Orijinal adı: Şerh-i Hadis-i Cunud-i Akl ve Cehl Merhum İmam Humeyni (r a)



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə11/66
tarix24.02.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#43328
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   66

3. Bölüm

Fıtratın Aklın VezirininÖrtüsüz Mayası, Hayırların Merkezi ve Bizzat Hayrın Kendisi Olduğu ve Tabiat ile Örtülü Fıtratın da Cehaletin Veziri, Kötülüklerin Merkezi ve Şerrin Kendisi Olduğu Beyanında


Bilmek gerekir ki mutlak ilim, kudret, hayat ve irade vb. cemal ve celal sıfatlarının kaynağı sayılan mutlak kemale aşk, bütün beşer ailesinin fıtratında mevcuttur. Hiçbir taife diğer taifeden bu fıtratın aslı hususunda ayrıcalığa sahip değildir. Elbette derece ve mertebeler açısından farklı konumda bulunmaktadırlar. Lakin tabiat ile örtülme, kesret, hicapların azlığı ve çokluğu, kesret ile az meşguliyet, dünyaya ve onun sayısız dallarına bağlılık sebebiyle insanlar, mutlak kemali teşhis hususunda farklı konumlarda yer aldılar ve ayrıldılar.

Çevre farklılıkları, adetler, yollar, inançlar, vb. şeyler beşer silsilesini etkilemiş olduğundan fıtratın ait olduğu şeyi ve mertebelerini teşhis gücünü de etkilemiş ve bir çok büyük ihtilafların ortaya çıkışına neden olmuştur. Ama fıtratın aslını etkilememiştir.

Örneğin felsefe dalına aşık olan, bütün ömrünü onun değişik dallarına ve çeşitli fenlerini öğrenmeye sarfeden yüce bir filozof, saltanatını genişletmeye çalışan, bu yolda bir çok sıkıntılara katlanan, kudret ve saltanatına aşık olan bir padişah ile bütün servet, mal ve çocuklarına aşk duyan bir tacir arasında kemale aşık olma hususunda hiçbir fark yoktur. Ama her biri kemali kendi hedefinde teşhis etmektedir.

Bu ihtilaf ve teşhis, fıtratın örtülü oluşundandır. Zira bu gerçek sevgilinin kim olduğu hususunda yapılan bir hatadır. Bu da farklı adet ve hallerden, terbiyelerden, çeşitli inançlardan kaynaklanmaktadır. Her biri örtülü olduğu miktarınca kendi mutlak sevgilisinden örtülü bulunmaktadır.

Aşık oldukları, ardından gittikleri ve peşin hayatlarını yolunda tükettikleri bu şeylerden hiç biri, onların sevdiği değildir. Zira bu işlerden her biri sınırlı ve noksandır. Fıtratın sevgilisi ise mutlak ve tam varlıktır. Bu yüzden bağlandıkları o şeye ulaştıklarında bile bu aşk ateşleri sönmemektedir. Örneğin eğer saltanata aşık olan ve saltanata erişmekle isteklerinin gerçekleşeceğine ve başka bir isteğinin olmadığına inanan birine bir ülkenin saltanatını verecek olsalar, bu kimse hayali hedefine ulaşınca başka bir ülkenin saltanatını ister ve aşk pençesi başka bir hedefe asılır. Eğer o memleketi de ele geçirirse bu defa başka memlekete ihtiras duyar. Bütün yeryüzünü saltanat ve kudreti altına alacak olursa ve başka gezegenlerde buralardan daha geniş ve yüce bir yer olduğuna ihtimal verirse, bu defa oraya ulaşmayı arzular. Eğer bütün bir mülk alemini egemenliği altına geçirir ve melekut alemlerinden bir haber işitirse, her ne kadar iman etmese dahi, “keşke bu söyledikleri şeyler ve ifade ettikleri saltanat ve kudretler doğru olsaydı da ben de oraya erişseydim” diye arzular.

O halde anlaşıldığı üzere aşk, sınırlı bir saltanat ile ilgili değildir. Aksine insanın içinde mutlak saltanat aşkı vardır. İnsan sınırlılıktan nefret etmekte ve kaçmaktadır. Ama bunu kendisi bile anlayamamaktadır.

Açık olduğu üzere mutlak saltanat ise mecazi dünyevi ve hatta uhrevi saltanat türünden bir saltanat değildir. Aksine sadece ilahi saltanat mutlak saltanattır ve insan ilahi saltanatı, ilahi ilim ve kudreti talep etmektedir. İnsan kendini yaratanı alıcıdır.1 Her zerrenin bağrı deşildiğinde içinde hakikat cemalinin güneşi görülür.2

O halde bu alemde bu zavallı insandan ortaya çıkan bütün kötülükler, fıtratın örtülü olmasından, hatta örtülü fıtrattandır. Fıtrat da bu hicaplarla örtülü olduğu için ilineksel olarak kötülük elde etmiş ve iyi ve hatta salt iyilik olduktan sonra kötü hale gelmiş bulunmaktadır.

Eğer bu zulmani ve hatta bu nurani hicaplar fıtratın değerli yüzünden kaldırılacak olursa ve fıtratullah, ilahi kudret eliyle yoğrulduğu gibi ruhaniyeti ile karışacak olursa, o zaman onda mutlak kemal aşkı örtüsüz ve yanlışsız bir şekilde ortaya çıkar; mecazi sevgilileri ve kalp evinin putlarını yerle bir eder; kendini, bencilliği ve var olan her şeyi ayaklar altına alır. Böylece ister istemez bütün kalplerin teveccüh ettiği ve bütün fıtratların bilerek veya farkında olmadan talep ettikleri sevgiliye sarılır. Böyle bir fıtrat sahibi insandan ortaya çıkan her şey hak ve hakikat yolundadır. Hepsi mutlak hayra ve mutlak cemilin cemaline erişme yoludur. Bu fıtrat bizzat hayır ve saadetlerin kaynağıdır. Bizzat hayır sahibi ve hatta hayrın kendisidir. Hamd Yüce Allah’a özgüdür.

4. Bölüm

Nefsi İslah Etmenin Zarureti


Bilindiği gibi ilahi fıtrat, tabiat hicapları ile örtülü olmadığı taktirde bütün hayırların kaynağı haline gelir. Bu fıtrat aynı zamanda nefsin karmaşık tuzaklarına esir ve İblis’in oyuncağı haline gelmemiş olmalıdır. İnsani mutlak saadetin kefili de bu değerli fıtrattır. Aynı şekilde bütün kötülükler de tabiat zulmetleriyle kararmış, örtülü fıtrattandır. Bütün şekavet ve sefaletlerin kökü de bu örtülere bürünmektir. Bilmek gerekir ki eğer insan kendinden gaflet eder, kendini tezkiye etmeyi amaçlamaz, nefsi kendi başına buyruk bırakırsa her gün, hatta her saat bu örtülmesi katmerleşir. Her hicabın ardından bir hicaba, hatta hicaplara bürünür. Sonunda fıtrat nuru tümüyle söner. Onda ilahi muhabbetten bir eser ve haber kalmaz. Hak Teala’dan, Kur’an’da O’nunla ilgili şeylerden, Allah’ın meleklerinden, büyük Peygamberlerden, yüce velilerden (a.s) hak dinden ve bütün erdemlerden nefret eder bir hale gelir. Hak Teala ve mukaddes dergahının yakınlarına karşı düşmanlık kökleri kalbinde kökleşir. Sonunda saadet kapıları tümüyle yüzüne kapanır; Hak Teala ve şefaatçiler ile barış yolu kapanır ve tabiat yerine çakılır kalır. Batını o dünyada tecelli eder ve o da ebedi cehennem azabında kalmaktır.

Bu örtü artışının doğal bir sebebi vardır. O da şudur ki bu üç kuvve; yani detayları kendini beğenme, kibir, riyaset düşkünlüğü, hile, düzen, nifak, yalan vb. şeyler olan şeytanlık kuvvesi; başına buyrukluk, böbürlenme, övünme, isyan, cinayet, fuhuş, insanlara eziyet vb. dalları olan gazap kuvvesi ile hırs, ihtiras, tamah, cimrilik vb. detayları olan şehvet kuvvesi, hiçbir sınır ile sınırlı değildir. Yani eğer insan şeytanlık dizginlerini salıverecek olursa, hiçbir sınırda durmaz, hiç bir aşamayla ikna olmaz ve hedefini gerçekleştirmek için bütün ilahi değerler ve hak şeraitlere muhalefet etmeyi göze alır, sıradan bir makama erişmek için peygamberleri, velileri, salihleri ve ilahi alimleri katledip yağmalamaya soyunur. Diğer iki kuvve de başına buyruk ve dizginlerini kopardığı zaman insanı aynı duruma düşürür.

Bilindiği gibi bu üç kuvve ile ilgili olarak nefsani lezzetlerden bir mertebe hasıl olunca kendi miktarınca insanı dünyaya bağlar; ruhaniyet, hak ve hakikatten gafil kılar.

Örneğin insanın bu alemden aldığı her lezzetle ilahi bir sınır gözetilmediği taktirde o lezzet insanı dünyaya yakınlaştırır, kalbi ilgiyi arttırır, aynı miktarda ruhaniyet ve hakka ilgi azalır, ilahi sevgi kalpten silinir. Zira her lezzetin ardından nefis başka bir lezzet, hatta lezzetler taleb eder, nefs-i emare o lezzeti de almak için o işle ilgili özel kuvveyi ihtirasa boğar. Dolayısıyla da her hicabın ardından, insan için karanlık hicaplar, ortaya çıkar. Nefsin kendilerinden tabiat ve dünya alemine tecelli ettiği bütün bu mecra ve duyusal kuvvelerin her birinden sürekli olarak kalp ve ruhun üzerine hicaplar örtülür. İnsanı Allah’a ve Hakk’ı talebe seyir yolundan alıkoyar.

Hüsran, hasret, hatta şaşılacak ve hayrete düşülecek şey de şudur ki veliler için Allah’a ulaşma miracının burağı ve mutlak kemale ulaşma sermayesi olan fıtrat, kendi başına buyruk insanı şekavete ve Allah’tan uzaklığa düşürür. Bu da hüsranların en büyüğüdür. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Asr'a andolsun ki muhakkak insan, hüsrandadır.”1

İnsanın ebedi saadet sermayesini, ebedi şekaveti elde etme yolunda harcamasından daha büyük hüsran ne olabilir ki! İnsanın kemalin doruğuna erişmek için Allah vergisi şeyleri, noksanlığın en dibine ulaşma vesilesi kılması ne de büyük kayıptır!

Ey zavallı insan! Tabiat perdesi gözlerden kaldırılacağı ve dünyada yaptığın tüm çabaların sefalet ve şekavetine neden olduğunu, artık telafi etme kapısının kapandığını ve elinden artık hiçbir şeyin gelmediğini gördüğün gün ne büyük bir hasrete kapılacaksın. Artık ilahi ezici saltanattan bir kaçış yolu da bulamazsın. “Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çerçevesinden çıkıp gitmeye gücünüz yetiyorsa geçin.”2

Ne eski eksiklerini telafi etme imkanı ve ne de Allah’a karşı işlediğin günahlardan özür dileme fırsatı! “Şimdi, öyle mi? Oysa sen önceleri isyan etmiştin”3

Ey Aziz! Henüz tabiatın kalın perdeleri fıtrat nurunu tümüyle söndürmemişken, günah karartıları kalbinin sefasını tümüyle yok etmemişken, ahiretin tarlası olan dünya yurdundan4 çekilip gitmemişken ve insan henüz noksanlıkları giderip her türlü günahtan mağfiret dileme fırsatına sahipken himmet kemerini kuşan ve kendi yüzüne saadet kapısını aç.

Bil ki eğer saadet yolunda yürür, teşebbüste bulunur, Hak Teala ile barışır, geçmişinden dolayı özür dilersen yüzüne saadet kapıları açılır. Gayb aleminden yardım görür, tabiat örtüleri tek tek yırtılır, fıtrat nuru edinilmiş zulmetlere üstün gelir, kalp sefası ile batın cilası hasıl olur, Hak Teala’nın rahmet kapıları yüzüne açılır, ilahi cazibe seni ruhaniyet alemine cezp eder, yavaş yavaş Hakk sevgisi kalbinde tecelli eder, diğer sevgileri yakar. Allah-u Teala sende ihlas ve doğruluk görürse seni gerçek süluka erdirir, gözleri alemi görmez hale getirir ve kendi nuruyla aydınlatır. Kalbi kendinden başkasından arındırır ve kendine bağlar.

Ey Allah’ım! Bu örtülü kalbi ve tersyüz olmuş yüreği kendine getirir misin? Tabiat zulmetlerine dalmış bu gafili nur alemine çeker misin? Kalp putlarını kendi kudret elinle parçalayıp gözlerden beden tozunu alı mısın?

Ey Allah’ım! Biz senin emanetine ihanet ettik. Allah’ın fıtratını aşağılık şeytanın tasarrufuna verdik. İlahi fıtrattan örtülü kaldık. Korkarım ki yavaş yavaş bu tabii seyir ve şeytani sülük ile ilahi fıtrattan tümüyle uzaklaşır ve evi tümüyle şeytanın, askerlerinin, cehaletin ve cehalet erlerinin boyunduruğu altına sokarız.

Ey Alalh’ım! Sen bizzat elimizden tut! Senin lütfün bizlere yardım etmezse bizim dayanma gücümüz yoktur. Şüphesiz sen büyük bir lütuf ve ihsan sahibisin.
İkinci Maksad


Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin