ÖĞrenmek nediR, neden öĞreniyoruz, nasil öĞreniyoruz



Yüklə 1,64 Mb.
səhifə25/78
tarix31.10.2017
ölçüsü1,64 Mb.
#23473
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   78

EMBRİYODAN FETÜSE

Daha sonra ne olur? Embriyonun rahme bağlanmasından (Einnistung) sonraki ikinci ve üçüncü haftalarda yeni bir aşamaya ulaşılır: Köpük (Blasenkeim) şeklindeki Blastozyste bir tarafa doğru katlanmaya (einstülpen) başlar. Artık “Gastrulation” aşamasına geçilmektedir. Ve Gastrula adı verilen hortum şeklinde bir yapı oluşur [8,9].


Bu yapının Ektoderm adı verilen dış kısımlarından daha sonra sinir sistemi ve duyu organları-deri oluşacaktır. İç tabakalara ise Endoderm adı veriliyor. Sindirim organı, ciğer, boşaltma sistemi vs. bütün bunlar da bu tabakadan oluşurlar. Bu ikisinin arasında kalan tabakaya ise Mesoderm deniyor. Buradan da kalp, damar sistemi, Lymphgefässe, adaleler ve iskelet oluşmaktadır. Bu şekilde, gelecek 50 gün içinde bu tabakalardan organlar şekillenmeye başlarlar (Embriogenese 4-8 haftalar). Sekiz haftanın sonunda ise bu süreç kaba hatlarıyla tamamlanmış olur, organlar ortaya çıkarlar.
Bütün bunları şöyle toparlayalım:
1-Embriyonal yapının gelişmesi ve fetüsün ortaya çıkışı, bu sürecin her aşamasında, belirli özel fonksiyonların üstlenilmesiyle birlikte oluyor. Yapısal ve fonksiyonel olgunlaşma süreci birlikte gelişiyor.
2-Her yeni aşamayla birlikte ortaya çıkan yapı ve fonksiyonlar bir önceki sürecin içinde yaşanılarak öğrenilmiş, öğrenirken gerçekleşmiş-olgunlaşmış oluyorlar. Bu nedenle, her seferinde, bir önceki sürecin varoluş pratiği, bir sonraki sürecin yaşam biçiminin öğrenilmesi süreci halini alıyor. Sürekli, nasıl varolacağını, nasıl yaşayacağını, yani çevreden gelen madde-enerjiyi-informasyonları nasıl işleyeceğini öğrenerek gelişiyorsun. Öğrenme süreci içinde varoluyorsun, öğrendiğin zaman da bir sonraki basamağa çıkmış oluyorsun ve aynı çaba bu sefer bu basamağın koşulları içinde yaşanılıyor. Öğrenerek çıkıyorsun basamakları, çünkü yaşamak-varolmak demek öğrenmek demektir..
3- Embriyo, ayrı ayrı üretilen parçalarının daha sonra bir araya getirilerek monte edilmesiyle tamamlanan bir ürünle (örneğin bir araba ile) mukayese edilemez. O, daha başından itibaren belirli bir fonksiyonu-kişiliği olan bir üründür-organizmadır. Mevcut koşullara uyum sağlayarak, öğrenerek gelişir, ustalaşır. Ana karnında geçen sürecin özü budur.
4-Bu süreç, belirli bir yol-harita bilgisine dayanarak bir yerden bir başka yere gitmeye benzer. Yol boyunca çevreye uyum sağlamaya çalışılarak, yani öğrenerek ilerlenilir.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

SİNİR SİSTEMİNİN-BEYNİN GELİŞİMİ


Önce şu soruya cevap arayalım: Neden sinir sistemi diye bir sistem oluşuyor, böyle bir şeye neden ihtiyaç duyuluyor?


Daha önce, genel teorik çerçeveye ilişkin olarak yapılan açıklamalarda basit sistemlerle karmaşık sistemler arasındaki farkı şöyle açıklamıştık: “En az iki elementten oluşan basit bir sistemle, bir görevin bir çok element tarafından yerine getirildiği karmaşık bir sistem arasında, bunların yaptıkları işler açısından, esasa ilişkin olarak hiçbir fark yoktur. Her iki durumda da, dışardan-çevreden alınan madde-enerji-informasyon sistemin içindeki ön bilgiyle işlenmekte ve bir ürün ouşturulmaktadır. Bu temel fonksiyonu yerine getirirken yapılan görev bölüşümü de aynıdır özünde. Gene her iki durumda da, önce, ürüne ilişkin bir model-plan oluşturulmakta, sonra da bu gerçekleştirilmektedir. Aradaki fark, karmaşık sistemlerde her iki temel fonksiyonun da bir çok element tarafından yerine getiriliyor olmasındadır. Örneğin organizma bu türden karmaşık bir sistemdir. Sistemin dominant unsuru olan beyinle, bunun dışında kalan diğer organlar arasındaki diyalogdan oluşur. Dominant unsur beyin, dışardan alınan madde-enerjiyi-informasyonu sistemin kendi içinde bulunan bilgiyle işleyerek neyin üretileceğine ilişkin nöronal bir model-plan oluştururken, bu işi, nöron adı verilen milyarlarca elementin ortaklaşa faaliyetinin bir sonucu olarak yapar. Aynı şekilde, motor sistem olarak faaliyet gösteren organlar da öyle. Bunlar da gene,çok sayıda hücrenin ortaklaşa faaliyeti sonucunda yerine getirirler görevlerini. Burada altını çizmemiz gereken nokta, milyarlarca elementten oluşan karmaşık bir sistem olan organizmayı meydana getiren bütün bu elementlerin, son tahlilde, aynen basit bir sistemde olduğu gibi, beyin ve organlar şeklinde, iki temel yapısal unsuru oluşturacak şekilde örgütlenmiş olmalarıdır“ [4].
Olayı bu genel çerçeve içinde ele alarak değerlendirdiğimizde, tek bir hücreden başlayan organizmanın gelişme sürecinin, aslında, basit bir sistemden karmaşık bir sistem haline gelme süreci olduğunu söyleyebiliriz. Sinir sisteminin ortaya çıkmasını da bu açıdan ele almak gerekiyor. Milyarlarca elementten-üyeden oluşan karmaşık bir sistemin-örgütün belirli bir fonksiyonu yerine getirebilmesi, bütün bu elementler-parçalar arasındaki koordinasyonun kurulabilmesi için sinir sistemi gibi daha gelişmiş merkezi bir yapılanmaya ihtiyaç vardı.
Ama, sinir sistemini sadece bir haberleşme ağı olarak görmekte doğru değildir. O, aynı za-manda sistemin bilgi deposudur da. Hangi sistemin mi?
1- Bir bütün olarak, organizma-çevre sisteminin.

2- Organizmanın kendi içindeki sistemin.


Organizma (A)-çevre (B) sistemini bir AB sistemi olarak ele alırsak, bilişsel düzeyde bu sistemin merkezini temsil eden beyin28, kendi içinde de organizma ve çevrenin nöronal düzeyde temsil edildikleri bir koordinasyon-bilgi-kontrol merkezidir. Organizmayı oluşturan bütün alt sistemler-organlar beyinde belirli bölgelerde bulunan nöronal ağlar tarafından temsil edilirlerken, çevre adını verdiğimiz dış dünyada bulunan nesnelerle (o ana kadar ilişkide bulunduğumuz) organizmanın bunlarla ilişkileri de, gene beyinde belirli nöronal ağlarda temsil edilirler. Bu nedenle, her iki durumda da, beyni, kendi içinde A ve B gibi iki nöronal ağdan oluşan bir AB sistemi olarak ele alabiliriz. Şöyle gösterelim:

Şek.11
Bütün bunların ne anlama geldiğine daha sonra nöronal ağları incelerken tekrar döneceğiz. Şu an bizi ilgilendiren asıl sorun bu sistemin nasıl geliştiği, nasıl ortaya çıktığıdır.


Daha önce, sinir sisteminin ve beynin Ektoderm adı verilen embriyonun dış tabakasından geliştiğini söylemiş, embriyonal farklılaşmanın aslında daha ilk bölünmeyle birlikte başla-dığına işaret etmiştik. Bütün bunların nedenlerini de, o zaman, İnformasyon İşleme Bilimi açısından açıklamaya çalıştık. Şimdi, altını çizmek istediğimiz nokta şudur: Madem ki farklılaşma mevcut yeteneklerin gelişmesiyle oluyor, o halde, sinir sisteminin ve beynin gelişmesini incelerken yoğunlaşmamız gereken nokta da, mevcut sistemde-embriyoda benzeri fonksiyonu yürüten RP sistemidir. Yani her halde, mitocondrilerin , endoplazmic reticulumların, ya da ribozomların içinden çıkıpta gelişmiyor sinir sistemi! Ne var bunun dışında embriyoda? RP sistemi! O halde, RP sistemine, henüz organlar daha gelişmeden önceki dönemde, embriyoda beynin öncülü (Vorläufer) gözüyle de bakabiliriz. Bu tesbiti yapmak neden önemlidir?
Dedik ki, embriyo ve daha sonra da fetüs, gelişmenin her aşamasında, belirli bir kimliği olan ve kendi kendini üreten bir sistemdir. Şimdi, gözümüzün önünde embriyodan fetüs haline gelme, yani organların çıkma sürecini canlandıralım. Bu bir süreçtir. Yani öyle bıçakla kesilir gibi bir geçiş „an“ı yoktur arada! Yeni, eskinin içinde olgunlaşıyor, gelişiyor ve sonra onu da kendi içınde ihtiva ederek doğuyor. Bütün bunları, işleyen bir RP sisteminden, bir üst basamağı temsil eden sinir sistemine-beyne geçiş süreci için düşünürsek, tablo şudur: Sürecin her aşamasında, ortada daima tek bir sistem merkezi olmalıdır. Eğer öbür türlü olsaydı, yani sinir sistemi ve beyin, RP sistemi tarafından temsil edilen mevcut sistem merkezinden ayrı bir şekilde gelişseydi, o zaman, ya süreç boyunca iki merkez olurdu, yani iki başlı bir yaratık olurdu embriyo, ya da, aynen bir arabanın üretilmesinde olduğu gibi, önce sinir sistemi ve beyin hiçbir fonksiyonları olmadan bir kenarda üretilirler, ve sonra da, nasıl ki araba fabrikadan çıktıktan sonra belirli bir fonksiyona sahip olarak işlemeye başlıyorsa, belirli bir anda beyin de aynı şekilde RP sisteminin yerine devreye girerdi! Ama öyle olmuyor işte! Ne beyin öyle bir kenarda faaliyete geçmek için bir araba gibi üretilmeyi bekliyor, ne de embriyo iki başlı bir yaratık! Yeni, yani beyin ve sinir sistemi, eskinin içinde gelişirken, bu gelişmenin her aşamasında görevi devralmaya hazır hale geldikçe eskinin yerini alıyor. Eski de o an yeninin varlığında yok oluyor. Geçiş böyle gerçekleşiyor. Bu geçiş mekanizmasını kolaylaştıran bir diğer nokta da şu tabi: Her iki aşamada da sistem merkezinin gerçekleştiği nokta, yani sıfır noktası aynı! [4] Bu nedenle, gelişme, sıfırın iki ayrı düzeyde iki farklı varoluş biçimi olarak ortaya çıkıyor!29 Şimdi bu süreci daha yakından ele almaya çalışalım:

Yüklə 1,64 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   78




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin