Ortaçağ-Rönesans ve İtalyan Edebiyatı
Ortaçağ boyunca insan düşüncesi donuklaşmaya,, yer yer kabuklaşmaya
uğramıştır. Ne ki yüzyıllar ilerledikçe, özellikle XIV. yüzyıla
doğru bu kabuklaşma kırılmaya başladı. İtalya'da aydınlar, sanatçılar,
bilginler eski Yunan ve Latin edebiyat ürünlerine dadandılar.
Okumaya başladılar bunları. Eserlerin ardındaki düşünceleri tanıdılar.
Bu düşünceler, insan evrenini bütün boyutlarıyla kuşatıyor;
"yaşam ve ölüm, doğa ve sanat, birey ve toplum" gibi türlü sorunları
içeriyordu. Onlar da bu sorunlar üzerinde düşünmeye, tartışmaya başladılar.
Böylece kilisenin insan kafasında oluşturduğu : "Ben bir hiçim;
onun için duygularımı, düşüncelerimi, tutkularımı boğmalıyım;
nefsimi yok saymalıyım. Tek görevim : Evreni yaratan, onu yöneten.
Tanrınm iradesine köle olup adını yüceltmektir. Her halde Tanrının
gizlerine ermek bana düşmez." tavrın karşısına çıktılar. Kestirmeden
söylersek usu (aklı) tutsaklıktan kurtardılar. Bunu gerçekleştirenlere,
insanlık sevgisini temel alıp insanoğlunu yüceltmek isteyenlere:
"hümanist" bunların oluşturduğu düşünceye de "hümanizm" adını
verdüer.
Yunan ve Lâtin edebiyat ürünlerini incelemeyle başlayan hümanist
akım temelde şu iki anadüşünceye dayanıyordu: İnsan, Tanrınm
yarattığı bir avuç balçık diye küçük görülmemeli, insan olarak
önemle ele alınmalıdır. Öte yandan doğa ve doğayı oluşturan varlıkların
tümü Tanrı sanatının bir ürünü, bir yaratısı olarak görülmemeli;
bunlar insan ortamı olarak incelenmelidir. Aslında bu iki düşünce
de Eski Yunan ve, Lâtin düşünüşünden kaynaklanıyordu. Çünkü onlar,
akıl ve iradenin insan yaşamında ağır bastığını benimsemişler; insanı
biyolojik, toplumsal, ahlaksal ve güzelduyusal (estetik) yönlerden
çevresiyle bütünleştirerek, bir bütün olarak ele almış ve incelemişlerdir.
Daha doğrusu insanı her şeyin tek ölçüsü saymışlardır. Tanrıları
bile insaıılaştırmışlar, insana özgü niteliklerle donatmışlardır onları.
Hümanistler sıkı sıkıya bu düşüncelere bağlı kalmışlardır. Kuşkusuz
bu düşünceleri besleyen, insanın düşünce ufkunu genişletenbaşka değişimler de vardır bu yüzyıllarda. Yeni ticaret yollarının bulunuşu,
keşifler ve icatlar, Galileo ve Copernicus'in dünya üzerine görüşleri,
matbaanın bulunuşu ve kitapların basılışı... gibi etkenler bunlar
arasındadır. Edebiyatla çağın düşünüşü, yaşayışı arasındaki ilişkiyi
düşünürsek kısaca özetlediğimiz bu ortamın edebiyatta da yansımasını
bekleyebiliriz. Yansımıştır da. Dünya edebiyatında XIV. yüzyılın
sonlanyle XVII. yüzyıllar arasında egemen olan "insana dönüş"
düşünüşü bir akım olarak belirmiştir. Bu akımın uzantısı ya da o
uzantılara tepki olan başka akımlar doğmuş, günümüze değin sürüp
gelmişlerdir bunlar. Başlıcalarını tanıyalım ;
Hümanizm akımı, sanat ve edebiyatta eski Yunan ve Lâtin yazarlarının
güzelduyusal (estetik) ülkülerine bağlanma, onların yaratılarını
sevme ve değerlendirme anlayışını getirmişti. Bir tür yeniden
doğuş demekti bu. Çünkü Lâtin ve Yunan edebiyatları örnek alınacak,
bu edebiyatlarda işlenen duygular düşünceler benimsenecekti.
Böyle oldu. Kimi sanatçılar, hümanizmanm getirdiği bu anlayışa yöneldiler,
onu uygulamaya koydular. Bıtnu yapanlara Rönesansçılar
adı verildi.
Rönesans edebiyatınm belirleyici özelliklerinin başmda halk dilini
yazı diü durumuna getirme yönelimi gelir. İtalya'da bunun ilk örneğini
veren Dante olmuştu. Dante'nin yapıtları Rönesans düşüncesinin
tohumlarını içerdiğini belirtmiştik. Bu tohumlar kendisinden
sonra gelenlerin yapıtlarında yeşerir. Petrarca (1304-1374) bunlardan
biridir. Özellikle halk diliyle yazdığı şiirler bugün de yaşarlığını korumaktadır.
Lirik ve insancıl özellikler taşır bu şiirler. Sone biçiminin
en iyi uygulayıcılarındandır. Sabahattin Eyüboğlu'nun Petrarca'nm
bir sonesinden yaptığı çevirinin şu dörtlüğünü alıntüayalım buraya :
Dağılır yele karşı altın saçları
Uçuşurdu bin bir büklüm içinde.
Bir hoş ışık vardı gözlerinde
Pırıl pırıl; sönmüş o zamandan beri.
Boccacio (1313-1375) da Rönesans'ın en önemli sanatçılarındandır.
Dünya edebiyatında küçük hikâye türünün yaratıcısı ve ilk ustasıdır.
En önemli yapıtı Decameron'dur. Bir veba salgınından kaçan
ve bir villaya sığınan on kişinin anlattığı yüz hikâyeden oluşmuştur
bu kitap Çoğu eski halk masallarından alınmıştır. İçlerinde, rahibeler,
saçları sarıya boyan..niş sevgililer aldaltılmış kocalar, aldatan karılar,
hizmetçiler, uşaklar... gibi değişik insan tipleri vardır. Bunları canlı, eğlenceli bir hava içinde yansıtmış, böylece Ortaçağın dinsel konularını
bir yana atarak, doğrudan doğruya insandan söz etmiştir.
Boccaccio'dan başka Aristo'nun (1474-1533), Yunan ve Lâtin geleneklerine
bağlı kalarak oluşturduğu Çılgın Orlando, Tasso'nun (1544-1595)
Homeros'u taklit ederek yazdığı Kurtarılmış Kudüs adlı yapıtları Rönesans
döneminde İtalya'da, bugün de değerini koruyan yapıtlardandır.
Bunlar konularını Ortaçağdan almış olmalarına rağmen işleyiş, şekil ve teknik bakımından klâsik kurallara bağlı kalmış, Yunan ve Lâtin edebiyatlarını örnek almışlardır. Ariosto'nın Çılgın Orlondo, Tasso'nun Kutarılmış Kudüs adlı destanları ünlüdür. Ayrıca iktidarın korunması konusunu işlediği Prens adlı eseriyle Macchiavelli (1469-1527) adlı siyaset yazarını da anmak gerekir. Klâsik Dönemde İtalyan Edebiyatı XVII. yüzyılda girdiği gerileme döneminin ardından, İtalyan edebiyatında 18. yüzyılda klâsiksizmin etkileri kendini gösterir. Klâsisizme bağlı ürün veren üç önemli sanatçı vardır: Goldoni (1707-1793) komedya, Alfieri (1749-1803) tragedya, Parini (1729-1799) ise yergi türünde yazmışlardır. Romantik Dönemde İtalyan Edebiyatı Güldürüde Carlo Goldoni (1707-1793), romanda Alessandro Manzoni (1785-1873),anı türünde Silvio Pellico (1788-1854) ve şiirde Giacoma Leopardi (1798-1837) başlıca romantik sanatçılardandır. Manzoni, şiir ve oyun türlerinde de ürün vermekle birlikte en önemli eseri bir romandır: Nişanlılar. Leopardi ise hüznü, acıyı, doğa sevgisini anlatan karamsar şiirleriyle tanınır. 20. Yüzyıl İtalyan Edebiyatı Fillippo Marinetti (1876) Avrupa ülkelerinde de etkisi görülen fütürizm akımının kurucusudur. Fütürizm akımına göre, modern zamanların makine ve onun hız sistemine bağlı kalarak çağın ve geleceğin hızlı ve dinamik yaşanması gerekir. Makine çağının hız ve dinamizmi fütürizmin itici gücü olmuştur. Şiirde mısraların düzenlenişi ve müzikal yapısı fabrika işleyişini, sistemini ve makine seslerini çağrıştırmalıdır. 20. yüzyıl İtalyan edebiyatının öncülerinden sayılan Alberto Morario, yapıtlarında genel olarak orta sınıfı işlediğini görürüz. Bu sınıfın içinde bulunduğu ahlâk çöküntüsünü, kişinin bencilliği yüzünden yalnız kalışını anlatır.
Dostları ilə paylaş: |