İbni Ebiddünya; “Hüsnüz zan”1 kitabında EbuHureyre’de merfu olarak tahric etti ki: Bir adam yatarken birden göğe ve yıldızlara baktı ve dedi ki: Ben biliyorum ki senin rabbin ve yaratıcın var, Allah’ım beni bağışla, bunu üzerine bağışlandı.”
Müverrikten şöyle dediği rivayet edildi: Bir adam kötülük işliyordu, karaya çıktı ve toprak topladı, üzerine yarattı ve dedi ki: Rabbim benim günahlarımı bağışla ve dedi ki: Bu biliyor ki kendisini bağışlayacak ve azab edecek rabbi var, bunun üzerine onu bağışladı.”
Muğis bin Sümey’den şöyle dediği rivayet edildi: Pis bir adam bir hatırladı ve dedi ki: Allah’ım senden bağışlamanı istiyorum, bağışlamanı istiyorum, Allah’ım bağışlamanı istiyorum, sonra öldü ve o bağışlandı”2 buna Sahihayn’da Ebu Hureyre’den rivayet edilen şu hadis şahiddir, Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: “Bir kul bir günah işledi ve dedi ki: Rabbim bir günah işledim, beni bağışla, Allah Teala buyurdu ki: Kulum günahı bağışlayan ve ondan hesaba çeken bir rabbı olduğunu bildi, kulumu bağışladım, sonra Allah’ın dilediği kadar kaldı ve bir başka günah daha işledi ve günah işledi ve dedi ki: Rabbim bir günahı bağışlayan ve onda hesaba çeken bir Rabbi olduğunu bildi, kulum birincisi gibi diğer iki kere daha zikretti”Müslim’in bir rivayetinde üçüncü de buyurdu ki: “Kulumu bağışladım, dilediğini işlesin”3 manası bu hal üzere olursa, her günah işlediğinde istiğfar ederse.
Açıkçası şudur ki muradı ısrar etmemekle beraber yapılan istiğfardır, bunun için Ebu Bekir Sıddık Peygamber (s.a.v.)’in şöyle buyurğunu rivayet etti: “İstiğfar eden ısar etmez, bir günde yetmiş kere dönse de” bunu Ebu Davud ve Tirmizi tahric etti.4
(6) Seher: Sabahtan önce geçeni son üçte biri içinde gecenin sonudur.
(1) Hadisin isnadı zayıftır, senedinde Abdullah bin Cafer bin Necih var, o zayıftır.
(2) Ebu Nuaym Hilye’de zikretti (6/68).
(3) Tahrici geçtiği gibi sahihtir, Buhari ve Müslim tahric etti.
(4) Süyuti’nin zikrettiği gibi zayıftır, Ebu Davud ve Tirmizi (3554) tahric etti ve hakkında dedi ki: Hadis garibtir, isnadı kuvvetli değildir. (Camiulusul: 5/142-143).
Günaha kalble ısrarla birlikte dil ile istiğfar ise, o sadece duadır, Allah diler icabet eder, dilerse reddeder. Israr icabete engel de olabilir.
Müsned de1 Abdullah bin Amr’dan merfu olarak rivayet edildi ki: “Bildikleri halde yaptıkları üzerinde ısrar edenlere yazıklar olsun.” İbni Ebiddünya ibni Abbas (r.a.)’dan merfu olarak tahriç etti ki: Günahtan tevbe eden günahı olmayan gibidir, günahtan bağışlama dileyipte ona devam eden rabbiyle alay eden gibidir.”3 Merfuluğu münkerdir, belki mevkuftur.
Dahhak dedi ki: Üç kimseye icabet olunmaz, onlardan şunu da zikretti: Bir kadınla zina eden ve şehvetini giderdikten sonra:
“Rabim filancayla yaptığım günahımı bağışla der” Rab der ki:
“Ondan uzaklaş seni bağışlayayım, sen onunla bu şeyi devam edersen seni bağışlamam. Bir adamın yanında bir kavmin malı var ve ehlini görüyor ve:
“Rabbim filanın malından yediğimden dolayı beni bağışla.” Allah Teala buyurdu ki:
“Onlara mallarını iade et seni bağışlayayım, onlara iade etmezsen seni bağışlamam.”
Allah’tan bağışlama diliyorum (Esteğfirullah) sözünün manası: Onun mağfiretini taleb ediyorum demektir, Allah’ım beni mağrifet et gibidir. Mağfireti gerektiren tam istiğfar günahta ısrar olmayandır. Allah ehlini övdü ve onlara mağfiret vadetti.
Ariflerin bazısı dedi ki: Kimin istiğfarın meyvesi (neticesi) tevbesinin düzeltilmesi oluyorsa o istiğfarında yalancıdır, bazısı diyor ki: Bizim bu istiğfarımız çok istiğfara muhtaçtır, bu hususta biri diyor ki:
Manasına muhalefet ettiğim esteğfirullah lafzından esteğfirullah dese ve kalbiyle vazgeçmese ve Allah mağfiret için dua etse şöyle diyen gibidir: Allah’ım beni bağışla o güzeldir, icabet olunması da ümid edilebilir. Biri dese ki: Yalancıların tevbesi gibi tevbe etti, muradı: İnsanların inandığı gibi tevbe değildir. Bu doğrudur çünkü ısrarla beraber tevbe olmaz, eğer dese: Allah’tan mağfiret diliyor ve ona tevbe ediyorum, onun için iki hal vardır:
Birincisi: Tevbe ediyorum sözünde yalancı ve kalbiyle günah üzerine ısrarlı olması çünkü tevbe etmemiştir, tevbe etmediği halde ona tevbe ediyorum diye kendi nefsinden haber vermesi caiz değildir.
İkincisi: Kaliyle masiyetten vazgeçmiş olması, insanlar Ona tevbe ediyorum sözünü kullanmamasındanın caizliğinde ihtilaf etti, seleften bir gurup kerih (mekruh, çirkin) gördü bu Ebu Hanife’nin ashabını görüşüdür Tahavi onlardan hikaye etti, Rabi bin haysem dedi ki: Tevbe ediyorum sözü yalan ve günah olur, fakat şöyle desin: Allah’ım senden mafğiret diliyorum, benim tevbemi kabul et, bu kalbiyle terk etmemiş kimse manasına hamlediyor ve sonu haline çok benziyor, Muhammed bin Sevka: İstiğfarında diyordu ki: Hayy ve kayyum Allah’tan mağfiret istiyorum ve ondan nasuh tevbe istiyorum ki, ondan başka ilah yoktur.
Huzeyfe’den şöyle dediği rivayet edildi: Yalan olarak kişiye şöyle demesi yeter: Allah’ım mağfiret diliyorum, sonra da geri (günaha döner. Mutarrif: Allah’ın mağrifet taleb ediyor ve ona tevbe ediyorum diyen bir adam işitti ve öfkelendi ona dedi ki: Belki sen yapmayacaksın, bunu zahirine göre tevbe ediyorum demesini kerih gördü, çünkü samimi tevbe günah bir daha dönmemektir, ne zaman geri dönse ona tevbe ediyorum sözünde yalan olmuş olur.
Muhammed bin Ka’b el Kurazi ebediyyen masiyete dönmeyeceğine dair Allah’a söz veren hakkında dedi ki: Ondan daha günahkar kim vardır? Allah’ın kaderinin kendisine işlememesine yemin ediyor. Bu hususta sözünü Ebu’l Ferec ibnil Cezvi tercih etti, Süfyan bin Uyeyne’den buna benzer rivayet edildi. Alimlerin çoğunluğu tevbe edenin: Allah’a tevbe ediyorum demesi ve Rabbin mesayite dönmeyeceğine dair söz vermesinin caizliği görüşündedir, çünkü bundan azmemek ona vacibtir.
(1) Hadis sahihtir, Ahmed güzel bir isnatla Buhari Edebül Müfred’de (380) Hatib tarihinde tahric etti (Terğib ve Terhib: 2/222).
(2) Hadis mevkuftur, Zehebi dedi ki: İsnadı karartıcıdır, Sehavi dedi ki: Senedinde bilmediğim var, Münziri dedi ki: Mevkufa daha fazla benziyor, fethinde dedi ki: Mevkuftur. Hadisin ilk kısmı Hasen liğayrihidir, ebu Said ibni Mesud ve Enes rivayetinden dolayı ve onların hadisleri hasendir (Feyzulkadir: 3/276-277).
Bunun için buyurdu ki: “İstiğfar eden ısrar etmemiştir, velevki günde yetmiş kere dönse de”1 günaha dönen için de buyurdu ki: “Kulumu bağışladım, dilediğini işlesin”2
Meclis keffareti hadisi şöyledir: “Allah’ım senden mağrifet diliyorum ve sana tevbe ediyorum”3 Peygamber (s.a.v.) hırsızın elini kesti ve ona buyurdu ki: “Allah’a istiğfar et ve tevbe et” (adam) dedi ki:
“Allah’dan mağrifet diliyorum ve ona tevbe ediyorum” dedi ki: “Allah’ım onun tevbesini kabul et”4 bunu Ebu Davud tahric etti.
Seleften bir cemaat; “Allah’tan mağfiret diliyorum ve ona tevbe ediyorum” sözüne ziyade bulunmayı müstehab gördü, Ömer (r.a.)’den rivayet edildi, o bir adam işitti, diyordu ki: Estağfirullahe ev etübü ileyh, ona dedi ki: Ey ahmakçık dedi ki: Nefsi için faydaya, ara ölüme hayata ve öldükten sonra geri dirilmeye sahib olmayan kimsenin tevbesi gibi (tevbe ediyorum)5 Evzai’ye istiğfar edenin şöyle söyleyebilme hadisi soruldu: Hay ve Kayyum olan ve kendisinden başka ilah olmayan büyük Allah’a istiğfar ve tevbe ediyorum, dedi ki: Bu güzeldir, fakat şöyle dese olur: Rabbim beni mağfiret et, ta ki istiğfar tamamlansın. İstiğfar çeşitlerinin en faziletlisi: Kulun Rabbine övgüyle başlaması, sonra günahını itiraf etmesi sonra Allah’tan bağışlama dilemesidir, fieddad bin Evs hadisinde olduğu gibi, Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: “İstiğfarın efendisi kulun şöyle demesidir. Allah’ım sen benim Rabbimsin, senden başka ilah yoktur, beni yarattın, ben senin kulunum ben sana verdiğim söz ve ahid üzereyim gücü yettiğince yaptığım şeyin şerrinden sana sığınıyorum, bana olan nimetinle sana dönüyom ve günahımla dönüyorum, beni bağışla, muhakkak günahları senden başkası bağışlamaz” bunu Buhari tahric etti6 Sahihayn’de Abdullah bin Amr’dan rivayet edildi ki: Ebu Bekir Sıddık dedi ki:
“Ey Allah’ın resulu bana bir dua öğret ki, bu onunla namazımda dua edeyim” buyurdu ki:
“De ki Allah’ım ben nefsime çok zulmettim, günahları ancak sen bağışlarsın, bana kendi katından mağrifet et, bana acı muhakkak sen çok mağfiret eden çok merhamet edensin.”1
İstiğfar çeşitlerinde: Kulun şöyle demesi: “Esteğfirullahel azim ellezi la ilahe illa huvel hayyul kayyum ve etubu ileyh” Peygamber (s.a.v.)’den bunu Ebu Davud, Tirmizi tahric etti.2
“Gece ve gündüz”3 kitabında Nesai Habbab bin Eret’ten şöyle dediği rivayet etti:
“Dedim ki ey Allah’ın Rasulü nasıl istiğfar ederiz?” buyurdu ki:
“De ki: Allah’ım bizi bağışla, bize acı ve tevbemi kabul et muhakkak sen tevbeleri çok kabul edensin ve çok merhametlisin.”Onda Ebu Hureyre’den şöyle dediği rivayet edildi: Rasulullah (s.a.v.)’dan daha fazla estağfirullahe ve etubu ilyh diyeni görmedim.4
Dört sünen de ibni Ömer’in şöyle dediği rivayet edilir: Biz bir mecliste Rasulullah (s.a.v.)’in yüz kere: “Rabbim sen beni bağışla, tevbemi kabul et, muhakkak sen tevbeleri çok kabul eden ve çok bağışlayansın” dediğini sayardık.5
(1) Ebu Bekir’den tahrici yakında, geçti zayıftır.
(2) Tahrici Ebu Hureyreden geçti, sahihtir.
(3) Sahihtir, Ebu Hureyre’den Tirmizi (3430) tahric etti ve dedi ki: Bu hadis hasen sahih garibtir, ibni Hibban doğruladı, Hakim ve Zehebi de doğruladı, lafzı şudur: “Allah’ım sen eksiklikten noksanlıktan münezzehsin sana hamdederim senden başka ilah olmadığına şehadet ederim sana istiğfar eder sana tevbe ederim” bunu Ebu Bürde el-Eslemi’den Ebu Davud Nesai Darimi tahric etti, hakim doğruladı. (Camiulusul: 5/82).
(6) Sahihtir, Buhari, Tirmizi, (3390) Ahmed, Nesai ve ibni Hibban tahric etti. (Camiulusul: 5/144).
(1) Hadis sahihtir, Ahmed, Buhari, Müslim, Tirmizi, (3521) Nesai ve ibni Mace tahric etti. (Camulusul: 5/43).
(2) Sahihtir, Bilal bin Yesar bin Zeyd Peygamber (s.a.v.)’in kölesinden, o da babasından, o da dedesinden rivayet etti, Ebu Davud, Tirmizi (3572) tahric etti ve dedi ki: Garibtir Hafız ibni Hacer’e dedi ki: İsnadı güzel muttasıldır. (Terğib ve Terhib 2/470).
(3) Hadisin isnadı zayıftır. Nesai ibnüs sünni; “Amelül yevmi evleyyeleti”de tahric etti.
(4) Tahrici yakında geçti.
(5) Tahrici geçti.
“Dedim ki ey Allah’ın rasulü benim dilim küfürbazdır, bunun geneli aileme karşıdır” buyurdu ki:
“Senin ittifakın nerede? Ben Allah’a bir gün ve gecede yüz kere istiğfar ediyorum.”1 Ebu Davud’un süneninde2 ibni Abbas Peygamber (s.a.v.)’den şöyle buyurdu: “Kim istiğfarı çoğaltırsa Allah ona her zaman bir kurtuluş her darlıktan bir çıkış verir ve onu ummadığı yerden rızıklandırır” Ebu Hureyre dedi ki: Ben her gün Allah’a bin kere istiğfar ediyorum, bu benim diyetim kadardır.”3
Ayşe (r.a.) dedi ki: Sahifesinde çok istiğfar bulana müjde olsun4 Ebul Minhal dedi ki: Kul kabirde kendisine hoşuna giden çok istiğfardan daha sevimli komşu edinmemiştir, günahların davası istiğfardır.
Ebu Zerden merfu olarak bize rivayet edildi ki: “Her bir derdin devası vardır muhakkak günahların devası da istiğfardır”5 Katade dedi ki: Bu Kuran sizin derdinize ve devanıza işaret ediyor, sizin dertleriniz ise günahlardır, devalarınız ise istiğfardır. Bazısı dedi ki: Günahkarların durumu ağlamak ve istiğfardır, kimi günahlarını tasalandırıyorsa onun için istiğfarı çoğaltsın.
Riya el-Kaysı dedi ki: Benim kırk küsür günahım var, Allah’a yüz bin istiğfar ettim.6 Bazısı büluğ çağından itibaren günahlarının hesab etti otuz altıyı geçmediğini gördü, her hata için Allah yüz bin istiğfar etti, Her hata için bin rekat namaz kıldı ve her rekatta da hatim etti. Dedi ki: Yine deben Rabbimin bu günah sebebiyle beni hesab çekmeyeceğinden emin değilim, tevbemin kabul edilememe tehlikesi var, kimin günahlarına önemi artarsa belki günahları az olanların eteklerine yapışır ve ondan istiğfar arar.
Ömer çocuklardan istiğfar taleb ediyor ve diyordu ki: Siz günah işlemediğiniz Ebu Hureyre katiblerin çocuklarına diyordu ki: Allah’ım Ebu Hureyre’yi bağışla deyin, dualarına da amin diyordu. Bekir el-Müzeni dedi ki: Eğer bir adam miskinin (dilenmek için) gezdiği gibi gezse ve bana istiğfar edin dese, yapılmasına (istiğfar olunmaya) nail olur, kimin günahları ve kötülükleri sayıyı aşacak şekilde çok olsa, bildiğinden dolayı istiğfar etsin, çünkü Allah hepsini bilmiş ve saymıştır, Allah Teala buyurdu ki: (O gün Allah o nların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır.)(Mücadele: 58/6) buyurdu: Bildiğin şeyin hayrını senden istiyorum, bildiğin şeyin şerrinden sana sığınıyorum, bildiğin şey için sana istiğfar ediyorum, muhakkak sen gaybları bilensin.”2 Buna benzer biri dedi ki: Allah’ın bildiği şeyden Allah’a istiğfar ediyorum fiaki Allah’ın merhamet etmediği kimsedir murakabe etmeyen kimseye karşı Allah ne halimdir herkes kötülük yapar fakat Allah Halim’dir hatadan dolayı Allah’a istiğfar et Allah’ın hoşlanmadığı şeyden uzaklaşana müjde olsun gizlisi güzel olan müjde olsun Allah’ın yasakladığından kaçınan kimseye müjde olsun.
Üçüncü sebeb:Mağfiret sebeblerinden:Tevhiddir, ki en büyüğüdür, kim bunu kaybetmişse mağfireti kaybetmiştir, kim tevhidle gelirse en büyük mağfiret sebebiyle gelmiştir, Allah’a buyurdu ki:(Allah kenisine şirk koşulmasını bağışlamaz, bunun dışındaki şeyi dilediği kimse için bağışlar)(Nisa: 4/48) Kim tevhidle beraber yeryüzü kadar hatayla gelse Allah onu yeryüzü kadar mağfiretle karşılar, fakat bu Allah’ın dilemesiyledir, dilerse onu bağışlar, dilerse günahlarından hesaba çeker, sonra akibeti cehennemde ebedi kalmaz, bilakis çıkar, sonra cennete girer.
(1) Zayıftır, Ahmed Müsned’inde, Ebu Davud, Nesai, Hakim tahric etti ve doğruladı, ibni Mace Taberani Kebir’de tahric etti, senedinde Hakem bin Musab var o meçhuldür, Zehebi Hakem bin Musab reddetti. (Terğib ve Terhib: 2/468).
(2) Ebu Davud Ahmed Hakim ibni Abbas’tan tahric etti, sahihtir. (Camiussağir).
(3) Hilye’de de EbuHureyre’den geldi ki: (1/383) “Ben hergün onikibin kere Allah’a istiğfar ve tevbe ediyorum bu benim borcuk kadardır.”
(4) Abdullah bin Büsr’den ibni Mace tahric etti, isnadı sahihtir ve Beyki tehriç etti. (Teğib ve Terhib: 2/468) Ayşe’den merfu olarak: Ebu Nuaym ve Hatib tarihinde tahric etti.
(5) Ebu Zer’e mevkuftur Hakim tahric etti ve doğruladı, Zehebi ikrar etti.
(6) Ebu Nuaym Hilye’de tahric etti (6/194).
(2) Hadis sahihtir, ibni Hibban doğruladı, Ahmed, Tirmizi (3404), Hakim tahric etti ve doğruladı ve Zehebi ikrar etti.
Bazısı dedi ki: Muvahhid (tevhid ehli) kafirlerin atıldığı gibi ateşe atılmaz, kafirlerin atıldığı gibi almaz, eğer kulun tevhidi kamil olur ve ihlası Allah için kamil olursa, imanın şartlarıyla kalbi, lisanı ve azalarıyla kaim olursa veya ölüm anında kalbi ve diliyle kaim olsa, bu bütün günahların mağrifetini gerekli kılar ve cehenneme girmeye engel olur, kimin kalbi tevhidi kelimesini gerçekleştirirse, kalbinden sevgi, tazim, büyükleme, korku ümit ve tevekkül bakımından Allah’tan başkasını çıkarır, o vakit deniz köpüğü kadar da olsa günahları yakılır, belki iyiliğe çevirir, kötülüklerin iyiliklere çevrilmesini zikri daha önce geç, çünkü bu tevhid en büyük iksirdir eğer ondan bir zerre günahkar ve hatalar doğanın üzerine konsa Müsned ve başkası da geldiği gibi onu iyiliklere çevirir, Ümmü Hani Peygamber (s.a.v.)’den şöyle buyurduğunu rivayet etti: “La ilahe illallah bir günah bırakmaz ve onu hiçbir amel geçemez.”1
Müsned’de2 fieddad bin Evs ve Ubade bin Samit’ten rivayet edildi, Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: “Ellerinizi kaldırınız ve deyiniz ki: “La ilahe illallah” ellerimizi bir saat kaldırdık, sona Rasulullah (s.a.v.) elini koydu ve dedi ki: “Elhamdulillah, Allah’ım sen beni bu kelime ile gönderdin, bana bununla emrettin, bunun üzerine bana cenneti vadettin, sen muhakak vadinden dönmezsin, sonra buyurdu ki: “Müjdeler olsun muhakkak Allah sizi bağışladı” fiibli dedi ki: Kim dünyaya meylederse ateşiyle onu yakar rüzgarın savurduğu kül olur, kim ahirete meylerderse onu nuruyla yakar kendisiyle faydalanılan altın olur, kim Allah’a meylederse, onu tevhid nuru yakar ve kıymeti olmayan cevher olur.
Kalbe sevgi ateşi yapışırsa ondan Rabten başka her şeyi yakar, o vakit kalb başkalardan temizlenir, tevhid dikimi için uygun olur: “Ben göklerime ve yerime sığmadım, fakat mümin kulumun kalbine sığdım.”3
Onlara özlem tükrüğümle bozağıma tıkandı vay havada yanışıma vay havada yanışıma sevgi beni deniz derinliğine attı Allah aşkına boğulanın elinden tutun
Sevginiz kalbime girdi benim her sağlam ahdime girdi
Bu şeyh rahimehulullah’ın bu kitaptaki zikrettiği hadislerin sonuncudur, biz kitabın başında vadedilen elli ilim, hikmet ve edebleri toplayan hadisin tamamlayıcısını Allah’ın yardımı ve dilemesiyle zikredeceğiz, O bize yeter, O ne güzel vekildir, dönüş O’nadır.
(1) Hadis zayıftır, ibni Mace şu lafızla tahric etti: “La ilahe illallah’ı hiçbir amel geçemez ve hiçbir günah bırakmaz” senedinde Zekeriyya bin Mansur vardır zayıftır, Ahmed: “Yüz kere la ilahe illallah günah bırakmaz, bir amel onu geçemez” senedinde Ebu Ma’şer es-Sindi vardır zayıftır.
(2) Sahihtir, Ahmed güzel bir isnatla tahric etti, Taberani ve Bezzar’da, (Terğib ve Terhib: 2/415).
(3) Hadisin aslı yoktur, tahrici ve manasını açıklaması geçti. (Mekasıdul hasene s: 373).
Kırk Üçüncü Hadis
(Ferazi (Mirasları) Ehline Dahil Ediniz)
İbni Abbas (r.a.) dedi ki: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:“Feraizi ehline dahil ediniz, feraizinin geride bıraktığı en evla erkeğedir.”1 Buhari ve Müslim tahric etti, bu kırk hadisi şerh edenlerin bazısı şeyh rahimeullahın bundan gafil olduğunu ve Ravh bin Tavus rivayetinde tahric etti, o da babasından, o da ibni Abbas’tan rivayet etti. Müslim, Ma’mer ve Yahya bin Eyyub rivayetinden tahric etti, o da yine -Tavus’tan rivayet etti, bunu Sevri ibni Uyeyne, ibni Cüreyc ve başkaları rivayet etti- Tavus’tan, o da babasından mürsel olarak ibni Abbas’ı zikretmeksizin, Nesai mürselli tercih etti.2
Alimler; “Feraizi ehline dahil ediniz”in manasında ihtilaf etti, bir gurup dedi ki: Feraizle murad Allah’ın kitabında takdir edilmiş olandır, muradı: Takdir edilmiş olan Ferizaları Allah’ın isimlendirdiği kimselere verin, bu farzlardan sonra kalana erkeklerin en evlası müstehaktır.
En evla ile murad en yakındır, erkeklerin en yakın asabenin en yakınıdır, S:293geri kalan asabelikle hakedilir hadisi imamlardan bir topluluk bu mana ile tefsir etti, imam Ahmet, İshak bin Raheveyh bunlardandır, o ikisinden İshak bin Mansur nakletti, buna göre kız, kızkardeş, amcaoğlu veya kardeşoğlu bir arada olsa kızın yarıyı almasından sonra geri kalanı asabe kalır, bu ibniAbbas’ın görüşüdür, bu hadise tutunuyor ve insanların hepsinin bunun zıddı üzere olduğu kabul ediyordu. Yine Zahiriye de onun görüşünü benimsedi.
İshak dedi ki: Kız ve kızkardeşle birlikte asabe varsa, asabenin alması daha haktır, eğer onunla beraber kimse yoksa kızkardeşe kalan verilir.
İbni Mesud’dan şöyle dediği rivayet edildi: Kız asabesi olmayanın asabesidir. Bazısı bunu reddetti ve dedi ki: Bu söz ibni Mesud’dan olduğu doğru değildir ibnuzzübeyr ve Mesruk ibni Abbas’ın görşündeydiler sonra döndüler.
Alimlerin cumhura göre kızkardeşler kız asabedir, artan onadır (kız kardeşe) Ali, Ömer, Ayşe, Zeyd, ibni Mesud, Muaz bin Cebel bunlardandır. Abdurrazzak1 rivayet etti dedi ki: Bize ibni Cüreyc haber verdi ben Tavus’a kız ve kız kardeşten sordum, dedi ki: Babam ibni Abbas’tan, o da bir adamdan, o da Peygamber (s.a.v.)’den bu hususta birşey zikrediyordu, Tavus bu adamdan razı oluyordu, dedi ki: Babam bunda şüphe ediyordu ve bu hususta birşey söylüyordu, bunun hakkında da kendisine soruyordu, açık olan Allah en iyisini bilir Tavus’un muradı bu hadistir, çünkü ibni Abbas’ın yanında Peygamber (s.a.v.)’den kızkardeşle kızın mirası hususunda açık bir nas yoktur, ancak bu habi gibisinin geneline yapışıyordu.
Tavus’un zikrettiği ibni Abbas bir adamdan rivayet etti ve o ondan razı değil ibni Abbas’ın rivayetin çoğu sahabedendir. Sahabelerin hepsi de adildirler, onlar övülmüştür, bundan sonra Tavus’un rizasının önemi yoktur.
(1) Sahihtir, Ahmed, Buhari, Müslim, Tirmizi (2099) ibni Abbas’tan tahric etti. (Neylül Evtar: 6/55) Camiussağir Nasburraye: 4/428).
(2) Mürseldir, ibni Tavus’tan, Tahavi, Nesai sünenül kübra da Said bin Mansur süneninde tahric etti.
(1) Musannef’inde tahric etti.
(2) Buhari sahihinde tahric etti. (Boğa rakamlamasıyla 6355).
Buhari’nin sahihinde2 Ebu Kays el-Evdi’den, o da Hüzeyl bin fierahbil’den şöyle dediğini rivayet etti: Bir adam Ebu Musa’ya geldi ve ona kız, oğul kızı ve ana baba bir kızkardeşten soruldu dedi ki: Kıza yarı kızkardeş geri kalan ibni Mesud getir o da bana uyacaktır, ibni Mesud geldi bunu ona zikretti, bunun üzerine dedi ki: O halde ben sapıtmış ve hidayete ermemişlerden olurum, ben Rasulullah (s.a.v.)’in hükmüyle hükmedeceğim: Kıza yarı oğul kızına üçte ikinin tamamlayıcısı olarak altıda bir geriye kalan kız kardeşedir, dedi ki: Ebu Musa’ya geldik ibni Mesud’un sözünü haber verdik, dedi ki: Bu alim sizin içindeyken bana sormayın.
Yine bunun hakkında Ameş’ten, o da İbrahim’den, o da Esved bin Yezid’den şöyle dediğini rivayet etti: Rasulullah (s.a.v.) dönemin bize bin cebel içimizde yarı kız, yarı kızkardeşi şeklinde hükmetti, Ameş sonra Rasulullah (s.a.v.) döneminde cümlesini zikretmeyi terketti onu zikretmedi.1
Bunu Ebu Davud diğer vecihten Esved’den tahric etti2 ve şu fazlalığı yaptı: O gün Peygamber (s.a.v.) sağdı. İbni Abbas sözünü Allah azze ve cellenin şu ayetiyle dile getirdi: (De ki: Allah babası ve çocuğu olmayan kimsenin mirası hakkında hükmü şöyle açıklıyor: Eğer çocuğu olmayan kimse ölürde onun bir kızkardeşi bulunursa, bıraktığının yarısı onundur) (Nisa: 4/176) Diyordu ki: Siz mi, yoksa Allah mı, daha iyi bilir? Yani Allah ona çocuk olmakla birlikte yarı verdi, siz ona kız çocuğu varken yarı veriyorsunuz.4 Doğrusu Ömer ve cumhurun görüşüdür, bu ayette bunun zıddında delilik yoktur, çünkü (bıraktığının yarısı onudur)’la murad: Farz iledir tamamen çocuk yokluğunda şart kılınmıştır.
Bunun için sonra buyurdu ki: (Kız kardeşler iki tane olursa (erkek kardeşlerin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır.” (Nisa: 4/176) Yani farz iledir, tek kız kardeş erkek ve kız çocuğun yokluğunda alır, yine iki kızkardeş ve daha fazlası erkek ve kız çocuğun olmaması durumunda üçte ikiyi hak eder, eğer çocuk varsa erkekse erkek ve kızkardeşlerden önde tutulur, erkek çocuk yokta kız çocuk varsa, ona ayrılan farzdan sonra geri kalın ittifakla erkek kardeş kızkardeşiyle birlikte hakeder, eğer kız kardeşi erkek kardeşi haktan düşürmüyorsa, asabelerden daha uzak olanı amca ve amca oğlu gibisi nasıl düşürür. S:295 Eğer uzak asabe düşürmezse, kız kardeşe iştirakini olmamasından dolayı kızkardeşin ondan önde tutulması kesinleşir, ayetin mefhumuna göre çocuk kızkardeşi farzla yarıdan engeller, hak budur, mefhumu kızkardeşe kızla düşer değildir, onun mirasından artanı da almaz, bunu Allah Teala’nın şu ayeti delildir: (Kızkardeş ölüp çocuğu olmazsa erkek kardeşte ona varis olur). (Nisa: 4/176)
Kız çucuğu erkek kardeşi kızkardeşinin mirasında kız veya kızlardan artanlandan engelleyeceği ümmet icma etti, ancka kız çocuğun varlığı erkeğin kızkardeşinin mirasının tamamını almasına engeldir, eğer çocuk erkekse erkek kardeşi mirastan engeller, eğer kızsa mirasından artanı engelleyemez, çocuk eğer kızsa ölenin kızkardeşine yarı miras verilmesini engeller ve farzından artan mirası engelleyemez, çocuk erkekse kızkardeşi (ölenin) mirastan tamamen engeller, Allah en iyisini bilir.
“Farzların geriye bıraktığı en evla erkeğedir” sözü hakkında denildi ki: Bununla murad özellikle uzak asabedir, yakın asabe dışında erkek kardeş çocukları amca çocukları ve onların çocukları gibi, delil şudur ki: Farzlardan sonra kalan asabe yakınsa çocuklar ve kardeşler gibi ittifakla kız erkek ortak olur, yine kızkardeşle kız da nas ile böyledir.
Dostları ilə paylaş: |