Orijinal adı: Şerh-i Hadis-i Cunud-i Akl ve Cehl Merhum İmam Humeyni (r a)


Altıncı Bölüm Bu Hususta Şahit Olabilecek Nakli Deliller



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə45/66
tarix24.02.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#43328
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   66

Altıncı Bölüm

Bu Hususta Şahit Olabilecek Nakli Deliller


Bu konudaki rivayetler, buraya sığmayacak kadar çoktur. Biz sadece bir kaçını zikretmekle yetiniyoruz.

Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “(Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır.1

Vesail’de yer aldığında göre İmam Seccad (a.s) zühtün Allah’ın ayetlerinden birinde yer aldığını beyan ettikten sonra bu yukarıdaki ayeti tilavet buyurmuşlardır.2

Bu rivayet, daha önceden söylediğimiz hususların şahidi konumundadır ki züht nefsani sıfatlardan biridir ve amel ile birlikte olan bir şeydir. Sadece terk etmek anlamında değildir. Elbette dünya sevgisinden arınmış ve dünyadan yüz çevirmiş bir kalp, ne dünyanın yüz çevirmesine üzülür ve ne de dünyanın yönelmesine sevinir. Zahit bir kalp için itinasızlık ve kolaylaştırıcı bir halet hasıl olur ki, bu halet sayesinde dünyaya ve süslerine teveccüh etmez; nerede kaldı ki dünyayı kaybettiğine üzülsün veya dünyanın kendisine yönelmesi sebebiyle feraha ersin.

Allah-u Teala kadının sıfatı hakkında da şöyle buyurmuştur: “Derken, Karun, ihtişamı içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar: Keşke Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı; doğrusu o çok şanslı! dediler. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın mükâfatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.3

Dünya hayatına bağlanan ve bütün hedefi dünya ve onun süsü olan bir kimseler, Karun’u süslerüyle görünce, arzu kazanları kaynamaya başladı ve dünya süsüne hasret duydular. Ama ilim sahibi olanlar ve Hak Teala tarafından kendilerine gayb ilmi inayet edilmiş olanlar, dünya süslerine ve Karun’a itina etmediler, Allah’ın sevabını ümit ettiler ve de sabırla bu sevapları elde edeceklerini anladılar.

Bu ayet-i şerife zühdün ilk makamına işaret etmektedir. Elbette ayet-i şerifenin züht makamıyla ilgili olmaması da muhtemeldir. Biz bu ayeti hadis şarihlerinden4 bazı araştırmacılara uyarak zikrettik.

Rivayet edildiği üzere Allah Resulüne (s.a.a) “Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm'a açar.”5 ayetindeki “gönlünü açma” kelimesinin anlamı sorulunca Peygamber şöyle buyurdu: “Şüphesiz ki nur, kalbe girince göğüs genişlemekte ve genişlik bulmaktadır.” Kendisine şöyle soruldu: “Ey Allah Resulü! Bu göğüs genişliği için bir alamet ve nişane var mıdır?” Peygamber şöyle cevap verdi: “Evet, dünya yurdundan uzak durmak ve ebedi yurda yönelmek ve o gün gelip çatmadan ölüme hazırlanmak”1

Malum olduğu üzere kalp tabiatın karanlık yurduna ve dünyanın dar ve karanlık kuyusuna yöneldiği sürece ve bu alemin zincirlerinde esir olduğu müddetçe, dar, karanlık ve zulmanidir. Hidayet nuru cemal ve celal tecellisine mazhar olmaya layık değildir. Dünyadan ve süslerinden yüz çevirdikçe de kendisi için göğüs genişliği hasıl olmakta ve manevi nuru kabullenmektedir. Böylece sonunda aldatma yurdundan tümüyle dönmekte, soyutlanmakta ve uzaklaşmaktadır. Böyle olunca da mutlak nuru ve cemil cemalin tecellisine layık olmaktadır. Belki de ölüm için hazırlanmak, hayvani doğal ölümden daha genel bir anlam ifade etmektedir. Dolayısıyla zühdün bütün mertebelerini ifade etmektedir.

Rivayetler


İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Dünyada züht içinde yaşayan kimsenin Allah kalbinde hikmeti sabit kılar, dilini hikmetle açar, dünyanın ayıplarını, dertlerini ve tedavi yollarını ona gösterir, onu dünyadan salim bir şekilde esenlik yurduna götürür.”2

İnsan dünyada züht içinde yaşayıp her şeyinden yüz çevirince de saadet yolunu ve insanlığın kemal makamına ulaşma şeklini kendine gösteren hikmet, kalbine kök salar ve kalbinden diline dökülür. Nitekim ihlas hakkında da şöyle buyrulmuştur: “Kırk gün Allah için halis olan bir kimsenin hikmet çeşmeleri kalbinden diline dökülür.”3

İhlas da arzularını ve isteklerini terk etmek hususunda hakiki züht ile ortak bir makamdadır. Hikmetin hakikati de bencillik zulmetine karşıdır. Dünya süslerinin sevgisi, insanın kalbinde olduğu müddetçe kendi ayıplarından örtülü kalır. Zira, muhabbet perdesi, hicapların en kalın olanıdır. Nitekim şöyle buyrulmuştur: “Bir şeyin sevgisi, insanı kör ve sağır kılar.”4

Dünya sevgisi ve rağbeti kalbinde yer ettiği müddetçe dünyanın ayıpları hep güzel gözükür, çirkinlikleri cemil ve cemal olarak tecelli eder. Allah-u Teala kalbi dünya sevgisinden soyutladığımız ve süslerinden alıkoyduğu gün, bize dünyanın ayıplarını gösterecek dertlerini ve derman yollarını bizlere bildirecektir. O halde, bu kalın perde yırtılınca güzel bir surette bizlere tecelli eden bu ayıplar, perde gerisinden dışarı çıkar ve insan dert ve dermanı tanıdığı zaman da süluk yolu kendisi için aydınlanır ve onun için ıslah yolu kolaylaşır. Dünya sevgisi bütün hataların başı olduğu için dünyada züht içinde yaşanıldığı zaman, nefis esenliği hasıl olur. Eğer insan hakiki bir züht içine girecek olursa bütün anlamıyla salim ve ayıpsız olarak dünya yurdundan esenlikle çıkar. Zira bütün ayıplar, insanın ilgilerinden ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla Allah-u Teala’dan başka bir şeye ilgi duymadığı taktirde mutlak esenlik ortaya çıkar.

Hafs b. Giyas şöyle diyor: “İmam Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu işittim: “Bütün hayır bir evde karar kılınmıştır ve bu evin anahtarı da dünyada züht içinde yaşamaktır.” İmam daha sonra şöyle buyurdu: “Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır: “İnsan, kimin dünyayı yediğine aldırış ettiği müddetçe imanın tatlılığını elde edemez.” İmam Sadık (a.s) daha sonra şöyle buyurmuştur: “Dünyada züht içinde yaşamadıkça imanın tatlılığını tatmak, kalplerinize haram kılınmıştır.”1

Bu hadisten de anlaşıldığı üzere iyilik ve saadete ulaşmak, dünyadan ilgisini koparmadıkça ve züht içinde yaşamadıkça mümkün değildir. Dünyaya bağlanmak ve rağbet etmek, şekavetin ve örtünmenin temellerindendir. Hakeza açıklığa kavuştuğu gibi züht hayır kapısının anahtarıdır. Nitekim daha önce de zikredildiği üzere zühdün kendisi bizzat hedef değildir. Nitekim anahtar ve bizzat hedef değildir. Sadece kapıyı açmak içindir. Dolayısıyla saadet ve marifet kapısını açmak da züht ile mümkündür.

Daha sonra İmam Sadık (a.s) özet olarak zühdün ve hayırların ilk derecesini beyan etmiştir. Resulullah’tan da naklettiğine göre insan züht içinde yaşamadıkça ve dünyadaki şeylere ilgisiz davranmadıkça imanın tatlılığını tadamaz. Dolayısıyla insan, hayvani makamdan mide ve tenasül organından geçmedikçe ruhani makama ve insani menzile ulaşamaz.

Biz şimdi hayvanlar, derecesinde ve menzilinde durmaktayız. Dolayısıyla imanın hakikatinden, hatta İslam’ın hakikatinden laf dışında bir nasibimiz yoktur. Dolayısıyla da imanın tatlılığını anlamamaktayız. Kalp bunu tatmadıkça da tatlılığını anlamak mümkün değildir. İnsan bu hayvanlık makamında olduğu müddetçe de bunu tadacak bir kalp yoktur.

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ali’nin (a.s) kitabında şöyle yer almıştır: “Şüphesiz dünyanın örneği yılanın örneği gibidir ki dokununca oldukça yumuşaktır, oysa içini öldürücü bir zehir doldurmuştur. Akıllı insan ondan sakınır, ama cahil çocuk ona meyleder.”1

Ruhani makamları bilen, insanlık yurdunun kılavuzu olan ve kendisine eşyanın zahiri ve batını aşikar olan Müminlerin Emiri Hz. Ali (a.s) da dünyayı herkesten daha iyi tanımaktadır. Hz. Ali dünyanın zahirinin aldatıcı ve lezzetli olduğunu bilmektedir. Ama şüphesiz her lezzette bir saadetten mahrumiyet ve de tehlikeli şeylere giriş vardır ki cahil ve gafil kimse bunu bilemez ve buna inanamaz. Zahirden başkasını ayırt edemeyen bir çocuk, güzel görünümlü bir yılanı görünce büyük bir aşk ve iştiyakla ona yönelir, her ne kadar sakındırılırsa da buna inanmaz.

“Zavallı bedenini helak etmekte acele davranır.”2

Bütün bu tarikat pirleri, hidayet yolunun salikleri, insanlığın kılavuzları, semavi kitaplar, büyük peygamberlerin kitapları, yüce velilerin rivayetleri, marifet ehlinin ve kalp ashabının nasihatları, biz cahil ve gafil kimselerin kalbini hiç etkilememiş ve de etkilememektedir. Dünyanın güzel görünümü ve süsleri bizleri içindeki öldürücü zehirinden gafil kılmıştır. Bunun hakikatini keşfettiğimiz gün ise artık fesatlarından sakınmak mümkün olmayacaktır. Zira sureti batına işlemiş ve temiz fıtrat onunla kirlenmiştir. Tıpkı diğer maddelerle karışan altın gibidir ki onlar eritilmedikçe halis bir şekilde altın elde etmek mümkün değildir ve insani fıtrat da işte bu altın ve gümüş madeni gibidir.”İnsanlar altın ve gümüş madenleri gibi madenlerdir.”1

Halis fıtratta, mutlak kemal olan Allah sevgisinden başka bir şey yoktur. Allah’tan gayrisinin sevgisini elde edince de halis olmaktan çıkmaktadır. En büyük katışık ve kirlenme ise dünya ve tabiat sevgisiyle kirlenmesidir. Zira bu şekilde kirlenince fıtrat hasebiyle saf ve temiz olan kalp sayfası paslanmakta ve dolayısıyla da hiçbir hakikat olduğu gibi tecelli etmemektedir. Ya hiçbir hakikat ona yansımamakta, veya yansıyınca da eğri-büğrü yansımaktadır. “Ama kalplerinde bir eğrilik bulunanlar fitne aramak ve keyiflerince yorumlamak için sadece anlamı benzeşiklerin ardına düşerler.”2

Nefsani istekler ve dünya sevgisiyle karışmış olan sapık bencil kalpler, ilahi kitabın tevilini ve Kur’an’daki ayetlerin tevilini, hatta yaratılış alemindeki ayetleri, kendi nefsani istekleri üzere tevil eder ve bu da kendi görüşünce tefsir etmektir ki bu durumda şeytanın ve nefsin tasarrufu söz konusudur ve bu tefsir, batıl ve haramdır.

Suretin manaya ve kabuğun öze döndürülmesnden ibaret olan ilahi kitabın tevili de sadece sapmamış kimseler için kamil bir şekilde mümkündür. Onların kalbinde Hak Teala’nın nurundan başka hiçbir şey yoktur. Onlar, mutlak tevil makamı olan meşiyyet ve mutlak fena makamına erişmişlerdir. Bu makam sadece Resul-i Ekrem ve onun ilim ve marifette kökleşmiş halifeleri (a.s) için hasıl olabilir.3

Halbuki, onun gerçek yorumunu ancak Allah ve ilimde derinleşmiş olanlar bilir.”4

Bu konu daha fazla bir açıklamayı gerektirmektedir ki şu anda bundan mazuruz. Başta da sonda da hamd Allah’a mahsustur.

Onaltıncı Maksat


Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   41   42   43   44   45   46   47   48   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin