Şirince gözünden Nişanyan vakası hakkında gerçekler
Devir, şüphe devri. Herkes, her işin içinde bir bityeniği arıyor. Ben, gerçeği arıyorum.
Freud’un dediği gibi, bazen bir pipo sadece bir pipodur. Ve bir polisiye yazarının dediği gibi, katil her zaman uşaktır. Özetle: Sevan Nişanyan suçludur.
Sayın medya! Bityeniğiarayankolaycıgillerden medya mensuplarımız! Araştırmacı gazeteciliğinizi, önünüze uzatılan propaganda lokmasını kendi çığlıklarınızı da katarak çığırmanın bir adım ötesine götürebilir misiniz? Örneğin, aman Tanrım, olabilir mi, birkaç soru sorsanız?! İşi kolaylaştıralım, soruları da kopya verelim bari. Buyrunuz, Sevan Nişanyan’a gazetecilerin sorabileceği sorular:
(1) Şirince’de kanuna aykırı kaç adet inşaat yaptınız?
(2) Şirince imar kanunu dediğiniz gibi çıkmış olsaydı bu binalarınızdan kaçı kanuna uygun olacaktı?
(3) Yıkım kararlarını uygulama girişiminin sebebi, sizin bu konuda devlete çıkış, meydan okuma ve hakaretleriniz olabilir mi?
(4) Bu yıkım gerçekleşirse bir daha kaçak inşaat yapar mısınız? Peki geri adım atılır ve yıkım kararları unutulursa bir daha kaçak inşaat yapar mısınız?
Haydi, sorsanıza!
Önce, çabuk sıkılanlar için, kısa versiyonunu verelim:
Sevan Nişanyan Şirince’de kanuna aykırı kaç adet inşaat yapmış?
Bağ Evleri (yaklaşık 6 ünite), havuz kompleksi, Bağ Evleri müştemilatı, 2 münferit iki katlı bina, su sarnıcı, 12 metre yüksekliğinde Hodri Meydan Kulesi, 2.5 katlı Nişanyan Otel binası, otel bahçesinde hamam, Cumbalı Ev, Kerevetli Ev, Hamamlı Ev, Matematik Köyü kompleksi (3 adet münferit iki katlı ev, kafeterya, hamam ve teraslar dışında en az 10 adet bina). Buyrun siz sayın.
Sevan Nişanyan’ın suçladığı Şirince imar kanunu eğer zamanında çıksaymış, ya da bugün çıksa ve yürürlüğe girse bu binalardan kaçının izinli olma ihtimali vardı?
Yalnızca tadilat yaptığı üç evin, yani Cumbalı Ev, Kerevetli Ev ve Hamamlı Ev’in. Öteki binaların tamamı, sıfırdan inşa ettiği ve hiçbir koşulda izinli olamayacak binalar. Duyuyor musunuz? Okuyabiliyor musunuz? Aritmetik var mı aritmetik? İmar Kanunu çıkmış olsa DAHİ Sevan Nişanyan 20-25 adet binayı izinsiz yapmış olacaktı. Onun olayı bu! Çünkü o çok zevkli ve çok becerikli ve her şeyi çok iyi bilen bir kişi, o yüzden o istediği şeyi istediği yere inşa etme hakkına sahip olmalıydı... Bizse onun kıymetini bilemeyen sefil fareler... Neyse.
Şimdiden sıkılanlara bu yazıdan çıkış yolunu göstermeden evvel şunu da ekleyeyim: Ben sade bir vatandaşım. Sevan Nişanyan’ın yaptığı tüm inşaatlara maalesef, ekte göreceğiniz resimleri çekebilecek şekilde, yüz yüze bakarak yaşamımı sürdürüyorum. Su katılmamış gerçekleri herkesle paylaşmak istememde, köyün geleceğinden başka bir düşüncem veya kaygım yok. Hesap, kitap, gizli gündem, ajanlık vb yok. Sadece doğal güzellikler içinde sakin bir hayat yaşamaya çalışırken bir aklıevvelin, sürekli kendine yontan bir nalıncının laf cambazlığı ve mağdur rolleriyle aklı başında olduğunu varsaydığımız sürüyle insanı kandırmasını sindiremeyen biri.
Şimdi, sıkılanlar lütfen son paragrafa atlasınlar. Sonsuz cüretkarlığın, pervasızlığın, kabadayılığın ve “benyaptımoldu”culuğun detaylarını öğrenmek isteyenler okumaya devam etsinler.
Konunun ilk tutulacak noktası, kısaca anlattığım gibi, İmar Kanunu’nun çıkıp çıkmamasının Sevan Nişanyan’ın “mağduriyeti” ile alakalı olmadığıdır. Bu koparılan vaveylada ikinci son derece sarih (hadi nezaket gösterip başka kelimeler kullanmayayım!) HATA da şurdadır: Şirince’de –ben dahil- hemen herkesin kaçak denebilecek bir yapısı vardır. Bunlara, Türkiye çapında binlerce yapı gibi, bir nevi tolerans gösterilir. Hiçbirinin sahibi, her an tepemize yıkacaklar korkusuyla yaşamaz. Bugün Sevan Nişanyan’ın kaçak olup hakkında kesinleşmiş yıkım kararı olan 20’ye yakın binasından üçüne yıkım kararının fiilen uygulanması girişiminin sebebi, sadece ve sadece kendisinin son bir yıl içinde iyice dellenip defaten devlete meydan okuması, hakaret etmesi, kendini devletin ve yasaların üzerinde ilân etmesidir.
Son olarak bu sözel kabadayılıklarla hızını alamamış, köyün tepesine, herkesle ve her şeyle alay eder şekilde, 12 metre yükseklikte bir taş kule dikmiş, adını Hodri Meydan Kulesi koymuş, üzerine salyangozlu “Nişanyan bayrağı”nı çekmiş, bir de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihini atarak “Zalimin aczini görmek ve göstermek için inşa edildi. 29 Ekim 2010” yazdırmıştır. Anlayana!
İşte bugün Sevan Nişanyan’la “uğraşılmasının” yegane sebebi budur.
Belki onlarca yıldır ellerinde yıkım kararı olan, ama evlerinin başlarına yıkılması korkusu yaşamayan normal Şirince vatandaşları ise Sevan Nişanyan’ın propagandasındaki gibi çıkmayan İmar Kanunu’na değil, sürekli ortalığı karıştıran Sevan Nişanyan’a lanet okumaktadır. Evet köyün İmar Kanunu çıksa iyi olacak elbette, köylü de bunu ister tabii ama koruma altında, 1. derece kentsel sit ve 3. derece doğal sit alanı olan bir köyde çıkacak olan İmar Kanunu zaten tabiatı gereği, yeni inşaatlarla gelişmek, yayılmak, yenilenmek vb isteyen hiç kimseyi mutlu edecek bir şey değildir, bu konuda da gerçekçi olmak gerekir.
Koruma altında bir köyde yaşamak kolay değildir; hiçbir zaman, hiçbir ülkede. Kimse Şirince’nin sit alanı olması neticesindeki zorlukları, bu tanımın burda yaşamaya ve iş yapmaya engeller oluşturduğunu yadsıyamaz. Öte yandan, bu köy bugün koruma altında olduğu için bir turizm cazibe merkezidir. Bu koruma Sevan Nişanyan’ın uygun gördüğü gibi kaldırılacak olsa turizm balonu kısa zamanda sönüp gider ve turizm yatırımları yapmak için yasaların kaldırılıp total serbesti sağlanmasına taraftar olanlar çırpınarak fakr-ü zaruret içinde ölürler.
İşte sonuç paragrafı: Olay, “Şirince’nin en güzel evlerinin yıkılması” meselesi değildir. Olay, Şirince’nin geleceğidir. Bu yıkım yapılmazsa, bundan sonra Şirince’ye ne kuleler, ne tatil köyleri, ne sıra sıra binalar dikileceğidir. Neler neler yapılıp, “Aa ama çok güzel, herkes çok beğeniyor amcası!” diye savunulacağıdır. Sırf bir vatandaş kendi zevkini çok güzel, devletinkini banal buldu diye hem tuttuğunu dikecek, hem devlete hakaret edip, kafa tutup, meydan okuyacak, buna göz yummaktır. “Kapıma kadar dozerleri getirip yine de yıkamadılar işte, rezil olduklarıyla kaldılar!” diye gevrek kahkahalar atılmasına davetiye çıkartmaktır. “Cesaret edemediler işte, alçakları tükürüklerimizle boğduk!” diye nanik yapılmasını kabul etmektir. Bundan sonra herkesin, ayol nasılsa hiçbir şey yapamıyorlar diyerek Şirince’de canının çektiğini yapma ve yıkma cüretini gösterebilecek olmasıdır. Olay Sevan Nişanyan’ın Ermeni, zenci, AIDS’li veya transseksüel olması değil, kendi çıkarları ve zevkleri doğrultusunda köylüyü manipüle eden, halkı, okuru, TV izleyicisini laf ebeliğiyle kandıran, devleti aşağılayan, doymak bilmez bir megaloman olmasıdır.
Bu yazı eline geçip de hâlâ Sevan Nişanyan’ın bu olayda mağdur bir kahraman olduğunu düşünen varsa –bu da benim cüretkarlığım- ben de şu anda kendilerini hükmen ve gıyaben cahil ve aptal ilan ediyorum. “Kahraman”larına layık buldukları kadar bir hoşgörüyü herhalde bana da gösteriverirler artık...
Fotoğraf 1: Şirince’nin güney cephesi
Burda el alt sırada gördükleriniz köyün evleri; en üstte yer alan beyaz yapı da köyün standart bir şekilde düzenlenmiş su deposu. Sağ alttaki büyük beyaz yapıdan başlayarak aradaki tüm binalar, Sevan Nişanyan’ın kaçak inşaatları.
Fotoğraf 2: Matematik kasabası
Bu resimde gördüğünüz her şey, zeytinliklerle çam ormanları arasında tamamen bakir bir alana son 3-4 senedir yayılarak yapılmakta olan, saygıdeğer matematik üstadı Ali Nesin beyefendinin Matematik Köyü. Zavallı çocuklarımızın matematik yapması için inşa edilmiş ama herhalde öğretmen falan olsa gerek, Nesin’in bebeği ve annesi de burada yaşıyor mesela. Aşağıdaki iki katlı villalarda mı acaba?
Sevan Nişanyan’dan inciler:
Ağustos 2010:
Son alınan kararla ilgili Sevan Nişanyan ise, "Bu memlekette herkes vandal değil (yıkımdan zevk alan insan). Bu bir tür namussuzluktur. Kişilik bozukluğudur. Herkes onlar gibi değil. Vicdan sahibi insanlar da var. Devlet kademesinde bulunan vandalların hangi kararları aldığı da beni ilgilendirmiyor" dedi. Nişanyan, "Bu kararları takip etmiyorum ve ilgilenmiyorum" dedi.
Kasım 2010:
Kulenin yapımı için de izin almadığını vurgulayan Nişanyan, "Avuç kadar köyün imar planını yapmaktan aciz kaldılar. Çıkardıkları imar planı kelimenin tam anlamıyla bir kepazelikti, 'Yeter' dedim. Bu insanların iznini de ruhsatını da istemiyorum. Bu adamların yasağına da kulak asmıyorum" diye konuştu.
Söz konusu yapıyı yıkmaya kimsenin cesaret edemeyeceğini öne süren Nişanyan, "Eğer yarın yıkmaya kalkarlarsa, cinayete karşı ne yaparlarsa onu yapmayı planlıyorum. Böyle bir cesaretleri olacağını zannetmiyorum. Yıkmaları halinde tükürük denizinde boğulurlar. Bütün dünya, bütün Türkiye böyle birşey yaptıkları takdirde onları lanetler" diye konuştu.
“Bu köyde 27 yıldan bu yana bir imar bürokrasisi terörü mevcuttur. Bu teröristlere karşı dik durmayı başardığım için herkesten sadece tebrik ve teşekkür aldım. (...) görülecektir ki bu imar oligarşisinin, bu bürokratik oligarşinin bir üfürüklük canı vardır. Güçleri blöften ibarettir, başka birşey değil" diye konuştu.
"Sayın valimizi de kandırmışlar. Sayın Vali makul bir insan. Burada yapılanların İzmir ve Şirince için kazanç olduğunun bilincinde. Kalıcı bir eser ortaya konduğunun farkında. Bürokratik oligarşi yıkılır, bunlar yıkılmaz, yıkamayacaklardır. Rezil oldukları ile kalacaklardır.”
Şubat 2011:
“...Bu evler Devletten izin alınmadan yapıldı! Suç budur. Yıllar önce ilk evleri yaparken izin istedim, yalvardım, kapılarında bekledim, pis pis hakaretlerini sineye çektim, dünyanın parasını ve zamanını harcadım. Sonra yetti gayrı deyip yoluma gittim. Bir daha da kapılarını çalmadım.”
“Makamı dışında bir var oluş nedeni olmayan kapı kulları için bundan daha büyük suç yoktur. Mevcudiyetlerinin yegâne temeli olan “mevzuatın” namusunu korumak için gözlerini kırpmadan cinayet işlerler.”
“Haset, ırkçılık, cehalet ve zorbalık, cehennemin dört atlısı gibi insanın üstüne çullanırmış.”
“Hep beraber bu alçaklara meydan okuruz.”
Dostları ilə paylaş: |