“Vesveselerden sakının, onlar günahtır, hakk ve hazz mana olarak birbirine yakındır manası kalbe darlık, sıkıntı, hoşnutsuzluk ve nefret vererek tesir eden şeydir.”Bu hadisler iyilik ve kötülüğün tefsirini kapsamıştır, bazısı da helal ve haramın tefsiri hakkındadır. Nevvas bin Seman hadisinde Peygamber (s.a.v.) iyiliği güzel ahlak diye tefsir etti, Vabisa ve başkasının hadisinde de kalbin mutmain olduğu şey diye tefsir etti, yine Ebu Salebe hadisinde helal ve haramı böyle tefsir etti.
9(1) Hadis zayıftır, Taberani Kebir’de ve Ebu Ya’la tahric etti, senedinde Ubeyd bin el-Kasım var, o metruktür, Ala bin Salebe meçhuldür.
(2) Bu Ebu’d-Derda’nın sözündendir.
İyiliği tefsirinde ihtilaf edildi, çünkü iyilik iki itibarla iki manaya gelir, birincisi yaratıklara muamele ve onlara iyilik etme itibarıiyle, belki bazen anne babaya iyilikle özel kılınmıştır, denilir ki: Birrül validen, çoğu zaman genellikle yaratıklara iyilik etmek olarak kullanılır. İbni’l Mübarek bir kitap tasnif etti ve ona: “Kitabulbirri ves sıla” ismini verdi. Yine Buhari ve Tirmizi de: “Kitabul birri ves sıla” vardır, bu kitap (S:24) genel olarak yaratıklara iyiliği içeriyor, anne babaya iyilik diğerlerinden önde tutulluyor. Behz bin Hakim hadisinde babasından o da dedesinden şöyle dediğini rivayet etti:
“Ya Rasulullah,
kime iyilik yapayım.” Buyurdu ki:
“Annene” dedim ki:
“Sonra kime?” buyurdu ki:
“Babana” dedi ki:
“Sonra kime?” buyurdu ki:
“Sonra en yakın olana.”3 Peygamber (s.a.v.)’in şu hadisi de bu manadandır: “Haccı mebrurun (çok farklı manaları var, birisi kabul olunmuş hac demektir) mükafatı ancak cennettir.”4 Müsned’de5 Peygamber (s.a.v.)’e birril hacdan (haccı merurdan) soruldu, buyurdu ki: “Yemek yedirmek ve selamı yaymaktır”, diğer bir rivayette de buyurdu ki: “Güzel sözdür.”69
İbni Ömer (r.a.) diyordu ki:“İyilik kolay bir şeydir, güler yüz ve yumuşak sözdür.”7 Birr takva ile beraber kullanıldığı zaman, Allah Teala’nın şu kavlinde olduğu gibi: (Birr (iyilik) ve takva üzerine yardımlaşın) (Maide: 5/2) İyilikle murad: Yaratıkara iyilikle muamele olabilir, takva ile de murad:Hakka taatı ve haramlarından sakınmayla muamele etmek olabilir. Birr ile:Farzların yapılması, takva ile de haramlarından sakınmayla muamele etmek olabilir. Birr ile: Farzların yapılması, takva ile de haramlardan kaçınılması murad edilebilir, Allah teala buyurdu ki: (Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayın) (Maide: 5/2) Günah ile:Masiyetler, udvan ile de: Yara zulüm, isim ile: Zina, hırsızlık ve içki içmek gibi zatı itibariyle haram olan, udvan ile de:İzin verilmiş şeyi aşıp yasaklanana gitmektir. (S:25) Kısas ile öldürülmesi mübah olanı ve olmayanı da öldürmek, zekat ve benzeri şeyden farz olandan daha fazla almak, hadlerde emredilenden fazla yapmak vb. gibi.
(3) Hadis sahihtir, Ahmed, Buhari Edebul Müfred’de, Ebu Davud, Tirmizi ve Taberani Kebir’de tahric etti, Hakim doğruladı.
(4) Hadis sahihtir, Malik Muvatta’da, Ahmed, Buhari, Müslim, Tirmizi, Nesai ve ibni Mace tahric etti.
(5) Hadis zayıftır, Ahmed müsnedinde Cabir’den tahric etti, senedinde Muhammed bin Sabit var, zayıftır.
(6) Hadis sahihtir, Hakim Cabir’den tahric etti, yine Taberani Evsat’ta güzel bir isnata tahric etti.
(7) Haraiti Mekarimil Ahlak’ta tahric etti.
Birr’in manalarından ikinci mana: Zahiri ve batıni bütün taatler murad edilmiş olabilir, Allah Teala’nın şu kavli gibi: (Fakat iyilik o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. Yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekat verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşti doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakiler ancak onlardır) (Bakara: 2/177) Rivayet edildi ki: İmandan soruldu ve bu ayeti okudu.2 Bu mana ile Birr’in içine Allah’a, meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman gibi batıni taatler ve Allah’ın sevdiği yerlere mallardan harcamak, namaz kılmak, zekat vermek, sözde durmak, hastalık, fakirlik gibi kadere ve taata karşı sabır göstermek gibi zahiri taatta girer.
Peygamber (s.a.v.)’in Nevvas hadisindeki cevabı bütün bu hasletlerin tamamını kapsayabilir, çünkü güzel ahlakla şeriatın ahlakıyla ahlaklanmak murad edilebilir, Allah Teala’nın Rasulüne: (Muhakkak ki sen büyük bir ahlak üzeresin)3 buyurduğu gibi, Allah’ın kullarını edeblendirdiği edeblerle edeblenmek murad edilebilir. Ayşe (r.a.) dedi ki: “Onun ahlakı Kuran idi.4 Yani onun edebleriyle edebleniyor, emirleriyle amel ediyor, yasaklarından kaçınıyordu, Kuran ile amel onun ahlakı ve kendisinden ayrılmayan tabiatı olmuştu, bu ahlakın en güzeli ve en şereflisidir. Dinin tamamı güzel ahlaktır” denildi. Vabisa hadisinde buyurdu ki: “Birr: Kalbin ve gönlün kendisine mutmain olduğu şeydir”, bir rivayette de: (Göğsün kendisine inşirah bulduğu (genişlik bulduğu) şeydir.” (Kalem: 68/4) Ebu Salebe hadisinde olduğu gibi helal da bu şekilde tefsir edildi. (S:26) Bu Allah’ın kullarını hakkı bilme, onda sukunet bulma ve kabul etme üzerine yaratmıştır, tabiatlarında onun sevgisini odaklaştırmıştır, onun zıddından nefreti yerleşmiştir, bu İyad bin Himar hadisindeki şu kavle de girebilir: “Ben kullarımı hanif (batıldan hakka meyilli) olarak yarattım, şeytanlar onlara geldiler ve onları dinlerinden çevirdiler, kendilerine helal kıldığımı onlara haram kıldılar, Allah’ın kendilerine bir delil indirmediği halde bana ortak koşmalarını onlara emrettiler.”5 “Hayvanın ayılardan selametli (sağlam) hayvan doğurduğu gibi, siz hiç kulağı, burnu kesik olanı gördünüz mü, her çocuk fıtrat üzere doğar, anne babası onu yahudileştirir, hristiyanlaştırır veya mecusileşirir.6 Ebu Hureyre (r.a.) dedi ki: İsterseniz şu ayeti okuyun: (Allah’ın insanları yaratmış olduğu fıtrat üzere, Allah’ın yaratışında değişme yoktur) (Rum: 30/30)
Bunun için Allah emrettiği şeyi maruf, nehyettiği şeyi münker diye isimlendirdi, Allah Teala buyurdu ki: (Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri fenalık ve azgınlığı da yasaklar) (Nahl: 16/90) Rasul (s.a.v.)’in sıfatı hakkında buyurdu ki: (Onlara temiz olanları helal, pisleri de haram kılıyor) (A’raf: 7/157) zikriyle müminlerin kalplerinin mutmain olacağını haber verdi, iman nuru giren ve onunla genişleyen kalp hakile suur bulur (rahatlar), onunla mutmain olur, onu kabul eder, batıldan nefret eder, hoşlanmaz ve kabul etmez.10
Muaz bin Cebel dedi ki:Hakimin (hikmetli konuşan) kaymasından sizi sakındırıyorum, çünkü şeytan Hakim’in dili üzere sapık kelime söyleyebilir, münafıkta hak öz söyleyebilir. Muaz’a denildi ki:
“Hakimin sapık söz söyleyebildiğini, münafığın hak söz söyleyebildiğini bana ne bildirir?” Dedi ki:
“Evet, bu nedir denilen hakimin batıl sözlerinden sakın, bu seni ondan uzaklaştırmasın, belki geri döner, hakkı işitince uyar, (S:27) çünkü hak üzerinde nur vardır, bunu Ebu Davud tahric etti.10 Yine onun bir rivayetinde ona denildi ki:Bu sözle neyi murad etti denecek kadar, sözü sana karışık gelirse, şeklindedir. Bu basiretli mümine göre hak ile batılın karışık olmayacağına delildir bilakis mümin üzerinde bulunduğu nur ile hakkı bilir, kalbi onu kabul eder ve batılı kabul etmez, ondan nefret eder. Peygamber (s.a.v.)’in şu kavli de bu manadandır: “Ahir zamanda sizin ve babalarınızın duymadığı şeyleri size anlatan bir kavim olacaktır, onlardan sakının.”11 Yani onlar müminlerin kalplerinin kabullenmeyeceği ve bilmediği şeyleri söylerler. “Sizin ve babalarınızın” sözü müminlerin anında bilgisi üzerinden uzun zaman geçmiş olan şeyin hak olduğuna işarettir, fakat bundan sonra bundan sonra ortaya çıkarılan şeylerin itiraz edilecek ve kendisinde hayır olmayan şeyler olduğuna işarettir.
10(1) Bakara: 2/177.
(2) Hadis munkatıdır, Mücahid’den, o da Ebu Zer’den ibni Ebi Hatim ve Abd bin Humeyd, İshak bin Raheveyh ve ibni Mirdeveyh tahric etti, munkatı oluşunun sebebi Mücahid Ebu Zer’e yetişmemiştir.
(4) Hadis sahihtir, ibni Cerir Taberi, Müslim, Ebu Davud ve Nesai Ayşe (r.a.)’den tahric etti, ibni Hibban doğruladı.
(5) Hadis sahihtir, Müslim İyad bin Himar el-Mecaşii’den tahric etti.
(6) Hadis sahihtir, birinci yarısını Esved bin Seri’den Ebu Ya’la, Taberani ve Beyhaki tahric etti, yine Müslim Ebu Hureyre’den “Her insan....” Lafzıyla tahric etti, bu zikredilen lafızla Buhari, ibni Hibban Ebu Hureyre’den tahric etti.
(10) Ebu Davud Sünen’inde, Ebu Nuaym Hilye’de tahric etti: 1/233.
(11) Sahihtir. Ebu Hureyre’den Müslim. Hakim ve ibni Hibban tahric etti.
Vabisa ve onun manasındaki hadisler karışıklık anında kalplere ve kalpte yerleşmiş olana dönülmesine, onun iyilik ve helal olduğuna delildir. “Günah: Göğsünde yerleşip, tesir eden ve insanların onu bilmesinden hoşlanmadığın şeydir” Günahın göğüste sıkıntı ve daralma ile tesir bıraktığına, bununla birlikte insanlar onu bildiğinde ondan hoşlanmadığına işarettir, bu karışıklık anında günahın en yüksek mertebesidir, bu işleyene ve işlemeyene insanların itiraz ettiği şeydir.
İbni Mesud’un sözü de bu manadadır: “Müminlerin güzel gördükleri şey Allah katında da güzeldir, müminlerin çirkin gördükleri şey Allah katında da kötüdür.”1 (S: 28) Vabisa ve Ebu Salebe hadisindeki: “İnsanlar sana fetva verseler de” sözü, yani insana başkası günah değildir diye fetva verse de göğsünde yerleşip ona darlık ve sıkıntı veren şeyin günah oluşudur, bu ikinci mertebedir, o da bir şeyin işleyen tarafından hoşa gitmemesidir, yine bunu da günah kıldı, bu sahibinin göğsü iman ile genişlik bulduğu ve fetva verenin şeri bir delil olmaksızın sadece zan ve o görüşe meyil ile fetva verdiği zamandır. Fetva verenin şeri delili varsa, fetva danışanın göğsü ona genişlik kazanmasa da, ona dönüş yapması farzdır, bu şeri ruhsatlar gibidir, yolculuk ve hastalıkta orucu yemek, yolculukta namazı kısaltmak gibi cahillerin bir çoğunun göğsü iman ile genişlik bulduğu ve fetva verenin şeri bir delil olmaksızın sadece zan ve ogörüşe meyil ile fetva verdiği zamandır.
Fetva verenin şeri delili varsa, fetva danışanın göğsü ona genişlik kazanmasa da, ona dönüş yapması farzdır, bu şeri ruhsatlar gibidir, yolculuk ve hastalıkta orucu yemek, yolculukta namazı kısaltmak gibi cahillerin bir çoğunun göğsünün genişlik bulmadığı şeylerdir. Buna itibar edilmez. Bazan Peygamber (s.a.v.) bazı ashabının yapmaktan kaçındıklaları şeyi emrediyor ve kaçınmalarına kızıyordu, haccı bozup umreye çevirmelerini emretmesi gibi,2 onlardan bazısı hoşlanmadı, yine onlara kurbanlıklarını kesmelerini emretti ve Hudeybiye umresinin ihramından çıkmalarını emretti, yine bazıları hoşlanmadılar, o sene umre yapmadan geri dönmek üzere ve müşriklerden kendilerine gelenin geri verilmesi üzerine Kureyş ile yapılan anlaşmayı da beğenmediler.3
Hakkında nas bulunan şey hakkında müminin ancak Allah ve rasulüne uyması gerekir, Allah Teala buyurdu ki: (Allah ve rasulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur) (Ahzab: 33/36) bunu göğüs genişliği ve rızayla karşılaması gerekir, çünkü Allah ve rasulünün hükmüne iman etmek, razı olmak ve teslim olmak gerekir, Allah Teala buyurdu ki: (Hayır Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümde içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar) (Nisa: 4/65)
(S:29) Fakat hakkında Allah ve rasulünden ve sözüne uyulan sahabe ve ümmetin selefinden birinden bir nas bulunmayan bir şey hakkında kalbi imanla mutmain olmuş, göğsü marifet ve yakin nuru ile genişlemiş bir müminin göğsünde şüphe verici bir şey yerleşir de ancak sadece görüşüyle ruhsat veren kimse bulursa, bu kimse de ilmine dinine güvenilmeyen kimseyse, bilakis hevaya uyan kimseyse bu durumda, fetva verenler fetva verselerde mümin kalbinde yerşleşip sıkıntı veren şeye döner, imam Ahmed de buna benzer şey söyledi. Mervezi Vera kitabında dedi ki: Ebu Abdillah’a (imam Ahmed’e) dedim ki:
“Katia diğer pazarlardan bana daha uygun geldi, kalbime onlarla ilgili bir şüphe düştü” dedi ki:
“Onun vaziyeti pistir.” Dedim ki:
“Onunla amel etmekten hoşlanmıyor musun” dedi ki:
“Eğer kalbine bir şüphe gelmiyorsa bunu bırak” dedim ki:
“Kalbime bir şüphe düştü” dedi ki: İbni Mesud dedi ki:
“Kalbine hangi şey geliyor” dedim ki:
“Kalbim şaşırdı (ne yapacağımı bilmiyorum) dedi ki:
“Günah kalplere yerleşip sıkıntı, darlık şeklinde etkiedendir.”11
11(1) Hadis hasen, ibni Mesud’a mevkuftur, imam Ahmed Sünnet kitabında tahric etti, Bezzar, Taberani Kebir’de, Beyhaki İtikad’da, Ebu Nuaym Hilye’de: 1/375.
(2) Haccın bozulup umreye evrilmesini caiz görenler on dört sahabeden rivayet edilen bir çok hadisleri delil getidiler, Cabir, Süraka bin Malik, Ebu Said, Esma, Ayşe, ibni Abbas, Enes, ibni Ömer Rabi bin Sebre, Bera, Ali, Hafsa ve Fatıma onlardandır.
(3) Haber uzundur, Ahmed ve Buhari tahric etti, bak: müntekal ahbare neylül evtar: 4/325.
“Helal açıktır, haram açıktır” numan bin Beşir hadisinin şerhi daha önce geçti, Hüseyin bin Ali hadisinin: “Sanaşüphe vereni bırak, şüphe vermeyene yapış” ve: “Utanmazsan istediğini yap” hadisinin şerhinde burada zikredilen hadislerin tefsiriyle alakalı şey geçti. Usulu fıkıhta ilham meselesinde fiafii ve Hanefi fakihlerinden bazısı o delil midir, değil midir? Konusunu zikrettiler, orada aralarındaki ihtilafı zikrettiler, ashabımızdan bir gurup keşfin hükümlerin yoluolmadığı görüşünü benimsedi, bu görüşü kaldı. Ebu Ya’la mütekellimini vesveseler hakkında kınayan imam Ahmed’ingörüşüne dayanarak aldı, ashabımızdan bir gurup bu hususta ona muhalefet etti, imam Ahmed’in burada kalplere yerleşip, sıkıntı ve darlık veren şeye dönülmesi gerektiği hususunda kesin ifadesini zikrettik, imam Ahmed ancak sufilerden vesveseler ve hatarat hakkında konuşanları kınadı, çünkü bu konuda sözleri şeri bir delile dayanmıyor, (S:30) bilakis sadece görüş ve tatmaya dayanıyor, yine delilsiz sadece görüşle helal ve harm hakkında konuşmayı da kınıyor. Karışık işlerde kalplere sıkıntı veren şeye dönme meselesine ise Peygamber (s.a.v.)’den kesin ifadeler ve sahabeden fetvalar delildir, bundan sonra imam Ahmed bunu nasıl inkar eder., hususan onlara uygun ifadeleri varken.
“Doğruluk sükunet, yalan şüphedir” hadisi daha önce geçti, doğruluk kendisinde kalbin sukunet bulmasıyla ve yalandan nefret etmesiyle, yalandan ayırt edilir. Rabi bin Haysem dedi ki: Hadisin, gündüzün aydınlığı gibi bilinebileceği bir ışığı vardır, yalanın gece karanlığı gibi karanlığı vardır.1 İmam Ahmed2 Rabia’dan tahric etti, o da Abdul Melik bin Said bin Süveyd’den, o da Ebu Humeyd ve Ebu Üseyd (r.a.)’dan rivayet etti, Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Benden (rivayetle) hadis işitirseniz onu kalpleriniz tanır, kıllarınız ve cildleriniz onun için yumuşar, onun size yakın olduğunu görürsünüz, ben size ondan daha layığım, eğer kalplerinizin itiraz ettiği, kıllarınız cildlerinizin nefret ettiği, kılarınız cildlerinizin nefret ettiği, size uzak olduğunu gördüğünüz bir hadisi benden (rivayetle) işitirseniz, ben ondan, sizden daha uzağım.”
İsnadı hakkında denildi ki: Müslim’in şartı üzeredir, çünkü aynı bu isnatla kendisi de tahric etti, fakat bu hadis illetledir, çünkü Bükeyr bin el-Eşec AbdulMelik bin Said’den, o da, Abbas bin Sehl’den, o da Übey bin Kab’ın kendi sözünden rivayet etti, Buhari3 dedi ki: O daha sahihtir. Yahya bin Adem ibni Ebi Zi’b’den o da Said el-Makburi’den, o da Ebu Hureyre (r.a.)’den, Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu rivayet etti: (S:31)“Size benden tanıyıp itiraz etmediğiniz bir hadis rivayet edilirse onu doğrulayınız, çünkü ben bilinen itiraz edilmeyen şey söylerim, eğer benden size itiraz ettiğiniz ve tanımadığınız bir hadis rivayet edilirse onu doğrulamayınız, çünkü ben itiraz edilen ve bilinmeyen söz söylemem”4 Yine bu hadiste illetlidir, isnadının ibni Ebi Zi’be dayanması hususunda ihtilaf ettiiler, hafızlar ondan ve Said’den mürsel olarak rivayet ettiler, hafız imamların yanında mürsel olanı daha sahihtir, ibni Muayn, Buhari Ebu Hatim er-Razi, ibni Huzeyme onlardandır, ibni Huzeyme dedi ki: Hadis alimlerinden birinin mevsul olduğunu ispat edeni görmedim. Bu hadisler sahihliği farz edilirse, hadis ehlinden işin kapalı taraflarına nüfuz eden tenkit yapabilen hadis imamları manasına hamledilir, onlar Peygamber (s.a.v.) ve başkalarının sözleri hususunda çok deneyimlleri vardır, hadisleri ve haberleri rivayet edenler hakkında, onların doğruluğu, yalancılığı, ezberlerinin kuvvetli oluşu, zayıf oluşu hakkında deneyimleri vardır. Sarrafın iyi altın ile kötü altını ayırt ettiği gibi, bunlarda hadis ilminde bilgileri vardır.
Onlardan biri Ebu Zür’a ve Ebu Hatim zamanında bu hususta imtihan etti işin bu şekilde olduğunu gördü, imtihan edip soran dedi ki:Bu ilmin ilham olduğuna şahitlik ederim. A’meş dedi ki:İbrahim en-Nehai hadiste sarraf idi, ben adamlardan işittiğimi ona arz ediyordum.5 Amr bin Kays dedi ki: Hadis sahibinin dirhemlerin iyisini kötüsünü ayırt eden sarraf gibi olması gerekir, çünkü dirhemlerin içinde kötü olanı, sahte olanı vardır, hadiste böyledir.12
(S:32) Evzai dedi ki: Biz hadis işitiyor, dirhemi sarrafa arz ettiğimiz gibi, ashabımıza arz ediyorduk, onların bildiklerini alıyor, itiraz ettiklerini terk ediyorduk.6 Abdurrahman bin Mehdi’ye denildi ki: Sen bir şeye bu sahihtir, bu sabit değildir diyorsun, bunu nereden söylüyorsun? Dedi ki: Görüşün nedir, sarrafa gelsen, dirhemlerini göstersen ve sarraf: Bu iyi, bu kötü dese, sen ona bunu nereden bildiğini mi sorarsın, yoksa kabul mü edersin? Dedi ki: Bilakis kabul ederim dedi ki: Uzun oturumlar, münazaralar, ve tecrübeler sayesinde, bu da öyledir.
Bu manaya benzer imam Ahmed’den de rivayet edildi, ona denildi ki: Ey Ebu Abdullah ben: Bu hadis münkerdir diyorsun, hadisin tamamını yazmadığın halde bunu nasılbiliyorsun. Dedi ki: Bizim misalimiz, altın uzmanın misali gibidir, onun eline de bütün dinarlar (altın paralar) geçmemiştir, eline bir dinar geçse onun iyi ve kötü olduğunu bilir. İbni Mehdi dedi ki: Hadis marifeti ilhamdır. Ve dedi ki: Hadisi kabullenmeyişimiz cahillerin yanında kahinliktir. Ebu Hatim er-Razi dedi ki: Hadisi bilmek, biri değeri yüz dirhem, diğeri de onn renginde on dirhem olan yüzük taşı gibidir, dedi ki: Sarrafa tenkit edişinin sebebi sorulmadığı gibi, biz de bir ilimle rızıklanmışız ki bu hadisin yalan, bunun münker olduğunu nasıl bildiğimizi haber veremiyoruz.
12(1) Hadis uydurmadır, ibni’l Cevzi’nin uydurmalarına bak: 1/103.
(2) Sahihtir, Ahmed ve Bezzar tahric etti, Heysemi Mecmau’z-Zevaid’de dedi ki: Adamları sahih rivayet adamlarıdır.
(3) Bu Hakimi Tirmizi’nin rivayetidir, az bir farkla ibni Adiy’in Kamil’deki rivayeti de buna yakındır.
(4) Hakimi Tirmizi nevadirul usul kitabında tahric etti S: 59.
(5) Hilyetül Evliya’ya bak: 4/220.
(6) Ebu Zür’a tarihinde zikretti: 1/265 bak: Camiu beyanil ilmi ve fadlihi: 2/219.
Ve dedi ki: Başkasına kıyasla dinarın güzelliği bilinir, eğer saflık ve kırmızılığın gerilik bulunursa o hilelidir, cevherin cinsi diğerine kıyasla bilinir, eğer mailik ve sertlikte muhalefet ederse o camdır, hadisin sahihlediği nakledenlerin adaletiyle bilinir, sözün peygamberlik sözüne uygun olması gerekir, rivayetiyle adaleti sahih olmayanın yalnız başına rivayet etmesi o hadisin hastalığının belli eder, itiraz edilmesine sebep olur, Allah en iyisini bilir.1 Her halükarda hadisin illetlerini bilen tenkit edebilecek hadis ehli gerçekten azdır. Hadis tenkidinde ilk meşhur olan ibni Sirin’dir, sonra Eyyub es-Sühtiyani gelir, fiube ondan öğrenmiştir, fiube’den de Yahya el-Kattan ve ibni Mehdi almıştır, o ikisinden de Ahmed, Ali bin Medini ve ibni Muayn almıştır, onlardan Buhari, Ebu Davud, Ebu Zür’a ve Ebu Hatim aldı, (S: 33) zamanında Ebu Zür’a diyordu ki: Bunu anlayan azaldı, bu işi güzel yapanı az bulursun.
Ebu Zür’a ölünce Ebu Hatim dedi ki: Bu manayı güzel yapan gitti, Ebu Züra’yı kastediyordu, bu işi güzel yapan ne Irak, ne de Mısır’da kaldı, Ebu Züra’nın ölümünden sonra ona denildi ki: Bu gün bunu bilen birini biliyor musun? Dedi ki: Hayır. Onlardan sonra bir topluluk geldi, Nesai, Ukayli, ibni Adiy, Darekutni onlardandır. Bu işte onlardan sonra sivrilen çok az geldi, hatta Ebu’l Ferec ibnil Cevzi, Mevzuat2 kitabının başında dedi ki: Bunu anlayan azaldı, bilakis yok oldu, Allah en iyisini bilir.13
13(1) Cerh ve tadl, ibni Ebi Hatim: 1/350 ve sonrası.
(2) El-Mevzuat: 1/102.
(S:34) YİRMİSEKİZİNCİHADİS
(TAKVATAATVEBİAT)
Ebu Necih İrbad bin Sariye (r.a.)’den şöyle dediği rivayet edildi: Rasulullah (s.a.v.) bize bir vaaz verdi, kalpler titredi, gözler yaşardı, dedik ki:
“Ya Rasulullah sanki veda edenin öğüdü gibi oldu, bize tavsiyede bulun.” Buyurdu ki:
“Size Allah’tan korkmayı, başınıza köle de geçse kulak verip itaat etmenizi tavsiye ediyorum, muhakkak ki sizden yaşayan biri çok ihtilaf görecek, size benim ve benden sonra hidayet ehli olan raşid halifelerin sünnetine yapışmak düşer, azı dişlerinizle ısırınız (sıkı yapışınız), işlerin sonradan çıkalarından sakının, muhakkak ki her bidat dalalettir.” Bunu Ebu Davud ve Tirmizi rivayet etti ve dedi ki: Hadis hasen sahihtir.1 Bu hadisi imam Ahmed, Ebu Davud, Tirmizi, ibni Mace Sevr bin yezid rivayetinden tahric etti, o da Halid bin Madan’dan, o da Abdurrahman bin Amr es-Sülemi (r.a.)’den rivayet etti, Ahmed ve Ebu Davud rivayetlerinde şu fazlalığı yaptılar: “Hucr bin Hucr el-Kilai, her ikisi de İrbad bin Sariye (r.a.)’den rivayet etti, Tirmizi dedi ki: Hasen, sahihtir, Hafız ebu Nuaym dedi ki: fiamlıların hadisinden güzel, sahih bir hadistir, dedi ki: İnkarları cihetinden Buhari ve Müslim, onu terk etmedi, Hakim o ikisinin terk ediş sebebi olarak, o ikisinin Halid bin Madan’dan Sevr bin Yezid’den başkasının rivayet etmediğini vehmedtiler, (S:35) yine ondan Buhayr bin Sad, Muhammed bin İbrahim et-Teymi ve o ikisinden başkası da rivayet etti. Derim ki: İş onun zannettiği gibi değildir, hadis de o ikisinin şartı üzere değildir, çünkü o ikisi ne Abdurrahman bin Sülemi, ne de Hucr el-Kilai’den hibir şey tahric etmedi, o ikisi ilim ve rivayetle meşhur olanlardan değillerdir, yine onda Halid bin Madam üzerine ihtilaf edildi, ondan daha önce geçtiği gibi rivayet edildi. Yine ondan o da Ebu Bilal, o da İrbad yoluyla rivayet edildi. İmam Ahmed bu şekli Damre bin Ebi Habib’den tahric etti, o da Abdurrahman bin Amr es-Sülemi, o da İrbad, onun yoluyla imam Ahmed ve ibni Mace tahric etti onun hadisinde şu ziyadeyi yaptı: “Sizi beyazlık üzerine terk ettim, gecesi gündüzü gibidir, benden sonra ondan ancak helak olan sapar” hadisin sonunda şu ziyadeyi yaptı: “Mümin burnunu kaldırmış deve gibidir, ne zaman kayıt altına alınsa kayıt altına girer.”
Hafızlardan bazısı hadisin sonundaki bu ziyadeye itiraz ettiler ve dediler ki: O müdrectir (ravi tarafından sokulmuştur), hadisten değildir. Ahmed bin Salih el-Mısri dedi ki:Hakim tahric etti ve deve gibidir, ne zaman kayıt altına alınca kayıt altına girer.” Yine ibni Mace Abdullah bin A’la bin Zebr rivayetinden tahric etti, dedi ki: Bana Yahya bin Muta rivayet etti İrbad’ı işittim... ve zikretti, zahirde isnadı güzel, raviler güvenilir, meşhurdurlar, burada işittiğini açıkça belilrtmiştir, Buhari tarihinde bu rivayete dayanarak İrbad’dan işittiğini zikretmiştir, ancak fiam ehlinin hafızları buna itiraz ettiler ve dediler ki: Yahya bin Ebi’l Muta2 İrbad’dan işitmemiştir, onunla karşılaşmamıştır, bu rivayet yanlıştır.14
Ebu Züra ed-Dimeşki bunu zikredenlerdendir, onu Dühaym’den hikaye etti, onlar kendi şeyhlerini başkalarından daha iyi bilirler, Buhari rahimehullah tarihinde fiam ehli hakkında evham ediyor İrbad’dan başka vecihler de rivayet edildi. (S:36) Büreyde (r.a.)’dan rivayet edildi, o da Peygamber (s.a.v.)’den rivayet etti, ancak Büreyde’nin isnadı sabit değildir, Allah en iyisini bilir. İrbad (r.a.)’ın: “Resulullah (s.a.v.) bize vaaz etti”, imam Ahmed, Ebu Davud ve Tirmizi rivayetinde de: “Beliğ bir şekilde” sözü, onların rivayetlerinde bu sabah namazından sonraydı, Resulullah (s.a.v.) çoğu zaman cumalar, bayramlar gibi düzenlenmiş hutbelerden başka ashabına vaaz veriyordu, bu şekilde ona Allah emretmişti, Allah Teala buyurdu ki: (Kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz söyle) (Nisa: 4/63) ve buyurdu ki: (Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et) (Nahl: 16/125), fakat öğüde devam etmiyordu, onların münasip vakitlerini gözetliyordu, sahihayn de Ebu Vail’in şöyle dediği rivayet edildi: Abdullah bin her perşembe günü bize hatırlatmada (nasihatta) bulunuyordu, bir adam dedi ki:
Dostları ilə paylaş: |