Osman Aysu Bir Aşk Masalı



Yüklə 2,22 Mb.
səhifə29/31
tarix29.10.2017
ölçüsü2,22 Mb.
#19546
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   31
Jale biraz daha devam ederse eğriyle doğruyu iyice karıştıracağımı duyumsadım. Vicdanım, ahlâk ve doğruluk prensiplerim şiddetle sarsılıyordu. Karşımda hukuken suçlu biri vardı ve ben hâlâ ona aşıktım, içimden taşan duygular meseleyi ört bas etmek, onu bu suçlamanın içinden çekip çıkarmak için beni zorluyordu. Gösterdiğim öfke ve hiddetin geçici olduğunu, onu kaybedersem perişan duruma düşeceğimin far-kındaydım.
Hâlâ kolunu sıkı sıkıya tutuyordum.
"Vural nerede?" diye sordum.
"Her halde Nuh Kuyusu'ndaki evdedir."
"Senin kim olduğunu anladığımı ona bildirdin mi?"
Bir an bocaladı. Sonra:
"Dün geceki telefonundan sonra benden şüpheye düştüğünü sezinledim. Ama yine de kesin emin değildim. O eski eve gittim ve ona endişelerimi anlattım."
"Aramızdaki ilişkinin derecesini biliyor mu?"
"Evet" diye mırıldandı Jale. "Bunu ona anlatmamalıydım, ama olayların böyle gelişeceğini nereden bilebilirdim? inan bana, ağabeyim seni sever ve her zaman da güvenmiştir. O iyi bir
insandır, derdi hep bana. Seni seviyorsa, mutlu olursun kardeşim deyip duruyordu."
"Lanet olsun" diye homurdandım. "Şüphelendiğimi söyleyince sana ne dedi?"
"Yanıldığımı söyledi. Gerçek kimliğimi asla öğrenemeyeceğini iddia etti. inkar edersen hiç tehlike yok, dedi."
"Ne kadar aptalca bir iddia? Sana kimlik sorsam, bana ne gösterecektin?"
"O bunların hepsini düşünmüş. Nerden bulduğunu bilmiyorum ama galiba eski çalıştığı iş yerlerinden birinden bir hüviyet cüzdanı çalmış. Oradaki sekreterlerden birine ait sanırım. Kızın adı Jale Yılmaz. Hüviyetteki resmi çıkarıp, benimkini yapıştırdı. Yani elimde sahte bir kimlik var."
"Allah kahretsin" diye homurdandım yeniden. "Aklınca her şeyi planlamaya çalışmış."
Kafamın tası attı birden. Kardeşini bu pis işe bulaştırmış ve beni de kirli emellerine alet etmek istemişti. Ama buna daha fazla izin vermeyecektim.
"Yürü, gidiyoruz" <^edim.
"Nereye?"
"Vural'ın kaldığı yere. Nuh Kuyusu'na."
"Lütfen Sinan, bunu yapma!"
"Nedenmiş o?"
"Ağabeyim adeta bir çılgın. Planlarının bozulduğunu görürse ikimize de bir şeyler yapmaya kalkışabilir. Ondan korkuyorum."
"Bana bir halt yapamaz."
"Niyetin nedir? Ne yapmayı düşünüyorsun?"
"Önce ikinizi yüzleştireceğim. Sonra da gereken ne ise onu yapacağım."
Jale endişeyle mırıldandı.
"Dur biraz! Acele etme! Bu çok tehlikeli."
"Neden?"
"Silahı var. Kocaman bir tabanca. Sıkışırsa bunu kullanabilir."
"Hiç umurumda değil."
"Ama benim umurumda."
"Yürü dedim sana.. Ne diyorsam onu yap!"
Jale yüzümdeki ifadeden korkmuş olmalıydı ki, burnunu çekiştirerek giyinmeye gitti. Onu beklerken yatak odamda sakladığım cinayet delili olan Emel'in giysileri geldi aklıma. Acaba Jale onu da yerinden almış mıydı? Birkaç gündür yerinde durup durmadığına bakmamıştım.
Yatak odama koşup dolabı açtım.
Spor çanta yerli yerindeydi, içini de kontrol etmeliydim, ters çevirip yatağın üstüne boca ettim. Hepsi duruyordu. Rahat bir nefes aldım. Çantanın içindekiler düşerken Emel'in ders kitabı açılmıştı. Gayri ihtiyarı sayfalardan birine gözüm takıldı. Dersle ilgili yazılmış üç dört satır, el yazısı not vardı.
Dizlerimin bağı çözülür gibi oldu birden. Bu el yazısını ilk defa görüyordum..
Ama bana yabancı değildi. Satırları dehşete kapılarak okudum.
Beynimde bir şimşek çaktı. Galiba her şeyi anlamıştım şimdi..
3
Arabaya bindiğimizde Jale'nin yüzü sapsarıydı. Oturduğu koltuğa büzülmüş, sanki başka bir aleme göç etmiş gibi kendinden geçmişti. Soğuk kış sabahının çiğ ışınları, ağlamaktan şişmiş göz kapaklarında, kızarmış burnunda solgun yansımalar yaratıyordu.
Henüz hareketlenmemiş caddenin boş sokaklarında arabayı deli gibi sürerken, göz ucuyla ona baküm. Hiçbir şeyin farkında değil gibiydi.
"Korkuyor musun?" diye sordum. Önce cevap vermedi.
"Artık umurumda değil" dedi sonra. "Benim için her şey bitti."
Doğru olabilirdi. Onun hakkında hâlâ bir karar verememiştim. Zor da olsa az sonra Vural'la konuşup polise gitmeliydim. Başka alternatifim yoktu. Bile bile bir cinayetin ört bas edilmesine alet olamazdım. Sevgim ve aşkım uğruna vicdanımı rahatsız edecek, ömür boyu ruhumu muazzap kılacak bir komplonun ezikliği ile yaşayamazdım. Suçlular cezalarını çekmeliydiler.
"Ne aptalmışım?" diye fısıldadı yavaşça. "Neler hayal ediyordum! Seninle mutlu bir hayat, istediğin kadar çocuk ve huzurlu bir yaşam hayal etmiştim."
"Ne yazık ki, ben de" dedim.
"Hâlâ bir şansımız var, Sinan. Ne olur, yalvarırım geri dön! Vural'a gidersen bir daha asla geri dönemeyeceğin bir adım atmış olacaksın. Dilersen, onunla ben konuşayım. Ne de olsa aramızda kan bağı var. Belki seni b*| işten kurtarır. Ama ikiniz karşılaşırsanız bütün köprüler atılacak ve bir daha dönüş olmayacak."
"Hayır" diye söylendim. "Onunla ben konuşmalıyım."
"Ne konuşacaksın ki? Artık her şeyi öğrendim. Tüm olanları anlattım."
Jale'ye karşılık vermedim.
Boş yollarda uçar gibi ilerliyorduk.
"Bana tek bir şey söyle" dedi inler gibi. "Beni bağışlayabilecek misin?"
"Bilmiyorum" dedim.
Jale ondan sonra hiç konuşmadı.
Bütün dikkatimi yola vermiştim. Göğün gri bulutlarla kaplı olduğu, soğuk fakat yağışsız bir ocak sabahıydı. Kasvetli, ruhumuzun karanlığını aksettiren bir hava vardı dışardı. Az sonra ilk yağmur damlaları düşmeye başladı.
Silecekleri çalıştırdım. Metal çubukların camlara sürtünmesinden çıkan biteviye ses arabanın içinde yankılanıyordu.
Göz ucuyla tekrar sevdiğim kadına baktım. 440           Artık ağlamıyordu. Hatta yerinde biraz daha dikleşmiş, ka-
çınılmaz akibetini cesarede kabullenmiş gibiydi.
Üsküdar Askerlik Şubesini geçince soldan aşağıya sapam. Vural'la karşılaşmamıza çok az zaman kalmıştı. Sokağa girdim.
Eve yaklaşırken ayağım refleks olarak fren pedalına gitti. Vural'ın kaldığı eski ahşap evin önünde iki araba duruyordu. Biri siyah bir Mercedes, diğeri de daha önceden tanıdığımız Ford Mondeo..
Arabaları Jale de görmüştü.
irkilerek, "Bunlar onların arabaları. Aysel de burada" dedi dehşete kapılarak.
"Daha iyi ya" diye sırıttım. "Oyunun bütün aktörleri toplandık."
Hışımla bana dönerek, "Onları sen mi çağırdın?" diye sordu.
"Hayır" dedim. "Sanırım onlar da, bizim gibi Vural'ın davetsiz misafirleri."
* * *
Uzun uzun kapıyı çaldım.
Kapı bir süre açılmadı. Neden sonra taş avludan akseden ayak seslerini duydum. Kapıyı açan adam tanıdık bir simaydı: Hasan Torlak.
Sırıtarak yüzümüze bakan adam, "Girin içeriye" dedi.
Bu kadar rahat davrandığına bakılırsa geldiğimizi içerden görmüş olmaları lazımdı. Fakat hiç şaşkın görünmüyordu, sanki geleceğimizi daha evvelden biliyorlarmış gibi..
İçerde kaç kişi olduklarını ve neyle karşılaşacağımızı bilmediğimden hafifçe tedirgin olmuştum. Bu insanlar şiddetten hoşlanan ve rahadıkla sertliğe başvuran adamlardı.
Jale'nin kolundan tutup Vural'ın kaldığı odaya doğru yürüdük. Hasan Torlak arkamızdan kapıyı kapattı. Taş avluyu geçerek odanın kapısını açtım, içerisi tanıdık simalarla doluydu. Aysel iskemlelerden birine ayak ayak üstüne atarak oturmuştu. Yüzünde muzaffer ve mağrur bir gülümseme vardı. Hilton Ote-li'nde burnunu kırdığın Hüsametin'le yardımcısı ayakta dikilmişlerdi.
Vural, yatak olarak kullandığı sedirin üstünde pijamalarıyla oturuyordu. Ağzı ve burnu kan içindeydi. Buz gibi soğuk olan odada korkudan titrer bir vaziyetteydi. Başını kaldırıp bize bakmadı.
"Zamanlamanız çok mükemmel avukat bey" dedi Aysel. "Doğrusu sizi beklemiyorduk, ama sizin de gelişinizle kadro tamamlandı. Özellikle de sevgili görümcemin." Jale'ye baktım. Nefretle Aysel'i süzüyordu. "Evet" diye mırıldandım. "Kadro tamam sayılır ama yine de bir eksiğimiz var."
Aysel alaycı bir şekilde yüzüme baktı. "Kimi kastediyorsunuz?"
"Evlilik dışı peydahladığınız çocuğu; Kerim'i yani. Bence bu sabah o da burada olmalı ve gerçekleri öğrenmeliydi."
Aysel metanetini kaybetmemek için büyük bir gayret gösterdi. Sigarasından derin bir nefes çekti. Hırsla yüzüme baktı.
Konuşma tarzımdan hoşlanmayan adamları, itaatkar birer köpek gibi hırlayarak hanımlarının yüzlerine baktılar. Gerekli onayı alsalar parçalamak üzere üstüme atılmaya hazır haldeydiler.
"Diliniz fazla uzun ve çok cüretkarsınız avukat bey. Ama şimdilik bu kaba konuşmanızı bağışlamayı yeğliyorum. Yine de size hatırlatırım, kabalığa tahammülüm yoktur; böyle konuşmaya devam edersiniz çok pişman olursunuz."
Vural'ın da, Jale'nin de nasıl insanlar olduğunu çoktan anlamıştım. Ama yapım icabı asla zalimden yana olamıyordum, ve
bu kadın, şimdi burada Vural'ı gerçekleri söyletmek için döv-dürmüştü. Kaba kuvvetten yana asla olamazdım. Velev ki gerçekleri ortaya çıkarmak için olsa bile.
"Bu itleri üzerime salacağınızı mı ima etmek istiyorsunuz?"
"Şansınızı zorlamayın avukat bey. Sizi son kez uyarıyorum."
Ben de küçümseyici nazarlarımı kadına çevirdim. Hiç umursamadan:
"Burada ne işiniz var?" diye sordum.
Aysel beni duymamış gibi Jale'ye bakıyordu. Yüzünde onun güzelliğinden etkilenmiş bir hava vardı. Bir süre sevdiğim kadını süzdü. Sonra bana dönerek:
"Macide bu, değil mi?" dedi.
Başımı salladım.
"Daha önce farketmeliydim, yılbaşı balosunda yalıya geldiğiniz zaman. O harika gözleri hiç değişmemiş. Küçükken onun güzel bir kadın olacağını tahmin etmiştim, yanılmamışım. Ona aşık mısınız?"
"Bu sizi hiç ilgilendirmez" dedim.
"Doğu, beni ilgilendirmez, ama sizi nasıl ağlarına düşürdüklerini şimdi daha iyi anlıyorum" diye mırıldandı. "Niye körü körüne onlara inandığınız belli oldu."
Vural'a baktım. İlk defa gözleri üzerime çevrildi. Nasıl davranacağımı, neleri bildiğimi merak ettiğini, en önemlisi bundan sonra nasıl bir tutum takınacağımı merak ettiğini sezinledim.
Hâlâ aptalca davrandığımı biliyordum. Aysel'den hoşlanmadığım için şartlanmış gibi ona takındığım tavır düşmanca olmaya başlamıştı.
"Neyse, artık sadede gelelim" dedi Aysel.
"Evet, iyi olur."
"Kızın bizim teknede bulduğunuz giysilerini istiyorum."
"Neden?"
"Vural'la anlaştım."
"Ne anlaşması?"
"iki milyon dolar karşılığında Emel'in giysilerini bana vermeyi kabul etti."
"Ya öyle mi?"
"Evet. isterseniz kendisine sorabilirsiniz?"
"Demek anlaştınız? Bravo, kutlarım sizi. Böylece herkes istediğine kavuşacak galiba. Siz gayrımeşru oğlunuzu yanınıza alacak ve geçmişinizdeki hukuki ayakkabınızı toplum duymadan kapatacak, Vural'la Macide'de iki milyon dolara kavuşarak bu perişan hayattan kurtulacaklar. Hiç de fena bir pazarlık değil."
"Evet, öyle."
"Yazılı bir anlaşma da yapacak mısınız?"
Aysel, "Buna hiç gerek yok" dedi.
"Ama parayı ödemek için Emel'in elbiselerini geri istiyorsunuz?"
"Gayet tabii."
Sinirden dudaklarımı ısırmaya başlamıştım.
"Peki öldürülen kızın bedelini kim ödeyecek? Siz mi yoksa Vural mı?"
Aysel dik dik suratıma baktı. Sonra hışımla Vural'a döndü.
"Ne diyor bu adam Vural?" dedi. "Senin avukatın değil mi?"
Vural'dan hiç ses çıkmamıştı. Başını önüne eğmiş ve konuşmaya katılmamışa.
"Konuşsana be adam" diye bağırdı. "Ben onu idare ederim demiştin."
Vural ağzını açmamakta kararlı görünüyordu.
Aysel, "Haa, anladım" diyerek ayağa kalktı. "Siz de payınızı merak ediyorsunuz, değil mi? Bu titizliğiniz bedelin adının konmamasından. Doğrusu iyi mesai harcadınız, kısa zamanda çok iş başardınız."
"Yalan değil" dedim. "Başıma çok bela açıldı."
Alay ettiğimi hâlâ anlamamıştı.
____           Gergin bir şekilde sordu. "Aklınızdan geçen rakam nedir?"
444           "Hizmetlerime karşılık siz ne takdir ediyorsunuz?"
Aysel hiç tereddüt etmeden, "Vural'a ödeyeceğimin yüzde onu" dedi.
"Yani iki yüz bin dolar öyle mi?"
"Evet. Başka da beş kuruş fazla ödemem."
"Çok yazık" diye gülümsedim. "Demek iki yüz bin dolara beni satın alacağınızı düşündünüz."
Homurdanarak sordu. "Kısa kesin lütfen. Ne kadar istiyorsunuz?"
"Sadece birkaç soruma cevap istiyorum."
Aysel konuşmamdan hiç hoşlanmamıştı. Yüzünün hafice sarardığını gördüm.
"Ne sorusu?" dedi.
"Önce böyle aptalca bir pazarlığa niye kalkıştığınızı bilmek istiyorum. Bu anlaşmanın size bir fayda sağlamayacağını anlayacak kadar zeki bir kadınsınız. Yarın öbür gün Vural yine aynı tehdiderle karşınıza dikilebilir."
"Yanılıyorsunuz. Bir daha bu işe kalkışırsa onu öldürtü-rüm."
"Öyleyse bunu niye şimdi yapmıyorsunuz?"
"Fena mı? Ona bir şans tanıyorum. Susarsa ömür boyu benden alacağı paralarla rahat yaşar."
"Yani bir tür geçmişteki yaptıklarınızın ceremesini mi ödüyorsunuz? Ona yaptıklarınızın kefareti mi bu?"
"Bu husus sizi hiç ilgilendirmez."
"Yoksa Vural'ı değil de kendinizi ve piçinizi mi hatırladınız yıllar sonra?"
"Benimle daha saygılı konuşun avukat bey! Bunu size hatırlatmıştım."
"Ne yaparsınız? Hepimizi öldürür müsünüz?"
"Gerekirse, evet!"
"Yani cinayet işlemekten kaçınmazsınız?"
"Hiç şüpheniz olmasın?"
"Doğru ya, bunu düşünmeliydim. Tıpkı Emel'i öldürttüğünüz gibi.."
Aysel, Vural'a dönerek bağırdı.
"Neler saçmalıyor yahu bu adam? Ona gerçekleri anlatsa-na."
Vural inler gibi oturduğu yerden fisıldadı.
"Emel'i ben öldürdüm Sinan. Acı gerçek bu.."
Hışımla bağırdım.
"Kızı nerede öldürdün? Çabuk söyle bana."
Vural kekeledi.
"Burada.. Bu evde.. Şu yatağın üstünde."
"Sonra cesedi ne yaptın?"
Vural'ın şaşkınlığı daha da artıyordu. "Bir battaniyeye sarıp denize attım."                 .
"Nereden?"                 •*•
"Salacak'dan."
"Yalan söylüyorsun."
"inan doğru söylüyorum."
"Hayır yalan söylediğini "biliyorum. Katil sen değilsin?"
Aysel bağırarak lafa karıştı.
"Kim öyleyse?"
"Bunu burada bulunan herkes biliyor. Ama ne yazık ki katil, asıl bulunması gereken kişi aramızda yok."
Jale'nin gözleri iri iri açılmış, tam bir şaşkınlıkla yüzüme bakıyordu. Safça sordu. "Peki katil kim?"
Bu soruyu sorduğu anda onun da bu komploya alet edildiğini anlayıverdim.
Aysel'le Vural'a bakarak, "Oğlunuz Kerim" dedim. Odada buz gibi bir sessizlik hasıl oldu...
4
Dikkatle odadakilerin yüzüne bakıyordum. Herkes afalla-mıştı. Ama en fazla şaşıran Jale'ydi. Ağabeyine doğru yaklaşarak, "Sinan doğru mu söylüyor?" diye sordu.
Vural ağzını açamadı.
Jale hırsla bağırdı. "Sana söylüyorum. Emel'i sen öldürmedin mi?"
Vural ağzını açtı, aptal aptal Aysel'e baktı ama ağzından ses çıkmadı. Jale çılgın gibi pijamalarının yakasına yapışarak onu sarsmaya başladı.
"Konuşsana be adam? Neler oluyor burada? Yine ne dolaplar çeviriyorsun? Yetti artık bu sorumsuz davranışların. Kızı kim öldürdü?"
"Onun üstüne varma Jale" dedim. "O aslında oğlunu ve seni kurtarmaya çalışıyor. îşin başından beri katilin kim olduğunu biliyordu zaten."
Jale bu defa hırsla bana döndü.
"Sen de biliyor muydun?"
"Hayır. Tesadüfen az önce öğrendim. Ama sanırım bu kez taşlar yerine oturdu ve meseleyi beynimde çözdüm."
Vural inledi. "Katil kim Sinan. Bu meseleyi üsteleme artık. Hak yerini buluyor. Bırak cezamı çekeyim."
"Olmaz" dedim. "Buna izin veremem."
"Ya ne yaparsınız?" diye sordu Aysel.
Kadına döndüm.
"Oyun bitti Aysel hanım. Şimdi derhal polise gideceğim ve herşeyi anlatacağım."
Alay eder gibi yüzüme baktı.
"Sahi mi? Buradan canlı çıkabileceğinizi sanıyor musunuz?"
"Hiç şüphem yok."
Aysel Kalaycıoğlu başıyla adamlarına bir işaret verdi. Hasan Torlak cebinden çıkardığı tabancayı üzerime doğru çevirdi.
Hiç oralı olmadım.
"Bu tehditinizin palavra olduğunu siz de biliyorsunuz. Beni vuramazsınız, çünkü olayları istediğiniz şekilde çözümleyecek olan deliller hâlâ benim elimde. Yani Emel'in giysileri.. Katilin kimliğini kesin olarak saptayınca, delilleri emin bir kişiye teslim ettim. Bir de teferruatlı mektup yazdım, herşeyi açıkladım. Başıma bir hal gelirse o kişi elindekilerini derhal savcıya teslim edecek."
"Palavra! Atıyorsunuz" dedi Aysel.
"Beni bu kadar ahmak mı sandınız? Ben bir avukatım. Her işimi yasalara uygun ve kendimi garantiye alarak hareket ederim."
Aysel inanmamışa.
"Meseleyi az önce tesadüfen çözdüğünüzü söylemiştiniz."
Zeki kadındı. Çok dikkatli olmalıydım.
"Doğru" dedim. "Fakat harekete geçmeden önce tedbirlerimi de aldım. Yazdığım mektubu Macide de gördü. O da şa-hidimdir."
Bir an nefesimi keserek bekledim, inşallah yalanımı ortaya çıkarak bir davranışta bulunmazdı. Aysel'in bir çılgınlığa kalkışması, o an sevdiğim kadının soğukkanlı ve akıllı tutumuna bağlıydı.
"isterseniz kendisine sorun" dedim.
Aysel sormadı. Kötü kötü suratıma bakmakla yetindi, iddiam karşısında paniklemişti. Kararsız adımlarla ufak odanın içinde dolaşmaya başladı. Ne yapacağını bilmez bir hali vardı. Neden sonra tam karşıma dikildi.
Neyse ki Jale'den de bu arada ses çıkmamıştı.
"Hata yapıyorsunuz avukat bey" diye mırıldandı Aysel. "Bu tutumunuzla en iyi çözüm tarzını berbat ettiğinizin farkında mısınız?"
"Ben sadece adaleti sağlamaya çalışıyorum."
"Allah kahretsin" diye bağırdı kadın. "Adaleti sağlamak size mi kaldı? Bu şekilde kaç kişinin hayatını söndürdüğünüzün farkında mısınız?"
"Suçlu hariç kimsenin hayatı sönmeyecek."
"Ama o benim oğlum!"
"Ne yazık ki bunu çok geç farkettiniz. Bunca yıldır aklınız neredeydi? Zaten şu an bile oğlunuzu değil, yine kendinizi ve geleceğinizi düşünüyorsunuz. Toplumdaki itibarınızın zedelenmemesini ve yaşamınıza gölge düşmemesini istiyorsunuz. Bunun içinde pek çok kişiyi yakmaya hazırsınız."
Aysel gerçekten güçlü kadındı, ilk paniği atlatınca hızla toparlanmaya başlamıştı. Yerine oturdu. Yeni bir sigara yaktı, dumanı ciğerlerine çekip üfledi. Hasan Torlak'ın elindeki tabanca hâlâ üstüme dönüktü ve adam dikkatle hanımının ağzından çıkacak emri bekliyordu. Önce Hasan'a sonra da Hüsamettin'e baktım, işin şiddete ve zora binmesi onu da keyiflendirmişti. Kırılan burnunun öcünü almak için bir fırsatın doğmasından zevklendiğini hissedebiliyordum.
Çok dikkatli olmalıydım, yine de kozlar benim elime geçmişti. Sırıtmayı becerdim.
"Doğrusu Kerim umduğumdan da zeki biri çıktı. Onu içine kapanık, pısırık ve sünepe biri diye tanıtmışlardı bana. Belki uzun zaman gerçekleri göremememin ana nedeni buydu. Eski-hisar'da onunla ilk karşılaştığımda da sergilediği performans şahaneydi doğrusu, hatta o kadar ki, babasının yaptığı kötü davranışlardan kaçan, parasızlıktan bıkmış, rahat aile özlemi çeken biri olarak değerlendirdim onu. Oysa yanılmışım. Ama aklımı kurcalayan bir konu vardı hep. O da Vural'ın, senelerdir tanıdığım arkadaşımın kişiliğiydi. Yıllar önce onu hiç böyle tanımazdım, insancıl, sevecen, karınca incitmekten bile çekinen biriydi.
Halbuki yıllar sonra onu bambaşka bir kişilikte bulmuştum. Ezilmiş, tükenmiş ve perişan olmuş bir insandı artık. Tanımakta zorlanıyordum. Çektiği üzüntüler ve maddi sıkıntılar onu tanınmayacak biri haline getirmişti. Ama yine de zaman zaman "44c geçmişteki o güçlü ve sevecen kişiliğinden bir şeyler yakalıyor-dum."
Jale'ye bir göz attım. Şaşkınlıkla beni dinliyordu. Vural ise tamamen çökmüştü. Başı önüne düşmüş, sanki odada bulunmayan bir insanın yokluğu içindeydi.
"Olaylar geliştikçe kafam karışıyordu. Ama ilk aklıma gelen ihtimal Emel'le Kerim'in birlikte kaçtıkları oldu. Aralarında bir aşk ve sevgi olduğunu, gençliklerinin etkisiyle ikisinin kaçtıklarını düşündüm, ikisi birlikte kaybolmuşlardı, böyle düşünmem de gayet doğaldı. Ayrıca iki sevgilinin adada çekilmiş bir resmini bulmuştum. Resmin üzerinde önceleri Kerim tarafından yazıldığını düşündüğüm mutluluklarını ifade eden bir not vardı. Araştırmaya başladım. Bu benim işim değildi ve koca şehirde onları bulmak iğneyle kuyu kazmak gibi bir şeydi. Ayrıca istanbul dışında bir yere gitmeleri de mümkündü, ilk yanılgıya Jale ile, yani Macide ile tanıştığıı|ı zaman düştüm. Macide'nin gerçek kimliğini bilmiyordum ve o beni devamlı, Emel'in karakteri hakkında yanlış bilgiler vererek şartlandırmaya başlamıştı. Ben de ona inanmıştım."
Jale'ye baktım. Gözlerini benden kaçırdı.
Herkes pürdikkat beni dinliyordu.
"Emel'in cesedinin bulunması bütün düşüncelerimi bir anda allak bullak etti. Artık ortada bir cinayet vardı ve kızın öldürülmesi için mükemmel bir sebep çıkmıştı, zira bz dört aylık gebeydi. Bu kez şüphelerim Kerim'in üzerinde toplandı. Ama oğlanın Emel'i niçin öldürdüğünü tam olarak anlayamıyordum; kızın gebe kalması onu öldürmesi için bir neden miydi? Acaba parasızlık ve ümitsizlik Kerim'i böyle bir neticeye itebilir miydi? Yine de aklıma gelen ilk ihtimal, katilin Kerim olduğuydu. Tam o sıralarda teknede Emel'in giysilerinin bulunduğu çantayı ele geçirmiştim."
Bir Aşk Masalı - F: 29
Derin bir soluk aldım.
"O zaman katilin Kerim olduğu hususundaki kanaatim kesinleşti. Aynı zamanda bir anne olarak ona yardım ettiğinizi ve ~4SÖ oğlanı sakladığınızı anladım. Yine de beynime takılan bazı soru-1ar vardı tabii. Bunca yıl oğlunuzla ilgilenmediğinizi biliyordum; ona niçin bir cinayet işledikten sonra yardımcı olduğunuzu anlamakta ise zorlanıyordum. Ama sonuçta bir ana idiniz, belki bir yerde vicdanınızın sesine kapıldığınızı düşündüm. Mesele beynimde aydınlanmış gibiydi. Fakat Emel bana hep hafifmeşrep ve muhtelif erkeklerle ilişkisi olan bir kız diye tanıtılmıştı; özellikle Macide beraber kaldıkları eve bir sürü delikanlıların gelip gittiğini ve Kerim'in bu işi yapamayacak kişilikte biri olduğunu ısrarla söylüyordu, ister istemez tereddüt etmeye başladım. Yoksa hatalı mı düşünüyorum demeye başladım. Zorlandığım bir husus da işleri tam yerine oturtamamaktı.."
Aysel, "Bu saçmalıkları daha fazla dinlemek zorunda değilim" diye homurdandı. "Neyin peşinde olduğunuzu anlamıyorum. Ortada kızı iğfal edip öldürdüğünü iddia eden bir adam var, siz hâlâ Kerim'dir diye tutturmuşsunuz. Kesin artık bu saçmalıkları."
Kendimin de şaştığı bir soğukkanlılıkla gülümsedim.
"Beni dinlemek zorundasınız. Nerede hata yaptığınızı öğrenmek istemiyor musunuz?"
Aysel'in yerine Jale cevap verdi. "Devam et lütfen. Her şeyi bilmek istiyorum."
"Sen de çok hatalısın Macide" dedim. "Bazı gerçekleri görmekte senin yüzünden çok geç kaldım. Seni mükemmel bir yem olarak kullandılar. Güzelliğinin etkisi altında kalacağımı biliyorlardı, hem de işin başından beri. Burada da asıl suçlu Vural, iyilik yapayım derken seni içinden çıkılmaz bir uçurumun içine itti."
Vural perişan bir halde, "Bunu onun iyiliği için yaptım" diye inledi.
Ona bakmadım bile. Gözlerimi bir an olsun Aysel'den ayırmıyordum. Devam ettim:
,0»HAN KEMAL 'L HALK KÜTÜPHANESİ
"Vural işin başından beri tutarsız konuşuyor, arada sırada birbirini tutmayan beyanlarda bulunuyordu. Mesela babasının vefatından önce iflas ettiğini söylemiş, sonra da babasının mal varlığını iyi idare edemediğini ve kalan herşeyi tükettiğini anlatmıştı bana. Böyle bir yalana niye başvurduğunu anlayamamıştım. Anlayamadığım başka bir nokta da oğlu için polise yaptığı kayıp başvurusunu neden geri çektiği idi. Sorduğumda polisin gereken araştırmayı iyi yapmadığını söylüyordu. Kendi adına da araştırma yapabilirdi kuşkusuz ama polise yaptığı başvuruyu geri çekmesi için önemli bir sebep olmalıydı. Polis de bir yandan araştırma yapabilirdi, bunun mantıki bir açıklaması olamazdı. O zaman ilk defa Vural'dan şüphelenmeye başladım. Benden bir-şeyler gizliyordu ama ne olduğunu o zamanlar anlayamamıştım henüz. Üstelik ceza davalarından anlayan bir avukat olmadığım halde benden yardım istemişti. Bu da ilginçti. Polisten bir şeyler sakladığını düşünmeye başladım. Kerim'in odasında yaptığım araştırmada elime bir fotoğraf geçmişti. Resimin üzerine düşülen not ilginçti. En mutlu günümüzün ebedi anısı diyordu. Bu ifade ne anlama gelirdi? Her halde burada kastedilen mutluluk sıradan bir ada^gezisinin anısı olamazdı. Resmin altına bir de tarih atılmıştı. O zaman bu mutlusunun ve atılan tariW'm ilk kez cinsel ilişkide bulundukları zamanın ifadesi olduğunu düşündüm. Resim Kerim'in evinde olduğu için alttaki yazıların da onun tarafından kaleme alındığını sanmıştım. Çok sonra o notu Emel'in yazdığını anlayacaktım."
Aysel hafifçe sararır gibi oldu. Ama sözümü kesmedi.
"Bu arada adamlarınız tarafından devamlı takip ediliyor ve saldırıya uğruyordum. Hatta Hilton Oteli'nde tehdit edilecek kadar. Bıçak çekildi ve çocuğun peşini bırakmazsam öldürülmekle tehdit edildim. Kalaycıoğlu ailesi benden ürküyordu. Kerim'in odası aranmıştı. O resmi ele geçirmek istediğinizi anlamıştım artık. Resimdeki tarihle kızın gebe kaldığı tarih birbirini tutuyordu. Fakat Vural'ı sıkıştırdıkça aldığım cevaplar beni iyice şaşırtıyordu. Hele eski Sevim Abla Cafe'deki olaylardan sonra.

Yüklə 2,22 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   23   24   25   26   27   28   29   30   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin