Orijinal adı: Şerh-i Hadis-i Cunud-i Akl ve Cehl Merhum İmam Humeyni (r a)


Dördüncü Bölüm Bu Konuda Bazı Hadis-i Şeriflerin Nakli



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə25/66
tarix24.02.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#43328
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   66

Dördüncü Bölüm

Bu Konuda Bazı Hadis-i Şeriflerin Nakli


Muhammed b. Yakub kendi isnadıyla Eba Abdillah’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Şükreden yiyicinin sevabı ecrini Allah’tan isteyen oruçlu kimsenin sevabı gibidir. Şükreden sağlıklı kimsenin sevabı da musibete sabreden kimsenin sevabı gibidir. Şükreden ihsan sahibinin sevabı da kanaat eden mahrumun sevabı gibidir.”2

Aynı isnatla şöyle buyurmuştur: “Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah, kula açtığı her şükür kapsında artış kapısını da açık tutmuştur.” 3

Aynısı Nehc’ül-Belağa’da ise şöyle yer almıştır: “Allah, kuluna şükür kapısını açınca, yüzüne artış kapısını asla kapatmaz.”4

Yani Allah-u Teala, yüzüne şükür kapısını açtığı kula nimetlerin artış kapısını da kapatmaz. Allah herkimin yüzüne şükür kapısını açarsa, nimetlerin artış kapısını da açar. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Eğer şükrederseniz şüphesiz sizlere (nimetleri) arttırırım.”1

Bu sözlerden de anlaşıldığı üzere şükür kapısını da Allah-u Teala kullarının yüzüne açmaktadır. O halde bu şükür kapısının açılması için ayrı bir şükür gerekir ve o şükür de bir nimettir. Hatta önceki bölümde de söylendiği ve marifet ehli nezdinde bilindiği gibi bizzat şükür, dil, kalp, akıl ve şükreden kimsenin varlığı da ilahi nimetlerden biridir. Dolayısıyla hiç kimse Allah-u Teala’yı hakkıyla şükredemez.

“Kimin eli ve dili yapabilir ki

Şükrünü hakkıyla eda edebilsin.”2

Şeyh Muhammed b. Hasan el-Hurr’ul-Amili3, Vesail’de Muhammed b. İdris’den4, o da Uyun’dan ve Şeyh Mufid’in5 (r.a) el-Mehasin kitabından naklen şöyle buyurmaktadır: “İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah kula bir nimet bağışlar ve kul da kalbiyle bu nimete şükrederse, şüphesiz şükrünü diliyle izhar etmeden önce o nimet artmasına müstahak olur.”6

Bu hadisten de anlaşıldığı üzere şükür, dilde cari olmadan önce kalbin görevlerinden biridir. Nitekim buna daha önce de işaret edilmiştir. Hadislerde de buna bir çok işaretlerde bulunulmuştur. Nitekim Ebi Abdillah (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kim eliyle nimete karşılık veremiyorsa (şükredemiyorsa) dili şükretmelidir.”1 Hakeza İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hak Teala’ya şükretmenin haklarından biri de nimetin kendisinin eliyle cari olduğu kimseye teşekkür etmektir.”2

Bu hadisten önceki bölümde işaret edilen hakikat anlaşılmaktadır ve o hakikat de yaratığa yapılan teşekkürün, ilahi nimetin mecrası oluşudur. Aksi taktirde eğer, herkim velinimetinden gaflet eder ve bağımsız bir şekilde yaratığa şükrederse, ilahi nimetlere küfranda bulunmuş olur. Bu konu açıklamaya ve kanıtlamaya da gerek duymamaktadır. Bizzat apaçık ve delillendirilmiş konulardan biridir.

Vesail’de Mecalis’uş-Şeyh’den naklen kendi senediyle Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğu yer almıştır: “Kıyamet günü kul getirilir ve Allah katında ayakta tutulur. Daha sonra Allah o kulun ateşe götürülmesini emreder ve o kul şöyle der: “Ey Allah’ım! Beni ateşe götürmelerini emrediyorsun. Oysa ben Kur’an okudum!” Allah şöyle buyurur: “Ey Kulum! Ben sana nimet verdim ve sen nimetime şükretmedin.” O kul şöyle der: “Ey Allah’ım! Sen bana falan nimeti verdin, ben de o nimete şükrettim.” Böylece kul, nimetleri ve yaptığı şükürleri sayar. Allah-u Teala şöyle buyurur: “Benim kulum! Doğru söylüyorsun, ama sen nimeti eliyle cari kıldığım kimseye teşekkürde bulunmadın. Ben de kendi kendime kul nimeti kendisine ulaştıran kimseye şükretmedikçe, teşekkür etmedikçe, kendisine nimet verdiğim kulun şükrünü kabul etmemeyi ahdettim.”3

Bu konudaki hadisler burada sayılamayacak kadar çoktur. 4

Sekizinci Maksat

Arzu ve Zıddı Olan İsteksizlik Hakkında


Burada da iki bölüm vardır:

Birinci Bölüm

Arzu ve Zıddı Olan İsteksizliğin Anlamı


Daha önce ümit ve karamsarlık konusu zikredilmiştir. Dolayısıyla ravinin bu cümleyi doğru kaydetmemesi de mümkündür. Belki hadisteki bazı karmaşıklıklar da bu yüzdendir.

Elbette ümit, reca ve tamah (ümit ve tamah) arasında bir fark da olabilir. O fark da şudur ki, reca amel ile rahmeti ümit etmek, tamah ile amel olmaksızın veya ameli görmeksizin ümit etmektir.

Gerçi amel olmaksızın ümit etmenin aklın askerlerinden biri olması da uzak bir ihtimaldir. Zira rivayet-i şerifelerde bu yalanlanmış ve kınanmış bir durumdur. 1

O halde ameli görmeksizin ümit, belki de ameli görmeksizin yapılan ümittir ve bu da arif-i billah kimselerin makamlarından biridir. Onlar, kendisini ve amelini terk etmiş, kendi varlık kaynağından, vücudundan ve benliğinden hicret etmiş, varlık alemini ayaklar altına almış kimselerdir. Onlar, her iki alemden özgür olup, gözlerini sadece Allah’a açmışlardır. Kendilerine ve amellerine gözlerini kapamışlardır. Bu nitelik esasınca Hak Teala’nın rahmet tecellisi, kalplerine hayat bağışlamıştır. Ümit elleri, seyr-u suluk ayaklarını kırarak, hakka ve rahmetine doğru uzatılmış ve diğerlerinden kesilmiştir. Sadece Hakk’a bağlanmışlardır.

O halde, bu arzu ve ümidin karşısında olan isteksizlik ise ümitsizlikten daha genel bir anlam ifade etmektedir. Zira daha özel olanın karşısında daha genel bir anlam ifade etmektedir ve o da şudur ki rahmetten ümidini kesmek, itaat ehli olup olmamasından veya itaat ehli olup itaatini görmesinden ve ameline ümit etmesinden daha genel bir anlam ifade etmektedir. Aslında bu da marifet ehlinin mektebinde ve irfan ekolünde rahmetten ümidini kesmek ve rahmet genişliğini sınırlamaktır. Açıklandığı anlam üzere arzu ve ümit sahibi olmak, aklın askerlerinden biridir ve de fıtratın gerekleriyle uyum içindedir. Karşıtı olan isteksizlik ve ümitsizlik ise, cehaletin askerlerinden biridir ve de açık bir şekilde fıtratın gereklerine karşıdır. Zira, amelini görmeyi terk etmek ve rahmet genişliğine teveccühte bulunmak, kemale aşkın ve de noksandan nefret etme fıtratının bizzat kendisi veya bir gereğidir ve bu da bütün beşer ailesinin zat kitabında kaydedilmiştir.”Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrat”1ın kudret eliyle yazılmıştır. Nitekim kendi varlığını ifade etmek, enaniyetine yönelmek ve bunun dalları da –ki amelini görmek de ondan biridir- kendini gören, kendini isteyen, kendini beğenen ve başına buyruk örtülü fıtratın cahilce hatalarından biridir. Reca ve kunut (ümit ve ümitsizlik) babına müracaat edildiği taktirde bu bab ile ilgili konular da kendiliğinden açıklığa kavuşacaktır.


Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin