Osmanlı Kültürünün Eflak ve Boğdan’ın Yaşamına Etkisi


Kuzey Afrika'da Osmanlı Sanatı ve Tunus / Yrd. Doç. Dr. Kadir Pektaş [s.71-78]



Yüklə 11,12 Mb.
səhifə7/105
tarix15.01.2019
ölçüsü11,12 Mb.
#96589
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   105

Kuzey Afrika'da Osmanlı Sanatı ve Tunus / Yrd. Doç. Dr. Kadir Pektaş [s.71-78]


Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi / Türkiye

Garb Ocakları olarak adlandırılan Cezayir, Tunus ve Trablusgarb’da ilk Türk faaliyetleri XVI. yüzyılın ilk yarısında başlamıştır. Oruç ve Hızır adlı iki kardeş bu dönemde Batı Akdeniz’e gelerek önce Cerbe adasını, ardından 1516 yılında Cezayir’i ele geçirmişlerdir (Resim: 1). Oruç Reis’in ölümünün ardından Hızır Reis, Yavuz Sultan Selim zamanında bağlılığını bildirerek Osmanlı Devleti’nin desteğini arkasına almış ve böylece Cezayir’deki konumunu kuvvetlendirmiştir. İspanyolların Kuzey Afrika’daki askeri hareketlerine karşı mücadelelere girişen Hızır Reis, 1533 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın daveti üzerine İstanbul’a gelmiş ve Kapdan-ı Deryalığa atanmıştır. Hızır Reis (Barbaros Hayreddin Paşa), Padişah’ın emri ile 1534 yılında Tunus’u fethetmiş ancak bir yıl sonra Şarlken Tunus’u geri alarak buranın idaresini Hafsilerden Mevlay Hasan’a geri vermiştir. 1551 yılında Sinan Paşa ile Turgut Reis, Trablusgarb’ı kesin olarak Osmanlı topraklarına kattı. 1556’da Gafsa, 1558’de Kayravan ve nihayet 1569’da Tunus tekrar ele geçirildi. 1571 yılındaki İnebahtı yenilgisinden iki yıl sonra Don Juan Tunus’u tekrar işgal etti. Böylece Tunus, Kuzey Afrika’daki Osmanlı-İspanyol rekabetinin adeta odak noktası haline geldi. Bunun üzerine İspanyol varlığını Afrika’nın kuzey sahillerinden tamamen silmeye karar veren Osmanlı Devleti tekrar harekete geçmiştir. Koca Sinan Paşa ve Kapdan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’nın komutasındaki donanmanın 1574 yılında gerçekleştirdiği sefer ile Tunus kesin olarak Osmanlı hakimiyetine girmiştir.1

Önceleri Cezayir’de daha sonra Trablusgarb’da gördüğümüz Ocak teşkilatının benzeri Tunus’ta da kurulmuştur. İlk yıllarda merkezden atanan paşa unvanında beylerbeyi ve onun başkanlığında toplanan yüksek rütbeli askerlerden meydana gelen Divan tarafından yönetilen bu eyaletlerde zamanla mevcut yeniçeri ağalarından seçilen biri Dayı unvanı ile yönetimde söz sahibi olmuştur. Bunun yanında sancak beyleri, merkezden atanan paşaların yerine burada yaşayan Türklerden seçilmeye başlanmıştır. İdaredeki bu ikilik nedeniyle eyaletlerdeki iktidar mücadelesi yıllarca devam etmiş, her iki kurum da zaman zaman yönetimde etkili olmuştur.2

Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’daki hakimiyeti XIX. yüzyılda ortadan kalkmaya başlamış; 1830 yılında Cezayir, 1881 yılında Tunus Fransa tarafından işgal edilmiştir. Trablusgarb’ın yönetimi 1835 yılında doğrudan İstanbul’a bağlandığından buradaki Osmanlı idaresi, 1912 yılındaki İtalya’nın işgaline kadar devam etmiştir.3

Tarihi çerçeve ve idari yapılanmaları hakkında çok genel olarak bu bilgileri aktardıktan sonra, Kuzey Afrika’da Osmanlı eyaletlerindeki mimari faaliyetlerin ne şekilde geliştiğini görelim.

Devletin yönetim merkezi olan İstanbul’dan oldukça uzak bir yerde bulunan Cezayir, Tunus ve Trablusgarb’in (Libya) Osmanlılar ile sürekli mücadele halindeki Avrupa devletlerinin yakınında bulunuşu, Garb Ocakları’na bağlı Türk denizcilerinin Akdeniz’deki faaliyetleri ve eyaletlerin kendi aralarındaki rekabetleri burada askeri tesislerin yapımı ya da onarımına öncelik verilmesini gerektirmiştir. Bir yandan Cezayir, Trablusgarb ve Tunus’ta Muvahhidler Dönemi’nde önemli ölçüde şekillenen Kasbalar, Medineleri kuşatan surlar ve istihkamlar hızla yenilenmiş, diğer yandan müstakil askeri yapılar inşa edilmeye başlanmıştır. Bunlar arasında Cezayir’de 1545 tarihli İmparator Burcu, 1545 yılından kalan Yıldız Burcu, Cerbe adasındaki 1560 yılından sonra büyük ölçüde yenilenen Gazi Mustafa Burcu, Mehdiye’de 1595 yılında inşa edilen Büyük Burcu (Burc’el-Kebir) ve Tunus’ta XVII. yy. başlarından kalan Ali Sâbit Reis Burcu’nu (Resim: 2) saymak mümkündür.4

Sonraki dönemlerde şehirlerin nüfuslarında meydana gelen artışlar, yerleşimlerin Medine dışına taşmasına yol açmıştır.5 Şehirlerde ortaya çıkan yeni yerleşim bölgeleri, güvenliğin sağlanması amacıyla XVIII. yüzyılda surlarla çevrelenmiştir. Bunun en güzel örneği, Tunus Medinesi’nin kuzey ve güney yönlerindeki yeni oluşan mahalleleri kuşatan surları ile bunların uygun görülen yerlerine yerleştirilen kışla, burç ve anıtsal kapılardır. Bu tesislerin büyük bölümü Hüseynilerden Hammuda Paşa’nın eseridir.6

Kuzey Afrika’da Osmanlı devrinden kalan askeri tesisler arasında kışlalar önemli bir yer tutar. Bunlara Cezayir şehrindeki Reisler Semti adıyla anılan bölgede yer alan sekiz adet kışla,7 birçoğu XIX. yüzyılda yenilenen Trablusgarb’daki kışlaları (Resim: 3) ve Tunus’da büyük bölümü Medine’nin içinde inşa edilen kışlaları örnek verebiliriz. Çoğunluğu XVIII ve XIX. yüzyıllardan kalan Tunus’taki kışlalar, revaklı avluların çevresinde sıralanan koğuşlardan meydana gelen plana sahiptirler (Çizim: 1-2). Birçoğu iki katlı olarak inşa edilen kışlalara, üzerlerinde oldukça uzun yapım kitabelerinin yer aldığı atnalı kemerli anıtsal kapılardan girilmekteydi.8

XIX. yüzyıldan itibaren bu eyaletlerde Batılı tarzda askeri eğitim veren okullar inşa edilmeye başlanmıştır. Tunus’taki Bardo Sarayı’nın bahçesinde XIX. yüzyılda inşa edilen askeri okul ile Trablusgarb’da inşa edilen askeri rüştiyeleri buna örnek olarak vermek mümkündür.9

Garb Ocaklarına bağlı denizcilerin yaptıkları seferlerden elde ettikleri gelirlerle refah düzeyi XVII. yüzyıldan itibaren iyice yükselen Cezayir Tunus ve Trablusgarb’da, dini ve sosyal içerikli eserlerin yapımı önem kazanmıştır. Bunlar arasında camiler önemli bir yekün teşkil etmektedir. İnşa edilen camilerde daha önceki mimari geleneğe bağlı kalanların yanı sıra Osmanlı üslubunun hissedildiği yapılara da rastlanmaktadır. Buna örnek olarak özellikle camilerde uygulanmaya başlanan merkezi plan şemasını gösterebiliriz.

Cezayir’de 1622 tarihinde inşa edilen Ali Biçin Camii, XVII. yüzyıldan kalan Yeni Camii (Peşeriye Camii), XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Muhammed Paşa tarafından yaptırılan Saide Camii, son şeklini büyük ölçüde 1794’te alan Keçava Camii, Denizlili Hüseyin Bey’in 1818 yılında yaptırdığı Kasba Camii, ilk olarak 1534 yılında inşa edilen ve 1826’da geçirdiği onarımla günümüze ulaşan Safir Camii, Oran’da Paşa Camii, 1791 yılında tekrar inşa edilen Tlemsen’deki Lala Ruya Camii; aralarında sütunlar yer alan ve birbirlerine kemerlerle bağlanan dört payenin taşıdığı, tromp geçişli sekizgen kasnaklı kubbenin örttüğü orta mekânı kuşatan galerilerden meydana gelen düzenlemeleri ile merkezi plan şeması sergilemektedirler.10 Aynı uygulamaya, 1815 yılındaki yenilemelerle günümüze ulaşan İzmir’deki Şadırvanaltı Camii11 ile Cerbe adasındaki Kâtib Ali Camii’nde12 de (XIX. yüzyıl sonları) (Çizim: 3) rastlanmaktadır.

Önceleri türbe iken daha sonra camiye çevrilen Cezayir’de Sidi Abdurrahman Zaviyesi’nin mescid bölümü duvarlardan taşıntı yapan sekiz payenin taşıdığı kubbenin kapattığı ibadet mekânı ile önem taşımaktadır. 1696 yılında bahsetmiş olduğumuz son şeklini alan yapı13 bu düzenlemesi ile sekiz destekli Osmanlı camilerinin Cezayir’deki bir örneği durumundadır.

Tunus’ta tam bir Osmanlı etkisi ile inşa edilen Mehmed Bey Camii (Sidi Mahrez Camii) merkezi planlı yapıların önemli örneklerindendir. Burada önceden var olan Fellari Mescidi yıkılarak 1692 yılında inşasına başlanan Mehmed Bey Camii, 1699 yılında tamamlanmıştır.14 Birbirlerine kemerlerle bağlanan dört haçvâri payenin taşıdığı kubbe ile kapatılan orta bölüm, dört yönden yarım kubbe ve köşelerde küçük kubbelerin örttüğü birimlerle genişletilmektedir. Çarşıların arasında, zeminden yükseltilen alana kurulan cami, bir de yüksek tutulan beden duvarları nedeniyle dıştan kolaylıkla algılanamamaktadır. Yapıdaki klasik Osmanlı etkileri sadece mimaride değil süslemede de kendini belli etmektedir. Zira mihrabın iki yanında ve payelerin üzerinde yer alan sıraltı tekniğindeki İznik çinileri camiyi süslemektedir.15

İstanbul’da Şehzade Camii, Sultanahmed Camii ve Yeni Cami’de uygulanan bu merkezi planlama Tunus’dan başka, başkente uzak diğer şehirlerde de karşımıza çıkmaktadır. Humus Ulu Camii ve Kahire Kalesi’ndeki Kavalalı Mehmed Ali Paşa Camii16 bunun en iyi örneklerini oluşturmaktadır. Ancak bu uygulama Tunus’ta daha sonra camilerde değil türbelerde uygulanacaktır.

Kuzey Afrika’da Osmanlı devri camilerinde karşımıza çıkan diğer bir uygulama enlemesine ya da derinlemesine gelişen, çok destekli plan şemasıdır. Sütunları bağlayan atnalı kemerlerin üzerindeki tonozlardan oluşan üst örtü sistemleri ile daha çok önceki mimari geleneğe bağlanan bu camiler, fazla yüksek tutulmayan beden duvarlarına açılan az sayıdaki pencereden ışık aldıklarından lôş bir ortama sahiptir (Resim: 4). Osmanlı döneminde üst örtüde tonozların yanı sıra kubbelerin de kullanılmaya başlandığı camilerde atnalı kemerli revaklar, mihrablar,17 bazen karşımıza çıkan ahşap minberler, sütun başlıkları ve süsleme18 genellikle Mağrib etkilidir.

1551 yılında Trablusgarb’da inşa edilen Turgut Reis Camii (Çizim: 4), yine aynı yerde 1707 tarihinden kalan Halil Paşa Camii ve Misrat’da İbrahim El-Mahcub Camii, kuzey-güney yönünde dikdörtgen planlı yapılar olup çok sayıda ayakla taşınan kubbelerden meydana gelen üst örtü sistemine sahiptir.19 Üzeri yine kubbelerle örtülen ve kuzey ile güney duvarlarının daha uzun tutulduğu enlemesine plan şemasına sahip camilerle de karşılaşmaktayız. Bunlara örnek olarak Trablusgarb’daki El-Naka Camii (1610-1611), Gürcü Camii (Resim: 5), Cerbe adasında Türk Camii (XVI-XVII. yüzyıl) ve Derne Ulu Camii’yi (1689-1690) göstermek mümkündür.20 Bu plan düzeni Anadolu’da Osmanlı döneminde yaygın olarak kullanılmıştır. Buna Bursa Ulu Camii’ni örnek gösterebiliriz.21

Çok destekli camilerde üst örtüde düz çatının yanı sıra tonozların tercih edildiği örneklere Kuzey Afrika’da sık olarak rastlanmaktadır. Başkent Cezayir’de Kasba (Dış) Camii, Konstantin’de Sûk El Gazal Camii (1730), Salih Bey Camii (Sidi El-Kettani Camii) (1776-1777) bu yapıların Cezayir’deki belli başlı örnekleridir.22

Tunus’ta, üst örtüde tonozun kullanıldığı çok destekli camilerde Osmanlı devrinde bazı değişikliklerin meydana geldiği görülmektedir. Daha önce olduğu gibi avlu sadece harim genişliği kadar değil onu U biçiminde saracak şekilde düzenlenmekte, mihrab önünden başka bazen giriş kapısı ve köşelerin bazen de tüm ibadet mekânının kubbelerle örtüldüğü (Cerbe Türk Camii’nde olduğu gibi) camilerle karşılaşılmaktadır. Başkent Tunus’ta Dayı Yusuf Camii (1614-1615), Hammuda Paşa Camii (1654-1655), Cedid Camii (1726-1727), Yusuf Sahib Tab’a Camii (1808-1814) (Çizim: 5), Binzert Ulu Camii (1652-1653), Ğar’ul-Melh (Porta Farina) Ulu Camii’nde (1659-1660) harim U şeklinde avlular ile kuşatılmakta; bunlardan Yusuf Sahib Tab’a Camii’nde mihrab önü, giriş ve köşelerin kubbelerle örtüldüğü görülmektedir.23

Kuzey Afrika’da Osmanlı devri camilerinde farklı minare formlarının denendiği görülmektedir. Mesela Cezayir’de Ali Biçin Camii, Keçava Camii, Yeni Camii, Sidi Abdurrahman Camii, Tunus’ta Bardo Sarayı Camii, Kayravan’da Sidi Sahib Camii, Hanefi Camii, Süleyman Ulu Camii, Zağvan Hanefi Camii’nde Mağrib etkili kare gövdeli minareler görülmekte iken Cezayir’de Safir Camii, Kasba Camii, Trablusgarb’da Karamanlı Ahmed Paşa Camii, Binzert Ulu Camii, Mehdiye Hacı Mustafa Hamza ve Hacı Süleyman Hamza camileri, Tunus’ta Dayı Yusuf Camii, Hammuda Paşa Camii’nde sekizgen planlı minarelere; Cerbe Türk Camii, Trablusgarb Turgut Reis Camii’nde silindirik gövdeli minarelere rastlanılmaktadır.24

Cezayir, Tunus ve Libya’da Osmanlı döneminde çok sayıda medresenin inşa edildiği bilinmektedir. Yerli halkın mensup olduğu Maliki mezhebinin yanı sıra yönetici durumdaki Türklerin mensup olduğu Hanefi mezhebine göre eğitim vermek üzere yapılan medreselerde, önceki dönemlerde inşa edilenlere göre Osmanlı devrinde mimari yönden değişimlerin meydana gelmeye başladığı görülmektedir. Bu değişim bilhassa Tunus’daki Osmanlı devri medreselerinde daha iyi gözlemlenebilmektedir.25 Hafsi medreselerinde olduğu gibi avluya açılan eyvan uygulaması Osmanlı medreselerinde ortadan kalkmış, Tunus’daki Aşuriye26 ve Gabis’deki Mehmed Bey medreselerinde minareye yer verilmiştir.

Osmanlı devrinde Tunus’ta inşa edilen medreselerin en görkemlileri Zeytune Camii’nin çevresinde yer almaktadır.27 Eski bir yeniçeri kışlasının yerine inşa edilen Muradiye Medresesi (1673-1674)28 ile birbirine bitişik olarak inşa edilen Nahlâ (Palmiye) (1714), Başiye (1752-1753) ve Süleymaniye (1754-1755), Kayravan’da Hüseyniye medreseleri29 dört yönden atnalı kemerli revaklarla çevrelenen avluların gerisindeki beşik tonozla örtülen hücreler ve geniş alanları kaplayan mescidleri ile önem kazanmaktadır. Bunlardan Başiye Medresesi’nde, yapının bânisi Ali Paşa’ya ait türbe ile medresenin sokağa açılan giriş kapısının sağında sebile yer verilmektedir. Cami, medrese, türbe ve sebilden meydana gelen Cedid Külliyesi’nde30 ve Bi’r-El-Ahcar Medresesi’nde de giriş kapılarının bulunduğu cephelerde sebile yer verildiği görülmektedir. Tunus’taki Osmanlı dönemi medreseleri bu yönleriyle Mısır’da ve XVI. yüzyıl sonlarından itibaren İstanbul’da inşa edilen medrese, türbe ve sebilden meydana gelen komplekslerle benzerlik göstermektedir.31

Cezayir’deki Osmanlı medreselerinde de benzer uygulamalar dikkati çekmektedir. Bunlardan Konstantin’de Salih Bey tarafından 1776 yılında yaptırılan Sidi El-Kettani Medresesi buradaki diğer yapılar hakkında bilgi vermesi bakımından önem taşımaktadır. Önü revaklı giriş kapısından geçilen ve düz örtülü revaklarla kuşatılan avlunun çevresindeki talebe hücreleri, mescid ve türbeden meydana gelmektedir.32 Trablusgarb’da XVI. yüzyılda inşa edilen Murad Paşa Medresesi ile XVIII. yüzyıl eseri olan Karamanlı Ahmed Paşa Medresesi’nden günümüze pek bir şey gelememiştir.33

Kuzey Afrika’da İslâm’ın en ücra köşelere kadar yayılmasında büyük rol oynayan tarikatlar, önemini Osmanlı döneminde de korumuşlardır. Bunlardan özellikle Şazeliye ve Ticaniye tarikatlarının yerli halk ve Türkler arasında yaygın olduğu bilinmektedir. Halk tarafından saygı gösterilen şeyhler ile bunların öğrencileri için yapılan zaviyeler, genellikle revaklı avluların çevresindeki derviş (ki bu bölgede murabıt denmektedir) hücreleri, tevhidhane ve mescid bölümlerinden meydana gelmektedir. Avluların ortasında genellikle, suyu kutsal kabul edilen kuyular yer almaktadır. Zaviyenin kurucusu şeyh öldükten sonra tevhidhaneye gömülür ve burası aynı zamanda halkın da ziyaret ettiği türbe haline getirilirdi.

Bu planlama Tunus’daki Osmanlı devri zaviyelerinin büyük bölümünde tekrar edilmiştir. Tevhidhane yada mescid kısımlarının üzeri bazen Sidi El-Halfavi (1640), Ebu’l-Hasan Şazeli (1743-1744, 1815), Sidi İbrahim Riyahi (1850) ve Sidi Ebu Medyen (1844-1859) zaviyelerinde olduğu gibi dıştan yeşil kiremitle kaplanan bir kubbe ile, bazen de Sidi Ali Şiha (1852) ve Sidi Mahrez (1862) zaviyelerinde olduğu gibi uzun tutulan

tonozla kapatılmıştır. Tevhidhane bölümlerinde merkezi plan uygulamalarına da rastlanmaktadır. Tunus’ta Sidi Abdülkadir Zaviyesi’nin (1846-1852) mescidinde üst örtüde dört sütunun taşıdığı kubbeli orta bölümün dört yönünde beşik tonozlar ve köşelerde küçük kubbelerden oluşan düzenleme, Kef şehrindeki Sidi Abdülkadir Zaviyesi’nde (Resim: 6) ve Cezayir-Temacine’deki Sûdâniler Zaviyesi’nde de karşımıza çıkmaktadır.34

Osmanlı döneminde yoğun şekilde inşa edilen yapı türlerinden biri de türbelerdir. Kare veya dikdörtgen plan gösteren türbeler farklı örtü sistemleri ile dikkati çekmektedirler. Köşelerdeki sütunlara ya da taşıntılı payelere dayanan atnalı kemerler üzerindeki kubbe veya yanlardan ortaya doğru daralan prizmatik çatılı üst örtüye sahip kare planlı türbelerin diğerlerine göre daha yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Bunlardan üzeri kubbe ile kapatılanlara örnek olarak Trablusgarb’daki Turgut Reis Türbesi (1565 sonrası), 1646 yılında inşa edilen Mehmed Paşa Türbesi ile yapım tarihi kesin olarak bilinmeyen Ahmed Paşa Türbesi’ni35 (Çizim: 4), Tunus’ta Dayı Ahmed Hoca (1647), Dayı Muhammed Laz (1653), Fellari (1710-1711) ve Cedid (1717) türbelerini, Bey Türbesi’nin bazı bölümlerini ve Yusuf Sahib-Tab’a (1808-1814) türbesini, Mehdiye yakınlarındaki Kusûr’es-Sâf’da Sidi Ali Mahcub Zaviyesi’nin36 (1758-1781) içinde bulunan üç türbeyi örnek olarak verebiliriz.37 Üst bölüme kadar duvarların çinilerle, bunun üzerindeki yüzeylerin de alçı süslemelerle kaplandığı Tunus’taki türbelerde istiridye yivli tromplarla geçilen kubbeler dıştan genellikle yeşil kiremitlerle kaplanmıştır.

XV. yüzyıldan kalan Tunus’ta Sidi Kasım Zelici Türbesi38 ile Kayravan’da Sidi Abid Garyani Zaviyesi’nin39 içinde yer alan Hafsi Sultanı Mevlay Hasan’ın Türbesi’nde uygulanan, üzeri prizmatik çatı ile kapatılan kare planlı türbelerin iki örneği Osmanlı devrinde karşımıza çıkmaktadır. Başkent Tunus’taki Dayı Yusuf (1639-1640) ve Hammuda Paşa (1685-1686)40 türbelerinde gördüğümüz bu düzenleme daha sonra tekrar edilmemiştir.

Dikdörtgen planlı uzun mekânların üzerinin tonozlarla örtüldüğü türbelerin XVIII. yüzyıldan itibaren yapılmaya başlandığı görülmektedir. Tunus’ta Sidi Ali Şiha, Sidi Mahrez zaviyeleri ile Bey Türbesi’nde karşımıza çıkan bu düzenlemeye Türk mimarisinde pek rastlanılmamaktadır.

Dört ayakla taşınan orta kubbenin yarım kubbe veya tonozlarla, köşelerde daha küçük kubbelerle genişletildiği merkezi plan uygulaması Tunus’taki türbelerde sıkça uygulanmıştır. Tunus’taki Sidi Mahrez Camii ve bazı zaviyelerden başka Cerbe’de bulunan Muradiye Medresesi’ndeki İbrahim Cemini Türbesi (1721-1722) ile Gureba Camii’nin yanındaki türbede (XVI-XVII. yy.)41 (Çizim: 6) (Resim: 7), Tunus’taki Bey Türbesi’nin ilk bölümünde (1758-1782)42 (Çizim: 7) (Resim: 8) ve Mehdiye’deki Hacı Hamza Türbesi’nde (XVIII-XIX. yy.) tatbik edilen merkezi planlama Osmanlı mimarisinin etkilerini göstermesi açısından önem taşımaktadır. Türbelerde bu plan şemasına Kahire’deki Hasan Paşa Tahir’in kardeşine ait türbede de (1809)43 rastlanılmaktadır.

Osmanlı devrinde Kuzey Afrika’da ortaya konan sanat yapıtları arasında sivil mimarlık eserlerinin önemli bir yeri bulunmaktadır. Yerel zenginlerin ve yönetici sınıfının kaldığı evler ve gösterişli konaklar daha çok bölgesel nitelikler taşımaktadır. Bölgede “Dâr” olarak adlandırılan, genellikle fazla geniş tutulmayan sokaklara açılan ve iri çivilerin meydana getirdiği ilginç kompozisyonlarla süslenmiş atnalı kemerli kapılardan girilen bu yapılar, dıştan pek özellikli görünmemekle birlikte içteki yoğun süslemeleri ile dikkati çekmektedirler. Dış kapılardan, skifa adı verilen üzerleri tonozlarla örtülen dikdörtgen planlı mekânlara girilmektedir. Giriş kapıları ile revaklı avlular arasında bir geçiş mekânı olan ve duvarlarının alt bölümünü kemerli sedirlerin çevrelediği skifalar, çini ve alçı kaplamalarla süslenmektedir. Bazen iki-üç katlı olarak inşa edilen evler ve konaklar revaklı avluların çevresinde yer alan ve genellikle misafirlerin ağırlandığı T formlu geniş mekânların çevresindeki kalma bölümleri, banyo ve tuvaletler ile genellikle tonozla örtülen mahzen ve kiler gibi birimlerden meydana gelmektedir. İçte alçı kaplama, çini, renkli mermer ve ahşap üzerine yapılan renkli kalem işlerinden meydana gelen süsleme, revaklı avlular ile buraya açılan T planlı mekânlarda yoğunlaşmaktadır. Bahsetmiş olduğumuz mimari düzenleme ve süsleme anlayışı, detayda bazı farklılıklar olmakla birlikte Tunus, Cezayir ve Libya’da tekrar edilmektedir. Bunların en önemlilerine örnek olarak Tunus’ta Dayı Osman Evi (XVI. yy. sonları), Haddad Evi (XVI. yy. sonu-XVII.yy. başları), Bey Evi (1610-1637) (Resim: 9), Hüseyin Evi (1758-1781), Celûli Evi (XVIII. yy.), Bardo Sarayı, Cezayir’de Kış Sarayı olarak da bilinen Hasan Paşa Evi (1791), Bekri Evi (1798), Mustafa Paşa Sarayı (1799), Mehdiye’de Hamza Evi (XVIII. yy.) ve Konstantin’de Salih Bey Evi ve Hacı Ahmed Evi verilebilir.44

Bunlar içinde, Türk döneminde XVI. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar yapılan ilâvelerle idari merkez haline gelen Bardo Sarayı önemli bir yere sahiptir. Bugün bir bölümü Tunus’taki antik yerleşmelerden getirilen mozaiklerin sergilendiği müze, bir bölümü de meclis olarak kullanılan saray, dıştan surlarla çevrelenen, içinde cami, hamam ve XIX. yüzyılda Batılı tarzda eğitim vermek üzere inşa edilen askeri okulun bulunduğu geniş bir alanın içinde yer almaktadır. Farklı boyutlardaki revaklı avluların çevresindeki Harem, Karşılama Odası, Müzik Odası, Yemek Odası, Kabul Salonu, Mahkeme Salonu, Bey ve Paşa odaları, Kahvehane, Hazine vs. gibi mekânlardan oluşan saray renkli ve kabartma mermer süslemeler, manzara resimleri, şehir tasvirleri, çini ve alçı kaplamalarla tezyin edilmiştir.45

Günlük alışverişlerin yapıldığı çarşılar (sûk) ile Kuzey Afrika şehirlerinde adına vekâle yada fundûk denen hanların yapımı Osmanlı döneminde sürmüştür. İspanya başta olmak üzere Avrupa devletleri ile yıllar süren mücadelelere sahne olan Cezayir, Tunus ve Trablusgarb’da Osmanlı hakimiyetinin kesinleşmesinin ardından ticari hayatı tekrar canlandırabilmek ve bu yolla gelirleri artırabilmek için çarşı ve han yapımına önem verilmiştir.

Bir sokağın iki yanına sıralanan dükkanlardan oluşan çarşılar plan olarak genellikle iki farklı planda karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birincisi düz olarak uzanan ve birbirini dik açılarla kesen koridorlardan diğeri de bulunduğu yerin mevcut durumuna göre şekillenerek kıvrımlar oluşturan ve düzgün bir plan göstermeyen sokaklardan meydana gelmektedir. Düzgün planlama gösteren çarşılara örnek olarak Tunus’ta Hafsi46 (XVII. yy. sonları), Bey (1791-1813)47 çarşıları, Kayravan’da Çifte Çarşı,48 Trablusgarb’da Türk Çarşısı ve Hamidiye Çarşısı’nı (XIX. yy. sonları);49 sokağın durumuna göre şekillenenlere örnek olarak da Tunus’ta Türk, (XVII. yy.), Birka (Köle) (XVII. yy.), Kebabcı (XVII. yy.) ve Balagciye (Pabuçcular) (XVIII. yy.) çarşılarını50 vermek mümkündür.

Genellikle atnalı kemerli açıklıklardan girilen çarşılarda, dükkanların açıldığı orta bölümün üzeri tonozlarla örtülmüş, nadiren de açık bırakılmıştır. Bölgede önceki dönemlerde gördüğümüz, dükkanların önünde revak uygulaması daha sonrada devam etmiş, Tunus’ta Türk ve Birka çarşılarında görüldüğü gibi üst örtüde kubbelere yer verilmeye başlanmıştır.

İnsanların hatta nakliye aracı olarak kullanılan hayvanların kaldığı, zaman zaman ticaret mallarının mübadelesinin yapıldığı binalar olan hanlar, genellikle revaklı avluların etrafında sıralanan koğuşlardan meydana gelmiştir. Kuzey Afrika’da Osmanlı devrinde inşa edilen hanların diğer bölgelerdekilere göre daha iddiasız yapılar olduğu anlaşılmaktadır. Revakların düz, koğuşların çapraz yada beşik tonozlarla örtüldüğü hanlarda Osmanlı döneminde plan açısından fazla bir değişim olmamıştır. XVII. yüzyılda Hammûda Paşa tarafından Tunus’ta yaptırılan Fransız Hanı ile Hafsilere mâl edilen Attârin Hanı’nın plan şemalarındaki yakın benzerlik bunu kanıtlamaktadır.51 Cezayir, Trablusgarb, Kayravan ve Mehdiye gibi diğer önemli merkezlerde de karşımıza çıkan hanların büyük bir bölümü günümüzde de kullanılmakta olduğundan asli yapılarını koruyamamıştır.

Yerleşim merkezlerinde zamanla nüfusun yoğunlaşması nedeniyle Türk döneminde mevcut su tesislerinin tamir edilmesi ve ihtiyaca göre yenilerinin inşası yoluna gidilmiştir. Bunların başında büyük şehirlerin ihtiyacını karşılayan su kemerleri gelmektedir. Başkent Tunus’ta Hafsi Sultanı Mustansır’ın XIII. yüzyılda yaptırmış olduğu su kemeri, Dayı Yusuf (XVII. yy. başları) ve Hüseyin Bin Ali Paşa (1705-1735) tarafından tamir edildi (Resim: 10). Osmanlı döneminden önce düzenli bir su taşıma sistemi bulunmayan başkent Cezayir’de Türk döneminde, kaynaklardan şehre su getiren kemerler inşa edildi. XVI. yüzyılın ortalarında Hasan Paşa tarafından, 3800 m uzunluğundaki Telemli Kemeri yaptırıldı. Aslen Mısırlı olan Arap Ahmed Paşa’nın 1573 yılında inşa ettirdiği Bi’rtrarya Kemeri, Köse Mustafa Paşa’nın 1611 yılında, aslen Endülüslü Musa Usta’ya yaptırtmış olduğu Hama Kemeri ve uzunluğu 9000 metreyi bulan Ayn Zebuca Kemeri Osmanlı devrinde Cezayir’de halkın su ihtiyacını fazlasıyla karşılamıştır.52 Benzer inşaatların Libya’da da gerçekleştirildiğini görüyoruz. Buraya vali olarak atanan ve Karamanlı hanedanının kurucusu Karamanlı Ahmed Paşa Trablusgarb’ın yakınlarında bulunan bir kaynaktan, inşa ettirdiği kemer aracılığıyla suyu şehirdeki çeşme ve camilere getirtmiştir.53

Bu tesisler vasıtasıyla bol suya kavuşan şehirlerde çok sayıda çeşme, sebil, havuz, temizlik ihtiyaçları için hamam ve midhalar yapılmıştır. Bunlar içinde çeşme ve sebiller önemli bir yekûn tutmaktadır. Tunus’ta XVIII. yüzyıldan kalan Cedid, Bi’r’El-Ahcar ve Başiye medreselerinde olduğu gibi, yapıların sokağa bakan cephelerine yerleştirilen ve küçük ölçülerdeki mekânlardan meydana gelen sebillerin yanı sıra Yusuf Sahib-i Tab’a’nın Sidi Bu Said’de 1794 yılında yaptırdığı çeşmede olduğu gibi müstakil bina şeklinde tasarlananlara da rastlanmaktadır.54 Bunlar içinde Hammûda Paşa’nın Mannuba’da 1793-1794 yılında yaptırdığı sebil su depoları, yalak, su kuyusu, kahvehane, koğuşlar, mahzen, abdest alma yeri ve küçük mescidden oluşan düzenlemesi ile hayli ilginçtir.55 Cezayir’de Kaptan Paşa Çeşmesi (XVIII. yy.), Kasba Çeşmesi ve Tunus’ta Sidi Abdüsselâm Çeşmesi (1804-1805) ise bunlardan farklı olarak dışa atnalı kemerlerle açılan kubbeli mekânlar şeklinde düzenlenmiştir.56 Binzert’de Dayı Yusuf’un yaptırdığı Ayn-ı Cereyna Çeşmesi,57 iki renkli taştan atnalı kemerli nişin bulunduğu geniş bir alınlıktan oluşmaktadır. Üzerinde, 1631-1632 yılında inşa edildiğini gösteren Türkçe ve Arapça kitabenin bulunduğu58 bu eser, duvara bitişik tek cepheli çeşmelerin en güzel örneklerinden birisidir.

Osmanlı devrinde halkın temizlik ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için yapılan başlıca hamamlara Trablusgarb’daki Turgut Reis Külliyesi içinde yer alan hamamı59 (XVII. yy.), Sakızlı Osman Paşa’nın aynı yerde medrese ve han ile birlikte XVII. yüzyılın sonlarında yaptırdığı hamamı,60 Cezayir’de Hasan Paşa’nın 1550 tarihinde tamamlattığı hamamı,61 Tunus’ta Bardo Sarayı’nın içindeki hamamı (1705-1735) ve Halfavin meydanında Yusuf Sahib-i Tab’a’nın yaptırdığı hamamı (XIX. yy. başları)62 örnek vermek mümkündür.

Turgut Reis Külliyesi içindeki hamam (Çizim: 4), kubbeli soğukluğu, tonoz örtülü koridor şeklindeki ılıklığı, üzeri yine kubbe ile örtülen ve çevresinde halvetlerin yer aldığı sıcaklıktan oluşan planı ile klasik Osmanlı hamamlarının etkisini taşımaktadır. Tunus’taki Yusuf Sahib-i Tab’a ve Bardo hamamlarının kubbe ve tonozlarla kapatılan soğukluk, sütunlarla taşına bir kubbenin kapattığı sıcaklık ve çevresindeki mekânlardan meydana gelen plan düzenlerinde yerel etkiler biraz daha ağır basmaktadır.

Önemli bölümü günümüze ulaşan Kuzey Afrika’daki Osmanlı devri köprülerinde biçim açısından fazla bir değişiklik görülmemektedir. Tunus yakınlarındaki Mecez’El-Bâb’da, kitabesine göre 1678 yılında Murad Bey tarafından yaptırılan köprü, Radis’de Ali Paşa Köprüsü (1766-1767),63 Binzert’de bugün mevcut olmayan Bâb-ı Tûnis Köprüsü,64 Cezayir’de 1736 yılında İbrahim Paşa tarafından yaptırılan Haraş Köprüsü, Konstantin’de Salih Bey Köprüsü (XVIII. yy.) buradaki başlıca örnekleri oluşturmaktadır.65

1 A. Samih İlter, Şimali Afrika’da Türkler, C. I, İstanbul, 1936, s. 69-86; Peçevi İbrahim Efendi, Peçevi Tarihi, C. I, (Haz: B. Sıtkı Baykal), İstanbul, 1992, s. 348-350; Hüseyin Hoca, Zeyl-ü Beşâir-i Ehl-i İmân Bi-Fütuhât-ı Âli Osman, (Haz: Tahir El-Mâmûrî), Tunus, 1975, s. 85-86; H. Hüsni Abdulvahhab, Hülâsât-u Târih-i Tûnis, Tunus, 1983; Yılmaz Öztuna, İslâm Devletleri I, İstanbul, 1989, s. 231-233, 238-240, 245-247; Ercüment Kuran, “Osmanlı Döneminde Mağrib Tarihi”, Osmanlı, C. I, Ankara, 1999, s. 398-399.

2 Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hanedanlar: İslam Devletleri, C. II, İstanbul, 1989, s. 479; Mehmet Maksudoğlu, “Bey”, DİA., C. VI, İstanbul, 1992, s. 12-13; G. Yver, “Dayılar”, İslam Ansiklopedisi, C. III, İstanbul, 1993, s. 501-502; Atilla Çetin, “Garb Ocakları”, DİA., C. XIII, İstanbul, 1996, s. 382-386.

3 Kuran, a.g.e., s. 399.

4 Georges Marçais, Manuel D’Art Musulmane L’Architecture II, Paris, 1927, s. 820-823, 884-886; Slimane Mustapha Zbiss, “Tunus’ta Türk Sanatı”, I. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi, Ankara, 1962, s. 413-414; ay., Les Monuments de Tunis, Tunus, 1971, s. 74; Oktay Aslanapa, “Tunus’ta Cerbe Adası Büyük Burcu’nun Fetih Kitabesi ve Mimarisi”, Türk Kültürü, XIX/217, Ankara, 1980, s. 107-108; Néji Djelloul, Les Fortifications Côtieres Ottomanes de la Régence de Tunis (XVIé-XIX siécles) I, Zağvan, 1995, s. 322-323.

5 André Raymond, Osmanlı Döneminde Arap Kentleri, İstanbul, 1995, s. 200-204. Grandes Villes Arabes a L’époque Ottomane adlı bu eser ilk olarak 1985 yılında Paris’de basılmıştır.

6 Geniş bilgi için bkz. Reşad El-İmam, Siyâsetu Hammûda Bâşâ fî Tûnis, Tunus, 1980.

7 R. Bouroıiba, L’Architecture Militaire de L’Algérie Médiévale, Alger, 1983; Raymond, a.g.e., s. 201.

8 Tunus’daki kışlaların ana giriş kapıları ile koğuş kapıları üzerindeki Türkçe kitabeler için bkz. Robert Mantran, “Quelques InscriptionsTurques de Tunis”, Oriens, 18-19, Leiden, 1965-1966, s. 185-192; Mehmet Şeker, Başşehir Tunus’taki Türkçe Kitabeler, İstanbul, 1994.

9 Slimane Mostafa Zbiss, Monuments Musulmane D’Epoque Husseynite en Tunisie, Tunus, 1955, s. 33; Filiz Yenişehirlioğlu, Türkiye Dışındaki Osmanlı Mimari Yapıtları, Ankara, 1989, s. 77.

10 Marçais, a.g.e., s. 776-786; Georges Marçais, “Türk Devrinde Cezayir’de Hayat ve Sanat”, I. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi, Ankara, 1962, s. 286; Suut Kemal Yetkin, İslâm Sanatı Tarihi, Ankara, 1954, s. 285; R. Bourouiba, L’Art Religioux Musulman en Algérie, Alger, 1973; D. Hill-L. Golvin, Islamic Architecture in North Africa, London, 1976, s. 116-117; Yenişehirlioğlu, a.g.e., s. 32. Ayrıca bu camiler hakkında geniş bilgi için bkz. Rachid Dokali, Les Mosques de La Période Turque a Alger, Sned-Alger, 1974, s. 37-40; Marouf Baeldhadj, Cezayir’de Merkezi Kubbeli Camiler-Osmanlı Dönemi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1991.

11 Metin Sözen ve Grubu, Türk Mimarisinin Gelişimi ve Mimar Sinan, İstanbul, 1975, s. 311-312; Oktay Aslanapa, Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul, 1986, s. 429-430.

12 Kadir Pektaş, “Kuzey Afrika’da Osmanlı Mimarisi”, Osmanlı, C. X, Ankara, 1999, s. 543.

13 Hill-Golvin, a.g.e., s. 117; Dokali, a.g.e., s. 39.

14 Georges Marçais, L’Architecture Musulmane D’Occident, Paris, 1954, s. 462; Slimane Mustapha Zbiss, La Medina de Tunis, Tunus, 1981, s. 20; Hill-Golvin, a.g.e., s. 98; Jamila Binous Tunis, La Ville et Les Monuments, Tunus, 1980, s. 110; Muhammed Béji Ben Mami, “L’Architecture Ottomane: La Mosquée M’hamed Bey a Tunis”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları KongresiBildiri Özetleri, İstanbul, 1991, s. 115.

15 Abdelaziz Daoulatli, “La Ceramique Ottomane en Tunisie a L’Epoque Turque et Hüsseinite (XVIé-XIX siécles), 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi Bildiri Özetleri, İstanbul, 1991, s. 63;.

16 Yetkin, a.g.e., s. 284, 286; Goodwin Godfrey, A History of Ottoman Architecture, London, 1971, s. 358; Gönül Öney, “Mısır’da Osmanlı Mimarisinin Sentezi” Arkeoloji-Sanat Tarihi Dergisi, Sy. V, İzmir, 1990, s. 147; A. Ali Bayhan, “Osmanlı Dönemi Kahire Dini Mimarisinde Merkezi Mekân”, Mélanges Prof Machiel KIEL, Zaghouan, Octobre, 1999, s. 163-164.

17 Marçais, a.g.e., 1927, s. 905-908; Slimane Mustapha Zbiss, “El-Mehârîbu’l-İmâreti’d-Diniyyeti Bi’l-Mağribi’l-İslâmî”, El-Hidaye, Sy. 1, Tunus, 1984, s. 53-54; Oktay Aslanapa, “Mihrab”, İslam Ansiklopedisi, VIII, İstanbul, 1993, s. 298-299.

18 Geniş bilgi için bkz. Marçais, a.g.e., 1927, s. 825-835, 909-911.

19 Ali Saim Ülgen, “Trablusgarp’ta Turgut Reis Mimari Manzumesi”, Vakıflar Dergisi, Sy. 5, Ankara, 1962, s. 90-91; Paolo Cuneo, “The Multi-Domed Mosque Architecture of Tripoli, Libya Between Regional Tradition and Ottoman Influence”, 9. Milletlerarası Türk Sanatları Kongresi I, Ankara, 1995, s. 515.

20 Cuneo, a.g.m., s. 515; Kadir Pektaş, Tunus’ta Osmanlı Dönemi Mimarisi I, (Y. Y. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi), Van, 1997, s. 62.

21 Sözen, a.g.e., s. 41; Aslanapa, a.g.e., s. 22-25.

22 Les Mosquees en Algerie, (Collection Art et Culture), Alger, 1970, s. 64-67; Hill-Golvin, a.g.e., s. 120; Dokali, a.g.e., s. 40.

23 Slimane Mustapha Zbiss, Les Coupoles Tunisiennes Dans Leur Evolution, Tunus, 1959, s. 17-20; Zbiss, a.g.m., s. 415; Pektaş, a.g.e., s. 524-526.

24 Marçais, a.g.e., 1927, s. 776-798, 845-864, 905-908; Ernest Diez, “Minare”, İslam Ansiklopedisi, VIII, İstanbul, 1993, s. 326-327; Ülgen, a.g.m., s. 90-91; Zbiss, a.g.e., 1981, s. 18-24; Hill-Golvin, a.g.e., s. 116-117; Dokali, a.g.e., s. 40-43;.

25 Arthur Pellegrin, “Mosques et Zaouias de Tunis”, Chaiers Charles de Foucould, Sy. 2, Paris, 1950, s. 229-232.

26 Zbiss, a.g.e., 1971, s. 57.

27 Robert Brunschvig, “Quelques Remarques Historiques Sur Les Médersas de Tunisie”, Revue Tunisienne, Sy. VI, Tunus, 1931, s. 261-285.

28 Zbiss, a.g.e., 1971, s. 55; Binous, a.g.e., s. 92; Muhammed Bin El-Hoca, Târih-i Me’âlime’t-Tevhîd fi’l-Kadîmi ve fi’l-Cedîd, Tunus, 1985, s. 299.

29 Zbiss, a.g.e., 1955, s. 14, 17; a. y., a.g.e., 1971, s. 55-56; a. y., a.g.e., 1980, s. 33; Binous, a.g.e., s. 84; El-Hoca, a.g.e., s. 306, 317, 320.

30 Pektaş, a.g.e., s. 43-53; Ahmed Saadaoui, “La Mosquee des Teinturiers un Complexe Architectural Fonde Par Husayn B. Ali (1705-1740) ”, Mélanges Prof. Machiel KIEL, Zaghouan, Octobre 1999, s. 477-505.

31 Ernest Diez, “Mescid”, İslam Ansiklopedisi, VIII, İstanbul, 1993, s. 98.

32 Marçais, a.g.e., 1927, s. 798-799.

33 Yenişehirlioğlu, a.g.e., s. 77.

34 Zbiss, a.g.e., 1955, s. 16-18; a. y., a.g.e., 1981, s. 35-36; Binous, a.g.e., s. 70, 104-106, 109-112, 114-119; Pektaş, a.g.e., 1997, s. 210-258; Paolo Cuneo, “Note Sur L’Inventaire Informatisé du Patrimoine Architectural Islamique D’Algérie”, Environmental Design, Sy. 1-2, Roma, 1992, s. 33.

35 Ülgen, a.g.m., s. 89-90.

36 Zbiss, a.g.e., 1955, s. 16; Serge Santelli, Medinas, Tunus, 1992, s. 102.

37 Zbiss, a.g.e., 1955, s. 19; Zbiss, a.g.e., 1981, s. 29-30; Kadir Pektaş, “Tunus’ta Osmanlı Devri Türbeleri”, Mélanges Prof. Machiel KIEL, Zaghouan, Octobre 1999, s. 360-361.

38 Abdelaziz Daoulatli, Tunis Sous Les Hafsides, Tunis, 1981, s. 309.

39 Ch. Monchicourt, “Kairouan Sous Les Chabbia, Les Turcs et Les Mouradites (XVIe-XVIIe Siécles) ”, Revue Tunisienne, Sy. 7-8, Tunis, 1931, s. 317.

40 Zbiss, a.g.e., 1981, s. 29. Pektaş, a.g.m., 1999, s. 359-361.

41 Kadir Pektaş, “Cerbe; Orta Akdeniz’de İlginç Bir Ada ve Buradaki Osmanlı Eserleri”, İlgi, Sy. 98, İstanbul,

42 Muhammed El-Aziz Ben Aşur, “Turbet El-Bey, Sepulture des Begs et de La Famille Husaynite a Tunis”, I. B. L. A., I, Tunus, 1985, s. 146.

43 Doris Behrens Abouseif, Islamic Architecture in Cairo, Cairo, 1996, s. 167.

44 Marçais, a.g.e., 1927, s. 801-805, 869-876; Jacques Revault, Palais et Demeures de Tunis, Paris, 1967; a. y., Palais et Demeures de Tunis (XVIIIe et XIX siécles), Paris, 1971; a. y., Palais et Demeures de Tunis (XVIe et XVII siécles), Paris, 1980; Hill-Golvin, a.g.e., s. 118-120; Lucien Golvin, Palais et Demeures d’Alger a La Période Ottomane, Aix-en-Provence, 1988; Yenişehirlioğlu, a.g.e., s. 32-34, 154, 165.

45 Zbiss, a.g.e., 1955, s. 33; Jacques Revault, Palais et Residences d’Eté de la Région de Tunis (XVIIe-XIX siécles), Paris, 1974, s. 305; Raymond, a.g.e., s. 117.

46 Marçais, a.g.e., 1954, s. 480.

47 Zbiss, a.g.e., 1981, s. 42; Muhammed Scharabi, Der Bazar, Tübingen, 1985, s. 154.

48 Zbiss, a.g.e., 1955, s. 32.

49 Ettore Rossi, “Trablus”, İslâm Ansiklopedisi, C. 12/I, İstanbul, 1993, s. 449; Yenişehirlioğlu, a.g.e., s. 77.

50 Marçais, a.g.e., 1954, s. 480; Zbiss, a.g.e., 1971, s. 81; Scharabi, a.g.e., s. 154-158; Raymond, a.g.e., s. 171.

51 Jacques Revault, Le Fondouk des Français et Les Consuls de France a Tunis (1660-1869), Paris, 1984; Binous, a.g.e., s. 88, 100-102; Raymond, a.g.e., s. 177.

52 Frederico Cresti, “Le Systéme de L’Eau a Alger Pendant La Période Ottomane (XVIéme-XIXéme Siécles) ”, Environmental Design, Sy. 1-2, Roma, 1992, s. 44-47; Raymond, a.g.e., s. 110-112.

53 Rossi, a.g.m., s. 448.

54 Zbiss, a.g.e., 1955, s. 14-15, 21; a. y., Sidi Bou Said, Tunus, 1975, s. 26.

55 Jacques Revault, Palais et Résidence d’été de La Region de Tunis (XVI-XIX Siécles), Paris, 1974, s. 361.

56 Marçais, a.g.e., 1927, s. 825; Zbiss, a.g.e., 1955, s. 22; Semavi Eyice, “Çeşme”, DİA, C. V, İstanbul, 1993, s. 278.

57 A. Gafsi-Slama, “Un Exemple De L’Ambivalance Artistique et L’Inguistique: Le Sbil (Fontaine Publique) de Youssuf Dey (1631) â Bizerte en Tunisie”, A. H. R. O. S., Sy. 9-10, Zaghouan, 1994, s. 219.

58 Pektaş, a.g.e., 1997, s. 400-403.

59 Ülgen, a.g.m., s. 91.

60 Rossi, a.g.m., s. 450.

61 Cresti, a.g.m., s. 44.

62 Zbiss, a.g.e., 1955, 11, Pektaş, a.g.e., 1997, s. 40.

63 M. Boussige, “Deux Ponts Voisini de Rades”, Revue Tunisienne, Sy. 28-29, Tunus, 1936, s. 452-465.

64 Hédi Bouita, Bizerte: Les Monuments Islamiques, Tunus, 1992, s. 121-127.

65 Marçais, a.g.e., 1927, s. 825; a. y., a.g.e., 1954, s. 483.


Yüklə 11,12 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   105




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin