yangınlara dair başkente ulaştırılan haberlerin sayısında artış görülmektedir. Aydın Eyaleti dahilindeki Gördes Kasabası’nda yangın çıkmış ve kilim ile dokumacılık alanında önemli bir paya sahip olan bu bölgedeki endüstriyel kuruluşlar tahrip olmuştur. Yangında depolarda bulundurulan zahireler yanmış, üç yüz on adet dükkan ve mağaza, beş cami, iki okul binası, üç han, iki hamam, üç yüz yirmi beş ev ve üç pazar bölgesi yangında yok olmuştur. Dokuma tezgahlarının tahrip olması burada çalışan insanların işsiz kalmalarına sebebiyet vermiştir. Yangın sonrası bölgedeki dokuma tezgahları yok olduğu için afetzedelere iş imkanı devlet eliyle sağlanmaya çalışılmıştır.28 İşgücü kaybının yanı sıra elde edilmiş olan ürünü yok eden yangınların zararları devlet eliyle giderilmeye çalışılmıştır.
Afetzedeler devletin bazı yasal uygulamalarından da muaf tutulmuşlardır. Bandırma İdare Meclisi Heyeti’nde yapılan görüşmelerde askerlik görevleri gelmiş olan nüfusun yangın nedeniyle bir yıl askere alınmalarının ertelenmesi istenmişti. Dâr-ı Şurâ-yı Askerî ve Sadrazamla yapılan yazışmalar neticesinde bu tür bir uygulamanın mevcut kanun düzenine aykırı olduğu fakat, şimdiye kadar bu bölgeden düzenli bir şekilde asker alındığı ve yangın afeti ile etkilenen halka yardımcı olabilmek için gelecek seneye kadar askerliği gelmiş olanların askerlik işlemlerinin tehirine karar verilmişti.29 Bandırma afetzedelerine böylesi bir imtiyazın verilmesi önceki yıllarda devlete ve yasalara olan sadakatlerinin ödülü olsa gerektir.
Yangınların neticesinde meydana gelen hasarın bölge ekonomisini alt üst ettiği ve bölgeden alınmakta olan vergilerin düşüşüne neden olarak maliyeyi etkilediği ifade edilebilir. Osmanlı Devleti’nin yangınlar için gerekli olan yapılaşma ve itfaiye gibi teşkilatların oluşturulması açısından yetersiz kaldığı da inkar edilmemelidir. Taşrada ancak yangın sonrası yeniden inşasına başlanılan şehirlerin veya yerleşim bölgelerinin yapılanmasında yangın ihtimali göz önüne alınarak planlar hazırlanmıştır. 1870 yılından sonra başlayan bu tarzdaki bilinçli yapılaşma örnekleri daha detaylı araştırmalarla ortaya çıkarılmayı beklemektedir.
3. Jeolojik Afetler (Deprem)
Yer kökenli olan jeolojik afetler, doğrudan doğruya kaynağını yer kabuğu veya yerin derinliklerinden alan afetlerdir. Bunlardan yurdumuzda görülen türleri şunlardır: Deprem, heyelan ve kaya düşmesi. Tarihi açıdan bu tür afetleri ele aldığımızda ancak depremler husususun da yeterli kaynak elde edilebilmektedir.
XX. yüzyıl da gelişen ilim sayesinde deprem hadisesi bir muamma olmaktan çıkmış ve kesin tanımına kavuşmuştur: “Deprem, Yeryuvarı’na özgü bir doğa olayı olup, halk arasında ‘zelzele’ ya da ‘Yer sarsıntısı’ olarak bilinir. Bu olguya, bilimsel açıdan bakıldığında deprem, Yeryuvarı kayaçlarında biriken enerjinin, sismik dalgalar biçiminde serbestlemesi olarak tanımlanabilir.”30 Biz yine jeomorfoloji uzmanlarının çalışmaları sayesinde bugün Anadolu da olması muhtemel deprem bölgelerini tespit edebilmekteyiz. Bu bağlamda, tespit edilen bölgelerde geçmişte de depremlerin olması ihtimali göz önünde tutulursa, jeomorfoloji tarihteki depremlerin tespitinde tarih araştırmacasına kılavuzluk ederek yardımcı olmaktadır. Yapılan çalışmalar sonucunda Anadolu’da deprem olasılığının yüksek olduğu alanlar şu şekilde tespit edilmiştir:
1- Kuzey Anadolu Deprem Kuşağı. Bu kuşak batıda Saros Körfezi’nden başlayarak Marmara Denizi’nin ortasını takiben Batı ve Orta Karadeniz Bölümlerini geçtikten sonra Kelkit Vadisi’nden sonra Erzincan-Erzurum üzerinden Van gölünün kuzeyine ulaşır.
2- Ege Bölgesi ve Güney Marmara’daki çöküntü alanlarının kenarlarında bulunan fay çizgilerini kapsayan alan.
3- Antakya-Amik-Maraş oluğu.
4- Güneydoğu Toros yayının dış sınırı.
Bunlardan birinci ve dördüncü deprem kuşağının Van yöresinde birleşmesi, burayı Türkiye’nin en çok sarsılan yörelerinden birisi haline getirmiştir.31 Hatta bu bilimsel verilerden yararlanılarak hazırlanan haritalar araştırmacıyı bu konuda bir körebe oyunundan kurtarmaktadır.
Coğrafyacıların geçmiş depremlerden yararlanarak genel hatları ile istatistiki bir tablo oluşturmuş olmalarına rağmen, bu tabloların henüz tarihçiler tarafından aydınlatılmamış depremlerin mevcudiyeti göz önüne alındığında mükemmelliği tartışılabilir.32 XIX. yüzyılda ve XX. yüzyılın başlarında deprem hadisesine ait kaynaklar çeşitlilik gösterir; 1853’ten sonra telgraf gibi yeni araçların kullanıma girmesi merkezle olan haberleşmeyi daha kısa bir zaman dilimine indirgediği için bu tür olaylar karşısında devletin aldığı tedbirleri takip etmek daha kolay bir hal almaktadır. Ayrıca Nezaretlerin (Bakanlıklar) oluşması ve bunlara ait kayıtlar bize geniş bir araştırma sahası açmaktadır.
Maliye Nezareti’nde her ne kadar detaylı bilgi veren malzeme yok ise de maddi hasarı ağır olan depremleri takip etmek mümkündür. Bu dönemde artış gösteren gazeteler, 1864’ten sonra yayın hayatına giren Düstur33 ve Sâlnâmeler bize daha renkli bir kaynak malzemesi sunmaktadır. Ayrıca İrade tasnifi az olmakla birlikte özet bilgileri araştırmacının hizmetine sunmuştur.34 Vak’a-nüvistler bu konuda her ne kadar detaylı bilgi vermeseler de bize gerekli olan zaman ve bölge gibi oldukça önemli ip
uçlarını kaydetmişlerdir. Ahmet Cevdet Paşa35 ve Vak’a-nüvis Ahmed Lütfi Efendi36 bu konuda ihmal edilmemesi gereken bilgileri bizlere sunmaktadırlar. Ayrıca XIX. yüzyılda kaleme alınan edebi eserler de göz ardı edilmemesi gereken kaynaklar arasındadır. Tevfik Fikret’in Zelzele ve Verin Zavallılara adlı şiirleri 1892 tarihli Balıkesir depremi için bir ipucu niteliğindedir.
Tanzimat Dönemi’nde meydana gelen depremler devlet için beklenmedik mali harcamaları beraberinde getirmiştir. Depremden zarar gören bölgelerin ticareti olumsuz yönde etkilenmiş ve bazı depremlerin sonucunda ise kısa süreli göç olayları meydana gelmiştir.
Deprem ve sonrasında devletin varlığını hissetmek mümkündür. Osmanlı döneminde mağdur olan halkın yanında devletin varlığını belirlemek mümkündür. Bu yardımsever anlayış ırk, din ve dil ayrımı yapılmaksızın tüm Osmanlı vatandaşlarına verilmiştir. 1843 tarihinde Rodos’ta şiddetli bir zelzele olduğu belirtilmektedir.37
XIX. yüzyılda Osmanlı coğrafyasında meydana gelen depremleri kronolojik bir sıra ile takip etmek mümkündür: 1844 tarihinde Rodos adasında depremden etkilenen halka yardımda bulunulmuştur.38 1846 tarihinde ise İzmir’de deprem olmuş ve pek çok bina hasar görmüştür.39 1847 tarihinde ise Güzelhisar ve Tire kazalarında meydana gelen deprem nedeniyle Tire çarşısında yangın çıkmış ve meydana gelen hasar Aydın Kaymakamı Necibullah tarafından İstanbul’a bildirilmiştir.40 1850 tarihinde Rodos’ta deprem olmuştur.411851 tarihinde ise Berat’ta deprem olmuş ve zarar gören deprem zedelere devlet eliyle yardım edilmiştir.42 1851 tarihinde Rodos’ta bir deprem daha olmuş ve çeşitli hasarlara yol açmıştır.43 Aynı tarihte Yanya’da da deprem meydana gelmiş ve tahribata neden olmuştur.44 1854 tarihinde ise Bursa’da meydana gelen depremde etkilenen halk için “âtiye-i seniyye” (Bizzat Padişah tarafından yapılan yardım) gönderilmiştir.45 1855 tarihinde ise Harput’ta meydana gelen deprem binaların yıkılmasına sebebiyet vermiştir.46 1856 tarihinde Bursa’da bir deprem daha meydana gelmiş ve ağır hasarlara sebep olmuştur.47 Bu deprem esnasında Sultan Osman ve Sultan Orhan türbeleri zarar görmüş Sultan II. Murat ve Yıldırım Beyazıt Han camilerinin minareleri ve Ulu Cami’nin yedi adet kubbesiyle iki minaresi ve bazı camilerin minareleri hasar görmüştür. Urganlı ve Subaşı Köprüleri tahrip olmuş, Harir (İpek) fabrikaları yıkılmıştır. Kale duvarının göçmesi nedeniyle Yahudi mahallesi göçük altında kalmış ve bir hayli insan ölmüştür. Deprem sonrası meydana gelen yangın nedeniyle de otuz kadar ev ve on iki dükkan yanmıştır. Bursa’da meydana gelen depremin devamı olarak İstanbul’da Nisan ayında bir deprem meydana gelmiştir.48 Bu depremler sonrasında hasar gören yapıların tamiri, aç ve açıkta kalan halkın geçici bir süre için ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik çalışmalar devletin sorumluluk kapsamında olarak ele alınmıştır. 1856 tarihinde Erzurum’da, Ankara’da, Rodos’ta, Girit’te, Bursa’da ve Kala-i Sultaniye’de (Çanakkale) depremler meydana gelmiştir.49 Bu depremlerin kesin olarak devlete açmış oldukları mali zararları tespit etmek mümkün değildir. Ancak Osmanlı Devleti’nin Kırım Harbi arifesinde depremler nedeniyle yeni masraflarla karşılaştığı ve depremlerden etkilenen bölgelerden normal zamanlarda alınmakta olan vergiyi alamadığını belirtmek mümkündür. 1858 tarihinde Osmanlı Devleti bir kez daha çeşitli bölgelerde çıkan depremlere tanık olmuştur. Sofya, Ergiri ve Erzurum bölgelerinde depremler meydana gelmiştir.50 Erzurum’da meydana gelen deprem sonrası yıkılan cami, mescit, medrese, han ve hamamların tamiratına 1859 yılında devam edilmiş ve devlet depremin masraflarını karşılamak durumunda kalmıştır.51 1860 tarihinde Kütahya’da, 1862’de Rodos Adası’nda, 1863’de Konya’ya bağlı Şuhud Kazası’nda, 1866 yılında Midilli Adası ve Konya’nın Ilgın Kazası’nda meydana gelen depremlerde meydana gelen hasarlar hakkında İstanbul’a bilgi verilmiştir.52 1871 yılında Menteşe Sancağı’na bağlı Marmaris Kazası’nda ve 1872 tarihinde Sisam Adası’nda meydana gelen depremler üzerine gönderilen yardımlara dair bilgiler İstanbul’a iletilmiştir.53
Depremler sonrasında kısa süreli bir göçün meydana geldiği söylenebilir. 1866 tarihinde Midilli’de meydana gelen deprem esnasında insanların kırlara kaçtığı ve deprem endişesi ile buralarda kaldıkları bildirilmektedir.54 1869 tarihli Aydın Depremi’nde ise halkın şehir dışına kaçtığı ve yerleşim bölgelerini terk ettikleri kaydedilmektedir.55
1855 tarihinde ise Bursa’da deprem esnasında yıkılmış bulunan hisar altındaki mahalle halkının (Yahudi Mahallesi=Çekirge Mahallesi) bir başka mahalle teşkil edilerek buraya naklettikleri ve iskan edildikleri bildirilmektedir.56 Deprem sahasında meydana gelen mıntıka değişimi nedeniyle halk barınak temini gibi öncelikli işlerle meşgul olmakta ve özellikle çiftçi kesim ziraat işi ile uğraşamamaktadır.
Devletin ve halkın deprem sonrasında afetzedelere gerekli olan yardımı ulaştırdığı görülmektedir. Ayrıca mağdur olan halkın vergi yükümlülükleri devlet tarafından iptal edilmekte ve vergi alınmamaktadır. 1867 tarihinde Midilli’de verginin deprem nedeniyle alınmadığı kaydedilmiştir.57
1874 tarihinde Anadolu’nun bazı vilâyetlerinde şiddetini arttıran kuraklık esnasında, deprem yöre halkı için bir diğer doğal afet türünden olay olarak karşımıza çıkmaktadır. Diyarbakır Vilâyeti’nde 13 Mayıs 1874 tarihinde deprem olmuş ve zarara uğrayan halkın yardımına “mahalli idare” yetişmiştir.58 Midilli Adası’nda 16 Kasım 1874 tarihinde meydana gelen deprem İzmit’te bir saniye kadar hissedilmiş ancak, herhangi ciddi bir hasar meydana gelmemiştir.59 Bursa’da 22 Kasım 1874
tarihli deprem ise bina duvarlarının yıkılmasına sebebiyet vermiştir.60 Kuraklığın yol açmış olduğu kıtlık ortamından etkilenen yörelerde ve harp dönemlerinde meydana gelen deprem türünden afetler karşısında mağdur kalan halka devlet eliyle yapılacak yardımlar sınırlı imkanlar dahilinde ulaştırılmaya çalışılmıştır.
Sonuç olarak depremlerin Osmanlı maliyesine olumsuz yönde beklenmedik yeni harcamalar getirdiği söylenebilir. Depremlerin nüfus kaybına sebebiyet vererek üretimin düşmesine sebebiyet verdiği ve halkın moral gücünü olumsuz yönde etkilediği görülmektedir. Ayrıca deprem nedeniyle kısa veya uzun süreli göç olayları cereyan etmektedir. Deprem olan bölgelerde zarara uğrayan çiftçi nüfusu ekim ve hasat işlemlerini geçici olarak yapamamıştır. Örneğin, çiftçilikle uğraşan şahısların deprem nedeniyle ölümleri, çiftçinin sahip olduğu hayvanların deprem nedeniyle yitirilmesi gibi sebeplerden ötürü deprem bölgesinin ziraatı olumsuz yönde etkilenmiştir. Bu gibi durumlarda devletin çiftçiye ihtiyaç duyduğu malzemeleri temin etmekle beraber vergi borçlarını geçici bir süre için affettiği ve var olduğunu afetzedelere yardımcı olmak suretiyle teminat altına aldığını belirtmek mümkündür.
4. Meteorolojik Afetler
İklimde ve hava hareketlerinde meydana gelen değişmeler nedeniyle meteorolojik kökenli afetler meydana gelmektedir. Tarihi kaynaklarda bu türden bilgilere rastlanmakla beraber, bunları derlemek ve sınırlarını tespit etmek bir hayli güçtür. Meteorolojik afetlere ise şu örnekleri verebiliriz: sel, su baskını, çığ, don, aşırı soğuk, fırtına, tipi, yıldırım düşmesi, kuraklık, dolu, Sis, aşırı kar, orman yangını.61 Tarihi veriler ışığı altında bunlardan bazıları şu şekilde tasnif edilmiştir.
A. Dolu Yağışı ve
Don Olayı
Daha çok ziraat ile geçimini sağlayan bölgelerde meydana gelen dolu yağışı veya don olayı mahsulatı telef etmekte ve çiftçiyi güç durumda bırakmaktadır. Bu durum karşısında devlet tahsil edeceği vergiden vazgeçmekte ve çiftçiye bu doğrultuda yardımcı olmaktadır.
1845 tarihinde Manastır, Harbeşte, Köprülü kazalarına bağlı köylerde dolu nedeniyle ürün telef olmuş ve devlet bu bölgelerin vergilerini affetmiştir.62 Aynı tarihte Taşabad (Taşova), Irak, Sonisa (Uluköy) kazalarının dolu felaketine uğradığı ve ürünün tamamıyla mahvolduğu meclis mazbatasında kaydedilmiştir.63 1847 tarihinde Sofya’da doludan dolayı hasara uğrayan halka yardımda bulunulmuş ve vergileri affedilmiştir.64 1852 tarihinde Çarşamba’da meydana gelen dolu nedeniyle bölgeden alınmakta olan ziraata dayalı vergiler alınmamıştır.65 1857 yılında Sakız Adası’nda kışın donmuş olan bahçelerden ürün alınamadığı için vergileri hakkında görüşülmüş ve bu vergilerin alınmamasına karar verilmiştir.66
1861 tarihinde Niş Eyaleti içerisindeki bazı köylerin, meydana gelen dolu nedeniyle, zarara uğrayan çiftçilerinin zahirelerine ve meydana gelen hasara dair incelemelerde bulunulmuştur.67 Aynı yıl Bosna Eyaleti’nde bulunan Tırnova Kazası halkı doludan dolayı telef olan mahsulleri nedeniyle vergiden muaf tutulmuşlardır.68 1861 yılında Çarşamba kazasına bağlı köylerde meydana gelen dolu yağışı nedeniyle hasar gören köylere zahire yardımı yapıldığı belirtilmektedir.69
Dolu ve don olayı gibi iklime bağlı afetlerin özellikle hasat zamanında meydana gelmesi mevcut ürünü telef etmekte ve çiftçiyi olumsuz yönde etkilemektedir. Bu nedenle çiftçi vergisini ödemekte güçlük çekmekte ve devletten verginin affedilmesini talep etmektedir. Devletin bu tür olaylarda hoşgörü ile yaklaştığı ve çiftçiye hiç değilse vergi yükümlülüğünden kurtarmak suretiyle yardımcı olduğu belirlenmiştir. Ancak, dolu nedeniyle zahirenin telef olması bölgede o yıl içerisinde zahire kıtlığına sebebiyet vermekte ve zahire fiyatlarında artışlara neden olmaktadır. Bu sebeple de halk geçim sıkıntısı içerisine düşmektedir.
B. Fırtına
İklime bağlı bir afet olan fırtına nedeniyle deniz ticareti olumsuz olarak etkilenmektedir. 1852 tarihinde Trablusgarb’da, 1856’da Gemlik’te, 1859 yılında Kıbrıs adasındaki Girne kazasında meydana gelen fırtınalar nedeniyle maddi hasarın yanı sıra, deniz ulaşımının geçici bir süre için olumsuz yönde etkilendiği belirlenmiştir.70 1859 yılında Erzincan’da meydana gelen şiddetli fırtına nedeniyle bir hayli zarar meydana gelmiş ve bölge halkına devlet ve halk tarafından yardımda bulunulmuştur.71 Cebel-i Lübnan yöresinde 28 Şubat 1874 senesinde meydana gelen şiddetli fırtına demir köprünün orta direklerini yıkmış ve hükümet konağının duvarlarının yıkılmasına neden olmuştur.72 Bu türden şiddetli fırtınaların meydana geldiği yörelerde bulunan mahsulün şiddetli rüzgar nedeniyle telef olacağı ve üretim düşüşüne sebebiyet vereceği aşikardır.
22 Kasım 1874 senesinde Tokat ve Sivas yöresinde görülen şiddetli fırtına nedeniyle insanların öldüğü tespit edilmiştir.73 Şiddetli fırtınaların ekinin olgunlaşma döneminde meydana gelmesi halinde, zirai uğraşın etkin olduğu yörelerde mahsul üzerinde olumsuz etkilere sebebiyet verdiği belirtilebilir. Osmanlı Devleti bu gibi durumlarda da yardımını esirgememiş ve ihtiyaç sahiplerine geçici bir süre için yetecek miktarda gıda yardımı yapmıştır.
C. Sel
İklime bağlı olarak oluşan aşırı yağışlar ya da karların erimesi ile meydana gelen sel afeti etkilediği bölge halkına ve zirai sahaya zarar vermekteydi. 1858 tarihinde Bursa’nın doğu tarafında bulunan Aksu ve Çataltepe köylerinde meydana gelen sel neticesinde bölgede hasar meydana gelmişti.74 Aynı yıl Meriç Nehri’nin taşmasından dolayı Edirne’de bu nehirle hem civar olan arazi üzerinde bulunan evler zarara uğramış ve bunlar için gerekli yardım devlet eliyle bölgeye ulaştırılmıştır.75 1863 tarihinde ise Konya’nın Aksaray Kazası’nda meydana gelen selden dolayı bölge halkına “âtiyye-i seniyye” (Padişah yardımı) verilmiştir. 1864 tarihinde Eflak Eyaleti’nde nehirler taşmış ve halk bundan dolayı zarara uğramıştır. Bunun üzerine bölgeye devlet eliyle yardım gönderilmiştir.76 1865 yılında Narda Kazası’nda akan nehrin mecrasını değiştirdiği ve bölgeye zarar verdiği bildirilmiş, bunun üzerine nehrin eski mecrasına döndürülebilmesi için gerekli çalışmalar yapılmaya başlanmıştır.77 1868 yılında Adana’da Seyhan Nehri taşmış ve nehrin zarar verdiği bölgelerde çalışanlar ödüllendirilmiştir.78 1870 yılında Konya Vilâyeti’ne bağlı bulunan Yalvaç Kazası’na bağlı Hisarardı Köyü’nde meydana gelen sel nedeniyle bölge halkı mağdur olmuş ve selin önlenebilmesi için bir set inşasına karar verilmiştir.79 1872 tarihinde Gümüşhane ve Torul kazalarıyla Yağmurdere Nahiyesi’nde meydana gelen şiddetli yağmurlardan zarar gören halkın bir senelik vergilerinin tehiri karara bağlanmıştır.80 Kastamonu Vilâyeti’nde 21 Mayıs 1874 tarihinde Stefan Kazası’na bağlı Sumay Köyü civarında bulunan suların taşması ile sel afeti yaşanmıştır. Arazisi ve evleri tahrip olan halk diğer köylere hicret ederek yerleşmişlerdir.81 Hükümetin köylülere arazi vermesi sel afeti nedeniyle sekteye uğrayan zirai işgücünü atıl bırakmadığının bir kanıtı olsa gerektir.
Bahar aylarında görülen nehir taşkınları ziraatı olumsuz yönde etkilemektedir. Nehir kenarlarında bulunan yerleşim mahalleri selden ötürü zarara uğramakta,ulaşım olumsuz yönde etkilenmekte ve bazı durumlarda da kısa mesafeli olarak iskan mahalleri değiştirilmektedir. Gerek iskan mahallerinin değiştirilmesi ve gerekse selin meydana getirdiği yıkımların giderilmesi esnasında harcanan zaman ziraatın gecikmesine sebebiyet vererek ürün düşüşlerine neden olmaktaydı. Şiddetli yağışların köprü, bina ve ulaşım ağı üzerinde meydana getirdiği tahribat mahalli idarecileri ekonomik açıdan yeni harcamalar yapmak zorunda bırakmış ve bölgenin gelişimini engellemiştir.
Sonuç olarak, doğal afetler karşısında mağdur olan halk yardıma muhtaçtır. Bu yardım geniş çaplı masraflar, yatırımlar ve organizasyonları zorunlu kılmaktadır. Bu türden durumlarda devlet geniş kadro ve imkanları ile vatandaşının yanında yer almaktadır. Türk idaresi altında yaşayan vatandaşlar devletin yardımını doğal afetler döneminde almışlardır. Bu türden davranış Türk idaresinin mağdur mazlumlara karşı hoşgörülü olduğunun bir ifadesidir. Yardımların ulaştırılması esnasında yaşanan birtakım olumsuzluklar bireysel hatalardan ibarettir ve devletin genel yapısını etkilemez. Önemli olan devletin mevcut imkanları ile seferber olarak afetzedelere yardım elini uzatmasıdır.
DİPNOTLAR
1 Remzi Oğuz Arık, Coğrafyadan Vatana, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1983, s. 11.
2 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Cevdet Dahiliye, Nr. 1887.
3 BOA, Cevdet Dahiliye, Nr. 6177.
4 BOA, Cevdet Dahiliye, Nr. 10030.
5 BOA, A. DVN. MHM. 6/31, 1264. 10. 8.
6 BOA, İrade Meclis-i Vâlâ, Nr. 8205; İrade Dahiliye, Nr. 15685; İrade Dahiliye, Nr. 15538.
7 BOA, İrade Meclis-i Vâlâ, Nr. 21844; İrade Dahiliye, Nr. 34603.
8 BOA, İrade Meclis-i Vâlâ, Nr. 23612; İrade Şura-yi Devlet, Nr. 65.
9 Gülden Sarıyıldız, Karantina Teşkilatının Kuruluşu ve Faaliyetleri (1838-1876), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, I. Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Nr. 136, İstanbul 1986.
10 Musa Çadırcı, “Tanzimat’ın Uygulamasında Karşılaşılan Bazı Güçlükler”, Tanzimat’ın 150. Yıldönümü Uluslararası Sempozyumu, T. T. K. B., Ankara 1989, s. 299.
11 İbrahim Yılmazçelik, “XIX. yüzyılda Diyarbakır Eyaletinde Yönetim-Halk Münasebetleri”, Bayram Kodaman’a Armağan, Samsun 1993, s. 373.
12 İbrahim Yılmazçelik, a.g.m., s. 374.
13 Tuncer Baykara, Osmanlılarda Medeniyet Kavramı ve On dokuzuncu Yüzyıla Dair Araştırmalar, İzmir 1992, s. 130.
14 Musa Çadırcı, a.g.m. (Tanzimat’ın Uygulamasında.), s. 309.
15 BOA, Cevdet Dahiliye, Nr. 9271.
16 BOA, A. DVN. MKT. 63/58 (1263. 2. 8)
17 BOA, A. DVN. MKT. 64/54 (1263. 2. 15)
18 BOA, Cevdet Dahiliye, 11499. (1264)
19 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 40719; Gülden Sarıyıldız, Hicaz Karantina Teskilati (1865-1914), T. T. K. B., Ankara 1996.
20 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 40625.
21 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 40315.
22 BOA, İrade Meclis-i Mahsus, Nr. 44974.
23 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 40984.
24 BOA, Cevdet Dahiliye, Nr. 4990.
25 “1652 tarihinde ihmalkarlık sonucu İstanbul’da çıkan yangında, kargir arpa ambarının yandığı ve meydanı dolduran pirinç ve hububatın bir kısmının telef olduğu belirtilmektedir”. Mustafa Naima Efendi, Naima Tarihi, çev. Zuhuri Danisman, C. V, Istanbul 1968, s. 2350; “Belgrad da yıldırım düşmesi nedeniyle çıkan yangında 150 kadar zahire mahzeni tahrip olmuş ve sahipleri zarara uğramıştır”. Defterdar Sarı Mehmed Pasa, Zübde-i Vekayiat Tahlil ve Metin (1066-1116/1656-1704), Haz. Abdulkadir Özcan, T.T.K. Yay., Ankara 1995, s. 649; “İstanbul’da baruthanenin infilak etmesiyle çıkan yangında 425 ev tahrip olmuştu.” “Defterdar Sarı Mehmed Pasa, a.g.e., s. 648-649.
26 1800 yılında Çorum’da meydana gelen deprem sonrasında yangın ortaya çıkmış ve çarşı ile pazarı tahrip etmiştir. (BOA, İrade Meclis-i Vâlâ, Nr. 16135/16136.); 1846 tarihinde Güzelhisar ile Tire kazalarında meydana gelen deprem sonrasında Tire çarşısında yangın çıkmış ve bundan ötürü hasarın boyutları artmıştır (BOA, İrade Dahiliye, Nr. 34871). Görüldüğü üzere deprem gibi doğal afetlerin meydana getirmiş olduğu kargaşa ortamı yangın için bir zemin oluşturmaktadır (BOA, İrade Şura-yi Devlet, Nr. 127)
27 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 43410.
28 Ahmet Lütfi Efendi, Vaka’a-nüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, Yay. M. Münir Aktepe, C. XII, s. 52-53.
29 BOA, A. MKT. UM. 1360/7, 26 Tesrin-i Evvel 1290.
30 Ali Koçyigit, “Deprem”, Yeryuvarı ve İnsan, Şubat 1977, s. 5.
31 İbrahim Atalay, Türkiye Jeomorfolojisine Giriş, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Yayınları No: 9, İzmir 1982.
32 İbrahim Atalay, a.g.e., s. 27-28.
33 Mabadi Lahika-i Kavanin: İstanbul Hareket-i Arz Musabini Komisyonu Nizamnamesi, 20 Temmuz 1310, Mala, s. 259.
34 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 24917, H. 1273’te Bursa’da meydana gelen hareket-i arzdan ötürü zarara uğrayanlara yardım yapılması hususunda tezkire-i senaveri.
35 Cevdet Pasa, Tezakir 1-2, Cavid Baysun, T. T. K. B., Ankara 1991, s. 33-36. (Tezakir.) Bu kısımda Cevdet Pasa H. 1273 Bursa depremi hakkında oldukça teferruatlı bilgiler vermektedir.
36 Ahmed Lütfi Efendi, a.g.e., C. XI, s. 42-43. Anadolu ve Cezayir taraflarında meydana gelen depremler hakkında bilgi vermektedir. Eserin bütünü incelemeye tabi tutulduğunda bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
37 BOA, Cevdet Dahiliye, Nr. 6028.
38 BOA, İrade Meclis-i Vâlâ, Nr. 1169.
39 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 6260.
40 BOA, A. DVN. MKT. 87/82 (1263. 7. 17)
41 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 13817.
42 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 14889.
43 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 15685.
44 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 14873.
45 BOA, İrade Meclis-i Vâlâ, Nr. 14136.
46 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 22262.
47 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 23710.
48 Cevdet Pasa, a.g.e (Tezakir.), s. 35-36.
49 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 24957; İrade Dahiliye, Nr. 23351; İrade Dahiliye, Nr. 23635; İrade Dahiliye, Nr. 23823; İrade Dahiliye, Nr. 24024.
50 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 27496; İrade Dahiliye, Nr. 27656; İrade Meclis-i Mahsus, Nr. 629.
51 BOA, İrade Meclis-i Vâlâ, Nr. 18488
52 BOA, İrade Dahiliye, Nr. 31107; İrade Meclis-i Vâlâ, Nr. 21975; İrade Meclis-i Vâlâ, Nr. 22307; İrade Meclis-i Mahsus, Nr. 1402; İrade Meclis-i Vâlâ, Nr. 25245.
Dostları ilə paylaş: |