BURSA SURESİ
SU AYETİ:
Yaşamın başlangıcında SU var
bitişinde de SU !
KORO:
“Su” ayetiyle başlar Bursa Suresi
su gibi akar zamana koşut...
I.
Buruk bir büyüyle canlandı her şey
garip bir efsunla, yıkılınca Atussa1
donunca zaman tek bir solukta
Prusa Bursa oluverdi ansızın.
Gök kubbede duran ışık
çağladı,ağdı Ova’ya
bir damla su daha sızdı
revakta duran kovaya.
Bu yüzdendir belki de toprağındaki bereket
bu yüzdendir gizemindeki soylu kan
ve kutsanmışlığındaki talan
bu yüzdendir mutlaka
“Billur bir avize(dir) Bursa’da zaman.”2
Hannibal’dan3 Hacivat’a
Karagöz’den Mezitler’e
Her mevsim erguvan4
her gün erguvann....
II.
KORO:
İlk suyu Pınarbaşı verdi Bursa’ya
Hisar’da tavlandı demir çeliğe
kalemin yerini kılıç alınca
kılıcın önüne kalkan gelince
Orhan’ı bu görkem çekti Bursa’ya
Susurluk,Adırnaz,Nilüfer derken
Olympos’un göğsü aktı Bursa’ya
Apolyont,İznik,Dalyan gölleri
suyun güvenini sundu Bursa’ya.
III.
Gökyüzünden yeryüzüne
ağıp geçen uygarlıklar
bir böceğe ulaştılar
hükmüne diz çöktüler
gizine secde ettiler
su olup kozanın yüreğine akınca
Bursa çekmesi’ne5 ilmik attılar
İpekçe dokudular tarihi
Bu yüzden ipekçe söyleşir Bursa
ipekçe gülümser ipekçe güler
ipekçe sevişir ipekçe sever.
IV.
“Bursa,sudan ibarettir vesselam!”6
tam da bu yüzden
çok su götürür
o görkemli serüven
ve su
dolaşıp zamanın çıkmaz sokaklarını
bir nokta olur tarihinde Bursa’nın:
“Yeşil” bir nokta:
varsayılan iki dünya
kendini Bursa’dan saymış
bu dünyalar birbirine
yeşil bir yolla kavuşmuş
müziğin mistik yanında
tasavvufa keman olmuş.
V.
KORO:
Yaşamın bir rengi de çınarcadır Bursa’da
İnkaya’nın giz yükü canımı çeker alır
seviyi anlatır bana her bahar sevdalanır
her yazın gölge verir, her lodos ırgalanır.
Kule-i Cihan’dan7 bakan görür rüyasını
Sultan Ahmet Camisi’nin altı minaresini
Karcıbaşı kar getirir İstanbul üzre satar
Şeyh Küşteri8 bir oyunla gösterir hünerini.
Kirazlıyayla’ya gittiğim bir gün
ben de içtim badesini sevinin
sevda defterime konan kuşlarla
ben de uçtum Bakacak’tan9 aşağı.
VI.
KORO:
“Su” ayetiyle başlar Bursa Suresi
su gibi aydınlık,su gibi uzun
ta Thedora’nın10 ıslak bedeninden
sağarak şehvetli sıcağını
Pythia’da11 örneğin bir Eski Kaplıca’da
bu kentin ağrısı suya dökülür
acısı,sızısı suyla sökülür
Sarıkız’dan12 alıp esin dilini
bin yıldır sulara türkü yakılır:
“Bursa’nın üçtür kurnası”
Çekirge’den Oylat’a dek
um yerine sular akar
sular cana canlar katar
derince bir felsefedir
sular hep uygarlık kokar.
VII.
KORO:
“Su” ayetiyle başlar Bursa Suresi
akar Marmara’ya suyla buluşur
iyotun gizini söyler tuzlu su
yakamoz gösterisinden alıp fosforu
getirip Bursa’ya bir çeşni sunar:
Suyun büyüsü yayılır
harelenen dalgalarla
deniz kızları oynaşır
ebruli zamanlarla.
VIII.
Ahşap oymanın dili var
minberden mihraba kadar
su gibi konuşur hem de
Ulucami’de kabartmalar.
İznikli çiniler selam alırlar
çininin dilinden selam verirler
İncil’den,İsa’dan,
“yarin yanağından başka
her şeyde hep beraber” diyen
Şeyh Bedrettin ustadan...
gönül alır gönül verirler...
IX.
Beyce’den13 öteye yollar
dağdan dağa ulanırlar
Bursa’nın çağdaşlığınca
onlar çağ dışı kalırlar.
“Sürgün lacivert”in14 yurdu
Harmancık’tan gelir kendi
krom madeninde yazgı
kahredici kara yazgı:
Bindirilir Mudanya’dan gemiye
uzun sürgünlere açılır yolu
denizler aşırı gider
ben de giderim ardından
yüreğim,aklım da gider:
Al olaydı gül olaydı
göllenip bizde kalaydı
bizim olan güzellikler
bizlerden saygı göreydi.
X.
KORO:
En güzel şiirlerini Bursa’nın
Bursalı bıçakçılar
bıçaklarıyla yazdılar
su vererek
zağ zağ ipildeyen mavi çeliğin ağzına
sonu hazin aşklarının
kozmik resmini kazdılar:
İncelttiler çeliğin beğenisini
bir yanı yaralı düşlerini de
katarak ağırbaşlı ellerine
sivrilttiler kınalı hançeri
yalana,dolana,yanlış olana
umuda sevdaya bileyip hıncı
yaşamın kör yanına sundular:
Her gün bir çıban deşilsin diye
sürsün diye suyun hükmü sonsuzca...
XI.
İlk adı Olyımpos,Zeus yaylağı
son adı Uludağ,tanrılar dağı
“gökyüzü senatosu orda toplandı”15
Tazecik gelindir kış boyu beyaz
baharda yeşilli,nazlı,zilli kız
yazın serin yaylasıdır sevdanın
sonbaharda binbir rengin yorumu:
Belki iç yüzü içimin
belki dış yüzü dışımın
bazen yangınıma körük
bazen de tuzu aşımın:
Kırk kat kültür ögesidir
evrensel çağrıya açık
nice bir ulu olsa da
bülbülü güle dolaşık.
XII.
Yüzlerce camisi var
minareden ormanı
yüzlerce meyhanenin
geçer kadeh kervanı
şarabın antik tadında
eder gönül harmanı
Prusa’yı Bursa yapan
bu evrensel çağrısı
özünü,tözünü bilen
bilmez yürek sayrısı.
XIII.
KORO.
Kibele’nin sütlü göğsü Mysius’da16 gül oldu
Süleyman uçarken gökte Keşiş Kayası’na17 kondu
Hannibal’in kaçak sesi boğa kanında boğuldu
İskender’in “büyük” gülü Hisar burcunda soldu
Timur’un hoyrat eli Bizantin’den el aldı
Selçuklu’nun adaleti Bursa’yı ziynet bildi
Yıldırım’ın yarım gözü Şüşter Bağı’nda18 kaldı
Cumhuriyetin özgür sesi Bursa göğünde dondu.
Botanik Parkı’nda şimdi
güller gülleri çağırır
ne o güller antik şimdi
ne de ötüşen bülbüller.
“Misk-i amber diyarında”19
duman,sis,kirli hava
estetiğin divanında
yargılanır bu dava.
XIV.
“Su” ayetiyle başlar Bursa Suresi
akar gider yüzyıllardır serüven
Arkası gelmeyen kavim kardeş göçünden
ürktü,korktu,kimliğini yitirdi
Hüsn-ü Güzel20 rüyasını bitirdi.
Bitmedi bir türlü kentsel yolcuğu
demir filizleri el açıp göğe
minareler gibi duaya durdu.
Yasak konduların izbelerinde
binlerce ayıbın çığlığı kaldı.
Ovası elmasız,gülsüz, gülşensiz
dağları Hera’sız21,merasız kaldı.
Dutları Çin kumaşı sardı
ipekböcekleri yapraksız kaldı
Duğulu Baba’nın22 türbesi öksüz
tahta kılıçları anlamsız kaldı
En güzel şiirlerin yazıldığı yer
Eski Tutukevi23 sahipsiz kaldı
yıkıldı ne varsa Nazım’a değgin
Bursa Nazım’sız,Nazım Bursa’sız kaldı
Talana uğradı bağı bostanı
kokusu kayboldu, tadı bozuldu
bütün renklerini zamana verdi
yerine hazin bir destansı adlı.
KORO:
Bu kentin yazgısı benim de yazgım
ülkemin aynası, tenimde yangın!...
Artık, sular bile Bursa’ya dargın!
XV.
Şimdi oturup Koza Han’ın kalbine
demli bir çay içesim var dostlarım
içimdeki burukluğu atasım var dostlarım
akşam güneşine göğsümü açıp
nargilemden çekesim var dostlarım
dilimdeki acılardan kaçasım var dostlarım
çıkıp Tophane’ye Bursa’ya karşı
sevdalımı sevesim var dostlarım
Bursa’yı yaşamaya hevesim var dostlarım!
XVI.
KORO:
“Su” ayetiyle başlar Bursa Suresi...
Bursa,2002
Bursa Defteri, Ahmet Hamdi Tanpınar Şiirleri 2002(kitap), Diji Mecmua
BİNALARDAN BİR BİNA
-Eski Bursa hapishanesi’nin anısına-
1.
Gökyüzünün rengini kimse boyayamadı kendi rengine ve Bursa hep yeşil kaldı, hep şeftali tadında.
Kocaman bira kadehlerinin çınladığı daracık sokakları
ve yamaçları yüreklerin
2.
Kalın taş duvarlı binalardan bir bina
orada
alnında kuşlar
gözü çok
dili yok
kenti bir mil uzaktan hüzünleyen bir zaman beni bir adım
şimdi
kurtlar bayramında
kementte incecik boynu.
3.
Doyumsuz içilen yürekyağıyla dokuma fabrikaları tektük ,
ilk özgür türküsünü dillendirirken en ilkel günlüğünde ülkesinin
tarihe bir şair
şaire ceza
ve cezaya ün kaydediyordu
unutulmasın diye puşt oyunları mavi dünya yüzünde sevinin acılı çağları gitsin dönmesin diye.
4.
Şimdi
doksanlı bindokuzyüzlerinde ayaz vurgunu takvimin
düş hırsızları kestane yapraklarında kirliyeşil
ve gülücük düşmanları Zeus tapınağında
ayakta .
iIşiyorlar
kendi değeryargılarına.
Ben vişneçürüğü kadar hüzünlü şair.
geçerken siyah taştan boynu bükük duvarların dibinden destansı bir ses duyarım:
Karanfilli türkülerde taşlar tuğlalar
birini özlemişler:
kahkahasını birinin
şiir okumasını: bin yıldan beri bin dilden
ders verişini Balaban'a
ve sırtüstü yatıp ranzasına elleri ensesinde kenetli
o tehlikeli işi işlemesini sık sık
ve sözcüklerden çobandürümü yapıp sunuşunu halkına.
.
5.
Yanlış bir zamanında ülkemin
yanlış tanrılarına adanan
yanlış kere kurbandı o
her bağlanışında elleri yüreğine adı dünyayı
/tuttu
ve hiç bir yargılık yadsıyamadı yaşama tanıklığını
o hep büyük kaldı
büsbüyük.
6.
Binalar bina olalı böyle duvar görmediler
uvarlar duvar olalı böyle mutlu olmadılar.
7.
Şimdi öksüzlüğünü,yalçın kayalar arasında biten çiğelem gibi
ve nasıl bir tarla kuşu olduğunu anlatıyor gelip geçenlere.
8.
Ciğerlerine ulaşan kirli eller bile
karartamadı alnında parlayan bitimsiz ışıltıyı şair hep el üstünde- şairimsiler çatlasın-
ve yürekler üstünde. Dosdoğrusu bu.
9.
Utandın mı ey yanlışı koşullayan takvim yüzü kara zaman
dünya seni suçlu bulacak tarihleri yanlış düşüyorsun
yanlışa ayarlıyorsun çitlenbiğin çirtmesini
yanlış yerlerde ve yanlış zamanlarda tüketiyorsun yanlışlarını yanlışsız kalacaksın.
10.
Gücün büyüsün ey çağrışım gizemli gücü şiirin
yolla bildirini karıncalar kadar çok alanlara
de ki
yakın bir yüzü tarihin
Bursa' da
geçmişini arıyor.
11.
Selam olsun adı kutsal direnmelerine her şeyin!
Yazarın YÜREĞİM KOYNUNDADIR(1986) adlı kitabından.
BURSA’YI YAŞAMAK
Bursa’yı yaşamak
hep düşe kalka
bir düşün ardından
koşmak gibidir
Bursa’yı yaşamak Bursa’dan öte
gülün oylumuna düşmek gibidir.
Işığın gözgüsünden süzülen tüller
kutsal ve eskil bir yasak gibidir
yalnızca minberde okunur faslı.
Geçmiş anıları saklayan hanlar
kimliği kaybolmuş kentler gibidir
tözünü çözecek rehberi bekler.
İpeksi öfkesi bedestende
antik notalardan örgü gibidir
Sarıkız’ın sesi dindirir onu.
Çağlar boyunca gencecik kalan
Üstüne çığ düşmüş nergis gibidir
suyun aynasında görünür cismi.
Dinmeyen bir türkü inler derinden
hüznünü dağlara şakır gibidir
Olympos manastırlarında tüten dumanın.
Durup uzaklarda umarsız yeşil
Bursa’yı düşlemek solmak gibidir
Bursa’yı özlemek Hamburg’dan öte
yağlı çıra gibi yanmak gibidir
anlıyorum artık uzak da olsa
Bursa’yı yaşamak Bursa’dan öte
gülün oylumunda kalmak gibidir.
Hamburg,1998,
Yazarın YÜREĞİM KOYNUNDADIR(1986) adlı kitabından
ALNIMDA TEKERLEK İZLERİ
Tam da şimdi karşıdan
Veddel’e doğru
trenler geçiyor usulca
tekerlek izleri alnımda.
Düşlerimde Bursa
dişlerimde Hamburg tadı
Ulubat kıyısında mıyım
Alster’de mi mavi yeşil
gözlerim sularda ıslak.
Giden gitti
ve giderken biraz da benden götürdü her biri
şimdi bilinmez bir kentin uğultusu gibi
sinsice söyleniyorum
bir tek rüya görebilseydim eğer
doğru dürüst bir rüya
Elbe’de boğulmazdım.
Alnını öperim gizlerimi paylaşabilenin
neden suya para attım Blumen Park’ta
neden gecenin yara yerinde
döner merdivenlerini görmeye gittim Messehalle’nin...
Bilir gibiyim gerçi,bilemiyorum
alnımda tekerlek izler silemiyorum.
Hamburg,1998,
Yazarın YÜREĞİM KOYNUNDADIR(1986) adlı kitabından
BURSA’DA ÖZLEM
Salkım söğütler
bencileyin inliyor
Hacivat Dersi’nin
ıssız kuytularında.
Bir kuş yuvası yıkılıyor
dudağımın kıyısında
ardından yüreğim uçuyor.
Bursa’nın her yanı bu gün
sensizlik kokuyor gülüm
seni özlüyor.
Yazarın ÜLKEMİN GÜZEL YÜZLERİ adlı kitabından
NEYSEKİ TEZ UYANDIM
I.Bölüm
1.
Neyse ki tez uyandım
kurtardım oryantal düşlerimi
Elbe’de boğulmaktan.
Kutsallık adına
bütün surelerin okunduğu bu kentte
sular alabora
ve sokağa düşmüş bir gemi gibidir yaşam.
2.
Tutkunun bir adı vardı öyle değil mi
kutsalın
el değmemiş olmaklığın
ama her gelen dokun(dur)uveriyor çekincesiz
‘İsa’nın Son Yemeği’ndeki kutsal fareye.
Gül sanıyordum ya değilmiş meğer
aldandım aşkın rengine
yitirdim aşkın rengini.
3.
Yollar öylesine bakımlı
yaşam öylesine yavan ki buralarda
tutup tombul bileklerinden sevgilimi
düşe kalka kaçıramıyorum dağ taş
kan ter içinde kalamıyorum korkunun elvanlısından
tutmak gereğini duymuyor ellerimi sevgilim
belki de unutmuş diğer ellerin arasında.kimbilir.
Botanik Bahçesi’ndeki bir kaktüs gibi Hamburg’un
yaşamak istemiyorum tropik utancımla el bebek gül bebek
atımı istiyorum ayağımı basabileceğim üzengimi
ve böyle uzağında durup sürgit kolayına kaçmayı düşünmüyorum yaşamın
dağlarını da istiyorum türkülerimin kaçak odun kesmeye korkmaya kurdundan kuşundan ormancısından yan gelip yorgunluk atmaya yamaçlarında dedikodu yapmaya omuzları ıslak köylü dostlarımla
ya da biraz politika bir dakikaya bin yalan sığdırabilen ve öğretmen sürdüren kasabalı politikacılarla...
II.Bölüm
1.
Neyseki tez uyandım,
kurtardım ilkel düşlerimi
Elbe’de boğulmaktan.
Boğabilirler yine bir kaşık suda şiir yürekli ülkemin sevgili ecinnileri gönüllerince yargılayıp yüreksiz yasalarının kaygan hükmünce
yüz yıla kıyabilirler kalem kırıcılar
insancalara ve sevdiklerime ulaşamamanın öfkesi ve özlemiyle hırpalanırken yüreğim eşebilirler ayağımın altını iki yüzlü akrabalarım
suçlayabilirler kolayından
iki yüzlü ve iki kat yeteneksiz devrimci dostlarım.
2.
Nasıl akmıyor sular buralarda
neden göremiyorum suların rengi var mı
neyse ki ayrımına vardım sonunda bütün bunların
umurumda değil artık
hangi sular akarsa aksın köprülerin altından.
Kimliğimi soruyorlar
bulanıp duruluyorum usuldan
ürkek kağıtlara yazmıştım:
terimiz aynı kokmuyor
alnımızın çizgileri bile değişik...
belki bir poyraz gelirde
Samanlı Dağları’ndan Narlı yönünde
savurur ulaşamadığım zamana
kalakalmam buralarda
topal bir fil gibi
yapışkan ve umarsız.
Türkülerimizin demini soruyorlar kavalındaki ezginin gizemini çobanların
nasıl anlatabilirim ki...
’bir ömür ardından koştuğunu’ sevdiğinin örneğin ve günün birinde kolayca, ve ‘çok sevdiği, ve kıskandığı için’ öldürdüğünü...
ve neden insanlara değil de içini dağlara taşlara döktüğünü...
3.
Neyseki tez uyandım
kurtardım oryantal düşlerimi
Elbe’de boğulmaktan.
4.
Kurtardım
5.
Kurtulamadım.
Yazarın ÜLKEMİN GÜZEL YÜZLERİ adlı kitabından
ÇOCUKLARA BURSALI ŞİİRLER
SESSİZ ÇIĞLIK
Küçük Sanayi’sinde Gemlik’in
gücü yetmedi
sözü geçmedi
diye yaptığı işe
duydu
bir deprem gibi
şaklayan tokadın sesini
ince dudaklı yüzünde
soluk benizli minnacık...
Küçük Sanayi’sinde Gemlik’in
yanaklarından sızarak
iz bıraktı gözyaşları
ince dudaklı yüzünde
korku bakışlı,minnacık...
Küçük Sanayi’sinde Gemlik’in
çığlığı sessiz çocuğun
Hamburg’da cıvıl cıvıl...
İkis de gerçi çocuk
“ama”sı şu
biri çırak
biri çocuk.
NARLI KÖYÜ ANISI
-Narlı’nın dünkü ve
bu günkü çocuklarına...-
Narlı köyü deyince aklıma
yeni gelin gibi nazlı
ve gerdanı incili
Gemlik Körfezi gelir.
Ördekler gibi yüzen
teni çıbanlı çocuklar
dalgalarla oynaşan
tekneler gelir.
Narlı köyü deyince aklıma
zeytin gelir,kumsal gelir
aşk yapan gençlerin terli kokusu
yoksul balıkçıların korkusu gelir
Ve
bir yandan pirzola,börek kokusu
bir yandan inşaat işçilerinin
mide gurultusu gelir.
Köylülerle söyleştiğim
kentlilerle yüzleştiğim
bahçesine fidan dikip
hüznünü paylaştığım
eski okulum gelir.
Narlı köyü deyince aklıma
toprakla dostluğunu sağlama almış
sırtını güneşe
avuçlarını yağmura açmış
bir zeytin dalı gibi
sürgünüm gelir.
Narlı’yı anımsayınca
Zamanın su olduğunu
Duru duru aktığını düşlerim.
AYRILIK GÜNÜ
Ayrılmam gerekti günün birinde
Muratoba köyündeki öğrencilerimden
söz zamanı geldiğinde
söyleşmeye durduk
gözlerindeki bütün ırmakları
durdurdu Müzeyyen
göl oldu.
Yüzündeki çizgiler birleşip
ucu çıkmazlara varan
yol oldu.
Gök gürledi
şimşek çaktı
ve bir sağanak başladı sınıfımızda
iri damlalar birleşip
sel oldu.
Araya zaman girdi
onlar büyüdüler
güle bülbül oldular
bense yaşlı bir çınar
zaman zaman da olsa
gelip dalıma kondular.
Dostları ilə paylaş: |