Deontolojik Yaklaşım
Deontolojik etik, ödevin veya ilkenin etiğidir. Deontolojik etik, sonuçlara önem veren teleolojik yaklaşımın aksine, yükümlülüğü sonuçların bir fonksiyonu yapmamaktadır. Deontolojik etik, formel etik olarak da adlandırılabilir. Bu bağlamda, deontolojik etiğin üç temel teorisi bulunmaktadır: Kantçılık, ahlaki ve kültürel rölativizm ve agapizm.
Deontolojik etiğin ilk teorisi, Immanuel Kant tarafından ortaya konulan formel ahlak teorisidir. Kant, ahlakın temeli olarak hazzı veya faydayı esas alan ahlak anlayışlarına tamamen karşıdır. Kant’a göre, insanı insan yapan ve diğer varlıklardan ayıran özelliği, saf akıldır ve bu akıl, ahlaki olarak insanda kendisini vicdan ve ödev duygusu olarak ortaya koyar. Saf akıl veya onun ahlaki ifadesi olarak vicdan, “biyolojik-fiziksel” doğamıza, onun ihtiyaçlarına uymamızı değil, tam tersine onlara karşı çıkmamızı ve asıl doğamız olan insani ödev duygumuzu tatmin etmemizi emreder.
Diğer yandan, Kant, faydacılardan farklı olarak, bir eylemin ahlaki olup olmadığını, eylemin sonucunda değil, motifinde, yani niyetinde arar. Kant’ın, “evrende, hatta evrenin dışında mutlak olarak iyi diye adlandırılabilecek tek bir şey vardır. O da iyi niyettir” sözü uyarınca, saf iyi niyete dayanan ve ödev duygusundan doğan eylemler, sonuçları ne olursa olsun, ahlaki iyi eylemlerdir.
Kant’ın ahlak felsefesinin temel kavramlarını dört ana başlık altında toplamak mümkündür: a) İyi isteme (veya istenç); b) Ödev; c) Ahlak yasası veya buyruğu (Kategorik Emperatif); d) Özgürlük (irade özgürlüğü, ahlaki özerklik).
Kant’a göre iyi isteme, doğrudan ve kendiliğinden iyi ve mutlak değeri olan, öyle ki kötü için de kullanılan tek şeydir. İyi istemeyi belirleyen, aydınlatan ve açıklayan ödev kavramıdır. Kant iyi istemenin ödevle bağlantısında insanın eylemlerini şöyle sınıflandırır: Ödeve aykırı olanlar ve ödeve uygun olanlar (eğilimden çıkan, ödevden çıkan). Ödev ve bununla ilgili olarak erdem, ahlaklılık ve iyi idelerinin deneyden bağımsız olarak a priori gerçeklikleri vardır. Ödev idesinin deneyden bağımsız a priori geçerli oluşu ahlak yasası varsayımına dayanır ki, Kant’a göre ahlak yasası “aklın bir faktumu (olgusu)”dur. Ayrıca ahlaki isteme eğilimlerinden gelen ve mutluluğa erişmeye çabalayan bir istemeden temelde ve ilke olarak bütünüyle başkadır. Çünkü ahlaki isteme, yasa düşüncesiyle belirlenmiştir. Yani duygulara, eğilimlere bakmaksızın sadece “ödev” olarak vardır ve öyle yaşanır ki, ödevin severek yapılmasıyla, yasaya saygıdan dolayı yapılması önemli değildir. Çünkü “ahlak yasası dolaysız olarak istemeyi belirler”. Ödev kavramı nesnel olarak, eylemin yasaya uygunluğunu ister. Öznel olarak, yani maksimleri (düsturları) bakımından ise, yasaya saygı ister. Kant’a göre, bir davranış, sadece yasaya olan saf bir saygıdan ötürü gerçekleştirildiğinde ahlaken iyidir.
Ahlak Yasası (Kategorik Emperatif), kişiliğin özerklik (otonomi), evrensellik, insan kişiliğine saygı ilkeleriyle iç içedir. İçimizde bulunan ahlaki buyruk (yasa) kayıtsız, şartsız ve mutlaktır. Bu dünyada şarta bağlı olmayan, iyi olan tek şey, iyi niyettir, yani “kendi çıkarımızı gözetmeden ahlak yasasını izleme istemidir”. Mutlu olup olmama değil, ödevin yerine getirilmesi önemlidir. Ahlak yasası kendimizi nasıl mutlu kılacağımızın öğretisi olduğundan, kendimizi özgür duymasaydık, ödev kavramını kavramamız da mümkün olamazdı. Bu ise, yani evrensel yasa ve mutlak buyruk (ahlak yasası) her insanda vardır. Böylece mutluluk, çıkar, zevk güdü ve eğilimleri, ahlak yasasının özünde yoktur; o sadece bir ödevdir. Kant’ın ahlak felsefesini şu ifadesi özetlemektedir: “Öyle hareket et ki, senin hareketlerinin kanunu, aynı zamanda diğer insanların hareketleri için de bir kanun ve prensip olsun”.
Kant’a göre, iyi yaşamanın tek yolu ilkelere uygun davranmaktır. Fırsatçı, vurguncu, yalnızca dış koşullarca yönetilen bireyler erdemli sayılamazlar. Bir bireyin erdemli sayılabilmesi için, etik ilkeleri içselleştirmesi ve bunu eylemlerinde kılavuz olarak alması gerekir.
Kant, bir kez daha kişiliğe bakarak, bu çağlar boyu süren etik dürüstlük sorununa bir yanıt bulmaya çalışmıştır. Her kişi, bütün durumlarda kendi ve bütün ötekilerin içinde bulunan, ona uymanın ya da bağlılığın koşulsuz olarak zorunlu olduğu ahlak ilkesinin onlara söylediği ve inandığı şekilde eylemde bulunmalıdır. Kant, kişinin vicdanının ahlak yasasının temelini oluşturduğuna inanır.
Kant ahlakının bazı problemleri vardır. Herşeyden önce Kant, ödev duygusundaki çatışmaları dikkate almamıştır. Ülkeme karşı ödev duygumun, onun uğruna savaşmamı ve ölmemi, aileme karşı ödev duygumun ise onları terk etmememi ve ölmememi benden istediği durumda ne yapmalıyım? Buna benzer sorular çoğaltılabilir. İkinci olarak, eylemin sonuçlarına bakmaksızın sadece iyiniyete bakarak ahlaki değerlendirme yapması da eleştirilebilir. İyi niyet, bir eylemin ahlaki değerinin zorunlu şartı olabilir; ancak acaba onun yeter şartı mıdır?
Teleolojik ve deontolojik yaklaşımları bu şekilde özetledikten sonra, hangi yaklaşımın kamu yönetimi açısından daha uygun olduğu yönündeki tartışmalara geçebiliriz. Bu konuda, iki ahlak teorisine dayananların bulunduğu görülmektedir.
Pops’a göre, yönetsel etiğe teleolojik bir yaklaşım almanın güçlü nedenleri bulunmaktadır. Kamu yöneticileri, ahlaki zorunluluklardan olduğu kadar hukuk ve yasalardan kaynaklanan nedenlerle, haklara, kurallara ve ödevlere ilgi duymak zorundadırlar. Fakat politik rolleri ve doğal eğilimleri sonucu sonuçlara da ilgi duyarlar. Kamu yönetiminin politik doğası ve yürütmeyle birlikte yasama ve yargıya karşı da sorumlu olması, sonuçlara önem verilmesini gerektirmektedir. Kamu örgütleri, etkin olabilmek için, sürekli bir yapıya sahip olmalıdırlar. Bunun gerçekleştirilebilmesi de, en azından orta vadede, faydalı ve iyi sonuçlar elde edebilmesine bağlıdır. Diğer yandan, kamu yöneticileri, sıradan vatandaşa ve özel sektör yöneticilerine nazaran halkın mutluluğuyla daha yakından ilgilidirler. Bu da, onları başarıya doğru motive eder ve ulaşacakları sonuçların iyi olmasına dikkat etmelerini sağlar.
Nuttall, kamu kesiminde faydacı yaklaşımı şöyle değerlendirmektedir: “Uluslararası, ulusal ya da yerel düzeyde olsun, ister hükümeti ya da sanayiyi ve ticareti isterse eğitimi ya da sağlığı ilgilendirsin, kamusal alanda, kararların önceden görülebilir sonuçları gözönünde bulundurularak alınmaları gerektiği genel kabul görmektedir. Kamusal alanda, doğru karar en iyi sonuçları getiren karardır -en iyi sonucun ne olduğu (ve kimin için en iyi olduğu) hep tartışma konusu olacak olsa bile-. Kamu alanında sonuççuluğun genel kabulü, çoğu kişiyi kişisel ahlak sahasında da önemli olanın yalnızca bir eylemin sonuçları olduğu fikrini kabule zorlanmış görünüyor. Doğal olarak, bu ahlaki meselelere bakış açımızı etkilemektedir; bana göre ahlaki duyarlılığımız önemli oranda yitmiştir.”
Chandler’a göre ise, bazı zorlukları olmasına rağmen, uygulamadaki kamu yöneticisinin günlük hayatı, deontolojik etiğin teşvik ettiği düzenlemeler, ilkeler ve davranış standartlarına göre veya bunların etrafında oluşur. Hukukçular, anayasacılar, kamu yöneticileri, özellikle bir şeyi düzenleyen veya ahlaki kurallara ilgi duyanlar, dindarlar ve özellikle on emir’in kurallarına riayet edenler, Kant’ın kategorik imperativine bağlı olan felsefeciler deontolojist olma eğilimindedirler. Bu ahlaksal düşünme tiplerinin her birisinin paylaştıkları ortak şey, kabul edilmiş veya üzerinde konsensüs sağlanmış değerlerin varlığıdır.
Yine Chandler’a göre, etik kurallar yararlıdırlar, fakat onlar, yönetsel hayatın en önemli karakteristiklerinden biri olan ahlaki karmaşıklıkla, kişisel olarak, cesaretle, sorumlu ve yaratıcı bir biçimde mücadele etmenin yerini alamaz.
Steinberg ve Austern de, değerleri temel alan deontolojik yaklaşımı savunmaktadır. Onlara göre, kamu yararına ve kamu çıkarına hizmet eden yönetim kavramı, kamu yönetiminin ahlaklı uygulamaları için temeldir. Ahlak yokluğu ya da ahlaka karşı ilgisizlik ya da ahlakı göreceli gören kamu görevlilerinin uygulamaları, kamu yararına ve kamu çıkarına hizmet etmez. Ahlaksal olarak değerleri temel alan bir inanç sistemi, kamunun çıkarına olan davranışla sonuçlanacak ve kamunun isteklerini karşılayacaktır. Değer temelli ahlak, yanlış bir davranışla sonuçlansa bile, bu uygulamada yolsuzluk yoktur.
Faydacı yaklaşım, kamu görevlisinin karşılaştığı günlük sorunların çözümünde yardımcı olabilir. Kamu görevlisi, somut bir olayla karşılaştığında, olayla ilgili herhangi bir kural bulamayabilir ya da mevcut olaya uygulanması pek mümkün olmayan genel bir kuralla karşılaşabilir. Bu durumda, alacağı kararı ya da bulunacağı davranıştan etkilenen bireylerin faydalarını düşünerek pratik bir karara varabilir. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır. Bir kamu görevlisi, kurumunun, devletin ya da tüm vatandaşların çıkarına olduğuna inandığı her davranışı gerçekleştirebilir mi? Başka bir söyleyişle, en çok kişi için en çok iyiyi sağlayacak her eylemi yapabilir mi? Örneğin, bir istihbarat elemanı, devletin aleyhine çalıştığını düşündüğü bazı kimselerin telefonlarını, gerekli mercilerden izin almadan dinleyebilir mi? Yine güvenlik görevlileri, yasal yollardan bir terör örgütünün ortadan kaldırılamayacağına inanırlarsa, söz konusu örgütü ortadan kaldırmak için yasadışı yollara (örneğin yargısız infaz) girişebilir mi? Her iki örnekte de, kamu görevlisinin iyi niyeti söz konusudur. Çünkü kişisel bir çıkarla değil, milliyetçi duygularla hareket etmektedir. Eylemlerinin sonuçta, toplumun bireylerinin genel mutluluğuna katkıda bulunacağına inanmaktadır. Her iki örnekte de yanıt “hayır” olmalıdır. Çünkü yapılan eylemler, temel ahlaki değerlere ve yasalara aykırı eylemlerdir. Kamu görevlisi, bir karar alırken ya da bir eylemde bulunurken Kant’ın ortaya koyduğu şu soruya cevap vermelidir: “Örgütte herkes bu şekilde karar alır ya da böyle davranırsa ne olur?” Verdiğimiz iki örnek açısından da sorunun cevabı pek parlak değildir: Birinci örnekte yasalara uymanın hiç bir anlamının kalmadığı bir kamu yönetimi, ikinci örnekte ise mafya tipinde örgütlenmiş bir kamu yönetimi ortaya çıkacaktır. Bu açıdan, Kant’ın formel etik anlayışı önem kazanmaktadır. Tüm kamu görevlileri, öncelikle, belirlenecek yasalar ve etik standartları temel alarak karar vermeli ya da eylemde bulunmalıdırlar.
Dostları ilə paylaş: |