Bu Ayet-i Şerifeyle İlgili Bir Hatıra
Hz. Ali’nin dostlarından olan Neccaşi adlı bir şair Ramazan ayında şarap içti. Hz. Ali’nin emri üzere ayakta durduğu halde seksen kırbaç vurdular ve yirmi kırbaç da Ramazan ayında bu günaha bulaştığı için fazladan vurdular. Bunun üzerine Neccaşi de rahatsız olarak Muaviye’ye sığındı ve Hz. Ali’nin aleyhine şiirler söyledi. Neccaşi’nin Kufe’de altı binden fazla üyesi olan büyük bir kabilesi vardı. Kabile büyükleri Hz. Ali’ye gelerek, “Neden dostlarını kaçırıyorsun?” diye şikayet ettiler. Reisleri Tarık bin Abdullah rahatsızlık içinde imama şöyle dedi: “Neden dostların ve düşmanların arasına fark koymuyorsun? Neccaşi gibi birisi kırbaç yememeliydi. Biz bu tür davranışlara tahammül edemeyiz. Ateş yolunu göze alabiliriz ama bu tür davranışlara sabredemeyiz. ” Hz. Ali onlara cevap olarak bu ayeti okudu: “Sabır ve namazla Allah'tan yardım isteyin; huşu duyanlardan başkasına namaz elbette ağır gelir. ” Bunun üzerine Tarık da Muaviye’ye katıldı.
Bu olaydan şu dersleri çıkarmaktayız:
-
Etraftaki fırsatçılar tenbih edilenleri ve münzevileri tutarak fitne çıkarmaktadırlar.
-
Haddi icra etmenin tehlikesi vardır ve bazen insanları çıkmaza sürüklemektedir.
-
İlahi haddi uygulamak ilişkilerin kötüleşmesine neden olmamalıdır.
-
Kabile taassubu imamın dostlarını düşman kıldı.
-
Kabilenin şairi onların sembolüdür.
-
Neccaşi’nin kötü akıbetinden ibret almalıyız.
-
Gerçi ayet namaz hakkındadır; ama ondan benzeri yerlerde de istifade etmek mümkündür.
-
İmam kesin inançlı ve metin olmalıdır. Kınamalardan korkmamalıdır.
-
Mukaddes zamanlarda yapılan günahın cezası çoktur.
-
Acı olaylarda gerçek dostlar sahte dostlardan ayrılır ve belli olur.
الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلاَقُو رَبِّهِمْ وَأَنَّهُمْ إِلَيْهِ رَاجِعُونَ
46- “Onlar kesinlikle Rablerine kavuşacaklarını ve O’na döneceklerini umanlardır. ”
Birkaç açıklama:
1- “Lika” görmek manasına değildir. Huzur ve görüşme manasınadır. Nitekim kör birisi biriyle görüşmeye giderse onu görmediği halde “mülakat etti” denir. Mecme’ul-Beyan’ın yazarı şöyle diyor: “Ayetteki “lika”dan maksat Allah’ın ceza ve mükafatını mülakat etmektir. ”
2- Belki Allah ile mülakat etmekten maksat da huşu sahiplerinin namazda elde ettikleri irfani halettir. Zira namaz da Allah ile görüşmek ve huzuruna çıkmaktır. Bu yüzden namazda huşu içine girilmektedir. “Ona dönecekler”den maksat da kıyamettir.
2- Eğer “zan” ve “şek” ilim karşısında olursa kötüdür ve kınanmıştır: “Oysa onların bu hususta bir bilgileri yoktur, sadece sanıya uyarlar. ”1
Ama zan ve sanı ilim manasında kullanılırsa yakin kadar güçlü olmasa da bir değer ifade eder. Nitekim Allah cesur ve muhlis savaşçıları da sanı ve zan ehli diye tavsif etmiştir: “Kendilerinin Allah'a kavuşacağını zannedenler (bilenler) ise: “Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle berâberdir” dediler. ”2
Mesajlar ve Nükteler
1- Kıyamete imanın en düşük mertebesi de hareket için yeterlidir.
2- Namazda huşu sahibi olanlar Allah ile mülakat ve görüşme duygusunu taşırlar.
يَا بَنِي إِسْرَائِيلَ اذْكُرُواْ نِعْمَتِيَ الَّتِي أَنْعَمْتُ عَلَيْكُمْ وَأَنِّي فَضَّلْتُكُمْ عَلَى الْعَالَمِينَ (47)
47- “Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti ve sizi bir zamanlar âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın. ”
Tefsir
Bu ayet Yakuboğulları’ndan; Allah’ı daha fazla tanımaları, kendilerinde şükür ruhunun canlanması ve ilahi nimetlere daha çok ısınmaları için Allah’ın nimetlerini düşünmelerini, zikretmelerini istemektedir. Elbette İsrailoğulları’nın yüceliği ve fazileti kendi zamanındaki insanlar karşısında geçerliydi. Zira Kur’an Müslümanlar hakkında şöyle diyor: “Siz en iyi ümmetsiniz. ” Ayrıca yücelik ve faziletlerinden maksat, ahlaki ve itikadi yücelik değil de, Hz. Musa’nın değişik mucizeleri, Allah’ın maddi nimetleri, İsrailoğulları’nın refah ve kurtuluşları da olabilir. Zira Kur’an defalarca onların kötü ahlakına ve bahane peşinde olduklarına işaret etmiştir. Bunun en açık örneği şu ayettir: “Andolsun ki Biz, İsrailoğullarına Kitab, hüküm ve peygamberlik verdik; onları temiz şeylerle rızıklandırdık; onları dünyalara üstün kıldık. ”1
Mesajlar ve Nükteler
1- Yücelik ve fazilet Allah’ın elindedir. “nimetimi, nimet verdim, üstün kıldım. ”
2- Nimetleri zikretmek şükretmek gibidir.
وَاتَّقُواْ يَوْماً لاَّ تَجْزِي نَفْسٌ عَن نَّفْسٍ شَيْئاً وَلاَ يُقْبَلُ مِنْهَا شَفَاعَةٌ وَلاَ يُؤْخَذُ مِنْهَا عَدْلٌ وَلاَ هُمْ يُنصَرُونَ (48)
48- “Kimsenin kimse yerine cezalandırılmayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun. ”
Tefsir
Bu ayette bazı yanlış inançlara ve gereksiz ümitlere işaret edilmiştir. Putperestler kendi putlarından şefaat bekledikleri gibi, Yahudiler de, atalarının kıyamet gününde kendilerine şefaat edeceklerini sanıyorlardı. Bazıları kurban kesmeyi günahlarının kefareti olarak kabul ediyor, dolayısıyla paraları olmayınca da bir çift güvercinin başını kesiyorlardı. Diğer bir grup ise, günahlarının cezasını ödemesi için ölüleri altınları ve süslü ziynet eşyalarıyla birlikte gömüyorlardı. Halbuki kıyamet günü dünyanın tam tersinedir. Bazıları bu dünyada para, torpil ve güçlülerin desteği sayesinde sorunlarını halledebilmektedir. Öbür alemde ise salih amel ve ilahi lütuf dışında hiçbir şey işe yaramayacak; makam soy, arkadaş, evlat, fidye… insanı asla kurtaramayacaktır.
Mesajlar ve Nükteler
1- Batıl ve hayali inançlara açıkça karşı çıkın.
2- Kıyamet gününün bir takım özellikleri vardır. Bu cümleden:
a-Kimse kimsenin yerine, hatta baba ve oğul bile birbirinin yerine cezalandırılmazlar “Babanın evladı, evladın da babası için cezalandırılmayacağı”
b-Fidye kabul edilmez. “kimseden bir fidye alınmayacağı”
c-Vasıta ve torpil kabul edilmez.
d-İnsanlar birbirinin yardımına koşamaz.
3- Kıyamet gününün şekli hakkında Kur’an tüm sebepler/bağların yok olacağını haber veriyor: “aralarındaki bağlar kopacaktır. ” Nesepler yok olacaktır: “aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez. ” Özür dili kesilecektir: “Onlara izin de verilmez ki özür beyan etsinler. ” Malın ve evlatların bir işlerliği yoktur “ne mal ne de evlatları fayda verir. ” Akrabaların da yapabileceği bir şey yoktur: “sizlere yakınlarınız da fayda vermez. ” Güçler de ortadan kalkacaktır: “gücüm de kalmadı” Şefaat, şefaat eden ve şefaat edilen de Allah’ın izniyledir: “Allah, dilediğine ve hoşnut olduğuna izin vermedikçe, göklerde bulunan nice meleklerin şefaati bir şeye yaramaz. ”, “Onlar Allah'ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler”
Dostları ilə paylaş: |