Orucun Fayda ve Bereketi



Yüklə 3,4 Mb.
səhifə10/23
tarix30.10.2017
ölçüsü3,4 Mb.
#22652
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   23

İslam’da Haber

İslam, sözün ne şekilde söyleneceği ve haberin ne şekilde nakledilmesi gerektiği meselesini oldukça önemsemiştir. Örneğin;

1 – Kur’an, duyduğu her haberi tartmadan yayan kimseyi şiddetle eleştirmiştir ve şöyle buyurmuştur: “Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar; hâlbuki onu, Resul’e veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi, onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi…”715

2 – Kur’an yalan haberleri yayarak toplumu gereksiz yere meşgul eden ve endişeye sevk eden kimseler için çok çetin cezaların belirlendiğini buyurmuştur. “…şehirde kötü haber yayanlar (bu hallerinden) vazgeçmezlerse, seni onlara musallat ederiz (onlarla savaşmanı ve onları şehirden sürüp çıkarmanı sana emrederiz); sonra orada, senin yanında ancak az bir zaman kalabilirler...”716

3 – Hz. Peygamber (s.a.a) mübarek ömrünün sonunda yaptığı hac yolculuğunda insanlara şöyle seslendi: “Benim adıma yalan nakleden kimseler oldukça fazlalar. Gelecekte sayıları daha da artacak. Her kim bilerek ve bilinçli olarak bana yalan nispetinde bulunursa yeri cehennemdir. Benim adıma nakledilenleri Kur’an ve Sünnet’e sunun. Eğer Kur’an ve Sünnet’e uygun iseler kabul edin, değilse reddedin.”717

4 – İmam Cafer Sadık (a.s), babası İmam Muhammed Bakır’a (a.s)’a yalan rivayetler nispet eden kimseye lanet etmiştir ve şöyle buyurmuştur: “Bizden rivayet edilen sözleri Kur’an’ın şahitliğine ve diğer sözlerimize uygun olursa kabul edin aksi takdirde reddedin.”

5 – İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdular: “Bizim sözlerimizin senedi Kur’an ve Hz. Peygamber’in (s.a.a) sünnetidir.”

6 – İslam ilimlerinin içinde önemli bir yeri olan ilimlerden biri de rical’dir. Bu ilimde doğru haber yanlış haberden ayırt edilir ve hadis nakleden kimselerin doğrulukları araştırılır.

112.
Maskara ve Alay Etmek

 يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَاءٌ مِنْ نِسَاءٍ عَسٰى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْاٖيمَانِ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُولٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ 

Ey müminler! Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tövbe etmezse işte onlar zalimlerdir.”

Hucurat, 11

Alay etmek görünürde bir günah olarak görülse de gerçekte ve batınında birkaç günahı barındırmaktadır. Maskara etmenin içinde tahkir etme, ayıpların aşikâr edilmesi, ihtilaf yaratmak, gıybet, nefret, fitne, tahrik, intikamcılık ve başkalarını taan etmek gibi günahlar gizlidir.

Alay etmenin kökleri:

1 – Alay, kimi zaman zenginlikten kaynaklanır. Kur’an şöyle buyurur: “Mal toplayıp onu tekrar tekrar sayan, insanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlerin (hümeze ve lümezenin) vay haline!”718

2 – Kimi zaman alay etmenin kökü, ilim ve sahip olunan kariyerdir. Kur’an bu hususta da şöyle buyurur: “Peygamberleri onlara belgelerle gelince, kendilerinde olan bilgiden gururlandılar da, alaya aldıkları şey kendilerini sarıverdi.”719

3 – Kimi zaman da alay etmenin nedeni kuvvetli ve güzel bir bedene sahip olmaktır: “Âd kavmi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamış, ‘Bizden daha güçlü kim var?’ demişlerdi.”720

4 – Başkalarıyla alay etmenin bir nedeni de, bazı kimselerin özelliklerini insanların diline düşürmektir. Kâfirler, peygamberlerin getirdikleri dine uyan fakir kimseleri tahkir ediyorlar ve onlara şöyle sesleniyorlardı: “…Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz...”721

5 – Bazen de başkalarını eğlendirmek ve güldürmek için de birileri alay konusu olabilir.

6 – Kimi zaman da mal ve makama olan tamahtan ötürü, birileri alay konusu yapılarak eleştirilir. Bir grup, Hz. Peygamber’i (s.a.a) zekât konusunda ayıplıyordu. Kur’an bu hususta şöyle buyurdu. “Onlardan sadakaların (taksimi) hususunda seni ayıplayanlar da vardır. Sadakalardan onlara da (bir pay) verilirse razı olurlar, şayet onlara sadakalardan verilmezse hemen kızarlar.”722

7 – Alay etmenin bir nedeni de cehalet ve bilgisizliktir. “Mûsâ kavmine: ‘Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor’ dedi. Onlar: ‘Sen bizi alay konusu haline mi getireceksin?’ dediler. O da: ‘Cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım’ demişti”723 Yani, alay etmek cehaletten kaynaklanır ve ben de cahil değilim diye cevap vermiştir…

Hz. Peygamber’in (s.a.a) yaptığı mübarek işlerden biri de insanların ve bölgelerin çirkin isimlerini değiştirmek olmuştur.724 Çünkü kötü isim, alay ve tahkir edilme nedenidir.

Hz. Ali (a.s)’ın ağabeyi olan Akil, Muaviye’nin yanına vardığında, Muaviye Akil’i tahkir etme amacıyla şöyle seslendi: ‘Allah’ın lanetlediği kimsesi amcası olan kişiye selam olsun’ ve ‘Ebi Leheb’in elleri kurusun’ ayetini okudu. Akil ise kendisine şöyle cevap verdi: ‘Allah’ın lanetlediği kimse halası olan kişiye selam olsun.’ (Ebu Leheb’in karısı, Muaviye’nin halasının kızı idi.)725

113.
Suizan ve Önyargının Kısımları

 يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثٖيرًا مِنَ الظَّنِّ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخٖيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ رَحٖيمٌ 

Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir.”

Hucurat, 12

Kimi beğenilen, kimi beğenilmeyen iki tür su-i zan ve önyargı bulunur.

1 – Allah’a olan su-i zan ve önyargı. Bir hadiste şöyle geçer: “Kim geçim korkusu nedeniyle evlenmekten kaçıyorsa gerçekte Allah’a karşı su-i zan etmiştir.” Böyle kimse eğer tek yaşarsa Allah geçimini karşılayacağını kadir olduğu hayalindedir. Bu düşünceye göre eğer eşi olursa – haşa – Allah onun yaşamını devam ettirecek rızkı vermeyecek kudrettedir ki, bu Allah’a karşı yapılmış bir su-i zandır ve yasaklanmıştır.

2 – Ele aldığımız ayette yasaklanmış olan insanlara karşı yapılan önyargı ve suizan.

3 – İnsanın kendisine karşı suizanda bulunması ise övülmüştür. Zira insanın kendisine karşı suizannı olması gerekir. Yaptığı işleri kusurlu görmelidir. Hz. Ali (a.s) muttakilerin sıfatlarını açıkladığı ‘Hammam’ hutbesinde şöyle buyurur: “Takvalı kimselerin üstünlüğü, kendilerine karşı suizanda bulunmalarıdır.”

Evet, kendisini kusursuz gören kimselerin hakikatte iman ve ilim nurları azdır. Az nur ile de insan bir şey göremez. Eğer siz az bir ışık ile büyük bir sahneye girseniz, sahnede bulunan büyük eşyalardan başka bir şey göremezsiniz. Ancak projektör gibi daha fazla ışığı olan bir lamba ile sahneye girseniz, bir sigara ya da bir kibrit parçası da olsa fark edebilirsiniz.

İman nurları az olan kimseler sadece büyük günahlarını dikkate aldıklarından şöyle derler: ‘Adam mı öldürdük? Hırsızlık mı yaptık?’ Onlar günahları bu tür şeyleri yapmakla sınırlı görmektedirler. Ancak iman nuru fazla olan kimseler, küçük büyük tüm yaptıkları yanlışlıkları görürler ve Allah’dan istiğfar ve af dilerler.

Eğer bireyin kendisine karşı hüsnü zannı olursa, asla bir gelişim içinde olamaz. Böyle bir kimse daima arkasında bıraktığı yollara bakıp da gururlanan kimse gibidir. Eğer önüne bakmış olsa, henüz katetmediği yolları görürdü. Bu durumda ulaşamadığı yolların, aştığı yollardan ya daha fazla ya da eşit olduğunu anlayacaktır.

Hüsnü zan ifadesi, saflık, çabuk inanmak ve şeytanın hilelerinden gaflette olmak anlamında değildir. İslam ümmeti asla yersiz hüsnü zan ile gaflete ve avcıların eline düşürülmemelidir.

Gıybet Nedir?

Gıybet, bir kimsenin gıyabında, insanların bilmediği ve paylaşılmasından rahatsızlık duyduğu herhangi bir şeyi söylemektir.726

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Ölülerin üzerinden ellerinizi çekin. Ölülerin kötülüklerini açmayın. Ölen kimsenin iyiliklerini anlatın.”727

İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Gıybet edenler şayet tövbe ederlerse cennete en son girecek kimselerden olurlar. Eğer tövbe etmezlerse cehenneme ilk götürülecek kimselerdir.”728

İmam Rıza (a.s), İmam Seccad’dan (a.s) nakleder: “Her kim bir Müslümanın izzetini korursa, Allah da kıyamet günü onun yapmış olduğu yanlışları görmezden gelir.”729

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Her kim bir kadın ya da erkeğin gıybetini yaparsa, kırk gün kıldığı namaz ve tuttuğu oruç kabul edilmez.”730

Hz. Peygamber buyurdular: “Kıyamet gününde insanın amelleri eline verildiğinde bir grup şöyle der: ‘Bizim yaptığımız güzel ameller neden buraya kaydedilmemiş?’ Onlara şöyle seslenilir: ‘Allah ne bir şeyi azaltır ne de unutur. Yapmış olduğunuz gıybet neticesinde amelleriniz berheva olmuştur.’ Bunun karşısında amel defterlerinde pek çok güzel amel olduğunu görenler bu defterlerin kendilerine ait olmadığını sanırlar. Onlara da şöyle seslenilir: ‘Gıybetiniz yapılması nedeniyle bu gıybeti yapan kimsenin güzel amelleri sizin için kaydedilmiştir.’731

Hz. Peygamber’in (s.a.a) en son yolculuğunda Mekke’de şöyle buyurmuşlardır: “Zilhicce ayı ve hac günleri nasıl muhterem ise; Müslümanların kanı, malı ve izzeti de öyle muhteremdir.”732



Rivayetlerde gıybet eden kimsenin ismi sürekli şarap içen kimse ile birlikte zikredilmektedir. ‘Her kim gıybet edip şarap içiyorsa, cennetten mahrum kalır.’733

Rivayetlere göre; her kim din kardeşinin ayıplarını bir başkasına açarsa Allah da onun kötülüklerini aşikâr eder.734

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: “Bir dirhem faiz, otuz altı zinadan daha kötüdür.

Faizin en büyüğü Müslümanların onuruyla ticaret yapmaktır.”735

Bir hadiste şöyle geçer: “Cemaat namazının kılınması için mescitte beklemek ibadettir. Elbette başkalarının gıybetini yapmadıkça…”736

Hz. Peygamber (s.a.a) Medine’deki en son hutbesinde şöyle buyurdular: “Eğer bir kimse gıybet ederse onun orucu batıldır…”737 Yani, oruç tutmasıyla edindiği bereket ve manevi etkiden mahrum kalır.

Gıybetin Telafisi

Geçmişte yapmış olduğumuz gıybetin telafisi için eğer gıybeti yapılan kimse vefat etmişse öncelikle tövbe edilmelidir. Allah’ın huzurunda yapılan bu çirkin eylem nedeniyle özür dilenmelidir. Allah pek tabi tövbeyi kabul edendir. Ancak gıybeti yapılan kimsenin hayatta olması durumunda bu kişiye ‘ben senin gıybetini yaptım’ denilirse rahatsız olması çok doğaldır. Bu yüzden bazı müçtehitler gıybeti yapılan kimseye bunun söylenmemesi gerektiğini söylerler.738 İnsan Allah’ın huzurunda tövbe etmelidir. Eğer gıybeti işiten kimselere ulaşabilirse onlara bu kimsenin hayrından ve iyiliğinden bahsederek şahsın tahkir edilmesini bu şekilde telafi edebilir. Ve eğer gıybeti yapılan kimse bundan haberdar olursa kendisinden o zaman helallik alınmalıdır.

Şeyh Tusi ‘Şerh-i Tecrid’ kitabında Hz. Peygamber’den (s.a.a) şöyle bir hadis nakleder: “Eğer gıybeti yapılan kimse, gıybetten haberdar olursa bunun telafisi şöyle olmalıdır. Bu kimsenin yanına gidilerek özür dilenmeli ve helallik alınmalıdır. Ancak kendisinin gıybetini yapıldığından haberdar değilse onun için sürekli istiğfar etmemiz gerekir.”739

Gıybetin Caiz Olduğu Koşullar

Bazı şart ve durumlarda gıybet etmek caiz olabilir. Şimdi bu şart ve koşullara değinelim:

1 – Önemli işlerde meşveret edildiğinde caiz olur. Yani bir kimse şahsın biri hakkında istişare etmek istediğinde biz o kimsenin kusurlarını bize danışan kimseye söyleyebiliriz.

2 – Kimi şahısların batıl inanç ve sözlerini reddetmek adına onların bu itikatlarından, sözlerinden ve bu yöndeki kusurlarından bahsetmek caizdir. Böylelikle insanların onlara yönelmesine ve peşlerinden gidilmesine engel olunacaktır.

3 – Hâkimin yanında şahitlik için çıkıldığında gıybet de olsa hakikati gizlememek gerekir.

4 – Mazlumluğun izharı için zalimin zulmünden bahsetmenin bir sakıncası yoktur.

5 – Her kim açıkça ve hayâ etmeden günah yapıyorsa, gıybeti caizdir.

6 – Saçma ve ahlaksız iddiaları savmak için gıybet etmenin bir sakıncası yoktur. ‘Ben müçtehidim’, ‘doktorum’, ‘Peygamber evladıyım’ diyor da ve biz de onun böyle bir sıfata sahip olmadığını biliyorsak, insanların kandırılmasına engel olmak için böyle bir şahsın hakkında bilgi paylaşımı yapmak caizdir.



Yapılan Gıybeti Dinlemek

Gıybeti işiten kimsenin vazifesi, gıybete kulak vermemek ve mümin kimseyi savunmaktır. Hadiste şöyle geçer: “Her kim gıybeti işitir de susar ise, gıybeti yapan kimsenin günahına ortaktır.”740

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: “Her kim bir gıybeti dinler ve onu reddetmezse, Allah onun için dünyada ve ahirette olan bin şer kapısını yüzüne açar. Böyle bir kimse yapılan gıybeti susar dinlerse, gıybeti yapan kimsenin günahı onun için de yazılır. Eğer gıybeti yapılan kimseyi savunabilecekken savunmazsa dünya ve ahirette zelil olur.”741

Elimize ulaşan bir rivayette ise gıybet etmek küfür, gıybeti dinlemek ve – durumdan – razı olmak ise şirk olarak kabul edilmiştir.742

İsra suresinin 36. ayetinde şöyle buyrulur: “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” Buna göre biz söylenilen her sözü dinlemek hakkına sahip değiliz.

114.
Misafirlik Adap ve Görgüsü

 هَلْ اَتٰيكَ حَدٖيثُ ضَيْفِ اِبْرٰهٖيمَ الْمُكْرَمٖينَ اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَامًا قَالَ سَلَامٌ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ فَرَاغَ اِلٰى اَهْلِهٖ فَجَاءَ بِعِجْلٍ سَمٖينٍ فَقَرَّبَهُ اِلَيْهِمْ قَالَ اَلَا تَاْكُلُونَ 

İbrahim’in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? Onlar, İbrahim’in yanına girip: ‘Selam sana’ demişlerdi, İbrahim de: ‘Selam size’ demişti; içinden de, onların ‘tanınmamış bir topluluk’ olduğunu geçirmişti. Hemen ailesine giderek semiz bir buzağı getirmiş, onların önüne sürüp: ‘Yemez misiniz?’ demişti.”

Zariyât, 24 – 27

Ele aldığımız ayet misafirlik adap ve görgüsü hakkında önemli bilgiler sunmaktadır.

1 – Misafir, muhterem ve saygıdeğerdir: “…ağırlanan misafirleri…”

2 – Misafir, içeri girdiğinde selam vermelidir. “Selam sana…”

3 – Misafirin selamını yanıtlamak gerekir. “…İbrahim de: ‘Selam size’ demişti.”

4 – Ev sahibi, misafirin göremeyeceği bir yerde yemek hazırlamalıdır. “…ailesine giderek…”

5 – Yemeği evde hazırlamalıyız. “Hemen ailesine giderek…”

6 – Yemek sunumu hızlı yapılmalıdır. (Arapça orijinal halinde gelen ‘feca’ kelimesindeki ‘fe’ harfi kısa zamanda ve süratle yapıldığına işaret eder) “Hemen…”

7 – En güzel yemekler hazırlanmalıdır. “…semiz bir buzağı”

8 – Misafirler açılan sofraya götürüleceğine, sofra misafirlere getirilmelidir. “…onların önüne sürüp”

9 – Misafirlere ‘yemek yer miydiniz’ diye sorulmamalıdır. (Hz. İbrahim (a.s) misafirlere bir soru sormadan yemek hazırlamaya gitmiştir) “Hemen ailesine giderek semiz bir buzağı getirmiş…”

10 – Misafirleri bizzat kendimiz ağırlamalı ve hizmet etmeliyiz. (Hz. İbrahim’in (a.s) kendisi yemek hazırlamıştır) “Hemen ailesine giderek semiz bir buzağı getirmiş…”

11 – Yemek, misafirlerin elinin ulaşabileceği mesafede olmalıdır. “…onların önüne sürüp”

12 – Misafirler kendilerine sunulan yemeği kabul etmeli ve yemelidirler ki, ev sahibinin bir kuruntu ve gocunması olmasın. “…Yemez misiniz?”

13 – Önce yemek sunumu sonra sohbet yapılmalıdır. “…İbrahim: ‘Ey Elçiler! Göreviniz nedir?’ dedi.”743

14 – Eğer misafirin müjdeli ya da acı bir haberi var ise; önce müjdeli haberi sonra acı haberi söylemelidir. (Önce Hz. İbrahim’e (a.s)’a bir erkek evlat müjdesi sonra ilahi dine karşı çıkanlara azabın geleceğinin haber verilmesi…) “Onlar, ‘korkma’ dediler ve onu bilgin bir oğul ile müjdelediler.”744 “Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme, üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.”745

115.
Ayet ve Rivayetlerde Arzu

 اَمْ لِلْاِنْسَانِ مَا تَمَنّٰى فَلِلّٰهِ الْاٰخِرَةُ وَالْاُولٰى وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِى السَّمٰوَاتِ لَا تُغْنٖى شَفَاعَتُهُمْ شَيْپًا اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَاْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَرْضٰى 

Yoksa her umduğu şey (temenni ettiği) insanın mıdır? Hayatın ilki de sonu da Allah’ındır. Allah, dilediğine ve hoşnut olduğuna izin vermedikçe, göklerde bulunan nice meleklerin şefaati bir şeye yaramaz.”

Necm, 24 – 26

Ayet ve rivayetlerde arzu (temenna) konusuna genel bir bakış;

Arzunun Değeri

Arzu, harekete geçmenin ve rüşd etmenin nedeni ve dürtüsüdür. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurur: “Eğer arzu olmasaydı, ne anne ne bebeğine süt verir, ne de çiftçi bir ağaç dikerdi.”746 Hz. İsa (a.s) eline bir bel almış ve ağacın altını belleyen yaşlı bir adamı görünce şöyle buyurdu: “Allah’ım! Bunun bu arzusunu elinden al.” Hemen akabinde yaşlı adam beli ağacın yanına bırakıp bir köşede uyumaya başlar. Hz. İsa (a.s), Allah’tan ona tekrar arzusunu geri vermesini isteyince, bir müddet sonra adamın uykudan uyanarak yarım bıraktığı işine devam ettiğini görür.747

Arzulara Boyun Eğdirmek

Arzular imkân, yetenek, koşullar ve kapasite çerçevesinde olmalıdır. Aksi takdirde sahipleri belirsizlik ve müphemiyete duçar olur. İmam Ali (a.s) şöyle buyurur. “Size yönelik en büyük korkum; heveslerinize uymanız ve uzun arzulara dalmanızdır.”748

Olumsuz Arzular

Kur’an’da bazı arzular tenkit edilmiş ve yasaklanmıştır. Karun’un serveti gibi zenginliğine sahip olma arzusunu taşıyan kimsenin durumunda olduğu gibi. Onlar şöyle diyorlardı: “Karun’a verildiği gibi bizim de olsa; doğrusu o büyük bir varlık sahibidir.”749

Kimileri de gereksiz övgü arzusundadırlar: “Ettiklerine sevinen ve yapmadıklarıyla övülmekten hoşlananların, sakın onların azaptan kurtulacaklarını sanma.”750

Bazıları da birilerine üstün gelme arzusuyla yanıp tutuşurlar: “Bu ahiret yurdunu, yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz…”751

Allah “Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin…”752 ve “Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme”753 ayetleriyle müminleri zenginlere ve refah içinde olanlara imrenerek bakmasınlar diye defalarca uyarmıştır.

Ulaşılamayan Arzular

Kıyamet gününde cezalandırılacaklar ‘ya leyteni’ (keşke) ifadesini kullanacaklardır.

Ya leyteni kuntu türaba”754(Keşke toprak olsaydım!) (Toprak, bir tohum tanesini alır ve onu yararak başak vermesini sağlar. Toprak, atık suyu içine alarak suyu duru hale çevirir ve insanoğluna geri sunar. Ancak bazı insanlar fesattan başka bir şey yapmamaktadır.)

“…Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!”755

Kitabım keşke bana verilmeseydi; keşke hesabımın ne olduğunu bilmeseydim…”756

Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaymışım...”757

“…Ne olurdu dünyaya döndürülseydik, Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık da müminlerden olsaydık.”758

116.
Günahın Çeşitleri ve Etkileri

 اَلَّذٖينَ يَجْتَنِبُونَ كَبَائِرَ الْاِثْمِ وَالْفَوَاحِشَ اِلَّا اللَّمَمَ اِنَّ رَبَّكَ وَاسِعُ الْمَغْفِرَةِ هُوَ اَعْلَمُ بِكُمْ اِذْ اَنْشَاَكُمْ مِنَ الْاَرْضِ وَاِذْ اَنْتُمْ اَجِنَّةٌ فٖى بُطُونِ اُمَّهَاتِكُمْ فَلَا تُزَكُّوا اَنْفُسَكُمْ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنِ اتَّقٰى 

Onlar, ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan ve çirkin işlerden uzak duran kimselerdir. Şüphesiz Rabbin, bağışlaması çok geniş olandır. Sizi, topraktan yarattığında da ve analarınızın karnında ceninler iken de, en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, Allah’a karşı gelmekten sakınanları en iyi bilendir.”

Necm, 32

Her insanın kıymet ve değeri, günah karşısında mukavemet ettiği kadarıyladır. Eğer bir gram altın için günah işlersek, kıymetimiz de bir gramlık olacaktır. Eğer uğruna günah işlediğimiz altın yüz gram olursa, kıymetimiz de yüz gram olacaktır. Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyurur: “Eğer karıncanın ağzındaki buğday kabuğunu almak suretiyle bile olsa günah işlemem karşılığında dünyayı bana verseler, biliniz ki ben böyle bir şeyi asla yapmazdım.”759

Hiçbir Günahı Küçük Görmeyelim

İmam Ali (a.s) şöyle buyururlar: “En kötü günah, insanın bir günahı küçük ve hafif görmesidir.”760

Yakınlığın Ölçütü Günahtan Takvadır

Rivayetlerde şöyle geçer: “Peygamberin dostu, Allah’a itaat eden kimsedir, her ne kadar nesebi yakınlığı olmasa da. Peygamberin düşmanı da Allah’ın emirlerini yerine getirmeyen kimsedir, isterse yakınlarından olsun.”761

Küçük Günahların Büyük Günahlara Dönüşmesi

Bazı etkenler küçük günahların büyük günahlara tebdil olmasını sağlar. Bu etkenlerden başlıcaları; küçük günahta ısrarcı olmak, günahı hafife almak, günah yaparken mutlu olmak, tuğyan ve asi olarak günah yapmak, Allah’ın verdiği mühlete güvenmek, günahı aşikâr yapmak ve günahın büyük ve önemli şahsiyetlerce işlenmesidir.

Günahın Etkisi

Kalbin katılaşması, nimetin kesilmesi, duaların reddedilmesi, rızkın değişmesi, gece namazı gibi bazı ibadetlerden mahrum kalınması, ansızın gelen belalar, yağmurun kesilmesi, evlerin viraneye dönüşmesi, rezillik, ömrün kısalması, deprem, fakirlik ve düşkünlük, sıkıntı ve hastalık, şerir kimselerin musallat olması şeklindeki afetler günahın etkilerine örnek olarak ayet ve rivayetlerde zikredilmiştir.



Günahı Telafi Etmenin Yolları

1 – Namaz: “Gecenin gündüze yakın zamanlarında namaz kıl. Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir.”762

2 – İstiğfar: “Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah’tan bağışlanmayı dileseler, Resul de onlar için istiğfar etseydi Allah’ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.”763

3 – İnfak: “Gizli verilen sadaka, hataları örter.”764

4 – İnsanların sıkıntılarını gidermek: “Kim büyük günahlarının kefaretini gidermek isterse insanların sıkıntılarını gidersin.”765

5 – Güzel eylem ve işler: “İman edip salih amel işleyenlerin kötülüklerini elbette örteceğiz. Onları işlediklerinin daha güzeliyle mükâfatlandıracağız.”766

6 – Büyük günahlardan kaçınma: “Size yasak edilen büyük günahlardan kaçınırsanız, kusurlarınızı örter ve sizi şerefli bir yere yerleştiririz.”767

7 – İman ve salih amel: “Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”768

8 – Savaş ve mücadele içine girmek: “Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de and olsun, günahlarını elbette örteceğim...”769

9 – Selam vermek, yemek yedirmek ve gece namazı: “Üç şey kefarettendir. Selam vermek, yemek yedirmek ve insanlar uykudayken gece namazı kılmak.”770



Tezkiye-i nefis ile kendini övmenin hesabı, Allah’ın nimetlerinin hesap edilmesinden ayrı tutulmuştur. Allah, konumuz olan ayette şöyle buyurur: “Bunun için kendinizi temize çıkarmayın.”771 Bir başka ayetinde ise şöyle buyurur: “Ve Rabbinin nimetini minnet ve şükranla an.”772

117.
İnsanın Yaratılması

 خَلَقَ الْاِنْسَانَ 

İnsanı yarattı.” Rahman, 3

İnsanın yaratılması değişik açılardan dikkate alınmalıdır;

Tekâmül seyri açısından cansız bir toprak, insan adında şuurlu bir canlıya nasıl dönüşmektedir?

Maddi ihtiyaçların temini açısından tabiat âlemi nasıl insanın tasarrufu altına girmektedir?

Kur’an insanın pozitif ya da negatif eğilimlerinin bazılarına işaret etmiştir:

– Çok çabuk ümitsizliğe düşer.773

– Sıkıntıya düştüğünde feryat eder.774

– Çok azgınlık eder.775

– Hırslı ve ihtiraslıdır.776

– Ziyankârdır.777

– Zalimdir.778

– Cahildir.779

– Nankördür.780

– Acelecidir.781

– Kadirbilmez.782

Diğer Kur’an ayetleri insanın olumlu yönlerini şöyle beyan etmektedir: Mesuliyeti kabul, özgürlük, seçebilme kudreti, zamanla yöntem değiştirebilme, iç dünyasında tövbe ve inkılap yapabilirlik, çeşitli yeteneklere ve iç dünyasında büyük bir kapasitesiteye sahip olma, sonsuzluğa ulaşma isteği, yeryüzünde Allah’ın halifesi olmak, meleklerin secdegâhlığı, taklid ve etkiyi açık olma, örneklik arzedebilme, akıl ve fıtratın karşısında yer alan dürtü ve şehvet gibi zıt kuvvetleri birlikte barındırabilme, tefekkür edebilme, icad yeteneği ve hayal gücü.

118.
Kur’an’da Tekrar

 وَالْاَرْضَ وَضَعَهَا لِلْاَنَامِ فٖيهَا فَاكِهَةٌ وَالنَّخْلُ ذَاتُ الْاَكْمَامِ وَالْحَبُّ ذُو الْعَصْفِ وَالرَّيْحَانُ فَبِاَیِّ اٰلَاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ 

Allah, yeri yaratıklar için var etti. Orada meyveler, salkımlı hurma ağaçları, kabuklu taneler, güzel kokulu otlar vardır. O hâlde, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?”

Rahman, 10 – 13

Müspet Meselenin Tekrarı

Bir kültürün oluşması için meselelerin tekrarı önemli ve zaruridir.

Hz. Peygamber (s.a.a) defalarca şöyle buyurmuştur: “Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum. Büyük emanet Allah’ın Kitabı ve diğeri Ehl-i Beyt’im.” Bu söz defalarca beyan edilerek insanların Kur’an ile Ehl-i Beyt’e (a.s) olan bağlılığı kuvvetlendirilmek istenmiştir.

Ailene namazı emret…”783 ayeti nazil olduktan sonra Hz. Peygamber (s.a.a) sabah namazı vaktinde kızı Hz. Fatıma’nın (s.a) evine gider ‘es-Salah, es-Salah’784 (namaz, namaz) diye seslenirdi. Böylece insanlara “Benim Ehl-i Beytim ve ailem, evde bulunan Ali, Fatıma ve evlatlarıdır” sözünü fiili olarak göstermekteydi.

Bir hadiste ise şöyle geçer: “Ezanda ‘Allah-u Ekber’ sözünün dört defa söylenmesinin nedeni, insanları gafletten uyandırmak içindir.”785 Zira dinleyici diğer sözlerin ikişer defa tekrar edildiğini görecektir.

Kimi zaman Hz. Emiru’l Müminin Ali (a.s), insanlarda duyarlılığı artırmak için bazı sözcükleri tekrar ederdi. Hz. Emiru’l Müminin Ali’nin (a.s) evlatlarına vasiyetinde buyurduğu gibi; ‘Allah Allah fi eytam, Allah Allah fi ceyranikum, Allah Allah fi salah, Allah Allah fi’l Kuran…’ (Yetimlere, komşulara, namaza, Kuran’a dikkat edin...) Görüldüğü üzere ‘Allah’ lafzı tekrar edilmiştir.

Namazın sabah akşam tekrar edilmesi, her gün bir adım daha Allah’a yakın olmamız içindir. Yüksekçe bir yerin merdiven basamaklarına adımlarını koyup yukarılara çıkan kimsenin ayakları görünürde hep aynı şeyi yapar. Ancak gerçekte her hareket bir adım ileriye ve daha yukarılara varmak içindir. Elindeki kazmayla sürekli aynı yere vuran kimse gerçekte aynı işin tekrarını yapmaktadır. Ancak her hareketiyle kaazdığı çukurun genişliği daha da artmaktadır. İnsan kıldığı her namaz, söylediği her zikir, okuduğu her ayet ile bir adım daha Allah’a yakın olur. Hz. Peygamber’in (s.a.a) hakkında ayette şöyle geçer: “…O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.”786

Her hafta Cuma namazının hutbelerinde takvaya davetin tekrarı, insanların dini yönlerini terbiye etmede tekrarın etkisini göstermektedir.

Esasında yaşamın devamı nefes alabilmenin tekrarına bağlıdır. Mükemmellik ve olgunluk, güzel amellerin ancak tekrar edilmesiyle elde edilir. Bir defa yapılacak infak ve fedakârlıkla, insanda cömertlik ve cesaret meydana gelmez. Aynı şekilde kötülük ve çirkinlikler de tekrar edilmek suretiyle insan ruhunda kalıcı olur.


Yüklə 3,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   23




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin