Orijinal adı: Şerh-i Hadis-i Cunud-i Akl ve Cehl Merhum İmam Humeyni (r a)


Korku ve Zıddı Olan Cür’etkarlık (Küstahlık) Hakkında



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə48/66
tarix24.02.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#43328
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   66

Korku ve Zıddı Olan Cür’etkarlık (Küstahlık) Hakkında


Burada üç bölüm vardır:

Birinci Bölüm

Rehbet’in (Korkunun) Anlamı Hakkında


“Rehbet” kelimesi korku anlamındadır.”Rehban” kelimesi ise korkuda aşırı gitmektir.”Ruhban” ise “rahib”in çoğuludur.”Ruhban”ın çoğulu ise “rehabin” kelimesidir.”Rehbaniyyet” ise insanlardan uzak durmak ve ibadetlerine meşgul olmak için dünya lezzetlerinden kenara çekilmektir.”1 Bu haslet İslam’da yasaklanmıştır ve rivayette şöyle yer almıştır: “Ruhbaniyyet İslam’da yoktur.”2

Bir başka hadiste ise şöyle yer almıştır: “Bir şahıs, ben ruhbanlığa yönelmek istiyorum” deyince Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Bunu yapma, şüphesiz ümmetimin ruhbanlığı camilerde oturmaktır.”3

Toplumu terk etmek, kadınları terk etmek ve Allah-u Teala’nın insanlara merhamet ettiği kuvveleri amelden alıkoymak anlamındaki ruhbaniyet, cehaletin zirvesidir ve tür olarak da bir çok fesatlara sebep olmaktadır. Aklın askerlerinden ve nefsin maslahatlarından biri olan, Allah’tan korkmak ise cehaletin askerlerinden biri olan Allah’a karşı küstahlığın karşıtıdır ve de o anlamda bir ruhbanlığın gereği değildir. Aksine marifet ehlinin dilinde olan halvet, insanlardan uzaklaşmak değildir.”4 Kalbin Allah’tan gayrisiyle meşgul olmayı terk etmesinden5 ibaret olan marifet ehli nezdindeki halvet, bazen sadece uzlete çekilmenin ve insanlara karışmayı terk etmenin bir mertebesi ile hasıl olmaktadır. Bu anlam da ruhbanlık değildir. Aksine akıl ve şeriat açısından daha üstün bir konudur.

Özetle aklın askerlerinden biri olan rehbet, Hak Teala’dan korkmaktır ve bu da rahmeti ümit etmeye aykırı değildir. Bu yüzden ümit de karamsarlığın karşıtı olup aklın askerlerinden biridir. Bunu daha önce açıklamış olduk.



İkinci Bölüm

Korkunun Derece Farklılıklarının Beyanı Hakkında


Genel oalrak bilmek gerekir ki korkunun derecelerinin farklılığı, ibadet edenlerin ve Allah’a doğru süluk edenlerin derece farklılığından ve marifet derecelerinin ihtilafından kaynaklanmaktadır.

O halde korkunun birinci derecesi, ceza ve azaptan korkmaktır ve bu genelin korkusudur. Genellikle korkanların korkusu bu türdendir.

Sevaptan mahrumiyet ve sevimli lezzetlere ulaşmama korkusu da bu dereceye girmektedir. Bu derecede bulunan bir korku, Allah’tan korku değildir. Nitekim eğer bu korku üzere yapılan ibadet de halis ibadet değildir. Hadis-i şeriflerde şöyle yer almıştır: “Bu ibadet, kölelerin veya işçilerin ibadetidir.”1

İnsan nefsinin ve nefsani şehvetlerin esaretinde kaldıkça, bencillik içinde çırpındıkça ve özetle şeytani renk olan nefsani renk içinde oldukça, ne ibadet ve itaati Allah’a ibadet sayılır, ne de korku ve rağbeti Hak Teala’dan korku ve rağbet olarak kabul edilir. Aksine bu makamdaki bir insanın bütün şekilsel, manevi, kalbi ve kalıbi amelleri nefsanidir ve de şeytani nefis rengine bürünmüştür.

Korkunun ikinci derecesi ise, has (özel) kimselerin korkusudur. Bu da kınanmaktan korkudur. Bunlar, Allah-u Teala’nın mukaddes dergahından uzak düşmekten, kınanmaktan ve inayetten mahrum kalmaktan korkarlar. Bunlar, hayvani lezzetlerden ve doğal şehvetlerden uzaktırlar. Ama manevi lezzetler, ruhlarında mevcuttur. Makam yakınlığını dilerler, bu dilek olduğu müddetçe de nefsaniyet renginden ve şeytani renkten halis ve arınmış değillerdir. İbadetler ve itaatler, bu amaçla olursa her türlü renkten arınması gereken Allah’ın dini olamaz.”Bilin ki halis din Allah içindir.” 2

Korkunun üçüncü derecesi ise, Ehes’ul-Havas’ın (hasların hassının) korkusudur. O da örtülü olmaktan korkudur. Bu kimseler de ihsan ve bağışa teveccüh etmez, huzur şevki ve lezzeti, bu kimseleri iki dünyadan koparmıştır. Ama işin içinde nefsaniyet oldukça, müşahade ve huzur iştiyaki bulundukça, hakiki ihlas ve Allah sevgisi olarak sayılamaz. Gerçi, bu da öyle yüce bir makamdır ki marifet ehlinden halis kılınmış kimseler dışında hiç kimse bu makama ulaşamaz. Bizim gibi örtülü olan kimselerin tamah eli bu makama ulaşmaktan uzaktır.

Korkunun dördüncü derecesi ise, velilerin korkusudur ki onlar, varlık ve bencillik renginden temizlenmişlerdir ve Allah’ın rengine bürünmüşlerdir. “Boyası Allah'tan daha güzel olan kimdir?”1 Onlar, kalplerine yansıyan celal ve cemalin tecellilerinden dolayı korku içindedirler.

Bilmek gerekir ki, her cemalde bir celal ve azamet gizlidir. Bu açıdan cemalin cilvesinden korku hasıl olmaktadır. Bu azamet korkusu genel olarak, üç mertebeye ulaşmaktadır. Zira, ef’ali, esmai ve zati cilveden kaynaklanmaktadır. Bunun detaylarını anlatmak ise burada mümkün değildir. Hakiki korku, nefsaniyet ve bencilliğin olmadığı bu son dereceden ibarettir.

Korkunun bu derecelerinden her birinin karşıtında ise, cür’et ve küstahlıktan bir derece vardır. Nitekim birinci derecenin karşısında günahlar hususunda cür’et vardır. İkinci derecenin karşısında, sürçmeler hususundaki cür’et vardır. Üçüncü derecenin karşısında ise iradesiyle hicaplara girme hakkında hicap vardır. Dördüncü derecenin karşısında ise bencillik hususunda zat, sıfat ve fiil olarak nefsani ve şeytani renge bürünme cür’eti vardır.

Üçüncü Bölüm

Korku Yoğrulmuş Fıtrattan ve Akıl ve Rahman’ın Askerlerinden Biridir, Cür’et ise Fıtratın Örtülmesinden ve Cehalet ve Şeytanın Askerlerinden Biridir


Bilmek gerekir ki bütün insanların üzerinde yoğrulduğu fıtratlardan biri de –eğer bütün kalpler teftiş edilecek olursa bunun aksi görülemez. Elbette örnekleri hususunda farklılık vardır, ama bu hakikatin aslı hususunda hiçbir farklılık söz konusu değildir- büyük bir varlıktan korkmak ve onu ulu saymaktır. Güçlü kimseler, sultanlar ve cabbarlar karşısında, hatta zarardan güvende olduğu zamanda dahi hasıl olan korku, büyük kimseyi ululama fıtratındandır. Bu yüzden adil sultanın huzurunda her hangi bir günah işlemeyen kimseler dahi, kendilerini küçük görmekte, korku içinde olmaktadır. Hatta bir alimin büyüklüğünü derk eden kimseler bile, fıtratları gereği zararlarından tümüyle güvende oldukları halde korku içinde bulunmaktadırlar.

Biz örtülülerin kalbinin Hak Teala’dan korkudan yoksun olması, Allah’ın azametini derk etmememizden kaynaklanmaktadır.. Bu fıtrat tabiatın, kalın perdeleri ile örtüldüğü için, Allah’a karşı küstahlığa yönelmektedir. Ama tabiat örtüsünden sıyrılan ve Allah’ın azametinin kalplerine tecelli ettiği kimselerin, hiçbir zarar ve yarara teveccüh etmeksizin cennet ve cehenneme itina göstermeksizin, kalpleri azamet ve celal tecellisinden dolayı titremektedir.1 Bu kimselerin Allah korkusundan kendinden geçiyordu.2 Bu kimseler evliyanın huzur zamanı ve yakınlık miracı olan namaz esnasında renkleri sararıyor3, bedenleri titriyor ve kendilerinden geçiyorlardı.4

Mirac gecesinde de Resulullah (s.a.a) azamet tecellilerini görünce de kendinden geçiyor, ondan sonra üns ve rahmet tecellisiyle kendine getiriliyordu.5 Orası azamet dışında herhangi bir şeyden korku makamı değildi. Azap ve cezadan bir eser yoktu. Orada aşk ve muhabbet fıtratı, bütün hakikatiyle ve rağbet ve korku fıtratı bütün anlamıyla örtülü olmaksızın vücuduna hükmediyordu ve fıtratın hükmü, Hakk’ın hükmünden ayrı değildi.

Buradan da bilmek gerekir ki hangi mertebede olursa olsun cür’et ve küstahlık, fıtrattan örtülü olmaksızın ortaya çıkamaz. Örtülü olma derecesi esasınca, Hak Teala’dan korku da, diğer korkulara dönüşür, korkuların en yücesi ise, azamet ve celal yurdundan ef’ali tecelliler hasebiyle ortaya çıkan korkudur. Bunun en üstün mertebesi ise sıfati tecellilerdir.

Son mertebenin sıfati tecelliler olduğunu söylememizin nedeni ise zati tecellilerin korkunun fena ve yokluk makamı olmasıdır. “İyi bilin ki, Allah'ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.”6 Belki buradaki delillerden maksat da tümel fenaya ulaşmış olan mutlak velilerdir. Onlar, kendilerinden ve korkunun bütün mertebelerinden kopmuşlardır.

Veya korku, örtülü olma anında hasıl olmaktadır. Bu makamda ortaya çıkan her korku, Hakk’a karşı küstahlaşmanın aynısı olan İblis ve nefsin tasarrufatından biridir. Zira, Hak’tan gayrisi için, Hak’tan gayrisinden korkmak, Hak için değildir. Kendisin gelme (sehv) halinden sonra büyük velilere ve kamil peygamberlere hasıl olan korkular ile örtülü olan diğerleri için ortaya çıkan korku arasında büyük bir fark vardır. Onların korku ve rağbetinin diğerlerinin korku ve rağbetinden büyük bir farkı olduğu açığa kavuşmaktadır.

On Sekizinci Maksat


Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   44   45   46   47   48   49   50   51   ...   66




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin