On İkinci Maksat İlim ve Zıddı Olan Cehalet Hakkında
Burada dört bölüm vardır:
Birinci Bölüm İlim ve Cehaletin anlamı
Bil ki bu makamda akıl ve cehalet askerlerinden karar kılınan ilim ve cehalet, bizzat akıl ve cehaletten ayrı bir gerçektir. Zira daha önce denildiği gibi akıl, ya insandaki soyut akıldır ve akli soyutluluğun altında olan bir soyutlulukla soyut olan vehim kuvvetinin karşıtıdır veya büyük alem aklı olan tümel akıldır ve bunun karşıtı olan cehalet ise, temiz şeriat dilinde, belki de şeytan olarak ifade edilen, tümel vehimdir. Bunların detayları önceden açıklanmış oldu.
Ama bu makamda ilim ve cehalet, o iki hakikatin işlerinden sayılmaktadır. Dolayısıyla aklın işlerinden biri ilimdir. Zira akıl örtülü olmayan soyut bir hakikattir ve delille de ifade edildiği üzere bu hakikat akıl ve ilim sahibidir.”1
Ama cehalet her ne kadar soyut ve ilim sahibi olsa da tabii mülki boyutun galebesi vasıtasıyla idrak ettiği şeyler, cehli mürekkep2 türündendir. Tümel düzen ve ilahi cemal üzere değildir. İhtimalen bu ilim ve cehalet, velayet makamından söylenmiş olan bu rivayet esasınca ilahi nişane ve ayetlerden olacak şekilde Allah-u Teala’yı ve zati, sıfati ve efali işlerini bilmek ve o makamlar hakkında cehalet içinde olmaktır. O halde akli idrakler Hak Teala ile ilgili idraklerdir. Cehalet ve şeytanlık idrakleri ise cehalet ve dalaletlerin temeli olan pis ağaç ile ilgilidir.
Bu özetin detayı şudur ki bütün mümkün varlıkların iki boyutu vardır. Bir boyutu ilahi gaybi boyut olan nuraniyet, vücut, mutlak ve kemalden ibarettir ve bir boyutu ise karanlık, tecessüm, sınırlılık ve noksanlık boyutudur ki o da, eşyanın nefsani boyutunu ifade etmektedir.
Her şey ilk boyutuyla ilahi işlerden ve rabbani ayetlerden sayılmaktadır. Belki de Kafi’de yer alan rivayette Peygamber’in (s.a.a), “şüphesiz ilim üç çeşittir: muhkem ayet…”3 ifadesinde yer alan muhkem ayetten maksat, Allah’ı tanımak ile birlikte olan eşyanın nurani, boyutunu bilmektir. Aklın işlerinden biri de ilahi ayetler olan o nurani boyutu idrak etmektir. Vehim ve cehaletin işlerinden biri ise, cehl-i mürekkep, serap, batıl ve hakikatsiz olan eşyanın tecessümlerini idrak etmektir.
Bil ki Allah’tan başka her şey batıldır.”1
Resulullah’tan şöyle buyurduğu nakledilmiştir: “Araplar Lebid’den daha güzel bir şiir söylememiştir.”2
İkinci Bölüm İlmin En Üstün Faziletten Olduğunun Beyanında
Bil ki ilim en üstün kemallerden ve en büyük faziletlerden biridir. Zira, ilim ilahi isimlerin en üstünü ve mutlak varlığın sıfatlarından biridir. Varlık düzeni, gayp ve şehadet sistemi, ilmin bereketiyle düzene girmiş ve her varlığın hakikati bu hakikatle artmıştır. Bu hakikat, Hak Teala’nın mukaddes dergahına ve Hak Teala’nın makamına ve kuds-i vacibi mertebesine daha yakındır. Hatta ilim ve varlık her zaman birliktedir. Nerede varlık ışığı var ise, aynı ölçüde ilim nurunun ışıkları da vardır. Bu açıdan ilim hakikatinden soyutlanmak, varlığın hakikatinden soyutlanmaktır ve bundan arınmış olmak mutlak yok oluştur.
Bu konu da sağlam delillerle ispat edilmiştir ki varlık diyarı, ilim diyarıdır. Varlıklardan hiçbir zerre, hatta cansızlar ve bitkiler bile ilimden uzak değildir. Varlık kapasitesi miktarınca ilimden nasiplenmişlerdir. 3
Gerçi bazı büyük filozoflardan, akıl sahibi ve akıl edilen şeyin birliği babında tabiat ve madde aleminin alimlik ve malumluktan uzak olduğu ifadesi anlaşılmaktadır. 4
Ama bu açıklama gereğince yeterli değildir. Biz sağlam burhan-i limmi5 ile tevhidin işlerinden biri olan bu konuyu hakikatte ispat ettik.1 Allah-u Teala da Kur’an-ı Kerim’de bu konuya itina göstermiş, bir çok ayetlerde açık bir şekilde varlıkların ilmini ve Hak Teala’yı tespih ettiklerini beyan etmiştir.”2
Ama örtülü olanlar, bu hakikati vicdan ve deliller esasınca derk edemedikleri için bu tesbihi tekvini teşbih olarak yorumlamışlardır. 3
Oysa açıkça bilindiği gibi tekvini tesbih, tesbih değildir. Nitekim marifet ehli kimseler, huzuri müşahade ile bu hakikati derk etmişlerdir. Aynı zamanda bu konudaki bir çok rivayetler de tekvini tesbihe veya tekvini zikre yorumlanacak türden değildir. Bu gerçek, bu hadislere müracaat edildiğinde de ortaya çıkmaktadır. 4
Özetle tüm olarak inkarcılar, bir hakikati derkedemeyişi, o hakikatin yokluğuna delil saymaktadırlar. Oysa onlar Allah’ın meleklerinin ilmini ve Hak Teala’nın ilmini de derk etmemişlerdir.
Özetle insanın varlık ufku belli bir sınırda bulunmaktadır. Tabiat alemine gömüldüğü için de kendi tabiatından örtülüdür. İnsan kendinden üstün veya alt alemleri derk edememektedir. Hatta kendinden bile tümüyle örtülü bulunmaktadır. Dolayısıyla da kendisinin bu deri, kemik, mülki beden, hissi ve hayali idraklerden ibaret olduğunu zannetmekte, kendi hakikatinden ise gafil bulunmaktadır. Bu açıdan bütün gayreti, bu mülki hedefleri karın ve cinsel organını tatmine yöneliktir. Kendinden gafil ve örtülü olduğu için de insani hedeflerini bilmemekte ve onun için adım atmamaktadır. Evet, hayvani hayatından başka bir şey bulamayan bir kimse, sadece hayvani hedeflerine yönelir.
Özetle ilim ve özellikle de Allah, Allah’ın isimleri, sıfatları, mukaddes zatın ayetleri ve Hak Teala ile ilgili şeyler hakkındaki ilim, en üstün faziletlerdendir. Burhan yollarını, istidlal tekniklerini, helak edici ve kurtarıcı şeyleri bilmek ve ilahi temiz şeriatın adap ve sünnetlerini bilmek, diğer iyi konulardandır ve onlar vasıtasıyla ilim dalında asıl ve zati hedef olan Allah hakkındaki ilim, hasıl olmaktadır. Zira bütün ilimler, hak şeriatlar, sorumluluk addeden ameller ve dinlerin ilmi ile ilgili şeyler ya ilk etapta ve direkt olarak veya ikinci etapta ve endirekt olarak Allah’ı bilmeye dönmektedir. Allah’ı bilmek, delil açısından da, asıl maksat değildir. Aksine ölçü, kemalde ve marifetullahtadır ki onun son mertebesi de varlıkları terk etmekten ve benlik ve bencillik duygularını temizlemekten ibaret olan mutlak fenadır. Allah bizlere ve bütün eminlere bunu nasip etsin.
Dostları ilə paylaş: |