evlerde aranacağını idrak etmelidir mimarlarımız.
Ayrıca bu yaklaşımın, tarihin seyrini değiştirecek bir bilincin temel taşlarından olacağını da hissetmelidir meslektaşlarımız. Mimarlığın tariflerinden biri; "fonksiyonlara en uygun mekanın kurgulanmasıdır" En temel fonksiyon olan enerji, bu defa yaşamsal zorunluluktan öne çıkmıştır. Bunu fırsat olarak değerlendirip, 21. yüzyılın "enerji mimarlığı" gerçeğine katkıda bulunmalıyız..

5.4. ENERJİ AÇISINDAN

ŞEHİRCİLİK


Y.Doç.Dr. A.Erdem ERBAŞ

Mimar Sinan Üniversitesi

Mimarlık Fakültesi – Şehir ve Bölge Planlama Bölümü

Bölge Planlama Anabilim Dalı


5.4.1. ENERJİ VE YERLEŞME ALANLARI İLİŞKİSİ

İnsan varolduğundan bu yana yaşadığı çevreyi değiştirmeye çalışmıştır. Ancak bir yandan insan yaşam çevresine müdahale ederken çevre de insan üzerinde değişik etkiler yapmaya başlamıştır. Yıllardan beri devam eden bu mücadele, insanın kendi gücü dışında farklı enerji kaynaklarına ait olan gücü kullanmasıyla daha da şiddetli hale gelmiştir. İlk insanların kendi kol güçlerine dayalı olarak yaptıkları işler zamanla evcilleştirdikleri hayvanların enerjilerini kullanarak yapılmış, ateşin bulunuşu ve tekniğin ilerlemesi ile bu işler için kömür, petrol, gibi fosil enerji kaynaklarının kullanması ile daha hızlı ve daha yüksek kapasitede yapılır hale gelmiştir. Dolayısıyla insan kullandığı bu enerji kaynaklarına yakın olmak, hatta onları kontrol etmek istemiştir. Bu nedenle yaşam yerlerini çoğunlukla bu enerji merkezlerine yakın kurmak istemişlerdir.


Dünyanın birçok kısımlarındaki bugünkü nüfus dağılışı aynı zamanda maden ve enerji kaynaklarının lokasyonundan da büyük ölçüde etkilenmektedir. Örneğin Batı Avrupa’nın nüfus dağılış haritası maden kömürü havzaları ve buna bağlı sanayi faaliyetlerinin yarattığı nüfus toplanma alanlarının dağılışını da yansıtmaktadır. Birçok durumda bu eski madencilik merkezleri km2’de 1000 kişinin üzerindeki yoğunluklara sahiptir. Güney Afrika’nın Rand’ı, Appalachian kömür havzaları, Doneç Havzası ve diğer bir çok alanlar yerel maden yataklarının işlenmesiyle bağlantılı nüfus toplanmalarına örnektir. Kuzey Kanada ve Avustralya’nın iç kısımları gibi yerlerde madenlerin bulunuşu ekümenin sınırlarının çok ötesinde küçük yerleşme yerlerinin oluşmasına yol açmıştır. Hele şükür ki, maden ve enerji kaynaklarının nüfus üzerindeki etkileri Pazar talebi, kalkınma için sermaye, işgücünün elde edilebilirliği, ulaşım bağlantılarının varlığı ve üretim maliyeti gibi birbirine bağlı bir dizi faktörlere dayanmaktadır. Gerçekten de yukarıda özetlenen tüm fiziksel etkiler söz konusu alanın ekonomik sosyal ve siyasal koşullarıyla ilişkili olarak değerlendirilebilir.” [E.TÜMERTEKİN,1994]
Oysa bugün enerji kaynaklarındaki değişmeler yeni teknolojik gelişmelerin de etkisi ile bu alanların özelliklerini kaybetmelerine neden oldular. Özellikle küreselleşme ile birlikte bölgesel ekonomilerin giderek ulusal ekonomilerin önüne geçiyor olması kentsel alanlarda önemli değişimler yaratmaktadır.
Bu koşullar kentlerde ve bölgelerde büyük dönüşümlerin yaşanmasına neden olmuştur. Çünkü kentler Yeni Dünya Düzeni içerisinde var olabilmek için kıyasıya bir rekabet içindedirler. Rekabette başarılı olabilmek için kendilerini bu yarışa hazırlamak istemektedirler. Bu nedenle önemli yapısal dönüşümlere gidebilmek için kararlar almaktadırlar.
Örneğin – yazarın teknik inceleme fırsatı bulduğu- Japonya’nın Chubu Bölgesi’ndeki durum bu dönüşümlerden bir tanesidir. Japonya’nın Üçüncü Büyük Bölgesi’nde büyük bir dönüşüm yaşanmaktadır. Özellikle üretime dönük sanayi faaliyetleri, başta yakın ülkeler olmak üzere tüm dünyaya desantralize edilmektedir. Örneğin; ülkemizde, Adapazarı’nda yer seçmiş olan TOYOTA fabrikası, bu bölgeden aktarılmıştır. Japonların bu konudaki düşüncesi, ‘üretimi dışarıda yapmak, bilgiyi kendi ülkesinde üretmek’tir. Buradaki kilit nokta ‘bilgiye sahip olma’ şeklinde özetlenebilir. Bu nedenledir ki bölgedeki tekstil ve otomotiv sektörleri başta olmak üzere, tüm sanayi ülke dışına kaydırılmakta, boşalan alanlara ise SOFTOPIA JAPAN ya da VR TECHNO JAPAN gibi bilgi üreten yeni merkezler kurulmaktadır. Ayrıca tüm kamusal hizmetlerin de bilişim temeli üzerine oturtulduğu, bir yeniden yapılanma süreci yaşanmaktadır.

Şu an yaşanan bir diğer önemli yapısal dönüşüm projesi ise Almanya’nın Ruhr Bölgesi’nin desantralizasyonudur. Küreselleşmenin getirdiği yeni üretim ilişkileri ve küresel kısıtlar Almanya’yı bölgedeki - en büyük en enerji kaynağı – kömür madenlerini kapatmaya kadar götürmüştür [R. KAMPMANN,1993]. Doğaldır ki böylesine büyük bir alanının dönüşümü büyük fikirler büyük politikalar gerektirmektedir. Ulusal yerleşme / kentleşme politikaları ile bu dönüşüm projeleri arasında önemli ilişkiler vardır.


Bu iki örnekte asıl vurgulanan; bütün kararları bir sistem içerisinde değerlendirmek gerekliliğidir. Bu sistem ise bir politikalar bütünüdür ve bu nedenle sistemi tarif etmenin en iyi yolu gerekli politikaları ve sistem şemasını oluşturmaktır. Kent planlama ise ilişkileri içinde barındıran önemli misyonu yüklenmektedir. Eğer ki bunun farkında olup gerekli hazırlıkları yaparsa enerji ve kent konusunda önemli bir boşluk doldurulmuş olacaktır. Ancak bu ilişkinin ortaya konması yönünde daha önceleri de çeşitli araştırmalar yapılmıştır.
Özellikle 1970’lerdeki petrol krizi ile başlayan süreç kent plancılarını enerji – kent ilişkisini ortaya koyan çalışmalar yapmaya itmiştir. Bu konuda yapılan araştırmalara bakılacak olursa bu çalışmaların son 20 yıl içerisinde yoğunlaştıkları görülür. Son yıllarda plancılar kenti sadece fiziksel boyutu ile değil onu oluşturan beşeri hareketler, sosyal yapıdaki dinamikler, ekonomik etkinlikler ve karar mekanizmalarının işlediği siyasal süreçler ile birlikte ele almakta, bu bakış açısından enerji sistemleri ve mekansal yapı arasındaki dinamik ilişkileri ortaya koymaya çalışmaktadırlar. Bu ilişkilerin ortaya koyduğu farklılıklar nedeni ile farklı arazi kullanımı kararları oluştuğundan alternatif planlama politikaları ve enerji politikalarını konu edinmektedirler.
Artan kanıya göre plancılar 1970'lerin beklenmeyen büyük petrol şokundan önce enerji verimliliğindeki önemli sorunların artışına uzun erimli katkı yapabilirlerdi.

  • Enerji arz -dağıtım-talep sistemleri ile mekansal yapı arasındaki ilişki nedir ?

  • Kentsel form kaçınılmaz olarak gözüken gelecek enerji gereksinimlerina nasıl yanıt verebilir?

  • Farklı ölçeklerdeki enerji verimli formların özellikleri nelerdir ve en önemlisi enerji faktörleri mekansal planlama süreci içerisine nasıl entegre edilebilir?

Bu sorular bir on yıl veya daha fazla bir süreden beri araştırmaların konusudur. Gelişme ilk olarak üç önemli teorik konu üzerinde yapıldı. Fakat gelişmeler dördüncü bir konuyu - enerji entegre planlamanın gelişimini- gündeme getirdi ki bu ülkeler arasında inanılmayacak ölçüde çeşitlilik göstermektedir [S. OWENS,1989]. Söz konusu çeşitlilik her bir ülkenin biraz önce söz konusu edilen kendine özgü koşullarından kaynaklanmaktadır.


Bu nedenle kentsel enerji kullanımın yapısını anlamak önem kazanmaktadır. Bu konu üzerinde çalışma yapan araştırmacılara göre kentsel enerji kullanımın yapısını neden anlamak gerektiği şu şekilde açıklanabilir;

  • Özellikle enerji ilişkili çevresel sorunlar gelişmekte olan ülkelerin şehirlerinde yoğunlaşmaktadır.

  • Enerji kullanımının ülke mekanının organizasyonu ile çok yakın bir ilişkisi vardır.

  • Kentsel tüketiciler kırsal nüfusa göre daha yoğun enerji kullanırlar.

  • Kentlerdeki enerji kullanımı çevre alanlar (saçaklar) üzerinde çevresel bir özellik gösterir.

  • Kentsel enerji kullanımının arazi kullanımı ile yakın bir ilişkisi vardır.

  • Metropoliten bölgeler için enerji talebi çevresel sorunlar nedeniyle artar [J. LEITMANN,1996].

K
ent planlama - enerji ilişkisi ele alındığında; Nüfus Artışı, Ekonomik Gelişme, Enerji Talebi olmak üzere üç temel etken ön plana çıkmaktadır. Özellikle sanayi devrimi ile başlayan süreç insan çevre ilişkilerini doğrudan etkilemiştir. O zamana kadar kol gücüne dayalı üretim biçimi - dolayısıyla insanın çevresini düzenleme gücü - sanayileşmeyle birlikte yerini mekanik güce bırakmıştır. Farklı enerji kaynaklarının kullanılmaya başlanması – özellikle kömür – farklı doğal kaynak kullanımını beraberinde getirmiştir. Teknolojide yaşanan gelişmeler ise sürekli insanın yaşamını şekillendirmede öncü rolünü sürmüştür.


Ancak insanın yaşadığı çevreyi bu kadar etkilemeye çalışması, onu, şimdiye kadar pek de umursamadığı birtakım kısıtların varlığı ile tanıştırdı. Bu kısıtların en başında ise küresel kısıtlar gelmektedir. Küresel ısınma ile birlikte küresel iklim değişikliği beşeri faaliyetlerin yeniden değerlendirilmesini, gündeme getirdi. Beşeri faaliyetlerden kaynaklanan çevre sorunları bizi yepyeni kavramlarla tanıştırdı. Bunların başında sürdürülebilirlik kavramı vardır.

Küresel kısıtlarla birlikte yerel kısıtlar da önem kazanmaktadır. Bunlar ise,



  • Finans Zorlukları

  • Kent İçindeki Mekansal Kısıtlar

  • Sosyal Maliyetlerdir.

Dolayısıyla küresel kısıtları yaratan yerel dinamiklerle olan sıkı ilişki bu noktada kilit rolü üstlenmektedir. Kesinlikle bunları ayrı düşünmemek gerekiyor. Çok önemli iki uluslararası konferans, bu işbirliğini yapmanın önemini bir kez daha vurgulamaktadır.



  • Küresel Kısıtlar; Kyoto Konferansı 1997

  • Yerel Dinamikler; Rio Konferansı 1992

Bu noktada enerji yerleşme ilişkisine etki eden dinamikler ancak “ölçek” hiyerarşi içinde incelenebilir. Çünkü her bir ayrı ölçek kendine özgü yapılar içermektedir. Bu yapıların enerji kullanımı üzerinde değişik etkileri ve güçleri vardır ve bu güç dağılımı iç içe geçmiş bir çok yapıyı içermektedir. Bu ölçekler hiyeraşisinin her bir alanını açıklamaya çalışan bir çok model vardır. Girdi – çıktı analizleri, ekolojik modeller (Enerji dolaşımı), enerji akış modelleri, enerji maliyet modelleri, yatırım modelleri, lineer programlama vb. örnek olarak gösterilebilir. Tam bu noktada dikkat edilmesi gereken nokta şudur, enerji ile ilgili olarak ortaya konan modellerin bir çoğunun mühendislik ve ekonomik modeller oluşudur. Kent plancılarının kullandıkları kentsel gelişme modelleri ile bu modellerin benzerlikleri olmasına rağmen olay sadece teknik bir sorun değildir. Model ile birlikte modelden etkilenen “kullanıcıyı” da modele katmak ve bir bütün olarak düşünmek zorundayız. Bunun anlamı şudur, kullanıcının alacağı tavırlar çok önemlidir. Karmaşıklık, öznellik ve gizli tavırlar karar yapım sürecine “objektif” girdiler olarak modellerin kapsamını belirlemekte ve onların kentsel politikadaki uygulamaları ile paralellik taşımaktadır. Dolayısıyla asıl vurgulanmak istenen nokta enerji politikalarını açıklamaya çalışan yaklaşımların “kullanıcıdan” kaynaklanan özelliği nedeni ile kentsel politikalar üzerinde farklı etkiler yaptığıdır. Bu nedenle bir adım ileri giderek “kullanıcıyı” tanımlamak doğru olacaktır. Eğer yine bunu da ölçekler hiyeraşisi içinde açıklarsak, “kullanıcı” her bir alandaki “aktör”den başkası değildir. Bu nedenle enerji politikaları ve yerleşme politikaları ilişkisinde aktör önemli bir role sahiptir. Bir de buna ek olarak bu sistemin işlediği “yapı” her bir ölçekte açıklanırsa sistemi analiz etmek daha kolaylaşır.

Kent planlamada karar verme süreçlerinde enerjinin bir ölçüt olarak kullanılması bizleri enerji entegre planlama kavramına ulaştırmaktadır. Ancak tahmin edilebileceği gibi bu kavram planlanmadan ne anladığımıza göre değişiklik gösterebilecektir. Fakat bizim burada kullanacağımız enerji entegre planlama yaklaşımı; enerji kaynak çeşitliliğinin dikkate alındığı yerleşme planlamasını ifade etmektedir. Bu nedenle “stratejik planlama” ile birlikte ele alınacaktır. Dolayısıyla stratejik planlamanın vazgeçilmez unsuru olan amaca dönük olarak, karar verme süreçlerinde bilginin yönetimi, elde edilen bu bilgi ile politikalar oluşturmak ve bu politikayı sektörler ( arazi kullanım değerleri) bazında yaymak önemli hale gelmektedir. Sonuçta enerji kent ilişkisini sektörel bazda ele almak bu çalışmanın temel yöntemi olacaktır. Buna karşılık bu ilişki çok yaygın olarak fiziksel çevrenin kontrolü (pasif enerji sistemleri) biçiminde ele alınmaktadır. Bu nitelikteki bir ürün enerji kent ilişkisinin bir bölümünü oluşturmaktadır. Ancak bir diğer önemli bölümü ise sektörel bazda uygulanan enerji kullanımlarının mekansal yapı ile olan ilişkisi ve buna bağlı olarak oluşacak mekansal ölçütler ve ilkelerdir. Dolayısıyla aşağıda belirtilen temel arazi kullanım işlevleri açısından enerji-kent ilişkisi incelenebilir.


  • Ulaşım - Enerji

  • Konut- Enerji

  • Ticaret- Enerji

  • Sanayi- Enerji

  • Tarım- Enerji

Ancak bu ilişkileri analiz etmenin zorluğu nedeni ile hiç akıldan çıkarılmaması gereken nokta yerel ve küresel ilişkileri her zaman için bir bütün olarak düşünmek gerekliliğidir. Örneğin yerel planların hazırlanması için yerel aksiyon planlarını hazırlayabilmek, yerel aksiyon planlarını hazırlayabilmek için arazi kullanım politikalarını oluşturmak ve bu politikaları enerji politikaları ile ilişkilendirmek gerekiyor. Bu süreçte ise kısıtlayıcıları ve potansiyelleri ele almak gerekiyor. Bu süreç aslında hazırlanacak bir “check list” (kontrol listesi) ile daha analiz edilebilir bir sonuca bizleri ulaştıracaktır.




Yüklə 1,29 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   27




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin