Leondardo'nun anatomi ve insan vücudu üzerine eğitimi çıraklık döneminde başladı. Öğretmeni Andrea del Verrocchio öğrencilerinin anatomiyi kavramasında ısrarlıydı.
14 yaşına kadar Vinci’de yaşayan Leonardo, büyükanne ve büyükbabasının ardı ardına ölmesi üzerine 1466'da babası ile birlikte Floransa'ya gitti. Evlilik dışı çocukların üniversiteye gitmesi yasak olduğundan üniversite öğrenimi görme şansı yoktu. Küçük yaştan itibaren çok güzel çizimler yapan Leonardo’nun resimlerini babası, dönemin ünlü ressam ve heykeltıraşı Andrea del Verrocchio'ya gösterince, Verrochio onu çırak olarak yanına aldı. Leonardo Verrocchio'nun yanında Lorenzo di Credi ve Pietro Perugino gibi ünlü sanatçılarla çalışma fırsatı buldu. Atölyede sadece resim yapmayı değil, lir çalmayı da öğrendi. Gerçekten de iyi çalıyordu.
Floransa'yı 1482'de terkederek Milano Dükü Sforza'nın hizmetine girdi. Dükün hizmetine girebilmek için köprüler, silahlar, gemiler, bronz, mermer ve kilden heykeller yapabileceğini anlattığı ancak göndermediği mektubu bütün zamanların en olağanüstü iş başvurusu olarak kabul edilmiştir.
Leonardo, 1499’da şehir Fransızlar tarafından alınıncaya kadar 17 yıl boyunca Milano Dükü için çalıştı. Dük için sadece resim ve heykeller yapmak, festivaller organize etmekle uğraşmadı, aynı zamanda bina, makine ve silah tasarımları yaptı. 1485 - 1490 yıllarında doğa, mekanik, geometri, uçan makinelerin yanı sıra, kilise, kale ve kanal yapımı gibi mimari yapılar ile ilgilendi, anatomi çalışmaları yaptı, öğrenciler yetiştirdi. İlgi alanı o kadar genişti ki, başladığı çoğu işi bitiremiyordu. 1490 - 1495 yıllarında çalışmalarını ve çizimlerini deftere kaydetme alışkanlığı geliştirdi. Bu çizimler ve defter sayfaları, müzeler ve kişisel koleksiyonlarda toplanmıştır. Bu koleksiyonculardan birisi de Leonardo’nun hidrolik alanındaki çalışmalarının el yazmalarını toplayan Bill Gates’dir.
1499’da Milano'yu terkeden ve yeni bir koruyucu (hami) aramaya başlayan Leonardo, 16 yıl boyunca İtalya’da seyahat etti. Pek çok kişi için çalıştı, çoğu eserini yarım bıraktı.
İnsanlık tarihinin en iyi resimlerinden birisi kabul edilen Mona Lisa için 1503’te çalışmaya başladığı söylenir. Bu resmi tamamladıktan sonra hiç yanından ayırmamış, tüm seyahatlerinde yanında taşımıştı. 1504’te babasının ölüm haberi üzerine Floransa’ya döndü. Miras hakkı için kardeşleri ile mücadele etti ancak çabası sonuçsuz kaldı. Ancak çok sevdiği amcası tüm varlığını ona bıraktı.
1506 yılında Leonardo, bir Lombardiya aristokratının 15 yaşındaki oğlu olan Kont Francesco Melzi'yle tanıştı. Melzi, hayatının geri kalanında onun en iyi öğrencisi ve en yakını oldu. 1490’da 10 yaşında iken korumasına aldığı ve Salai adını verdiği genç de 30 yıl boyunca onunla beraber olmuş, ancak öğrencisi olarak bilinen bu genç hiçbir sanatsal ürün üretmemişti.
1513-1516 arasında Roma’da yaşadı ve Papa için geliştirilen çeşitli projelerde yer aldı. Anatomi ve fizyoloji alanında çalışmaya devam etti ancak Papa, kadavralar üzerinde çalışmasını yasakladı.
Leonardo da Vinci'nin ölümü (Jean Auguste Dominique Ingres, 1818)
1516’da koruyucusu Giuliano de' Medici’nin ölümü üzerine Kral 1. Francis’ten Fransa’nın baş ressam, mühendis ve mimarı olmak üzere davet aldı. Paris’in güneybatısında, Amboise yakınlarındaki Kraliyet Sarayı’nın hemen yanında kendisi için hazırlanan konağa yerleşti. Leonardo'ya büyük hayranlık duyan kral, sık sık ziyarete gelir ve sohbet ederdi.
Sağ koluna felç inen Leonardo da Vinci, resimden çok bilimsel çalışmalara ağırlık verdi. Kendisine dostu Melzi yardımcı olmaktaydı. Salai ise Fransa’ya geldikten sonra onu terk etmişti.
Ölümü[değiştir | kaynağı değiştir]
Leonardo 2 Mayıs 1519’da Amboise’daki evinde 67 yaşında öldü. Kralın kollarında can verdiği rivayet edilir, ancak, 1 Mayıs günü kralın bir başka şehirde olduğu ve bir gün içinde oraya gelemeyeceği bilinmektedir. Vasiyetinde mirasının esas bölümünü Melzi’ye bıraktı. Amboise'daki Saint Florentin Kilisesi’nde toprağa verilmiştir.
Özel hayatı[değiştir | kaynağı değiştir]
Fiziksel temastan hoşlanmadığı iddia edilir: “Üreme faaliyeti ve bununla bağlantılı olan her şey o kadar iğrençtir ki insanlar hoş yüzler ve duygusal eğilimler de olmasa kısa sürede yok olacaktır” sözü daha sonra Sigmund Freud tarafından analiz edilmiş ve Freud, Leonardo’nun frijit olduğuna hükmetmiştir.[2]
1476 yılında, sevgilisi Verrocchio ile birlikte yaşarken 17 yaşındaki model Jacopo Saltarelli ile sodomist ilişki kurduğu gerekçesiyle adı bilinmeyen bir kişi tarafından suçlanmıştır. İki ay süren soruşturma sonucu, Leonardo’nun babasının saygın konumuna da bağlı olarak hiç şahit bulunamaması nedeniyle dava düşmüştür.[3] Bu olayın ardından Leonardo ve arkadaşları Floransa’daki “Gecenin Bekçileri” isimli örgüt tarafından bir süre takip edilmiştir. (Gecenin Bekçileri'nin İtalya’da Rönesans döneminde kurulan ve sodomizmin bastırılmasına yönelik faaliyet gösteren bir örgüt olduğu Podesta’nın yasal kayıtlarında da yer almaktadır)
Leonardo'nun hizmetçisi ve asistanı Gian Giacomo Caprotti da Oreno'nun anonim bir ressam tarafından çizilmiş portresi (1505 dolaylarında)
“Salai” veya “il Salaino” takma adlarıyla da bilinen Gian Giacomo Caprotti da Oreno [4] Giorgio Vasari tarafından “Leonardo’nun büyük keyif aldığı harika kıvırcık saçları olan ışıltılı ve güzel genç” olarak tanımlanmıştır. Il Salaino, 1490 yılında henüz 10 yaşındayken Leonardo’nun evinde hizmetçiliğe başlamıştır. Leonardo ve il Saliano arasındaki ilişki “kolay” olarak değerlendirilmez. 1491 yılında Leonardo il Salaino’yu “hırsız, yalancı, inatçı ve pisboğaz” olarak nitelendirmiş ve onun için “Küçük Şeytan” benzetmesini yapmıştır. Yine de, il Salaino 30 yıl boyunca yoldaşı, hizmetçisi ve asistanı olarak Leonardo’nun hizmetinde kalmıştır. Leonardo, il Salaino'yu "Küçük Şeytan" olarak çağırmaya devam etmiştir. Leonardo’nun sanatçı defterlerinde çıplak olarak çizilen il Salaino yakışıklı ve kıvırcık saçlı bir ergen olarak tasvir edilir.[5] Bazı araştırmacılar, il Salaino'nun Vitruvius Adamı olduğunu ileri sürer.
1506 yılında Leonardo, 15 yaşındaki Kont Francesco Melzi ile tanışmıştır. Melzi, Leonardo’nun kendisine karşı hislerini bir mektubunda “a sviscerato et ardentissimo amore” (çok ihtiraslı ve fazlasıyla yakıcı aşk) olarak nitelendirmiştir.[6] il Salaino bu yıllarda Melzi’nin sürekli olarak Leonardo’nun yanında olmasını kabullenmek zorunda kalmıştır. Melzi, Leonardo’nun önce öğrencisi sonra da hayat arkadaşı olmuştur. Ayrıca, Leonardo Da Vinci'nin; Fransa'nın, kuruluşu çok eskilere dayanan (1099 MS) Sion Tarikatı'na 1510-1519 yılları arasında üstatlık (Başkanlık) yaptığı bilinmektedir.
Leonardo’nun genç erkeklere olan ilgisi 16. yüzyılda da tartışma konusu olmuştur. 1563’te Gian Paolo Lomazzo tarafından yazılan “Il Libro dei Sogni”de (Düşler Kitabı) yer alan “l’amore masculino”daki (erkek aşkı) kurmaca bir diyalogda, Leonardo başkahramanlardan biri olarak yer almış ve “Biliniz ki erkekler arasındaki aşk çeşitli arkadaşlık duygularıyla erkekleri bir araya getiren bir erdemdir. Bu durum onları daha erkeksi ve yürekli hâle getirir” sözü Leonardo’nun ağzından verilmiştir.[7]
Leonardo’nun çalışmalarından ve biyografisini yazan erken dönem yazarlardan anlaşıldığı üzere Leonardo dürüst ve ahlaki konularda duyarlı bir kişiydi. Hayata duyduğu saygı onun en azından yaşamının bir evresinde vejetaryen olduğunu göstermektedir.[8]
İlk öğrenim yılları[değiştir | kaynağı değiştir]
Leonardo Da Vinci,ilk öğrenim yıllarında aritmetik ve geometride öğretmenlerini sorduğu sorularla şaşırtacak kadar çabuk ilerledi.Keskin zekası ve yetenekleriyle küçük yaşlarda bile dikkat çekiyordu.Müzikle de ilgileniyor ve oldukça iyi bir şekilde lir çalıyordu.Fakat çocukluk yıllarında en gözde uğraşı resimdi.Babası da bunu fark edince,onu Floransa'nın en önemli atölyelerinden birine verdi.
İnsan vücudu ile ilgili araştırmaları[değiştir | kaynağı değiştir]
Koldaki kasların hareketini gösteren anatomik çalışması (1510 dolaylarında)
Leonardo'nun insan vücuduna ilgisinin temelini, figür eskizleri için incelemeler oluşturur. İnsanı olabildiğince canlı ve tüm hareketleri gerçeğe en yakın şekilde çizmek için dış gözlemleri yeterli görmemiş, vücudun içini de görmek, kemiklerin, kasların ve eklemlerin birbirleriyle ilişkilerini kavramak istemiştir. Anatomi araştırmaları, giderek daha çok zaman ayırdığı başlı başına bir ilgi alanı haline gelmiştir. İnsan organizmasına, çalışma prensiplerini merak ettiği mükemmel bir makine olarak yaklaşmıştır. O dönemin tıp bilimine temel oluşturan antik çağ hekimi Galen’in metinleri, merakını ancak kısmen giderebilmişti. Aklına gelen her soruyu sormaya başlamıştı.
Leonardo, gördüklerini çizerek açıklığa kavuşturuyordu. Kesitlerle, ayrıntılı görünüşlerle ve farklı açılardan yaptığı çizimlerle anatominin detaylarını ortaya çıkarıyordu. Çizimleri, bazı detaylardaki yanlışlıklara karşın son derece nettir. Anne karnındaki bebek çizimi için bir insan kadavrasına disseksiyon yapmamış, inekleri inceleyip, oradan elde ettiği sonuçları insan anatomisine uyarlamıştı. Papa, Leonardo’nun insan kadavraları üzerinde disseksiyon yapmasını yasakladığında, dolaşım sistemi üzerine yaptığı araştırmayı devam ettirebilmek için sığır kalpleri kullanmıştı.
İÇİNDEKİLER SAYFASI
GABRİEL BATİSTUTA
Gabriel Omar Batistuta (d. 1 Şubat 1969), Arjantinli eski futbolcu. FIFA tarafından yaşayan en iyi 125 futbolcu arasına seçilmiştir. Serie A'da 1991-2003 yılları arasında oynadığı 318 maçta attığı 184 gol ile ligin kurulduğu tarihten bu yana en fazla gol atan 8. futbolcu unvanına sahiptir. Ayrıca Arjantin Millî Futbol Takımı'nda attığı 56 gol ile Arjantin Millî Takımı'nda en fazla gol atan futbolcu unvanınıda elinde bulundurur.
İçindekiler [gizle]
1 Kariyeri
1.1 Kulüp takımları kariyeri
1.2 Millî takım kariyeri
2 Başarıları
2.1 Kulüp
2.2 Millî takım
2.3 Bireysel
3 Kaynakça
Kariyeri[değiştir | kaynağı değiştir]
Kulüp takımları kariyeri[değiştir | kaynağı değiştir]
Profesyonel futbol hayatını 1988 yılında ülkesinde Newell's Old Boys takımında başlayan Batigol, 1989-1990 sezonunda River Plate, 1990-1991 sezonunda ise Boca Juniors'ta oynadı. 1991 yılında ACF Fiorentina kulübüne geçen Batistuta, 1993'de Fiorentina'nın Serie B'ye düşmesine rağmen takımdan ayrılmadı. Takımının Serie A'ya geri yükselişinde büyük rol oynayarak taraftarlarının sevgilisi haline geldi. 2000'e kadar ACF Fiorentina'da oynayan Batistuta artık ACF Fiorentina'nın sembol futbolcularından biriydi. AS Roma'yla anlaşan Batigol Roma'daki ilk sezonunda Serie A şampiyonluğu yaşadı. Kısa bir süre Inter Milan'da oynayıp AS Roma'ya geri dönen Batigol 2003'te Katar'ın Al-Arabi takımına transfer oldu ve profesyonel futbolculuk kariyerini 2006 yılında orada noktaladı.
Millî takım kariyeri[değiştir | kaynağı değiştir]
Arjantin Millî Futbol Takımı formasını ilk kez 27 Haziran 1991'de Brezilya karşısında giyen Batistuta, millî formayla ilk iki golünü 8 Temmuz 1991'de 3-0 kazanılan Venezuela maçında kaydetti.[1] 78 defa giydiği millî forma altında 56 gole imza atarak millî takımın en golcü futbolcusu unvanını elde eden Batistuta, 3 ayrı Dünya Kupası'nda da gol atmayı başarmış isimlerin arasına girmiştir
İÇİNDEKİLER SAYFASI
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
1839'da Kocacık'ta doğduğu sanılan[5] babası Ali Rıza Efendi, aslen Manastır'a bağlı Debre-i Bâlâ'dandır.[6] Babasının ailesi Arnavutlardan[7][8][9][10] ya da 14-15. yüzyılda Anadolu'dan bölgeye göç etmiş olan Yörüklerdendir.[5][6][11][12][13] Ailesi ile Selanik'e göç eden Ali Rıza Bey,[14] burada gümrük memurluğu ve kereste ticareti yaptı.[15] Ali Rıza Bey, 93 Harbi (1877-78) esnasında yerel birliklerde teğmenlik yapmıştı. Bu durum, Atatürk'ün ailesinin kısmen de olsa Osmanlı'daki egemen elitlerden olduğunu gösterir.[16]
Ali Rıza Bey, 1871 yılında, 1857 yılında Selanik'in batısındaki Langaza'da çiftçi bir ailede doğan[16][17] Zübeyde Hanım'la evlenmişti.[18] Mustafa Kemal Atatürk, bu çiftin çocuğu olarak rumî 1296 (miladî 1881) yılında Selanik'te doğmuştur. Samsun'a çıktığı 19 Mayıs tarihini doğum günü kabul etmiştir.[19] Fatma, Ömer, Ahmet, Naciye ve Makbule adlı beş kardeşinin ilk dördü küçük yaşta hayatını kaybetmiştir.[20][21]
Öğrenim çağına gelen Mustafa'nın hangi okula gideceği konusunda annesi ile babası arasında anlaşmazlık çıkmıştı. Annesi Mustafa'nın Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebine gitmesini istiyor, babası ise o dönemki yeni yöntemlerle eğitim yapan seküler[16] Mektebi Şemsi İbtidai'nde (Şemsi Efendi Mektebi) okumasını istiyordu. En sonunda önce mahalle mektebine başlayan Mustafa, birkaç gün sonra Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti.[22] Atatürk, okul seçimindeki bu kararı için hayatı boyunca babasına minnettarlık duymuştur.[16] 1888 yılında babasını kaybetti.[23] Bir süre Rapla Çiftliği'nde annesinin üvey kardeşi[16] Hüseyin'in yanında kalıp hafif çiftlik işleriyle uğraştıktan sonra -eğitimsiz kalacağından endişe eden annesinin isteğiyle-[16] Selanik'e dönüp okulunu bitirdi.[24] Bu arada Zübeyde Hanım, Selanik'te gümrük memuru olan Ragıp Bey ile evlendi.[25]
Şimdi müze olan Koca Kasım Paşa Mahallesi, Islahhane Caddesi'ndeki ev 1870'te Rodoslu müderris Hacı Mehmed Vakfı tarafından yaptırılmış ve 1878'de yeni evlenen Ali Rıza Bey tarafından kiralanmıştır ancak o öldükten sonra Mustafa ve ailesi bu evden yanındaki 2 katlı, 3 odalı ve mutfaklı daha küçük eve taşınmışlardır.[26]
Mustafa, seküler bir okul olan ve bürokrat yetiştiren[16] Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Ancak muhitindeki askerî öğrencilerin üniformalarından da etkilenerek[16] -annesinin karşı çıkmasına rağmen-[16] 1893 yılında Selânik Askerî Rüştiyesi'ne girdi. Bu okulda matematik öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey, ona anlamı mükemmellik, olgunluk olan "Kemal" adını verdi.[27] Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin Bey (Yücekök), özgürlük düşüncesiyle genç Mustafa Kemal'in düşünce yapısını etkiledi. Mustafa Kemal Kuleli Askerî İdadisi'ne girmeyi düşündüyse de ona ağabeylik yapan Selânikli subay Hasan Bey'in tavsiyesine uyarak Manastır Askerî İdadisi'ne kaydoldu. 1896-1899 yıllarında okuduğu Manastır Askerî İdadisi'nde tarih öğretmeni Kolağası Mehmet Tevfik Bey (Bilge), Mustafa Kemal'in tarihe olan merakını güçlendirdi.[28] Bu tarihte başlayan 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'na gönüllü olarak katılmak istediyse de hem idadi öğrencisi olduğu için hem de 16 yaşında olduğundan dolayı cepheye gidememiştir. Bu okulu ikincilikle bitirdi.[29] 13 Mart 1899'da[30] [31] İstanbul'da Mekteb-i Harbiye-i Şahane'ye girdi. Birinci sınıfı 27., ikinci sınıfı 11., üçüncü sınıfı 1902'de mülazım (bugünkü ismiyle Teğmen) rütbesiyle 549 kişi arasından piyade sınıf sekizincisi (1317 - P.8) olarak bitirdi.[29] Akabinde Erkan-ı Harbiye Mektebi'ne (Harp Akademisi) devam ederek 11 Ocak 1905'te ''kurmay yüzbaşı'' rütbesiyle mezun oldu.[32]
Askerlik (1905-1918)
Erken dönem
Kıdemli Yüzbaşı
Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, mezuniyetinin ardından merkezi Şam'da bulunan 5.Ordu'ya staj amacıyla gönderildi. Bu stajında piyade, süvari ve topçu sınıflarında görev aldı.1905-1907 yılları arasında Şam'da Lütfi Müfit Bey (Özdeş) 5. Ordu emrinde görev yaptı. İlk stajı 5. Ordu'ya bağlı 30'uncu Süvari Alayı'nda gerçekleşti.[33] Bu dönemde düşük rütbeli stajyer bir kurmay subay olarak Suriye'nin çeşitli bölgelerindeki isyanlarla ilgilenen Mustafa Kemal, "küçük savaş" (gerilla savaşı) üzerine tecrübe kazandı. İsyanlarla uğraştığı dört aydan sonra Şam'a döndü. 1906 Ekim ayında Binbaşı Lütfi Bey, Dr. Mahmut Bey, Lüfti Müfit (Özdeş) Bey ve askerî tabip Mustafa Cantekin ile 'Vatan ve Hürriyet' adlı bir cemiyeti kurduktan sonra ordudan izinsiz Selânik'e gitti. Selânik Merkez Komutan Muavini Yüzbaşı Cemil Bey (Uybadın)'in yardımıyla karaya çıktı ve orada cemiyetinin şubesini açtı. Bir süre sonra arandığını öğrendi ve ona ağabeylik yapan Albay Hasan Bey, Yafa'ya dönüp oranın komutanı Ahmet Bey'e Mısır sınırında Bîrüssebi'ye gönderildiğini bildirmesini önerdi. Ahmet Bey de Mustafa Kemal'i Bîrüssebi'ye tayin etti ve bir süre sonra topçu staj için tekrar Şam'a gönderildi.[34] 20 Haziran 1907'de Kolağası (kıdemli yüzbaşı) oldu ve 13 Ekim 1907'de 3.Ordu'ya kurmay olarak atandı[32] ancak Selânik'e vardığında 'Vatan ve Hürriyet'in şubesinin İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne ilhak edildiğini öğrendi. Bu yüzden kendisi de 1908 Şubat ayında İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne üye oldu (Üye numarası: 322)[35]. 22 Haziran 1908'de Rumeli Doğu Bölgesi Demiryolları Müfettişliğine atandı.[32]
23 Temmuz 1908'de Meşrutiyet'in ilanından sonra Aralık 1908 sonlarında[36] İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından toplumsal ve siyasal sorunları ve güvenlik problemlerini incelemek üzere bugünkü Libya'nın bir parçası olan Trablusgarp'a gönderildi. Burada 1908 Devrimi'nin fikirlerini Libyalılara yaymaya ve buradaki nüfusun farklı kesimlerinden gelenleri Jön Türk politikasına kazanmaya çalıştı.[37] Bu siyasi görevin yanı sıra bölge halkının güvenliği ile de ilgilendi. Kentin dışında yapılan bir savaş tatbikatında Bingazi Garnizonu'na önderlik ederek askerlere modern taktikler öğretti. Bu tatbikat süresince isyana meyilli Şeyh Mansur'un evini sararak bölgede sistem karşıtı başka güçlü kişilere örnek olması amacıyla onu kontrol altına aldı. Ayrıca hem kentli insanları hem de kırsal bölge insanlarını korumak için bir yedek ordu planlamaya başladı.[36][38]
13 Ocak 1909'da 3. Ordu'ya bağlı Selânik Redif Fırkası'nın Kurmay Başkanı oldu ve 13 Nisan 1909'da Meşrutiyet'e karşı 3. Ordu'ya bağlı Taşkışla'da konuşlanmış 2. ve 4. Avcı Taburları'nın isyanıyla başlayan, diğer birliklerin katılımıyla genişleyen 31 Mart Ayaklanması'nı bastırmak üzere Selânik ve Edirne'den yola çıkarak Mirliva Mahmut Şevket Paşa komutasında 19 Nisan 1909'da İstanbul'a girecek olan Hareket Ordusu'na bağlı birinci kademe birliklerinin kurmay başkanı oldu. Daha sonra 3. Ordu Kurmaylığı, 3. Ordu Subay Talimgâhı Komutanlığı, 5. Kolordu Kurmaylığı, 38. Piyade Alayı Komutanlığı görevlerinde bulundu.[32][36]
Stuart Kline'ın Türk Havacılık Kronolojisi kitabına göre[39], Mustafa Kemal, 1910 yılında Fransa'da düzenlenen Picardie Manevraları'na katıldı. Burada yeni üretilen uçakların deneme uçuşuları yapılıyordu. Ali Rıza Paşa, bu uçuşlardan birine katılmak isteyen Mustafa Kemal'i önledi. Ve akabinde uçuş yapan o uçak dönüş esnasında yere çakıldı.[40] Bazı kaynaklar tarafından, bu hikayeye dayanarak Atatürk'ün uçağa binmekten korktuğu iddia edilse de kitabın yazarı Kline, Atatürk'ün olaydan sonra 3 defa uçağa bindiğinden bahseder.[41]
Mustafa Kemal, dönüşünün ardından 27 Eylül 1911'de İstanbul'da Genelkurmay Karargâhı'nda görev aldı.[42]
TRABLUSGARP SAVAŞI
Ayrıca bakınız: Trablusgarp Savaşı
Trablusgarp Savaşı'nda, Mustafa Kemal
İtalyanlar'ın Trablusgarp'a saldırısıyla 19 Eylül 1911'de başlayan Trablusgarp Savaşı'nda, 27 Kasım 1911'de Binbaşı[32] olan Mustafa Kemal , Binbaşı Enver Bey, Fuat (Bulca), Nuri (Conker) ve Binbaşı Fethi (Okyar) gibi diğer İttihatçı subaylarla birlikte 18 Aralık 1911'de hareket etti.[43] Mustafa Kemal ile grubu, Mısır'da Kahire[44] ve İskenderiye üzerinden Bingazi'ye gitti. 19 Ekimde İskenderiye'den yola çıktıktan bir süre sonra bir hastalık geçirdi.[45] 22 Aralık'ta Tobruk yakınında zafer kazandı. Derne'deki 16 - 17 Ocak 1912 taarruzunda gözünden yaralanıp bir ay hastanede tedavi gördü ve 6 Mart'ta Derne Komutanlığı'na getirildi.[46] Aynı yılın eylülünde başlayan barış görüşmelerine rağmen çatışmalar sürerken, Karadağ'ın 8 Ekim'de Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etmesi ve Balkan Savaşları'nın başlaması nedeniyle barışa razı olunmasıyla Mustafa Kemal ve diğer subaylar İstanbul'a geri döndüler.
İÇİNDEKİLER SAYFASI
BALKAN SAVAŞLARI
Ayrıca bakınız: Balkan Savaşları
Balkan Savaşları başladığında Trablusgarp'ta görev yapan Derne Komutanı Mustafa Kemal ve Binbaşı Nuri Bey, bu savaşlarda görev almak istediler.[47] Mustafa Kemal, dönemin Osmanlı Harbiye Nezareti Enver Bey'in de izni ile 24 Ekim 1912'de Trablusgarp'tan ayrılmıştır.[47] 24 Kasım 1912'de karargâhı Bolayır'da bulunan Bahr-i Sefit Boğazı (Akdeniz Boğazı) Kuvayi Mürettebesi Harekât Şubesi Müdürlüğü'ne atandı.[48] Osmanlı ordusu burada general Stilian Georgiev Kovachev komutasındaki Bulgar 4. Ordusuna yenildi. Haziran 1913'de başlayan İkinci Balkan Savaşı'nda komutası altındaki birliklerle Dimetoka ve Edirne'ye girdi.
İÇİNDEKİLER SAYFASI
27 Ekim 1913'te Sofya askerî ataşeliğine atanarak yakın arkadaşı Sofya sefiri (elçisi) Fethi Bey (Okyar)'in altında çalıştı.[49] Ek görev olarak Belgrad ve Çetine askerî ataşeliğini de yürüttü.[49] Bu görevde iken 1 Mart 1914'te yarbaylığa (kaymakam) yükseldi.[49]
Birinci Dünya Savaşı
Ayrıca bakınız: Çanakkale Savaşı, Kafkasya Cephesi ve Sina ve Filistin Cephesi
I. Dünya Savaşı fotoğrafları
(1/4)▶
Çanakkale Savaşları sırasında
Çanakkale Savaşları sırasında
Askerî Ataşe görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada 28 Temmuz 1914'de I. Dünya Savaşı başladı, Osmanlı Devleti de 29 Ekim 1914'te savaşa girdi. 20 Ocak 1915'de Mustafa Kemal 3. Kolordu emrinde Tekfurdağ'da kurulacak olan 19. Fırka Komutanlığına atandı.[32]
19. Fırka, 23 Mart 1915'te Müstahkem Mevki Komutanlığı emriyle Eceabat bölgesinde ihtiyata alındı. 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'na İtilaf Devletleri'nin yaptığı çıkartmalarıyla Çanakkale Savaşı başladı. 3.Kolordu komutanı Mehmet Esat Paşa'nın emrinde savaşan Kaymakam (Yarbay) Mustafa Kemal Arıburnu'na çıkan ANZAC (Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu) birliklerinin yarımada içine ilerlemesini Conkbayırı'nda durdurdu.[50] Bu başarı üzerine 5. Ordu komutanı Mareşal Otto Liman von Sanders'in takdirini kazandı ve 1 Haziran 1915'te Miralaylığa yükseldi.[32] İngilizlerin Ağustos ayında Suvla Körfezi'ne yaptığı ikinci çıkartmadan sonra, 8 Ağustos akşamı Otto Liman von Sanders Anafartalar mevkiinde bulunan birliklerinin komutasını verdi ve 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferi'ni kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe ve 21 Ağustos'ta II. Anafartalar Zaferi takip etti. Miralay Mustafa Kemal , Ruşen Eşref Bey (Ünaydın) başta olmak üzere İstanbul basını tarafından "Anafartalar Kahramanı" olarak kamuoyuna tanıtıldı.
14 Ocak 1916'da Gelibolu'dan Edirne'ye sevk edilmiş olan 16. Kolordu komutanlığına atandı. Edirne'de bulunduğu 2 ay kadar süre boyunca 16. Kolordu'nun ikmali, toparlanması ve eğitimi ile ilgilendi. Doğu Cephesinde Rus birlikleri Osmanlı 3. Ordusu'nu püskürtmüş 16 Şubatta Erzurum'u, 3 Martta Bitlis, Muş, Van ve Hakkâri'yi işgal etmişti. Albay Mustafa Kemal 15 Mart tarihinde 3. Orduyu desteklemesi için emrindeki 16. Kolordu ile birlikte Diyarbakır'a gönderildi. Rütbesine göre kendisine ağır bir sorumluluk verilen 16. Kolordu Komutanı Mustafa Kemal 1 Nisan 1916'da Diyarbakır'da iken Tuğgeneralliğe (Mirliva) yükseltildi ve Paşa unvanını aldı. Mustafa Kemal taktik bir geri çekilme emri verdi. Daha sonra beklenmedik bir saldırı ile Muş'u Ruslardan kurtararak Osmanlı birliklerine stratejik bir üstünlük sağladı. Kafkas Cephesindeki bu başarısından dolayı Altın Kılıç madalyası ile ödüllendirildi. Ağustos ayında Muş ve Bitlis tümüyle Rus işgalinden kurtarıldı.
7 Mart 1917'de karargâhı Diyarbakır'da bulunan 2. Ordu Komutan Vekilliğine atandıktan sonra Hicaz Kuvve-i Seferiyesi Komutanlığına getirilmek istendi. Ancak bunu kabul etmeyerek 5 Temmuz 1917'de Yıldırım Orduları Grubu emrindeki 7. Ordu Komutanlığına atandı.[32]
Mustafa Kemal Diyarbakır'dayken, İttihatçı fedailerden Yakup Cemil bir hükûmet darbesi yapmaya karar vermiştir. Savaşın kaybedildiğini düşünmektedir. Tek kurtuluş yolunun Bab-ı Âli'yi basıp, hükûmeti devirerek Başkomutan vekili ve Harbiye Nazırı'nı değiştirmek olduğuna inanmaktadır. Yeni Başkomutan vekili ve Harbiye Nazırı olarak da Mustafa Kemal'i düşünmektedir. Anlaştığı arkadaşlarından biri komployu Enver Paşa'ya haber vermiştir. Bunun üzerine Yakup Cemil kurşuna dizilerek öldürülmüştür. Mustafa Kemal Falih Rıfkı Atay'a anlattığı hatıralarında şöyle demektedir: "O vakit tümenlerimden birine komuta eden Ali Fuad (Cebesoy)'a : Yakup Cemil asılmış. Sebebi de ben Başkomutan vekili ve Harbiye nazırı olmadıkça kurtuluş yoktur demiş. Dediğini yapmış bile olsaydı ben İstanbul'a gittiğimde ilk iş olarak Yakup Cemil'i cezalandırırdım. Eğer ben, o ve onun gibiler tarafından iktidara getirilecek bir adamsam, adam değilim!" demiştir.[51]
Dostları ilə paylaş: |