Nükleer, radyasyon, santral Türkiye bu kavramlarla Çernobil ile tanıştı, çay içen bakan görüntüsü uzun süre hafızalardan silinmedi. Aslında Türkiye’nin nükleer macerası dünyayla aynı dönemde yeşermişti yani 1960’larda



Yüklə 24 Kb.
tarix06.09.2018
ölçüsü24 Kb.
#78505





Nükleer, radyasyon, santral... Türkiye bu kavramlarla Çernobil ile tanıştı, çay içen bakan görüntüsü uzun süre hafızalardan silinmedi. Aslında Türkiye’nin nükleer macerası dünyayla aynı dönemde yeşermişti yani 1960’larda... 1970'li yılların başlarında, nükleer santral sahası için fizibilite ve yer araştırmaları gerçekleştirildi. Bu çalışmalar kapsamında, nükleer santralın maliyet/fayda açısından kurulabileceği en uygun yerler olarak Mersin-Akkuyu, Sinop-İnceburun, ve Kırklareli-İğneada sahaları belirlendi. 1986’da meydana gelen Çernobil nükleer santral kazasının yarattığı olumsuz ortam dolayısıyla nükleer santrallerle ilgili çalışmalar askıya alındı. Yapılan değerlendirmeler sonucunda nükleer santralin Akkuyu’da yapılması kesinleşti. Sinop’ta da santral yapımı için çalışmalar başlatıldı. Biz nükleer santral kurmaya bu kadar istekliyken Japonya'da nükleer felaket her geçen dakika etkisini artırıyor. Fukuşima nükleer santralinde meydana gelen patlamadan sonra ortaya çıkan radyasyon seviyesinin “6”ya çıktığı açıklandı. Çernobil Felaketi ise “7” seviyesinde değerlendiriliyordu. Ancak uzmanlar felaketin boyutlarının açıklanandan çok daha büyük olduğu görüşünde. Ülkenin büyük bir nükleer felaketi önlemek için belki de son şansı olarak görülen ve kahraman ilan edilen 50 kişilik teknisyen ekip geçici olarak tesisten çekilmek zorunda kaldı. İsimsiz kahramanlar, kamikaze misali ölüm görevi yürütüyor.
Reaktörün soğutulması için helikopterle deniz suyu boşaltılmaya çalışılıyor. Ancak helikopterin yoğun radyasyon nedeniyle tesis üzerinde çok fazla duramadığı belirtiliyor. www.ntvmsnbc.com

1- Yukarıdaki yazıda üzerinde durulan ve “her şeyi göze almak” deyimiyle açıklanabilecek durum nedir? Sizce bu deyimdeki “her şey” ifadesi hangi tehlikeleri çağrıştırmaktadır?

Akira Kurosawa’ nın 1990 yılında çektiği Düşler filmi, sanatçının farklı hikâyeler anlattığı, birbirinden bağımsız sekiz kısa filmden oluşuyor. Bu filmin en önemli bölümlerinden olan son iki bölümde(Fuji Kızıllar İçinde ve Ağlayan Şeytanlar) nükleer tehlikenin insanlık üzerindeki etkilerini araştırıyor... Nükleer santral arkasında bulunan beş reaktör patlayacak, radyasyon taşıyan bulutlar insanlara doğru ilerleyecektir. İnsanlar bir tepeye sıkışırlar. Nasıl bu kadar pervasız olabilmişlerdir? Böylesi bir gücün bu şekilde sonuçlanacağını nasıl anlamamışlardır ve nasıl insanlığa yalan söylenmiştir? Bu sorular film boyunca gerçekleri görmemizi sağlıyor. Bunu yapanlardan biri de o tepededir. Pişmanlık duysa da insanlar kendilerine doğru bulut içinde gelen o kırmızı rüzgârdan kurtulamayacaklardır. Yıl 2011. Düşler filminden tam yirmi bir yıl sonra... Bu yıllar içerisinde Japonya çok gelişti nükleer santralleriyle(!) Filmde yaşananlara benzer bir tablo var depremi yaşayan Japonya’ da. Doğa onu hor kullanmamızı affetmiyor. Yaşananlar gerçek, aradan geçen yirmi bir yıla rağmen…


FİLMDEN BİR SAHNE:

Patlayan nükleer tesislerle birlikte yayılan radyasyon… Ve yok olan insanlar… Nükleerin yaydığı gazdan iki çocuğu ile kaçmaya çalışan kadının sözleri, günümüz insanın tahlilidir. “Nükleer tesislerin güvenli olduğunu söylemişlerdi ama. Tesisin kendisi güvenli, ama insanlar değil. Kaza olmaz, tehlike yok. Bize söyledikleri buydu. Yalancılar! “


Öyle ki, diğer bölümde iblis bile insanoğlundan iğrenecektir. Önceleri insan olan iblisin, bu hale nasıl geldiğini anlatan kısım oldukça ilgi çekicidir. Sahnede, radyasyon sonucu mutasyona uğramış çiçekler görülmektedir. İnsanla karşılan iblis: Çiçekler hep sakat, sadece çiçekler değil insanlar da öyle. Bunların sebebi, insanoğlunun aptallığı. Gezegeni zehirli atıklardan oluşan bir hurdalığa çevirdiler.


  1. Kendinize bir ayna tutsanız, altı çizili cümlede payınız olduğunu hiç düşünür müsünüz?


  1. Bir sanat dalının, filmin gerçek dünya ile bağlantısı nedir?





  1. Sanatın doğaya, dünyaya ve dolayısıyla insanlığa dair yapıcı yanını görüyoruz. Sorunlara dokunduğunu fark ettiğiniz bir sanat dalına örnek verebilir misiniz?


BİLGİ NOTU: ( ARAŞTIRMA ÖDEVİ OLAR DA VERİLEBİLİR.)

Batı Japonyanın Çugoku bölgesinde bulunan Hiroşima, nükleer saldırıya maruz kalan ilk şehir olarak dünya tarihindeki yerini aldı. 6 Ağustos 1945 Pazartesi günü II. Dünya Savaşı’nın son aşamasına gelindiğinde, saatler 08.15’i gösterirken Amerika Birleşik Devletleri ‘Enola Gay’ adlı B-29 bombardıman uçağından bıraktığı Uranyum-235 tipi ‘Little Boy’ (Küçük Oğlan) isimli atom bombasıyla nükleer saldırıyı gerçekleştirdi. Atom bombası ’Little Boy’, Hiroşima’ya tam 43 saniyede düştü ve saatler 08.16’yı gösterirken yaklaşık 600 metre yükseklikte patladı.



İnsanlığın kaybettiği yer: Hiroşima

Nükleer silahsızlanmayı destekleyenler ve Hiroşima felaketini kınayanlar arasında birçok ünlü isim yer aldı. Einstein’ın saldırıyla ilgili düşünceleri ilgi çekiciydi. Deha, 5 Mayıs 1930’da İngiltere Tıp Akademisi’nin ‘En İyi Doktor’ ödülünü alırken Hiroşima nükleer saldırısıyla ilgili şu sözleri sarf etti: ‘’Ben atomu insanlığa hizmet etmek için buldum. Onlar bomba yapıp birbirlerini yok ettiler. Böyle olacağını bilseydim, bir ayakkabı tamircisi olurdum’’ Pablo Picasso ise Einstein’ın buluşunu ve felaketi şöyle yorumladı: ‘’Her olumlu gelişmenin olumsuz bir bedeli vardır. Einstein’ın dehası da Hiroşima’ya öncülük etti’’ Bertolt Brecht de Einstein’ın atomu bulması ile geliştirilen bombanın yıkıcı etkisiyle ilgili düşüncelerini değerlendiren bir başka ünlü isim: ‘’Atom Çağı Hiroşima’da başladı ve bir gecelik, fiziğin yeni sisteminin kurucusunun hayat hikayesini farklı bir gözle okumamızı sağladı’’


Tüm bu ünlüler arasında Nazım Hikmet’in Hiroşima’ya olan hassasiyeti ise Japon halkının gönlünde ayrı bir yer edindi. Şairin, atom bombasıyla 7 yaşındayken öldürülen bir kız çocuğunun on yıl sonraki barışa çağrısını anlatan ‘Kız Çocuğu’ adlı şiiri, Hiroşima’daki anma törenlerinde defalarca okundu ve aynı zamanda şiir birçok sanatçı tarafından bestelenerek seslendirildi.
Zülfü Livaneli Nazım Türküsü’nde, Fazıl Say ise Nazım Oratoryosu’nda bu şiir üzerine yaptıkları besteye yer verdiler. Bu besteler daha sonra Funda Arar tarafından seslendirildi. Felaketle ilgili Bulutsuzluk Özlemi’nin de bir şarkısı bulunmaktadır.
Uluslararası müzik piyasasında da yankı uyandıran Nazım Hikmet’in bu şiiri, Pete Seeger, Chitose Hajime, This Mortal Coin ve The Byrds tarafından yorumlanarak albümlerdeki yerini aldı. Japonca’ya da çevrilen şiir, Japon işçi sınıfını ve savaş karşıtı kesimi 60’lı yıllar boyunca etkilemeye devam etti.
Kaynak: https://www.ntv.com.tr/galeri/dunya/insanligin-kaybettigi-yer-hirosima

3.Japonya’da gerçekleşen bir olayın bir Türk şair tarafından şiir şeklinde anlatılması sizce neyin göstergesidir?



KIZÇOCUĞU

Kapıları çalan benim


kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.


Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,


gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için


hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,


teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.
Nazım Hikmet [1956]






4. Yukarıdaki paragraftan ve Nazım Hikmet’in “Kız Çocuğu”adlı şiirinden hareketle sinema, tiyatro, resim, roman ve şiir gibi sanatların insanların düşünmelerini sağlamadaki etkisi üzerine düşüncelerinizi yazınız.

ODTÜ GV ANKARA OKULLARI 1




Yüklə 24 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin