Konuşma Bozuklukları
1. Kekemelik, 2. Geç konuşma (fonolojik bozukluk) olarak kabaca ikiye ayrılabilir.
Kekemelik (pepelik): Seslerin, hecelerin veya sözcüklerin sık olarak uzatılması, tekrarlanması ya da konuşmanın düzgün akışını bozan durma ve beklemelerle belirli konuşmadır. Konuşma anında dudağını büzme, boynunu kasma, gözlerini kırpma, ellerini, ayaklarını vurma ve ellerini yumruk yapma şeklinde bedeninin birçok bölümlerinde hareketler olabilir. Konuşurken ani vurgulu sözcük çıkarma, sözcük uzatma ve kesilmeleri (sözcüğün hecelerini ayırma bee-be-ben), konuşmanın durması, söylenmesi zor kelimelerden kaçınma görülür. Çocuklarda sıklık yaklaşık % 1’dir.
Erkek çocuklarda 3 kat daha fazladır. Başlangıç tipik olarak 2-7 yaşlarındadır. Başlangıçta çocuk kekelediğinin farkında olmaz. Çocuk farkına varınca sinirli olur ve öfke patlamaları gösterebilir. İyileşme % 60’ında tedavi gerekmeden ve 15-16 yaşlarından önce olur. 2-3 yaşları arasında başlayan kekemelik çocuğun konuşma hızının düşünme hızından daha yavaş olmasıdan kaynaklanır. Buna fizyolojik kekemelik denir. Bu geçicidir. Aile çocuğa düzgün konuşması için baskı yapmamalıdır. çocuğun kendi konuşmasına fazla dikkat göstermesine yol açmamalıdır.
Oluş nedenleri: Tam olarak bilinmemektedir. Ailesel genetik geçiş suçlanmaktadır. Genetik yatkınlığı olan çocuklarda aşırı titiz, düzenli olan ve ağır disiplin uygulayan ailelerin çocuklarında korku gibi bir nedenle rahatsızlık başlayabilir. psikolojik streslerin yoğun olduğu; sınav, çekinilen ya da korkulan durumlarda kekemelik artar.
Tedavisi: Konuşma tedavisi (speech therapy) uygulanır. Bunlar: Duyarsızlaştırma, oyalama ek tiklerini değiştirme, duraksama tekniği, soluk verme ile konuşma, tempo tutarak konuşma, gevşeme teknikleri (özellikle biofeedback EMG uygulaması) ile uzmanlar tarafından yapılır.
Anne ve Babaya Öneriler:
1.İki-üç yaşlarındaki çocuklarda arada bazı kelimelerde takılma olabilir. Bu geçici de olabileceğinden aile üzerinde durmamalıdır (özellikle çocuk kendisi fark edinceye kadar). Çocuğa aile içinde ve dışarıda kekeme damgası vurmayınız. Kekemelik özellikle “kendine güven eksikliği, aşırı heyecanlılık” durumudur. Kekeme çocuğa hasta ve özürlü gözü ile bakmak yanlış bir tutumdur.
2.Çocuğa “Üzülme, sakin ol, bir kez daha söyle” gibi yardımcı sandığınız uyarılarda bulunmayınız.
3.Çocuk farkına vardığında bilgi veriniz. Bu durumun onun hatası olmadığı, kekeme birçok insan bulunduğu, utanılacak bir şey olmadığı ve önem vermemesi söylenir. Kekemelik önem vermedikçe azalır.
4.Unutmamak lazım ki, konuşan kişinin ruhsal gerilimden uzak, rahat ve gevşek olmasının yanında dinleyenlerin de gerilimden uzak, sabırlı ve endişesiz olması daha düzgün konuşma için gereklidir. Kekemelik utanma, sıkıntı, konuşmaktan korku, dinleyenlerin acıma, kızma ve alay etme tutumlarıyla artar.
5.Çocuğunuzun kekemeliğinden kendinizi sorumlu tutmayınız. Suçluluk duyguları içinde çocuğunuza aşırı koruyucu tavır göstermeniz sorunu daha da karmaşıklaştıracaktır. Diğer çocuklarınızdan ayrı tutmayınız. Sorumluluklarını yerine getirmesini sağlayınız.
6.Çocuğunuzun konuşmasını kesmeyin, ilgili olarak dinleyin. Her ortamda (telefonlara cevap vermesi, evin alış verişini yapması gibi) konuşmasına fırsat veriniz. Ondan utanç duymayınız ve bunu ona söylemeyiniz.
7.Uzman hekim tarafından bulunulmuş önerileri (kasları gevşetme, ahenkli okuma, okuduklarını anlatma) hergün uygulayınız.
TUVALET ALIŞKANLIĞI ve GECE YATAĞINI ISLATMA
Erken yaşta, katı ve sert yaklaşımla tuvalet eğitimi vermek duygusal dengesini bozduğu için oldukça zararlıdır.
Çocuğumuza davranışçı ekole göre refleksin gerektirdiği sonuç vermez. Bir satranç da bile her hamlede çok sayıda ihtimal vardır.
Her gün yatağından ıslak kalkan çocuğun yaşadığı zorlukları anlamamız gerekir. Gece altına kaçırırım düşüncesiyle evinin dışında bir yerde kalamayan, arkadaş-akraba ziyaretine katılamayan, grup faaliyetleri ve kamplardan uzak kalan çocuğun sıkıntısı, üzüntüsü, kendine güvensizliğini ve utancını ortadan kaldırabilmek için tedavi şarttır. Zamanla düzelir bahanesiyle olaya kayıtsız kalmak çocukta gelişebilecek ikincil ruhsal sorunlara davetiye çıkarmaktır.
Çocuğun altını bağlamak, onun gece altını ıslatabileceği mesajını vermesi açısından, sakıncalıdır.
Dışkı kaçırmada anne baba tarafından büyük öfke ve kızgınlıkla karşılanır. Kasten, bilerek ve isteyerek bu işi yapıyor ve bizi kızdırmaya çalışıyor düşüncesine kapılırlar.
Tuvalet eğitiminin erken yaşta başlaması ve eğitimde ceza ve baskı yöntemlerinin uygulanması çocuğun dışkısını bırakmamasına neden olur. Bu da süreğen kabızlık sonunda dışkı kaçırmayla sonuçlanır. Bu olay adeta anneye karşı bir çeşit tepki olarak da görülebilir. Çünkü bu çocukların anneleri genellikle kuralcı, titiz, otoriter ve baskıcıdır. Dışkı kaçırmayı dışa vurulamayan saldırganlık duygularının ifadesi olarak kabul edenler de var.
Çocuk azarlanır, aşağılanır ve cezalandırılır. Ancak bu yaklaşımların faydasız kaldığı görülür. Dışkı kaçırma çocuğun ruh dünyasında var olan sorunların dışa yansıması olarak değerlendirilmeli ve yaklaşımımız sorunu çözmeye yönelik olmalıdır. Soğukkanlı ve anlayışlı bir yaklaşımla çocukla anne-baba arasındaki olması gereken olumlu ilişki kurulmaya çalışılmalıdır. Sürekli eleştiren, aşağılayan, suçlayan ve başkalarına rezil etme tehdidi savuran anne-babaların bu yaklaşımlarını değiştirmesi sağlanmalıdır.
OKUL KORKUSU
Okul çağına gelmiş çocuklarda anne ve babasının isteğine bağlı olarak başlangıçta okula gitme isteği vardır. Bazı çocuklar için okula gitmek kolay değildir. Bunların bir kısmı yoldan, bir kısmı okulun ya da sınıfın kapısından, bir kısmı dersin ortasında sınıfı terk ederek eve geri dönerler. Bazı çocuklar annelerinin yanlarında oturmalarını ister ve annelerinden ayrılmazlar. Anne günlerini okulun ya da sınıfın kapısında bazen çocuğunun sırasında geçirirler. Okula istekli ve düzenli olarak giden ve başarılı bir çocukta da günün birinde birdenbire okula karşı isteksizlik ve okula gitmeme görülebilir. Çocuk zorlandığında gerginlik, huzursuzluk ve panik içinde olur. Çocukta özellikle okula gitme zamanında baş ağrısı, karın ağrısı, mide bulantısı, ağlama ve direnme görülür. Bu şikayetler evde kaldığında ve tatil zamanlarında görülmez. İşte çocuklarda görülen okula gitmek istememe ve gitmeme durumuna okul reddi ya da okul korkusu diyoruz.
Okul korkusunun kaynağı genellikle anneden ayrılma korkusudur. Aile içi ilişkilerin bozuk olması; aile bireyleri birbirlerine aşırı düşkün ve bağımlıdır. Çocuk kendisine kötü bir şeyler olacağı korkusu ile aşırı düşkün anne-babanın tutumundan etkilenir. Sonuçta kendi yokluğunda anne-babasına, onların yokluğunda da kendisine kötü bir şeyler olacağı endişesi yaşar.
Okul korkusu genellikle başarı kaygısı duyan, sessiz, uslu, bağımlı, aşırı onay bekleyen çocuklarda görülür. Ancak okul korkusunun oluşmasını kolaylaştıran ve başlatan bir olay vardır. Bunlar; Ailede hastalık, ölüm ya da sosyoekonomik bir kriz gibi sıkıntı ve gerginlik yaratacak olayların varlığı; Göç ile aile çevresinin değişimi; Kardeş doğuşu; okul, sınıf, sıra ya da öğretmen değişikliği; Okulda arkadaş ilişkilerinin bozulması; Okulda (dayak, onur kırıcı söz ya da davranışlara maruz kalma gibi) sıkıntı ve gerginlik yaratan olayların varlığıdır.
İlkokula başlama yaşlarında okul korkusu daha yüksek görülürse de özellikle ortaokula başlama yaşlarında da belirgin bir artış vardır. Geç dönemde görülenlerin tedavisi oldukça güçtür. Okul korkusu erkek ve kız çocuklarında eşit oranda görülür. Çocukların % 1-8’inde bu rahatsızlık görülebilir.
Tedavi:
Bu çocuklarda yatıştırıcı ve sakinleştirici bazı ilaçlar kullanılsa da tedavideki en önemli nokta aile, öğretmen ve hekim arasında sağlanacak işbirliği ve uyumdur.
Birinci hedef çocuğun en kısa sürede okula geri dönmesi sağlanmalıdır. Okuldan ayrılma süresi uzadıkça dönüş zor olur. “Zaten bu yıl yaşı küçük, önümüzdeki yıl gitsin” ya da “Evde kalarak yatışsın” gibi söz ve tutumlar tedaviyi olumsuz etkiler. Çocuk gitmek istemeyişinin nedenini (başarısız olmaktan korktuğu, öğretmeninden ya da bir arkadaşından korktuğu gibi) başka nedenlerle açıklayabilir. Anne-baba çocuklarının okul korkusu nedeniyle endişelenmemeli, kendilerini suçlamamalıdır. Çocuğu suçlama, korkutma, şiddet ve ceza uygulamaları ile zorlayarak okula göndermeye çalışmamalıdırlar. Sorun karşısında sabırlı, kararlı ve tutarlı davranışlar göstermelidirler. Çocuğa uygun ve kararlı bir dille kendisi gibi zorluk çeken çocukların olduğu, zorlansa da okula gitmesi gerektiği, zamanla korkusunun ve endişesinin geçeceği anlatılmalıdır. Süre uzadığında derslerden geri kalmış olma korkusunun ekleneceği söylenir. Davranışçı yaklaşımlar kullanılır. Bir süre için annenin sırada oturması, daha sonra sınıfın dışında ve en son olarak okul dışında bulunması istenir. Çocuğun durumunu öğretmenle konuşmak, öğretmeninden ilgi ve sevgi dolu yaklaşım bekleyen çocuğa öğretmenin göstereceği olumsuz davranış ve tutumunun önüne geçilmiş olur. Ayrıca aile tedavisinde ailenin olumsuz tutum ve kaygılarının, bağlılık ve bağımlılık özellikleri ele alınarak anksiyete tedavisi sağlanır.
Okuldan kaçma
Çocuğun nedensiz ve ailenin haberi olmaksızın okula gitmemesidir. Birkaç gün olabileceği gibi haftalar ve aylar süren okuldan uzak kalma olabilir. Erkek çocuklarda kızlara göre daha sıktır. Tek başına ya da diğer çocukların katılımıyla grup halinde gerçekleşebilir. Okuldan kaçma okul korkusundan farklıdır. Okul korkusunda çocuk ailesinin bilgisi dahilinde evdedir. Okuldan kaçan çocuğun ailesinin okuldan kaçtığı ve nerede olduğu konusunda bilgisi yoktur. Okuldan kaçan çocukta para ve eşya çalma, başkasının mal ve canına zarar verme gibi davranışında bozukluk görülür.
Okula gitmeyen çocuk zamanını sokaklarda başıboş dolaşarak, (atari, langırt vb.) oyun salonları ya da kahvehanelere giderek geçirir. Eve gelişini okulun çıkış saatine denk getirir. Ailesine okuldan geliyormuş ve okula devam ediyormuş izlenimini vermeye çalışır.
Bu çocukların çoğunda yavaş ve güç öğrenme, (eşya ve para çalma, hayvan ve insanların canını yakma gibi) davranış bozukluğu görülebilir. Önemli bir kısmında aile içi sorun ve çatışmalar görülür. Bu çocuklar duygusal ilgiden yoksun olarak yetişmiştirler.
Okul korkusundaki yaklaşım gösterilir. Bu çocuklarda görülen davranış bozuklukları ya da ileride oluşmasının oranının yüksekliği göz önünde bulundurulmalıdır. Ruh sağlığı hekimiyle ilişkili olmak önemlidir.
Aileye Öneriler
-
Çocuğun okula gitmesi konusunda ailenin tüm bireyleri olarak kararlı ve ısrarlı olun. Gitmemesi halinde sınıf içindeki grup çalışmalarında aksaklıklar olacağını anlatın. Kararlılığınızı sözel olduğu kadar beden diliyle de çocuğa yansıtın. En ufak bir tereddüt fobiyi tetikleyen bir uyarıcı niteliği taşır.
-
Doğrudan onu üzen bir şey olup olmadığını sorun. Size yalnızca kendini hasta hissettiğini ve okulda hoşuna gitmeyenlere ilişkin aklına hiçbir şey gelmediğini söyleyebilir. Siz yine de bu konuda onunla görüşün. Okul yaşamının temel boyutları hakkında konuşun. Örneğin; arkadaşlar, sınıf çalışması, oyunlar, oyun alanındaki etkinlikler, okul yemekleri, okul tuvaletleri ve öğretmeni.
-
Davranışlarındaki herhangi bir değişikliği ayırt etmeye çalışın. Dikkatli düşündüğünüz zaman, bazı yönlerden davranışlarında bir değişiklik olduğunu fark edebilirsiniz. Örneğin belli bir arkadaşı hakkında artık hiç konuşmaması ya da öğretmeniyle ilgili yalnızca olumsuz yorumlar yapması gibi. Bu sizi sorunun kaynağına götürebilir.
-
Sınıf öğretmeniyle görüşün. Çocuğunuzun sınıf öğretmeni, okuldaki gelişimine ilişkin en iyi bilgi kaynağıdır. Ona kaygılarınızı açıklayın ve onun gözlemlerini, düşüncelerini dinleyin. Bu, aynı zamanda öğretmenin dikkatinin, önceden farkında olmadığı bir noktaya, çocuğunuzun mutlu olmayışına çekilmesini sağlayabilir.
-
Gerekli gördüğünüz yerde değişiklik yapın. Sorun bazen kolaylıkla çözülebilir. Örneğin; sınıf içinde grup değişikliği ya da sınıf öğretmeninin birkaç gün ek yardımda bulunması; çocuğunuzun biraz yatışması, sorunun çözülmesi için yeterli olabilir. Bunun gibi elverişli bir çözüm varsa, en yakın zamanda uygulamaya çalışın.
-
Çocuğunuzun düzenli olarak okula gitmesini sağlayın. Sorun ne olursa olsun ya da sorunu çözmeniz ne kadar uzun sürerse sürsün, çocuğun okula düzenli olarak gitmesi çok önemlidir. Ne kadar uzun süre okula devamsızlık yaparsa, yeniden düzenli olarak gitmeye başlaması o kadar zorlaşacaktır. Her şeyin yolunda gideceği konusunda her zaman ona güven vererek, ağlayacakmış gibi görünse bile yine de onu okula götürün.
-
Çocuğun okul fobisini tetikleyen etken evdeki sorunlardan kaynaklanıyorsa, bu sorunları çözmeye çalışın. Çocuk öncelikli olarak huzurlu bir ev ortamına gerek duyar.
-
Bağımlı olduğu ebeveyn yerine okula diğer ebeveynin götürmesini ya da okul servisiyle gitmesini sağlayın.
DERS ÇALIŞMA ve BAŞARI YÖNTEMLERİ
Öğrenme fizyolojik, psikolojik ve toplumsal durum ve koşullarla ilişkilidir.
Anne-baba ve öğretmenlerin genel beklentisi öğrencinin “çok çalışarak başarılı olmaları” yönündedir. Önemli olan “bilinçsizce çok çalışmak” değil; ilgili öğrenme yöntem ve teknikleri bilerek ve bunlardan yararlanarak “etkili” çalışmaktır.
Etkili çalışmada öncelikle gerçekçi plan yapılmalı, konuları belirli çalışma sürelerine bağlamalıdır. Yarım saatten çok ders çalışmayan öğrencinin, plan yaparken 5-6 saatlik bir ev çalışmasını planlaması gerçekçi değildir. Bazı olağandışı durumlarla (misafir gelme, hastalık vb.) karşılaşılabileceği düşünülerek esnek plan yapılmalıdır.
Çalışılacak birkaç ders varsa her derse belirli süreler ayrılmalıdır. Yalnızca bir derse ağırlık vermek diğer derslerin geri plana atılmasına yol açarken monotonluğun sonucu kişide bıkkınlık ve isteksizliğe neden olabilir. Genel ilke olarak “zor dersler” en iyi anlaşılan saatlerde çalışılmalıdır. Bu saatler özellikle İlgi ve dikkati toplamanın kolay, bedenin dinlenmiş ve (sessiz, sakin ve dikkati dağıtmayan) çalışma ortamının uygun olduğu sabah saatleridir. Çalışma konularında değişiklik yaparken araya mutlaka dinlenme süresi konulmalıdır. Çalışılan derse yakın özellikteki bir başka dersi çalışmaya geçilmemelidir. Okuyarak öğrenilen iki dersi arka arkaya çalışma yerine başka bir öğrenme yöntemi kullanarak (yazarak, anlatarak, deneyerek) çalışılabilecek bir derse geçilmelidir.
Yemeklerden hemen sonra çalışmaya başlanılmamalıdır.
En iyi çalışma biçimi ara verilerek yapılan çalışmadır. Dikkati çok dağıtacak oyun, atari ve TV izleme gibi uğraşlardan kaçınılmalıdır. Her 40-50 dakika için 10 dakikalık dinlenme arası verilmelidir. Kendine yeterince dinlenecek boş zamanlar sağlanmalıdır. Boş zaman uğraşılarının (bulmaca çözümleri, matematik ve coğrafya bilmeceleri, resim çizme, desen çalışması ve satranç gibi) zihinsel etkinlik gerektiren etkinliklerden seçilmesi dikkatin gerektiği anda daha kolay toplamasını sağlamaya yardımcı olacaktır.
O gün sınıfta işlenecek dersten önce konuyu çalışmak, o dersin sınıfta izlenmesini ve öğrenilmesini kolaylaştırır.
Öğrencinin çalışacağı belli bir yerinin olması gereklidir. Çalışma yeri derli toplu, sabit ve sakin bir yer olmalıdır. Işık, ısı gibi fiziksel şartları da uygun olmalıdır. Çalışmayı her zaman belli bir yere ve zamana katı kurallarla bağlamak bazen yanlıştır. Düzenli çalışma şartlarında çalışma yanında; gerektiğinde otobüste, sokakta yürürken, bulaşık yıkarken, müzik dinlerken vb. ortamlarda çalışmasını sürdürebilmelidir.
Anlayarak okuma, her şeyden önce istekli ve ilgili olmayı gerektirir. Okurken dudak kıpırdatmak, başı sağa sola oynatmak, başka şeyler düşünmek, metni parmakla takip etmek, parlak ışık altında okumak, vb. nedenler etkili okumayı bozmaktadır. Okuma sesli ve sessiz okuma şeklinde ayrılmaktadır. Sessiz okumada göz harfleri teker teker değil; sözcükleri genel biçimiyle hatta satırın büyük bir kısmını bir anda gördüğü bilinmektedir. Kişi sözcüklere ne kadar alışıksa bir sıçramada o kadar geniş alanı görür. Sesli okumada satırın gözle kavranan parçası, seslendirilen kısmından daha uzundur.
Sessiz okuma göz atma, çabuk okuma, düzgülü okuma ve ağır okuma şeklindedir.
Hızlı okumada öncelikle metin üzerinde genel bir tarama yapılarak parçanın planı ve ana noktalarını bulmak anlamayı kolaylaştırır.
Dudakların kıpırdaması, ses tellerinin kımıldaması, içten okuma, okurken sık sık geriye dönme, hızlı okuyunca anlayamama korkusu, ana düşünceyi yakalayamama, gözlerin bir heceye takılması, hoşlanılan sözcüklerde okuma hızını yavaşlatmak, birden çok kelimeyi bir arada okuyamamak etkin okumayı engelleyen durumlardır. Dudak kıpırdatıp kıpırdatmadığınızı parmağınızı dudak üstüne koyarak anlayabilirsiniz. Ses tellerini kımıldatıp kımıldatmadığınızı elinizi boğazınıza götürerek anlayabilirsiniz. Bu durumları engellemek için hafif müzik eşliğinde okumaya çalışınız.
Geriye dönük tekrarlayıcı okumadan kaçınılmalıdır. Tekrarlamayı önlemek için, ilk okumada tam anlaşılmayan cümleleri yeniden okuma yerine; okuma sürdürülmelidir.
Gözün görme alanının geniş olması ve metin arasındaki uzaklığın uygunluğu iyi ve hızlı okumayı sağlar. Görme sınırlarının genişlemesi başın sağa-sola dönmeyecek şekilde gözün yazı alanının tam ortasına gelecek şekilde ve metinden 30 cm uzakta tutulması gereklidir.
Okuma hızını okunan metne göre düzenlemek, anlamayı ve zamandan en iyi biçimde yararlanmayı sağlar. Yazıyı okumanın amacı; yazıyı “niçin okuduğu” yolundaki genel düşünce okuma yönteminin belirlenmesinde başlıca etkendir. Amacı yalnızca gelişen olaylar konusunda bilgilenmek olan bir gazete okuyucusu için, okumada “göz atma” ve “çabuk okuma” ön plana çıkarken; kişinin ilgilendiği bir konudaki yazı daha dikkatli okuma çabası gerektiren “düzgülü okuma” ya da “ağır okuma” içerisinde değerlendirilebilir.
Alt çizerek okuma gereken şeylerin daha kolayca öğrenilmesine yardımcı olduğu gibi; konunun sonradan gözden geçirilmesinde de kolaylık sağlar.
Göz yorgunluğu duyulduğu anda okuma konusu değiştirilir. Daha kolay başka bir ders çalışılabilir. Göz yorgunluğunun aşırı olduğu ve rahatsızlık oluşturduğu durumlarda okuma sürdürülmemelidir. Okurken baş ağrısı ya da çabuk yorulma oluyorsa göz hekimine başvurmak en doğru karardır.
Anlamak için okumak yazının ana düşüncesini ve eşlik eden yan düşünceleri saptamakla mümkündür. Kitaptaki dış ve iç yol göstericilerden yararlanılmalıdır.
Etkili bir çalışmanın gerisinde yatan temel öğe dikkattir. Dikkati toplayamama da birinci neden öğrencinin alışkanlığının olmamasıdır. İkinci neden ise, öğrenci belli bir konu üzerinde çalışırken, konu dışındaki bir sorunun onun zihnini meşgul etmesidir. Buna dalgınlık da denebilir.
DİKKATİ TOPLAMA YOLLARI
Bilinçli çalışmanın temeli, çalışmanın ne amaçla yapıldığının öğrenci tarafından açık seçik bilinmesi gerekir. Yaptığı işin amacını bilmek, öğrencinin bu işi benimseyip ona sahip çıkmasına ve iş için kendisini güdülemesine yardımcı olur.
Arkadaş toplantısı şeklinde bazen çalışılan konuları ve dersleri tartışmak kişinin kendisini güdülemesine yardımcı olacaktır.
Kişinin çalışma için gerekli kararları vermesi gereklidir. Hangi ders ne zaman çalışılacaktır?, Çalışılacak ders için kullanılacak yöntemler ve araç gereçler hangileri olmalıdır? Bu ve benzeri kararların verilmemesi dikkati toplamayı engeller.
Bir konuya duyulan merak o konuya dikkati toplamayı sağlayıcı itici güçtür. Merak duyduğumuz, ilgimizi çeken işler sevdiğimiz şeylerdir. Merak uyandırmanın yolu ise, kişinin konuya ilişkin, kendisine sorular sormasıdır. Okunan kitaptaki ana ve alt başlıklar soru biçimine sokularak bu işlem yapılabilir. “Okul başarısı nasıl artırılabilir?”, “Kişi dikkatini nasıl toplayabilir?” şeklinde soru sorarak merak duygusu uyandırılabilir ve dikkat konu üzerine çekilebilir.
Fiziksel çevrenin düzenlenmesi, gürültülü bir ortamdan sessiz bir mekâna geçiş, çalışmayı aynı yer, saat ve şartlarda sürdürme, divan, koltuk, yatak, vb. kişinin gevşeyerek dikkatinin dağılmasına yol açacak yerlerden kaçınma, çalışma masasında konuyla ilgili olmayan eşyaların kaldırılması, çalışma için kullanılan sandalyenin yumuşak olmaması, uygun bir ışık altında çalışma ve ortamın çok sıcak olmaması, dikkatin toplanması için gereklidir. Diğer kişilerin oynadıkları, eğlendikleri, dinlendikleri saatlerde çalışmamaya özen gösterilmelidir.
Çalışmada çeşitlilik sağlamak, aynı tür konular arasına farklı özellikte konular koymak, dikkat için zorunluluktur. Çalışmanın (okuma, yazma, vb.) değişik yöntem ve teknikler uygulanarak yapılması dikkatin dağılmasını önler; anlama ve kavramayı kolaylaştırır.
Kişi çalışabileceğine ve başarı sağlayacağına inandığı ölçüde yaptığı çalışmaya kendini vermesi mümkündür. Benzer konularda sağladığı daha önceki başarısını düşünmesi ve elde edeceği sonucu bir an hayal etmesi kendine güven sağlamaya yetebilir.
Dikkati gerektiği gibi yönlendirebilmek için, planlanan saatte çalışma isteği olmasa da, kendinizi çalışmaya zorlamalısınız. Kişi çalışmaya ilişkin kararlı olmalıdır. Kişi kendi kendisine “söz” vermelidir.
Boş zamanlarda bulmaca çözümü, matematik ve coğrafya bilmeceleri, satranç gibi zihinsel etkinlik gerektiren oyunlar, resim ve desen çalışmaları dikkatin gerektiği anlarda daha kolay toplanmasını sağlamaya yardımcı olacaktır.
Dikkat Eksikliği-Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB)
Hiperaktiflik yaramazlık değildir.
Her yaramaz çocuk hiperaktif değildir.
Bu tanı bazı insanların ileri sürdüğü gibi “kötü yetiştirilmiş ve yaramaz” çocukları tanımlamak için kullanılan bir etiket değildir. Bu hastalık, tanı ölçütleri net olarak belirtilmiş, tıbbi bir rahatsızlıktır.
Hiperaktivite çocuğun sadece yaramazlık sorunu değildir. Bunu bir terbiye sorunu olarak görmek de yanlıştır.
Aşırı hareketlilik (oturduğu yerde duramama, kıpır kıpır ve hareket halinde olma, çok konuşma), dürtüsellik (karşısındakinin sözünü kesme, sırasını bekleyememe, acelecilik-isteklerini engelleyememe ve geciktirememe) ve dikkat eksikliği (dikkatinin kolay dağılması, dikkatini sürdürememe, dikkatini yaptığı işe yönlendirememe, başlanılan işi bitirememe, düzensiz çalışma, dağınıklık, unutkanlık) ile karakterize gelişimsel bir sorun olan tabloya DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE BOZUKLUĞU (DEHB) denilmektedir.
-
Bu tanının konulması için belirtilerin yedi yaşından daha önce de var olması, en az altı ay süresince devam etmesi ve normal kişilerde olandan daha fazla olması gerekmektedir.
Kaç tip DEHB Vardır?
Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu olan çocuklar üç ayrı grupta ele alınır:
1.Hem dikkat hem aşırı hareketlilik-dürtüsellik sorunları olanlar.
2.Sadece dikkat sorunları olanlar.
3.Sadece aşırı hareketlilik-dürtüsellik sorunları olanlar.
DEHB Ne Kadar Sıklıkla Gözlenir?
-
Okul çağı çocuklarında yaygın görülen bir rahatsızlıktır. Yaklaşık ilköğretim çağı çocuklarının % 5-8’inde bu rahatsızlık vardır. Erkek çocuklarında kız çocuklarına göre 4–8 defa daha fazla görülür. Erkek çocuklarında aşırı hareketlilik-dürtüsellik sorunları, kız çocuklarında ise dikkat eksikliği belirtileri ön plandadır.
DEHB’ye Yol Açan Şeyler Nelerdir?
Hastalığın ortaya çıkmasında en önemli rolü kalıtımın oynadığı ve diğer etkenlerin ise gebelikte alkol ve/veya sigara kullanımı, annenin gebelikte geçirdiği hastalıklar, doğum öncesi-doğum-doğum sonrası yaşanan sorunlar, çocuğun beyin hasarları geçirmesi, kurşun zehirlenmesi, aile yapısı ve işleyişinde bozukluklar olduğu iddia edilmektedir.
Dostları ilə paylaş: |