Orta amerika gezisi


Şubat Küba’dan Guatemala’ya yolculuk



Yüklə 1,32 Mb.
səhifə8/16
tarix27.10.2017
ölçüsü1,32 Mb.
#15475
növüYazı
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   16
8 Şubat Küba’dan Guatemala’ya yolculuk

Sabah 3 te uyanıyoruz. Gece biraz erken yatınca o kadar da zor olmadı uyanmak. Uçağımız 7.30 da ama buradaki acente havaalanına 3 saat öncesinden gitmeniz gerek dedi. Gelirken ki gibi işlemler yapacaklarsa iyi olur. Aman geç kalmayalım da.

Bize resepsiyonun yanındaki kafe salonunda kahvaltı hazırlamışlar. Ana salonu açmamışlar. Burada da yalnızca portakal suyu, kahve ve bir tost veriyorlar. Tostu da peynir ve jambon karışık yapıyorlar. Jambonsuz, yalnızca peynirli tost yaptıramadık. En basit işlerin bile halli buralarda o kadar zor ki. Adamlar devlet memuru. Zaten burnundan soluyor sabah erken kaldırdık diye onları. Bir de ekstra istekler. Teşvik sisteminin olmayışı çalışanları çok tembel yapıyor. Bunu şimdiki Küba’da da görüyoruz.

Saat tam 4’te otobüsümüz hazırdı. Eşyalar yüklendi ve alana doğru hareket ettik. Havana İnternational Havaalanı küçük ama modern. Tertemiz. Cancun uçağının kontuarı henüz açılmamış. Saat tam 5 de 6-7-8 numaralarda işlem başlayacak haberini alınca valizlerimizi taşıyarak sıraya girdik. Zaten alanda pek insan yok. Üç sıranın da en önündeyiz. Saat 5e doğru diğer yolcular gelmeye başladılar.

Saat 5.15 te üç kontuara gelen görevliler işleme başladılar. Tam Nurşan’ın valizleri geçiyordu ki görevli kalktı yanındakine bir şeyler sordu. Sonra hep beraber toplanıp pasaportu incelemeye başladılar. Sanki bir terslik varmış gibi ama ne olduğunu hiç anlamadık. Sonra bu üç kişiden ikisi “Tamam, olur” gibisinden baş sallayarak işleme devam edecekti ki üçüncünün bir işareti ile durdular. Oysa bazı valizlere bagaj etiketi konmuştu bile.

Yetkili olarak beni çağırdılar ve bizim Meksika vizemiz olmadığını ve bizi uçağa alamayacaklarını söylediler. Yanlış sayfaya bakıyordur diye o an heyecanlanmadım. Vize sayfasını göstererek açıklamaya kalktım. Ama o anda fark ettim ki bizim Meksika vizemiz tek girişli. İkinci girişe izin vermiyor. Bu program ta başından belli iken nasıl olurda tek girişli vize alınır anlamıyorum. Bir daha bakıyorum. Gerçekten tek girişli vize.

Ben “Hemen bugün Flores’e uçacağız. Biz Cancun’da kalmayacağız. Transit yolcuyuz” diyorum. Bu sefer bilgisayarlar tekrar açılıp transit yolcunun vize isteyip istemediği araştırılıyor. Vize isteniyor. Açık açık yazılı. Türkiye’nin de dahil olduğu vize istenen devletlerin vatandaşları ülkede kalmasalar, transit bile geçseler transit vize almak zorundalar. “Yapacak bir şey yok. Vize alıp gelin “ diyor görevli.

Hemen arkamda olayları takip eden ve hemen paniğe kapılan bir karakteri olan Huri başlıyor konuşmaya. ”Ne yapacağız Atila bey şimdi? Bugün cumartesi. Pazartesiye kadar konsolosluk kapalıdır. İki gün hangi otelde kalağız? Ya ondan sonra ne olacak? Program aksayacak. Herkesin yanında fotoğraf var mı vize için?” Bu işlerin mutlaka hal olacağını lütfen hem panik yapmamasını hem de böyle başımda baykuş gibi konuşmamasını istiyorum. Benim de moralim bozuk zaten.

Memur yardımcı olmaya çalışıyor. “Sizin Flores uçağına bağlantı biletinizi görebilir miyim?” diyor. Bizde Flores uçağının biletleri yok ki. Mete eğer para yollarsa Salvador alacak. Alınıp alınmadığını bile bilmiyorum. Adam hala yardımcı olmaya çalışıyor “Rezervasyon kağıdınız var mı?” O da yok. Ben programı bile zor aldım son dakikada ellerinden. Bu vize durumunun böyle olduğunu baştan bilse idim Salvador’dan bir kağıt almaz mıydım? Bende hiçbir ispat edici evrak yok. Bu durumda adamın da yapacağı bir şey yok. Benim ricam ile yanımdan uzaklaşan Huri grup ile hararetli bir şekilde konuşuyor. “Biz uçamayacağız. Vizemiz yokmuş. Pazartesi vize alıp geleceğiz” Bülent Güzeliş “O zaman Guatemala ve diğer ülkeler ne olacak? Onlara gidemeyiz ki?” Beste hanım “Yahu bunlar bilmiyorlar mı Küba’dan tekrar Cancun’a uçacağımızı? Niye böyle vize almışlar? Biz ne olacağız şimdi?” Grupta tam bir panik havası. Bizim yolcularımız ön sırada oldukları için arka taraftakiler işlem yaptıramıyorlar. Hava alanı da dolmuş durumda. Hele bizim uçak bu sıradakileri alabilecek mi acaba diye düşünüyorum. Çok kalabalık var.

Memur kendisinin yapacak bir şeyi olmadığını, bizim kenara çekilmemizi istiyor. “Amirim gelince konuşursunuz. Biz bir şey yapamayız” diyor. Tekrar rica ediyor kenara çekilmemiz için. Yapacak bir şey yok. Amiri bekleyeceğiz. Gruba yan taraftaki koltuklara oturup beklemelerini söylüyorum. Panik had safhada. Bir tek Bülent Göker sakin.” Atila bey halleder. Ne üzülüyorsunuz?”diyor ama bu benim de halledeceğim bir şey değil gibi gözüküyor.

Rotary dostluk gezisi için Güney Afrika Cumhuriyetine gidiyorduk. Alitalia hava yolları ile. Roma’da aktarma yapacaktık. Şimdi yok ama o sırada vize şartı vardı. Bize gelen yazıda vizelerimizin hazır olduğunu, Johannesburg’a iner inmez alabileceğimiz söylenmişti. Biz de rahat rahat biletlerimizi alıp İstanbul’dan Roma’ya gelmiştik ve şimdi Johannesburg’a uçmak istiyorduk. Uçağımızın kalkmasına 4-5 saat zaman varken biz bir an önce biniş kartlarımızı alalım dediğimizde mesele ortaya çıktı. Görevliler bize biniş kartı vermiyorlardı. Biz de çözüm aramaya çalıştık. Saatlerce uğraştık. En son görüştüğümüz meydan amiri, eğer uçak firmalarının, vizesiz yolcuya izin verir de uçağa bindirir ve de o kişi vizesizlikten dolayı geri gönderilirse bütün bilet paralarını ödemek zorunda kalacaklarını söyledi. Biz böyle bir durumda sorumluluğu alacağımıza dair taahhütname imzaladıktan sonra uçağa binebildik. Neyse ki bizim elimizde vizelerimizin Johannesburg havaalanında hazır olduğunu bildiren bir yazı vardı. Burada hiçbir dokümanımız yok. Bu hikayemi hatırlayınca işimizin zor olduğunu hissediyordum ama bunu gruba hissettirmemem gerekirdi. Zaten Huri durmadan konuşarak yeterlice moral bozuyordu.

15 dakika sonra yetkili geldi. Karşılıklı birbirimizi ikna etmeye çalıştık. Adam bana Meksika vizesini gösteriyor. “Tek girişli. Siz Meksika’ya girince iptal edilmiş ve şimdi vizesizsiniz” diyor. İçimden bizi çok uğraştıran İstanbul’daki fahri konsolosa küfür ediyorum ama Dolphin Tur’un da dikkat etmesi ve konsolosluğu bu konuda iyice uyarması gerekmez miydi? Bu düşüncelerin hiçbir faydası yok. Şef gene bize inanmak için evrak istiyor. Bu sırada iki şey aklıma geliyor. Biri bize verilen gezi programı. Orada bugün Flores’e uçulacağı yazılı idi. Bir de neden yazdığımı bilmediğim bir yerde Taca Havayollarına ait bu uçuşun uçuş numarasını buldum. Kendisine “Lütfen kontrol edin. İsterseniz Taca Hava Yollarına sorun. Bugünkü 13.30 uçağında bizim 27 kişinin isimlerini göreceksiniz. Biz ülkeye girmeyeceğiz. Transit salondan geçeriz.” Bu işe yarayacak galiba. Şef bu uçakta 27 kişilik Türk grubunun biletli olup olmadığını kontrol edecek. Ama ya Mete parayı yollamadı da bu Salvador’da biletleri almadı ise şimdi ne olacak? Benim yaptığım sanki bir blöf gibi. Gerçekten biletler alınmadı ise neler olabileceğini şimdi düşünmek bile istemiyorum.

Şef uçuşları kontrol ediyor. Bizim uçuşu görüyor. Sonra gidip bir iki telefon ediyor. Sonunda diğer üç görevliye dönüp beni sevinçten havaya uçuran işareti yapıyor. “İşleme başlayın” Ne kadar rahatladığımı anlatamam. Hemen gruba gelin diyorum. Bülent Göker’ın sesi geliyor.” Demedim mi. Boşuna heyecanlandınız. İşte halloldu bile.”

Valizlerimiz en önde durduğu için diğer bekleyenlerin önüne geçiyoruz. Biraz homurdanmalar oluyor ama olsun. Aksi halde eşlerimizle yan yana oturmamız mümkün değil. Uçak dolu gözüküyor.

Şef bir şeyi daha ikaz ediyor “Adam başı 25’er dolar havaalanı vergisi ödemeniz gerek.” Özel bir tahsilat ofisinde 25 dolar karşılığı aldığım biletleri alıp dağıtıyorum. Gümrük polisine vize kağıdının ikinci parçası ile bu biletleri birlikte göstereceğiz.

Nihayet uçaktayız. Bir derin oh daha çekmişim. Uçaktan seyrettiğimiz aşağıdaki manzara çok güzel. Önce Küba’nın kara kısmından uçup Meksika körfezinin lacivert sularına kavuşuyoruz. Daha kahvaltımızı bitirmeden Cancun için alçalma anonsu veriliyor.

Vizesiz bir şekilde Meksika’ya tekrar geliyoruz. Bakalım burada neler olacak? Best Day Travel bizi nasıl bulacak? Bir macera daha bekliyor ama sorun değil. Biz nasılsa ülkeye girmeye çalışmıyoruz. Hele biletlerimiz alınmış olsun gerisi kolay.

Tahmin ettiğimiz başımıza geliyor. Toplu halde gene bir kenara çekilip bekletiliyoruz. Ama burada oturacak yer de yok. Bizim yaşlılarımız zor durumda. Görevli beni arka taraftaki camlı ofisine çağırıyor. Durumu anlatıyorum. Beklememizi söylüyor. Onun odasında 5 kişilik oturma yeri var. Rica ediyorum da 5 yaşlının oturmasına izin veriyor. Neyi ne kadar bekleyeceğimizi bilmem ama valizlerimiz ne olacak? Görevli 3 kişiye valizleri banttan alma ve bir yere toplama izni veriyor. Burada gözaltında mahkumlar gibiyiz. Valizlerin geldiği yürüme bandı hemen 20 metre ileride. Oradan valizini alan gümrükten geçip ülkeye giriş yapıyor. Sayhan, Nurşan ve ben üçümüz gidip valizlerimizi topluyoruz bir köşeye. Herkesin valizini tanımadığımız için başkalarınınkini de almışız. Sonra onlar gelip alıyorlar valizleri. Tekrar odaya döndüğümde görevlinin yanındaki kişi Best Day Travel’den geldiğini, saat 13.30’da uçacağımızı, Salvador’un da geleceğini söylüyor.

Saat daha 10.30 Üç saat daha burada bekleyemeyiz ki. Etrafı kontrol ediyorum. Yan tarafta bir merdivenden üst kattaki bekleme salonuna çıkılıyor. Acentenin adamı Jose’ye “Yukarıda beklemek için uğraşalım” diyorum. Bu sefer işimiz pasaport polisi ile değil, gümrükçülerle. Valizlerimizin bulunduğu yerde bir başka camlı oda var. O bölümün şefi de orada. İçeriye girip tartışmaya başlıyoruz. O arada valizlerin böyle yakında olduğunu gören dostlar tek tek gelip valizlerinin gelip gelmediğini kontrol ediyor. Eksik yok. Eski yerimizde bekleyeceğimize burada bekleriz deyip ayrılmıyorlar valizlerinin başlarından.

Valizlerin başlarında bekleyen yaşlıları da gören şef yukarı salonda beklememize izin veriyor. İşte şimdi bir macera daha başlıyor. Burada valiz taşıyıcı yok. Üst kata çıkartmak bir sorun. Bazılarının ikiden fazla parçası olduğu için işleri zor. Aman Allahım, sefalet içerisinde merdivenin olduğu yere geliyoruz. Orada üst kata asansör var. Hemen Hüsniye ve Şermin hanımlar valizleri ile biniyorlar. Yukarıda gidilecek yeri görmek ve yardımcı olmak için ben de asansöre girdim ama asansör bozulmaz mı? Ne dışarıya çıkabiliyoruz ne de üst kata gidebiliyoruz. Sesimizi duydukları için yardım aramaya gittiler. Biraz sonra teknik eleman gelecekmiş. Bizim yaşlılarımız dua ediyorlar ki ben de onlarla beraberim. “Yoksa ne korkardık biz burada” diyorlar. Tamircinin geleceği falan yok. Biz hiç hareket etmediğimiz için ayni yerdeyiz. Nihal “durun bakayım” deyip cüssesinden hiçte beklenmeyecek bir hareketle asansörün kapakları arasına ellerini sokup cart diye ağız yırtar hareketini yapıp kapıları açıyor. Sonra etraftaki herkes bizim gruba bakıyor bunlar neyi alkışlıyorlar diye.

Asansör açıldı ama arızalı. 25 basamaklı bu merdivenlerde bu valizler nasıl çıkacak yukarıya. Bazı valizler, maşallah 35-40 kilo geliyor. Çare yok. Ama centilmen Jose bir memur daha çağırıp yaşlılara yardım ediyor. Üst katta bir boş köşe bulup tüm valizleri oraya yerleştiriyoruz. Nurşan “Ben beklerim siz dolaşın” deyip ilk nöbeti alıyor. Uçak saat 13.30 da olduğu için herhalde saat 13 e kadar buradayız diye düşünüp duty free shop’lara dalıyoruz. Bazımız elinde kalmış peso’ları bitirmeye çalışıyor. Tam ortada bir meşrubat büfesinde 1 dolara buz gibi Coralla birası satılıyor. Dükkanın birinden Nihal’i bulup alışverişine engel oluyorum. Buz gibi birer bira içiyoruz. Kesmiyor birer tane daha içiyoruz.

Sabah sabah içilen bu biralar da iyi geldi sinirlerimize. Hayat biraz daha güzel görünüyor. Biletlerimizin de alınmış olması rahatlattı beni. Zaten Guatemala’da her şey hazır. Artık rahatım. Saat tam 12 de biz acaba birer bira daha içer miyiz? Bu şişelerde pek küçükmüş diye düşünürken Jose gitmemiz gerektiğini söylüyor. “Erken değil mi” diye soruyorum.”Ancak yetişiriz” diyor. Bana biraz erken geldi ama bir bildiği vardır deyip salondaki dükkanlardan grubu toplamaya başlıyoruz. Yarış’la ben iki koldan “Dolphin Tur. Gidiyoruz” diye Türkçe seslene seslene dolaşıyoruz. Yabancılar anlamıyor ne dediğimizi ama bizimkiler “Sahi mi? Hemen mi? Şimdi geliyorum.” Gibi cevaplar veriyorlar. Bu usul çok iyi. 12.10 da yürüyüşe geçiyoruz. Yine aynı merdivenlerden aşağıya. Ama bu sefer asansörü tamir etmişler.Bazılarımız asansörü kullanıyorlar. Ben önden inip valiz taşıma arabalarından 5-6 tane yüklenip merdiven başına getiriyorum. Bu dostlarımızı hayli rahatlatıyor. Sonra kalanlarda birer araba buluyorlar. O sırada telaş içinde Salvador karşılıyor. “Hadi çabuk olalım geç kaldık” diyor. Mete ile konuşmuş. Mete bütün ödemeleri yapmış ve o da biletlerimizi almış. Aman ne güzel.

Guatemala’ya gidecek Taca uçağının terminali başka bir binada. Gümrükten geçilmesi gerekiyormuş. Salvador hallediyor ve biz ilk geldiğimizde çıktığımız kapıdan çıkıp yola koyuluyoruz. İşte yine Meksika’dayız. İstesek buradan taksiye binsek Cancun’a gideriz. Vizesiz girdik bile ülkeye.

Diğer terminal binası ana baba günü. Bu insanların içinden geçip nasıl biniş kartlarımızı alacağız. Akıl alacak gibi değil. Ama bu Salvador çok becerikli. Buna rağmen işlemlerimiz bittiğinde uçağa çağrı anonsumuz yapılmıştı bile. Tek tek Salvador’a teşekkür edip ayrılıyoruz. Ne de olsa bize güzel bir program sunmuştu. Hiçbir şey aksamamıştı. Parasal yönden belki Mete’yi üzmüştü ama bizim için her şey mükemmeldi.

Flores uçuşu için kapıya yürüyoruz. Burada körük yok. Uçağa otobüsler götürüyor. Artık bütün yorgunluklar, heyecanlar, umutsuzluklar, geride kalmıştı. Sabah saat 3 te Küba’da otelde uyanarak başladığımız heyecanlı yolculuk sonunda, bizi Flores’e götürecek uçağımıza doğru otobüste giderken bütün yüzler gülüyordu. Utanmasak şarkı söyleyeceğiz. Hepimiz çok heyecanlı ve mutluyuz. Orta Amerika gezimizin pek de bilinmeyen macera yüklü ülkelerinde bizi bekleyenler hepimizi etkiliyor.

Havaalanında apronda çeşit çeşit uçaklar var. Uzakta iki tane pervaneli küçücük uçak hepimizin ilgisini çekiyor. Çok dostumuz bu tür uçakları unutmuş gibi. Birbirine gösterip konuşuyorlar.


Ama o da ne. Otobüsümüz bu pır pır uçağının yanında durmaz mı? Evet galiba bizi Flores’e götürecek uçak bu. Aman hepimizde ne heyecan. 30 – 40 sene önce hep bu uçaklar vardı zaten. Ben en son New York – Washington arasında United Airlines’a ait bir pervaneli uçakla seyahat ettiğimde bunların jetlerden daha emniyetli oldukları söylenmişti. Bu bilgimi paylaşınca endişelenenler rahatlıyor.
Uçak zaten 45-50 kişilik. Yarısından çoğu bizim grup. Sanki özel uçağımızla gidiyor gibiyiz. Hamiyet hanım “Mete beye söyleyeceğim. Bundan sonra Orta Amerika turlarını hep bu uçaklarla yapsın.” Diyor.
Şu ana kadar uğraştığımız sorunları halletmiş olmaktan mutlu ve gezinin gelecek günlerinden umutluyuz. Uçağa bindiğimizde bizi bundan sonra neler beklediğinden habersiz pek neşeli idim. Guatemala vizesi alınmış, Küba’da tekrar Meksika’ya geliş meselesi çözümlenmiş, Flores’e biletimiz alınmış ve uçağımıza kurulmuş gidiyoruz. O kadar keyifliyiz ki Nurşan Tropicana’dan aldığımız Havana Clup rom’unu çıkartıp bölüştürüyor. Uçak o kadar küçük ki servis de o kadar zayıf ki. Birer portakal suyu ile idare ediyorlar. Ama bu uçağın pervaneli oluşu bile gezimize renk katıyor.
Uçaktan indiğimizde Guatemala’da olacağımızı düşünmek huzur veriyor. Mete bana “Sen hele Guatemala’ya var ondan sonrası çok organize. Merak etme” demişti. Ben de ona güvenerek pek huzurlu idim.
Bu uçaklar çok alçaktan uçtukları için aşağıdaki yağmur ormanlarının görünüşü heyecan verici. Hem Cancun, hem de Flores Yucatan yarımadasında. Yucatan’ın güneyine inildikçe ormanlar yağmur ormanı haline geliyor. Bu arada Belize’nin de üzerinden geçiyor olmamız gerek. Belize 250.000 nüfusu ile Orta Amerika’nın en küçük ülkesi. İngiliz Hondurası adı altında bağımsızlığına en son kavuşan ülke. ABD başkanı Monroe Batı yarımkürede Avrupa’nın kolonileşme hareketini yasaklamasına rağmen 1862’dekiABD iç harbinden yararlanarak İngiltere, Belizenin İngiliz Hondorası adı altında kendi kolonisi olduğunu ilan etmiş. Amerika’da oldu – bitti ile karşılaşmış ve iç savaş bittikten sonra da İngiltere ile Belize için savaşmayı göze alamamış. Belize sömürgecilikten ancak 21 Eylül 1981 de kurtulmuş.
O sırada pilotumuz tam altımızda Tikal harabelerinin görüldüğünü söylüyor. Bir yeşil orman denizi içinde yükselen 3 piramit görünüyor. Mayaların kutsal şehri Tikal. Bu piramitlerden en uçtakinin Mundo Perdido Kayıp Dünya olduğunu söylüyor pilotumuz.
Bu gibi uçuşlarda pilotlar daha çok bilgi veriyor. Borneo adasında Miri şehrinden Mulu dağlarına gitmiştik. Orada yerden 50 metre yükselen sivri kaya Pinacle’ları görmek istemiş ama 3 gün yaya yürümeye zamanımız olmadığı için gidememiştik. Ama dönüşte yine böyle bir pervaneli uçakta pilotumuz özel olarak o bölgeye gidip bu dünya harikası tabiat olayı olan Pinacle’ları göstermişti.
Şimdi de Peten gölü altımızda. Bu bölge El Peten. Guatemala’nın kuzey kısmı ve hemen hemen ülkenin yarısı büyüklüğünde. . Tamamen yağmur ormanları ile kaplı. Mayaların önemli yerleşim yerleri de hep bu yağmur ormanlarının içerileri. Onun için İspanyollar 300 yıl boyunca buradaki direnişi kıramamışlar. Burası hiçbir zaman sömürgelileştirilememiş.
Guatemala’da çok Maya kalıntısı var ama şu anda aşağıda görünen Tikal bu ülkedekilerin en büyüğü. Ayrıca Maya kalıntılarının da en önemlilerinden biri. Bu yağmur ormanları kuzeye doğru devam ediyor ve Meksika’nın içerilerine kadar giriyor. Buraya 150 km mesafedeki eski büyük Maya şehri Palanque şimdi Meksika sınırları içerisinde. O da biraz ötede olmalı.
Nihayet inişe geçiyoruz. Yemyeşil ağaçların ortasındaki masmavi gölün üzerinden süzülerek. Sıcak ama bulutlu bir gün. Flores’te Guatemala’ya ayak bastık. Heyecanlıyız. Burası yağmur ormanlarının ortasında olduğu için havada hep bulut var ama hava epey sıcak. Flores International havaalanı küçük bir alan.
Terminale giderken Tikal Hava Yollarına ait bir uçak görüyorum.. Guatemala Hava yollarının bir yan kuruluşu galiba. İlk defa duyuyorum, görüyorum.
Bizi getiren pervaneli uçağımız Orta Amerika’nın her yerine seferler yapan TACA Havayollarına ait. Taca’nın çok yaygın bir uçuş ağı var buralarda.
Terminal binası küçücük. Girişteki bir bankonun arkasındaki Guatemala pasaport ofisinde bir bay, bir bayan iki eleman hizmet veriyor. Aslında birçok form dolduruyorlar ama Küba’daki ağır işleyen memurlardan sonra bu arada çok çalışkan iki memurun hızına hayran kalmamak elde değil. İşlemini bitiren arka tarafa valizini almaya geçiyor.
Grubun tamamının işlemlerini bitirmesini beklerken koridordaki tanıtım panolarını inceliyorum. Giren turistlere uyması gereken kuralların yazılı olduğu panolarda koruma altındaki bölgeler flora ve fauna anlatılmış. Ayrıca bu civarın büyük bir haritası var. Bütün yollar açıkça görülüyor. Yolcularımız pasaport işlemlerini yaptırırken biz de duvardaki haritayı inceliyoruz. Flores Peten’in tam ortasında. Buradan dört bir yana yol ağı var. Bir yol Meksika’ya, ünlü Maya harabelerine Palanque’ye gidiyor. Ben Meksika’ya ilk gelişimde, harabeleri ziyarete gittiğimde önce Meksika ordusu tarafından eyalet hudutlarında durdurulmuş ve isyancılara silah götürüp götürmediğim anlaşılsın diye arabamız didik didik aranmıştı. Palanque’nin olduğu Chiapas eyaletinde çok yakın zamana kadar isyanlar sürüyordu. Biz harabelere vardığımızda gördük ki buraya gelen başka turist yoktu. Her yer bomboştu. Biz de paniğe kapılıp geri döndüğümüzde aynı kontrol noktasında daha beter aranmıştık. O sıralarda sınırın bu tarafında Guatemala’da da savaş devam ediyordu. Bu ara yol kapalı idi. Şimdi iki tarafa da gelen huzur, yolu açık tutuyor. Özellikle sırt çantalı genç turistler bu yolu kullanıyorlar. Ama çok tehlikeli. Gece zaten sefer yok ama gündüz bile soygun olabiliyormuş.
Cancun’a Belize üzerinden karayolu bağlantısı var. Güneye Guatemala City’ye ve Meksika körfezi kıyısında Puerto Barrios’a birer yol var.
Son yolcumuz da pasaport işlemini bitirdiğinde otobüse gideceğimizi sandık. Ama bir de gümrükçünün olacağını unuttuk. Ama zaten her yerde sistem böyle değil mi? Bu tek katlı küçük binadan çok barakayı andıran terminal binasında gümrük işlerinden sorumlu bayan istediğinin valizini açtırıyor. Bilhassa büyük olanları tercih ediyor. Ben geldiğimde içindekileri göstermek için zavallı Yarış, babasının valizini tezgahın üstüne kaldırmaya çalışıyordu. Bizim küçük çekçek’ler ilgisini çekmediği için memure hanım bize geç işareti yaptı. Hemen 25 metre ileride terminal çıkışında otobüsümüz bekliyordu. Buradaki rehberimizin adı Atili imiş. Valizleri yükledikten sonra tam hareket etmek üzere idik ki sayım yaptığımda Betül ve kızının olmadığını gördüm. Nerede kalmıştı bunlar? Dönüp içeriye baktığımda gümrükçünün onların büyük valizlerini de açtırdığını gördüm. Betül burnundan soluyordu. Hem de söyleniyordu. “Tabi onlarınkini açmazlar. Yalnız bizimkini. Bizi de burada bırakıp giderler. Hiçte yardım eden yok. Sanki biz kaçakçıyız .....” Onlara Mürşit beylerin valizlerinin de açıldığını, memurenin yalnızca bu büyük boy valizleri açtığını söyleyip rahatlatmaya çalışıyorum. Artık hep onların geç kalmasından yolcularımız sıkılmaya başlamışlardı. Onlarında bu büyük valizleri ve bir sürü el torbası ve çantaları taşımaktan canları sıkkındı. Yapılacak bir şey yok. Böyle bitireceğiz yolculuğu.
Rehberimiz Atili, Flores’e giderken kendini tanıtıp bilgi vermeye başladı.
Hepiniz Guatemala’ya hoş geldiniz. Guatemala’nın yüzölçümü 109.000 km2 ve nüfusu 12.6 milyondur. Başşehrimiz Guatemala City’nin nüfusu ise 2 milyon civarındadır. Ülkede yaşayanların %56 sı İspanyol veya Avrupa kökenli olup, buradaki yerlilerle karışmış melezler yani mestizolar, % 44 ü ise Maya kökenli yerlilerdir. Burada İspanyolca’nın yanı sıra, Garifuna dili ve 21 Maya lehçesi de konuşulmaktadır. Mayalar kendi dinlerini devam ettirirken diğerleri genellikle katoliktir. Biz demokrasi ile yönetiliriz. Fert başına milli gelirimiz 3.900 dolardır ama bunun dağılımı katiyen adil değildir. Ülkemizde kahve, şeker, muz üretilir. Tekstil, kimyasallar, petrol, doğal kauçuk, çiçekçilik ve turizm bizim diğer gelir kaynaklarımızdır. En çok ticareti komşumuz El Salvador, Honduras ve ABD ile yaparız. Ayrıca Germany, Mexico, Venezuela, Japan , Costa Rica ile de yakın ticari ilişkilerimiz vardır. “
“Ülkemiz hakkında bu istatistiki bilgileri verdikten sonra size biraz da bu bölge ile ilgili bilgi vermek isterim. Bu bölgeye Peten İtza denir. Bizim dilimizde El Peten. Burada da İtzalar yaşarmış. Buradan bir İtza kolunun Chichen ‘e gidip yerleştikleri bilinir Bu gece Santa Elena şehrinde Maya İnternational otelinde kalacaksınız. Otelimiz Peten gölü kenarındadır..”
“Otelimizin hemen yanındaki yoldan köprü ile adaya gidilir. Bu adadaki şehir Flores’tir. Flores daha eski bir yerleşim yeri olduğu için havaalanının adı bu şehrin adıdır. Yıllar süren iç savaş 1996’da sona erdikten sonra Tikal’in turistik önemi giderek artmaktadır. İç savaş sırasında Peten bölgesine gelmek imkansızdı. Burası hükümet güçlerinin kontrolünde değildi. Onun için Flores’e yatırım da yapılamamıştı. Ancak son birkaç senedir ülkedeki huzur ortamı dolayısıyla Tikal’e gelen turist sayısında hızlı bir artış var. Bu sene gelen uçak sayısında büyük artış var. Şehrimizde otel yapımı hızla artmaktadır. Yeni birkaç tane büyük otelin inşaatı sürmektedir. Huzur böyle devam ettikçe bizim de işlerimiz iyiye gidecektir.”
Atili belli ki Maya kökenli bir yerli. Floresli imiş. Kursa gidip belge aldıktan sonra rehberliğe başlamış. “Ben Guatemala ve Tikal ile ilgili her şey hakkında size bilgi vereceğim. Yarın sabah Tikal’e gideceğiz. Yolumuz 52 kilometre. Giderken ve gelirken size Guatemala’nın tarihini anlatacağım.”
Teşekkür ediyorum. Düşünüyorum. Turizm bir ülke için ne kadar önemli. Aslında dünya için. Yalnız ülkelerin refahını arttırmakla kalmıyor aynı zamanda medenileşmesi için bir yol. Turistin en ufak bir olayda kaçacağını bilen halk huzura katkıda daha bilinçli olmakta. Hükümet turistin güvencesine daha önem vermekte. Kendi iktisadi durumu bozulacağından halk huzur bozanlara cephe almakta ve onların tabanını yok etmektedirler. Onun için turistler hemen her yerde el üstünde tutulmaktadırlar. Burada da bunu hemen hissediyorsunuz.
Havaalanı otele hemen 10 dakika ve 2 kilometre mesafede. Otelimizin konumu çok güzel. Göl kenarında lokanta ve kahvaltı salonu bambu kamışından yapılmış. Çok zevkli dekore edilmiş. Terasında güneşlenme koltukları ve suyu hiç değiştirilmemiş bir yüzme havuzu var. Havuza zaten aynı anda beş kişinin giremeyeceği kadar küçük. Dokuz odalı göl kenarındaki tesis artık yetmediği için bir de arkaya 20 oda daha yapmışlar. Arkadakilerin de önündeki bahçe çok yeşil. Her odanın manzarası ayrı güzel. Lokantadan odalara giden yol küçük bir derenin üzerindeki köprüden geçiyor.
Görevliler otobüsten valizleri indirirken Atili ile program yapıyorum. Daha güneşin batmasına yarım saat var. Acaba gölde bir sandal turu yapamaz mıyız diye sordum. Hemen organize edebileceğini söyledi. 50 dolara iki motor tutacakmış. Tamam dedim ve gruba müjdeyi verdim. “Yarım saat içinde sandallarımızda olalım” dedim.
Oda anahtarlarımızı daha önceden isimlere göre hazırlamışlar. Valizlerimize oda numaralarımızı yazıp odalarımızı bulma çabasına girdik. Bize tam göl kenarındaki bölümün köşe odası denk düştü. Odamız küçük ama çok sevimli. Bütün komşularımız odalarından çok memnun. Herkes meraklı, oda oda geziyorlar hangi oda daha güzel diye. Hem göl, hem de Flores şehrinin bulunduğu ada manzaralı Sayhan beylerin odası en güzel oda seçildi. Biz, bizimkinden de çok memnunuz. Balkonumuza çıktık mı yüzme havuzu ve terasta oturanları görebiliyoruz. Odalarda klima yok ama vantilatör var. Zaten hava vantilatör çalıştıracak kadar sıcak değil ya. Bir duş alıp çıkana kadar daha bir kadeh rom içmeden grubumuzun terasta toplandıklarını görüyoruz. Bize karşıdan el sallıyorlar.
Güneşi sandalda batırma fikri çok iyi geldi herkese. Değil yarım saat 20 dakika içinde hepimiz hazırdık. Bize gölde bir saat sefa yaptıracak sandallarda hazırdı. Grubu beklerken birer bira veya karışık meyve suyu içenler hesabı öderken pahalılıktan şaşırdılar. Kahve 4 dolar. Bir meyve suyu 5 dolar. Bunlar da böyle turist kazıklamaya başlarsa sonu iyi değil. Zaten bu tecrübeden sonra otelden hiçbir şey alınmadı.
Sandalların başında 10 yaşlarında 4 afacan çocuk gölden çıkarttıkları dev salyangozları gösteriyorlardı. İki sandala 14-14 bölünerek yerleştik ve turumuza başladık. Önce sağ tarafa doğru gidecek, sonra karşı sahilden sol tarafa doğru adanın etrafında büyük bir tur atıp köprü altından da geçip otelimize dönecektik.
Hava çok güzel. Dal kıpırdamadığı için göl suyu çarşaf gibi. Gökyüzü bulutlu ama bulutlar uçuk gri renkli, parça parça. Bu göl aslında çok büyük. Uzunluğu 75 kilometre. Derinliği ise bazı yerlerde 100 metreyi buluyormuş. Burada halen Mayalar yaşıyor. Karşı sahile vardığımızda küçük bir Maya köyünü görüyoruz. Çocuklar gölde yüzüyorlar. Şehirle ulaşım sandallarla sağlanıyor. Yanımızdan şehirden alışverişten dönenlerle selamlaşıyoruz.
Bizim sandalcımız eşi ve bebeği ile gelmişti. Çok güler yüzlü insanlar. Çok cana yakınlar. Nihal resimlerini çekebilir miyim diye sorduğunda hemen poz veriyorlar.
Adaya yaklaşıyoruz. Ta uzaklardan ada üzerindeki Flores şehrinin kilisesinin silueti görünüyor. Yaklaştıkça bu küçük adanın küçük bir tepeden ibaret olduğunu ve tamamının yerleşme yeri olduğunu görüyoruz.
Atili burası akında bilgi veriyor. “Flores’in nüfusu 2000 dir. Ada üzerinde olduğu için büyüyememektedir. Ama şimdi 17.000 nüfuslu olan Santa Elena devamlı büyümektedir. Flores’i bu ada üzerinde önce İtza’lar kurdu. O zamanki adı Tayasal idi. Hernan Cortes Honduras’a giderken 1524 senesinde buradan geçti. Ama buradaki halka dokunmadı. İspanyolların burayı işgali 1697 senesine rastlar. O zamana kadar ellenmemiş bu yer Mayaların bütün seremonilerini sürdürdüğü son merkezdi. Buraları piramitler, mabetler ve tanrı heykelleri ile kaplı idi. Ama İspanyollar hiçbir iz kalmamacasına her şeyi tahrip ettiler. Bunun üzerine Tayasal Maya’ları ormanın içine kaçtılar ve orada bugün Kayıp Dünya denilen mabetlerini kurdular.”
Maya kökenli Atili bunları anlatırken bile huzursuz oluyor. “Bu gün hala yöredeki insanların büyük bölümünü Mayalar oluşturur. Ortadaki kilise 18.yüzyılda yapılmıştır. Yeni olduğu için değişik bir mimarisi vardır.”
Gerçekten öyle. Sanki Emevi camii gibi. Üstelik kenar kulelerinin üzerinde kubbeler var. Güneş batarken bulutlar epey dağıldı. Muhteşem bir gün batımı var. O sessizlik içinde “Akşam oldu hüzünlendim ben yine” şarkısından başlayıp ufak ufak fasıl yapıyoruz. Diğer sandaldakiler de katılıyor bize. Hepimiz çok ama çok mutluyuz. Gezimiz çok güzel geçiyor. Her an havanın renkleri bir başka büyüleyici.
Mürşit bey eski balıkçılardan. Suyun hafif serin olduğunu görünce “Sor bakalım burada balık durumu nasıl?” diyor.
Atili buradan çok güzel balık çıktığını, burasının balıklarının başka hiçbir yerde olmadığını, onun için buradan Guatemala City’ye bile balık gittiğini söylüyor. Deniz veya göl kenarı olmayan başşehirde bazı elit lokantalarda sosyete Peten Gölü balığı yemeğe gelirmiş..
“Ben anladım zaten” diyor Mürşit bey. Grupça bu adada balık yemeye karar veriyoruz. Sandalcının bildiği bir lokanta varmış. Kayığı sahile çekip sandalcımızın tanıdığı bir balıkçı lokantasında inceleme yapmaya karar verdik. Sahile yanaştığımız yerde bir lokanta vardı ve turistler hem güneş batımını seyrediyor, hem de balıklarını yiyorlardı. Terastaki bütün masalar dolu olduğu için başka yere bakmaya gittik.
Ben, Mürşit Kodaman ve oğlu Yarış, Nurşan ile Sayhan beyden oluşan balık komitesinin ilk denediği lokanta ortasında varil içinde odunların yandığı, muhteşem göl manzaralı bir yer ama balıkları buzluktan getiriyor. Hepsi donmuş balıklar. Mürşit bey “bu donmuş balıkların kaç günlük olduğunu bilemeyiz ve bunlar büyük bir ihtimalle bayattır. Hem böyle göl kenarında donmuş balık yenir mi?” diyor. Lokantacı havaların çok sıcak olduğunu ve burada balık yakalanır yakalanmaz dondurulduğunu söyleyerek bizi inandırmaya çalışıyor. Ama nafile. Burayı beğenmediğimize sandalcımız pek memnun olmadı ama yapacak bir şey yok. Onun hatırına o balıkları yiyecek halimiz yok ya.
Başka bir lokanta ararken cadde üzerindeki kapıdan çıktığımızda çok renkli bir manzara ile karşılaştık. Sahilden bu manzaraları görmek mümkün değil. İnternet kafeler, süpermarketler, hediyelik eşya satıcıları, sokakta yiyecek satanlar ve aralarında dolaşan turistlerle renkli bir manzara.
İkinci durağımız bir otelin lokantası idi. Buraya girmemizle çıkmamız bir oldu. Adada hemen her lokanta göl manzaralı iken sokak arasında kapalı bir yerde üste para verseler yemek yenmezdi. Öncü grup olarak sonunda güzel bir lokanta bulduk. Balıkları görelim dedik. Güzel. Hepsi büyük ve taze . “Gördünüz mü “ diyor Mürşit bey “Dondurulmuş balık yok burada . O adam aklınca bizi kandıracaktı.”
Gerçekten görünüşe göre de bu gölün balıkları çok özel. Deniz balığından daha lezzetli olduğu söyleniyormuş. Göreceğiz. Pazarlıklar bittikten sonra sandallarımıza döndük ve adanın öbür tarafındaki bu lokantaya sandalları yanaştırdık.
Motorcumuz bizi beklerse 15 dolar daha isterim deyince onu otele geri gönderdik. Otel o kadar yakın ki işte tam karşımızda. 10 dakikada yürürüz. Ancak iki dostumuz dönmek istediler. Sandalcının parasını ödedim. Sandallardan birisi otele geri döndü.
Lokantamızın adı Tucan Lokantası idi. Tucan burada yaşıyan bir kuş. Tucan Hornbil cinsi bir kuş. Yağmur ormanlarının kuşu. Gagası boynuz gibi çok sert olduğu için ona Hornbil deniyor. Buradaki adı Tucan. Çok özel bir kuş. Burada evcilleştirilmiş bir Tucan var Kolunuzu uzattınız mı gelip konuyor. Sıra ile herkes resim çektirdi.
Balıkları seçip numaraladık. Lokantacıya “Sen balıklar çıktı mı numara söyle biz kendi numaramızı biliriz” gibi bir sistemi öğretip beklemeye başladık. Bu arada mutfakta bir kadın ananas kesiyordu. Bir dilim istedim. Çok lezzetli bir ananastı. Bir dilimde Nihal’e aldım. Derken hemen herkes birer dilim isteyince kadın bir ananas daha kesti. Bu yörenin ananasları meşhurmuş.
Göl kenarında hepimize yetecek kadar masa var. Biraz sonra balıklar gelmeye başladı. “3 numara?” Oradan Safa bey “Benim oğlum getir buraya” “5 numara?” “getir buraya” diye diye herkes balığını aldı. Buranın balıkları farklı lezzette. Tatlı su balığı olup ta bu lezzet. Hayret doğrusu. Guatemala biraları da güzelmiş. Zaten burada bize ne verseler güzel gelir. Rüya alemindeyiz sanki.
Bu arada bir kız, bir erkek iki genç bize gitarla Guatemala müzikleri sundu.
Hesabı ödedik. Dışarıdaki alışveriş yerlerini de kapanmadan bir görelim dedik. Zaten saat dokuzda yani 20 dakika sonra kapanacak. En azından su almak lazım.
Tam çıkıyorduk ki lokantacı arkamızdan seslendi. Eksik hesap ödendi diye. Sayhan ve ben itiraz ettik. Herkes hesap ödedi diye o da genel balık hesabını yapıyor ve 50 dolar eksik diye tutturuyor. Bu adama da laf anlatmak zor. Gecenin tadı kaçmasın diye Mürşit bey devreye girip “Al kardeşim 50 dolarını. Tamam mı?” deyip kestirip attı. Aslında bana da güzel bir ders verdi. “Bu gibi durumlarda grubun tadını para için kaçırmak doğru değil.” Bunu unutmayacağım.
Yemeğimizi bitirince biraz alışveriş yapıp çarşıda dolaştık. Dün Küba’da bir tek internet kafe bulamaz iken şimdi bu dağdaki Peten’de içinde 20 makine ve hepside dolu olan İnternet Kafe var. Hediyelik eşya dükkanında ilgimizi çeken hiçbir şey yok. Kimse alışveriş yapamadı. Ama sokaktaki yiyecek satıcıları çok ilginç. Mangalını yakan üzerinde bir şeyler pişirip buraya ucuz tatil yapmaya gelen turistlerin karnını doyuruyor. Açık bulduğumuz bir süpermarkette 1 dolara 1.5 litrelik pet sularımızı aldık. Otelin çeşmesindeki suda insan dişlerini bile yıkamaya çekiniyor.
Ellerimizde paketler topluca dönüş yoluna geçtik. Otomobillerin geliş yolunu takip ederek köprüyü bulduk. Otel zaten karşıda. Ama yol 15 dakika sürdü. Bir de konuşa konuşa gidiyoruz ya. Hiç acelemiz yok. Ama saat üçten beri ayaktayız. Bir an önce yatsak iyi olacak. Sabahta erken kalkacağız.
Atili ile bir gün önce günün programını yaptığımızda erken kalkmanın çok iyi olacağını düşünmüştük. Çünkü elimizdeki programda Flores’ten Guatemala City’ye uçuş iptal edilip yerine otobüs konmuş. Otobüs 8 saat sürer diyor. Saat 14’te otelden hareket edecekmişiz. “Tikal Milli Parkı yani meşhur Maya şehri Tikal buradan 52 km uzaklıkta ve çok büyük bir yer. Saat 13.30 da otele dönmüş olmamız gerek. Onun için ne kadar erken kalksak o kadar çok zaman ayırabiliriz Tikal’e” diyor Atili. Ben de sabah 5 te uyandırma verdim. Saat 5.30 da valizleri dışarıya ve kahvaltı . Saat 6 hareket. Bu sabah 3 te kalktığımız düşünülürse 5 te kalkmak güzel bir lüks.
Birbirimize iyi geceler dileyip yatıyoruz. Kurbağa sesleri bize ninniler söylerken derin uykuya dalmışım.

Yüklə 1,32 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   16




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin