İkinci Bölüm Arzu ve İsteksizliğin Etkilerinin Beyanında
Reca ve tamah (ümit ve arzu) arasındaki farklardan birinin de şu olması mümkündür ki tamahtan maksat, günahların bağışlanmasını veya eksikliklerin mutlak mağfiretini ümit etmek anlamındadır. Nitekim Allah-u Teala Halil’ur-Rahman’dan naklen şöyle buyurmuştur: “Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O'dur.”2
Reca (ümit) ise Allah’ın sevabını ümit etmek ve Allah’ın geniş rahmetine göz dikmektir. Bunun tam tersi olması da mümkündür. O halde, bunların karşıtı da mukabele esasınca farklılık arzetmektedir.
Velhasıl mukaddes zata ümit bağlamak, O’na arzu duymak yaratıklardan kopmak ve Hak Teala’ya bağlanmak, yoğrulmuş fıtratın bir gereğidir ve de Hak Teala’nın mukaddes zatının ve masumların (a.s) övdüğü bir iştir.
Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “ve O'na korkarak ve umarak dua edin. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ'nın rahmeti iyilik edenlere pek yakındır.”3
Müminlerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için), vücutları yataklardan uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.”1
Hak Teala’dan ümit etmek, geniş rahmetini arzulamak ve o mukaddes zatın feyiz kaynağına ümit bağlamak, tevhidin şubelerinden ve ilahi yoğrulmuş fıtratın gereklerinden biri olduğu ve diğer varlıklardan ümidini kesmek ve halkın eline göz dikmemek fıtratullahın gereklerinden biri sayıldığı gibi Hak’tan gayrisini ümit etmek ve yaratıklara ümidini bağlamak da şirkin şubelerinden ve İblis’in vesveselerinden biridir. Aynı zamanda fıtrata aykırıdır ve örtünmenin gereklerinden biri konumundadır.
Kafi-i Şerifte İmam Seccad (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bütün hayır, insanların elinde olan şeylerden ümidini kesmekte toplanmıştır.”2
Vesail’de yer aldığına göre ise, Hz. Ali (a.s) Muhammed b. Hanefiyye’ye3 yaptığı vasiyetlerinin birinde şöyle buyurmuştur: “Eğer dünya ve ahiret hayrını bir araya toplamak istiyorsan, insanların elinde olana göz dikme.”4
Hakeza Vesail’de yer aldığına göre Ebi Cafer (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir şahıs Resulullah’a gelerek şöyle arzetti: “Bana bir şey öğret ey Allah’ın Resulü!” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “İnsanların elinde olan şeylerden ümidini kes. Şüphesiz bu hazır zenginliktir.” O şahıs şöyle arzetti: “Daha fazla söyle ey Allah’ın Resulü!” Peygamber şöyle buyurdu: “Tamahtan sakın. Şüphesiz tamah ise hazır fakirliktir.”5
İmam Sadık (a.s) ise babalarından şöyle buyurduklarını nakletmiştir: “Müminlerin Emirine (a.s) şöyle soruldu: “İmanın sebat ve kalıcılığı nedir?” İmam şöyle buyurdu: “Sakınmaktır.” Bunun üzerine, “İmanın zevali nedir?” diye sorulunca da, “tamaha kapılmaktır” diye buyurdu. 1
Nehc’ül-Belağa’da ise şöyle yer almıştır: “Akılların düştüğü yerlerin çoğu, tamahların parlaklığı altındadır.”2
Vesail’de ise, Ahmet b. Fahd’dan3 naklen Eba Abdillah (a.s) Allah-u Teala’nın “Onların çoğu, ortak koşmadan Allah'a inanmazlar.”4 ayeti hakkında şöyle buyurduğu yer almıştır: “O, şöyle diyen şahıstır: Falan kimse, olmasaydı helak olurdum ve eğer falan kimse olmasaydı, şöyle böyle musibetlere maruz kalırdım. Eğer şöyle böyle olmasaydı ailemi kaybederdim.” Bu şahıs, Allah’a mülkünde kendisine rızık veren ve kötülüğü kendisinden uzaklaştıran bir ortak koştuğunu görmüyor mu?” İmam’a şöyle arzedildi: “O ne desin?” İmam şöyle buyurdu: “Doğru olanı şöyle demesidir: “Eğer Allah falan kimse vasıtasıyla bana ihsanda bulunmasaydı ben helak olurdum.” İmam daha sonra şöyle buyurdu: “Evet bu şekilde ve benzeri bir şekilde söylerse bunun sakıncası yoktur.”5
Bu hadis-i şerif, ilahi marifetlerin özü ve tevhit hakikatinin esaslarıdır. İlahi vahiy madeninden ve rabbani ilim kaynağından ortaya çıkmıştır. Özel tevhidi ve de velilerin göz nuru olan kesrette vahdeti beyan etmektedir.
Bu hadis-i şerifler, nefisleri terbiye etmekte ve kalplerin riyazet yolunu göstermektedir. Zira yaratığa bağlanmak ve azameti yüce Hak’tan gaflet etmek, marifet nurunu söndüren, kalbi bulandırıp karartan kalın perdelerden biridir ve bu şekavet sahibi İblis’in en büyük tuzaklarından ve de insanı Hak Teala’nın dergahından uzak kılıp Hak marifetlerden mahrum kılan nefsin büyük hilelerinden biridir.
Hadis-i Şeriflerde bütün hayırların insanlardan ümidini kesmekte olduğu beyan edilmiştir. Zira insanlardan ümidini kesmek, Hakk’a bağlanmanın ve Allah’ın kapısına ulaşmanın yoludur ve bu da bütün hayırların toplandığı yer ve bütün bereketlerin merkezi konumundadır. İnsani fıtrat da bu esas üzere yaratılmıştır.
Dokuzuncu Maksat
Tevekkül ve Zıddı Olan Hırsın Beyanında
Burada da birkaç bölüm vardır:
Birinci Bölüm Tevekkülün Anlamının Beyanında
Bil ki, lügat, rivayet, eserler ve büyüklerin sözlerinde tevekkül hakkında bir birine yakın anlamlar beyan edilmiştir. Bütün bunları açıklamaya çalışmak gerekmez. Bu açıdan onlardan sadece bazısına işaret edeceğiz.
Zahiren türevlerinin de ifade ettiği gibi tevekkül insanın bir işi yapmaktan kendisini aciz gördüğünde o işi güvenilir birisine havale etmesidir. Vekalet ve tevkil de bu babdandır. 1
Lügat ehlinden olan Cevheri –Sihah adlı kitabında- ve diğerleri şöyle demişlerdir: “Tevekkül, acizliğini izhar etmek ve gayrisine güvenmektir.”2
Bu yorum da aslında bir şeyi gerekleriyle açıklamak türünden bir beyandır. Asıl anlamının acizlik olması mümkündür. Nitekim şöyle denmektedir: “Reculun vekelun ve vukeletun” bu ifade, “aciz adam işini başkasına havale etti”3 anlamındadır. Burada havale etmek, acizliğin bir gereğidir. Bazı marifet ehli kimseler ise şöyle demiştir: “Tevekkül, işi tümüyle malikine havale etmek ve onun vekaletine güvenmektir.”4 Bazıları ise şöyle demiştir: “Allah’a tevekkül kulun yaratıklardan ümit ettiği her şeyde Allah’a bağlanmasıdır.” Bazı arifler ise şöyle demişlerdir: “Tevekkül bedeni ubudiyete atmak ve kalbi rububiyete bağlamaktır.”5 Rivayeti şerifelerde de tevekkül hakkında çeşitli açıklamalar vardır. Daha sonra bunlara işaret edilecektir.
Dostları ilə paylaş: |