ÖĞrenmek nediR, neden öĞreniyoruz, nasil öĞreniyoruz


GELİŞME SÜRECİ ANKARA’DAN İSTANBUL’A GİTMEYE BENZER



Yüklə 1,64 Mb.
səhifə22/78
tarix31.10.2017
ölçüsü1,64 Mb.
#23473
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   78

GELİŞME SÜRECİ ANKARA’DAN İSTANBUL’A GİTMEYE BENZER

Embriyonal gelişme sürecinin her adımı, yeninin, yani gelişmekte olanın, eskinin, yani varolanın içindeki oluşum sürecidir. Bu sürecin belirli bir an’ını esas alırsak, o an işleyen mekanizma, belirli bir yol haritasını takip ederek bir hedefe doğru gitme sürecinde, harita üzerinde bulunulan yerin özel koşulları içinde çevreden gelen informasyonların eldeki bilgiyle işlenilerek yol alınmasından ibarettir. Aynı iş, haritaya uygun olarak, her basamağın özel koşullarına göre yeniden yapıldıkça, daima, mevcut olanın, varolanın üzerine yeni basamaklar ilave edilmiş, hedefe doğru giden yolda ilerlenilmiş olunur.


Organizmanın oluşum sürecini bir binanın inşaasıyla, ya da bir yerden başka bir yere, örneğin Ankara’dan İstanbul’a gitmeyle karşılaştırarak konuya açıklık getirmeye çalışalım:
Önümüzde bir Türkiye haritası var. Burada Ankara’yı buluyoruz, sonra da İstanbul’u. Sonra, elimize bir kalem alarak Ankara’dan İstanbul’a nasıl gidileceğini kalemle harita üzerinde işaretliyoruz. Bu durumda, önümüzdeki harita, Ankara’dan İstanbul’a gitmek için gerekli olan bilgileri içeren bir plandır. Bulunduğumuz yer belli. Hedef de belli. Bu hedefe ulaşmanın yollarını gösteren bir plan var ortada. Peki bütün bunlar, Ankara’dan İstanbul’a gitmek, yani hedefe ulaşmak için yeterli midir? Ankara’dan İstanbul’a gitmek, harita üzerindeki bilgilerin her şart altında-tek yönlü olarak, kayıtsız şartsız-otomatikman gerçekleşmesi mi demektir?
Bir ev yaptırmak istiyorsunuz. Bu amaçla mimara gidip bir de plan yaptırmışsınız. Plan elinizde. Bu planda yaptırmak istediğiniz eve ilişkin bütün bilgiler yer alıyor. Yeterli midir bütün bunlar hedefe ulaşmak, yani istediğiniz eve sahip olabilmek için?
Aynı soruyu bu kez de şöyle soralım: Anne ve babanın üreme hücrelerinin birleşmesiyle oluşan döllenmiş bir yumurtayı düşünüyoruz. Tek bir hücre bu. İçinde bir çekirdeği, bunun içinde de, ilerde doğacak çocuğun organizmasına ilişkin bilgileri taşıyan DNA’ları bulunuyor. Soru şu: Sadece bu bilgilerle mi oluşacaktır organizma, ya da sadece bu bilgilere bakarak ilerde nasıl bir çocuğun ortaya çıkacağını önceden bilebilir miyiz? Aynı soruyu şöyle de sorabilirdik: Organizma, DNA lardaki bilgi kalıbının şablom olarak kullanılmasıyla oluşan bir ürün müdür? Eğer, Ankara’dan İstanbul’a gitmek için elimizdeki harita yeterlidir diye düşü-nüyorsanız, veya, mimarın çizdiği plan bir evin inşaası için yeterlidir diyorsanız, o zaman bu soruya da, “evet, herşeyi belirleyen DNA’lardaki bilgilerdir, bir kere bu bilgilere sahip olursak, ilerde doğacak olan çocuğa ait bütün bilgilere de sahip olmuş oluruz” diyeceksiniz!
2001 yılında “Büyük Genom Projesi”‘nin sonuçları açıklanana kadar birçok insan gerçekten böyle düşünüyordu! DNA’larda yer alan “İnşaa Planının” bilinmesinin insana ait herşeyin bilinmesi anlamına geleceğine inanılıyordu! Ancak sonuç tam bir hayal kırıklığı oldu!
DNA’lardaki bilgiler, Ankara’dan İstanbula gitmek için gerekli olan yol haritasındaki bilgilerdi. Bir binanın inşaası için gerekli olan “İnşaa Planındaki” bilgilere benzerdi bunlar. Kendi içinde belirli aşamalardan oluşan bir programdı bu. Ama bütün bunlar bir organizmanın oluşması için yeterli değildir. Çünkü bir organizma, fabrikada bir arabanın üretilmesi gibi, kontrol altındaki bir üretim ortamında-çevre- sadece eldeki “İnşaa Planına” bakılarak üretilen bir ürün değildir. O, sürekli değişen bir çevre içinde kendi kendini üreten canlı bir sistemdir. Yol boyunca çevreden gelen informasyonları işleyerek öğrenen, öğrendikçe de kendi kendini üreten dinamik bir sistemdir.
Burada altı çizilmesi gereken nokta şudur: Binayı yaptırmak isteyen, ya da Ankara’dan İstanbul’a giden instanz “siz”siniz. Mekanik-makroskobik, ne anlama geldiğini günlük hayatımızdan açıkça bildiğimiz süreçlerdir bunlar. Peki organizma söz konusu olduğu zaman kimdir veya nedir bu instanz? Yani, yol alan kimdir, kim gelişmektedir kendi kendini üreterek? “Siz” misiniz? İşte, unutulmaması gereken en önemli nokta bu! O halde, daha işin başında varsınız “siz”! Zigot, sadece öyle DNA’larda kodlanmış bir yol haritasından ibaret değildir! Bu haritaya göre gelişerek-kendi kendini üreterek hayat yollarında yol alan bir instanz da vardır onun içinde. Evi inşaa etmek istediği için mimara gidip gerekli planı çizdiren, ya da Ankara’dan İstanbul’a gitme isteğini temsil eden instanz gibi.
Altı çizilmesi gereken ikinci nokta da şudur: Bir hedefe ulaşmak için sadece bir plana-yol haritasına sahip olmak yeterli olmadığına göre, başka ne lazımdır? Bu hedefe nasıl ulaşılacağına, yani yol boyunca nasıl ilerlenileceğine dair bilgiler. Peki nedir bunlar?
Arabaya bindiniz, Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıkıyorsunuz. Harita önünüzde. Gideceğiniz yolu da işaretlemişsiniz bu haritanın üstünde. Gaza basıyorsunuz, arabanız yol almaya başlıyor. Gaza basan,arabayı aktif hale getiren, ve arabayı kullanma bilgisine sahip olan instanz olarak hedefe doğru yol almaya çalışıyorsunuz. Önünüzde bir çocuk mu var hemen frene basarsınız, ya da direksiyonu kırarsınız. Radyodan işittiğinize göre biraz sonra yağmur başlayabilirmiş, dikkatli olmanız gerekiyor. Silecekleriniz de çalışıyor mu acaba? Veya ilerde, yolda tamirat olduğunu gösteren bir işaret görürsünüz. Otuz kilometreden daha hızlı gitmenin yasak olduğu da yazılıdır bunun yanında. Bunun gibi, çevreden gelebilecek sayısız informasyonla-etkiyle karşılaşırsınız yol boyunca.. Bütün bunları dikkate almadan yol almanız mümkün müdür? Hayır elbette ki! Yol boyunca katedeceğiniz her kilometre mesafe, dışardan gelen informasyonların sahip olduğunuz bilgilerle işlenilmesinin sonucu olacaktır.
Bir binayı inşa ederken, bunu, elinizdeki mimarın çizdiği “İnşaa Planı”na göre yapıyorsunuz bu açık. Ama aynı binayı deniz kumu kullanarak da inşa edebilirsiniz, inşaatlarda kullanılan normal kumla da. Eğer ucuza getirmek için deniz kumu kullanmışsanız, bir süre sonra sıvaların patır patır döküldüğünü görürsünüz! Ya da kullandığınız demir, çimento, bunların hepsi çok önemlidir. İstediğiniz kadar güzel bir plana sahip olun, eğer kullandığınız malzeme kötüyse, ortaya çıkan ürün de ona göre olacaktır. Ya da yaptığınız bina eğer depreme dayanıklı olarak yapılmamışsa, ilerde bir sarsıntı olduğu zaman ilk yıkılan bina sizinki olur! Çünkü ürün bir sentezdir. Başlangıçta sahip olduğunuz bilgiyle, daha sonra yol boyunca çevreden gelen informasyonların etkileşmesinin sonucudur.
Organizmanın oluşum süreciyle yukardaki süreçler arasında tek bir fark vardır. O da bunların günlük hayatımızda yer alan mekanik süreçler olmasından kaynaklanıyor, yani fark esasa ilişkin değildir aslında. Ankara’dan İstanbul’a giderken sahip olduğunuz yol haritası, ya da mimarın çizdiği inşaat planı daha işin başında önünüzde durmaktadır. Yolu gidecek olan, ya da binayı yaptıracak olan instanz olarak siz de öyle, daha işin başında ortadasınız. Organizmanın oluşum sürecinde ise, yol haritası, ya da inşaa planı ile, bu harita-plan üzerinde hedefe doğru yol alacak olan yolcu, her anın içinde birlikte üretilerek varolurlar. Yani önceden varolan bir yolcunun belirli bir yolu gitmesi olayı değildir bu! Yol ve yolcu o anki çevre koşulları içinde aynı anda birlikte oluşarak hedefe doğru ilerlerler.
Bir hedefe ulaşmak için bir iş yapmak gerekir. İş yapmak, yani çevreden alınan ham maddeyi eldeki bilgiyle işlemek ise statik bir süreç değildir. Bir robot da görünürde bir iş yapmaktadır. Ama onun programını hazırlayan insandır. Robot sadece bir alettir, ya da motor sistemin bir uzantısıdır o kadar. İşi yapan gerçekte insandır. İnsanın o robot için hazırladığı program ise kontrollü bir çevrede gerçekleşen statik-tek yanlı bir uygulamayı esas alır. Belirli ihtimallere karşılık önceden feedback mekanizmaları oluşturulmuş olsa da, işin özü gene değişmez. Esas olan hep, öngörülebilir değişkenlere karşı önceden alınabilecek tedbirlerdir. Gerçek hayatta ise böyle olmaz, çünkü kontrollü bir çevre içinde yaşanmaz gerçek hayat! Ya da, önceden belirli feedback mekanizmaları oluşturarak sakin sularda seyredemezsiniz daima! Evet burada da belirli bir planla yola çıkılır. Ama, yol boyunca, bu plan üzerinde ilerlerken, çevreyle etkileşmelere göre yeni bilgiler de üretilir. Her yeni adım-aşama inşaa planının (haritanın veya DNA lardaki planın) gösterdiği yönde-doğrultuda, ancak daima yol boyunca üretilen bilgileri de içerecek şekilde oluşur ve bir sonrası için çıkış platformu haline gelir. Her aşama, başlangıçta varolan harita üzerinde bir yere denk düşer. Örneğin, insan DNA sından bir fare çıkmaz! Ancak o, yani varılan aşama, yol boyunca üretilen bilgilerle de oluşur. Program, sadece, yola çıkış noktasını, yolu ve varılacak hedefi gösterir. Yol boyunca nasıl ilerlenileceği vs. bunlar programda yazmaz. Çünkü, her adımda, çevreden gelen informasyonları-etkileri işleyerek yol alınır. Önemli olan, hangi türden olursa olsun, attığın adımların belirli bir harita üzerinde kalmasıdır. Bu adım şöyle de olabilir, böyle de. Ama her halukârda belirli bir yolun üzerinde gerçekleşmektedir.

(Haritadaki bilgi süreci yönlendirir, (Yol boyunca gelen informasyonların

yol gösterir-steuern-Bu anlamda + işlenmesiyle elde edilen bilgiler) = ÜRÜN (hedef)

o bir “inşaa planıdır”)


Eğer yüzde yüz stabil-değişmeyen bir çevre söz konusu olsaydı, yani çevreden gelen etkiler hiç değişmeseydi, o zaman, başlangıçtaki plana bakarak, gelecekte ortaya çıkacak sonuçları önceden söyleyebilirdik. Ama bu pratikte mümkün değildir. Her aşamada ortaya çıkan sonuç, muhtemel sonuçlardan mümkün olanıdır. Sonucun, muhtemel olanlardan biri olması, onun yol haritasının üzerinde olmasındandır. Ama onu mümkün hale getiren de çevreden gelen somut etkilerdir. Bu etki başka türlü olsaydı (ki olabilirdi), aynı harita üzerinde başka bir sonuç ortaya çıkacaktı. Bu nokta çok önemlidir. Evet, insan DNA larına sahip bir zigottan bir fare çıkmaz, ama aynı DNA lara sahip bir zigottan farklı çevre koşullarına göre çok farklı kişilikte insanlar çıkabilir. Nasıl mı?



Şek.10
Şekildeki 1 nolu anne beslenme koşulları mükemmel, sağlıklı, stresten uzak, sigara, içki içmeyen biridir. 2 nolu anne ise, iyi beslenemeyen yoksul bir annedir, yaşam koşulları iyi değildir. 3 nolu anne ise sürekli stres altındadır.
Aynı zigot, 1,2,3 nolu farklı çevre koşullarında gelişerek A, B, C nolu farklı embriyonal gelişme süreçlerine girer.
Örneğin, C embriyosunu ele alalım. Onun içinde geliştiği 3 nolu çevre koşulu da, olağanüstü stres altında olan, duygusal durumu bozuk, sigara ve alkol bağımlısı bir anne tarafından yaratılıyor olsun. Böyle bir annenin karnında gelişen bir çocukla, çok daha başka koşullar altında bulunan bir annenin (örneğin 1 nolu çevre koşulunu temsil eden bir annenin) karnında gelişen bir çocuk aynı olur mu? Yaşam-varolmak, her şeyden önce, çevreye uyum demektir. Çevreye uyum ise, onu kendi içinde temsil etmekle olur. Çevreden gelen etkileri-informas-yonları işleyebilecek bir mekanizmayı başka türlü oluşturamazsın. Bu nedenle, her çocuk ancak içinde bulunduğu çevreye uyum sağlayarak gelişir, oluşur.
Örneğin stresi ele alalım. Stres aslında, zor koşullar altında hayatta kalabilmek için evrim sürecinin geliştirdiği bir mekanizmadır. Organizma, salgıladığı stres hormonuyla, sahip olduğu bütün olanakları belirli bir noktada yoğunlaştırmaya, karşı karşıya bulunduğu problemi bu şekilde çözmeye çalışmaktadır. Yani, normal koşullar altında stres yararlı-faydalı bir şeydir. Ama eğer o sürekli bir hal alırsa, yani kronikleşirse o zaman iş değişiyor. O zaman stres çevreye karşı mücadelede yararlı bir araç olmaktan çıkıyor, çevreye yenik düşen organizmanın kurduğu yeni dengenin bir aracı haline geliyor. Bir problemi karşı koyarak çözemeyince, ya da, problemi çözme sürecinin uzaması halinde ipin ucu gözden kaçırılınca, her koşul altında hayatı devam ettirmenin gereği olarak probleme neden olan etken normal bir veri haline getirilir ve onunla bu şekilde bir denge kurmaya çalışılır. Öyle ki, bu durumda problem kaynağı olan etken-informasyon ve onun neden olduğu stres durumu yeni-kalıcı bir denge durumunun vazgeçilmez unsurları haline gelir. Böyle bir durumda hamile kalan bir anneyi ve onun karnındaki bir embriyoyu düşününüz. Daha işin başından itibaren, bu dış ortama uyum sağlamaya çalışan kendine özgü bir embriyo olacaktır bu. Annenin kanındaki stres hormonu (Cortisol) rahimdeki ve göbek bağındaki damarların daralmasına neden olacağından, bu, embriyonun kan dolaşımı sistemini de etkileyecek, onu yavaşlatıp azaltacak, böylece, gelişmekte olan süreci etkileyen çok önemli bir unsur haline gelecektir [7,9,10,11].
Şimdi, böyle bir ortamda, damarların ve kalbin (organların) oluşumunu ele alalım. Normal bir insan, geçici olarak stres altına girince, kandaki stres hormonu damarların daralmasına neden olur demiştik. Yani organizma o anın stres haline uygun bir biçime girer, sonra, durum normale dönünce bu tekrar düzelir. Ama gelişmekte olan bir embriyo-fetüs bütün bunlardan çok daha farklı olarak etkilenir. Embriyoda, sürekli stres ortamında gelişen damar sistemi daha işin başından itibaren normale göre daha dar olarak gelişecektir. Organlara kan ihtiyacını pompalayan kalbin gelişimi de buna uyacak, kalp atışları da ona göre olacaktır. Alın işte, ilerde o çocuğun başına gelebilecek her türlü kalp hastalıklarının maddi temeli var bu sürecin içinde! Ne alakası var şimdi bütün bunların DNA larla!...
Aslında, normal koşullar altında, evrim-gelişme süreci içinde bütün bunların bir mantığı vardır. Bu türden çevreye uyum mekanizmalarıyla çocuk, daha doğmadan önce, ana karnındayken, doğumdan sonra içine gireceği dış dünyaya hazırlanmış oluyor. Hazırlanıyor ki, doğduktan sonra ona uyum sağlayabilsin, hayatta kalma mücadelesinde zorlanmasın! Yani çocuk, daha embriyo aşamasından itibaren, ana rahminde, çevreden gelen informasyonları işleyerek daha sonra içine gireceği dışardaki dünyayı öğrenmiş, elde ettiği bu bilgilere göre, kendisi için daha sonra içine gireceği ortama uygun bir yapı üretmiş oluyor.
Sadece damar sistemi ve kalp mi etkilenir çevreden? Tabii ki hayır! Bütün organlar etkilenirler bundan. Örneğin midenin gelişmesini ele alalım. Stres hormonunun belirlediği bir çevrede gelişen bir mide normal-sağlıklı bir mide olabilir mi? Elbette olamaz! Gelişme aşamasındayken, dışardan gelen etkilere uyum sağlayarak gerçekleşmiş özel bir ürün olarak ortaya çıkacaktır bu da. Mideyi oluşturacak olan hücreler farklılaşırlarken dışardan gelen informasyonu işleyecek şekilde bir gen açılım faaliyetine sahip olurlar. Ve sonra da öğrendikleri bu bilgileri hafızalarında muhafaza ederek gelişirler. Hani derler ya, “a bunun babasında da mide hastalığı vardı, demek ki bu hastalık genetikmiş”! Bütün bunlar bilgisizlikten kaynaklanan yakıştırmalardır. Eskiden işin içinden çıkılamayınca “bu psikolojiktir” denilirdi, şimdilerde ise bunun yerini “genetiktir” aldı!
Neden böyle bir ortamda gelişen çocuklar daha az kilolu, daha küçük doğarlar peki? Gene aynı şey! Çevreye uyumla ilgilidir bu da! Stresli bir ortamda, beslenme sorunu ikinci planda kalır. Bu durumda esas olan strese neden olan etkene karşı organizmanın mücadeleye hazır halde olmasıdır. Bütün kaynaklar bu hedefe yöneltilir. Bu nedenle, stres ortamının sürekli olduğu bir ortamda gelişen embriyo, yapısal olarak böyle bir çevreye uyum sağlayacak şekilde gelişir.
Beynin gelişmesini ele alalım. Beyinde bulunan nöronal ağlar organları nöronal düzeyde temsil ederler. Damar sistemiyle, kalbiyle, midesiyle çevreye uyum sağlamaya çalışan bir fetüsün sinir sistemi de bu gelişmeye uyacaktır. Çünkü, organların gelişmesiyle beynin gelişmesi biribirine paralel olarak gerçekleşir. Bir organ olarak damar sistemi, kalp neyse, nasılsa, beyinde bunları temsil eden nöronal ağlar da ona göre oluşacaktır. Bu süreci daha da genelleştiriniz, elinizi, kolunuzu, bacaklarınızı, bütün organlarınızı temsil eden nöronal ağların da aynı süreçle birlikte oluştuğunu düşününüz, o zaman “siz”, yani çevreye karşı organizmanızın varlığını temsil eden instanz çıkar ortaya. Demek ki “siz”, öyle sadece DNA’larınızdaki bilgi kodunun deşifre olmasıyla ortaya çıkan bir varlık değilsiniz. Siz, organizmanızın gelişme süreci içinde, hedefe giden yol boyunca çevreden gelen madde-enerjinin-informasyonların işlenmesiyle oluşan bir ürünsünüz. Çevre-zigot sisteminin bir ürünüsünüz.
Hepsi bir yana, sürekli stres altında gelişmeye çalışan bir çocuğun beyin hücreleri yeteri kadar gelişme imkanı bulamazlar. Çünkü stres hormonu Cortisol beyin hücrelerinin, özellikle de öğrenme olayında çok önemli bir yeri olan Hipokampus’un gelişmesi üzerinde olumsuz bir rol oynar. Azı yararlı, çoğu zararlı bir madde olan Cortisol Hipokampustaki hücrelerin büzülmesine ve ölmelerine neden olur. Ama çocuk zaten başından itibaren böyle bir ortamda gelişiyorsa, o zaman böyle bir ortamda gelişen Hipokampus da başından itibaren ona göre olacaktır.. Ne ilgisi var şimdi bütün bunların DNA larla!..
Bir nokta daha kaldı aydınlatılması gereken, o da şu: Her üç örnekte de, yani harita üzerinde

bir yerden başka bir yere gitme örneğinde de, bir binanın inşaasında da, ya da bir zigotun, içindeki DNA planına göre dışardan gelen informasyonları işleyerek gelişmesinde de ortak bir nokta var. Dikkat edilirse, her durumda, sistemin o an sahip olduğu benlik-self kendi kendini üretme sürecinde iki işlemi birarada yapıyor. Bir yandan dışardan gelen informasyonları haritadaki bilgilerle işleyerek yol üzerinde kalmaya çalışırken, diğer yandan da, frene basıp, gaza basarak, ya da direksiyonu sağa sola çevirerek yol alıyor, hedefe doğru ilerliyor. Zigotun yaptığı iş de bundan farklı değildir. Bir yandan eldeki DNA programı uygulanırken, diğer yandan da, çevreye uyum süreci içinde bu yolda ilerlenir. Peki nasıl başarıyor sistem bütün bunları?


Dikkat edilirse, her üç durumda da, yol boyunca ilerlerken daima iki temel bilgi kaynağı vardır. Birincisi, haritada yer alan yol bilgisi (ya da “inşaa planı”ndaki bilgiler). Zigot söz konusu olunca da bunu DNA lardaki bilgiler temsil ediyor. İkincisi ise, yol boyunca arabayı kullanma bilgisi. Döllenmiş yumurtanın-zigotun içinde bu “arabayı kullanma bilgisini” temsil eden ise RP sistemi oluyor.
Önce, birinci örnekte kalalım ve dışardan gelen informasyonların bu iki bilgi temeliyle, aynı anda, koordine bir şekilde nasıl işlendiğini görelim. Haritaya ilişkin bilgiyi ister hafızamıza kaydetmiş olalım, ister arada haritaya bakarak hatırlayalım, her iki durumda da bu bilgi beynimizde belirli sinaptik bağlantılarla temsil edilmektedir. Arabayı kullanma bilgisi de öyle aslında. İmplizit de olsa, son tahlilde gene belirli sinaptik bağlantılarla temsil ediliyor bu bilgi de.26 Yola çıktığımız andan itibaren, bu bilgileri temsil eden nöronal ağların her ikisi de aktif hale gelirler ve integre tek bir aksiyonpotansiyeli halinde bütünleşirler. Öyle ki, bu andan itibaren, duyu organlarımız aracılığıyla aldığımız informasyonları, bunların üzerinde ayrıca düşünmeden tek bir bütün halinde işlemeye başlarız. Yani, yolda giderken, bir yandan yoldaki işaretleri okuyarak doğru yolda olup olmadığımızı kontrol ederiz, bir yandan da arabayı kullanırız. Bu iki informasyon işleme süreci bir bütün haline gelmiştir, biri diğerinden ayrılamaz. Gideceğin yer belli olmadan, yani gideceğin yolu bilmeden bir yere gidemeyeceğin gibi, bu yolda nasıl gideceğini bilmeden de bir yere gidemezsin!

Aynı mekanizma embriyonal gelişme süreci için de geçerlidir. Burada amaç, yani gidilecek yer, hedef, organizmanın oluşmasıdır. Bu hedefe ulaşmak için DNA larda kayıtlı bilgileri aktif hale getiren bir de RP sistemi vardır. Ama bu sistem, aynı zamanda, çevreden gelen madde-enerjinin-informasyonların işlenmesi sürecini de yönetir. Yani bu amaç için genleri aktif hale getiren de o dur. Bu nedenle, embriyonal gelişme süreci boyunca genetik yol haritasını aktif hale getiren RP lerle, çevreden gelen informasyonların işlenmesi için genetik mekanizmayı çalıştıran RP ler birlikte çalışırlar. Hiyerarşik olarak örgütlü bir sistemin (RP sisteminin) unsurları olan RP lerden gerekli olanlar, gerektiği zaman birlikte aktif hale gelirler ve informasyon işleme sürecinde birlikte çalışırlar. Örneğin, belirli bir anda midenin gelişmesi için farklılaşma süreci yaşanıyorsa, bu işi gerçekleştiren RP ler çevreden gelen informasyonları temsil eden RP lerle birlikte etkide bulunurlar. Bu ise, her açıdan, o anki koşullara uyum sağlayacak bir gen-açılım faaliyetine neden olur. Ve ortaya “mevcut koşullara uygun” bir mide çıkar! Eğer koşullar farklı olsaydı, midenin gelişmesini tetikleyen RP ler de o farklı koşulları temsil eden başka RP lerle birlikte gen-açılım faaliyetine neden olacaklardı. Bu durumda da tabi, gene aynı DNA planına göre, ama farklı bir malzemeyle yapılmış, farklı bir mide ortaya çıkmış olacaktı.




Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   78




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin