Ganimet ve garamet kavramların her biri Kur’an’da altı defa kullanılmıştır. Garamet kavramı sadece savaştaki kayıplar değil, her türlü maddi zarar anlamında kullanılır. Ganimet de sadece savaştaki maddi kazanımlar değil, her türlü menfaati mana olarak içermektedir. ‘Lisanu’l Arab’, ‘Tacu’l Urus’, ‘Kamus’ gibi sözlükler, Kurtubi, Fahrurazi, Alusi gibi Ehl-i Sünnet müfessirleri genellikle bu kelimelerin yukarıda açıklanan anlamında şüpheye yer bırakmazlar. Ragıb İsfehani’nin ‘Müfredat’ adlı eserinde ise şöyle geçmiştir: “İnsanın elde ettiği her şeye, ganimet denir.” Kur’an’da da ganimet kavramı savaş dışında kazanımlar için de kullanılmıştır. “…Allah’ın nezdinde sayısız ganimetler vardır…” 129 İmam Ali’den de“Her kim hak ile amel ederse, maksadına ulaşmış ve kazanım (ganimetler) elde etmiştir” şeklinde rivayet edilmiştir.
Rivayetlere ve Şia itikadına göre; bu ayet-i kerimede yer alan ganimet kavramı ticaretten elde edilen kazanımlardan bile daha genel bir mefhum içerir. Ayetin Bedir savaşında nazil olması, humsun sadece savaşlardaki kazanımlardan olacağını ispatlamaz. Ayette geçen ganimet kavramının sadece savaştan elde edilen kazanım olduğu kabul edilse bile; ayette humsun sadece bir bölümü açıklanmış diğer bölümleri ise rivayetlerle beyan edilmiştir deriz.
Hums, rivayetlerde de özel bir önem ve ehemmiyete sahiptir. Öyle ki; her kim malından humsunu ödemezse malı helal olarak kabul edilmez ve o malda tasarruf etme hakkı da bulunmaz. Humsunu ödemediği maldan alınan elbiseyle kılınan namaz dahi – fıkhen – sorun teşkil eder. 130
Bu ayet, Enfal suresinin ilk ayetinde “…ganimetler sadece Allah ve Resulü içindir…” cümlesiyle çelişmez. Çünkü Hz. Peygamber ve O’nun halifeleri yani Ehl-i Beyt İmamları (a.s) elde ettikleri humsun beşte birini ayette belirtilen kimselere harcarlar. Humsun dörtte birini ise Allah yolunda savaşan kimseler için verirler.
Fakihler humsu yedi şey üzerinde vacip kabul ederler:
1 – Yıllık olarak elde edilen gelirin kârından.
2 – Bulunan hazinelerden.
3 – Madenlerden.
4 – Denize dalarak çıkartılan kıymetli metalardan.
5 – Harama karışmış helal paradan.
6 – Zimmi kâfirin Müslümandan satın aldığı arsadan.
7 – Savaş ganimetinden.
Allah’ın humsa ihtiyacı olmadığı çok açıktır. Öyleyse Allah’ın hakkı, Allah’ın kanunlarının hakim kılınması, Hz. Peygamber’in (s.a.a) velayetinin tebliği, İslam’ın sesinin tüm dünya insanlarına ulaştırılması, zayıf düşürülenlerin kurtarılması ve fesadın önünün alınması içindir.
Rivayetlere dayanılarak, Allah’ın hakkı Hz. Peygamber’in (s.a.a) tasarrufuna bırakılmıştır. Hz. Peygamber’in (s.a.a) hakkı ise O’ndan sonra gelecek olan İmam’a aittir. 131 Bu üç hak da İmam’ın (a.s) gaybetinde, ya özel naiplerin ya da genel naipler olarak bilinen içtihat için tüm şartları üzerinde toplayan müçtehitler ve taklit mercilerinin tasarrufundadır. 132
Rivayetlerde humsun harcanacak diğer bölümü için; miskinler, yolda kalmışlar ve Ben-i Haşimoğullarının seyyidleri içindir denilmiştir. Fakir seyyidlerin zekât alması haram olduğundan ihtiyaçları hums yoluyla giderilmelidir. 133 Esasında İslam, toplumun mahrumiyetini kaldırmak için iki şeyi vacip kılmıştır: İlki; toplumun tüm fakirlerini içine alan zekâttır. Diğeri ise; bir bölümünün fakir seyyidlere ayrıldığı humstur. Hums ve zekât; fakirlerin bir yıllık ihtiyaçları ölçüsünde kendilerine takdim edilir, daha fazlası verilmez.
İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: “Ayetin açıklamasında gelen altı meselede de hakkın dağıtılmasında karar verici Masum İmam’dır.” 134
36.
İnsanların Alınyazısının Değişme Nedeni
ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ لَمْ يَكُ مُغَيِّرًا نِعْمَةً اَنْعَمَهَا عَلٰى قَوْمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوا مَا بِاَنْفُسِهِمْ وَاَنَّ اللّٰهَ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌ
“Bir millet kendilerinde bulunanı değiştirinceye kadar Allah’ın onlara verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden dolayıdır. Gerçekten Allah işitendir, bilendir.”
Enfal, 53
Birçok hadiste zulüm ve günah gibi etkenler ilahi nimetlerin değişme nedeni olarak nitelendirilmiştir. Günah ve hak yoldan sapmalardan dönülmesi ise çeşitli ilahi nimetlerin artmasına neden sayılmıştır. 135
Günahlar ve zulümler, insanı ilahi lütuftan istifade etme dirayetinden uzaklaştırır. Hz. Ali (a.s), Kasia hutbesinde bu konuya da işaret etmiş ve Kumeyl duasında şöyle seslenmiştir:
“Allah’ım! Benim ismet perdesini yırtan günahlarımı affet. Allah’ım! Bedbahtlıklara yol açan günahlarımı affet. Allah’ım! Nimetleri değiştiren günahlarımı affet. Allah’ım! Duanın icabetini önleyen günahlarımı affet.”
Hz. Emirülmüminin Ali’nin (a.s) Malik Eşter’e yazdığı mektupta şöyle bir cümle geçer: “Allah’ın nimetlerini değiştiren şeyler içinde zulümden daha güçlüsü yoktur. Çünkü Allah mazlumların dualarını duyar, zalimlere de çağı gelince azabını yollar.” 136
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Günahlarınızın cezası olan, gece ve gündüz çektiğiniz sıkıntı ve dertlerinizden Allah’a sığının.” 137
37.
Savaşa Hazırlık,
İslam Toplumu için Zorunluluktur
وَاَعِدُّوا لَهُمْ مَا اسْتَطَعْتُمْ مِنْ قُوَّةٍ وَمِنْ رِبَاطِ الْخَيْلِ تُرْهِبُونَ بِهٖ عَدُوَّ اللّٰهِ وَعَدُوَّكُمْ وَاٰخَرٖينَ مِنْ دُونِهِمْ لَا تَعْلَمُونَهُمْ اَللّٰهُ يَعْلَمُهُمْ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ شَیْءٍ فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ يُوَفَّ اِلَيْكُمْ وَاَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ
“Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihat için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah’ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.”
Enfal, 60
Bu ayet Müslümanlara her yönden düşmana karşı hazır olma emrini vermekle birlikte, her türlü silah, araç-gereç ve propaganda yönteminden yararlanılmasını, hatta slogan ve marşlarla mücehhez olunmasını istemiştir. Bu emirlere uyulduğunda, düşmanların Müslümanların savaş gücünden çekinmeleri ve korkmaları sağlanır.
Hz. Peygamber (s.a.a) Yemen’de yeni bir silahın yapıldığını haber aldığında o silahın temini için birini oraya göndermiştir. Hz. Peygamber’den (s.a.a) nakledildiği üzere; ‘Bir ok nedeniyle üç kimse cennete gider: Yapanı, hazırlayıcısı ve atıcısı.’
İslam dininde at biniciliği ve ok atıcılığında kazanma ve kaybetme üzerine oynanan oyunlar caiz kabul edilmiştir. Böylelikle savaşa hazırlık ortamı yaratılmış olur.
Ayette geçen ‘lehum’ zamiriyle kâfirler ve iki önceki ayette konu edilen ‘hainlik yapmasından korktuğun’ kimseler kastedilmiştir. Öyleyse daima hıyanet ihtimali olan düşman karşısında hatta anlaşma ve ahitname yapılmış olsa dahi hazırlık içerisinde olunmalıdır.
38.
Mescidin Önemi
اِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللّٰهِ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَ وَلَمْ يَخْشَ اِلَّا اللّٰهَ فَعَسٰى اُولٰئِكَ اَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدٖينَ
“Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.”
Tevbe, 18
Mescid, Müslümanların önemli toplumsal ve ibadi karargâhlarındandır. Öyleyse hem mescid ehli salih ve temiz, hem de programları eğitici ve terbiye edici olmalıdır. Beri taraftan mescidin bütçesi hem helal ve meşru olmalı; hem de mescid sakinleri takva ehli ve ihsan edenlerden olmalıdırlar. Aksine mescidleri yapanlar zorba ve sultanlar, namaz kıldıranlar az tahsilli ve korkak, mescidin hizmetlileri de üşengeç olurlarsa tabii olarak mescidler asli hedefleri olan manevi tekamülden uzak kalacaklardır.
Merhum Feyz-i Kaşani’nin ‘Tefsir-i Safi’de de dediği üzere mescidlerin tamiri tüm onarılmalar, halıların temizlenmesi, aydınlatılması, tedris ve tebliği kapsamaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kimin mescide gidip geldiğini görürseniz, onun imanına şahitlik ediniz.” 138 Hadislerde mescide gitme alışkanlığı olan kimseler hakkında bir çok kazanımlar nakledilmiştir. Onlardan bazıları şöyledir: Din kardeşi ve dostun bulunması; faydalı bilgilerden haberdar olunması; irşad olması ve günahlardan kaçınması; İlahi nimet ve rahmeti kazanması. 139
İman, amelden ayrı bir şey değildir. ‘İman edin… namazı ikame edin’ gibi… Namazın, zekâttan ayrı olmadığı gibi… ‘namazı ikame edin ve zekâtı verin…’ Ve mescidler inkılaptan ayrı değildir: ‘Mescidler Allah içindir…’
39.
Dostluğun Ölçü ve Sınırı
اِتَّخَذُوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَسٖيحَ ابْنَ مَرْيَمَ وَمَا اُمِرُوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اِلٰهًا وَاحِدًا لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (Hristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. Hâlbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emir olundu. O’ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır.”
Tevbe, 31
Ayette geçen ‘ahbar’, ‘hibr’ kelimesinden türetilmiştir. Ruhban kelimesi ise dünya işlerini terk eden ve kendisini bu işlerden uzaklaştıran anlamına gelen ‘rahib’ sözcüğünden türetilmiştir. Onlar bu tüm mukaddes ve kutsi kisvelerine rağmen Rab ile bağlantıları olmayan, sadece Allah’ın kullarıdırlar…
İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurur: “Ehl-i kitap alimleri namaz ve oruç ibadetlerini yapmadıkları gibi haramları helal, helalleri de haram addetmişlerdi. Hâl böyleyken bile insanlar onlara tabi oldular.” 140
Birilerine kayıtsız şartsız itaat etmek, bir tür ona tapınmak gibidir. İmam Sadık (a.s) bu hususta şöyle buyurur: “Her kim günah yolunda bir başkasına itaat ederse, ona tapmış olur.” 141
Öyleyse aşklar, dostluklar ve itaatlerin bir haddi ve hududu olmalıdır. Her türlü nizam, inanç, yol, mürşit, teşkilata itaat, hizipçilik… Eğer Allah’ın vahiy ve emrinden kaynaklanmıyorsa; aşırıcılık (ğuluv) ve ifrat etmenin pençesine düşülecektir. Peygamberlere tapınma ya da onları Allah’ın oğulları kabul etmek gibi ki bunların hepsi şirktir.
40.
Altın Toplamak ve Zekât
يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اِنَّ كَثٖيرًا مِنَ الْاَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَاْكُلُونَ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِ وَالَّذٖينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَلٖيمٍ
“Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele!”
Tevbe, 34
Rivayetlerde zekât;
İmam Cafer Sadık’a (a.s) sordular: “Malın hangi miktarında zekât vacip olur?” İmam cevap olarak şunu buyurdular: “Zahir mi batın zekât mı?” İmam “her ikisi de” yanıtını alınca önce zahir zekâttan istenilen miktarı beyan edip daha sonra batın zekât için şunu söylemiştir: “Din kardeşinin senden daha çok ihtiyacı olan şeyi, kendin yerine ona tercih etmen ve seçmendir.” 142
Diğer bir rivayette ise İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah bu fazla mal varlıklarını kendi rızası olan yolda harcayasınız diye size bahşetti. Vurgunculuk ya da istiflemeniz için değil.” 143
Nakledilen rivayetlere göre; İmam Zaman (a.c) zuhur ettiğinde hazine toplamayı haram ilan edecek ve tüm hazineleri savaş masrafları için kullanacaktır.
Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah, zengin Müslümanların malında zekât miktarını, yani fakirlerin yaşayacağı kadarını vermelerini vacip kılmıştır. Haberiniz olsun! Kuşkusuz Allah, vazifelerine uygun amel etmeyen bu kimselerin hesabını çok şiddetli bir şekilde alacaktır.’ 144
Allah Resulü şöyle buyurmuştur: “Zekâtı ödenmeyen her mal bir definedir. Her ne kadar gizli, altın ve gümüş olmasa da durumu böyledir.” 145
Dostları ilə paylaş: |