Osmanlı I. Dünya Savaşından müthiş bir hezimetle ayrılınca İttihatçı liderler birer suçlu gibi, korkarak bir Alman denizaltısıyla Türkiye’yi terk etmek zorunda kaldılar


Kavramlar 1-Halaskar Zabitan: Kurtarıcı subaylar demektir



Yüklə 27,99 Kb.
səhifə2/6
tarix01.01.2022
ölçüsü27,99 Kb.
#107320
1   2   3   4   5   6
soru-cevap

Kavramlar

1-Halaskar Zabitan: Kurtarıcı subaylar demektir. Bu kişilerin amacı askerin siyasetten arındırılmasıdır. İttihatçıların askeri siyasallaştırma eğilimlerine karşılık bunu tehlikeli olarak gören bir gruptur. Çünkü ordu siyasallaşınca ordunun kendisi zarar görüyor. Dönemin subaylarından şöyle belgeler almaya başlıyorlar: Askerlik görevimi yaptığım sürece hiçbir siyasi partiye üye olmayacağıma, hiçbir siyasi parti için faaliyet göstermeyeceğime yemin ederim!

İsmet Paşa MK vefatından sonra Cumhuriyet Halk Fırkasına, meclise ve bürokrasiye hakim olmuştur. 1939’da II. Dünya Savaşı başlamıştır. Savaş ekonomik fırsatlar doğurur (karaborsa, fiyatların artışı vs). Savaşın doğurduğu bu ekonomik fırsatlardan ekonomik güçlenmeler olur. Bu süreçte Türkiye’deki devlet; ticaret burjuvazisinin, sanayi burjuvazisinin ve toprak sahiplerinin palazlanmasını önlemek istedi. Siyasette kendisine bir rakip olarak çıkmasını istemedi bu grupların. Savaş döneminde devlet ekonomik fırsatların yeni ekonomik güçler oluşturmasını ve ekonomik güçlerin de siyasi güçler oluşturmasını engelleme derdinde. Bu konuda 3 örnek yasamız var: 1-Milli Koruma Kanunu 1940. 2-Varlık Vergisi Kanunu 1942. 3-Toprak Mahsulleri Vergisi Kanunu. Bu 3 kanun niye önemli? Çünkü bu 3 kanunla devlet ekonomiye tam hakimiyet kuruyor. Ekonomik güçler üzerinde de tam hakimiyet veriyor.



Örnek: 1940 Milli Koruma Kanunu hükümete ekonomiyle ilgili çok geniş yetkiler tanıyor. Savaş döneminde ekonomik planlamalar yapmaya yarayan bir kanundur. Bu kanun sayesinde Hükümet, ekonominin ihtiyacı olan alanları öncelikle tespit eder ve bu konularda yatırım veya ürün ister. Mesela diyecek ki X fabrikası önümüzdeki sene için bize yeşil renkte askerleri üniformalar için X miktarda kullanacağımız kumaş üretsin. Bu siparişi kime verirseniz verin o kişi ihya olur! Veya bir fabrikaya önümüzdeki sene şunu üretmeyeceksiniz derseniz o fabrika batar. Hükümete kimin ihya olacağını kimin batacağını belirleme fırsatı verildi yani. Bu durum ticaret ve sanayi burjuvazisi üzerinde denetim aracıdır. Devlet planlama yapıyor yani.

2- 1942 Varlık Vergisine bakalım: Aslında bu normal bir vergi, her devlet olağanüstü dönemlerde ihtiyacı olduğu için varlığı çok olandan daha çok vergi alır. Bu vergi bir tür toplumun yükselen muhalefetini bastırmak için üstü kapalı bir ırkçılık yöntemi olarak kullanılıyor devlet tarafından. Varlık Vergisini vergi daireleri tespit ediyor. Devlet de diyor ki varlığı şu kadar olandan %40 vergi alacağız. Fakat uygulamada bu gayrimüslimlere yönelik bir vergiye dönüşüyor, Ermenilere Yahudilere Rumlara ve Dönmelere. Müslümanlara da var ama ağırlıklı olarak gayrimüslimlerden alındığını görüyoruz. Bu, hükümete şöyle bir imkan da sağlıyor: Halkın gözünde adeta bu gayrimüslimler bunlar hem zaten Müslüman değil hem de savaş döneminde zenginleşmiş demek ki bunların amacı para hırsıymış gibi bir durum da meydana getiriyor. Bu bir taktik yani. Hükümet kendisine yönelmesi gereken eleştiriyi hedef değiştirerek gayrimüslimlere yöneltmiş oluyor.

Diyelim ki 100.000 TL’lik eviniz var, bir apartmanınızı satın da devlete vergi olarak ödeyin. Savaş döneminde o eve 100 bin TL veren olmaz. 100’den aşağı düşeceksiniz, 20 Bine gidecek o ev. Varlık vergisi sebebiyle çok sayıda apartman gayrimüslimlerden Türklere geçiyor, elimizdeki tapu kayıtlarından bunu anlıyoruz. 100’lük evi 20’ye satınca 40.000 TL’lik borcunuzu da ödeyemiyorsunuz. Ödeyemeyenler toplandılar Haydarpaşa’da trenlere bindirilip Erzurum Aşkale’ye taş kırmaya gönderildiler. 100’lerce Ermeni-Rum-Yahudi oldu, 3-5 Türk vardır aralarında sadece.

Türkiye’nin gayrimüslimleri bundan çok kırıldılar. Mesela şöyle teklifler oluyor o dönemde: Dünya Yahudilik Teşkilatı İsmet Paşa’ya dolaylı olarak diyor ki sizin Türkiye’deki Yahudilere çıkarttığınız borç şu kadar, bu borcu biz ödeyelim diyor. Kabul etmiyor hükümet, onlar benim vatandaşım onlar ödeyecek diyor hükümet.

3- 1943 Toprak Mahsulleri Kanuna Bakalım: Büyük çiftlik ve toprak sahiplerine yönelik bir vergidir. Devlet sahip olduğunuz toprağın-ürünün-hayvanın belli bir miktarı savaş gerekçesiyle el koyabiliyor. Büyük toprak sahiplerinin, tarımsal kapitalizmin denetimi söz konusu.

Bu 3 vergi kanunu toplumun çok çeşitli kesimlerini denetim altına almayı amaçlayan 3 vergi kalemidir. Devlet, kendisine alternatif olarak çıkma potansiyeline sahip ticaret burjuvazisi, sanayi b., büyük toprak sahipleri veya gayrimüslimleri çıkardığı kanunlarla denetim altında tutuyor.

1939-1934 Döneminde savaştan en çok kim etkileniyor? Türkiye’nin nüfusu tarım nüfus olduğundan tarım nüfusu etkileniyor. Bu etkilenen nüfusa şirin gözükmek gerekiyor ve Köy Enstitüleri Kanunu ve 1945 Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu çıkıyor. Köyden çocuklar alalım köyü-mevsimi-toprağı-kültürü bilen çocuklar, bunları eğitelim ve bu eğittiklerimiz de kendi köylerinde kendi çocuklarını eğitsinler. Köysel kalkınma planı. Çünkü şehirden giden bir öğretmen, bir köylü kadar fidan nasıl büyütülür bilmiyor, ineğe nasıl doğum yaptırılır bilmiyor. Köylü de şehirden geleni küçümsüyor bunlar bir şey bilmiyor diye. İşte devlet diyor ki köyün koşullarını bilen köylü çocuklarını alıp yetiştirelim bunlar kendi yörelerinde tekrardan kendi çocuklarını eğitsinler.

Savaştaki enflasyonist koşullardan dolayı tarımsal kesimi hoş tutmaya çalışıyorsunuz. Onlara diyorsunuz ki devlet sizi toprak sahibi yapacak.

1939-1945 Arası dönem böyle bir dönem işte. Fakat bu dönemde bütün bu önlemlere-tedbirlere rağmen savaş birtakım insanların zenginleşmesine sebep oluyor. ‘’Hacı ağa’’ tipi dediğimiz yeni bir zengin tip ortaya çıkıyor. Örnek Sabancı Ailesi. Sabancı Ailesinin Adana’da pamuk işi yaparken bir anda Türkiye’nin sayılı zenginleri arasında girmeye başlaması, Adana’dan kalkıp İstanbul’a gelmeleri ve sanayi-ticaret burjuvazisi arasında girmesi II. Dünya Savaşı sayesinde. Kadir Has da aynı şekilde. Savaş fırsatlar doğuruyor, kimisi büyük toprak sahibi kimisi küçük sermaye sahibi kimseleri büyütüyor.

Ortaya çıkan yeni ekonomik güç nedeniyle devlet de çok tedirgin oluyor. Merkezi elit (devlet) ile yerel elit arasında ittifak bozuluyor. Şöyle varsayılıyor: Cumhuriyet kuruldu, cumhuriyeti kuranlar cumhuriyet ideolojisine bağlı kimseler merkezi eliti temsil ediyorlar. Bir de ülkenin taşrası var ve buralarda yerel güç sahipleri var, bunlar da yerel eliti temsil ediyorlar. Deniyor ki milli elit ile yerel elit arasında zımni bir anlaşma var. Nasıl? Yerel elit, milli elitin değerlerini ve yönetmesini kabul edecek ve ülkedeki yönetimini destekleyecek. Buna karşılık da milli (merkezi) elit yerel elite karışmayacak, kendi yerel iktidarını sürdürecek o. Ama bu ittifak II. Dünya Savaşında bozuluyor çünkü yerel elit elde ettiği geliri II. Dünya Savaşı sırasında fırsata çevirip varlıklarını arttıranlar var. Varlıkları artınca var olan merkezi elitin temsil ettiği kesimin adeta dışına çıkıyorlar çünkü merkezi elit meclisiyle bürokrasisiyle partisiyle kendisine ait ideolojik bir hegemonya aynı zamanda. Halbuki burada onu zorlayan, onun dışında bir hayat-ekonomi-siyaset değerlendirmesi yapan bir kesim yükselmeye başlıyor. Tarihin kuralı ‘’ekonomik olarak güçlenen siyasi gücü istiyor’’. Bunu istediği andan itibaren CHP içerisinde de ilk çatlak başlıyor. Nasıl? Çiftçiyi Topraklandırma Kanunuyla başlıyor yani topraksız köylüye toprak vermek. Bu toprağı nereden vereceksiniz? 1-Devlete ait olandan 2-Büyük Toprak sahibinden alıp vereceksiniz. İşte bu kanunun görüşmeleri öncesinde CHP içerisindeki ayrım kendini gösteriyor. Bir kısım hayır bunu yapamazsınız diyor, büyük toprak sahibinin elindeki toprağı alıp alelade köylüye veremezsiniz diyor. Bu tartışmayı başlatan CHP grubu içerisinde 4 kişi, bir soru önergesi veriyorlar buna ‘’takrir’’ diyoruz, 4 kişi verdiğinden 4’lü takrir deniyor. Bu 4’lü takrir yerel elit ve merkezi elit ittifakının bozulmasına yol açan bir süreç ve 4’lü takdirin altında kimin imzası var? Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Fuat Köprülü. Bu isimler aynı zamanda büyük toprak sahipleri. Mesela Adnan Menderes Aydın-İzmir’de çok büyük toprakları var, tam bir toprak ağası. En verimli topraklar Batıda olduğundan Kürtler toprak ağası değildi önceden.

CHP içerisinde yerel elit milli elit ayrımı bu kanun ile başlıyor ilk. Çünkü CHP içerisinde yani merkezi elit içerisinde büyük toprak sahipleri de var ve bu İsmet Paşa’nın çiftçiyi topraklandıralım stratejisine ilk karşı gelenler bunlar. Bu ittifak büyük ölçüde II. Dünya Savaşında bozuluyor. Ekonomik olarak güçlenenler artık siyasi gücü de istiyorlar!


Yüklə 27,99 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin