İSTİNCÂ, İSTİBR Â, İSTİNKÂ
İstincâ, büyük ve küçük def-i hâcetin ardından avret yerlerini temizlemektir. Buna tahâretlenmek denir. Beş yerdedir.
· İki yerde Farzdır; Pisliğin mahreci ve vücuda yayılan kısmın temizlenmesi.
· İki yerde sünnettir; İdrar mahallinin ve Necaset mahrecinin etrafını yıkamak.
· Bir yerde Mekruhtur: Yellendikten sonra yıkamak. (El-ihtiyâr litta’lilil Muhtar, Mavsîlî)
İstinca, su veya ufak taşlarla da yapılabilir. Ancak, kemik, cam parçası, yazılı kâğıtlar, ipek gibi pahalı kumaş parçaları ve zemzem suyu ile istinca yapılması mekruhtur. Temiz boş kâğıda da hürmet gerekir. Ancak yazıda kullanılmayan suyu emici kâğıtlar ile de istinca yapılabilir.
İstibra: İstibrâ vâciptir. Erkeklerin idrardan sonra, idrar sızıntısının tamamen kesilmesini beklemeleridir. İdrar sızıntısı her insanda olur. Bâzı kimselerde çabuk kesilir; bâzılarında ise, akıntı bir müddet daha devam eder. Herkes durumunu öksürerek, yürüyerek, zorlayarak abdest öncesi, sızıntının kesilmesine çalışmalıdır. Kabir azabının çoğunun temizlikten hatta idrardan olduğunu bildiren Peygamberimiz bir kabristandan geçerken iki kabirin başında durdu ve
إنَّهُمَا يُعَذَّبان ، وَمَا يُعَذَّبَانِ في كَبيرٍ : أمَّا أحَدُهمَا ، فَكَانَ يمشِي بالنَّمِيمَةِ، وأمَّا الآخرُ فَكَانَ لا يسْتَتِرُ مِنْ بولِه
“Şu iki kabir sahipleri azap görüyorlar, azap görmeleri büyük bir şey için değildir, bunlardan birisi, bevlinden sakınmazdı. Öbürüsü de koğuculuk ederdi" buyurarak temizliğe işaret etti. (Buhârî, Vudû,55) Kadınlara istibra gerekmez. İdrardan sonra abdest için bir süre beklemeleri kâfidir.
İstinka: İstinca da fazla mübalağa göstermeye ve kurulanmaya denir.
TUVALET ÂDÂBI
Tuvalete girileceği zaman cepte âyet yazılı sayfa veya Kur'an'dan bir parça var ise, bunların çıkarılması yahut da naylon gibi bir şeyle sarılı gerekir. Kaşında lâfza-i celâl yazılı yüzüğün ters çevrilip avuç içine alınması, kolyenin gözükmeyecek şekilde iç tarafa konması yeterlidir. Tuvalete girmeden bismillâh deyip: اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ الْخُبُثِ وَالْخَبَائِثِ “Allah’ım! Pislikten ve pis olan şeylerden sana sığınırım. çıkınca da الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِى أَذْهَبَ عَنِّى الأَذَى وَعَافَانِى “Bana rahatsızlık veren şeyleri giderip, sıhhat ve afiyet hibe eden Allah’a hamd olsun” diye dua edilir.
Helaya girerken Allah’ın ismini anmak sünnettir. Tuvalete sol ayakla girilir ve sağ ayakla çıkılır. Tuvalette kıbleye karşı oturulması ve kıble tarafına arka da dönülmesi mekruhtur. Fakat evlerdeki tuvaletler kıbleye karşı yapılmışsa, artık zarurete binaen bunda bir beis yoktur. Şâfiî ve Mâlikîlere göre kapalı bina içindeki tuvaletlerde kıbleye karşı dönmekte mahzur yoktur.
Tuvalette iken mecbur kalmadıkça konuşulmaz. Zikir yapılmaz, selâm alınmaz. Oturarak idrar etmek, temizlik yönünden de daha iyi ve âdâbdandır. Bir özür yoksa ayakta bevletmek mekruhtur. İdrar sıçrantısı açısından da sakıncalıdır.
Zaruret halinde ve idrarın sıçramasından korunmak mümkün olduğu takdirde, ayakta da idrar yapılabilir. Def'-i hâcet esnasında avret mahalline ve vücuttan çıkan pisliğe bakılmamalıdır.
Rüzgâra karşı, durgun ve akar sulara idrar yapmak. Meyve ağacı altlarına, gölgelik yerlere, insanların gideceği yollara ve oturacağı yerlere, ekin tarlalarına, karınca ve haşerât yuvalarına, yollar üzerine def'-i hâcet etmek de mekruhtur.
ABDEST
Abdest, kelime olarak dilimize; Farsçadan geçme, âb (su) ve dest (el) kelimelerinden oluşan "el suyu" anlamına gelen bir kavramdır. Arapça karşılığı güzellik, temizlik ve parlaklık anlamına gelen "vudû" kelimesidir. Birçok hadiste zikredilen vudû' kelimesi Kur'ânda geçmez. Kur'an'da temizlenme ve arınmayı genel olarak ifade eden kelimeler zekâ ve tuhur kelimeleri bazı yerlerde maddî temizlik, daha çokta manevî arınmayı ifade eder. Nur suresi 21 ayette وَلَوْلاَ فَضْلُ اللهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ مَا زَكَا مِنْكُمْ مِنْ أَحَدٍ أَبَدًا “Eğer üstünüzde Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı” buyurulur.
Abdest başlı başına ve bizzat amaç olan bir ibadet değil belli ibadetleri yapmayı mubah kılan, vesile bir ibadettir. Abdestin şart olmadığı iş ve ibadetlerde bile, taşıdığı birçok maddî ve manevî faydalar sebebiyle tavsiye edilmiştir. Abdest, müminin mânevî silâhıdır. Onunla kötü his ve arzulardan korunur. Zihnine gelen vesvese ve menfî fikirlerin tesirinden kurtulur. Bu nedenle Dinimizde her zaman abdestli bulunmak tavsiye edilir.
Peygamberimiz إِنَّ أُمَّتِي يُدْعَوْنَ يَوْمَ القِيَامَةِ غُرًّا مُحَجَّلِينَ مِنْ آثَارِ الوُضُوءِ، فَمَنِ اسْتَطَاعَ مِنْكُمْ أَنْ يُطِيلَ غُرَّتَهُ فَلْيَفْعَلْ
“Benim ümmetim kıyamet gününde abdest eserinden dolayı yüzleri nurlu , elleri ve ayakları özel işaretli olarak geleceklerdir. Artık bu parlaklığını daha ziyade artırmak hanginizin elinden gelirse yapsın (Buhari, Tecrid-i Sarih,No:111) buyurarak abdestin önemine işaret etmektedir.
VÜCUT SAĞLIĞI AÇISINDAN ABDEST
Vücudun dış tesirlere daha açık ve kirlenme ihtimali daha çok olan yerlerinin sık sık yıkanmasının temizlik ve sağlık açısından önemi açıktır.
Vücut doku ve hücrelerinin iyi beslenmesinde, damarlarda sertlik, daralma ve tıkanmaların önlenmesinde abdestin rolü büyüktür. Damarlarda, tıkanmaya yol açan vücut dokularındaki birikmiş artık maddelerinin daha çok el, ayak ve yüz bölgelerinde bulunduğu göz önüne alınırsa
abdest alırken yıkanmak üzere bu organların seçilmesindeki hikmet daha iyi anlaşılır.
İnsan vücudunda bütün hücrelerin çevresinde belli bir oranda bulunan ve vücut bütününde normal durumda hissedilemeyecek derecede denge arz eden sabit bir elektrik vardır. Bu durum sinir sistemi üzerinde ciddi rahatsızlıklar doğuracağı gibi deri altındaki minik kasların yorulması ve esnekliklerini kaybetmesi sebebiyle yüzde ve diğer yerlerde kırışıklıklar ve sarkmaları yol açar. Bu ise abdest lie teyemmümün vücudun elektro statik dengesini korur. (TDV. İsl Ans. 1/68-70)
Doktor Haluk NURBAKİ’nin şu tesbiti de oldukça önemlidir.
“Sağlıklı bir vücudun temel yapısı, statik elektrik dengesiyle yakından âlakalıdır. Havanın elektriğinden plastik giyim eşyalarına ve mobilyalara kadar birçok faktör, vücuddaki statik elektrik dengesini bozarak ciddi meselelere yol açar. Otomobilden inince veya bir koltuktan kalkınca, âdeta canlı bir kondansatör gibi fazla elektronlarla dolarsınız. Bu durum sizde sinirlilikten tutun da, yüzünüzün kırışmasına kadar birçok rahatsızlığa ve bunların yanısıra pek çok psikosomatik hastalıklara yol açar. Bu saydıklarımızın tek çaresi ise, abdest ve gusüldür. Bu yollarda fazla elektronlarını atan birçok kimsenin bir bebek yüzü gibi taze ve nurlu bir çehreye sahip olduğunu, bu gün hiç bir kimse inkâr edemiyor. Suyun bulunmadığı hallerde toprakla yapılan teyemmüm de abdest’in sağlık açısından sağlamış olduğu faydaları temin etmeye yeterlidir. Abdest’in mucizevî tesirlerinden habersiz olanlar, vücutlarındaki elektrostatik denge bozukluklarını gidermek için, akupunktur yoluyla kendilerini delik deşik ediyorlar.”
Abdest, Ruhun Allahdan temiz geldiği gibi temiz kalmasına yardımcı olur. Manevi bir gıda olarak ruhu besler. Şeytanı kovan manevi bir silahtır. Vicdanı genişletir, kalbi kuvvetlendirir, iman cevherinin daha iyi korunmasını sağlar. Efendimiz, Öfkelenen insana abdest tavsiye ederdi. Abdest, Sinir sistemlerini düzenler, asab bozukluğunu giderir, Yorgun bir bedeni rahata kavuşturur, adeleye zindelik getirir. Kan dolaşımını yavaşlatarak kalbin bir müddet dinlenmesini sağlar. İşte güçte gaflete dalan insanı su ile uyarır.
ABDESTİN TARİHÇESİ
İslâmiyet'ten önce, Yahudilik, Hıristiyanlık, ve eski Mısır, Mezopotamya, Yunan, Roma ve Uzakdoğu dinlerinde, genellikle âyine bağlı abdest benzeri bazı temizlik çeşitleri vardı. Dinlere göre yer yer farklı olmakla birlikte, insan vücudunun ya bütününün veya yalnız ellerin ve ayakların veya sadece ellerin ve ağzın, hatta yalnız parmakların yahut da âyinle ilgili bazı eşyanın temizlik ve takdis niyetiyle yıkanmasından ibaretti. Abdest için su, tuzlu su veya bir karışım, kutsal yağ, kutsal ineğin idrarının (Hindistan'da) kullanıldığı da görülür. (TDV.İslam Ansiklopedisi,)
Fıkıhta, abdeste tahâret-i suğrâ (küçük temizlik), gusüle de tahâret-i kübrâ (büyük temizlik) denir. Abdest almayı gerektiren hallere hades-i asğar (küçük kirlilik), gusül yapmayı gerektiren hallere de hades-i ekber (büyük kirlilik) adı verilir.
Kur’an-ı Kerimde: 5/El-Mâide,suresinin 6. ayetiyle emredilmiştir.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِذَا قُمْتُمْ إِلَى الصَّلاَةِ فَاغْسِلُوا وُجُوهَكُمْ وَأَيْدِيَكُمْ إِلَى الْمَرَافِقِ وَامْسَحُوا بِرُءُوسِكُمْ وَأَرْجُلَكُمْ إِلَى الْكَعْبَيْنِ
Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Ayetiyle
Bu âyet Medine döneminde nazil olmuş, Namaz Mekke döneminde Hicretten bir buçuk sene önce Mirac da farz kılındı. Bütün Müslüman âlimler abdestin Cebrail’in öğretmesiyle Mekke de namazla birlikte farz kılındığını, ayetin ise bunun ehemmiyetine binâen teyid ve takriri olduğunu kabul ederler. (TDV.2 ciltlik İslam İlmihali) Ayrıca abdestin, eski şeriatlarda devam edegeldiği şekliyle uygulandığı açıktır. Nitekim Resûlullâh (s.a.v.) 'in mübarek yüzü ve ellerini üçer üçer yıkayıp abdest aldıkları zaman, «İşte bu abdest benim abdestimdir ve benden önce gelen Peygamberlerin abdestleridir», buyurdular.
Hadis-i Şerifte: Peygamber Efendimiz hem Müslümanlara fiilî olarak abdestin nasıl alınacağını göstermiş hem de لَا تُقْبَلُ صَلَاةُ مَنْ أَحْدَثَ حَتَّى يَتَوَضَّأَ “Hadesli bir kimsenin abdest almadıkça namazı kabul olmaz” ifadesiyle abdestsiz olarak kılınacak hiçbir namazın kabul olunmayacağını belirtmiştir. (Buhârî, "Vudû", 2; İbıı Mâce, "Taharet", 47).
Yukarıdaki âyet-i kerîme, abdestin her amel için değil namaz için farz kılındığını açıklamıştır. Âyetin zâhirine bakınca her namaza kalkarken ayrıca bir abdest almak lâzım gibi görünür.
Ancak Dört sünnî mezheb âlimleri, ayette geçen “namaza kalktığnızda” ifadesini “abdestsiz olduğunuz halda namaza kalktığınızda” şeklinde yorumlayarak her namaz için ayrı abdest almanın farz değil sünnet olduğunu kabul etmişlerdir. Ayrıca Mekkenin fethi günü Rasulullah beş vakit namazı bir abdest ile kılmış, Hazreti Ömer’in «ya Rasulallah bundan evvel yapmadığın bir şey yaptın» dediğinde, «kasten yaptım ya Ömer» buyurmuş olduğu rivayet edilir.
Zahirilar ile şiiler ayetin zahiri manasına dayanarak her namaz için ayrı abdest alınması
Gerektiğini, Çoğunlukla Rasulullah (sav) ve Hulefâi Râşidîn’in böyle yaptığını ileri sürerler.
ABDESTİN HÜKMÜ (ÇEŞİTLERİ)
Bunun yanında fıkıh kitaplarımızda dinî değer ve bağlayıcılık açısından abdest, farz, vacib, mendup şeklinde üç çeşittir. Hanefilerde, mekruh ve haram ilavesiyle beş kısımdır.
Farz Abdest: Namaz, Tilavet secdesi ve ihtilafla birlikte Ku’anı tutmak için alınan abdest.
Vacip Abdest: Kabeyi tavaf etmek için alınan abdest.
Mendup Abdest: Abdestli olduğu halde ikinci bir namaz için, dînî kitapları okumak için vs.
Mekruh olan Abdest: Bir namaz için alınan abdestle henüz o namaz kılınmadan tekrar aynı namaz için abdest üstüne abdest alamk.
Haram Olan Abdest: Gasbedilmiş bir su veya rızası olmadan bir yetimin suyu ile alınan abdest.
ABDESTİN FARZLARI
Abdestin bu dört farzında (Yüz, kollar ve ayakların yikanması, başın meshedilmesi) Sünnî fıkıh mezhepleri ittifak etmiştir. Ancak Hanefî dışındaki üç Sünnî mezhebin buna bazı şartları da ilâve ettiği görülür. Meselâ bu üç mezhebe göre niyet, Hanbelîler'e göre, abdeste başlarken besmele çekmek, Yine Şâfıî ve Hanbelîlerde, dört farzın âyette sayılan sıraya uygun yapılması (tertîp), Mâliki ve Hanbelîlerde fiillerin ara verilmeden yapılması (muvâlât) farzdır. Ayrıca bazı kaynaklarda Maliki mezhebinde Delk yıkanan yerlerin ovalanması da farzlar arasında sayılır.
Buna göre:
Hanefilerde, 4’tür: 1- Yüz, 2- Kollar. 3- Başın Dörttebirini mesh, 4- Ayaklar,
Şâfiîlerde, 6’dır: 1- Yüz 2- Kollar 3- Başın az bir kısmını mesh, 4- Ayaklar 5- Niyet 6-Tertip.
Mâlikîlerde 7’dir: 1- Yüz, 2- Kollar, 3- Başın tamamını mesh etmek, 4- Ayaklar, 5- Niyet, 6- Muvalat, (Azaları peşpeşe yıkamak) 7- Delk [Yıkanan yerleri ovmak]
Hanbelîlerde, 10’dur: 1- Yüz, 2- Kollar, 3- Başın tamamını mesh etmek [Kulaklar başadâhildir], 4. Ayaklar, 5- Besmele 6- Niyet 7-Tertip, 8- Ağzı yıkamak, 9- Burnu yıkamak, 10-Müvalat.
ABDESTLE İLGİLİ BAZI MESELELER:
Gaslin Mahiyyeti, suyu âzanın üzerinden akıtmaktır. Ovmak şart değildir, Su damlamadıkça gasil denmez. (Elmalılı Maide,6 tefsiri) Mesh demek ise ıslak eli dokundurmaktır.
Kar ve dolu ile abdest almak: Bunlar azalara sürülürde iki yada daha fazla damla meydana gelirse bilicmâ caizdir. Damla meydana gelmezse Ebû hanife ve imam-ı azama göre caiz
değildir. İmam-ı Yusuf’a göre caizdir. Fetva imameyn’e göredir.
· Bir uzuvdaki ıslaklığı diğer uzva nakletmek abdestte caiz değil, gusülde caizdir. Çünkü gusülde bütün beden bir aza sayılır. Abdestte bir azadaki ıslaklığını aynı azanın kuru yerine nakletmek caizdir.
· Derideki yapışkan maddeler, Oje, sakız, kurumuş hamur vs. deriye su geçmesine mani ise abdest sahih olmaz. Deri üzerinde tabaka oluşturmayan kına, boya ve benzeri maddeler abdeste engel değildir. Aynı şekilde, Hamur yoğuran kadınlar ve fırıncıların ellerinde kuruyup kalmış olan ve hemen kolayca çıkması mümkün değilse, onların abdestleri bu şekilde caiz olur.
· Vücuda yapışan, balık pulu, pire dışkısı gibi şeyler mâfuvdur.
· Abdestte azaları; üç defa yıkamanın, bir defası farz, iki defası fazilet, üç defası sünnettir.
“Efendimiz azalırını üçer defa yıkayarak abdest aldı, işte bu benim ve benden önceki peygamberlerin abdestidir” buyurdu. (Müsned, II,98, İbn-i Mâce, taharet, 47)
Yüzü yıkamak Yüz: Dikine, Alnın normal kıl biten mahallinden çenenin alt kısmına kadar olan kısımdır. Enlemesine İki kulak yumuşakları arasında kalan sahadır. Gözlerin içi müstesnadır.
· Dudaklar normal biçimde kapandığında dışta kalan kısmı yüzden sayılır.
· Abdestte Sakalları sık olan kişi sakalın yüzünü yıkaması yeterlidir. Seyrek ise cildin yıkanması gerekir. Bıyık ve kaşlar hakkındaki hüküm de aynıdır. Sakalın altındaki deri görünüyorsa sakal seyrek, görünmüyorsa sık sayılır. Gusülde ise cildin tamamen yıkanması gerekir.
ABDEST KONUSUNDA İHTİLAFLAR
NİYET KONUSUNDA İHTİLAFLAR:
Niyeti farz kabul edenler:
Hanefi dışında üç mezhep ve bazı alimler. إنَّما الأَعمالُ بالنِّيَّات Bütün ameller niyete bağlıdır. (Buhârî, Îmân 41) hadisine göre her ibâdet için niyetin şart olduğunu,
İkinci delilleri: İbadette ihlâsın gerçekleştirilmesiniوَمَا أُمِرُوا إِلاَّ لِيَعْبُدُوا اللهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ “Dinde ihlasla Allah’a ibadet etmekle emrolundular” (Beyine,5) ayetiyle yorumlayan âlimler, Abdestinde emredilen bir ibadet olduğunu, bununda ancak halis bir niyetle tahakkuk edeceğini belirtirler. Çünkü ihlâs kalbin amelidir. Oda niyettir derler. (İslam fıkhı ansiklopedisi, Vehbe Zuhayli) Üçüncü delilleri ise abdesti, Müstakil bir ibadet kabul ettiklerindendir. (İbn-i Rüşd, Bidayetül Müctehid-Nihayetül muktesıt)
Niyetin Sünnet Olduğunu söyleyenler: Niyet ibadet için hadesi gidermeye niyet etmektir.
1-İmam Ebû Hanife ve Süfyan Sevrî ise, Abdestin müstakil bir ibadet olmayıp, Namaz gibi bir kısım ibadetleri yapmak için hadesten temizlenmek olduğundan niyetin şart değildir derler.
2-Aynı Zamanda Cumhur-u Ulemâ; mücerred (müstakil) bir ibâdetin niyete muhtaç olduğunu, hikmeti bilinen bir ibâdetin ise, niyete muhtaç olmadığı hususunda ittifak etmişlerdir. Abdestin hikmedi de diğer bir ibadeti yapmaktır buda bellidir.
3-Kur’anda zikredilmemiştir, niyeti şart koşma Kitbın nass’ına ziyadedir.
4-Abdest Namaz için bir vesiledir bizzat maksat değildir. Niyet ise maksatlarda istenen bir şarttır. (İslam fıkhı ansiklopedisi, vehbe zuhayli)
TERTİP KONUSUNDA İHTİLAFLAR:
Hanifi ve Malikilere göre: Tertip Müekked sünnettir. Ayette “vav” ile atıf yapılmıştır, buda mutlak toplamı ifade eder, tertip gerektirmez. Eğer tertip gerektirecek olsaydı “FA veya Sümme” ile atıf yapılırdı. Hz. Ali, İbn. Abbas ve İbn-i. Mes’uttan sünnet olduğuna dair riayetler vardır.
Şafi ve Hambelilere göre: Tertip Gusülde değil Abdestte farzdır. Delilleri ise: Emredilen Ayeti açıklayan Peygamber (SAV)’in fiili muvazabatı(davamı) dır. Ve Hac da Sa’ye başlamak için sahabe Safadanmı Mrvedenmi başlanılacağını sorunca إِنَّ الصَّفَا وَالْمَرْوَةَ مِنْ شَعَائِرِ اللهِ “Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır”. (Bakara,158) Ayetindeki sıraya istinaden Efendimizin “Allah’ın başladığı ile başlayın” sözüdür.
AĞIZ VE BURNU YİKAMA KONUSUNDA İHTİLAFLAR:
Farz diyenler: Peygamberimizin bu konudaki hadislerinin hükümlerini farz kabul edenlerdir. Sadece Burna su vermenin farz olduğunu savunanlar ise: Buharinin Vudu Bahsinde rivayet ettiği Hadiste: “Kim abdest alırsa burnunu yıkasın” hadisindeki hükmü farz telakki etmişler.
Sünnet diyenler: Abdest ayetinin gayet açık olduğu, Rasulullahın uygulamasının ziyade ile güzellik ve fazilet olduğu kanaatindedirler. Ayrıca Ağız ve burun Yüzün bâtın’ı dır derler.
DİRSEKLERİN YIKANMASINDA İHTİLAF
Ayetteki Ellerden maksat Parmak uçlarından dirseklere kadar olan kısımdır. Dirsek kısmının yıkamadaki farza dâhil olup olmadığı konusunda birtakım ihtilaflar mevcuttur.
Yıkamaya dâhil değildir diyenler: İmam Züfer, Zahiriler ve bir kısım âlimler, Ayetteki
إِلَى الْمَرَافِقِ lafzındaki إِلَى (ilâ) edatı, Ğaye (nihaye) içindir. Varılacak sınırı göstermektedir. Topuklarda aynı hüküme tabidir.ثُمَّ أَتِمُّوا الصِّيَامَ إِلَى اللَّيْلِ "Sonra akşama kadar orucu tamamlayın." (2/Bakara,187) ayetini delil olarak gösterirler.
Yıkamaya dâhildir diyenler: إِلَى kelimesi مَعَ manasınadır, bu nedenle Yıkamaya dahildir derler ve Nisa suresi 2. ayetini delil getirirler وَلاَ تَأْكُلُوا أَمْوَالَهُمْ إِلَى أَمْوَالِكُمْ onların (yetimlerin) mallarını kendi mallarınıza katarak (kendi malınızmış gibi) yemeyin” (Mavsılî, El-İhtiyar Li-Ta'lîlî'l-Muhtar)
· Abdest organlarında meydana gelen fazla çıkıntılar, parmak vs. de yıkaması gerekir.
· Tırnak altlarına girip kuruyan hamur ve benzeri maddelerin temizlenip altına suyun nüfuz etmesi gerekir. Ancak tarla, bahçe ve benzeri iş yerlerinde çalışıp tırnak altlarını devamlı surette temiz tutmaları mümkün olmayan hakkında fetva verilmiştir. Parmaktaki yüzük: genişçe olursa oynatılmasına gerek kalmaz. Dar olursa hareket ettirilip deriye suyun ulaşması sağlanır.
Dostları ilə paylaş: |