Müslümanları Şiî ve Sünnî Olarak İkiye Ayıran İlk Olay
Bu olay, Peygamber efendimizin (s.a.a) son anlarında sahabeye, "Bana kalem ve kâğıt getirin, sizin için öyle bir şey yazayım ki, benden sonra asla sapıklığa düşmeyesiniz!" dedikten sonra Ömer b. Hattab ile orada bulunan birçok sahabenin korkunç bir şekilde Peygamber'e karşı geldiği olaydır.30[30]
Onlar tam bir taş kalplilik ve saygısızlıkla Peygamber'in sözü karşısında direndiler. Hatta "Peygamber sayıklıyor, Allah'ın kitabı bize yeter, bizim onun yazacağı şeylere ihtiyacımız yok!" diye itiraz ettiler. İbn-i Abbas bu olayı Müslümanlar için bir facia olarak nitelendiriyor. Bizler bu olaydan şu neticeyi elde ediyoruz: Müslümanların çoğu Peygamber'in sünnetini ayaklar altına almış ve "Kurân bize yeter!" demiştir. Ama Hz. Ali ve ona uyan azınlık bir grup (öyle ki, Peygamber, onları Hz. Ali'nin Şiîleri diye adlandırılmıştır) Peygamber'in (s.a.a) emrini yerine getirmiş, onun sözlerini ve fiillerini sünnet bilmiş, Kurân'a uydukları gibi sünnete de uymayı gerekli görmüşlerdir.
Kurân-ı Kerim şöyle buyurmuyor mu? "Ey iman edenler Allah'a ve Resulüne itaat edin."31[31]
Ömer b. Hattab'ın tavırları bütün Müslümanlarca bilinmektedir. Ömrü boyunca Peygamber'e (s.a.a) muhalefet ettiği birçok meşhur hadislerde var. Hatta Ömer'in, bizzat kendisini Peygamber'in (s.a.a) sünnetine bağlı görmediği açık ve net olarak ortadadır.
Halife olduğu zaman Peygamber'in (s.a.a) sünnetine aykırı fetvalar veriyordu. Hatta Kurân'ın açık ve net ayetlerine rağmen aykırı fetvalar veriyor, Allah'ın helâlini haram, haramını da helal sayıyordu.32[32]
Evet, Ömer'e uyan sahabenin de onun gibi olması doğaldır. Dolayısıyla geçmişte ve şimdi ona bağlı olup da onu sevenler tabii ki onun güzel (!) bidatlerini kabul ederler. İleriki konularda onların, aslında Peygamber'in sünnetine değil de Ömer b. Hattab'ın sünnetine uydukları daha net ortaya çıkacaktır.
Peygamberimizin Sünnetine Muhalefet Konusunda İkinci Olay
Sahabelerden bazılarının, Peygamber emrettiği halde Usame'nin ordusuna katılmamaları da bir diğer olaydır. Peygamberimizin bizzat kendisi bu orduyu hazırlamış ve vefatından iki gün önce herkesin bu orduya katılmasını emretmişti. Ne var ki iş öyle bir yere dayandı ki, sahabeden bazıları "Neden 17 yaşında, henüz suratında tüy bitmemiş bir çocuğu başımıza komutan ediyorsun?" diye Peygamber'e karşı geldiler. Başta Ebubekir ve Ömer olmak üzere sahabeden bazıları bu orduya katılmadılar. Hilafet işlerinin bahanesiyle Medine'de kaldılar. Hâlbuki Peygamber efendimiz, Usame'nin ordusuna katılmayanları lanetlemişti.33[33]
Ali (a.s) ve onun takipçisi olan sahabeler, bu olayda da Peygamberimize (s.a.a) bağlı kalmış, iğne ucu kadar dahi ondan uzaklaşmamışlardır. Bu musibette Ali'nin (a.s), Peygamber'in (s.a.a) vasiyetlerine amel ettiğini, onun cenazesinin gusül, kefen ve defin işleriyle meşgul olduğunu görüyoruz.
Evet, o, Peygamberimizin vasiyetlerini yerine getirmekten başka bir işe girişmedi. Ama bununla birlikte sahabeden bir grubun "halife seçmek" için Benî Saide Sakifesi'ne koştuğunu biliyordu. İstese, o da hilafet için oraya koşar ve onların planlarını bozardı. Ama o, Peygamberimizin (s.a.a) vasiyetine saygı gösterip onu icra etti. Hilafet elden gitse de Peygamber'in (s.a.a) amcasının oğlu vasiyetleri ve Peygamber'in sünnetini yalnız başına yerine getirdi.
Burada Hz. Ali'nin (a.s) Peygamber'den (s.a.a) miras aldığı bu yüceliği anlayabilmemiz için biraz duraklamamız gerekir. O, sünnete amel etmek için hilafeti terk etti. Diğerleri ise hilafeti elde etmek için sünneti terk ettiler.
Ehlisünnet Karşısında Şia'nın Ortaya Çıkmasına Sebep Olan Üçüncü Olay
Bu olay, sahabenin birçoğunun Sakife'deki hilafet seçimini kabullenmesiyle başladı. Çünkü bu, açıkça Peygamberimizin (s.a.a) sünnetine muhalefettir. Zira Peygamber efendimiz veda haccından dönerken Gadir-i Hum denilen yerde, bütün sahabenin karşısında, Hz. Ali'yi (a.s) halifesi olarak ilan etti. Muhacirlerle ensar arasında ilk önce hilafet konusunda tartışma çıktıysa da sonra Peygamber'in (s.a.a) sünnetini ve emrini ayaklar altına alma, yani Ebubekir'i halife seçme konusunda birleştiler. Sonra da kolları sıvayıp hilafete muhalefet eden herkesi ortadan kaldırmaya başladılar. Hatta muhalefet edenler Peygamber'in (s.a.a) yakınları bile olsa…34[34]
Bu olay da şunu göstermektir ki; sahabenin çoğu, Ebubekir ve Ömer'in görüşlerine uymayı ve Peygamber'in sünnetine muhalefet etmeyi uygun görmüşlerdir. Demek ki onlar sünnetin değil de şahsî görüşlerin takipçileriymiş. Sahabenin çok az bir kısmı ise Peygamber'in sünnetine sarılarak Ebubekir'e biat etmedi. Onlar Ali ve Şiîleri (takipçileri) idi.
Evet, İslam toplumunda bu üç olaydan sonra iki grubun kimliği ortaya çıkmış oldu. Bu gruplardan biri Peygamberimizin sünnetine saygı gösterip ona amel ediyor, diğer grup ise Peygamberimizin sünnetini ortadan kaldırmaya veya unutturmaya çalışıyordu. Sünnet yerine, bütün gücü ele geçirebilmek için insanların iştahını kabartan içtihada (kendi görüşlerine) başvuruyorlardı.
Birinci grubun, yani sünnete uyanların başında Ali b. Ebu Talib ve onun Şiîleri geliyordu. İkinci grubun, yani kendi görüşlerine uyanların başında ise Ebubekir, Ömer ve sahabenin çoğunluğu vardı. İkinci grup, Ebubekir ve Ömer'in önderliğinde var güçleriyle birinci grubun gücünü azaltmaya çalıştı. Bu grubu yok etmek için çeşitli planlar kurdu. Bu entrikalardan bazıları şunlardı:
Bu olayı şu tarih kitaplarında görebilirsiniz: Tarih-i Taberî, c.3, s.202; Tarih-i Yakubî, c.2, s.126.
Ebubekir ile Ömer önce Hz. Fatıma'nın (s.a) Fedek hurmalığında çalıştırdığı işçilerini kovdular.35[35] Bu hurmalığın Fatıma'ya değil de Müslümanlara ait olduğunu iddia ettiler. Hâlbuki bu hurmalığı babası ona bağışlamıştı. Ne var ki Ebubekir ile Ömer, Fatıma'yı babasının mirasından da mahrum ederek "Peygamberler miras bırakmaz!" dediler. Humustan düşen payı ellerinden aldılar. Hâlbuki onlar, Peygamber ailesinin zekât ve sadaka almalarının haram olduğunu biliyorlardı.
Bütün bunların sonucunda Hz. Ali (a.s) iktisadî yönden çöküntü yaşadı. Çünkü yüksek getirisi olan Fedek hurmalığını, yine amcasının oğlunun mirasını ve Hz. Fatıma'nın hakkını gasp etmişlerdi. Humustan da onlara bir şey verilmiyordu. Bu durumda Hz. Ali (a.s), eşi Fatıma (s.a) ve çocukları, artık birilerinin onların karınlarını doyurmasına ve onları giydirmesine muhtaç duruma düşmüşlerdi.
Daha önce de belirttiğimiz gibi Hz. Ali'nin (a.s) Şiîleri, azat edilmiş fakir ve yoksul kölelerdi. Dolayısıyla hâkim olan grup, onlardan korkmuyordu. Çünkü insanlar her zaman zenginlere doğru gider ve fakirleri küçümserler…
Dostları ilə paylaş: |