24+12 formülü yani.
Neden bütün bunlar? Çünkü, 1930’larda “kalkis” (take off) yapabilmek için gerçekten yararli olan devletçilik, hani bizim sosyalizm sandigimiz devletçilik, ülke biraz gelisince bela olmustu. Arçelik örnegin karlanmayan buzdolabi yapabilmek için farkli bir kondansatör ithal zorundaydi ama, “70 sente muhtaç” Türkiye degil kondansatör benzin bile ithalat edemiyordu çünkü devletçiligin rakipsiz kilmasi yüzünden pahali ve kalitesiz olan Arçelik buzdolabini ihraç mümkün degildi.
Bu durumda Özal tipis tipis geldi, yüzme bilmeyen Türkiye’yi yüzme ögrensin diye okyanusa itti. Tabii, borç okyanusuna. Bu hale öyle geldik.
Akranlarim Milli Demokratik Devrim stratejisini (MDD) hatirlasin. Büyük burjuvazinin yani sira biz sosyalistler de devletçilik aynen devam etsin istiyorduk. Çünkü böylece emperyalizmin ekonomisi ülkeye sizamiyordu.
Imdiii. Eger ben 1970’lerin basinda kalkip da deseydim: “Bu böyle gitmez. Gümrükleri yavas yavas indirelim. Firmalar rekabete hazirlansin. Ihracat yapabilelim ki ara mali ithal edebilelim. Temel sanayileri de ÖZERKlestirelim ki, bu kaçinilmaz kliantelizm ortaminda (“ben sana is bulayim, sen bana oy bul”) hamil-i kart belasindan kurtulup rasyonel üretim yapabilsinler”, bunlari demis olsaydim, bugün bedava üniversiteye gögsünü siper eden zihniyet o ortamda beni kuçukuçunun kulagina sokardi. Kapitalist usagindan tut, emperyalizmin ajanina kadar, seç seç al. Çünkü “neoliberal” lafi o zamanlar henüz yoktu.
Bu söylediklerimi laiklik uygulamasina da uyarlayabilirsiniz.
Dostları ilə paylaş: |