Öğrenme, yaşantılar yoluyla davranışlarda meydana gelen oldukça uzun süreli değişimlerdir.
Öğrenme, yaşantılar yoluyla davranışlarda meydana gelen oldukça uzun süreli değişimlerdir.
*Öğrenmenin en önemli üç özelliği nedir?
- Öğrenme bir davranış değişikliğidir. Davranış değişikliği ise, gözlenebilen ve ölçülebilen bir olaydır. Davranış değişikliği iyiye doğru olabileceği gibi kötüye doğru da olabilir.
- Her türlü davranış değişikliğine öğrenme denilemez. Örneğin; doğal büyüme ve olgunlaşmanın sonucu olarak kişinin davranışları değişirse, bu tür davranış değişiklikleri öğrenme değildir.
- Öğrenme sonucu olan değişikliğin oldukça devamlı olması gerekir. Diğer bir deyişle hali uzun bir süre devam etmelidir. Yorgunluk ve çeşitli ilaçların alınması sonucu davranışlarda meydana gelen değişmelere öğrenme denilemez.
Öğrenmeyi icradan ayırt etmek çok önemlidir. İcra etme sadece insan ya da hayvanın yaptığıdır. Öğrenme icraya katkıda bulunur, fakat bileşenlerinden sadece biridir. Örneğin; güdü de icranın bir başka bileşenidir. Bunun yanında daha pek çok etken öğrenmeyi etkiler.
Öğrenmeyi icradan ayırt etmek çok önemlidir. İcra etme sadece insan ya da hayvanın yaptığıdır. Öğrenme icraya katkıda bulunur, fakat bileşenlerinden sadece biridir. Örneğin; güdü de icranın bir başka bileşenidir. Bunun yanında daha pek çok etken öğrenmeyi etkiler.
Öğrenme için önemli koşullardan biri de genel uyarılmışlık halidir. Ancak, organizmanın çok fazla uyarılmışlığı da olumsuz etki yapar. Organizma çok zayıf bir uyarılmışlık halinde ise, örneğin uykuda ise öğrenemez. Öğrenmenin verimli olabilmesi için deneğin tamamen uyanık ve tetikte olması gerekir.
Psikologlar, psikoloji biliminin ilk başından beri öğrenme konusuna ilgi göstermiş ve öğrenmeyle ilgili değişik kuramlar ve açıklama biçimleri geliştirmişlerdir. Tüm bu kuramlar öğrenmeyi açıklarken ağırlık verdikleri olaylara göre iki grup altında özetlenebilir. Bunlar; davranışçı ve bilişsel öğrenme kuramlarıdır.
Psikologlar, psikoloji biliminin ilk başından beri öğrenme konusuna ilgi göstermiş ve öğrenmeyle ilgili değişik kuramlar ve açıklama biçimleri geliştirmişlerdir. Tüm bu kuramlar öğrenmeyi açıklarken ağırlık verdikleri olaylara göre iki grup altında özetlenebilir. Bunlar; davranışçı ve bilişsel öğrenme kuramlarıdır.
Davranışçı öğrenme kuramları, öğrenme olayını uyarıcı ve davranışların arasında bir bağın kurulması şeklinde ele alır. Bu kuramların amacı, hayvan ve insan dahil tüm organizmalar için geçerli olabilecek öğrenme ilkelerini açıklamaktır.
Bilişsel öğrenme kuramları ise, öğrenme olayını algıların yeniden örgütlenmesi açısından ele alır. Bu kuramlar özellikle insan öğrenmesini açıklamayı amaçlamaktadır. Çağdaş davranışçı öğrenme kuramlarına göre öğrenme tepkisel ve edimsel koşullamalar yoluyla olmaktadır.
Öğrenmenin 3 türü vardır: tepkisel koşullama yoluyla öğrenme, edimsel koşullama yoluyla öğrenme ve gözlem yoluyla öğrenmedir.
Öğrenmenin 3 türü vardır: tepkisel koşullama yoluyla öğrenme, edimsel koşullama yoluyla öğrenme ve gözlem yoluyla öğrenmedir.
Pavlov’un deneyinden geliştirilmiştir. Bir uyarıcının neden olduğu tepkinin, başka bir uyarıcı ile birleştirilmesi sonucunda, her iki uyarıcı arasında eşleme yoluyla bağ kurulur. Bu durumda, uyarıcılardan yalnızca bir tanesi verildiğinde de aynı tepki yaratılır.
Pavlov’un deneyinden geliştirilmiştir. Bir uyarıcının neden olduğu tepkinin, başka bir uyarıcı ile birleştirilmesi sonucunda, her iki uyarıcı arasında eşleme yoluyla bağ kurulur. Bu durumda, uyarıcılardan yalnızca bir tanesi verildiğinde de aynı tepki yaratılır.
Aç bir köpeğin ağzına yiyecek konulursa köpek bu uyarıcıya karşı salya tepkisi gösterir. Köpeğe yiyecek verilirken aynı zamanda zil sesi duyulduğunda, köpek zil sesi ve yiyecek arasında eşleme yoluyla bağ kurar ve yiyecek vermeden zil sesi duyduğunda da salya tepkisi verir.
Aç bir köpeğin ağzına yiyecek konulursa köpek bu uyarıcıya karşı salya tepkisi gösterir. Köpeğe yiyecek verilirken aynı zamanda zil sesi duyulduğunda, köpek zil sesi ve yiyecek arasında eşleme yoluyla bağ kurar ve yiyecek vermeden zil sesi duyduğunda da salya tepkisi verir.
Tepkisel koşullamanın temel kavramları koşulsuz uyarıcı, koşulsuz tepki, koşullu uyarıcı ve koşullu tepkidir.
Tepkisel koşullamanın temel kavramları koşulsuz uyarıcı, koşulsuz tepki, koşullu uyarıcı ve koşullu tepkidir.
Koşulsuz uyarıcı nedir?
Organizmaya ilk kez verildiğinde bu organizmada belirli bir tepkiyi yaratabilen bir uyarıcıdır. Bu uyarıcılar öğrenilmemiştir. Pavlov’un deneyinde koşulsuz uyarıcı yiyecek (et) dir. Koşulsuz uyarıcılara örnek olarak su, ısı, şiddetli ses ve elektrik şoku gibi uyarıcılar gösterilebilir. Bu uyarıcıların belirli bir tepkiyi uyandırma özellikleri öğrenilmemiştir.
Koşulsuz tepki nedir?
Koşulsuz tepki nedir?
Koşulsuz uyarıcıların yarattığı tepkilerdir. Öğrenilmemiştir ve organizmanın doğuştan getirdiği tepkilerdir. Pavlov’un deneyinde köpeğin ağzına yiyecek konulunca, köpeğin salya salgılamasıdır. Bu durumda salya tepkisi öğrenilmemiş bir tepkidir.
Koşullu uyarıcı nedir?
Önceleri organizmada belirli bir tepkiyi yaratmazken, koşulsuz bir uyarıcı ile defalarca eşleşmesi sonucu organizmada belirli bir tepkiyi yaratma özelliği kazanan uyarıcılardır. Öğrenilmiştir. Pavlov’un deneyinde koşullu uyarıcı zil sesidir.
Koşullu tepki nedir?
Koşullu tepki nedir?
Koşullu uyarıcılara karşı gösterilen öğrenilmiş tepkilerdir. Pavlov’un deneyinde köpeğin ışığı görünce salya salgılamasıdır. Bu durumda salya tepkisi öğrenilmiş bir tepkidir.
Uyarıcı genellemesi nedir?
Tepkisel koşullamada bir tepkiyi yaratan uyarıcıya benzer diğer uyarıcıların da aynı tepkiyi yaratmasına denir. Beyaz önlüklü bir doktordan korkan bir çocuğun beyaz önlüklü bir eczacıdan da korkması gibi.
Otonom sinir sisteminin işlevleri üzerinde klasik koşullanma türünden deneyler yapılmıştır. Bu deneylerin sonucunda hemen hemen her otomatik fizyolojik işlevin koşullanabileceği gösterilmiştir.
Otonom sinir sisteminin işlevleri üzerinde klasik koşullanma türünden deneyler yapılmıştır. Bu deneylerin sonucunda hemen hemen her otomatik fizyolojik işlevin koşullanabileceği gösterilmiştir.
Örneğin; soğuk suya elinizi soktuğunuzda kan damarlarınızda büzüşme olur. Yapılan bir deneyde, sok kol soğuk suya sokulurken zil çalınmış, denemeler birkaç kere tekrar edildikten sonra, yalnız zil sesine tepki olarak damarlarda büzülme görülmüştür.
Hava üflenen göz, elde olmaksızın kırpıştırılır. Hava üfleme ile belirli bir tondaki ses birçok kez beraber verildikten sonra yalnız ses verildiğinde göz kıpması ortaya çıkar. Bu deneme 5 ile 7 günlük bebekler üzerinde yapıldığında aynı koşullanma gözlenmiştir. Bunun gibi çok sayıda deney, otonom sinir sisteminin işlevi üzerinde klasik koşullanma yapılabileceğini ortaya koymuştur. Limon görünce ağzımız sulanır mı? Yiyecekle ilgili öğrendiklerimizin çoğu, klasik koşullanma türündendir.
Hava üflenen göz, elde olmaksızın kırpıştırılır. Hava üfleme ile belirli bir tondaki ses birçok kez beraber verildikten sonra yalnız ses verildiğinde göz kıpması ortaya çıkar. Bu deneme 5 ile 7 günlük bebekler üzerinde yapıldığında aynı koşullanma gözlenmiştir. Bunun gibi çok sayıda deney, otonom sinir sisteminin işlevi üzerinde klasik koşullanma yapılabileceğini ortaya koymuştur. Limon görünce ağzımız sulanır mı? Yiyecekle ilgili öğrendiklerimizin çoğu, klasik koşullanma türündendir.
2.EDİMSEL (OPERANT) KOŞULLAMA YOLUYLA ÖĞRENME
2.EDİMSEL (OPERANT) KOŞULLAMA YOLUYLA ÖĞRENME
Edimsel davranış nedir?
Kendi yarattığı sonuçlara bağlı olarak değişen davranışlardır.
Pavlov’un deneyinde koşulsuz tepki, örneğin salyalama, koşulsuz bir uyarıcı olan ete yapılmaktaydı. Organizma bazen öyle davranışlar gösterir ki, davranışın doğal uyarıcısını göstermek hemen hemen olanaksızdır. Bir odaya konmuş bir köpeği düşünün. Köpek kalkar, gezer, bir köşeye gidip yatar, kaşınır, esner, sağa sola bakar, gözlerini kapar, kulağını oynatır ve benzeri daha nice davranışlarda bulunur.
Davranışın herbirinin altında yatan ayrı ayrı uyarıcılar bulmak zordur. Davranışlarımızın çoğu çevresel koşulları değiştirebilen davranışlardır. Bu tür davranışlara çevreye karşı gösterdikleri faaliyetlerde ötürü edimsel davranışlar denir.
Davranışın herbirinin altında yatan ayrı ayrı uyarıcılar bulmak zordur. Davranışlarımızın çoğu çevresel koşulları değiştirebilen davranışlardır. Bu tür davranışlara çevreye karşı gösterdikleri faaliyetlerde ötürü edimsel davranışlar denir.
Edimsel (operant) davranışların kendi yarattıkları çevresel sonuçlara bağlı olarak değişmesi ve öğrenilmesi sürecidir.
Tepkiler belirli çevresel uyarıcılara karşı yapılan hareketlerdir. Edimler ise, gözlenebilir çevresel uyarıcılardan bağımsız, içten gelerek kendiliğinden yapılan hareketlerdir. Davranışlarımız ile sonuçları arasındaki ilişki ilk kez B. F. Skinner tarafından sistematik bir biçimde incelenmiştir.
Tepkiler belirli çevresel uyarıcılara karşı yapılan hareketlerdir. Edimler ise, gözlenebilir çevresel uyarıcılardan bağımsız, içten gelerek kendiliğinden yapılan hareketlerdir. Davranışlarımız ile sonuçları arasındaki ilişki ilk kez B. F. Skinner tarafından sistematik bir biçimde incelenmiştir.
Edimsel davranışlarımız aracılığıyla içinde bulunduğumuz koşulları değiştirir, belirli sonuçlara ve amaçlara ulaşırız. Örneğin; karanlık bir odaya girdiğimizde, elektrik düğmesini çeviririz. Bu davranışımızın bize sağladığı sonuç odanın aydınlanmasıdır. Skinner’in de belirttiği gibi yürümek, koşmak, çalışmak, konuşmak, okumak, dinlemek, alışveriş yapmak ve problem çözmek gibi dağarcığımızda bulunan ve tepkisel olarak sınıflandırılamayan tüm davranışlar edimsel koşullanma yoluyla öğrenilmiş davranışlardır.
Skinner ilk deneylerini bir kutu içine koyduğu fareler üzerinde yapmıştır. Zamanla bu kutuya bazı aletler ilave etmiş ve böylece herkesin kolaylıkla araştırma yapabileceği bir alt durumuna gelmiştir. İlk kullanıcısının ve yapıcısının adından dolayı, “Skinner kutusu” olarak bilinir.
Skinner ilk deneylerini bir kutu içine koyduğu fareler üzerinde yapmıştır. Zamanla bu kutuya bazı aletler ilave etmiş ve böylece herkesin kolaylıkla araştırma yapabileceği bir alt durumuna gelmiştir. İlk kullanıcısının ve yapıcısının adından dolayı, “Skinner kutusu” olarak bilinir.
Kutunun ön kısmında bir yiyecek kabı ve kabın üstünde bir delik vardır. Bu delik bir hortumun ucudur ve hortum kutunun dışındaki bir yiyecek kabına bağlanmıştır. Deliğin üstünde üzerine basılabilecek bir manivela vardır. Kutunun yine ön kısmında yukarıda bir ufak ampul vardır ve deneycinin denetimi altındadır.
Fareyi kutuya yalnız başına koyduğunuz zaman fare tipik olarak sağa sola bakar, gezer, herşeyi koklar, bu arada manivelaya da basar.
Kutuda belirli bir süre, örneğin yarım ya da 1 saat bırakılarak, farenin o süre içinde manivelaya kendiliğinden ne kadar basacağı saptanır. Manivelaya kendiliğinden basma sayısına “temel sayı” denir. Bu süreden sonra deneyci, farenin her manivelaya basışında yiyecek kutusuna bir yiyecek tanesi düşecek şekilde düzeni ayarlar. Manivelaya basınca yiyecek tanesi hortumdan otomatik olarak yiyecek kabına düşer, fare bunu yedikten sonra manivelaya yeniden basar. Bir süre yiyecek verilmeye devam edilir. Farenin manivelaya basma sayısında bir artma gözlenir.
Kutuda belirli bir süre, örneğin yarım ya da 1 saat bırakılarak, farenin o süre içinde manivelaya kendiliğinden ne kadar basacağı saptanır. Manivelaya kendiliğinden basma sayısına “temel sayı” denir. Bu süreden sonra deneyci, farenin her manivelaya basışında yiyecek kutusuna bir yiyecek tanesi düşecek şekilde düzeni ayarlar. Manivelaya basınca yiyecek tanesi hortumdan otomatik olarak yiyecek kabına düşer, fare bunu yedikten sonra manivelaya yeniden basar. Bir süre yiyecek verilmeye devam edilir. Farenin manivelaya basma sayısında bir artma gözlenir.
Farenin manivelaya basma sayısındaki artış, manivelaya basma davranışının yiyecekle pekiştirilmesiyle açıklanır. Belirli bir sürenin sonunda yiyecek kesilir ve fare manivelaya basınca kaba yiyecek düşmez. Farenin manivelaya basma sayısı azalarak ilk baştaki “temel sayı”ya yaklaşır. Farenin manivelaya basma sayısındaki azalma, pekiştirmenin (yiyeceğin) kesilmesiyle açıklanır ve davranış azalmasına sönme adı verilir.
Edimsel koşullamanın tanımından da kolaylıkla anlaşılabileceği gibi, edimsel davranışlar sonuçlarına bağlı davranışlardır. Edimsel davranışların sonuçları değiştikçe, bu davranışların gelecekte tekrarlanma olasılıkları da değişir. Edimsel koşullamada davranışlarla sonuçları arasındaki bu ilişki yalnızca davranışların gelecekte tekrarlanma olasılığına etki etmekle kalmaz, aynı zamanda bu davranışlardan önce gelen uyarıcıların da davranışları kontrol etme özelliği kazanmasına neden olur. Bu tür uyarıcılara ayırt edici uyarıcı denir. Ayırt edici bir uyarıcı belirli bir edimsel davranışın yapılmasına zemin hazırlar.Edimsel koşullamanın temel kavramları ayırt edici uyarı, davranış ve sonuçtur.
Edimsel koşullamanın tanımından da kolaylıkla anlaşılabileceği gibi, edimsel davranışlar sonuçlarına bağlı davranışlardır. Edimsel davranışların sonuçları değiştikçe, bu davranışların gelecekte tekrarlanma olasılıkları da değişir. Edimsel koşullamada davranışlarla sonuçları arasındaki bu ilişki yalnızca davranışların gelecekte tekrarlanma olasılığına etki etmekle kalmaz, aynı zamanda bu davranışlardan önce gelen uyarıcıların da davranışları kontrol etme özelliği kazanmasına neden olur. Bu tür uyarıcılara ayırt edici uyarıcı denir. Ayırt edici bir uyarıcı belirli bir edimsel davranışın yapılmasına zemin hazırlar.Edimsel koşullamanın temel kavramları ayırt edici uyarı, davranış ve sonuçtur.
Edimsel koşullamada öğrenmemizi etkileyen en önemli etken bu üç öğe arasındaki etkileşimdir. Davranışlarla sonuçları arasında ilişki değişince, bu üç öğe arasındaki ilişki değişir ve davranışların gelecekte tekrarlanma olasılığı da değişir.
Edimsel koşullamada öğrenmemizi etkileyen en önemli etken bu üç öğe arasındaki etkileşimdir. Davranışlarla sonuçları arasında ilişki değişince, bu üç öğe arasındaki ilişki değişir ve davranışların gelecekte tekrarlanma olasılığı da değişir.
Örneğin; normal koşullarda bir telefon zili çaldığında açar, telefona cevap veririz. Bu durumda telefon zili davranışlarımızı kontrol eden bir ayırtedici uyarıcıdır. Fakat, zil birkaç kez çalar ve her seferinde telefona cevap verdiğimiz halde, karşıdaki kişinin sesini duyamazsak, bir süre sonra telefona cevap vermekten vazgeçeriz. Çünkü, ayırtedici uyarıcı, davranış ve sonucu arasındaki ilişki değişmiş, buna bağlı olarak davranışlarımız da değişmiştir.
Olumsuz pekiştirme nedir?
Olumsuz pekiştirme nedir?
Bir davranış, ortamda bulunan ve organizma açısından itici, nahoş bir nitelik taşıyan bir uyarıcıyı ortadan kaldırır ve bu davranışın gelecekte tekrarlanma olasılığını artarsa, bu olaya olumsuz pekiştirme denir. Markette istediği oyuncağı aldırmak için ağlayıp, yerlere kendini atan bir çocuk, böyle yaparak sonunda o oyuncağı aldırmışsa, daha sonra istediği bir şey alınmadığında yine aynı davranışlar sergileyebilecektir. Bu durumda çocuk olumsuz pekiştirme işlemiyle pekiştirilmiş olur.
Ceza I nedir?
Bir davranışın sonucu olarak ortama itici, nahoş bir uyarıcı katılır ve bu davranışın gelecekte tekrarlanma olasılığı azalırsa, bu işleme birinci tip ceza (Ceza I) denir.Örneğin, kardeşi ile kavga eden bir çocuğu, babası azarlarsa ve bu çocuk kardeşi ile kavga etmekten vazgeçerse, bu durumda çocuk ceza görmüştür.
Ceza II nedir?
Ceza II nedir?
Bir davranış ortamda bulunan pekiştirici bir uyarıcıyı ortadan kaldırır ve bu davranışın gelecekte tekrarlanma olasılığı azalırsa, bu işleme ikinci tip ceza (Ceza II) denir. Hız limitinin üstünde araba kullanmaktan dolayı, bir kişinin ehliyeti bir süre iptal edilirse ve gelecekte bu kişi hızlı araba kullanmaktan vazgeçerse, bu durumda da kişi ceza görmüştür. Bu işlem cezanın ikinci bir yoludur.
Özetle, bir davranış ister olumlu, ister olumsuz pekiştirme işlemleri ile pekiştirilmiş olsun bu davranışın gelecekte tekrarlanma olasılığı daima artar. Bir davranış cezalandırılıyorsa, bu davranışın gelecekte tekrarlanma olasılığı daima azalır.
Olumsuz pekiştirme ile cezayı birbirine karıştırmamak gerekir. Ceza durumunda, bireyin tekrarlamaması istenen bir davranışı yaptığı zaman o kasıtlı olarak rahatsız edici bir durumla karşılaştırılır. Böylece bir davranışın sonucunda ortama bir itici uyarıcı katılır ve davranışın gelecekte olma olasılığı azalırsa bu işleme ceza denir. Burnunu karıştıran çocuğu annesi azarlarsa, çocuk bu davranışı yapmaktan vazgeçer, çünkü cezalandırılacağını bilir.
Olumsuz pekiştirme ile cezayı birbirine karıştırmamak gerekir. Ceza durumunda, bireyin tekrarlamaması istenen bir davranışı yaptığı zaman o kasıtlı olarak rahatsız edici bir durumla karşılaştırılır. Böylece bir davranışın sonucunda ortama bir itici uyarıcı katılır ve davranışın gelecekte olma olasılığı azalırsa bu işleme ceza denir. Burnunu karıştıran çocuğu annesi azarlarsa, çocuk bu davranışı yapmaktan vazgeçer, çünkü cezalandırılacağını bilir.
Ceza istenmeyen davranışa verilir, olumsuz pekiştireç ise istenen davranış ortaya çıktığında çekilir. Olumsuz pekiştireç, istenen davranışın ortaya çıkma olasılığını artırır. Ceza istenmeyen davranışın ortaya çıkma olasılığını azaltır.
Premack pekiştireç olarak uyarıcı yerine faaliyeti kullanmayı önermiştir. Ona göre, Skinner kutusuna konan fare yiyecek verildiği için değil, yeme faaliyeti olduğu için manivelaya basma sayısını artırır. Organizmanın sık sık yapageldiği bir hareket, organizmanın daha seyrek olarak yaptığı başka bir faaliyet için pekiştireç rolünü oynar. Örnek olarak iki çocuk alalım; bunlardan biri şekere düşkün olup sık sık şeker yesin, diğeri ise şekerden hoşlanmasın fakat top oynamayı sevsin.
Premack pekiştireç olarak uyarıcı yerine faaliyeti kullanmayı önermiştir. Ona göre, Skinner kutusuna konan fare yiyecek verildiği için değil, yeme faaliyeti olduğu için manivelaya basma sayısını artırır. Organizmanın sık sık yapageldiği bir hareket, organizmanın daha seyrek olarak yaptığı başka bir faaliyet için pekiştireç rolünü oynar. Örnek olarak iki çocuk alalım; bunlardan biri şekere düşkün olup sık sık şeker yesin, diğeri ise şekerden hoşlanmasın fakat top oynamayı sevsin.
Birinci çocuğa top oynama öğretilmek istendiğinde, acaba şeker yeme pekiştireç olarak kullanılabilir mi? Evet kullanılabilir!
Top oynaması öğretilmek isteniyorsa her top oynayışından sonra çocuğa şeker yeme olanağı verilmelidir, bir başka deyişle çocuk şekere ancak top oynamakla ulaşabilmelidir. İkinci çocuğa ise şeker yeme öğretilmek isteniyor. Bu durumda çocuk bir şeker yedikten sonra top oynama olanağı verilmeli ve böylece top oynama, şeker yeme olayına bağımlı kılınmalıdır. Sonuçta birinci çocukta şeker yeme, ikinci çocukta ise top oynama pekiştireç görevi görür.
Top oynaması öğretilmek isteniyorsa her top oynayışından sonra çocuğa şeker yeme olanağı verilmelidir, bir başka deyişle çocuk şekere ancak top oynamakla ulaşabilmelidir. İkinci çocuğa ise şeker yeme öğretilmek isteniyor. Bu durumda çocuk bir şeker yedikten sonra top oynama olanağı verilmeli ve böylece top oynama, şeker yeme olayına bağımlı kılınmalıdır. Sonuçta birinci çocukta şeker yeme, ikinci çocukta ise top oynama pekiştireç görevi görür.
Bu tür gözlemler sonucu Premack, kendi adıyla bilinen aşağıdaki iki ilkeyi ileri sürmüştür:
Bu tür gözlemler sonucu Premack, kendi adıyla bilinen aşağıdaki iki ilkeyi ileri sürmüştür:
1. Belirli bir anda, herbir organizmanın bir pekiştireçler hiyerarşisi vardır. Bu hiyerarşi düzeninin tepesinde, bütün olanaklar sağlandığında organizmanın doğal olarak yapacağı ilk faaliyet yer alır. Diğer faaliyetlerin ortaya çıkma olasılığı hiyerarşideki yerine bağımlı bir biçimde göreli olarak azalır.
2. Bu hiyerarşi içinde yer alan her davranış, kendinden üst bir faaliyet tarafından pekiştirilebilir ve kendinden daha alt düzeylerdeki faaliyetler için bir pekiştireç rolü oynar. Bu ikinci ifade Premack kuralı olarak bilinir.
Premack ilkesi anne babaların uzun zamandır uyguladığı bir yöntemi bilimsel olarak ifade etmiştir: “oğluna ev ödevini bitir, sonra sinemaya gidebilirsin” diyen baba Premack ilkesinin kullanmaktadır. Çocuğa istediği olanaklar sağlansa, o ders çalışma yerine sinemaya gitmeyi tercih eder. Demek ki sinemaya gitme davranışı, ev ödevini yapma davranışına göre, çocuğun faaliyetler sırlamasında daha üst bir düzeyde yer alır. Anne-baba “önce sinemaya git, daha sonra gelince ev ödevini yap” derse yanlış bir yöntem kullanmış olur. Bu durumda ödev yapılmaz.
Premack ilkesi anne babaların uzun zamandır uyguladığı bir yöntemi bilimsel olarak ifade etmiştir: “oğluna ev ödevini bitir, sonra sinemaya gidebilirsin” diyen baba Premack ilkesinin kullanmaktadır. Çocuğa istediği olanaklar sağlansa, o ders çalışma yerine sinemaya gitmeyi tercih eder. Demek ki sinemaya gitme davranışı, ev ödevini yapma davranışına göre, çocuğun faaliyetler sırlamasında daha üst bir düzeyde yer alır. Anne-baba “önce sinemaya git, daha sonra gelince ev ödevini yap” derse yanlış bir yöntem kullanmış olur. Bu durumda ödev yapılmaz.
Bu kural eğitimde ve çocukların davranışlarını denetlemede son derece etkin bir biçimde kullanılabilir. Önemli olan ilk adım, davranışı değiştirmek istediğimiz bireyin faaliyetlerinin hiyerarşi yapısını keşfetmektir. İkinci adım üst düzeydeki bir faaliyeti, öğretmek istediğimiz davranış için pekiştireç olarak kullanmaktır.
Uzun süreli hiçbir pekiştirme alınmadığı halde, davranışın sürmesini sağlayan koşula pekiştirme tarifesi nedir. Edimsel koşullamada sıklıkla kullanılan 4 pekiştirme tarifesi vardır: Sabit oranlı, değişken oranlı, sabit zamanlı ve değişken zamanlı pekiştirme tarifeleri.
Uzun süreli hiçbir pekiştirme alınmadığı halde, davranışın sürmesini sağlayan koşula pekiştirme tarifesi nedir. Edimsel koşullamada sıklıkla kullanılan 4 pekiştirme tarifesi vardır: Sabit oranlı, değişken oranlı, sabit zamanlı ve değişken zamanlı pekiştirme tarifeleri.
Sabit Oranlı Pekiştirme Tarifesi nedir?
Bu tarifede organizmanın pekiştirici uyarıcıyı elde edebilmesi için, her pekiştirmeden sonra sabit sayıda davranış yapması gerekir. Bir işçiye parça başı yaptığı işe göre ücret ödenirse, bu durum sabit oranlı bir tarifeye örnektir. Çünkü, bu işçi bitirdiği belirli bir miktardaki iş için para almaktadır.
Değişken Oranlı Pekiştirme Tarifesi nedir?
Değişken Oranlı Pekiştirme Tarifesi nedir?
Bu tarifede organizmanın pekiştirme alabilmesi için yapması gereken davranış sayısı sürekli olarak değişir. Sık sık piyango bileti alan bir kişinin biletlerinden bazılarına ikramiye çıkıp, bazılarına ikramiye çıkmaması değişken oranlı bir tarifeye örnektir.
Sabit Zamanlı Pekiştirme Tarifesi nedir?
Sabit Zamanlı Pekiştirme Tarifesi nedir?
Bu tarifede organizmanın pekiştirme alabilmesi için her pekiştirmeden sonra belirli bir sürenin geçmesi gerekir. Bir memurun her aybaşında maaş alması bu tarifeye örnektir.
Değişken Zamanlı Pekiştirme Tarifesi nedir?
Bu tarifede organizmanın pekiştirme alabilmesi için her pekiştirmeden sonra geçmesi gereken süre sürekli olarak değişir. Mektup almayı pekiştirici bir olaya olarak kabul edersek, bir kişinin mektup gelip gelmediğini kontrol etmek için posta kutusuna bakma davranışı bu tarifeye bir örnektir.
Pekiştirme Tarifelerinin davranışlar üzerinde iki önemli etkisi vardır:
Pekiştirme Tarifelerinin davranışlar üzerinde iki önemli etkisi vardır:
Oranlı tarifeler zamanlı tarifelere göre daha yüksek bir davranış sıklığına neden olur. Çünkü oranlı tarifelerde organizma ne kadar sık davranırsa o kadar sık pekiştirme olur.
Değişken tarifeler sabit tarifelere göre sönmeye daha dirençli davranış yaratır.
Günlük yaşamda başkalarının davranışlarını ve bu davranışların ne tür sonuçlar doğurduğunu gözleyerek, işiterek ya da okuyarak önemli bilgi ve beceriler ediniriz. Başka insanların dahil olduğu durumlarda ve başka insanların deneyimlerini gerektirdiği için bu tür öğrenmeye gözlem yoluyla (sosyal) öğrenme denir.
Günlük yaşamda başkalarının davranışlarını ve bu davranışların ne tür sonuçlar doğurduğunu gözleyerek, işiterek ya da okuyarak önemli bilgi ve beceriler ediniriz. Başka insanların dahil olduğu durumlarda ve başka insanların deneyimlerini gerektirdiği için bu tür öğrenmeye gözlem yoluyla (sosyal) öğrenme denir.
• Uyarıcı-tepki, uyarıcı-tepki-sonuç ilişkilerinin öğrenme olgusunu yeterince tanımlayamayacağı görüşünü savunan Bilişsel akımın temsilcileri, öğrenmede bir takım karmaşık zihinsel süreçlerin daha etkin olduğunu savunmaktadırlar. Bu kurama göre öğrenme yalnızca
dışarıdan gözlemlenebilecek bir olgu değildir. Ağırlıklı olarak zihinsel aktiviteleri kapsayan bir süreçtir.
• Bilişsel kuramcılar daha çok anlama, algılama, düşünme, duyuş ve yaratma gibi kavramlar üzerinde durur.
Öğrenmede Gestalt yaklaşımı
Öğrenmede Gestalt yaklaşımı
Bilişsel kuramın temsilcileri genel olarak, Bilişsel kuramlara
göre, öğrenme bireyin çevresinde olup bitenlere bir anlam
yüklemesidir. Gestalt psikologları algılama ile ilgili aşağıdaki
ilkeleri ileri sürmekteydiler.
• İnsanlar gördüklerini bir bütün olarak algılarlar.
• İnsanlar çevrelerini bir uyum içerisinde görme
eğilimindedirler.
• İnsanların davranışı, bulundukları durumu algılamalarına
bağlıdır.
• Bütün, onu meydana getiren parçaların toplamından daha
farklıdır.
2. Bilişsel Öğrenme Kuramlarında Öne Çıkan Kavramlar:
2. Bilişsel Öğrenme Kuramlarında Öne Çıkan Kavramlar: