Nutuk mustafa Kemal atatürk samsun'A Çiktiğim gün genel durum ve göRÜNÜŞ


TÜRK MİLLETİNİN TAKİP ETMESİ GEREKEN SİYASİ İLKE:MİLLİ SİYASET



Yüklə 3,11 Mb.
səhifə26/52
tarix17.11.2018
ölçüsü3,11 Mb.
#82951
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   52

TÜRK MİLLETİNİN TAKİP ETMESİ GEREKEN SİYASİ İLKE:MİLLİ SİYASET

Efendiler, Meclis'in açıldığı ilk günlerde, Meclis'e, içinde bulunduğumuz durum ve şartları açıklayarak takip edilmesini ve uygulanmasını yerinde bulduğum görüşlerimi arz ettim. Bu görüşlerin başlıcasıTürkiye'nin, Türk milletinin takip etmesi gereken siyasî ilke ile ilgiliydi.


Bilindiği gibi, Osmanlılar zamanında, çcşitli siyasî ilkeler takip edilmişve edilmekteydi. Ben, bu siyasî ilkelerin hiçbirinin, yeni Türkiye'ninsiyasi şekillenmesinde ilke olarak kabul edilemeyeceğine inanmıştım.Bunu Meclis'e anlatmaya çalıştım. Bu nokta üzerinde daha sonra daçalışmaya devam edilmiştir. Bu hususla ilgili olarak, öteden berisöylediklerimin ana noktalarını, burada hep birlikte hatırlamayı yararlı bulurum.
Efendiler, bilirsiniz ki, hayat demek, mücadele ve müsademe demektir.Hayatta başarı kazanmak, mutlaka mücadelede başarı kazanmayabağlıdır. Bu da maddî ve manevî güç ve kudrete dayanır hir husustur.Bir de, insanların uğraştığı bütün meseleIer, karşılaştığı bütün tehlikeler,elde ettiği başanlar, toplumca yapılan genel bir mücadelenin dalgalarıiçinden doğagelmiŞtir. Doğulu kavimlerin Batılı kavimlere taarruzve hücumu tarihin bellibaşlı bir safhasıdır. Doğu milletleri arasında, Türklerin başta geldiği ve en güçlüsü olduğu bilinmektedir. Gerçekten de Türkler, İslâmlıktan önce ve İslâmlıktan sonra Avrupa içerisine girmişler,saldırılar, istilâlar yapmışlardır. Batı'ya saldıran ve İspanya'yı zaptederekFransa sınırlanna kadar uzanan Araplar da vardır. Fakat Efendiler, hersaldırıya, daima bir karşı saldırı düşünmek gerekir. Karşı saldırı ihtimalinidüşünmeden ve ona karşı güvenilir bir tedbir bulmadan saldırıyageçenlerin sonu, yenilmek, bozguna uğramak ve yok olmaktır.
Batı'nın Araplara yaptığı karşı saldırı, Endülüs'te acı ve ibret alınmayadeğer bir tarihî felâketle başladı. Fakat orada bitmedi. KovalamaKuzey Afrika'ya kadar sürüp gitti.
A t t i 1 â 'nın Fransa ve Batı-Roma topraklarına kadar yayılmış olanimparatorluğunu hatırladıktan sonra, bakışlarımızı, Selçuklu Devleti'ninyıkıntıları üzerinde kurulmuş olan Osmanlı Devleti'nin, İstanbul'da DoğuRoma İmparatorluğu'nun taç ve tahtına sahip olduğu devirlere çevirelimlim. Osmanlı hükümdarlan arasında Almanya'yı, Batı Roma'yı zaptederekçok büyük bir imparatorluk kurma teşebbüsünde bulunmuş olanıvardı. Yine, bu hükümdarlardan biri, bütün İslâm dünyasını bir merkezebağlayarak yönetmeyi düşündü. Bu amaçla Suriye'yi ve Mısır'ı zaptetti."Halife" ünvanını takındı. Diğer bir sultan da hem Avrupa'yı zaptetmek,hem de İslâm dünyasını hüküm ve idaresi altına almak gayesini güttü.Batı'nın sürekli karşı saldırısı, İslâm dünyasının hoşnutsuzluk ve isyanıve bu şekilde bütün dünyayı ele geçirme tasavvur ve emellerinin aynı sı-nırlar içine aldığı çeşitli unsurların uyuşmazlıkları, sonunda, benzerlerigibi, Osmanlı İmparatorluğu'nu da tarihin sinesine gömdü.
Efendiler, dış siyasetin en çok ilgili bulunduğu ve dayandığı temel,devletin iç teşkilâtıdır. Dış siyasetin iç teşkilâtla uyarlı olması gerekir.Batı'da ve Doğu'da, başka başka karaktere, kültüre ve ülküye sahipbiribirinden farklı unsurları tek sınır içinde toplayan bir devletin iç teşkilâtı,elbette temelsiz ve çürük olur. O halde, dış siyaseti de köklü ve sağlamolamaz. Böyle bir devletin iç teşkilâtı özellikle millî olmaktan uzak olduğu gibi, siyasî ilkesi de millî olamaz. Buna göre, Osmanlı Devleti'nin si-yaseti millî değil, belirsiz, bulanık ve kararsızdı.
Çeşitli milletleri, ortak ve genel bir ad altında toplamak ve bu çeşitliunsurlardan oluşan kitleleri eşit haklar ve şartlar altında bulundurarakgüçlü bir devlet kurmak, parlak ve çekici bir siyasî görüştür. Fakat aldatıcıdır. Hattâ, hiçbir sınır tanımayarak, dünyadaki bütün Türkleri bile birdevlet halinde birleştirmek, varılması imkânsız bir hedeftir. Bu,yüzyılların ve yüzyıllarca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı olaylarla meydana koyduğu bir gerçektir.
Panislâmizm ve Panturanizm siyasetinin başarıya ulaştığınave dünyayı uygulama alanı yapabildiğine tarihte tesadüf edilememektedir.Irk ayrılığı gözetmeksizin, bütün insanlığı içine alan tek hir dünyadevleti kurma hırslarının sonuçları da tarihe yazılmıştır. İstilâcı olmakhevesleri konumuzun dışındadır. İnsanlara her türlü şahsî duyguve bağlılıklarını unutturup, onları tam bir kardeşlik ve eşitlik içinde birleştirerek, insancı bir devlet kurma teorisinin de kendine göre şartlarıvardır.
Bizim, kendisinde açıklık ve uygulama imkânı gördüğümüz siyasîilke, millî siyasettir. Dünyanın bugünkü genel şartları, yüzyılların dimağlardave karakterlerde yerleştirdiği gerçekler karşısında hayalci olmakkadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin ifadesi budur, ilmin, aklın, mantığınifadesi böyledir.
Milletimizin, güçlü, mutlu ve istikrarlı yaşayabilmesi için, devletinbütünüyle millî bir siyaset izlemesi, bu siyasetin iç teşkilâtımıza tam olarak uyması ve ona dayanması gerekir. Millî siyaset dediğim zaman kastetiğimanlam ve öz şudur : Millî sınırlarımız içinde, her şeyden önce kendikuwetimize dayanmakla varlığımızı koruyarak, millet ve memleketin gerçekçek saadet ve refahına çalışmak... Genellikle milleti uzun emeller peşindede yorarak zarara sokmamak... Medenî dünyadan, medenî, insanî ve karşılıklı dostluk beklemektir.

HÜKÜMETİN KURULMASI

Efendiler, Meclis'e teklif ettiğim önemli bir husus da hükûmetin kurulması konusuydu. Bu meseleninve bununla ilgili bir teklifte bulunmanın, o devir için ne kadar nazik olduğunu takdir buyurursunuz.


Gerçek, Osmanlı saltanatının ve hilâfetin yıkılmış ve ortadan kalkmış olduğunu düşünerek yeni temellere dayanan, yeni bir devlet kurmaktan ibaretti. Fakat durumu olduğu gibi dile getirmek, amacın büsbütünkaybedilmesine yol açabilirdi. Çünkü, halkın düşünce ve eğilimleri dahaPadişah ve Halife'nin mazur durumda bulunduğu yolundaydı. HattâMeclis'te, ilk anda, hilâfet ve saltanat makamıyla temas kurmak ve İstanbulHükûmeti'yle uzlaşma aramak akımı başgöstermişti.
İstanbul'daki şartların, Halife ve Padişah ile ne açıkça ne de özelve gizli olarak görüşmeye elverişli olmadığını açıklamaya çalıştım. Böylebir temasla ne anlamak istediğimizi sordum. Eğer milletin, bağımsızlığınıkazanmak ve vatanın bütünlüğünü sağlamak için çalışmakta olduğunuhaber vermek için ise, buna gerek yoktur. Çünkü, Padişah ve Halifeolan zatın da bundan başka bir şey düşünmesine ve istemesine imkân varmıdır? Bunun aksini ağzından işitsem inanmam; mutlaka zorlamave baskı altında söyletildiğini kabul ederim dedim. Aleyhimizde çıkarılmışolan fetvanın uydurma olduğunu, İstanbul Hükûmeti'nin emir vebildirilerinin dirilerinin yoruma muhtaç bulunduğunu söyleyerek,bazı zayıf kalpli vekıt düşünceli kimselerin göstermek istedikleri ihtiyatı gerekli bulmadığımızıbelirttim.


MİLLİ HAKİMİYET TEMELİNE DAYANAN HALK HÜKÜMETİ:CUMHURİYET

Şunu arz etmek istiyorum ki, hükûmetin kurulması dayanan ile ilgili bir teklif ileri sürmeden önce, duygu ve düşünceleri gözönünde bulundurmak zarureti vardı. Bu zarurete uymakla birlikte, asıl maksadı saklıtutan teklifimi bir önerge halinde sundum. Kısa bir tartışma ile ve bazıitirazlara rağmen kabul edildi,


Bu önergeyi bugün gözden geçirecek olursak, orada esaslı ilkelerintespit ve ifade edilmiş olduğunu görürüz. Müsaade buyurursanız, bu ilkeleri burada birer birer birer sayacağım :
1- Hükûmetin kurulması zarurîdir.
2 - Geçici olarak bir hükûmet başkanı seçmek veya Padişah'a birvekil tanımak mümkün değildir.
3 - Meclis'te yoğunlaşan millî iradenin, doğrudan doğruya vatanın mukadderatına el koymuş olduğunu kabul etmek temel ilkedir .Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin üstünde bir kuvvet yoktur.
4 - Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerinikendisinde toplar.
Meclis'ten seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir hey'et,hükûmet işlerine bakar. Meclis başkanı, bu hey'etin de başkanıdır.
Not : Padişah ve halife, baskı ve zorlamadan kurtulduğu zamanMeclis'in düzenleyeceği kanunî esaslar çerçevesinde durumunu alır.
Efendiler, bu ilkelere dayanan bir hükûmetin niteliği kolaylıklaanlaşılabilir. Böyle bir hükûmet, millî hakimiyet temeline dayanan halkhükûmetidir. Cumhuriyet'tir.
Böyle bir hükûmetin kurulmasında ana ilke, kuvvetler birliği teorisidir.Zaman geçtikçe bu ilkelerin taşıdığı kavramlar anlaşılmaya başladı.İşte o zaman tartışmalar ve olaylar biribirini kovaladı.


TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA BENİ SEÇTİ

Saygıdeğer Efendiler, açık ve gizli oturumlarda, bir iki gün süren konuşma ve açıklamalardan ve işaret ettiğim ilkeleri içine alan teklifi yaptıktan sonra, yüce Meclis beni başkanlığa seçmekle bana karşı genel güvenini gösterdi.


Burada ufak bir noktayı da açıklamalıyım :
Hatırlarsınız ki, oluşmaya başlayan millî birliği, milletin coşmasınave uyanmasına bağlamaktan çok, şahsî teşebbüs eseri sayıyorlardı. Buarada benim teşebbüslerde bulunmamın engellenmesini önemli görüyorlardı.Beni millete ve hükûmete reddettirmekten ve lânetletmekten yararumuyorlardı. Yapılan propaganda da : "Ben reddedildiğim ve lânetlendiğimtakdirde, millet ve devlet aleyhinde hiçbir harekette bulunulmayacak...Bütün kötülüklerin sebebi benim şahsımdır. Bir adam için, birmilletin pek çok tehlikeleri göze alması akla sığmaz" şeklindeydi. Hükûmetmet ve düşmanlar, benim şahsımı, millete karşı bir silâh gibi kullanıyordu.Bu sebeple, 24 Nisan 1920 günü, gizli bir oturumda, Meclis'e bu durumuaçıkladım. Başkanlık seçiminde, bunun da bir sakınca olarak dikkatealınmasını ve yalnız millet ve memleketin selâmeti düşünülerek oyve kararlarırıın isabetle verilmesini rica ettim.

BAKANLAR KURULU'NUN KURULMASI

Efendiler, Büyük Millet Meclisi, Bakanlar'ın seçimi ile ilgili 2 Mayıs 1920 tarihli kanunla, Genelkurmayişlerini de yürütmek üzere, Büyük Millet Meclisi'nde 11 bakanlı birBakanlar Kurulu meydana getirdi.


Görülüyor ki, Meclis'in açılış tarihi olan 23 Nisandan beri bir haftakadar zaman geçmiş bulunuyor. Bu süre içinde memleket ve millet işlerive özellikle yıkıcı akım ve faaliyetlere karşı tedbir alma hususu elbettebir an bile gecikemezdi ve gecikmemiştir. Yalnız, Bakanlar Kurulu'nunseçimi ile ilgili kanun çıktığı zaman, Meclis'ce bakanlığa seçilen kimselerden bazıları, daha önce fiilî olarak göreve başlamışlar ve bana yardımediyorlardı. Bu arada İ s m e t P a ş a Hazretleri de Genelkurmayişlerini üstlenmiş bulunuyordu.
Efendiler, bu münasebetle bir noktayı belirtmeyi gerekli buluyorum:O günlerde, mevcut arkadaşların hangi işlerde görevlendirileceklerininuygun olacağı düşünülürken, Genelkurmay Başkanlığı için İ s m e tP a ş a'yı tercih etmiştim. Ankara'da bulunan R e f e t P a ş a , beni özelolarak görerek bilgi vermemi istedi. Anlamak istediği, Genelkurmay Başkanlığı'nın en yüksek askerî makam olup olmadığı noktasıydı. Benden ,söz konusu makamın en yüksek askerî makam olduğu ve ondan daha yüksek makamın Millet Meclisi olacağı cevabını alınca, buna itiraz etti. İ s m e t P a ş a'nın, başkomutanlık demek olan bu durumuna razı olamayacağınısöyledi. Görevin çok önemli ve nazik olduğunu, benim bütün arkadaşlar hakkındaki bilgi ve tarafsızlığıma güvenmenin uygun olacağınısöyledim. Kendisinin böyle bir iddiada bulunınasının yakışık almadığınıda ilâve ettim.
Efendiler, daha sonra Batı Cephesi Karargâhı'nda görüştüğüm F u a t P a ş a da, İ s m e t P a ş a'nın Genelkurmay Başkanlığı'na kesinliklekarşı çıktı. F u a t P a ş a'yı da, duruma en uygun olan çözüm yolununkabulündeki zarurete inandırmaya çalıştım. R e f e t ve F u a t P a ş a'ların kendilerine has bazı düşüncelerine ilâve ettikleri itiraz şuydu :Kendileri daha önce Anadolu'da benimle birlikte çalışmışlar. Fakatİ s m e t P a ş a sonradan katılmış. Oysa, bundan önceki konuşmalarımda,sırası ve yeri geldiği için arz etmiştim ki, İ s m e t P a ş a , benim İstanbul'dan ayrılmamdan önce benimle işbirliği yapmıştı. Daha sonra Anadolu'ya gelmiş ve birlikte çalışmıştık. Fakat F e v z i P a ş aH a z r e t l e r i'nin Harbiye Nazırlığı'na gelmesi üzerine bazı önemlidüşüncelerle ve özel görevle tekrar İstanbul'a gönderilmişti.Bu bakımdan düşünce ve işbirliğinde kıdem söz konusu olamazdı.
Genelkurmay işlerinin ilk defa İ s m e t P a ş a'ya verilmesinde isabetsizlik olsaydı, bu konuda F e v z i P a ş a Hazretleri'nin de beni uyarmaları bir vatan görevi olurdu. Oysa, Paşa Hazretleri, aksine bu görevlendirmeyi pek yerinde bulmuş ve kendileri, teklif edilen Millî SavunmaBakanlığı'nı çok samimî bir duyguyla derhal kabul buyurmuştur. İ s m e tP a ş a'nın, gerek Genelkurmay Başkanlığı'nda gerek daha sonraki Cephe Komutanlığı'nda gösterdiği liyakat ve üstün gayret, kendisine görevvermekte doğru hareket ettiğimi fülî olarak ispat etmiş bulunduğu için,millete karşı, orduya karşı ve tarihe karşı tam bir iç huzuru içindeyim.

HIYANET-İ VATANİYE KANUNU VE İSTİKLAL MAHKEMELERİ KURULMASI

Efendiler, Meclis, 29 Nisan 1920 tarihinde Hıyanet-i Vataniya Kanunu'nu ve sonraki aylarda İstiklâl Mahkemeleri Kanunları'nı da çıkarmakla, inkılâbın tabiî gereklerini yerine getirmiş oldu.


Efendiler, İstanbul'un işgalinden sonra başlayan birtakım yıkıcıakımlara, olaylara, isyanlara dokunmuştuk. Bunlar hızla memleketin hertarafından biribiri ardınca ortaya çıktı ve sürüp gitti.
İstanbul'da D a m a t F e r i t P a ş a , derhal yeniden iktidar mevkiine getirildi. Damat Ferit Paşa Kabinesi, İstanbul'daki bütün yıkıcı vehain kuruluşların meydana getirdiği blok, bu blokun Anadolu içindekibütün isyan teşkilâtı, bütün düşmanlar ve Yunan ordusu elbirliği ile aleyhimizde faaliyete geçtiler. Bu ortak saldırı politikasının talimatı da,Padişah ve Halife'nin, düşman uçakları da dahil olduğu halde, her türlü vasıtayla memlekete yağdırdığı "Padişah'a karşı ayaklanma" fetvasıydı.
Bu genel, çeşitli ve haince saldırılara karşı, biz de, daha Meclis açılmadan önce, Afyonkarahisarı'nda, Eskişehir'de ve bütün demiryolu boyunda bulunan düşman birliklerini Anadolu'dan çıkarmak, Geyve, Lefke , Carablus köprülerini yıkmak ve Meclis toplanır toplanmazAnadolu ulemâsının fetvasını almak suretiyle karşı tedbirlere giriştik.

İÇ İSYANLAR

Efendiler,1919 yılı içinde, millî teşebbüslerimize karşı başlayan iç isyanlar, sür'atle memleketin her tarafına yayıldı.


Bandırma, Gönen, Susurluk, Kirmastı, Karacabey, Biga ve dolaylarında; İzmit, Adapazarı, Düzce, Hendek, Bolu, Gerede, Nallıhan, Beypazarıdolaylarında; Bozkır'da; Konya, Ilgın, Kadınhan, Karaman, Çivril, Seydişehir, Beyşehir, Koçhisar dolaylarında; Yozgat, Yenihan, Boğazlıyan, Zile,Erbaa, Çorum dolaylarında; İmranlı, Refahiye, Zara, Hafik ve Viranşehir dolaylarında alevlenen karışıklık ateşleri, bütün memleketi yakıyor,hainlik, cehalet, kin ve bağnazlık dumanlan bütün vatan göklerini yoğun karanlıklar içinde bırakıyordu. İsyan dalgaları, Ankara'da karargâhımızın duvarlarına kadar çarptı. Karargâhımızla şehir arasındaki telefon ve telgraf hatlarını kesmeye kadar varan kudurmuşcasına kasıtlar karşısında kaldık. Batı Anadolu'nun, İzmir'den sonra, yeniden önemli bölgeleride, Yunan ordusunun taarruzlarıyla çiğnenmeye başlandı.
Dikkatle üzerinde durulmaya değer bir husustur ki, sekiz ay önce,millet, Hey'et-i Temsiliye etrafında toplanarak, Damat Ferit Hükûmeti ile ilişki ve haberleşmelerini kesmiş iken, Ali Galip 'in teşebbüsü gibi tek tük olaylardan başka, böyle genel bir ayaklanma olmamıştı. Bu seferki yaygın ve genel ayaklanmalar, sekiz ay zarfında, memleket içinde çok hazırlık yapıldığını gösteriyordu. Damat Ferit Hükûmetinden sonraki hükûmetlerle, millî şuurun korunması ve güçlendirilmesi için yaptığımız mücadelelerin ne kadar haklı sebeplere dayandığı, acı bir şekilde bir daha anlaşılmış oluyordu. Millî Mücadele'ye kuvvet vermek için cephelerle ve ordu ile ilgilenme bakımından İstanbul'daki hükûmetlerin gösterdiği başka türlü ihtimallerin acı sonuçları da ayrıca görülecektir.

ANZAVUR VE DÜZCE İSYANLARI

Efendiler, önce, iç isyanlar hakkında açık bir fikirverebilmek için, müsaade buyurursanız, iç isyan olaylarına yeri geldikçe dokunmak üzere, anlatılan safhaları özet olarak arz edeyim :


21 Eylül 1919 tarihinde, Balıkesir'in kuzey bölgesinde başlayan birinci Anzavur isyanı,16 Şubat l920'de yine aynı bölgede ikinci defa başgösterdi. Bu iki isyan, askerî birliklerimiz ve millî müfrezelerimizle bastırıldı. 13 Nisan 1920 tarihlerinde Bolu, Düzce dolaylarında da isyan çıktı. Bu isyan, 19 Nisan 1920 tarihinde Beypazarı'na kadar yayıldı. Bu sırada Anzavur, 11 Mayıs 1920'de top ve makineli tüfeklerle donatılmış beş yüz kişilik bir kuvvetle, üçüncü defa olarak Adapazarı ve Geyve dolaylarında, zayıf bir millî müfrezemize saldırmak suretiyle yine ortaya çıktı.Anzavur, gönderdiğimiz millî müfrezelerimize, düzenli ordu birliklerimize durmadan saldırdı. 20 Mayıs 1920 tarihinde, Geyve Boğazı yakınlarında yenildi ve kaçmak zorunda kaldı.
Düzce dolaylarındaki isyan olayı önemliydi. Abaza ve Çerkezlerden meydana gelen dört bin kişilik büyük bir kalabalık, Düzce'yi basarak hapishaneleri boşalttılar ve çarpışma ile oradaki süvari müfrezemizin silâhlarını aldılar. Hükûmet memurlarını ve subayları hapsettiler.
Her taraftan, âsîler üzerine kuvvet gönderdik. Bu arada, Geyve'de bulunan 24' üncü Tümen de, Komutanı Yarbay Mahmut Bey başta olduğu halde, Düzce'ye hareket etti. Mahmut Bey , Meclis'in açıldığı gün, yani 23 Nisan 1920'de, Hendek'ten Düzce'ye geçerken, Hendek de isyan etti. Adapazarı da âsîler tarafından elde edildi. Mahmut Bey,25 Nisan 1920'de, Hendek - Düzce yolu üzerinde âsîler tarafından aldatılarak pusuya düşürülmüş ve ilk ateşte şehit edilmiştir. Kurmay Başkanı Sami Bey , yaveri ve daha birkaç subay da aynı zamanda şehit düştüler. Bunun üzerine, 24' üncü Tümen muharebe edemeden âsîler tarafından tamamiyle esir edildi. Bütün tüfekleri, topları alındı. Ağırlıkları yağma edildi. Bu sırada İzmit Mutasarrıfı Çerkez İbrahim , İstanbul'dan Adapazarı'na geldi. Halka Padişah'ın selâmını bildirdi ve yüz elli lira maaşla gönüllü toplamaya başladı. Toplanan âsî kuvvetler bütün o yöreye hâkim olduktan sonra, Geyve Boğazı'ndaki kuvvetlerimize taarruza başladılar.
Bizim, bu isyan alanına gönderdiğimiz kuvvetler şunlardı:

1- Salihli ve Balıkesir Kuva-yı Milliye'sinin oluşturduğu Çerkez Ethem Bey müfrezesi;


2 - İki tabur düzenli ordu birliği, dört dağ topu, beş makineli tüfek ve üç yüz efe süvarisinden kurulmuş Binbaşı Nazım Bey müfrezesi;
3 - İki tabur piyade, sekiz makineli tüfek, iki sahra ve iki dağ topundan kurulu, Yarbay Arif Bey müfrezesi;
4 - 'Üç yüz kişilik millî kuvvet ve iki makineli tüfek ve iki havan topundan ibaret Binbaşı İbrahim Bey(Çolak) müfrezesi.
Komutan olarak da Ali Fuat Paşa , Geyve Boğazı yakınlarından Adapazaın'na uzanan kesimde, Refet Paşa da Ankara'dan Beypazarı yoluyla Bolu'va uzanan kesimde görevlendirildiler.

HİLAFET ORDUSU

Efendiler, İzmit'te de Süleyman Şefik Paşakomutasında, Hilâfet Ordusu adını taşıyan bir hain kuvvet yığınak yapıyordu. Bunun bir kısım kuweti de, Bolu yakınlarında hurmay BinbaşıHayri Bey komutasında âsîleri desteklemişti. Btz kuvvetle birlikteİstanbul'dan gönderilmiş birçok subay da vardı.


Hilâfet Ordusu'nun, Süleyman Şefik Paşa'dan sonra, bellibaşlı komutanları, Süvari Tümgenerali Suphi Paşa ve Topçu Yarbaylarından Senaî Bey'di. İstanbul'da da özel olarak kurulmuş birkurmay hey'eti vardı. Bu hey'etin başlıca komutanları da, Kurmay AlbayRefik ve Kurmay Yarbay Hayrettin Bey'lerdi.
Suphi Paşa ile ilgili küçük bir hâtıramı anlatayım : SuphiPaşa'yı Selânik'ten tanırdım. Ben yüzbaşı (kolağası) iken, o daha o zaman tümgeneral ve süvari tümeni komutanı idi. Aradaki rütbe farkına rağrrıen, çok yakın arkadaşlığımız vardı. Meşrutiyet'in ilânında, ilk defa İştipdolaylarında Cumalı adında bir yerde süvari manevraları yaptırmıştı. Diğer bazı kurmaylar arasında beni de tatbikat ve manevrada bulunmaküzere davet etmişti. Kendisi Almanya'da yetişmiş çok usta bir biniciydi.Fakat askerlik sanatını anlamış bir komutan değildi. Manevranın sonunda, ben, yetkim ve rütbem elvermediği halde, Paşa'yı bütün subaylarınıönünde acı bir şekilde eleştirmiştim. Daha sonra "Osmanlı Ordugâhı" adlıküçük bir eser de yazmıştım.Suphi Paşa , gerek açıkça yaptığım üueleştirilerden ve gerek yayınlanan bu eserimden dolayı pek üzüldü. Kendisinin itirafına göre, maneviyatı kırıldı. Fakat, şahsen bana gücenmedi.Arkadaşlığımız devam etti. İşte Hilâfet Ordusu'na buldukları komutanbu Suphi Paşa'dır. Paşa, sonradan Ankara'ya geldi. Geziye çıkıyordum. İstasyonda büyük bir kalabalık içinde biribirimizle karşılaştık. Kendisine ilk sorum şu oldu : "Paşam niçin Hilâfet Ordusu Komutanlığınıkabul ettin?" Suphi Paşa, bir an bile duraklamadan : "Size yenilmek için" cevabını verdi.
Bu cevabı ile anlatmak istiyordu ki, bu görevi özel bir maksatla kabul etmişti. Suphi Paşa , öyle bir duygu içinde bulunabilir. Fakat,gerçekte, komutayı üstüne aldığı zaman kuvvetleri zaten yenilmiş bulunuyordu.
Bolu, IZüzce, Adapazarı ve İzmit dolaylarındaki bu isyan, bu defa Haziran 1920 tarihine kadar üç aydan fazla sürdü. Fakat bundan sonra,29 Temınuzda yeniden bir isyan oldu. Ancak, bundan sonra da, bu bölgede tamamen sakin kalınmış değildir. Bununla birlikte, sonuç olarak âsîlertamamiyle bozguna uğratılmış ve elebaşları, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kanunlarına teslim edilmiştir. Hilâfet Ordusu'nun Bolu yakınlarında bulunan kısmı da bozguna uğratıldı. Komutanı Binbaşı Hayrive sı ıbayları Yüzbagı A 1 i, 'Üsteğmen Şerefettin, Üsteğmen Hay rettin, Makineli Tüfek Subayı Mehmet Hayri , Tabur KâtibiHasan Lütfi , Cerrah İbrahim Ethem Efendiler'e de ötekiâsî elebaşılarına yapılan işlem uygulandı. Hilâfet Ordusu da, İzmit'tenİstanbul'a kaçmaya mecbur edildi.

YENİHAN, YOZGAT VE BOĞAZLIYAN İSYANLARI

Efendiler, memleketin kuzeybatı bölgesinde âsîlerle uğraşırken, memleketin ortasında Yenihan, Yozgat ve Boğazlıyan dolaylarında da isyan başlıyor. Bu isyanhareketleri de hatırlanmaya değer.


14 Mayıs 1920 tarihinde Postacı Nazım ve Çerkez Kara Mustafa adında birtakım adamlar, otuz kırk kişi ile Yenihan'abağlı Kaman köyünde isyan ettiler. Bu hareket gittikçe artan bir şiddetlegenişledi. Âsîler, 27/28 Mayıs I920 gecesi Çamlıbel'de bulunan bir müfrezemizi basarak esir ettiler. 28 Mayıs 1920'de diğer bir kısım âsîler de Tokat yakınında yürüyüş halinde bulunan bir taburumuza hücum ederekdağıttılar ve bir kısmını esir ettiler. Cür'etlerini artıran âsîler, 6/7 Haziran 1920 gecesi Zile'yi işgal ettiler. Oralardaki askerlerimiz Zile kalesineçekilerek kendilerini savundı.ılar. Askerin erzak ve cephanesi tükendikien üç gün sonra âsîlere teslim oldular. Asîler 23/24 Haziran 1920'de deBoğazlıyan'a baskın yaptılar. Orada bulunan bir müfrezemizi dağıttılar.Amasya'da bulunan Cemil Cahit Bey' in komutasındaki 5'inci Kafkas Tümeni, âsîler aleyhine harekete geçirildi. Antep bölgesinde bulunanKılıç Ali Bey de, bir millî müfreze ile bu bölgeye gönderildi. Erzurum'dan Ankara'ya gelmekte olan bir Erzurum Millî Müfrezesi de, obölgede bırakıldı.1920 yılı Temmuzunun ortalarına kadar, bu âsîlerin takip ve tepelenmeleriyle uğraşıldı. Yenihan isyanı, Orta Anadolu,nun ötekibölgelerindeki fesatçıları da harekete geçirdi. Çapanoğullarından Celâl,Edip, Salih ve Hâlit Bey'ler;Aynacıoğulları ve DeliÖmer çeteleri gibi birtakım eşkıvayı başlarına toplayarak 13 HazirandaYozgat civarında Köhne bucak merkezini, 14 Haziranda da Yozgatşehrini işgal ederek büyük bir bölgeye hâkim oldular. Merkezi Sıvas'taolan 3' üncü Kolordu kuvvetleri ve o bölgede bıraktığımız millî lcuvvetleryeterli değildi. Eskişehir'deki Ethem Bey müfrezesi ile Bolu dolaylarındaki İbrahim Bey müfrezesi de Yozgat bölgesine gönderildiler.
Yozgat ve dolaylarında âsîler yok edildikten sonra, oraya gönderilen müfrezelere öteki bölgelerde görev verildi. Fakat bu yörelerde genellikle güvenlik kurulamadı.
7 Eylül 1920'de Küçük Ağa, Deli Hacı, Aynacıoğulları denilen birtakım serseriler Zile yakınlarında, Kara Nazım,Çopur Yusuf adında birtakım adamlar da Erbaa yakınlarında yeniden faaliyete geçtiler. Bunlardan Aynacı oğulları üç yüz atlı kadar toplayabilmişlerdi. Bu durum karşısında, İkinci Kuvve-i Sevyareadını alan İbrahim Bey müfrezesi, tekrar, bulunduğu Eskişehir bölgesinden Yozgat'a giderek, oradaki millî müfrezeler ve jandarma kuvvetleriyle birlikte Maden, Alaca, Karamağara, Mecidözü bölgelerinde, çeşitligruplar halinde, karışıklık çıkaran ve eşkıyalık eden âsîleri takip ederekortadan kaldırdı.İbrahim Bey , âsîllerin ortadan kaldırılmasını ancak üç aydan fazla bir zamanda başarabildi.


Yüklə 3,11 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin